25 Ocak 1944 tarihli “Kırmızı-Beyaz” dergisinde, Refik Osman Top imzalı bir yazıda, Fenerbahçe-Moraveska Slavya maçından müthiş bir hatıra var. Mütareke/İşgal yıllarının müthiş Fenerbahçesinin, büyük golcülerinden Beleş Ömer (Tanyeri) meğerse aynı zamanda Ejderha Ömer imiş. Keyifli okumalar…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Fenerli Beleşçi Ömer Meşhur Halatın Parmağını Nasıl Kaptı?
Taksim Stadı’nda müdürlük yaptığım sıralarda Galatasaray ve Fenerbahçe kulüpleri şehrimize Moraveska Slavya isminde bir takım getirmişlerdi.
Moraveska Slavya, Galatasaray Fener kulüplerile birer maç yaptıktan sonra bu iki kulübün karma takımile karşılaşacak ve son oyununu da karşı yakanın seçme onbirile yapacaktı.
Fener-Moraveska Slavya maçı günü stat gişeleri öğleden evvel açıldı. Öyle bir kalabalık ki…
Mühim maçı görmek için halk birbirini çiğniyor, bazı gruplar da süvari polisinin müdahelesile dağıtılıyordu. Maça başlandı. “Ya, ya, ya… Şa, şa, şa, çok yaşa Fenerbahçe” teranesi tempolu bir şekilde stadı çınlatıyordu.
Stadın kapısındaki gürültüyü yatıştıramadığımız için birinci devreyi seyredemedim. Esasen Çek futbolünü hiç sevmem. Mücadele sporu olan futbolu, tenis gibi oynuyorlardı. Paslar o kadar müptezel oldu ki sanki futbol hep pas oyunu… Oyunlarında bir durgunluk, yorgunluk göze batıyor. Kafa golleri, şütleri, hatta cesaretleri de yok gibi… Ara sıra profesyonel kurnazlıklar görülüyor. Böyle futbolun nesi sevilir.
İkinci devrede Fenerbahçe’yi seyretmek için balkona çıktım. Öyle bir futbol ki soyunup aralarına gireceğim geldi. Sistemli, ahenkli, şuurlu ve yerden bir oyunla Fenerliler ecnebi takımına ders veriyorlardı.
Maçın en heyecanlı bir yerinde statyom memurlarından Raif ve İhsan koşa koşa yanıma geldiler ve heyecanla : “Çabuk gelin, misafir futbolculardan birinin parmağını kapmışlar, etler, kemikler dışarı fırladı” dediler.
Şaşırdım, kaldım. İlk aklıma gelen şey kuduz bir köpeğin sahaya girmesi oldu. Fakat nereden gelecek ve köpeğin oyunda ne işi var.
Stat odasına girdiğim zaman Moraveska Slavya’nın meşhur müdafii ayakta bağırıyor ve ağlıyordu. Yanına yaklaştığım zaman şehadet parmağının baş tarafı, tırnak ve et kısmı tamamen kopmuş sallanıyordu. Feci işin mahiyetini sorduğum zaman yüzüme dönüp : “hart, hart” yaptı ve elleriyle de kısa boylu, şişman bir futbolcunun kaptığını anlatır gibi oldu.
Maç bittikten sonra Beleş Ömer’i duş kenarında yakalayıp sıgaya çektim ve bana her şeyi anlattı ve kulağıma eğilerek “Aman kimse duymasın, kalas… kereste gibi herif. Birimizin ayağını ele verecek. O yapamadan kafiri dişledim, gerisini sorma” dedi.
Stadın kapısına toplanan halk yığınları Fener’in güzide on birini alkışlarken Ömer’i bir kenara çekip : “Senin damarında saldırmak, ısırmak, kapmak, ulumak var mı?” dedim, güldü… Birkaç kere güldü ve : “Yahu beni tasmasız sokak köpeği yaptın” dedi. Ve biraz daha yürüdük gülerek ve yüksek sesle : “Damarımda kanımda köpeklik yoktur. İcabat-ı futbol bazan da ejderha da olurum” dedi.
Beleşçi Ömer, halkın çok sevdiği Fener takımında kendi has oyunile her maç muhakkak gol çıkarırdı, kıymetli bir oyuncu idi. Kendisini çoktan beri görmedim. Yoksa rahmet okumak sırası geldi mi? İnşallah sağdır.
Refik Osman Top (Kırmızı-Beyaz Dergisi / 25 Ocak 1944) – Ejderha Ömer