Madem gündemde dayak hadisesi var, biz de bu konu eskiden nasıl ele alınmış diye bakalım istedik ve Burhan Felek merhumun aşağıdaki yazısına denk geldik…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Dayak
Bir bakıma dayak anlaşılamamış konulardandır. Dilimizde dayağın lehine söylenmiş lakırdıların basında:
– Dayak Cennetten çıkmadır! derler.
Ama buna karşı:
– İyi bir şey olsa Cennette kalırdı! diyenler de vardır.
Neyleyelim ki: dayak bugün için ne kadar gözden veya iltifattan düşmüş olsa da tarihimizde, hem de yakın tarihimizde Ceza Kanunu hükümleri arasında bile vardır. Hatta dayak hakkında “Hadd-i Şer’i”‘ tayin olunmuştu. Hadd-i Şer’i demek, dayak hususunda şeriatın tayin ettiği şekil ve miktardır. O sebepledir ki, Şer’i Mahkeme duvarlarında falaka denilen dayak avadanlığı asılı dururdu. Bunun, ceza ve ezanın insanlığa hakaret olduğuna inanan cezacılar ve ezacılar, dayağı kanun sınırlarının dışına attılar.
Hâlbuki sıbyan mekteplerinde başlayan dayak bir te’dip ve terbiye vasıtası olarak asırlarca insanları ve o arada bizleri adam etmiştir. Rüştiye mektebinde merhum mektep müdürü Halil Rüştü Beyden “Cennet oda” tesmiye edilen güzel halılarla döşenmiş, küçük falaka odasında kaç defa dayak yemiştim.
Biz dayağı aforoz ededuralım, yakın zamana kadar İngiliz kolejlerinde dayak, hem de meydan dayağı mevcuttu. Daha yirmi sene evveline kadar vardı. Son zamanlarda İngilizlerin birçok faydalı şeyleri, o meyanda paraları, huzurları, sükûnetleri zaafa uğradı. Buna bakarak, acaba dayağı kaldırdılar mı diye şüpheye düştüm.
Diyecek odur ki, insanlar dayak atmayı da, yemeyi de… Ve özellikle dayak atmayı ayıplar arasına sokmuşlardır.
Onun içindir ki, geçenlerde İspanya’nın dünya çapında meşhur “Real Madrid” takımı, Madrid’teki 110 bin kişilik meşhur dev stadında Almanya’nın Bayern München takımıyla Şampiyon Kulüpler Kupası maçını oynarken, hakemi ve Alman oyuncularını dövünce herkes ayıpladı. Ama az sonra, arkasından ayıpladığımız, bizim de başımıza geldi. Dolmabahçe Stadı’nda bir Galatasaray maçında taraftarlar hakemi dövdüler, karakolluk oldular. Ben sıkıldım. Yani bu, bence davacıların, yargıcı dövmesi gibi bir şey oldu…
Nazım geçen birine:
– Ayol ayıp değil mi? Hâlâ hakkımızı dayakla mı elde etmeye çalışacağız? deyince:
– Ama abi! Biz senin söylediklerini çocuklara söylediğimiz zaman:
– Parlâmentoyu görmüyor musun Hoca? Parlâmenterler birbirlerini, hem de Millet Meclisinde nasıl dövüyorlar? Dayak şimdi eskisi kadar itibarsız değil… deyiverdiler.
Bu bir alegorik hikâyedir. Gerçek şudur ki, dayak parlâmentoya girmiştir. Küfür yazmak ise eskiden beri mevcut idi. İnsanları ve milleti nizama sokacak kimselerin, kendi aralarında münasebetlerin nizamını bozmalarına şaşmamak ve sahalarda birbirini döven çocuklarımızı fazla ayıplamamak, hatta vekillerinin izinde gitmiş olmak dolayısıyla mazur görmemek elden gelmiyor.
İşlerin içyüzünü anlayacak çağda yetiştiğimiz İkinci Meşrutiyet devrinde de parlâmento pek rahat değildi. Siyasi mücadelede daha ziyade silâhların konuştuğu o devirde, parlâmentoda bir defa dayak hâdisesi olmuştu. Serez mebusu Şeref Bey, Berat mebusu İsmail Kemal Bey’e bir tokat atmıştı. Tokadı yedikten sonra İsmail Kemal Bey bir daha Meclis’e gelmedi, Arnavutluk’a gitti ve Arnavutluk isyanı patladı.
Bu ve buna benzer hikâyeleri yazmamın sebebi okuyup, alabilirseniz, hisse almanızdır. Bir parlâmentoda dayak geçer akçe olunca, o memlekette eli ayağı tutanın, kendinden zayıfını dövmesine mâni olamazsınız. Ne var ki, dünyada “hak” diye bir şey varsa ve bunu elde etmek için mücadele etmek gerekiyorsa, bunun en fena ve geçersiz vasıtası dayaktır. Biri ötekini dövmekle ne haklı olur, ne güçlü olur. Sadece suçlu ve kusurlu olur. Ama bunu belki yüzüne karşı kimse söylemez.
Dedim ya! Dayak hâlâ değeri münakaşa konusu bir maddedir. İyi midir, kötü müdür, lüzumlu mudur, değil midir? Bir türlü karar verememişizdir. Bir taraftan polisin suçluyu dövmesine karşı kanunlar koyanlar, öte taraftan birbirlerini döverler ki, dayak hepimizin hafızasında cennetten çıkma bir terbiye vasıtası olarak uyumaktadır. Onun için Ziya Paşa bile:
“Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” demiş, elhak doğru söylemiştir.
Burhan Felek | Milliyet Gazetesi – 15 Nisan 1976

Yorum bırakın