Fenerbahçe’nin eli bihakkın kalem tutan futbolcularından Ragıp Ziya Mağden, 1929 yılında bir günlük gazeteye “Avrupalılar Bizi Nasıl Tanıyorlar?” başlıklı bir yazı kaleme almış.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
İnanır mısınız ki bu bir Türktür
Avrupalılar bizleri hiç tanımıyorlar. Gerek tahsil, gerek tetkik ve gerekse ziyaret için aralarına karışıp da Türk olduğumuzu kendilerine söylediğimiz zaman yüzümüze hayretle bakıyorlar ve sözlerimize inanmak bile istemiyorlar.
Bundan üç dört ay evvel İtalya’da idim. Burada kaldığım müddet zarfında öyle tuhaf vakalar hadiselerle karşılaştım ki onları kendi ırkdaşlarıma anlatmak için kendimde adeta mecburiyet gibi bir şey gördüm.
Bundan üç sene evvel cenubi İtalya’ya ve Sicilya’ya doğru uzanmıştım. Fenni tetkiklerde bulunmak istiyordum.
İtalya yarım adasının son ivicaçlarına isabet eyleyen Mesina boğazında kain dilber Reggio Galabria’nın meşhur bergamot bahçelerini ziyaret ediyordum. Yanımda iki üç Türk arkadaş da vardı. Bahçede konuşurken köylüler merak edip ne milletten olduğumuzu sordular. Bunlara Türk olduğumuzu ve bir tetkik seyahati yapmakta olduğumuzu söylediğimiz zaman bize inanmadılar ve “Yalan söylüyorsunuz” dediler; “Türk beyaz değil, zenci, siyahi bir mahluktur! Herhalde latife ediyorsunuz.”
Bu lakırdıları işitince biz onlardan bir iki misli hayrete düştük. Fakat hayretimiz çabuk geçti ve bu efendilere Türk’ün siyah değil, kendilerinden bile çok beyaz olduğunu anlattık.
Sicilya’nın diğer bahçelerini gezerken dahi bu kabil hadiselerle karşılaştık. Herhangi bir Sicilyalı Türk olduğumuzu duyar duymaz derin hayretler içinde kalıyor ve muhakkak kendisiyle alay ettiğimize zahip oluyordu.
Türkiye ile İtalya yekdiğerine herhalde çok uzak memleketler sayılamaz. Napoli’den İstanbul üç buçuk, Catania’dan İzmir ancak iki günlük bir mesafededir. Daha burnumuzun dibindeki akvamın, Türk’ün henüz ne renkte bir insan olduğunu bile bilmemelerinden öyle sanıyorum ki hepimiz bir eza duyarız. Fakat bu ezayı sadece duymuş olmakla vazifemiz bitmiş sayılamaz. Her fert fırsat buldukça vatan ve memleketi namına üzerine terettüp eylemiş olan bir propaganda vazifesini yapmakla da mükelleftir. Bu vazifeyi Avrupa’ya giden ve Türk namını taşıyan insanların kaç tanesi yapmıştır.
Yapanlar mevcut ise de bunu yapmadan dönenler de çoktur. İtalya’da iken hayatımın epeyce uzun bir müddeti Napoli civarında meşhur Vesuve yanardağının eteklerinde kain bir kasaba geçti.
Bu kasaba yazın pek neşeli olur. Buraya yazın birçok insanlar deniz banyosu yapmaya gelirler. İtalyan milletinin yaşama şeraiti çok çetindir. Bu halkın bir kısmı bazen bir banyo mevsiminde senelik bütçelerinin yarısını temin edecek kadar kurnaz ve açık gözdür. Ben de böyle açık göz bir ailenin yanında oturuyordum.
Yanımdaki oda da her sene muntazaman kiraya verilirdi. Geçen sene odamın yanındaki büyük bir oda yine bu suretle kiraya verilmişti. Bilahare dost olduğum bu komşular bana yanımdaki odada yattıkları ilk gece sabaha kadar hiç göz kırpamadıklarını, kızlarının yandaki odada bir Türk gencinin yattığını duyunca pek ziyade ürktüğünü, gece korkulu hayaletler gördüğünü anlatmışlardı. Meğer komşularım Türk’ü kavuklu, şalvarlı, palalı ve yatağanlı, palabıyık ve simsiyah bir insan olarak tahayyül ediyorlarmış.
Nasıl? Vatandaşlarım. Görüyorsunuz ya kendimizi dünyaya ne kadar tanıttırmışız.
Bir gün Baltık denizi sahillerindeki banyolarda bulunuyordum. Gece tertip edilen bir müsamereye resmice ve temiz bir kıyafetle mecburiyetinde idim. Tanıdığım Alman arkadaşlar beni kendi bildiklerine takdim ederlerken:
“İnanır mısınız ki bu bir Türktür” sözünü ilave etmekten kendilerini bir türlü alamamışlardır.
Bütün bu saydıklarım benim ve bir arkadaşımın İtalya, Almanya, Belçika ve Hollanda’da başımızdan geçenlerdir. Avrupa’nın diğer yerlerinde iyi tanınmış olduğumuzu sanmak büyük bir gaflettir. O kadar uzun ve ananevi münasebetlerimize rağmen bugün Fransızlar bizi tanımaktan çok uzaktırlar. O kadar tanımamışlardır ki Victor Hügo gibi büyük ve büyüklüğü nispetinde bitaraf olması lazım gelen bir insan hakkımızda:
“Türkleri Avrupa kıtasından kovmadıkça Avrupalılara rahat yoktur” diyecek kadar haksızlık, büyük bir haksızlık göstermiştir.
Türk milli takımının 1924 senesindeki şerefli turnuvasına iştirak eden sporculardan dinlediğime nazaran halk, Türk sporcularının sahaya potinle mi, yoksa çakşırla mı çıkacakları ve ellerinde nargile bulunup bulunmayacağını uzun uzadıya düşünmüş ve münakaşa eylemiş imiş!
Cihanda büyük ve müstesna bir yaşamak kabiliyeti göstermiş olan Türk milleti dünyada maalesef pek fena tanınmıştır. Bunda memleketimizin aleyhinde çalışan rezillerin, müfterilerin ve seciyesiz mahlukların çok büyük dahli vardır. Gerek ferden ve gerek müçtemian Türk milletini ve Türkü bütün dünyaya tanıtmak hususunda faaliyete geçmenin ve propaganda yapmanın zamanı çoktan gelmiş ve hatta geçmiştir bile. Bu mühim vazife, her halde daha fazla ihmal edilmemelidir.
21 Kasım 1929 – İkdam Gazetesi (Maden oğlu Ragıp Ziya)