Menü Kapat

O Zamanlar Tanrı Bile

İslam Çupi 1994 yılının Ocak ayında kaleme aldığı yazıda yine birbirinden harika cümlelerin altına imza atmış… Bunlardan biri de uzun zamandır aradığımız “O zamanlar, Tanrı bile gizli bir Fenerbahçeli idi, belki de…” cümlesiydi. Yazının tamamını büyük bir keyif ve özlemle okuyacaksınız.

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Fenerbahçe ve Yeni Yıl

Bundan 50 yıl öncesinin anılarında bir ölmüş güzellik olan o esatiri üçgen, üstüne yağan on binlerce takvim yaprağı yüzünden, sadece kartpostallara sığınan eski bir dükalık manzarası olarak kalmış ve günümüz İstanbul’u artık, ister çirkinlik deyin, ister mantıksız kocamanlaşma deyin, bir tarafı İzmit’e öteki tarafı Tekirdağ ve Karadeniz’e dayanan, şehirden öte bir ülke gibi şiştikçe şişmiştir.

Manevi büyüklüğünü sayısal üstünlüğünü bir kenara bırakınız, ama gerçek şu ki Fenerbahçe İstanbul’un dinozorlaşan istilacılığı karşısında, hala Kadıköy’de bir evde, olanca kapalılığını ve tek başınalığını sürdürmektedir, ısrarla…

* * * * * *

Gerçek İstanbullu zenginler, Polonezköy’de Trakya’da Şile’de Podima’da, daha çok yeşil daha çok oksijen daha çok mekan gibi ekolojik dengeler ararken, Fenerbahçe 85 yıldır Kadıköy ısrarında yarattığı bir fil mezarlığı içinde, kendi ölümü için, bir 25 yıldır kazdığı lahidin müteahhitliğini yapmaktadır.

50 yıl önce güzeldi Kadıköy…

500’e yakın arsa ve semt sahalarında futbollarını Fenerbahçe için büyüten İstanbul çocukları, kendi top rönesanslarını sadece sarı – lacivert forma için imrenilir bir düzeye getirirler sonra büyüdüklerinde, Kadıköy’de stadın anlatamayacağı güzellikte bir futbol resitaline soyunurlardı.

Cambazlar gelirdi, yıldızlar üşüşür, dripling şeytanları santrayı sarhoş eder büyük ustalar oyun zemininin her santimetre karesine sar – lacivertli renkli bir “TSE” damgası, basardı Fenerbahçe’de…

Hoş bir akrobasi kitabı idi, Fenerbahçe o dönemde…

Bir maçta jonglör Mehmet Ali Has önüne gelen rakibe çalımı basıp topu bir türlü “başka arkadaşına pas” olarak postalamayınca kaptan Küçük Fikret sinirlenir ve “Senden başka hiç kimse bu sahada top oynayamayacak mı? “diye sorunca, sempatik Tarzan’ın verdiği cevap, eskilerin hafızalarında aynı tazelikle yanar söner, şimdilerde bile…

“Kaptan… Sahada Fenerbahçe ismini yazıyorum. Son iki harfi kaldı, sabret biraz…”

* * * * * *

O zamanlar Fenerbahçe’nin ne başkanı, ne yönetimi, ne antrenörü önemli idi. Önemli olan süper futbolcular idi.

Bu süper futbolcuları da Fenerbahçe’ye ne bugün üç rakamlı milyara vurmuş transfer fiyatlar, ne teknik direktörlerin oyuncu bulma dikkati, ne ithal kotası getirirdi.

Bunları İstanbul’un doğası, Ankara ve İzmir’in Fenerbahçe’ye duydukları uzak aşk yığardı, Kadıköy’e…

O zamanlar, Tanrı bile gizli bir Fenerbahçeli idi, belki de…

25 yıldır yaza yaza, tazminat fermanına benzer uzunlukta bir Fenerbahçe fermanını, İstanbul yakasından Kadıköy yakasını birleştiren bir yakınma boğaz köprüsü yaptım.

İstanbul değişiyordu, İstanbul’un büyümesi, yayılması, nüfus kesafetinin ikamet istikametleri her gün değişen paraboller çiziyordu.

Genç nüfus, fakir aile çocuğu nerede konaklıyordu. Nerelere konaklıyordu, futbola yatkın genç?

Fenerbahçe yönetimleri, tüm bu ısrarlı uyarılara rağmen, ne değişen ve büyüyen İstanbul’u görebilme dürbününü taktı gözlerine, ne de İstanbul’un futbol oynama yaşına gelmiş çocuk oranının nerelere kümelendiğinin envanterini yapabildi.

Büyüyen İstanbul’la birlikte, büyüyen futbol çocuk haraları ile birlikte, bilimsel bir açılmayı ve istasyonlar kurmayı beceremedi Fenerbahçe ve 25 yıl sonra İstanbul’un Kadıköy’ünde küçük bir nokta olarak kaldı.

* * * * * *

Fenerbahçe yönetimi hala, “zengin çocuğundan futbolcu olmaz” diyen bir sosyo-ekonomik gerçeğe sırtını dönerek Kadıköy’de futbol tesisi kumarını oynuyor, muhalefet Fenerbahçe üniversitesi ve hastanesi gibi maarif ve sağlık ütopyalarının peşinde koşuyor, ama hiç kimse İstanbul’un şehirleşme planını dikkate alarak ve politika büyüklerinin çok Fenerbahçeli göründüğü dönemde, devlet arazisi isteyip, bu şehir genç nüfusunun en fazla biriktiği yerlerde, gönderine sarı-lacivert bayrak dalgalanan 6 Fenerbahçe alt yapı tesisi ya da futbol okulu yapalım demiyor.

Hayaller pahalıdır Türkiye’de, ama gerçekleştirilecek alt yapılar ve futbol okulları daha ucuz.

Hayalleri satın almaktan vazgeçmeli, gerçek ucuza alınacak şeylere dönmelidir, Fenerbahçe…

* * * * * *

Fenerbahçe ligin ilk yarsında Galatasaray’ın 3 puan gerisinde ikinci sıraya oturmuştur.

İşin futbol estetiği dışlanıp, görüntüyü bir matematik laboratuvara soktuğunuzda bu bir başarıdır.

Fenerbahçe ikinci yarıda mutlaka adı şampiyonluk denen hedefe vuracak şekilde organize edilmelidir. Bu konuda beşinci yıl da bu takıma “sabır” diyenler, Fenerbahçe taraftarı değil, bu renklerin azrailidir.

İkinci yanda takım disiplini ekip mantığı tamam ama bu oyunculara ferdi esneklik ve yaratıcılık aşılamak şarttır.

Fenerbahçe stadı, hem uzaklık hem her türlü rüzgâr ve yel türbülanslarına açık, İstanbul’un en kötü futbol stadıdır.

Beşiktaş’ın deplasmanda olduğu haftalar mutlaka İnönü stadı kiralanmalı ve İstanbul’un merkezi, daha çok taraftar ve sahada daha teşvik gören bir Fenerbahçe takımı ile bütünleştirilmelidir.

“TV – gece – Fenerbahçe takımı – naklen yayın” gibi seyirciyi maçlardan kaçıran, taraftarlık kavramını soğutan ve ortadan kaldıran bir görüntü tuzağı mutlaka bitirilmelidir.

Fenerbahçe takımının şahlanma ilacı, bir futbolcunun san – lacivertli forma ile oynadığını hissetmesi için mutlaka dolu tribünlere ihtiyacı vardır.

Birinci devre boyunca görüldü ki, naklen TV yayınının rengi ve kalbi gerçek Fenerbahçeli değildir.

Fenerbahçe 85 yıldır İstanbul’da kocaman kocaman kaldığı Kadıköy evinde, şimdilik bir nokta ailedir.

Oraya 85 yılda her şeyi soktuk, bari ikinci devrede odadaki TV’yi kaldıralım.

İslam Çupi – 4 Ocak 1994 – Milliyet Gazetesi

Bir Cevap Yazın