Menü Kapat

Çelebi’nin Şatosu

Çelebi'nin Şatosu

Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarının unutulmaz siması Çelebizade Sait Tevfik, iki muhteşem hatıra ile karşımızda… Kimbilir belki günün birinde Çelebi’nin şatosu ve orada çekilen resimler bir sahaf dükkanında karşımıza çıkıverir.

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Şato

Fenerbahçe kulübü için en fazla çalıştığım yıllarda, Sait Çelebi ismi ne kadar meşhur olmuşsa, Çelebi’nin oturduğu evin de o kadar ismi dillerde dolaşır ve buraya da Şato ismi verilirdi. Bizim şatoyu sakın muazzam bir bina saymayınız. Çok evvelden kaybettiğim babamdan sonra validem Anadoluhisarı’ndaki evde oturmayı tercih etmiş ve o zaman çok genç olan ben de, Cağaloğlu’ndaki kışlık evimizde oturmayı tercih etmiştim.

Evimin vaziyeti coğrafyası altı odadan ibaret olup bunun da ancak bir katını kendimde bırakmış, diğer katları kiraya vermiştim. Benim evin nüfusu, benimle beraber, ihtiyar bir dadımdan ibaret olarak, iki kişi idi.

O yıllarda birbirinden heyecanlı olan maçlardan sonra ekser oyuncular, eğlenir güler ve akşamını da bizim şatoda geçirirlerdi. Bazen yemek fazlı da bize intikal eder ve zavallı dadımın şahsım için hazırladığı, ufak bakır sahanlardaki yemeklere ilaveler yapılır ve her zaman bir düzineden aşağı olmayan misafirler güle oynaya kimi ahçılık, kimi sofracılık ederek bu yemekleri yer ve midelerimizin açıklarını büyük ekmek lokmalarıyla tıkar ve güya doyardık.

Benim dairemin esasını teşkil eden büyük bir odanın içinde nasıl bir gecenin geçtiğini ve nasıl eğlendiğimizi anlatmakla bitiremeyeceğim. Bu odanın müşterilerinin esasını rakibimiz Galatasaray oyuncuları teşkil ettiğini söylersem, belki güç inanırsınız.

Galatasaray’ın en canlı devirlerinde, Necip Şahin, Nihat, Sadi, Sabitler gelirler ve gece uyku arasında patırtı yapılmaması için, meşhur Atletizm Federasyonu Başkanı ve o zaman Galatasaray kalecisi bulunan Adil, elinde hokey sopası ile nöbete sokulurdu.

Bir düzineyi dolduran seneler içinde, birçok tatlı hatıraları yaşatan bu evin eğlencelerini saymakla bitmez.

Şarap Dolu Kupa

Fener-Galatasaray’ın iddialı bir kupa maçında, Fener fena oynadığından kupayı Galatasaray’a kaptırmıştık. Bu mağlubiyet acısı sinemize çökmüş, birinci takım oyuncularından birçoğu ile maçtan sonra ortadan kaçarak, teselli aramak için yiyeceklerimizi paketlere koyup, doğru şatomun yolunu tutmuştuk. O zaman evimize henüz elektrik alınmamış ve geniş fitilli bir gaz lambasının ziyasının dairesinde her işimizi görmüştük.

O gece geniş odamızda Allah ne verdiyse yedikten sonra, şöyle bir sedirlere yaslanmıştık. Dertleşmeye başladık, kaçan goller, yapılan sayılardan yana yakıla bahsede ede geceyi de yarılamış ve göz kapaklarımız ağırlaşmaya başlamıştı. Birdenbire kapının zili çalındı, karanlık sokakta üç defa (ra, ra, ra, şa, şa, şa)yı işittik. Ortadaki cumbadan şöyle bir kafamı çıkardım. Bir de ne göreyim : Galatasaray takımının hemen yekûnu bizim kapıda.

Başta Baba Tahir, Sabit’in koltuğunda kazandıkları kupa, hepsi biraz çakır keyif. Mütevelli Mehmet de kafileye takılmış. Haddin varsa bu kalabalığı kapıdan çevir. Bizden Alaaddin veya Sabih aşağı kata indi ve kapıyı açtı. Odanın yekûnu bir anda iki düzineyi buldu. Gündüzün acıları unutuldu. İki şişe şarap kazanılan kupanın içerisine döküldü. Galip ve mağlup herkes birer yudum içti. İçtikçe içildi ve bu yudumlar o kadar çoğaldı ki, biz de kendimizden geçtik, hepimiz olduğumuz yerde kımıldamadan sabahı ettik.

Sabahleyin kapımızın önünden geçen simitçinin, hemen mecmuunu biz aldık. Arkadan sahlepçinin güğümünü de biz boşalttık ve böylece yarı uykuda, yarı uyanık, evin tek musluğu önünde sıraya dizildik ve hakikaten o gün için sıkıntılı, fakat bugün için çok tatlı bir hatıra bırakarak, gecemizi kapadık.

Neredeyse Evi Yakıyorduk

Galatasaray, Fener’in en rakip olduğu yıllarda, bizim şato bu iki kulüp oyuncularının en samimi bir köşesi olarak yaşamıştır. Ben Spor Alemi’ni, Baba Tahir Türkiye İdman Mecmuası’nı yaşattığı günlerde, akşamı bizde buluşur ve sabahı birbirimizden ayrılarak, kendi rakip matbaalarımıza gittiğimiz çok olurdu.

Yine bir akşam İngiliz işgal kuvvetlerinden topçuları yendiğimiz gün, bütün Fenerlilerle beraber şatonun yolunu tutmuş, grubumuza Galatasaray’dan merhum Necip Şahin ve eski Futbol Federasyonu Reisi Sadi de ilave olunmuştu. Şatoya geldik, herkes elindeki paketi çözdü. Ben de evdeki mevcudu ortaya koyarak, akşam yemeğimizi yedik. O gece galibiyet şerefine odada üç gaz lambası yaktık. Yer yataklarını bütün odaya sıraladık. Konuştuk, gülüştük ve nihayet bugünün hatırası olarak bir de resim çıkaralım dedik. Alaaddin makinesini ayar etti ve ortadaki çini sobanın üzerine yerleştirdi. Otomatik tekerleğini kurdu ve sobanın borusuna astığı magnezyumu da yaktı ve hemen aramıza koşarak meşhur Fenerli doktor İsmet’in yanına çömeldi.

Kimsede ses sada yok. Saniyelerin geçmesini bekliyor ve nefes bile almıyorduk. Fakat aksi tesadüf, borudaki magnezyum yanarken koptu ve fotoğrafın yanında bir vazo içinde duran bir kağıt gül demetinin içine düştü. Kağıt güller başladı alev alev yanmaya. Fakat resim bozulacak diye hiç kimsede ses sada yok, az daha ev tutuşacaktı, bereket otomatiğin zamanı geldi, bir çıt sesi ile hepimiz yerimizden fırladık. Bir testi suyu, bu sunî saksının tepesinden geçirdik ve melhuz yangını da bir anda önlemiş olduk.

Yine başladık konuşmaya, zavallı Necip Şahin unutulmayacak neşeli hikayeler nakletti. Sokağın sessizliğini kaçırıyoruz diye, kapımızın önünde bekçi, birkaç kere sopasını taşlara mükerrer olarak vurdu. Bu hay huy içinde o gecenin sabahını da ettik.

Kalfa

Daimi olan bu gürültülerden kiracılardan bir yıl dayanabilen hiç olmamış, yalnız zavallı dadım Emine kalfa sebat etmişti. Her misafir geldiği gece odanın yüküne yerleştirir ve kapıyı üstüne kilitlerdim. Bütün gece velev fena bir işi de gelse, bu yükte kalır. Sabahı biz evi terk ettiğimiz zaman kapısını açar ve o da bütün bir gün odamızı toplardı. Zavallı kalfaya rahmet, o zamanki şatomuzun hayatta kalan müşterilerine de sıhhat dilerim.

Çelebizade Sait Tevfik

(*) Fotoğraf 1925 yılından… Fenerbahçe ve Altay takımları bir arada.

Bir Cevap Yazın