21 Ağustos 1922 tarihli Akşam gazetesinde Fenerbahçe’nin HMS Iron Duke’e karşı oynadığı maçın hikayesi var. Meraklısı için okuması birbirinden hoş detaylarla sizi baş başa bırakalım…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

Saat beşe doğru Union Club kapısı azim bir kalabalıkla dolmaya başladı. Kadıköyü’nün büyük caddelerinden fevç fevç maça giden genç kafaların, öğleden sonraki vapurlara istif olan futbol meraklılarının, tek bir endişeleri var: Ya gelmezler ise?..
Fenerbahçe kulübünün bahçesi bir panayır yeri gibi. Kulübün yalnız gürültülü günlerde kendilerini gösteren azası yer yer, küme küme dağılmışlar, konuşuyorlar. Alaaddin ve Sabih Beyler, keşşaflarla bir hafta evvel Yakacık’a, Paşa Köyü’ne gitmişler. Telgraf çekildiği ve saat beşe geldiği halde kendilerinden henüz haber yok. Fenerbahçeliler, ne olur ne olmaz, arkadaşlarını aldırmak üzere son dakikada bir de otomobil göndermişler. Burada da bir endişe var: Ya gelmezler ise?.. Endişelerin her ikisi de beyhude imiş. Alaaddin ve Sabih Beyler, arkalarında keşşaf elbiseleri, saat beşi çeyrek geçe çıkageldiler. Biraz sonra Fenerbahçe kulübünün kapısında arabalar durdu. Ve bunlardan da Iron Duke futbol takımının efradı ve arkadaşları indiler. Kulüp gençleri İngiliz gemicileri istikbal ederek soyunacakları yere götürdüler. İngilizlerin simalarında tenis kortuyla, sandallarıyla, jimnastikhanesiyle, böyle belli başlı, müstakil bir Türk spor müessesesi görmekten mütevellit bir hayret var. Soruyorlar, kendilerine izahat veriliyor ve memnun oluyorlar.
İngiliz ve Fenerbahçeliler formalarını giydikten sonra İttihat Spor Çayırı’na gidildi. Çayırın dört tarafına tel gerilmiş. Köşede bayraklar dikilmiş, fazla otlar kesilmiş, çizgiler muntazam bir surette çizilmiş. Görülüyor ki maça ehemmiyet verilmiş.
Müsabakayı temaşaya gelenler meyanında futbola yabancı birçok simalar, daha şimdiden müteheyyiç kadınlar ve genç kızlar görüyorum. Hamal cemiyetleri erkanı bile artık futbol denilen spora alakadar oluyorlar. Dün bunlardan birçoğu maça daha bir saat kala gelip Union Club’ın balkonuna yerleşmiştiler.
Müsabakaya başlamadan evvel Iron Duke takımının kaptanı -bütün manasıyla kibar ve centilmen bir zat- her haftaymın otuz beş dakika olmasını ve arada on dakika istirahat edilmesini tavsiye etti. Fenerbahçe kaptanı “Kırk dakika yapalım” dedi ve ittifak edildi. Maça başlandı.
Fenerbahçeliler ilk haftaymda, pek şiddetli esen rüzgarın altına düştüler. İngilizler ise bilakis kalelerini, rüzgarı arkalarına almak suretiyle intihap ettiler. Buna rağmen Fenerbahçeliler maç başlar başlamaz oyuna ve topa hakim bir vaziyet aldılar. Muavinler muntazaman muhacimleri besliyor ve muhacimler iyi bir kombinezonla mütemadi ve mükerrer akınlarda bulunuyordu. Alaaddin Bey bu akınlar esnasında İngiliz takımının sol muavinini, son müdafiini iyiden iyiye yoruyor ve oynatıyordu.
Mahaza rüzgar o kadar şiddetli ki paslar esnasında topun gitmesi icap eden mesafeyi iyi ölçmek mümkün değil. Bunun için Fenerbahçe’nin merkez muhacimiyle sağ içi arasındaki kombinezon bazı zamanlar aksıyor, top, İngiliz takımının pek müteyakkız ve iyi oynayan merkez muavininin alelekser ayağına takılıyor ve iri cüsseli olan bu adam, karşısındaki muhacim hattının usul ve tabiyesini kavrayarak mütemadiyen kombinezona mani olacak surette oynuyor ve muvaffak da oluyor.
Fenerbahçeliler oyuna yirmi dakika hakim olduktan sonra, hafif hafif gevşediler. Bu esnada, İngiliz takımının o zamana kadar birkaç şutu tutulan merkez muhacimi yirmi metreden uzun bir şut çekti. Fenerbahçe kalecisi Şekip Bey topu tuttu, fakat asabiyetinden pek sıkı tutmamış olacak, top parmakları arasından kaydı ve ağların içine doğru yuvarlandı. Bu golün oluşunda, İngiliz merkez muhaciminin Fener kalecisini biraz gafil avlaması, biraz da müdafilerimizin pek ilerlemiş olmaları az çok müessir oldu. Müteakiben İngiliz muhacimleri birkaç sıkı akın daha yaptılar ve Fenerbahçe müdafii Hasan Kamil Bey’i birkaç kere, tehlikeli vaziyetlerde, topu kornere atmaya mecbur ettiler. Görülüyor ki Fenerbahçe bugün sıkı bir tim karşısındadır. İngilizlerin merkez muavini kolay kolay ilerletmiyor, kombinezon yaptırmıyor. Sonra bir sağ açıkları var ki hem iyi oynuyor, hem iyi koşuyor. Sol açıkları da öyle, muhacim hattında yalnız sağ içleri iyi olmakla beraber diğerleri ayarında değil. Bu oyuncu, grubunun bir iki sıkı akını esnasında, Fenerbahçe için çok tehlikeli iki vaziyetten istifade edemedi ve ve kalenin tam önünde iki defa fırsat kaçırdı. Fenerbahçe merkez muhacimi Zeki, bir kere, İngiliz takımının müdafilerini de geçerek, çizginin içinde “Iron Duke”ün kalecisiyle karşı karşıya kaldı ve herkes muhakkak gol olacağını tahmin ederken, topu havaya vurdu ve aut etti. Birinci haftaym, iki tarafın böyle mütekabilen kaçırdığı fırsatlar ve İngilizlerin bir golüyle neticelendi.
İkinci haftaymda Fenerbahçeliler rüzgara nazaran müsait vaziyette idiler. Herkes, bu haftaym esnasnda Türk takımının birkaç gol atacağı ve galip geleceği ümidinde idi. Fakat oynadıkça açılan İngiliz takımı, bu haftaymda rüzgara karşı oldukları halde o fikirdeyiz ki rüzgarı arkalarına aldıkları birinci haftaymdan daha iyi oynadılar. Bilhassa merkez müdafileri müsabakanın bu ikinci kısmında çok yararlık gösterdi. Zeki Bey, bu merkez müdafinin önünde, topu sevk ederken ekseriya müşkülata uğruyordu. Uzaktan çekilen şutlar ise hem sıkı değildi, hem kalenin kenar çizgilerinden auta kaçıyordu. Bu şerait içinde, seyreden halk gittikçe müteheyyiç oluyordu. Bu heyecan, bir an o mertebeye vasıl oldu ki, kenardaki temaşakarlar telleri kırdılar ve her hamle esnasında oyuncularla beraber, gol oluyor zannıyla, gayri ihtiyarı sahaya doğru fırlamaya başladılar. İkinci haftaym başlayalı on dakika olmuştu, İngiliz kalesi önünde sıkışık ve tehlikeli bir vaziyeti kurtarmak niyetiyle rakip oyunculardan biri topu kornere kaçırdı. Sabih Bey, rüzgara rağmen, mükemmel bir korner çekti ve topu tam İngiliz kalesinin önüne kandilledi. Sol açık Ömer, sıkı bir baş vuruşuyla, topu ağların içine attı ve ilk golü yaptı. Herkeste yeniden galibiyet ümidi başladı. Rüzgar müsait. Bir gol daha yapılsa kâfi… Fenerbahçe bire karşı iki ile Iron Duke’ü yenecek, daha yarım saat vakit de var.
Fakat İngilizler, Fenerbahçe’nin bu ilk golünden on dakika sonra sıkı bir akınla ve rüzgara rağmen topu ta Fener kalesinin önüne kadar sürüp götürdüler. Sağ açıkları gayet mahirane bir surette, Fener kalecisinin tehlikeyi atlattığını zannettiği bir anda, bir geri çevirişle takımına ikinci golü kazandırdı.

Heyecan tabii daha fazla. Vakit geçiyor. İngilizler kazanacak gibi. Ömer Bey birkaç fırsat kaçırdı. Zeki Bey’in oyununun bugün aksayan bir tarafı var. Şutlar mütemadiyen kenardan kaçıyor. Alaaddin Bey‘in attığı bir iki burun şutunu da, İngiliz kalecisi, tutup kurtarıyor. Oyuna on dakika kala, herkesin ümitsiz ve Fenerbahçe’nin mağlup olacağına hükmettiği bir sırada, Alaaddin Bey takriben yirmi beş otuz metreden, sıkı bir şut çekti ve topu İngiliz kalesinin yukarı sağ zaviyesinden içeri soktu. Herkes memnun. Bağıranın çağıranın had ve hesabı yok. Ahali çayıra fırlıyor. Sarıklı bir hoca, sahanın ortasına çıkmış: “İlk golü atanın yüzünü öpeceğim!..” diye tutturmuş, bir türlü çekilmiyor. Bu hal, bu heyecan, rakip oyuncuların tuhafına gidiyor ve gülüyorlar. Birkaç dakika sonra ma bitti ve Iron Duke takımı Fenerbahçe takımıyla berabere kaldı.
Fenerbahçe’nin dünkü oyunu hakkında en doğru tenkidi ihtiva ettiğini zannettiğimiz mütalaa “Iron Duke” futbol takımının kaptanının dermeyan ettiği mütalaadır. Oyundan sonra Fenerbahçe kulübünde şereflerine verilen çay ziyafeti esnasında, “Iron Duke” timinin kaptanı, spor muhabirimize Fenerbahçe hakkında şöyle diyordu:
“İstanbul’da gördüğümüz en iyi takım Fenerbahçe timidir, Türklerin bu kadar kuvvetli bir time malik olduğunu tahmin etmiyorduk. Eğer kombinezonları bizimki kadar iyi olaydı, Fenerbahçe ekibinin takımımızı muhakkak yenmeleri icap ederdi. Muhacim hattı İstanbul’da gördüğümüz en iyi muhacim hattıdır. Yalnız sağ ve sol içler daha fazla şut atmalıdırlar. Bunlar bazen, yani kaleye yakın mesafelerde, şut atacaklarına lüzumsuz paslarla fırsatı kaybediyorlar. Bu suretle bugün birkaç kere, onların fazla paslarından bilistifade kale önünde toplanıp kendimizi tehlikeli bir iki vaziyetten kurtarmak fırsatını elde ettik. Fenerbahçe muavinlerinin üçü de kuvvetli idi. Yalnız bunların bir kusuru var ki o da paslarını yerden, hesaplı ve hakimane vermiyorlar. Müdafilerin ikisi de mükemmeldi.” [Refik ve Kamil Beyler]
“Iron Duke” timinin kaptanı Fenerbahçe kulübüne dünkü maçtan pek memnun olduğunu söylemiş ve yakında Fenerbahçe ile yine bir maç yapmak arzusunu izhar etmiş ve bu teklif kabul edilmiştir.
21 Ağustos 1922 | Akşam Gazetesi

1923 yılında herinton kupası almıştı Fenerbahçe dünya basınında olay olmuştu Türkiye’ye hangi kupa gelirse gelsin bu kupanin yerini tutamaz ne mutlu Fenerbahçe ligim diyene 🏧 den slm olsun
Türkçe nin, kullanılan dilin güzelliğine bayıldım.