“Fenerbahçe’nin tarihi Kadıköy’ün de tarihidir” diyerek, hazır Kuşdili de bu kadar gündemde iken, biz Sermet Muhtar Alus’un doyumsuz kaleminden Kuşdili Kontu hikayesini sitemize alalım, siz de keyifle okuyun istedik…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Kuşdili Kontu
Ona bu adın takılışı gayet azametli, kendini beğenmiş, burnu Kaf dağında oluşundan; son derecede şık, Paris modasına göre giyimli, herkesi yabancı görüp müstehzi müstehzi baştan aşağı süzüşündendi.
Kont denilen kişi mutlaka bu tabiatte, böyle kılpıranga mı olur, o da başka bahis.
Doğma büyüme Kadıköylü, yirmi beşle otuzunun arasında, ergen, bekâr, çehre ve endamca hayli yakışıklı, erkekten ziyade kadın güzeliydi.
Kıvırcık kumral zülüfleri, duru beyaz teni, pembe pembe yanakları, zümbül bıyıkları vardı.
Kuşdili ve Yoğurtçu piyasalarına Cuma ve Pazar akşamları hava karardığı vakitler, mehtaplarda da ayak takımı dağıldığı sıralar gelirdi. Ekseriya yapayalnız, nadiren de yanında kendisi gibi iki dirhem bir çekirdek bir arkadaşı.
Başında mantarlı, üç delikli (Şlik) fes; alafranga (négligé)lik olsun diye ipek gömleğinin yakası fora; üstünde gıcır gıcır, beyaz keten elbise yahut tiril tiril sadakor ceket, gri fanilâ pantalon.
Dimdik, katiyen yana, arkaya dönüp bakmıyarak, kaşları çatık, tebessümü mucizeye bağlı, kibir ve gurur timsali gibi, sık ve kısa adımlarla yürür, çayırın hoppaları birbirlerine girerlerdi:
— Müjde, Kuşdili Kontu geliyor!..
— Gene kravatsız, yakası açık. Göreceksiniz kravat takmamayı, yaka açmayı moda yapacak!..
— Gerdanı krepdöşen gömleğinin beyazlığından ayırt edilemiyor vallahi..
Ellisini geçmiş, yüzleri mahallebiye dönmüşken hâlâ düzgünlü, rastıklı, sürmeli katunlarda da onu karşıdan görür görmez, ne canlanma, ne gençleşme, şakrak şakrak kahkahalarla ne sözler atma:
Erişir menzili maksuduna aheste giden
Tiz reftar olanın payine damen dolaşır
Delikanlının göz ucu çevirmeyişi dolayısile (nevirleri) dönenler, fena halde öfkelenip söylenenler de çok…
— Aman ne kurumyoz, ne sahte vakar mahlûk!.. Burnuna sinek, konsa kış demiyecek!..
— Kabahat hep kadınlarda. Bu maça beyine yüz verdiler de başlara çıkardılar!.
— Saçma kont ve lâkin Manakyan’ın zibidi kontlarından. Binemeciyan gibi böyle pudralara, allıklara bulandıktan sonra bari şanoya da çıksa; (Ladam o Kamelya) daki Arman rolünü oynasa…
Çayır müdavimi beylerin fısıltılarına da kulak verelim. Onlarda da;
— Bu züppe herif o kadar sinirime dokunuyor ki şeytan gırtlağına atıl, boğ diyor…,
— Kadın olsam, bin gönlüm olsa birini bu soğuk nevaya vermem!,.
— Didon kılıklılığına bakma, (a b c) yi sökmemiş; (mersi, bravo, maparol) dan başka bir kelime Fransızca bilmezmiş!.
Mehtaplarda, hele ayın on dördüncü, on beşinci geceleri çayır piyasalarından sonra Yoğurtçu’dan sandallara binilip bir parti de deniz piyasası yapmak âdet..,,
O zamanlar şimdiki gibi, baş açık, vücut güneşten yanık, sırtta atlet fanilâsı, küreklere geçmiş denizci gençler ne gezer… Bazı sporcular varsa da tek tük; onara da rağbet yok.
Rağbet, kalıplı fesi başında, lâvanta kokuları sinekkaydı tıraşına, (ale rötür) yakalı frenk gömleği, komple kostümü, hattâ deniz havası rütubetlidir diye ipek astarlı pardesüsü sırtında, kadife mindere oturup edalı edalı dümen kullananlara…
Kuşdili Kontu da kayık iskelesinden arkadaşının mahun futasına kurulur kurulmaz ayaklanan hanımlar sayısızdı.
Hemen kiralık sandal bulmağa seğirtenler mi istersin? Sandalcı ile pazarlık bile etmeden içine atlıyanlar mı?
Dere boyunda oturan ahbaplarına koşup, yalvara yakara, bir saatcik olsun onların sandalını koparanlar mı?
Futanın önünü, arkasını, iki yanını alan, bazan rampa edecek kadar yaklaşan kafile ağır ağır yolu tutar, Küçük Moda’daki (Bomonti bahçesi)nin incesazı uzaktan, (Otel Belvü)nün orkestrası yakından aksede ede, Kalamış koyu, Fenerbahçe açıkları boylanırdı.
Hazırlıkları da sorar mısın?.. Kaç gün evvelden hanende meşhur Nasib hanım, Topal Sıdıka hanım, gazelhan Bohçacı Hatiçe hanım peylenmiş, Bunların yanına udi, tamburi, kemani, sazendeler de katılmış.
Denize açılınır açılınmaz taksimler, medetler yarışa çıkar, ara vermelerde gene şen şakrak fısıltılar yürür giderdi:
— Duydunuz mu? Kuşdili Kontu refikama: (Ma parol, pek hazin taksim, pek muhrik ses!) diyor.
— Haberiniz yok, bizim tarafa bakarak hafifçe reverans yapar gibi oldu. Ya mersi, ya da bravo dedi galiba!..
— Aman kardeş (Bayati) makamını hiç araya katma. Alıngan mizaçlı; beni bayat yerine koyuyorlar diye belki alınır. Kaş yapalım derken göz çıkarmış oluruz!..
Mehtap safasından geç vakit dönülür, (Padişahın kır beygiri bana baktı) kabilinden, yukarıda dediğim gibi Kuşdili Kontunun reveranslarına, mersi ve bravolarına nail olanlar, daha doğrusu öyle sananlar sevinç içinde evlerine dönünce kocalarında, büyüklerinde öfke topukta; gelsin takaza:
— Bak, bilmiş ol kadın, yarından tezi yok Fatih’te, Aksaray’da ev arıyacağım. Bu yere batası Kadıköyü’nden sağ selâmet kurtulayım!,.
— Ayol nerede kaldınız, handiyse horozlar ötecek. Seyyibe kısmı bu saatlere kadar sokakta gezer mi?
Çoğu yalanı kıvırmada:
— Lâhavle, biz keyfimizde mi geziyorduk? Komşu filânca hanımlardaydık. Mehtap güzel, balkonda oturduk; tatlı tatlı konuştuk.
Şüphelenip gizlice takibe kalkışanlar, karılarını kayığa biner veya inerken yakalıyanlar, hattâ boşıyanlar da duyulmuştur.
Kadıköyü’nde oturan, kapılarına boyuna görücüler gelen, her birine bir kulp bulup:
— İstemem, üstüme fazla varmayın, vallahi Kurbağalıdere köprüsüne gider, kendimi şimendiferin altına atarım!., diyen tazelere şüphe hazırdı:
— Acaba Kuşdili Kontuna mı gönül verdi? Onu mu umuyor dersin?
Aradan otuz bu kadar yıl geçti. Sekiz on gün evvel Kadıköyü’nden Köprüye döneceğim. İskelede vapuru beklerken, karşıda gözüm ısıran bir sima.
(Yarabbi bu biriydi, kimdi?) diyor, bir türlü bulup çıkaramıyorum.
Başımda soluk fötr şapka; sırtında ağarmış, lâcivert empermeabl. Şakak saçları, kesik bıyıkları boyalı; dipleri apak. Fakfon tabakadan cigara çıkarıp çıkarıp —galiba da 14 lük Halk cigarası— birbirinden yakıyor… Gözleri de mütemadiyen karşı kanapedeki gayet süslü, iki genç bayanda.
Bayanlar farkına vardılar. Yüz buruşturarak yerlerinden fırlayıp tâ nihayete oturdular.
Birden adamcağızı tanıyıverdim. Kuşdili Kontu değil mi?..
Eeey, dünya bu!.. (Düşmez, kalkmaz bir Allah!)
Sermed Muhtar Alus | Kuşdili Kontu (Taha Toros Arşivi)