7 Nisan 1947 tarihli Türkspor dergisinde Ziya Ateş, Şükrü Saracoğlu ile başbaşa yaptığı bir spor sohbetini anlatıyor. Dönemin spor ruhunu yansıtması bakımından bu tip kısa hatıraları çok önemsiyoruz… Keyifli okumalar.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Şükrü Saracoğlu ile Başbaşa
Alışkanlık bu ya; o bizi, biz onu görmeyince yapamayız. Dün Parti’nin önünden geçiyordum. Zahir alışkanlığın sevkiyle olacak, hatırıma Şükrü Saracoğlu’nu ziyaret geliverdi. Her fırsattan faydalanarak, onun spor işleri üzerinde yaptığı musahebelere ve ince tahlillere esasen susamıştım. Ayaklarım gayri ihtiyari beni o istikamete götürdü. Partinin büyük kapısından girdiğim zaman elime uzatılan matbu kâğıdı hemen oracıkta doldurdum ve (ziyaretin sebebi) hanesine de irice bir yazı ile (spor işleri hakkında) deyiverdim. Aradan çok geçmedi, odacı “Buyurunuz” dedi.
Sayın Saracoğlu beni her zamanki güler yüzlülüğü ile karşıladı ve kendisine has olan nezaketiyle iltifatlarda bulundu. Ben onunla spordan başka ne konular konuşur veya konuşabilirdim. İlk olarak aklıma; Millî Eğitim mükâfatı maçları için İstanbul’da bulunurken arkadaşlardan birkaçının bana havale ettikleri iş geliverdi. Bu arkadaşlar bana demişlerdi ki:
“Satranç beden terbiyesi mevzuuna girebilir mi? Girerse bu maksat için bir federasyon teşkili mümkün müdür? Satranççı ve sporcu Saracoğlu bunun için ne düşünürler? Fikirlerini öğrenmek acaba kabil olabilir mi?”
Suali aynen kendilerine arz ettim. Cevap olarak:
(Bu mevzuda şahsen mütalaa yürütmeğe lüzum görmeden arkadaşlara şunu tavsiye ederim: Bu iş diğer memleketlerde nasılsa bizde de aynen öyle yapılmalıdır. Yani icada değil taklide yer verilmelidir. Nizamnameleri alınıp aynen kabul ve tatbik edilmelidir. Mevzuatlarında Federasyon teşkilini âmir bir hüküm varsa yapmalı, yoksa yapmamalıdır. Mesela futbolun memleketimizdeki tarihine bir göz atarsak görürüz ki onda da böyle yaptık. Milletler arası nizamnameleri getirdik, okuduk, kabul ve tatbik ettik. Bu itibarla muvaffak olduk. Şayet böyle olmayıp da kendimiz icat etmeğe kalkışsaydık bu derece muvaffak olmamıza imkân olabilir mi idi?) dediler.
Saracoğlu’nu bugün her zamandan daha neşeli ve zinde görüyordum. Zaten onun bir sporcu ele geçirip de onunla bir akran ve bir arkadaş gibi candan hasbihal etmemesine ve bu durumda neşelenmemesine imkân tasavvur edilebilir mi? Bir evvelki istirhamıma gösterdikleri yakın ilgiden de cesaret alarak izinlerini diledim ve sözü “FUTBOL HAKEMLERİ” meselesine intikal ettirerek bu işin ıslahı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istedim.
Yaranın tam üstüne el koyarak dedi ki:
(Sporu batıracak da, çıkaracak da HAKEMLERDİR. Dürüst hakem hata da yapsa kusur sayılmaz, Eski sporcularımız arasında bu gün; Tüccar, Hâkim, Müdür, Müfettiş gibi her sınıftan yüksek şahsiyetler var. Bunlar gibi kültürü ve sosyal pozisyonu olan insanları ele almalı, onları sahalarımıza hâkim kılmalı ve kendilerini himaye etmelidir.)
Bütün memleket gençliğinin yakın tanıdığı ve çok sevdiği Sayın Şükrü Saracoğlu’na teşekkür ederek ayrılırken, o; kendisine mahsus tevazuu ile beni kapıya kadar uğurlamayı da ihmal etmedi.
Not: Ziyaretim esnasında şahsi musahabelerden ibaret olan bu konuşmayı, belki de rızaları hilâfına, kendiliğimden şumullendirerek memleket gençliğinin gözleri önüne sermeyi faideli buldum. Sayın Şükrü Saracoğlu’ndan istirham ediyorum; iyi niyet mahsulü olan bu hareketimi hoş görüversinler.
Ziya Ateş | Türkspor Dergisi – 7 Nisan 1947 (Şükrü Saracoğlu ile Başbaşa)