1987-1988 sezon açılışında taraftar Selçuk Yula‘yı isteyip, Tahsin Kaya da olumlu cevap vermeyince stadyumda kıyamet kopmuş. İslam Çupi de aşağıdaki yazıyı kaleme almış. “Fenerbahçelilik taksitli bir sevgi değildir” diyor ve ekliyor:
“Selçuk, Fenerbahçe taraftarı için, Fenerbahçe için neden bir ‘vazgeçilmez’ olsun?”
Neresinden baksanız enteresan yazı. Nereden baksanız biraz da yakın tarih dersi.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Doğru Dürbünle Bakmak
Fenerbahçe yönetimi ile o renkle gönüllerini boyamış, kafalarını sevgilemiş taraftarların bir süreden beri birbirlerine zehir zemberek öfke kurmalarının kökeninde yatan nedeni anlamak mümkün değil…
Dünyanın hiçbir ülkesinde öfke freni ne kadar kopmuş olursa olsun, dengesizliği ne kadar densiz olursa olsun, taraftar denen kitle, tutuğu ve çılgınca sevdiğini ilan ettiği takımına bu ölçüde düşmanlaşamaz.
Futboldaki profesyonellik, türlü çeşitli işletmelerde olduğu gibi, bir ticaret türüdür. Ticaret tanımının kodamanlaşmış kuralında alış da vardır, satış da…
Dünya ve Avrupa’da futbol profesyonelliğini meslekleştirmiş, kurumlaştırmış ne kadar kulüp varsa, transfer ayı geldiğinde, hem “alış”la, hem de “satış”la iştigal eder.
Kulüp yönetimleri ile, onların tayin ettikleri teknik kurulun yetkilerine mutlak biçimde giren bu tasarruf için, hiçbir Batılı seyirci çıkıp da seyirci kılığından sıyrılarak zebani kesilmez ve kendi yönetimine karşı futbolda “Haçlı Seferi” düzenlemez.
Selçuk, Fenerbahçe taraftarı için, Fenerbahçe için neden bir “vazgeçilmez” olsun?
Merak edip de Fenerbahçe’nin tarih yapraklarını şöyle geriye doğru karıştıran bir taraftar çıksa şunu görecektir ki, Sarı-Lacivertli takımın “satış albümü”nde Selçuk’tan çok çok daha değerli futbolcular, çeşitli tarihlerde “zaman aşımı”na uğrayarak, ellerini, ayaklarını ve gövdelerini başka formalara uzatmak çaresizliğine uğramışlardır.
Dünyada hiçbir kulübün forması, hiçbir futbolcunun sırtında eskimez, hele Fenerbahçe forması asla…
Ben Tahsin Kaya’yı eski günlerimde hiç tanımam. Fenerbahçe Başkanı olduktan sonra da, karşılıklı kelamın “k”sini bile ağızlarımızda dolaştırıp, bir yuvarlak masanın etrafında birer az şekerli kahve bile höpürdetemedik.
Tahsin Kaya, “paralı başkan” gibi, Fenerbahçe’yi ekonomik yönden bir “kaybolmuş sokağa” satıran, çok eleştiri alan kızılca kıyametli bir 15 yıllık yanlışlığın son temsilcisidir.
“Parayı bastır, başkan ol” demişlerdir, parayı bastırmış, Fenerbahçe’nin başkanı olmuştur.
Bir buçuk yıl içinde, nerede ise, iki milyara varan bir mali külfetin tek muhatabıdır, Tahsin Kaya…
Teknik yönetimin doğrultusunda doğruluğu ve yanlışlığı tartışılabilir transferler yapılmış, yenilenmiş bir Fenerbahçe, görkemli bir açılışla taraftarlara sunulmuştur.
Peki siz ne yapmışsınız taraftar olarak? Yönetim Kurulu ile Başkan Tahsin Kaya’yı baştan aşağı sıvamışsınız. Protesto için sahayı bir bozuk para darphanesi haline getirmişsiniz. Sonradan Tahsin Kaya ile Aziz Yılmaz’ın sizler hakkında amiyane ve abuk subuk konuşması için adeta kendilerine çanak tutmuşsunuz.
“Biz Galatasaray ve Beşiktaş taraftarı değiliz. Fenerbahçe lig şampiyonu olmak için 10-15 yıl beklemez” diyen sizler değil misiniz?
Bu gururda, bu güvende, Fenerbahçe’nin Türkiye’de “şampiyonluk için acele eden tek takım” olduğunda bir büyüklük asgari müştereki yakalamış bir taraftar, yeni bir mevsimin “balayı gününde” ekibine böyle davranma, davranmamalıdır…
Fenerbahçelilik beşikten başlayıp, Fenerbahçeli olan ferdin ölümü ile mezara gömülen bir kara sevdadır. Bir Fenerbahçeli, “Ben filanca kişi kulübün başında ise, filanca futbolcu satılıyorsa, ben Fenerbahçeli değilim” diyemez. Çünkü Fenerbahçelilik, “taksitli bir sevgi” değildir.
Şayet taraftarlar, benim yirmi yılda yaza yaza kelime bitirdiğim, “Önce parayı veren, sonra Fenerbahçe’yi borçlandırıp borcu tahsil edip giden” kişi oligarşisine bilinçlerini sivriltmişlerse, bu yönetim biçimini değiştirmenin yolu, açılış günlerini bozuk paraya boğmak, ikide bir idman sahasını ve sosyal tesisleri basmak değildir.
Fenerbahçe’de “kişiler oligarşisi”nin tarihi pek eskidir. Bu tarih içinde nasıl ki, Emin Cankurtaran ve Ali Şen’ler birer kahraman değilse, Tahsin Kaya da bir “Fenerbahçe haini” değildir.
Olaya böyle, doğru bir dürbünle bakmak gerek…
İslam Çupi