Fenerbahçe tarihinin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan beş isminden birisi olan ve Fenerbahçe’ye hem futbolcu, hem teknik direktör, hem de Başkan olarak hizmet eden “Büyük” Fikret Arıcan‘ın kitabından pasajlar ile karşınızdayız. Huzurlarınızda: Büyük Fikret Bölüm VIII
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Büyük Fikret

Eski Disiplin, Kardeşlik ve Ağabeylik
Eskiden oynanan futbolun bugünkünden üstün olduğunu söyleyemem. Beraber oynadığım arkadaşlarımın bazıları bunu tartışıyorlar. Ben bu kanıda değilim. Ama daha iyi taraflarımız vardı. Takım arkadaşlığı, kaptanlara saygı ve sevgi… Bugün bile ilerlemiş yaşlarına rağmen bana ve Hakkı Yeten’e “Kaptan’ diye hitap eden arkadaşlarımızın gösterdikleri saygı ve sevgi ile fikirlerimizi itirazsız kabul etmeleri bunun en canlı misalidir.
Bugün takımların idare şekline göre, kaptanlık müessesi kaybolmuştur. Kaptan sahada kale veya topu seçen oyuncudur. Bunun için takımlar, saha kenarlarına yaptırılan kulübelerden, antrenörler ve yöneticiler tarafından saha içindeki kaptanın yerine yönetilmeye başlamıştır. Bundan dolayı saha içindeki futbolculara söylenecek şeyler acayip bağrışıp, çağırmalar halini alarak manzarayı çirkinleştirmiştir.
Hâlbuki bizim devrimizde antrenörler soyunma odasında bütün taktiklerini verir, takımların saha içi idarelerini kaptanlara bırakırlardı. Böylece kaptanın diğer oyuncular arasında itibarı artardı. Bunun diğer bir faydalı tarafı da kaptanlar daha iyi yetişirler, futbolu bıraktıktan sonra kulüplerinin futbolla ilgili yöneticilik mesuliyetini ele alırlardı.
Rusya Seyahati
Ruslar benim oynadığım yıllarda henüz Uluslararası Futbol Federasyonu’na dâhil edilmemişlerdi. Kendileriyle olan temaslarımızı Halkevleri Karması namıyla yapardık. Karşılıklı, bir yıl biz giderdik, bir yıl onlar gelirlerdi.
1932 yılında İstanbul’da oynanan maçımızı Başvekil İsmet İnönü de izlemişti. 1933 yılında rövanş için Rusya’ya gitmemiz gerekiyordu. Ben o tarihte Sümerbank’ın bir müessesesine memur olarak yeni atanmıştım. Göreve başladığım ilk günlerin birinde müessese müdürü beni yanına çağırttı ve asık bir suratla, “Ankara’dan izin geldi. Rusya’ya gidecekmişsiniz. Bir ay izinlisiniz…” dedi. Tereddüt içinde teşekkür ettim. Fakat müessese müdürünün olaydan memnun kalmadığını anlamıştım.
Düşündüm, kararımı verdim. Seyahate gitmeyecektim. Öyle de yaptım. O kafilenin başkanı parti ileri gelenlerinden Cevdet Kerim İncedayı idi. Yollarda ve maç sonuçlarından sonra yapılan tartışmalarda, benim gitmeyişim O’na abartmalı şekilde anlatılmış. O da bana adeta düşman olmuştu.
Müessese müdürü, takım gittikten sonra beni çalışır görünce, nedenini sordu. Babamın hasta olduğunu söyledim. İşimden atılırsam yüksekokul mezunu olmadığım için zor durumlarda kalacağımı düşünüyordum. Müdüre de “Futbol bana hayatımı kazandırmaz. Yeni başladığım işte çalışıp yükselmek istiyorum…”‘ dile ilave ettim. Müdürle konuştuğum ilk gün suratı ne kadar asılmışsa bu kez o kadar memnun olduğunu anladım. “Sorarlarsa ne diyeyim?” dedi bana… “Babası hastaydı gidemedi” сеvabını tekrarladım.
Takım seyahatten döndüğünde başıma çok iş geldi. Cevdet Kerim İncedayı, ben
i spor teşkilatından ihraç talebiyle ceza kuruluna vermiş. Bir gün tebligat alarak ceza kuruluna gittim. Bu kurulda İbrahim Kemal Baybora, Sait Selahattin Cihanoğlu ve Abdullah Fethi beyler vardı. İçeri girdiğimde, başkan yanındakilere “Bey kimdir?”‘ diye sordu. Benim sinirlerim iyice bozulmuştu. Biraz ayıp oldu ama “Madem beni tanımıyorsunuz ne ceza vereceksiniz?” dedim. Dışarı çıkmak istedim. Sait Selahattin Bey, beni geri çağırdı. Büyüğümdü kırmadım, döndüm. Müdafaamı yaptım. Uzun seyahatlerin çalışan kişilere zararını anlattım. Amirlerimizin bizden soğuduklarını, iyi işler vermediklerini söyledim. Dönüşümüzde işten ayırmak için neden aradıklarını ekledim. Sonra da, “Bana aslında Halkevleri Yönetim Kurulları ceza verebilir. İsterlerse beni bir daha takımlarına almazlar. Ruslar da Beynelmilel Federasyon’a dâhil olmadıkları için bana ceza veremezsiniz’ dedim. Başkan Baybora Elektrik Şirketi Genel Müdürü’ydü. Savunmamı kabul ederek bana ceza vermedi. Fakat kurulda söylediklerimden dolayı kendimi daima ayıplamışımdır.

Bu seyahati böylece atlattıktan sonra 1934 yılı geldi. Yeni bir seyahat vardı. Ben yıllık iznimi almadan hazırlanmıştım, seyahate katıldım. Takım kaptanı olduğum için Cevdet Kerim Bey’le sık sık temas ediyordum. Derdimi ona kolay anlattım ve dost olduk.
Çok iyi geçen seyahatte güreşçilerle fazla şaka etmemek gerektiğini, anladım. Harkov’da birkaç gün dinlenme izni verilmişti. Netur kenarındaki bir plajda eğleniyorduk. Aramızda güreşçiler de vardı. Laf olsun diye, “Futbolcular sizden iyi güreşir…” diyecek oldum. Hemen üzerime atladılar. “Haydi, bakalım Kenan Olcay’la güreşeceksin’ dediler. Olcay namlı bir güreşçi… “Sen biraz ağırsın ama zararı yok” diye yakama yapıştılar. Müsabaka yapacak kadar olmasa bile biraz güreş bilirdim.
Olcay grekoromenciydi. Ben “Serbest güreş yapacağız” dedim. Bundan yararlanmak istedim. Kenan’ın kafa kolu çok meşhurdu. Kaptırmamak için ellerimi arkada tutuyordum. Birkaç elense çekti, elimi uzatır gibi oldum, kolumu kaptı. Kilom biraz ağır olduğundan beni hemen düşüremedi. Bende ona bir çalım attım, kumlara yuvarlandık. Olcay mühimsemeyince O’nu köprüye getirdim. Futbolcular bağırış, çağırış benim tarafımı tutuyorlardı. Güreşçiler ayağımdan çektiler ve oyunu bıraktık, fakat beş dakika süren mücadele kolumu, kanadımı kırmıştı.
Ayağa kalkınca Büyük Mustafa ve Mersinli Ahmet’e, “Ben sizi bile yenerim…” dediğimde ortalık karıştı. Bileklerimden yakalandılar. Baktım iş ciddi ellerinden zor kurtulup, kaçtım. Bir bidonun içine saklanıp onlardan kurtuldum. Akşamki ziyafette Sait Altınordu bir peçete alıp Mersinli ile Büyük Mustafa’nın önünde boğa gibi tutunca kıyamet yeniden koptu, ancak masada büyüklerimiz vardı, bize bir şey yapamadılar.
(DEVAM EDECEK)
Fotoğraf-1) 1934’de Ukrayna muhteliti Fenerbahçe’nin yaptığı maçta Famin ve Ben maç öncesinde birbirimize başarılar diliyoruz.
Fotoğraf-2) 1934’de Leningrad’da Sovyet Milli Takımı ile yaptığımız maçta iki takım kaptanları Ben ve Botosov seremoni sırasında hakemlerle birlikte görülüyoruz.
Fotoğraf-3) Sovyet takımı kaptanı Botosov o zaman Rusya’nın en iyi futbolcusu idi… Yıllar sonra 1946’da Botosov da teknik direktör olarak karşı karşıya geldik. Ve uzun süre eski hatıraları yad ettik..