2000 yılının Mart ayında Fenerbahçe Spor Dergisi’nde yayınlanan Neriman Tekil imzalı bir yazı, bizi 1919 yılına ve birbirinden ilginç isimlere götürüyor. Fenerbahçe’nin meşhur futbolcusu Yedibela Fahri’nin dans yarışması macerası, aynı yarışmada şampiyon olan Nurettin Otmar Savcı ve fotoğraflarda “Sinyor” Can Bartu’nun babası… O zaman dans!
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Türkiye’de İlk Dans Müsabakası
Levent’te bir Reşat Nuri Güntekin sokağı vardır. 1950’li yılların başlarında burada bir sosyal kulüp vardı. Bilhassa yılbaşı geceleri dillere destan bir gece olurdu. Büyük salon duvarları tavanları hulasa her yer rengarenk kağıt ve balonlarla süslenir, bir yıl boyunca bu süslü salon aynen muhafaza edilirdi. Sosyal lokalin iki odasını ben yıl boyunca ayda 75 TL’den İstanbul Bölgesi Atletizm Ajanlığı adına kiralardım. Böylece kış aylarının haftada 2 günü atletler burada soyunur, Levent parkurunda koşar, sonra da burada duş alma imkanı bulurlardı.
Bunun dışında her ay, Atletizm hakemleri için süslü salonda bir yemek tertip ederdim. 3 çeşit yemek için 3 TL öderdik. Yemekleri ahçı değil, sosyal lokalin müdavimi hanımlar hazır ederlerdi. Biz bu hanımların yüzlerini bile görmezdik. Servisi garsonlar yapar, her ayın değişik yemekleri ekip halinde ayrı ayrı Türk, Alman, Macar hanımlar tarafından pişirilirdi.
Bunun dışında Tepebaşı’ndan temin edilen bir madam yemekte akordion çalarken ona kemanı ile bir mösyö refakat ederdi. Akordiona 5, kemana 7.5 TL olmak üzere ödenen para sadece 12.5 TL idi. Salonda bulunan çok uzun kablolu bir mikrofon elden ele dolaşır, isteyen konuşur, sonra konuşan sual yağmuruna tutulurdu. Biz evlerimize, Karaköy’den Kadıköy’e son vapur olan 24.30 ile dönerdik.
İşte günlerden bir gün mikrofonu 1918 yılı eski mukavemet koşucularından ve İstanbul Bölgesi Atletizm Başhakemlerinden Röntgen Mütehassısı rahmetli Dr. Nurettin Otmar Savcı (1900-1972) aldı. Türkiye’deki ilk dans müsabakasında birinci olduğunu anlattı. Ama, evvela kimse inanmadı. Sonra bu dansın kesintisiz 21 saat sürdüğünü söyleyince kendisine iki sual soruldu :
- Ne zaman ve nasıl yemek yediniz?
- Tuvalet ihtiyacınız nasıl karşılandı?
Cevaplar şöyleydi :
- Sandöviç yerken dansa vermeden devam ettik.
- Küçük abdestimiz gelince kendimizi olduğu gibi koyuverirdik. Çamaşırlarımız, vücudumuz, elbiselerimiz evvelce ıslanır, sonra kururdu.
19. asır başlarında, Avrupa’dan memleketimize atlayan klasik dans çeşitleri, 1904-1919 yılları arasında hızla gelişmeye başlamıştı. Zamanla şehrin büyük salonlarında dans müsabakaları yapabilecek bir olgunluğa erişildi.
Nitekim, 1919 yılında Türkiye’de ilk defa “Mukavemet Dansı Müsabakası” Beyoğlu’ndaki Union Française dans salonunda yapılınca salon iğne atılsa yere düşmeyecek kadar hınca hınç dolmuştu. Jüride, basından tanınmış birkaç isim de görev almıştı. İşte Tanin gazetesinin ünlü başyazarı Hüseyin Cahit (Yalçın) elinde kalemi, önündeki kağıtlara bir şeyler yazıyor, hemen yanıbaşında da Ahmet Emin (Yalman) görülüyordu.
Müsabakayı idare etmekle görevli 3 dans profesörü, pistin yanında başbaşa vermişler, durumu son bir defa gözden geçiriyorlardı. Nizamnameye göre müsabaka süresince yalnız Foxtrott oynanacak, iki defa üst üste tempo kaçıran çift, müsabaka dışı bırakılacaktı. Dam ve kavalye değiştirilmesi de kesin olarak yasaklanmıştı.
Köşedeki orkestra yerini almıştı. Bu orkestrada 4 keman, saksafon, kontrabas, bir de akordion mevcuttu.
25 çift pistteki yerlerini aldıktan sonra, müsabaka başladı. Bunlardan bazıları, dans salonlarında sık sık rastlanan ve güzel dans etmekle ün salmış kişilerdi.
Mesela ilk bakışta görülenler arasında 1913 yılında Fenerbahçe 1. futbol takımında oynamış Yedibela Fahri vardı. “Yedibela” denilmesinin nedeni ip ve kazık kaçkını, Kasımpaşa veya Çeşme meydanından bir bıçkın olduğu için değil de futbol sahalarında ele avuca sığmaz güzel oyunundan ileri gelmiş bir yakıştırmaydı. Spor sahaları dışında Fahri “şiir gibi dans eden adam” diye şöhret yapmış, dans pistlerinin emsalsiz yıldızlarından biriydi.
Yine güzel dansçılardan Alber ve eşi, Fenerbahçe’nin tanınmış mukavemet koşucularından Dr. Nurettin Otmar Savcı ve eşi, Fenerbahçeli bisiklet şampiyonlarından Arşod ve nişanlısı, ünlü kadın yazarlarımızdan Halide Edip Adıvar’ın oğlu Said ve damı, boksörlerden Sarango ve damı ilk göze batan simalardandı.
Yıl 1919. Evvela işaret verildi. Sonra orkestra başladı. Pistin kenarlarında görevli 3 dans profesörü, çiftlerin figürlerini çok dikkatle takip etmeye başladılar. Saatler ilerledikçe ilk çalak hareketler hızını kaybetti. Yavaş yavaş pisti kendiliğinden bırakanlar görülmeye başladı.
Oynayanların yüzleri gittikçe kızarıyor, ter damlaları gözle görülür bir hal alıyordu. Tempoyu bozmaksızın ilkin mendiller yardıma yetişiyor, bir müddet sonra vücutlar kızıştıkça yerler daha da çoğalıyordu. Bu defa kravatlar, yakar, en sonunda da ceketler fora ediliyor, peşinden de birer birer atılıyorlardı. Bir süre daha geçince, pist üzerinde “terki sefine” edilmiş gibi, birkaç iskarpin, ayakkabı pistin ortasında sahipsiz kalıyordu.
Aradan tam 14 saat geçmişti. Seyirciler içinde midelerinin açlığına dayanamayanlar, salondan dışarı çıkıp, en yakın yerlerde alelacele karınlarını doyuruyor, sonra yine aynı hızla geri dönüyorlardı.
Bir ara, orkestrada dayanma gücünü tüketen bir kemancı şak diye, sırtüstü yere düşüp bayılıyor (!).. Onu az sonra bir ikinci kemancı takip ediyordu. Salonun ortasında, sanki hayal aleminde cereyan etmekte olan, acayip bir hal vardı. Yorgunluktan bitkin düşmüş çiftler, biribirlerinden medet umar gibi, yek diğerini desteklercesine tutunmuşlar, hala dans ediyorlardı. Evvela Said çifti 15 saat 10 dakika ile elendi. Ondan iki saat sonra da Yedibela Fahri’nin damı Neomi, kavalyesinin kolları arasından sökülüp, pistin ortasına yığılıverdi.
Pistte kalanlar arasında mukavemet koşucusu Dr. Nurettin Otmar Savcı, bisiklet yarışçısı Arşod Alber çiftleri işi inada bindirmişler, 21 saattir yorgunluk, uykusuzluk içinde hala dans ediyorlardı. Artık müsabaka havası iyice kaybolmuş, yerini bir işkence sahnesi almıştı. O kadar ki, seyircilerin bile itiraz sesleri, protestolar şeklinde başlamıştı. Bu sırada da pistin üzerinde kırmızı kan lekeleri ayan beyan görülüyordu. Arşod’un damı Lisa’nın tabanı patladığından, adımlarını attıkça, arkasında kan izleri bırakıyordu…
Birden bire salonun büyük kapısı açıldı. İçeriye ellerinde cop olduğu halde İngiliz polisleri girdi. Onların bu müdahelesi üzerine müsabaka durdu. Finale kalan üç çift müsabakanın galibi ilan edildiler.
Neriman Tekil / Fenerbahçe Spor Dergisi – Mart 2000



