10 Kasım 1970 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ulu Önder Atatürk’ü anmak için kaleme alınan yazılar arasında “Atatürk ve Spor” başlıklı bir metin de var. Kıymetli sözleri ve Arıburnu hatırası bilindik ama Fenerbahçe Başkanı Yavuz İsmet Uluğ’un milli maça davet anısı bizim için yeni… Acaba Fenerbahçe ile Atatürk arasındaki muhabbeti kıskanıp işi “Futbol nedir bilmezdi. Futbolcuları tanımazdı” diyenler bir kez daha utanır mı?
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Benim Mağlubiyetlere Tahammülüm Yoktur
Yavuz İsmet Uluğ (Fenerbahçe Kulübü Eski Başkanı) :
“Rusya ile Ankara’da iddialı bir karşılaşmaya hazırlanıyorduk. Ata’mızı da aramızda görmek istedik. Kendisini maça davet ettik. Ancak Atatürk’ün cevabı ‘Kendinize güveniyorsanız geleyim. Benim mağlubiyetlere tahammülüm yoktur’ olunca cesaret edip ısrar edemedik. Atatürk maça gelmedi. Son 10 dakikaya kadar 1-0 galip olduğumuz maçı arka arkaya yediğimiz gollerle 2-1 kaybedince ‘İyi ki çağırmadık’ diye sevindik.”
Atatürk ve Spor
Türk gençliğini her şeyin üstünde tutan ve büyük önem veren Büyük Önder Atatürk’ün ebediyete intikalinin 32nci yıl dönümünde büyük saygı ile anıyoruz.
Sporu bir dava, bir nesil gelişmesi meselesi olarak gören Büyük Atatürk’ün “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” ilkesine bağlılığımızı bir kere daha tekrarlarken O’nun spor hakkındaki ölmez sözlerini yeni yetişen genç kardeşlerimize sunuyoruz.
“Açık ve kati söyleyelim ki sporda muvaffak olmak için her türlü muavenetten ziyade bütün milletçe sporun mahiyeti ve kıymeti anlaşılmış olmak ve ona kalpten muhabbet etmek, onu vatani vazife telakki eylemek lazımdır.”
“Zafer zafer benimdir diyebilenin, muvaffakiyet muvaffak olacağım diye başlıyanın ve muvaffak oldum diyebilenindir.”
“Her çeşit spor faaliyetini Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lazımdır. Bu işte hükümetin şimdiye kadar olduğundan çok daha ciddi davranması, Türk gençliğinin spor bakımından milli heyecan içinde itina ile yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır.”
Büyük Ata’nın Spora Ait Bir Hatırası
Arıburnu Kumandanı idim, iki tarafın ateş hattan arasında 50 – 60 metre mesafe vardı. Birbirlerine en yakın hatlar arasında dolaşan Türk ve İngiliz keşşaflarından ikisi, gecenin kara kesafeti içinde ellerindeki silahları istimal edemeyecek kadar burun buruna temas etmişler.
Her iki cesur keşşaf, silahlarını atmışlar. Doğrudan doğruya birbirlerini boğazlamak için ellerini kullanmak zaruretini hissetmişler, İngiliz keşşaf yumruklarını sıkmış, boks denilen sporun Türk neferinin vücut ve kalbi üzerinde tatbik etmeye başlamış. Bu mahirane yumruk idmanını bilmeyen Türk neferi, kalbine maddeten, vicdanına manen vurulan darbelerin tesiri altında iki elini ötekinin boğazına uzatmış, var kuvvetiyle düşmanın gırtlağını yakalamış, düşman neferinin boğazı iki demir pençeli mengenesinde sıkışınca bizim nefer boks darbelerinin iptida hafiflediğini, biraz sonra zail olduğunu görmüş.
Nefer, esirini sürükleyerek benim yanıma getirdi. Gece yarısından sonra idi. Evvela düşman neferini sorguya çektim:
— Ne oldu? Sen niçin buralara kadar geldin?
— Spor, cevabını verdiler.
Bizimkine sordum:
— Nasıl oldu?
Nefer, esirin verdiği ilmi cevabı anlamamış olmaktan korkarak:
— Bilmiyorum, dedi.
Ben birincinin ilmi ve fenni değil, ikincinin cehlinden ziyade edep ve terbiyesi üzerinde fazla duramadım.
— Sen sportmen misin?
— Evet, çok iyi…
— Bizim neferi nasıl buldun?
— Bilmiyor, dedi.
Türk neferine döndüm:
— İşitiyor musun? Senin için bilmiyor, cahildir, dedi. Kısaca:
— Huzurunuza getirdim efendim, cevabım verdi.
Benden, SPOR nedir? diye sorarlarsa, vereceğim cevap şudur:
“Spor, vatanın, milletin âli menfaatlerine tecavüz edenleri gırtlağından yakalayıp memleket ve millet hadimlerinin huzuruna getirebilecek kabiliyeti maddiyesi ve maneviyesidir.”
Cumhuriyet Gazetesi – 10 Kasım 1970 – Milli Maça Davet