Menü Kapat

Üç Cuma Süren Maç

Üç Cuma Süren Maç

1935 İstanbul Şampiyonu, Nasuhi Baydar’ın deyimiyle, üç Cuma süren maç (*) ile belli oldu… Bu keyifli maç yazısını siz de tebessümle okuyacaksınız.

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

(*) 1 Mart 1935 tarihinde oynanan ligin son maçını Galatasaray 4-0 kazanmış, her şey eşitlenmişti. Düğümü çözmek için 8 Mart 1935 tarihinde bir maç daha yapılmış, bu müsabaka 0-0 bitince, 15 Mart 1935’de son karşılaşma yapılmıştı.


Üç Cuma süren maçı sıfıra karşı bir yaparak…

Fenerbahçe Nihayet İstanbul Şampiyonluğunu Kazandı

– Ben, filânım… Size, bugünkü Fener- Galatasaray maçının nasıl sürüp gitmekte olduğunu bildiriyorum.

– Öyle mi? Çok teşekkür ederim.

Kendi kendime düşünüyorum: “Dünyada ne iyi insanlar da var! Ben, kötü bir Fenerbahçeliyim ki bugün, maç olduğunu bile bilmiyorum; sonra, benim, olup bitenleri duymamakta olduğumu bilen bir arkadaş, kendine iş edinip şampiyonluk için son maçını yapan kulübünün aldığı sonuçları, eski bir Fenerli olduğum için, memnun olacağımı sanarak, yerinden öğreniyor ve öğrendiğini de telefonla bana söylüyor. Arkadaşlık denilen değeri ölçülmez duyguya güvenebiliriz.

Telefondaki ses konuşuyor:

“Hava çok sert. Ve şimdi (birinci haftaym) Fener bu sert havaya karşı oynuyor ancak, korkmayınız; sıkıştıran gene Fener. Galatasaraylılar hep kendilerini korumakla vakit geçiriyorlar.”

Sözün burasında ben ve telefondaki arkadaş, tekniğe dalıyoruz. Rüzgâr çok hızlı estikten sonra bunun önünde veya ona karşı oynamanın bir şey demek olmadığı, çünkü topun kontrol edilemeyeceği, bundan dolayı da karşılaşanların zararının bir olacağı üzerinde anlaşıyoruz.

Telefondaki arkadaş, on dakika sonra, gene beni arayacağını söyleyerek çekiliyor.

Şimdi, işimi gücümü bırakmış, kulağım çalacak telefonda ve hayalimde maçın yapıldığı Fener stadı, sarı lacivertli ve sarı kırmızılı mayolarıyla Fener ve Galatasaray oyuncuları…

Alanın dört yanı, yağmur altında titreşenlerin kalabalığı ile dolu… Ve sonra sinirleri en az 24 saat için tambur yayına döndürecek bir uğultu… Türlü türlü sesler… Bas… Kontrbas…istedikleri hep “gol,,. Yalnız, üç direğin sınırladığı kaleden topu geçirip golü yapmak kolay mı?

Telefon çıngırağı ve dost ses:

“Yarı oyun bitiyor, Galatasaray çok sıkışıyor. Avni (Galatasaray’ın kalecisi) topu dışarı atmakla vakit kazanmağa çalışıyor… Sonunu gene bildireceğim.”

Telefon susuyor amma beni, Kadıköyü’ndeki yürek sıkıcı çemberin iyice içine aldıktan sonra…

Tribünlerdekileri birer birer görüyor gibiyim. Fenerli ve Galatasaraylı, herkes, dayanılmaz bir yükün altından kurtulmuş olduklarına sevinmekte ve biten kırk beş dakikada, gözlerinin önünde, hızlandırılmış bir sinema filmi gibi geçip gitmiş olan şeylerin, acı tatlı, lafını etmekte …

“Niyazi biraz gözünü açsaydı!” yahut “Sert havada böyle oynanılmaz, yerden, kısa pas… İşte en doğru oyun biçimi? veyahut “Çocuklar kazansınlar, hepinize ziyafet hazır!”

Telefon çalmıyor. Belli ki durumda bir değişiklik yok.

Nihayet, maçın ikinci yarısı da bitti. On beşer dakikalık iki yarı oyundan birincisinin sonuna doğru, Fenerbahçe’nin bir gol yapmış olduğunu öğrendim. Bence, bu golü yapan o dakikada İstanbul şampiyonu olmuştu. Çünkü ikinci on beş dakikada rüzgâra karşı oynayacak olan Galatasaray’ın, sonucu değiştirmesi, teknik ve psikolojik bakımdan beklenemezdi. Böyle düşünmekte haksız olmadığımı da biraz sonra anladım.

Üç cumada biten bu “final maçı” yurdun dört yanında, genç yaşlı, kadın erkek binlerce kişiyi peşinden sürüklemiş ve heyecana vermiştir. Geçen cuma, Yunan ayaklanması sırasında, durmadan çalan telefonum, benden hemen yalnız maçın ne olduğunu öğrenmek istemişti. Dün, Evkaf apartmanı altındaki spor salonunda toplanan yüzlerce genç, Anadolu ajansının bültenlerini kapışmışlardır. Ankara, İzmir gibi büyük spor merkezlerimiz değil, telgraf bürosu olan her küçük şehrimiz eminim ki, İstanbul’dan maçın duyumlarını almak için elinden geleni yapmıştır.

Niçin?

Diyebilirim ki Fenerbahçe — Galatasaray rakipliği Türkiye’nin ananeleri arasına girmiştir. Yurdun her yanına dağılan Fenerli ve Galatasaraylı sporcular, gittikleri yerlerde Fenerbahçe ve Galatasaray sevgisini, yani tertemiz spor mistiğini de beraber götürmüşlerdir. Bu sevgiyi, spor hesabına, genişletmek gerektir.

Nasuhi Baydar – 16 Mart 1935 – HilaliAhmer Gazetesi

Bir Cevap Yazın