Fenerbahçe tarihinin en büyük iz bırakan isimlerinden biri olan Halit Kıvanç, anılarını “Gool diye diye” kitabında derlemişti. Bu hatıralardan Fenerbahçe ile ilgili olanlar sitemizde bulunsun istedik. “Halit Kıvanç’ın Anıları I” Türkiye’de maç yayınları ve spikerlik hakkında çok kıymetli bilgiler içeriyor.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Futbol Maçı Eve Giriyor
İstanbul Radyosu’nda o günkü telaş haksız sayılmazdı. Kolay değildi. Bir futbol maçı naklen yayınlanacaktı staddan… Canlı canlı… Dakikası dakikasına… Sporsever evinde otururken, staddaki karşılaşmanın heyecanını saniyesi saniyesine yaşayacaktı.
Takvimler, 1934 yılının 20 Temmuz’unu gösteriyordu. Kadıköy’deki emektar Fenerbahçe Stadı’nda gerekli hazırlıklar tamamlanmıştı. İşte maçın spikerliğini üstlenen Eşref Şefik de mikrofon başına geçiyor, Fenerbahçe ile Avusturya’nın WAC takımları arasındaki maçın nakline başlıyordu. Yani maç, radyoda da başlıyordu. Bu, Türkiye’de hem spor hem yayın tarihinde bir futbol maçının radyodan ilk kez naklen yayınıydı.
O hafta yayınlanan, dönemin popüler dergisi Olimpiyat, bu naklen yayını “Yılın olayı” öneminde görerek şunları yazıyordu:
“Umumi yerlerde cereyan eden hadisatın birçoğu radyolar ile nakil suretiyle neşredilir. Bunların en heyecanlılarından biri, şüphesiz futbol sahalarından nakledilen mühim maçlardır. Maçlar stadyumlara konulan bir mikrofon ile nakledilerek mürsile vasıtasıyla neşredilir. İstanbul’da ilk yapılan spor röportajı geçen hafta Fenerbahçe Stadyumu’nda Fenerbahçe-Avusturya takımları arasında yapılan maç olmuştur. Reportörlüğü Eşref Şefik Bey yapmıştır. Radyoda konuşma tarzını pekiyi bilen Eşref Şetik Bey aynı zamanda futboldan anladığı için maçı hoparlörde tamamiyle canlandırmaya muvaffak olmuştur. Bu defaki maçta 10 bin kişi gibi büyük bir seyirci kitlesinin bulunmasından dolayı şüphesiz bu kalabalık halkın bağırışlarıyla alkışlarından mikrofon fazlaca müteessir olmuştur. Binaenaleyh bu gürültülü sahneler esnasında, reportörün sesi gürültüye boğulmuş ve hiç anlaşılmayacak kadar az işitilmiştir. Fakat bu işe kabiliyetl olan reportör, bu sıralarda geçen harekâtı gürültü biter bitmez bir kere daha çabucak tekrar ederek maçı hiç noksansız olarak bitirmiştir. Hele Eşref Şefik Bey topun kimden kime pas verilmesi ile, kaleye yaklaştığı sıralarda ‘tehlike var, tehlike var’ deyişiyle bütün dinleyenlerin heyecanlandığı bu anda ‘aut oldu’ demesi, dinleyicileri müsterih ediyordu. Büyük muvaffakiyetle yapılan bu naklin en mühim faydalarından biri de, maçlardan diğer vilayetlerimizin aynı dakikada haberdar edilmeleridir. Bu suretle İstanbul Radyosu bütün dinleyicilerini memnun edecek bir hizmette bulunmuş olduğundan takdire şayandır.”

Mikrofon Yanında Süt
Eşref Şefik, hem yazardı, hem spikerdi. Spordaki bilgisi ve spikerlikteki yeteneği, bu ilk maç spikerliği görevini üstlenmesinin başlıca nedenleriydi. Ancak Eşref Hoca bu işin fazla gönüllüsü değildi. ilerleyen yıllarda güreş ve boks naklen yayınlarında spikerlik yapmayı daha çok sevecekti. Aslında kendine özgü anlatımıyla Eşref Şefik, ağzından bal damlayan bir konuşmacıydı. Gerek radyodaki haftalık programlarında gerekse naklen yayınlarında öyle tatlı konuşurdu ki, spor yayınını değil ama Eşref Şefik Usta’yı dinlemek için radyo başına geçenler olurdu. Bir de naklen yayınlarda mikrofonun yanında sütle dolu bardağı durur, zaman zaman “Hele şu sütümü içeyim” derdi. Bazen güreş ya da boks maçlarında tribünlerden “Eşref Ağabey, sütünü iç!” diye tempo tutan muzip gençlere rastlandığı olurdu.
Ama dedim ya, Eşref Hoca futbol spikerliğine devamı pek arzulamıyordu. Bunu yıllar yılı Babıali’de gazetecilik yaptığımda, radyoda spikerlik görevi üstlendiğimde tanıdığım Eşref Şefik’ten çok duymuştum: “Ben İstanbul Radyosu’nda spikerim. Ağzım laf yapar. Eh sporu, futbolu da anlarız, diye düşünüp benim üstüme yıkmışlardı bu işi… Ama ben çok ısınamadım futbol nakline… Güreş veya boks anlatmak daha hoşuma gitti. Bu işi hem sevecek, hem becerecek birisini aradık. Ararken de buluverdik.”
Bulunan maç spikeri, bu alanda öncü olarak tarihimizdeki yerini alacak Sait Çelebi idi.

Sohbetli Naklen Yayın
Sait Çelebi aslında bu işin yabancısı sayılmazdı. Çünkü kaç zamandır güreş müsabakalarını radyoda naklediyordu. Organize ettiği güreş karşılaşmalarının radyoda naklen yayın spikerliğini de kendisi yapıyordu. Hatta bunlardan birinin çok önemli anısı vardı:
1933 yılının 19 Eylül gecesi, İstanbul’da Maksim salonunda Türkiye-İtalya grekoromen güreş teması yapılıyordu. Güreşler sürerken salonda bir kıpırdanma başlamış, “Gazi geliyor” sesleri her yanı kaplamıştı. Gerçekten Atatürk gelmişti salona… Sonradan öğrenildiğine göre, Atatürk’ün gelmesinin nedeni, radyodaki naklen yayındı. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda Sait Çelebi’nin naklettiği güreşleri radyoda dinlerken çok heyecanlanmış ve heyecanını yenemeyerek güreşleri yerinde görmek istemişti. Çok geçmeden de yanındakilerle birlikte Maksim salonuna varmıştı.
Sait Çelebi, Atatürk’ün geleceğini duyduğunda paniğe kapılmıştı. Çünkü salon tıka basa doluydu. Mustafa Kemal’i nasıl karşılayacaktı? Radyodaki naklen yayını filan unutmuştu Çelebi… Ve salonda yüksekçe bir yere çıkmış, avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamıştı: “Yer açın! Gazi Hazretleri teşrif ediyorlar. Yer açın… Atatürk geldiğinde salondaki kalabalıktan havanın çok bozulmuş olduğuna dikkat etmiş ve pencerelerin açılması için uyarıda bulunmuştu.
Haluk San’ın Belgeleriyle Türk Spor Tarihinde Atatürk kitabında yer alan bu anı, Sait Çelebi’nin çok canlı, hareketli, yetenekli bir kişi olduğunu da kanıtlıyordu. Aynı zamanda esprisi bol bir insan olduğu da, hem yakından tanıyanlar tarafından naklediliyor hem de maç nakillerinden biliniyor. Hatta bir akşam kiraladığı bir spor salonundan ampul çalan hırsızın peşinden koşmuş, yakaladığında “Bu ne?” diye sormuştu. Hırsız inkâra sapmış, “Bakkaldan şimdi aldım” demişti. Sait Çelebi, adamın cebindeki ampulü çekmiş, takılı olduğu yerden az önce alındığı için sıcaklığını hissetmiş ve hırsıza “Bu ekmek mi?” Fırından yeni mi aldın böyle sıcak sıcak?” diye sormuştu.
Sait Çelebi, maç nakillerinde de tribünde bulunan eşine dostuna takılır, onlarla sohbet ederdi. Tabii bu sohbeti radyoları başındaki yüzbinler de dinlerdi. Bugün için böyle bir uygulama yadırganır, hatta eleştirilir. Ne var ki, o günlerde bu biçim naklen yayınlar, aslında sporu ve spor yayınını sevdirmek gibi bir hizmet görmüştü. Sait Çelebi yıllarca sadece futbol değil, birçok spor dalında naklen yayın spikerliği yaptı, pek çok dinleyiciyi radyo başına çekti. Konuşma tatlılığı yanında geniş spor kültürüyle de Sait Çelebi, spor ve yayın tarihimizde gerçek bir öncüydü. Maç spikerlerinin öncüsü…
(DEVAM EDECEK)
Not: Fotoğraflar Faik Şenol imzalı