Menü Kapat

Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını ve Fazıl Bey

6 Haziran 1932 tarihinde, sabaha karşı Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nde yaşanan yangın felaketi önce Kadıköy’ü, sonra tüm Türkiye’yi hüzne boğdu. Maddi kayıpları yerine koymak için, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün halk benzersiz bir bağış kampanyasına katılmıştı. T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde Kuşdili Yangını ile ilgili aşağıdaki gibi bir belge var.

Manevi kayıpları bin yıl geçse bile yerine konamayacak bu trajediye dair, yeni ortaya çıkan bu evrakı sizlerle de paylaşmak istedik.

Ek olarak, Ercan Erel ağabey, arşivinden çıkan bir mecmuada, yangının anlatımını bulmuş. Anlayışla karşılayacağını umarak, buraya aldık. Gerçekten çok hazin detaylar var… Kendini tehlikeye koyarak büyük bir fedakarlıkla kulübün bazı eşyalarını kurtaran Fazıl Bey’in de resmi var. Nur içinde yatsın.

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını

Arşiv Yeri : 30-10-0-0 / Muamelat Genel Müdürlüğü / 120 – 852 – 8

Devlet Arşivleri'nde Kuşdili Yangını

Fenerlilerin Yurdu Şerefli Hatıralarile Beraber Yandı, Kül Oldu!

Hepiniz duydunuz: Fenerbahçelilerin Kadıköyü’ndeki yurdu, pazar-pazartesi gecesi yandı… Bu hadise yalnız sarı-lacivertlilerin ıstırabı değildir. Bütün Türk sporculuğu Kadıköy faciasından aynı elem nasibini almıştır. Bunu Fenerbahçelilerin etrafında toplanan ve biriken kardeş alakasından anlıyoruz.

Bu yangın alelade bir felaket sayılamaz. Çünkü yanan bina Türk sporculuğunun son rubu asrına ait bütün bir tarihi taşıyordu. Bu yangın, bu kuruluş ve tekamül devrinin canlı hatıralarını, izlerini ve eserlerini kâmilen silmiş, süpürmüş; Türk sporuna koca bir tarih bağışlayan bu yurdu bir yığın enkaz ve harabeye çevirmiştir.

Fenerlilerin felaketi bütün sporculuğumuzun felaketidir. Onu millî bir spor felaketi saymak vaziyetin hakkıdır.

Yangın Nasıl Başladı?

O gece Kadıköyü’nde bulunan bir arkadaşımız bize yangının bütün safahatını şöyle naklediyor:

“Gece saat 1,15… Sıcak, çok sıcak bir hava var. Açık pencereden odama dolan bir duman kokusile uyanıyorum. Sokakta bir kaynaşma var. Ağızdan ağıza bir mırıltı:

“- Fenerbahçe Kulübü yanıyor…”

İnanamıyorum, doğrusu.. Ateş, bu mukaddes yurdu yakabilir mi hiç?

İçimde tahlil edemediğim bir hisle kalkıyorum, yarı giyiniyorum, sokağa fırlıyorum. İki dakika sonra Kuşdili Çayırı’ndayım.

Kulübün dereye nazır cephesinden kızıl bir alev sütunu yükseliyor. Yağlı boya tahtalar bir çıra gibi, çatırdayarak yanıyor. Çayırda büyük bir kalabalık var:

Titreşen çocuklar, melûl ve mütevekkil gözlerile hareketsiz bakan anneler, babalar; bir çocuk gibi hıçkıran sporcular…

Su Yok!..

İtfaiye gecikti. Fakat gelmesi de bir işe yaramadı. Çünkü su yok. Derenin suyundan istifade edilemezmiş. Terkos’ta kâfi su yokmuş.. Şu halde..

Koca yurdun yanmasını seyretmekten başka çare yok galiba..

Nihayet bir çare keşfedildi:

Civarda bir kuyu bulundu ve hortum işlemeye başladı. Fakat müdahale geç ve bittabi tesirsiz!

Bu sırada Üsküdar itfaiyesi de yetişti. Lakin yanlış bir yoldan geldiği için çayırın öbür tarafındaki hendek önünde manevra yapmakla meşgul.

İdareciler Geliyor..

Kulüp idarecilerinden yangın yerine ilk gelen umumi kaptan Zeki olru. Bir şoför, otomobille gitmiş, onu uyandırmış.

Zeki, yaşlı gözlerle yurdunun yanışını seyrediyor. Etrafında bir kalabalık, sönmeyecek mi bu yangın?

Devlet Arşivleri'nde Kuşdili Yangını

Bir Cevap Yazın