15 Mayıs 1983 tarihinde oynanan Fenerbahçe-Sakarya maçından sonra İslam Çupi yine bir şaheser kaleme almış. İnsana “Fenerbahçe coştu da İslam Çupi coşmadı mı?” dedirtiyor. Keyifli okumalar…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Fenerbahçe Coştu
Trabzon baskınından sonra, Fenerbahçe formasına “Made in Stankoviç” markalı bir sözname asılıyordu…
“Takımımın bundan sonraki 6 maçı, birer finaldir…”
Dünkü maçın 80. dakikasında yerini Önder’e bırakıp, pistte yürürken çılgınca alkışlanan o Müjdat isimli çocuğun mücadeleye doymamış halini yakalamışsanız dünkü müthiş Fenerbahçe’nin sahada gezdirdiği final terörünün öldürücülüğünü anlardınız… Futbol sahasını bir milyon noktalı bir alan farzederseniz, bir milyon noktaya da ayrı ayrı basan Müjdat, ayrıca çoğalttığı ayakları ile tüm Sakaryalı futbolcuları ikili mücadelelerde sokan bir engerek yılanı idi…
Final maçları ayakları, adeleleri, yürekleri kemikleştirerek oynanır. Dünkü Fenerbahçe gibi… Final maçının futbolcuları hem kolektif anlayışta, hem ferdi maharette, bütün tahrip gücünü havalandırıp, rakibinin üstüne olanca acımasızlığı içinde yağdıran bir bombardıman uçağı gibidir. Tıpkı dünkü Fenerbahçe gibi…
Finaller savaşlara benzer… Nasıl savaşların hatası, centilmenliği ve merhameti yoksa, final maçları da kadife eldivenlerle kartopu atılarak kazanılmaz, Fenerbahçe gibi oynayarak kazanılır…
Maçın ikinci yarısında Haziran güneşi yemiş bir deniz anası gibi sahanın ötesinde, berisinde pelteleşen Sakaryaspor için ilk devre beraberlik ateşinin yakıldığı dev bir duman görüntüsü veriyordu.
Şenol ve Ahmet’le patlayan kontrataklar, bir denizaltı torpilinin vızıltıları içinde Fenerbahçe defans sularını köpürtüyor, sol tarafta mütemadiyen açılan büyük anaforu Erdoğan bir türlü kapatamıyordu.
Hele 36. dakikada bir kontratakta Şenol’un üst direkte patlayan vuruşu, acaba “tarih tekerrürden ibarettir” tiryakilerini nasıl düşündürecekti?
Oysa “tarih tekerrür” etmeyecekti. Çünkü tarih tekerrür etse idi, Şenol’un vuruşu gol olacak ve Sakaryaspor geçen yıl Ali Sami Yen’de olduğu gibi rakibini belki yine 1-0 yenip, Fenerbahçe’yi ikinci kere şampiyonluktan edecekti…
Fenerbahçe bana göre değil, ötekilere göre futbol güvenoyu almadığı ilk yarıda bile İstanbul’da oynadığı ölü maçların kefenini yırtmıştı…
Ne var ki sahada uçurtma değil, adam kaldıran bir rüzgar delicesine esiyor ve Fenerbahçeli futbolcu gittiği her yerden daha yerleşmeden 10 metre gerisin geriye postalanıyordu…
Rüzgarın forması yoktu ama, kendisi vardı ve Fenerbahçe’yi saatteki 10-15 kilometre hızı ile bayağı hırpalıyordu.
İlk yarıda yarış arabası hızındaki topları kesmek toparlamak için rüzgarlı bayırda kelebek avcılığı yapan Alpaslan, Onur ve Cem ikinci yarıda maçı bitiren kahramanlar olarak final podyumuna çıktı.
Alpaslan’ın attığı frikik golü, Sakarya kasasını açan usta bir maymuncuktu… Cem’in iğne deliğinden geçen çapraz golünün öncesinde Onur’un Ömer’e yaptığı pres vardı. Osman’ın nefis bir bilek hareketi ile Selçuk’a attırdığı üçüncü golün başlangıcındaki top, soliç boşluğundaki Osman’a Alpaslan’ın telgraf havalesi ile geliyordu…
Bilen de vardır bilmeyen de… Ben bir bilineni, hem bilene hem bilmeyene bildiriyorum…
Dünyada gözleri ile hem önünü, hem arkasını gören tek canlı bukalemundur…
Osman dünkü oyunda işte bu mucizeyi yarattı. Sahanın hem arkasını, hem önünü, hatta sağını solunu, o da yetmedi trafik polislerini, Çamlıca tepesini, Kadıköy pazarını, Kalamış koyunu, gözlerinin içine alan bu usta, dünkü finalin en büyük dürbünü oldu…
İslam Çupi / 16 Mayıs 1983 – Milliyet Gazetesi (Fenerbahçe Coştu)