İstanbul’un kurtuluşu bayramını sevgili ağabeyimiz Seyhun Binzet‘in koleksiyonundan çıkan müthiş bir fotoğraf ve Abidin Daver’in 1929 yılında yazdığı bir yazı ile kutlayalım istedik. Keyifli okumalar…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
İstanbul 6 Sene Evvel Bugün Kurtulmuştu
Milli mücadele senelerinin, duygulu bir Türk ruhunda yaşattığı acı ve tatlı felaket ve saadet günleri ne kadar çoktur. Bazen kalplerimizden kan sızdıran, bazen gözlerimizden sevinç yaşları akıtan o uzun senelerin hesapsız hatıraları, sanki çelik bir kalemle dimağımıza hakkedilmiştir.
O günlerde, bir insanın hissedebileceği en zıt duygularla, kaç ay, kaç sene daimi bir heyecan içinde yaşadık. Bugünkü Türk milleti, kah kızgın ocağa, kah soğuk suya sokularak terbiye edilen bir çelik parçası gibi ateş ve kan içinde tavalanmış, bir çelik parçası gibi kuvvet ve salabetini esaret gecelerinin vicdanları yakan karanlık ıstırabından çıkıp kurtuluş günlerinin yüreklere serinlik veren nurlu sevincine gömülerek kazanmıştır.
Viyana kapılarına, firavun mezarlarına, Afrika çöllerine, Umman denizine kadar giden Türk, asıl benliğini, asıl kudresini milli mücahede senelerinde göstermiştir.
Hurda demirlerden dökülmüş yepyeni bir çelik kütlesi gibi Osmanlı saltanatının perişan enkazından sapsağlam bir Türkiye Cumhuriyeti’nin doğduğu günlerin hatırasını unutmak hiç kabil değil midir? Yalnız bizler, o anları bütün heyecanı ile yaşayan bugünkü nesil değil, yarının, öbür günün nesilleri de bu büyük Kurtuluş kıyametinin menakibini kalpleri heyecandan durarak dinleyecek ve okuyacaklardır.
Bugün, İstanbul’un kurtuluş bayramıdır, süngülerinden düşman kanlarının pası henüz silinmemiş olan milli ordunun İstanbul’a girdiği günün yıl dönümüdür.
Gözlerimi kapıyorum: Seneler, aylar, haftalar, günler, hatta dakikalar, şimşek gibi hayalimden geçiyor.
Senelerce zebanilerle dolu bir cehennem olan İstanbul 6 Teşrinievvel günü bir an içinde nasıl cennete dönüvermişti?
Bir yağız çehre, bir terlemiş alın, bir yıpranmış üniforma, bir meşin kokusu, bir paslı süngü ve bunların hepsinin üstünde bir kırmızı bayrak, bu minareleri göklere doğru uzanan büyük Türk şehrini sevinçten deli, heyecandan sarhoş etmeye kafi gelmişti. O gün İstanbul’un ufuklarını inleten top gürültüleri, vapur düdükleri, insan haykırışmaları, at kişnemeleri ölümden esirlikten kurtulan bu şehrin yüreklerden taşan sevinç ve şükran avazı idi. O gün İstanbul’un yedi tepesini inleten, hala kulaklarımızda inleyen bu naranın aksini yarınki Türk nesilleri derinden gelen bir gök gürültüsü gibi asırlarca müddet işitecektir.
İki hatıra:
1918 sonbaharında “Mondros” mütarekesinin ilk zamanlarında, azgın Fransız neferleri, kudurmuş gibi kadın, erkek her Türk’e saldırıyorlar, kasketli bir piç önlerine düşmüş, beş on kelime Fransızcası ile onları tahrik ve teşvik ediyordu. Bu azgınlar çarşaflı bir Türk kızını, Ermenidir, diye zorla götürmeye, başını açmaya kalkışırlar, etraftaki erkeklerin feslerini alıp yırtarlar, bir Cuma günü olduğu için dükkanlara asılmış olan Türk bayraklarını yerlere atıp çiğnediler. Sonra birdenbire etraftaki halkın gazabından korkarak kaçıp gittiler.
1922 sonbaharında, başka bir mütarekenin, “Mudanya” mütarekesinin ilk zamanlarında, dört sene evvel yukarıda bahsettiğim hadisenin cereyan ettiği Divan yolunda gene bir Cuma akşamı idi. Gürültülü bir mızıka sesi duyuldu. Sonra mavi başlıklı, mavi üniformalı bir Fransız kıtası göründü. Bu mavi safların üstünde, bir tarlanın al gelinciklerini andıran birçok kırmızı şey dalgalanıyordu. Kıta yaklaştı! Divanyolunu doldurn Türkler, gözlerine inanamıyorlardı. Her Fransız neferi tüfeğinin ucuna küçük birer Türk bayrağı takmış, kıtaya kumanda eden zabitleri, kılıçlarını kınlarına sokmuşlar, ellerine birer Türk bayrağı almışlar, caddeyi dolduran halka selam vere vere geçiyorlardı.
Birdenbire gök gürültüsünü andıran bir velvele, Divanyolunu inletti:
- Yaşasın Türkiye!
Kalbimin heyecanından durduğunu hissettim… Fransız askerlerinin mavi safları, iltica ettikleri Türk bayrağının al gölgesi altında, bir hayal gibi kaybolup gitti…
Ah! Zafer, sen ne büyük şeysin! Düşman bir milletin işgal kuvvetlerine bile böyle boyun eğdirirsin!
Bütün Türkiye gibi İstanbul da daha o zaman kurtulmuş, bir sene sonra, bugün ise, halaskarına kavuşmuştu…
6 Ekim 1929 | Abidin Daver – Cumhuriyet Gazetesi (İstanbul’un Kurtuluşu)