Menü Kapat

Fenerbahçe Sevgisi

Fenerbahçe Sevgisi

12 Ocak 1948 tarihli “Fener” mecmuasında, ülkemizin en kıymetli isimlerinden birisi olan (Recaizade Mahmut Ekrem Bey’in torunu, Ercüment Ekrem Talu’nun oğlu) Galatasaraylı sporcu ve gazeteci Muvakkar Ekrem Talu’nun “Fenerbahçe Sevgisi” başlıklı yazısına yer verilmiş. Sizleri sadece geçmişi değil, bugünü de aydınlatması gereken bu yazıyla baş başa bırakıyoruz. Keyifli okumalar…

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Tarafsız Kalmak Şiarımdır

Galatasaray’da okudum. Takımlarında yer aldım. Bu muazzez ocağa birkaç göbek intisabım var. Sarı kırmızıyı sevmememe imkan yok. Ancak senelerce evvel (hatta bir Galatasaraylılar gazetesinde) ilk defa spor yazıcılığına çıktığımdan beri görüşlerimde ve düşünüşlerimde tarafsız kalmayı şiar edilmişimdir.

Birkaç vesile ile tekrarlamışımdır: benim aşkım, benim gayem, benim davam şu, bu renk değildir. Ben sporun, bilhassa meşin topun sevdalısıyım.

Bu itibarla bu mevzuyu tutulması, yerleşmesi, yükselmesi uğuruna dilim döndüğü, gücüm yettiği naçiz nispette kalem oynatır, dururum.

Kim güzel oynuyor? Hangi taraf kuvvetlidir? İdeal ileri futbol ne taraftadır?

İşte ben o tarafı benimser, ona müzahir olur, diğerini incitmeden onun hakkını verir ve bittabii belirtmekten de geri kalmam.

En heyecanlı, en kan kırmızı olmaklığım gereken genç devirlerde bile, bir tarafta “kaptan” vazifeme ve “pilav” kaşıklama mevkiinde olmaklığıma rağmen ezeli rakibin, sevimli Fenerbahçe’nin zaman zaman üstün ve olgun haline karşı bende nefret, haset, iğbirar şöyle dursun, bilakis normal bir gıpta ve samimi bir takdir ve sonra sonra da tebcil duygusu vardı.

Fenerbahçe’nin Klası

Galatasaray’ın parlak ve manalı zaferleri çoktur ancak Fenerbahçe’de klasik bir klas vardır ki onda futbolun bütün cazibesini, güzelliğine, seyyalliğini bulabilirsiniz. Maçtan mağlup çıktığı zamanda bile sarı-lacivert in futbolu en güzeliydi.

Hatırlamamaya imkan var mı?

Mütareke yıllarında, işgal kuvvetlerinin her türlü, her boydan temsilci kadrolarını hallaç pamuğuna çeviren Fenerbahçe’yi…

Sabih, Alaaddin, Zeki, Beleşçi Ömer ve Bedri hattı, geride fevkalâde atlet İsmet’in parolavari oyunu, Nedim’in kurtarışları, Kadri’nin, Cafer’in birer kaya parçasına benzer şiddetleri unutulur şeyler mi?

Fenerbahçe sevgisi Türkiye’deki ilk alevini, ilk meşalesini o günlerde bulmuştur. Sahaların hemen hemen dörtte üç kalabalığı Fenerbahçe’nin mükemmel oyunu ve parlak neticeleri karşısında adeta kendinden geçer, gaşyolur, bir cezbe halinde içten sevgisini, bağlılığını, takdirini geniş tezahüratla izhar ederdi.

Bugünler tribünlerde yakılması teamül haline giren gazeteler yerine o zamanlar sokaklarda geç vakitlere kadar Fener alaylarına benzer gösteriler yapılırdı.

Zeki ve Âlâ’nın omuzlara alınarak Taksim’den Tünel’e kadar götürüldükleri vakidir. Fakat Zeki ve Alaaddin de bu yürekten sevgiye, takdire cidden layık futbolculardı. Kendilerine mahsus kombinezonları ve zati klasleriyile Fener’in en kuvvetli tarafını teşkil ederlerdi.

Fenerbahçe’nin sevgisinin insaf ve dürüstlük ve sebepleri araştırılacak olursa, kabul etmek lazımdır ki efkar-ı umumiyenin bu büyük teveccühüne, bu köklü muhabbetine en büyük amil sadece parlak ve mükemmel bir futbolla harikulade neticeler değildir.

Geniş bir halk tabakasının Fenerbahçe’yi bu derecede sevmesinin sebebi, Fener’in her zaman temiz, faulsüz, berrak bir oyun oynamayı tercih etmesidir. Yenerken de yenilirken de Fenerli futbolcunun güttüğü maksadın başında “temiz, gözü okşayan” bir futbol oynamaktır.

Anadolu’da Fenerbahçe Sevgisi

Geçen yaz Anadolu’nun birçok vilayet ve kazalarına resmi görevim icabı uğradım, geçtim.

Sportif zaviyeden tetkiklerimde pek enteresan tespitlerim oldu. Bunların arasında en şayanı dikkati; İstanbul’u, Fener’i bir defa olsun görmemişlerin dahi Fenerbahçe’ye yürekten bağlılıklarıdır.

Hele ufak bir kaza merkezinde bir mağazanın camekanında “Fenerbahçe Tuhafiye Evi” levhasını görünce bilhassa içeri girip sahibi ile konuştum. Fener ile ilgisi gıyabi idi. Fakat kısa muhaveremiz sonunda anladım ki uzakta olmasına rağmen, “hasta”lardandı.

Yurdun birçok yerlerinde keyfiyet budur. Köylere kadar yayılmış, fakat mühmel futbolu müşahede ettim. Saha yok, kıyafetler muntazam değil, öğretici ne gezer? Fakat hemen her tarafta birer mahalli Fener veya hiç olmazsa sarı-lacivert renkler vücut bulmuş.

Fenerbahçe sevgisinin bu derecede şumullü ve yerleşmiş olmasını bu değerli ocak hesabına bir iftihar, bir şeref, bir manevi zenginlik addersem benim asıl üzerinde durmak istediğim cihet; Fenerbahçe’nin bu popülerliği hasebiyle güzelim futbolun yurdun yakın ve uzak köşelerinde hayatiyet bulması, yayılması ve genişlemesidir.

Fenerlilerin bu suretle genel olarak Türk futboluna bizatihi olduktan başka bilvasıta da yararı olmaktadır.

Ben asıl bu ciheti kıymetli ve manalı buluyorum

Muvakkar Ekrem Talu

Bir Cevap Yazın