Menü Kapat

Karanlıkta Bir Fener

Karanlıkta Bir Fener

Mütareke ve işgal senelerinde, başta Fenerbahçe olmak üzere İstanbul takımlarının işgalcilerle yaptığı maçların halkta uyandırdığı heyecanı “Esir Şehrin Moral Kaynağı” olarak özetliyoruz. Bu bakış açısının doğruluğuna çok kuvvetli bir kanıt, dönemin Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Başkanı (Galatasaray kurucusu) Ali Sami Yen’den geliyor. Aşağıda okuyacağınız metin, Spor Alemi dergisinin 26 Teşrinievvel 1922 tarihli sayısının başyazısı. Fenerbahçe’nin işgalde İstanbul’un Türk halkı için “Karanlıkta Bir Fener” olduğunu bundan sonra kimse inkar edemez herhalde…

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Yeni Seferberlik

Bu hafta içinde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı reisi Sami Bey’in riyaseti altında bir heyet İstanbul idmancılığı namına Trakya fevkalâde kumandanı Refet Paşa’yı İstanbul’a gelen ilk milli kumandan olarak tebrik etti. Bu râsimenin tafsilatı kısm-i mahsusumuzda münderiçtir. Min haysü’l-mecmü’ on dakikaya varmayan bu mübarek temasın manası ve neticesi hakkında kelimelerin şaşa-i beyanından istifadeye çalışmayarak birkaç satır yazmak isteriz.

Hakikati söylemeliyiz. İdmancı namı alan bizler bugüne kadar ne idik? Hususi ve samimî temenni ve temennalar bertaraf edilirse memleketin hangi kuvvetinden, hangi müessesesinden, nihayet hangi resmî makamından ciddî bir istiknâh, bir teklif karşısında bulunduk. Hepimiz demiyor muyduk ki:

“Hak-i siyeh içinde düşecek dane miyiz biz?”

Şüphe yok ki; biz öyle ihmal edilecek dane değildik.

Hayat-ı hakikiye-i sa’yimiz, 324 Inkılâbı’yla başladıktan sonra bugüne kadar gönüller dolusu sevgili arkadaşları siperlere gömdük. Yoksulluk, mahrumiyet, açlık, hastalık, harp, istila gördük; küsmedik. Fakat yardım namına bize hakiki bir el mi uzatıldı? “Siz de var mısınız?” diye bizi arayan mi oldu? Çok defa hizbî hislerle kimimiz bu tarafa, kimimiz öte tarafa çekilmek istendi. Bütün o maceralar içinde hâlâ Türk idmancı işini bırakmıyor, çalışıyor ve kendini topluyordu.

Bu toplanma bittiği sırada memlekette idmancılık namına hâlâ bir vazife-i medeniye vücuduna kail kaç salahiyettar adam gösterebilirdik? En yüksek muharrirlerimize kadar bunu bize çok görenler olmadı mı idi? Tafsil etmeyelim. Acıdır. Fakat çok doğrudur. Işte bu günler geçtikçe ümidimiz kalmıyordu. Biz bu elmas toprağa ne hizmetler ettiğimizi ve edeceğimizi biliyorduk. Geçen müteaddit nüshalarımızda demiştik ki: “İdmancıların burada yaptıkları iş siperlerde çalışan arkadaşlarının hizmetinden dün değildir.”

İşte bu sözü dün bize:

– Çocuklar!

Hitâb-ı samimisi ile başlayan Refet Paşa’nın gönlünden kopan nutkunda işittik ve o hakikati duyduğumuz için -neden saklayalım- mest olduk.

Gerek Paşa’nın, gerekse ra’şe-dâr-ı teheyyüç Sami Bey’in sözleri ne kadar muhabbet cilveleri ihtiva ederse etsin iki bariz hakikati ve iki kuvvetli manayı ifade ediyordu.

Paşa sevimli sözleriyle ve nafiz gözleriyle demek istedi ki:

– Çocuklar! Memlekete hizmet, düşünen ellerle yapılacaktır. Siz ki sağlam adam ve istiklal-i fikr sahibi genç yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Düşünmek ve çalışmak vazife-i medeniyesiyle bundan sonraki işlerde hizmetiniz vardır.

Sami Bey dedi ki:

– Paşam! Biz memleketin önüne durulamayacak bir cereyanını spor için en nafi’ bir mecra olan milliyet vadisinde isâleye çalıştık. Her türlü mahrumiyet ve tazyikâta rağmen müstevli Avrupa kuvvetlerinin muntazam idmancılarını çok defa mağlup ettik. Spor da bir harb-i medenîdir. İşte o galebelerledir ki; İstanbul’un karanlıkta kalmış ahalisine heyecan-ı milli için fırsat verdik. Umarız ki; bundan sonraki memleket işlerinde sa’ylerimiz daha ziyade müsmir olsun.

Dikkat edilmek gerektir ki; bugüne kadar gelen geçen muhtelif nev’ ve kanaati havi ricâl, hükümetler, kabineler, müessesât-i hususiye velhasıl Türkiye’nin salahiyettar makâmâtı idmancıyı sağlam bir vücut fakat sağlam bir alet telakki ediyor, ona yalnız bir kıymet-i adaliye atfettiği için hakk-ı tefekkür vermeyi düşünmüyordu. Refet Paşa bize olan hitabıyla, bir milletin fikr-i umûmísini, sağlam vücutlu adamların salim düşünceleri islah ve ikmal edeceğini ve binaenaleyh idmancıların evvelemirde adalesi değil dimağı haiz-i kıymet olduğunu anlatmıştır. Bu, Türkiye’de idmancılara verilen ilk kıymet-i fikriye ve yeni bir kanaat-i ilmiyedir. Çünkü heveskâr idmancılık dünyanın her tarafında yalnız vücutlu değil, iradeyi, muhakemeyi, ahlakı, fikr-i istiklali ve memleket kaygısını takviye için tercihen kullanılan bir gıdadır. Bunu ilk gören ve takdir eden Refet Paşa’ya memleket namına bir taraftan, idmancılık namına diğer taraftan teşekkür etmek lazıme-i kadr-şinasidir.

Bu musíb müşahede o mülahazaya ittifak reisinin verdiği samimî cevapta idmancıların fikrî ve bedenî vatan işleri ve memleketin imar ve temdin-i mesaisi için ne derecede mütehâlik bir ataş-ı hizmet duyduğunu ifade eylemek cihetinden bir gönüllü dâsıtânî teşkil eder.

Demokratik bir idarenin yeni esaslarını ilan eden hükümet-i milliye kuvveti halktan ve tercihen şüphe yok ki halkın da kuvvetlisinden alacaktır…

Biz ki, kuvvetli, ahlaklı ve namusluyuz. Yeni esaslar dâhilinde başlayacak olan cidal-i medeniye her zamandan fazla bir iman-ı muvaffakiyetle hazırlanmalıyız.

Refet Paşa’nın kısa ve veciz nutku bizi bu mütarekesiz ve daimî cidal için seferberiye davet etti. Hâlbuki biz oraya zaten gönüllü gitmiş idik. İttifak reisi bunu selîs ve beliğ kelimelerle değil, yüreğinden kopan titremelerle anlattı. Şüphe yok ki, anlattı… Çünkü Paşa’nın gözlerini sevinç yaşıyla sulanmış gördük.

Spor Âlemi | 26 Teşrinievvel 1338 (1922)

Bir Cevap Yazın