Menü Kapat

Canlı Yapraklar – IX

Canlı Yapraklar - IX

Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – IX” : 1924 yılından geliyor.

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – IX

1921 deki müracaatımız üzerine FIFA bizi 1923 Mayısında Cenevre’deki ilk toplantıda ittifakla üyeliğe kabul etmişti. Artık beynelmilel teşkilâta giren Türkiye için Olimpiyatlara katılmak imkânı sağlanmış oluyordu. Fakat bu iş için gereken para nereden temin olunacak ve bunu kim verecekti?

İstiklal savaşından elde harap ve perişan bir yurt, çok fakir ve yorgun bir millet olarak çıkmıştık, Henüz kurulmuş Cumhuriyet hükümeti o müşkül duruma ve çok dar bütçesine rağmen gençliğin imdadına koştu ve Paris Olimpiyatlarına iştirak edebilmemiz için 50 bin lira verdi.

Olimpiyatlarda katılacağımız 4 branştan biri futbol idi.

Futbol memleketimizin en revaçta sporu olmak mevkiine yükselmişti. Türk gençlerinin ve bilhassa Fenerbahçe’nin karanlık mütareke senelerindeki fasılasız ecnebi zaferleri halkımız üzerinde futbola karşı büyük alâka ve sevgi yaratmıştı. İşte; bugün futbolun memleketimizde en çok sevilen ve alâka çeken spor olmasının ilk sebebini o karanlık işgal senelerinde milletimizin yegâne teselliyi o devrin ruhlu, azimkâr ve yenilmez takımı Fenerbahçe’nin düşman takımlarına karşı kazandığı zaferlerde aramak hakikatin ifadesi olur. Hatta Maarif Vekili merhum Necati Bey Olimpiyatlar tahsisatının ayrılması münasebetiyle Aralık 1923 te Türkiye Milli Olimpiyat Cemiyeti’ne yolladığı bir telgrafta (Gençlerimizin yabancı takımlar karşısında kazandıkları muvaffakiyetlerin Anadolu’da uyandırdığı memnuniyet) ten bahsetmekle devirdeki Fenerbahçe zaferlerinin tesir ve şümul derecesi hakkında mükemmel bir fikir vermişti.

Türk gençlerinde futbola karşı görülen fevkalâde fıtri istidadın neticesi olan başarılar hakikaten iftihar olunacak derecede idi. Ecnebi takımlar Türk futbolcularının ferdi kudret ve kabiliyetleri önünde takdirlerini gizlemiyorlar, hele bu pür amatör gençlerin henüz bir antrenör yüzü görmediklerini öğrendikleri zaman hayretler içinde kalıyorlardı. Filhakika, o zamanlar fedakâr mensuplarının feragatli gayretleriyle bin bir yokluk içinde varlık yaratan kulüplerimiz için ecnebi mütehassıslara sahip olmak bir hayal idi.

Futbolumuz yeni yeni, o da küçük bir yüzdelik olarak, bazı kulüplerimize para getiriyor, bununla da forma, pantolon, ayakkabı, top gibi bir takımın ilk ihtiyaçları ancak karşılanabiliyordu. Birinci lige dâhil ekseri kulüplerimiz için bile (antrenman) diye bir mevzu yoktu.

Sahalara, on beş günde veya üç haftada bir maçtan maça çıkılırdı. Bir iki kulüp eğer haftada bir gün, o da bazı azalarıyla, antrenman yapmak mazhariyetine erişebiliyor idiyse onların da antrenörleri ya takım kaptanları veya daha yaşlı idealist bir ağabeyleri idi.

Hulasa, amatörlük bütün ruh ve candan ihtişamıyla Türk futbolunda hâkimdi.

Fakat fıtri istidat ve şahsi kabiliyetlerin ilk defa katılacağımız Olimpiyatlarda başarı için kâfi gelemeyeceği takdir olunuyordu. Türk futbolunu mütehassis bir ecnebi antrenör elinde ve metodik bir çalışma sonunda ferdilikten kurtarıp cemi bir spor hüviyetine sokmak artık bir vecibe olmuştu. Türk olsun, yabancı olsun her sporsever bunda gecikmenin günah olduğunda müttefiktiler.

Futbol Federasyonu, 50 bin liralık tahsisatın da sağladığı imkânla, 1924 Paris Olimpiyatlarına gidecek kadromuzu seçmek ve ona ahenk ve beraberlik sağlamak için tecrübeli bir antrenör temini işine girişti ve Billy Hunter adlı 45 yaşlarında İskoçyalı bir zat 6 ay için angaje edildi.

Hanter, milli takımdaki, 6 aylık müddetini ikmal ettikten sonra 4 yıl da Galatasaray’ı çalıştırmış ve bu kulübümüzü 4 yıl İstanbul şampiyonu yapmıştır. Bir ecnebi antrenörünün teknik kabiliyeti kısmen ve nispeten zayıf bir takımımızı çalıştırdığı müddet içinde mütemadiyen şampiyon çıkarması, Türk kulüplerinin ecnebi hocalara ne kadar muhtaç oldukları ve buna kavuştukları gün ne büyük muvaffakiyetler gösterebilecekleri hakkında mükemmel bir fikir vermiş ve bu tecrübeye bütün Türk kulüplerince 4 yıl gıpta ile şahit olunmuştu. 200 lira maaşına kesesinden ödemek suretiyle Hunter’ı 4 yıl Galatasaray’a kazandırmış olan prens Ali Haydar bey merhumun bu suretle Türk futboluna da ettiği hizmetin pek büyük olduğunu kabul etmek gerekir.

Hunter İstanbul’a geldikten sonra bir müddet kulüplerimizin maçlarını seyretti. Müteakiben de yapılan seçme müsabakalarında hazır bulunup 30 kişilik bir kadro ayırdı. İşte, bu kadro 5 Nisan 1924 ten itibaren şimdiki Fenerbahçe stadında kampa alınmıştır.

Antrenör Hunter ferdi kıymet ve kabiliyetlerini beğendiği fakat takım halinde zayıf bulduğu futbolcularımıza bu tarihten itibaren kampta bir ay ameli ve nazari dersler vermiş, ferdi ve cemi bütün antrenman şekillerini talim ve tatbik ettirdikten sonra kafile 8 Mayısta Paris’e hareket etmiştir.

İşte, yukarıdaki resim futbol tarihimizin ilk milli takım kampında ilk ecnebi antrenör nezaretindeki çalışmaların bir sahnesini canlandırıyor. Hunter ortadaki beyaz pantolon ve beyaz gömlekli zattır. Top kontrolünü arttırmak için baytar Kâmil’e Fenerbahçe stadında şimdiki büyük beton tribünün arkasında direk talimleri yaptırmaktadır.

Baytar Kâmil futbolümüzde (cambaz) lakabıyla maruf olup Fenerbahçe’nin Birinci Dünya Savaşından sonraki kadrosunda haf oynardı. Bilâhare, İstiklâl Harbine katılmak üzere, Anadolu’ya gitmiş, futbola Muhafızgücü’nde devam etmiştir. Seçme müsabakalarında antrenör tarafından beğenildiğinden kampa alınmıştı. Olimpiyatlara götürülen baytar Kâmil Milli Takımımızın 1924 şimal turnesinde Finlandiya ve Estonya’ya karşı soliç merkiinde ikl defa milli olmuş kıymetli futbolcülerimizdendir.

Resmin sol tarafındaki sırtı dönük zat bilâhare Futbol Federasyonu Başkanlığı vazifesini yapan Altınordulu Hamdi Emin (ÇAP) tır. O sıralarda Federasyon ikinci reisi idi.

Sağda baytar Kâmil’in idmanlarını dikkatle takip eden kendi talim sıralarını bekleyen iki genç futbolcu ise Fenerbahçe ve Milli Takımımızın meşhur sağaçıkları Bedri (GÜRSOY) ve Sabih (ARCA) dırlar. Bu iki fevkalâde açıktan Bedri (12), Sabih de (9) defa enternasyonal olmuşlardır.

(Gelecek resim ve yazı: 32 yıl önceye ait bir Fenerbahçe – Süleymaniye lig maçıdır.)

Rüştü Dağlaroğlu – 22 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

Bir Cevap Yazın