Fenerbahçe ile Galatasaray’ın 1923 yılında oynadığı “Spor Matbuatı Kupası Maçı” sitemizde daha önce konu edilmişti. Meğer maçta birden fazla olay meydana gelmiş. Spor Âlemi dergisine bir mektup gönderen “İstanbul Sultanisi 3. Sakarya Oymağı’ndan bir keşşaf” adına derbi gerginliği denen şeyin bundan yüz yıl önce bile ne kadar yoğun bir duygu olduğunu anlatıyor.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Çirkin Bir Tecavüz
Spor Âlemi ve Türkiye İdman mecmuaları tarafından tertip edilen turnuvanın finalinde bütün İstanbul izcilerinin haysiyetini rencide edecek mahiyette olan çirkin bir hadise vukua geldi… Sporcu arkadaşlarına sırf yardım etmek fikr-i hayrhâhânesiyle sahanın intizamına çalışan bir Kadıköylü izcinin şerefi tahkir edildi.
Maçın heyecanlı bir safhasında Sabih Bey’in çektiği korkunç bir şut kalenin sağ köşesinin direğine adeta temas edecek kadar yakından aut hattına geçerken orada halkın çizgiyi çekmemesi için uğraşan Kadıköylü izcinin tesadüfen ayağına çarptı.
Galatasaray kalecisi Nüzhet Bey bütün gayretini sarfetttiği halde bir kaleci için ihtiyaten alınması lazım gelen mevkii ahzedememişti. Sırf bir şans neticesinde birkaç santim hariçten giden bu topun getireceği büyük tehlike kalecinin beyninde bir volkan husule getirdi ve bu asabiyet, korku volkanı zavallı izcinin vücudunda şiddetli, mütevali tekmeler yumruklar şeklinde feveran etti.
Vazifeşinas küçük izci bu yaşlı golkipin asabiyetini kendi üzerinde teskin etmesine mani olamadı. Nüzhet Bey’in haşin tokatları, darbeleri altında inledi… Kakıldı… Gerilere sürüklendi…
Keşşaflığın şerefine, tıynetine, vakarına böyle umumi bir mahalde bundan büyük bir tecavüz olamaz!
Türk izcileri bütün münevverlerin mevcut olduğu bu spor muhitinde en ufak bir saygı görmedikten sonra dışarıdaki halktan keşşafların vakarına derin bir hürmet beslediklerini istemek haksızlık olur…
En adi bir adama bile nezih bir sporcunun bu kadar kaba hareket etmesi caiz görülemez!
Umumi bir spor meydanında vazifesi başında bulunan diğer bir sporcu arkadaşının şerefini ayakları altına alan bir amatöre acaba Avrupa federasyonları ne suretle hareket eder?
En şayan-ı esef olan bir nokta var ki o da bu nezih izciyi o feci vaziyetten kurtarmaya arkadaşlarından hiçbiri koşmadı. Çok şükür orada bulunan bir polis bu zavallı küçük keşşafı büyük bir adamın yumrukları altından kurtardı. Bu suretle Kadıköy Oymağı’na mensup oradaki bütün Kadıköylü izciler yemin ettikleri “töre”lerine mugayir hareket etmiş oldular. Hürmet beklediğiniz halk, sizin en yakın bir arkadaşınıza yardıma gitmediğinizi gördükten sonra denizde boğulan lâle’t-tâyin bir şahıs için hayatınızı istihkar edecek kadar kahraman gençler olduğunuza inanabilir mi?
Oymağından bir ferde edilen bu tecavüzü lakaydâne karşılayan Kadıköy Oymağı beyine (veya oradaki vekiline) teessüfümü bir izci sıfatıyla izhar etmekte çok haklı olduğumu zannediyorum… Sizin orada arkadaşınızı kurtardıktan sonra yapacak yalnız bir vazifeniz kalmıştı. Takip ettiğiniz mukaddes gayenize hürmet etmeyerek en büyük tahkiri yapan kirli ve nankör muhitten oymağınızı bir an evvel toplayıp uzaklaşmaktı…
Bu fena tecavüz yalnız o izcinin veya Kadıköy Oymağı’nın şerefini değil bütün İstanbul keşşaflarının haysiyetini hırpalayan, büyük, kaba bir tecavüz idi. Bu sebeple büyük ortanın ve muhterem kalgayımız M. Sami Bey’in şiddetle nazar-ı dikkatini celp ederim. Bir keşşafın adiliğe karşı adilikle hareket etmesine “töresi” mani olduğundan: Her zaman vukuu ihtimal dahilinde olan bu pek yabancı yüzsüzlüklerin cezasız bırakılmamasını büyük ortadan istemek her izcinin büyük bir hakkıdır!
İstanbul Sultanisi 3. Sakarya Oymağı’ndan bir keşşaf