Fenerbahçe, 14 Haziran 1959 tarihinde (dört gün önce oynanan ve 0-1 yenildiği maçın rövanşında) Galatasaray’ı tam 4-0 yenerek, Türkiye Şampiyonluğu Kupası’nı 10. kez müzesine götürdü. Aşağıda dönemin Milliyet gazetesinden iki önemli ismin bu şampiyonluk hakkında yazdıklarını okuyacaksınız. Galatasaraylı Gündüz Kılıç “Şampiyonlar Şampiyonu Fenerbahçe” derken, Necmi Tanyolaç sözü bu maçta gol atan Fenerbahçeli futbolculara bırakmış. Keyifli okumalar…
Gündüz Kılıç Yazıyor
Bu bir şampiyonluğun hikayesidir.
Bütün bir sezon birbirinize çok iyi kenetlenmiş, ahenkli bir birlik ile çalışmıştınız Fenerbahçeliler.
Reisinizle, idarecilerinizle, futbolcularınızla ve hatta kulüp içindeki muhaliflerinizle…
Milli takım kamplarında bu ahenginizi sezmiş de pek imrenmiştim. Reisiniz geldiği zaman etrafında isteyerek çemberleşiyor, umumi kaptanınız Fikret ağabeyinizin civarında neşe ile cıvıldaşıyordunuz.
Ben birbirini severek bağlanan, geçimli bir aile gibi oluşun, o birliğe ne büyük kudret vereceğini bildiğimdendir ki imrenmiştim doğrusu.
Günleri, haftaları hep beraberce geçirdiniz. Maçlar birbirini kovaladı. Yeniyor, yeniyordunuz. Öylesine ki artık rakipleriniz için puandan önce mesele sizi bir kere yenebilmekte idi. Hem büyük söyleyip böbürlenen futbolcularınız, ukalaca övünen idarecileriniz de yoktu. Görünüşte mütevazı bir Fener, hakikatte ise binlerce mumluk bir projektördünüz. Kısacası iki şampiyonluk tacını her hasletinizle, her meziyetinizle çoktan haketmiştiniz. Fenerbahçe camiası idare heyetini, kıymetli idareci Küçük Fikret’i, tecrübeli hoca Molnar’ı, çalışkan menajer Ahmet Erol’ı ve şampiyonlar şampiyonu Fenerbahçeli futbolcu kardeşlerimi candan tebrik ederim.
Necmi Tanyolaç Yazıyor
Kardeşim Namık Sevik,
Çarşamba günü Metin’in attığı şahane golü anlatırken “Bazuka mermisi gibi…” demiştin de yüz binlerce Fenerbahçeli taraftar sana tarizlerde, sitemlerde bulunmuştu. Sanki o “ağlatan” golü sen atmışsın gibi suçladılardı seni…
Halbuki senin hiçbir suçun yoktu ki. Sen sadece bir objektif kuvvetiyle “hadiseyi” tesbit etmiş, hakikaten şaheser bir golü güzel bir benzetme ile okuyucularına anlatmıştın.
Bugün, ben de dünkü maçın gollerini anlatmak mevkiindeyim. Biliyorum ki kardeşim, bana da, kullanacağım terimler, yapacağım benzetmeler için Galatasaraylı taraftarlar kızacak, sitem edecek, tarizlerde bulunacaklar. Ne yapalım dostum, bizim kaderimiz bu. Ben de Lefter’in şutuna, Naci’nin vurduğu kafayı anlatmak için “Mithatpaşa’da Fenerbahçeliler füze rampaları kurmuşlardı. Bütün füzeler de güdümlüydü…” diyeceğim.
Şimdi sarı-kırmızılı taraftarlar alınmayın. Ben kalemimi Mittahpaşa’ya füze rampalarını kuran Fenerbahçe’nin dört futbolcusunun emrine veriyorum. Bakın skor levhasını harekete getiren Yüksel ne diyor?
Yüksel Gündüz
“Lefter’in sağdan ortaladığı topa kaleci Yüksel’le birlikte fırladım. Belki yerli hakem bu hareketimi nizami saymaz ve faulle tecziye ederdi. Nitekim ilk sıçrayışta bu tereddüdü hissettim. Adaşım elinden topu kaçırmıştı. Bir anda bunu görerek ikinci atağı yaptım. Kafa ile vurduğum top Yüksel’in elleri üzerinden sekerek filelere gitti. Bu anda gök yırtılmış gibi bir ses duydum. Ve arkadaşlarımı da topla beraber filelerin dibinde uzanmış gördüm. Sevinçliydim. Çünkü takımımın avansını kapatmıştım”
Kaptan Naci Erdem
“Borcumu ödedim” diyerek söze başladı.
“Lefter topa o kadar hızlı vurdu ki, bu orta değil, bayağı şuttu. İtimat edin bana, gol atacağımı hissetmiştim. Kale önünde bulunuşum da bunun bir belirtisiydi. İsmail’le Ergun’dan evvel sıyrılıp hareketimi yaptım”
Sonra?
“Sonrasını siz de biliyorsunuz”
Mikro Mustafa Güven
“Yüksel’e yapılan bir faulden sonra kazandığımız atışı Lefter kaleye doldurdu. İsmail topu kafa ile keserek kale önünden uzaklaştırmak istedi. Ben de altıpasta bekliyordum. Baktım top bana doğru süzülüyor. Müdahale eden yok, kaleci Yüksel’in de önü kapalı. Şut atabilirdim. Ama kafa vurmak daha kolayıma geldi. Ve o kargaşalıkta topu boş bulduğum köşeye havale ettim. Kafamdan çıkan topun filelere takıldığı ana kadar geçen zaman içinde çektiğim heyecanı tasavvur edemezsiniz. Sonra, Can beni omuzladı ve mükafat olarak santraya kadar taşıdı…”
Şeref Has
Şeref, “Golü anlat” dememize fırsat bırakmadı. Zira, arkadaşlarının anlattıklarını heyecanla takip ediyor ve sırasını bekliyordu. “Ben” dedi, “Gol atacağımı falan hissetmedim. Çünkü ne zaman böyle bir şey düşünmüşsem şans bana yardım etmiyor. Naci ağabey’den derinlemesine bir pas aldım. Kovalarsam yetişeceğime aklım kesmişti. Sağa doğru kaçtım ve topu önce Nuri’den kurtardım. Sonra Ergun’u geçtim ve çaktım. Meşin top bu sefer bana ihanet etmedi. Ne dersiniz, fena gol değildi, değil mi ağabey? Ama gene de şanssız sayılırım. Zira Stad Müdürlüğü geçen haftadan sonra kale ağlarını yenilemiş…”