1922 yılının Mart ayında, Spor Alemi dergisinde yayınlanan Said Selahaddin Cihanoğlu röportajı ile 2020’nin son yazısını yayınlamış oluyoruz. Kısacık bir metinde Türk spor tarihi okumaları için kritik detaylar verilmesi hem şaşırtıcı, hem de çok güzel olmuş.
Yeni yılda da çalışmalarımız olanca hızıyla sürecek, diyerek bütün okuyucularımıza sağlıklı seneler diliyoruz.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Tenisçi Said Bey
Sait Bey spora ilk olarak 1320 (1904) senesinde Haydarpaşa civarında ikamet eden şair merhum Tahsin Nahid’in evinde aşılanmıştır. Büyük biraderiyle birlikte bir ziyaret günü futbolu bu genç şairin elinde tanımış ve birinci oyunu da oradaki çayırda aynı Pazar günü Tahsin Nahid, Emin Bülend ve arkadaşları arasında görmüştü. Uykusuz geçen birkaç geceden sonra merhum Nahid’in biraderi Neşet ile bu çayırda akşamları ağabeylerinden gizli olarak top çayıra çıkartılıp büyükler taklide çalışmaya başlanılmış… Bugünler arasında da Papazın Çayırı’nda (şimdiki İttihat Kulübü) yapılan İngilizlerin bir müsabakası merakı daha ziyade tezyid etmişti…
Seneler geçmiş, Moda’daki Saint Joseph mektebinde… Türkçe muallimleri Enver Bey‘in tesis ettiği Fenerbahçe Kulübü’ne girmek için yeni bir heves uyanmıştı ve arkadaşı Hikmet ile müracaat etmek istemişlerse de yaşlarının küçük olmasından cesaret edemeyip bir iki sene sonra dahil olabilmişler. İşte bu tarih 1326’yı (1910) gösteriyormuş… O sırada ilk olarak egzersizleri Galip, Tevfik, Nasuhi, Mustafa ve Sabri ile yaparak bir senelik bir sa’iden sonra yani 328 (1912) senesinde birinci takımda görünmeye başlamış…
330 (1914) senesinde Fenerbahçe takımıyla Odesa ve Nikolayef’de muhtelif müsabakalar yapmak için gitmiştir.
Said Selahaddin Cihanoğlu Anlatıyor
Kendisine dokuz senelik futbol hayatının en tatlı ve en acı günlerini sorduğumuz zaman şöyle anlattı :
“Futbolda en tatlı günüm “Futbol Şild”i için yaptığımız müsabaka anı olmuştu. Buraya kulübümüzün ismini yazdırmak dolayısıyla o sene fevkalade çalışmıştık ve son müsabaka da İngilizler ile olup galibiyet behemahal lazım idi. Çünkü berabere kalsak bile yine bu şild yine bizim aramıza gelemeyecekti… Müsabakadan on beş gün evvel bir kulüpten ziyade kardeş ocağına benzettiğim takım arkadaşlarının evlerinde toplanmaya başlamıştık. Her gece birçok ağızlardan vaadler yükseliyordu. Bilhassa Mustafa ilk gole iki sandık hurma gönderecek, davetler, ziyafetler de diğer arkadaşlarımızdan tevali edecekti…
Müsabakaya yaklaştıkça kaptanımız Galip daimi nasihatlarını vermeye başladı. Müsabaka günü binlerce halk arasında ortaya çıktık. Muavin Kemal’in (şimdi Amerika’dadır) karşısına en belalı bir oyuncu isabet etmişti. İlk parti berabere devam etti. Devre arasında etrafımıza koşan arkadaşlarımızın elinde muhtelif iştiha-aver şeyler görülüyordu… İkinci parti de başladı ve hatta kırk geçtiği halde yine beraberliğe halel gelmemişti. Fakat bu sırada ortadan Kamil’in yer pasıyla zaviyeden attığım gol bu koca şildi ilk olarak bize kavuşturmuştu. İşte o gün spor hayatımın en kıymetli bir anıdır. Ve bundan sonra da dört sene o şildi muhafaza ettiğimizden ebedi olarak bize bırakıldı…
En fena gördüğüm gün ise şimdiki devredir. Çünkü harpteki halk temaşadan ziyade mübareze için geliyorlar. Hatta bazılarında esliha bile mevcutmuş… Sahada birisikavga etti mi hücum emri verilmiş gibi etraftan bir akındır başlıyor… Halbuki bu sırada bütün salahiyet hakemdedir. Hatta Rusya’da yaptığımız bir müsabaka esnasında hakem, müdahale eden seyirciden birini polise teslim etmişti… Gerçi bizde evvelden de kavgalar olurdu. Fakat şimdiki gibi sokak başını beklemek suretinde değil… Mesela hatırımda kalanlardan birkaçını söylemek isterim. Merhum bizim müdafi Arif ile Galatasaraylı Muzaffer birbirleriyle karşılaşırken dişlerini sıkarak hücum ederlerdi. Sonra Galatasaray müdafii Adnan benim en can ciğer arkadaşım olduğu halde eski oyunlarda mutlaka birkaç tekmesini yerdim. Bilhassa kale önlerinde aşılanmadan ayrılmak gayrikabildi… Fakat oyundan sonra husumet kalmazdı. Şimdi yalnız bir ilan-ı harp eksik. İşte bu vaziyet beni sporun bu şubesinden uzaklaştırdı”
Komple Sporcu
Kendisi futbolun revaç bulduğu sıralarda hokeye de başlayıp o sene şampiyonluğu kazanan Fenerbahçe takımının da kaptanı bulunuyor idi. Ve şimdi de İstanbul’da bir hokey muhtelit takımı yapılsa müdafaa hattında birinci olarak hatıra gelecek Said’in ismidir… Bundan başka harb-i umuminin ilk sıralarında kürekçiliğe, yüzücülüğe de heves etmiş ve o sıralarda Fenerbahçe kulübünün (Belkıs) nam kotrasının serdümencisi olmuştu. Bilhassa aynı senelerde Bahriye Mektebi’ne jimnastik muallimi olduktan sonra bu hevesi tezayid etmiştir… Bir müddet krikete de merakı uyanmış ise de mahdut kimseler tarafından yapıldığından terke mecbur kalmış ve hemen o sene tenise başlamıştır. Fenerbahçe kulübünde ve Bahriye Mektebi’nde yapılan (pist)ler kendisini fazla çalıştırmaya teşvik ederek bugün memleketimizdeki ecnebiler ve bilhassa İngilizler ile boy ölçüştürebilecek kıymetli bir tenisçi olarak bu hayata da karıştırmıştır. Şimdi Fenerbahçe’nin birinci tenis grubundadır.
Spor Alemi Dergisi / 22 Mart 1338 (1922) / Said Selahaddin Cihanoğlu