Kemal Tahir’in maç yazısı yazdığını biliyor muydunuz? Biz bilmiyorduk… Beşiktaşlı Şeref Bey’in ailesi için düzenlenen yardım turnuvası büyük ses getirmiş, aynı zamanda yine büyük derbi tartışmalarının önünü açmıştı. O günlerde yazılan bir Kemal Tahir yazısı ile karşınızdayız. Keyifli okumalar…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Spor İdarecileri ve Spor Muharrirleri Hakkında
Spor, kol, bacak, ense ve ciğer kadar kafa ve asabı terbiye eden bir meşgaledir ve bence asıl faydası, bu ikinci, ruha ait derli topluluğundadır.
Kafasının dikine giden bir adamı spor yapmaktan kimseler men edemez. Fakat kafasının dikine giden, hislerinin oyuncağı olan bir sporcuya, bir idareciye umumi meydanlarda ve kulüplerin başında yer verilemez.
Antrenmanlarında 1.90’ı aşan bir sporcu resmi bir müsabakada 1.50’de üç kere çıta düşürürse müsabaka harici addedilir. Bu adam istediği kadar “Yahu! Ben kulübün bahçesinde 1.90’ı ferah ferah aşıyordum. Şimdi tersliğim tuttu. Müsaade buyurun” desin ve istediği kadar atlayıp, zıplasın. Boştur.
Futbolda maruf bir oyuncu, hiddetlenip ötekine berikine tekme atmağa, dirsek vurmağa kalkarsa “İyi çalım yapıyor, vaktiyle bir kaç gol çıkardı, halen en kıymetli takımın en kıymetli oyuncusu bulunuyor” diye hakemler bu densizliklerine göz yummazlar, nizamsız iş yaptığından ötürü sahadan dışarıya çıkarırlar.
Fakat bu münasebetsizlikleri satır satır ve karar karar icra eden muharrirlerle idarecilere ne diyelim?
Futbolda 11 oyuncunun gayesi tektir: Karşılarındaki: takımı yenmek. Bunun için müdafiler kaleleri sıkıştırdı mı, beşeri gayretlerinin en sonunu sarf ederler. Muhacimler karşı taraf kalesine yaklaştılar mı şütlerini bombalar gibi var kuvvetiyle savururlar.
Fakat ortada bir ağzı düdüklü hakem denilen zat vardır. Top durmaz, kimsenin yaptığı oyuna müdahale etmez. Aşağı yukarı koşar. Bu zat sırasında düdüğünü öttürdü mü şüt atacak muhacimden hücumu defedecek müdafiye kadar ortadaki 22 ateşli delikanlı oldukları yerde dururlar.
Muhacimin türlü gayretleriyle hasım kalesine indirdiği top, hakemin bir işaretiyle serbestçe geriye iade olunur. Müdafiin yırtıcı hamleleri penaltı veya frikik cezaları karşısında sükûnetle seyirci kalır.
İşte bu ruhi ve adale müdafaa ve hücumunun birdenbire duruşu asıl futbolun, çalım yapmak, kuvvetli şüt atmak, yerinde müdahale etmek, iyi pas alıp vermek kadar belki bunlardan daha ziyade asıl maddesidir.
İyi bir spor terbiyesi ve kuvvetli bir irade işinin miyarıdır.
Spor böylece fizik kuvvetlerimiz gibi, manevi kuvvetlerimizi de törpüleyip bizi tam kuvvetli adam yaparken, sporun ister idaresi, ister edebiyatıyla uğraşmakta olsunlar yazıcılığını ve idareciliğini yapanlar da bu kabil ruhi faydalarından hisse almak mecburiyetindedirler, kanaatindeyim.
Taraftarı veya azası olduğumuz kulübü tutmak ne kadar hakkımızsa bütün hatalarına rağmen (Taraftarıyız) diye hatalıyı mazur görmek o kadar haksız tarafımızdır.
Karilerini hiçe sayan bazı yazıcılarla efkârı umumiyeye omuz silken bazı kulüp idarecilerinin kırdıkları potlara taptaze vakalara istinaden işaret ederek bu kötü huyların bizde ne kadar laubali bir şekilde yerleşmiş olduğunu göstermek istiyorum:
Beşiktaşlı Şeref’in ailesine ve çocuklarına yardım için İstanbul’un üç değerli kulübü arasında bir turnuva yapılması takarrür etmişti.
İlk maçı Fener – Galatasaray oynadı. Vaka Taksim stadında geçti. Galatasaray mağlup oldu.
İkinci mücadele Fenerle Beşiktaş arasında ve Fener stadında yapıldı. Diğer arkadaşları gibi bir sabah gazetesi de oraya spor muharririni gönderdi ve bir sürü dedikoduyu maça ait teferruat diye sayfalarına geçirdi.
Organizasyona ait şikâyetin ne kadar lüzumsuz olduğunu aynı gazetenin iki gün sonraki sayısında gene şikâyetçinin kaleminden dinledik.
Hakeme ait itirazlar ve münakaşalar ise bir spor muharririnin değil yazısına hatta ağzına almayacağı bir haysiyetsizliktir.
Futbolumuz tedenni ediyor! Bu feryat her maçtan sonra bir parola gibi tekrar etmekten bıkmadığımız tek cümledir.
Hakem tarafından oyundan çıkarılan bir takım kaptanı eski bir sporcunun çocuklarına yardım için yapılan bir maçta bütün takımı beraber sahadan çıkarmağa teşebbüs eder ve gazete sütunlarında bu hal taraftarlık gayretiyle bir hak ve iyi hareket gibi müdafaa edilmek istenirse, futbolümüzdeki hercümercin manası kendi kendine anlaşılmış olur.
Hakem tarafından oyundan çıkarılırken takımını da beraber sürükleyen bir takım kaptanına 15 – 20 dakika dert anlatamayan ve maç başlamadan evvel hakeme “Bu maçı idareden vazgeç, çünkü sen falan kulübe mensupsun!” gibi teklifler yapan idarecilerin de bu hercümerçte şerefli hisseleri vardır.
Cemiyet hayatının en büyük düşmanı, dedikodu ve başa geçmek ihtirasıdır. Tesiri altında kalıvermeğe müsait olanlarla doymaz ihtiras sahibi olanları içine karışmaktan men edemeyen teşekküllerin efkârı umumiye karşısında böyle sempati kaybetmeleri memleketimizde sık sık görülen ahvaldendir.
Şilt maçlarında “Beşiktaş kulübü iştirak etmeyecek” dedikten sonra çocukları soyunmuş bir halde ve son dakikada bir motörle Kadıköyü’ne geçirip Fener’in karşısına çıkarmaları sporculuğa ve spor idareciliğine ne kadar doğru değilse bir takım kaptanının (ister haklı, ister haksız) tecziye edildiği için, bahusus eski bir sporcunun çocukları menfaatine yapılan bir maçta binlerce kişinin önünde takımını sahayı terke davet ettiği sırada bir idarecinin de işe karışıp “Biz bu maçı zaten lûtfen olsun diye kabul ettik” diye bir nümayiş yapmağa kalkışması o kadar doğru olmayan işlerdendir.
Futbolda hata asap meselesidir. Oyunun aldığı şekil oyuncular gibi hakemi de sinirlendirebilir. Bu bir anlık his aldanmasına her insan düşebilir. Fakat dürüst bir muhakeme ile sağlam bir tahlille devam edip nihayetlenmesi lâzım bir makalede ayni asabiyeti sade tarafgirliği düşünerek haklı bulamayız ve ayni asabiyetin tesirinde başka başka tahliller gösteren idarecileri mazur göremeyiz. Makalesine “İki tarafın malûm takımlarını işteyazıyorum” diye başlıyarak bu suretle Beşiktaş kulübünün Hüsnü, Hayati, Nâzımdan mahrum takımını tam takım gibi göstermeğe çalışan spor muharriri arkadaş bu yazısıyla bir eksikliğin hakikatini neden saklamağa lüzum göstermiştir?
Gene ayni arkadaş “Fikret’in arkasından takım sahayı terk etti” diye tek bir adamın ani asabiyeti neticesinde işlediği manasız hataya Fenerin diğer 10 sporcusunu teşrik etmekte ne gibi bir fayda ummuştur?
Bahsettiğim gazetenin davetiye gönderilmiş fakat davetiyesini almağı ihmal etmiş fotoğrafçısının kapıda uğradığı müşkülâtı onun ihmaline atfetmeyip vazifelerini ifa edenlere yüklemeği ve bu sırada bir takım ithamlar sıralamağı düşünen ayni muharrir arkadaş “Biz bu maçları ilân ettik bir daha telefonlar veya sair surette reklâm rica ederlerse hava alırlar” cümlesiyle sade kendisinin değil, mensup olduğu gazetenin de civanmertliğini böyle mini mini ve nihayet çok hasis bir meblâğ mukabilinde ne için şüpheye düşürmüş oluyor?
Bu üç istihfamın cevabı şuura ve hakikate meydan okuyan tarafgirliktedir.
Futbolumuzdaki tedennide, körü körüne taraftarlık edenlerle fena idarecilerin de payları vardır.
Muharrirler kalemlerini, idareciler, ihtiraslarını itidalle kullanmadıkça spor hayatımız düştüğü yerden kalkamayacaktır zannındayım.
9 Kasım 1934 – Haber:Akşam Postası Gazetesi (Kemal Tahir)