Tarih ve Fenerbahçe 1929 – VII

Tarih ve Fenerbahçe 1929 - VII

Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – VII”

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


KIR BALOSU [1]

Türkiye Himayei Etfal Cemiyeti Kadıköy Şubesi tarafından her sen tertip edilmekte olan kır balosunun bu sene dahi Ağustos’un sekizinci Perşembe günü akşamı Büyük Millet Meclisi Reisi muhteremi Kazım Paşa hazretlerinin tahtı himayelerinde bermutat Fenerbahçe’de kain Belvü Oteli bahçesinde verilmesi tekarrür ederek bu müstesna müsamerenin temini muvaffakiyeti için güzide bir heyeti tertibiye şimdiden işe başlamıştır.

TERFİ MÜSABAKASI [2]

Süleymaniye ve İstanbulspor arasında yapılması mukarrer terfi müsabakası geçen Cuma günü yapılmamıştı. Sahanın atletik müsabakalara tahsisi bu maçın icrasını imkansız bir hale getirmişti. Bu maçın bu hafta yapılması mukarrer ise de yine tehire uğrayacağını tahmin etmek pek ala kabildir. Çünkü bu hafta yine Taksim Stadyumu Galatasaray’ın yapacağı atletizm müsabakalarına tahsis olunmuştur.

İstanbulspor-Süleymaniye maçının böyle tehirden tehire uğraması, mıntıka Futbol Heyeti reisinin Süleymaniyeli olması dolayısıyla muhtelif tefsirata uğramaktadır. Hatta geçen hafta yapılması mukarrer müsabakanın, Futbol Heyeti azalarının kararına rağmen Orhan Bey tarafından hotbehot talik edildiği de söylenmektedir ki eğer bu rivayetin hakikat olduğu mıntıka Futbol Heyeti azalarından bazıları tarafından teyit edilmektedir.

Şu takdirde kulüpçülük gayretinin eski sporculara da sirayet ettiğine inanmak lazım gelmektedir ki bu nokta ne kadar hayretle telakki olunsa yeridir.

ÇOK PARA KAZANACAKMIŞ [3]

Asırdide Zaro Ağa Bir Haftaya Kadar Amerika’ya Gidiyor

İstanbul’un meşhur asırdidesi Zaro Ağa yakında Amerika’ya gidecektir. Zaro Ağa Amerika’ya bazı kimseler tarafından davet edilmişti. Asırdide ihtiyar dün Şehremaneti’ne giderek Cemiyeti Belediye Başhademeliği maaşını almıştır. Zaro Ağa bu esnada gazetecilere tesadüf etmiş ve onlara Amerika’ya gideceği havadisini vererek demiştir ki:

“Evlat bir haftaya kadar Amerika’ya gidiyorum, bizi hatırdan çıkarmayın. Orada iki üç ay kadar kalacağım. Bana Amerika’ya gidersem birçok para verileceğini söylediler. Eh, evlat, Allah eksik etmesin, bize hükümet bakıyor amma bu zamanda deryalar olsa dayanmıyor. Ah! Eski günler… Para ne kıymetli idi…”

Zaro Ağa Amerika’ya gitmek için Şehremaneti’nden izin alacaktır.

GALATASARAY İZMİR’DEN DÖNDÜ [4]

İzmir’e gitmiş olan Galatasaray birinci futbol takımı dün İzmir vapuruyla şehrimize avdet etmiştir.

Sporcular kafilesine riyaset eden Abidin Daver Bey arkadaşımız seyahatten ve İzmir futbolcularıyla vaki olan temastan memnuniyetle bahsederek diyor ki:

“İzmir’de büyük bir hüsnü kabul gördük. Vali Kazım Paşa, Müstahkem mevki kumandanı Ali Fuat Paşa, sabık Maarif Vekili Vasıf Bey, Karşıyaka Belediye Reisi Fikri Bey’den gördüğümüz misafirperverlikten pek çok mütehassis olduk. Altay kulübü ve erkânı ve sporcularıyla diğer sporcular ve bilhassa Karşıyaka Spor Kulübü gençleri bizi minnettar bırakacak bir arkadaşlık gösterdiler.

Halkın daima takdirlerine mazhar olduk. İzmir’de Galatasaraylılara bir ihtiyat zabitinin muvaffakiyetle idare ettiği Yeni Zühre gazinosunda mükellef bir ziyafet çektiler. İzmir-Afyon hattı erkânından Galatasaraylı Naci Bey de köşkünde samimi bir çay ziyafeti verdi. Altay kulübü Türk Ocağı bahçesinde, Karşıyakalılar ise umumi kâtipleri Sadi Bey’in köşkünde ve Karşıyaka kulübünde çay ziyafetleri vererek bizi izaz ettiler. Vasıf Beyefendi, Türk Ocağı bahçesinde verdiği büyük baloya bizi de davet etmek nezaketinde bulundu.

Avdet ederken Vali ve kumandan paşalar, belediye rüesası, Vasıf Bey, sporcular teşyi için vapura kadar geldiler.

Vali Kazım Paşa askeri muzikayı göndermek suretiyle bizi minnettar bıraktı.

Hülasa, İzmirliler yüksek misafirperverliklerini ve samimiyetlerini ispat ettiler, muhabbet ve şükran hisleriyle ayrıldık.”

Galatasaray kulübü idare heyetinden mütevelli Mehmet Bey de şu beyanatta bulunmuştur:

“Gittik, gördük ve yendik! Son karşılaştığımız takım yalnız Altay-Karşıyaka muhteliti değildi, belki dört kulüpten mürekkep en kuvvetli İzmir muhteliti halinde idi. İtalyan Garibaldi takımından iki muhacim ve Altınordu’nun kıymetli kalecisi takımı takviye etmişlerdi. İtalyan tebaası, fakat aslen Rum olan bu iki tatlı su frengi oyuncunun takıma ithali, efkârı umumiyeyi bize celbetti, duhuliye tarafını dolduran binlerce insan bizi teşci ettiler.

Takımımız, Kemal Faruki’nin mevcut olmamasına rağmen mükemmel ve enfes bir oyun oynadı. Bütün gollerimizi tutulmaz demir gibi şutlarla yaptık. O gün hararet 34 dereceye kadar çıkmıştı. Havanın boğucu sıcağına rağmen muvaffak olduk. İzmirli arkadaşlarımız da çok güzel oynadılar. İstanbul şampiyonunun karşısında böyle güzel bir oyun gösterdikleri için kendilerini tebrik ederim.”

ANKARA TELEFONU [5]

Dünyaya sözünü dinleten Ankara’nın iki günden beri İstanbul’dan sesini dinliyoruz. Memleketin her köşesine demiryollarla bağlanan hükümet merkezi şimdi bakır tellerle de bağlanıyor. Fennin bu basit eseri önünde duyduğumuz hayret, bir zencinin şimendifer karşısında duyduğu şaşkınlık nevinden değildir.

Her gece, Yenişehir’deki odasından veya Şişli’deki salonundan, iki gergin tel üstünde Viyana’yı, Moskova’yı, Berlin’i dinleyen insanlar, İstanbul’dan Ankara’nın sesini duymakla elbet mucize görmüş bedeviler gibi şaşırmaz!

Fakat Beyoğlu’ndan Boğaziçi’ne çekilen bir telgrafın yirmi dört saatte gittiğini bilenler, Babıali’deki odalarından Ankara’daki muhabirlerinin sesini işitince elbet fazla bir heyecan duyarlar. Bu heyecanın adı hayret değil, sevinçtir.

BİR İZAH [6]

Geçen Cuma günü yapılması mukarrer İstanbul-Süleymaniye maçının tehiri etrafındaki dedikodulardan bahsetmiştik. Dün, Orhan Bey’den buna dair bir mektup aldık. Orhan Bey’in izahı şöyle:

Muhterem efendim:

Gazetenizin dünkü nüshasında geçen hafta yapılmayan İstanbulspor-Süleymaniye müsabakası dolayısıyla hakkımda bazı mütalaalar yürütüldüğünü gördüm. Şiarım her zaman ve her şeyde dürüst hareket etmektir. Bu müsabakanın da niçin yapılmadığı ve buna maddeden imkan bulunmadığını İstanbul mıntıkası atletizm heyetinin atide sureti münderiç teskeresinden anlaşılacağından keyfiyetini tavzihini ve hürmetlerimin kabulünü rica eylerim efendim.

İstanbul Futbol Heyeti Reisi Orhan

(…) Orhan Bey’in izahı bize yeni bir şey öğretmedi. Çünkü mıntıka Futbol Heyetinin dürüst olduğunu biliyoruz. Adil Bey’den gelen mektubun tehire sebep olması da muhtemeldi. Yalnız biz mıntıka Futbol Heyeti azalarının, tehir keyfiyetini hadisenin emri vaki oluşundan sonra öğrendiklerini yazmıştık.

GALATASARAY KULÜBÜNÜN DAVETİ [7]

Galatasaray kulübü riyasetinden:

Bu Cuma günü öğleden sonra saat üçte Galatasaray kulübünün senelik atletizm bayramı icra edilecektir.

Davetiyeler tamamen yetiştirilememiş olduğundan İstanbul’daki mebus beyefendilerin, askeri ve mülki erkanı hükümetin, berri ve bahri erkan ümera ve zabitanın, Cemiyeti belediye ve Vilayet Umumi Meclisi azası ile C.H. Fırkası rüesasının ve bütün sporu sevenlerin Taksim Stadyumu’na teşriflerini rica ederiz.

BİR HAKSIZLIĞI TAMİR [8]

İzmir’de bulunduğum sırada bizim güzellik yarışması hitam bulmuş… Muayyen müddetleri bittikten sonra müsabakaya iştirak etmek isteyen birkaç güzelin resimleri konulamamış, bu arada Sabiha Şefik Hanım isminde bir güzelin resmi de bir buçuk ay evvel geldiği halde, nasılsa gazeteye dercedilmemiş. Dün resmi bana gösterdiler, ne yapalım diye sordular.

Kusur ve kabahat bizim müsabaka memurunda idi. Birinciliği kazanması çok muhtemel bir güzelin, bizim hatamız yüzünden hakkından mahrum olmasına vicdanım razı olmadı. Bahusus Sabiha Şefik Hanım, resmine ilave ettiği mektubunda diyordu ki:

“Birinciliği kazanacak güzelin yalnız çehre ve vücutça güzel olması kâfi değildir. Aynı zamanda artist de olması lazımdır. Ben hem güzelim, hem de artistim. Onun için kazanacağımdan emin olarak müsabakaya iştirak ediyorum.”

Sabiha Şefik Hanım’ın resmini dercetmemek haksızlık olacaktı; fakat müsabaka da bitmişti. Düşündüm, taşındım, bugünün sütununu bu haksızlığın tamirine tahsis edeyim, dedim.

Muhterem karilerim, güzellik müsabakasına iştirak eden güzelleri intihap ederken yukarıdaki resmi de unutmayınız.

Sabiha Şefik Hanım, şayet birinciliği kazanırsa muhakkak bir haksızlığın önüne geçtiğim için büyük bir haz duyacağıma şüphe etmeyiniz!

ABDÜLHAK HAMİT VE MEHMET EMİN [9]

Aylık bir mecmuanın son nüshasında, Nazım Hikmet Bey, şair Mehmet Emin’e hücum ediyor.

Putları kırdığını söyleyen bu hoyrat genç, Mehmet Emin’in temiz alnına vurduğu kızıl battal damgasını, geçen ay da Hamid’in yıldızlara dayanan ak saçlı başına vurmuştu!

Türk edebiyatının, karanlık bir meyhane köşesine bakan köhne pencerelerini kapayıp aydınlık bir tabiata göz yummuş pancurlarını açan ve Türk şiirine, mey, muğbeçe yerine vatan mefhumunu koyan Hamid’in alnına battal damgası vurmak…

“Türk” kelimesinin ancak tahkir için kullanıldığı ahmak bir devirde: “Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur!” diye gökreyen Mehmet Emin’in alnına battal damga vurmak…

Niçin?

Bu iş, sanatı sevenlerin, sanatı kıskananların değil, müzeleri yakan, heykelleri yıkan, şehirleri tarümar eden Barbarların işidir.

“Putları kırıyoruz!”

Bu serlevhanın altında, yarın kim bilir kimlerin çelenk bekleyen alnı, o kızıl battal damgasıyla kanayacak?

Nankör çocuk… Put kırıyorum derken pot kırdığının farkında mısın?

GALATA SARAYI [10]

Cumhuriyet hükümetine pek müteşekkir olmalıyız: Tarihe karışan devletin hemen hemen yegâne hayratı olan Galata Sarayı müessesesini en yüksek bir seviyeye çıkardı. Bir az evvel lisenin takip ettiği tekâmüle dair bir makale yazmıştım. Geçen gün de imtihanlarına gittim. Felsefe imtihanı idi. Fransa’dan getirttiğimiz “agrege”ler felsefeyi parlak bir surette tedris etmişler, talebemiz ize öğrendiklerini şuurla ve belki talakatla takrir ediyorlar. Karşımda genç hâkimler gördüm, Eflatun’un, Aristo’nun dilini konuşuyorlar…

1894’e, talebeliğim senesine rücu ediyorum: Bizim zamanımızda böyle mi idi? Mektep maddeten de manen de yenileşmiş. Pek milliyetperver, pek ciddi bir Avrupalı nesil yetişiyor. Eğer bizim neslimiz bunlar kadar mükemmel bir tahsil ve terbiye görseydi şimdiki seviyemiz daha yüksek olurdu.

Bir müze seyreder gibi, devlet adamlarımız bu lisemizi gezmelidirler.

İftihar edecek, numune ittihaz edilecek bir mektebimiz var. Garplı Türk nesli orada yetişiyor ve aynı zamanda en milli fikirler orada tenemmi ediyor. Galata sarayının memleketimizdeki ecnebi müesseselerden üstün olduğunu bihakkın iddia ve dava edebiliriz. Bu milleti milliyete alıştıran garp efkârıdır. Devletçe tutulan usul garplılaşmaktır. İşte lise bu ihtiyaca tekabül ediyor. Fikrimce liseyi büyütmeli, biraz daha yükseltmeli, ona bir iki bina daha ilave etmeli. Senede kırk, elli değil, birkaç yüz “bachelier” çıkarmalı. Diğer liseleri de bu mükemmeliyete isal etmeli. Hakiki terakki budur. Ruhu, vicdanı, ahlakı, seciyesi pek Türk olmak üzere bu mektep talebesinin mümasilleri Avrupalı talebeden farkları kalmamıştır. Mesela Galata Saraylı bir efendi size uzun boylu Bergson’dan veyahut Metternich’ten bahsedebilir, muaşeret adabını da bilir; riyaziyata aklı erer ve bunca beynelmilel malumattan sarfınazar zihni kozmopolitiğe sapmaz; Türklüğü, bu yeni ilimlerle takviyet bulmuştur.

Agrege rütbesini haiz Fransız muallimlerinin celbi pek isabet olmuş. Avrupa ilmi ile olan bu doğrudan doğruya temastan büyük istifade edildiğini gözlerimle gördüm. Yalnız bunlar biraz daha çok olsa idi…

Mütehassıs celbi meselesi çok zamandan beri zihinleri yoruyor. Meseleyi umumiyeti itibariyle münakaşa etmek istemem. Yalnız şunu söyleyeyim ki mütehassıstan maksat bu gibi agregeler ise karımız pek büyüktür. Kendilerine verilen her bir liraya yüzde on bin faiz alıyoruz.

Galata sarayı, noktai nazarıma göre, memleketimizin irfanında bir vahidi kıyasidir. Zaten vaktiyle bu mektep, bir numune olmak üzere tesis edilmişti. Elde edilecek netice üzerine bunun gibi mektepler açılacaktı. Bu meslek fena değildi. Gönül ister ki yavaş yavaş sair liselerimiz de Galatasaray’ın seviyesine varsın. Diğer müesseseler buna gıpta etmelidirler. Gıpta demek ona yaklaşmayı istemekten ibarettir.

Galatasarayını eskisi ile mukayese edecek bir haldeyim: Vaktiyle çalışkan efendiler bu mektepte dil öğrenebiliyorlardı. Ancak mektepten sonra ve orada elde ettikleri mebadi ile fikirleri inkişaf ediyordu. Bugün ise aynı çatı altında fikir de ediniyorlar.

Evvelce mektep talebesinin mühim bir akkaliyeti Türk değildi; Rum, Ermeni, Yahudi, Bulgar, Sırp, Karadağlı, Levantin. Bugün ise talebenin hepsi Türktür. Aile tamdır. Vaktiyle mübassırların hemen umumu yabancı ve aşalık idi. Bu hal büsbütün zail olmuştur. Bir nokta daha: Evvelce Fransız hocaları derme çatma intihap olunuyordu. Şimdi ise Fransa’da bir liseye ne kibalde muallim alınıyorsa bizim mektebe de o iktidarda olanlar tayin ediliyor. Dâhili idare ise pek çok gencelmiştir. Hatta idare ve talim heyetlerinde fedakârlık bile var.

Bihakkın bir numune teşkil eden bu mekteple maarif vekâleti iftihar edebilir. En büyük emellerimden biri sair irfan müesseselerimizin de bu gayeye varmalarıdır. Terakki yükselenleri yüksek olmayanların derecesine indirmek değil, onları da ali seviyeye çıkarmaktır. Galatasarayını çok sevmeliyiz, çünkü ona minnettarız.

İSTANBULSPOR – SÜLEYMANİYE [11]

Dün İstanbulspor-Süleymaniye maçı yapıldı. Galatasaray atletlerinin sahayı biraz geç tahliye etmeleri dolayısıyla müsabakaya 6.30’da ancak başlanabilmiştir.

Şeref Bey’in idaresinde cereyan eden maç çok ahenkdar ve aynı zamanda sert oldu. İlk sayıyı Süleymaniyeliler yaptılar. Fakat İstanbulspor birinci ve ikinci devrede yaptığı 3 sayı ile vaziyeti kurtardı ve galip vaziyete geçti. Havanın fazla kararması dolayısıyla Şeref Bey oyunu tatile mecbur oldu. İkinci haftaymın 18 dakika 3, 1-2 saniyelik mütebaki kısmı bilahare oynanacaktır.

FENERBAHÇE [12]

Üsküdar-Beylerbeyi Muhtelitine 2-3 Yenildi

Cuma günü stadyumda Galatasaray atletizm bayramı yapılırken Kadıköyü’ndeki sahada da Fenerbahçe futbol takımı İzmir’e gitmeden evvel Galatasaray’la berabere kalan Beylerbeyi-Üsküdar muhtelitiyle bir takım müsabakası yapmış ve 2’ye karşı 3 sayıyla mağlup olmuştur. Fener takımında Vefa’dan Şekip, Beylerbeyi’nden Hadi Beyler de oynamışlardır. Fenerbahçe egzersizsiz olduğu için iyi bir oyun oynayamamıştır. Kaleci Rıza Bey ikinci golde çenesi yarılarak oyundan çıkmıştır.

DÜNKÜ MAÇ [13]

Mısırlılarla yapacağı maça hazırlanan Fenerbahçe takımı dün Taksim Stadyumu’nda Rum muhtelit takımı ile bir maç yapmışlardır. Kuvvetli bir halde sahaya çıkan Rumlara karşı Fenerbahçe Zeki, Sadi, Mehmet Reşat ve Cevat’tan mahrum bir halde oyuna başladı. Maç çok heyecanlı ve şiddetli oldu. İlk devreyi 3-1 galibiyetle bitiren Fenerliler, ikinci devrede tazyiklerini daha fazla arttırdılar. Bu suretle 5 sayı daha yapıldı ve maç 8-2 Fenerbahçe’nin lehine bitti.

Galatasaraylıların da küçük ve büyük futbolculardan mürekkep takımı Pera ile bir maç yaptı ve 2-0 mağlup oldu.

Cuma günü Fenerbahçe ve Galatasaray’ın ayrı ayrı egzersiz maçları yapmaları mukarrerdir.

19 TEMMUZ İDMAN ŞENLİĞİ [14]

Beykoz kulübü ayın on dokuzunda, Beykoz’da muazzam bir idman şenliği yapacaktır. Şenliğin muntazam ve mükemmel bir spor hareketi olmasını temin için şimdiden bir program tertip edilmiş ve istihzarata başlanmıştır. Tertip edilen program sporun her şubesini ihtiva etmektedir. Evvela bir resmigeçitle başlanacak, atletik sporlar, futbol, güreş, boks müsabakaları yapılacaktır.

Beykozlular yapılacak müsabakalara daha ciddi bir mahiyet vermek için şehrin maruf kulüplerine mensup atlet, futbolcu ve güreşçileri 19 Temmuz Beykoz idman şenliklerindeki müsabakalara davet etmişlerdir.

Aynı günde epeyce bir müddetten beri ikmaline çalışılan tenis kortunun da resmi küşadı yapılacaktır. Bu küşat resmi için İstanbul’un en kuvvetli tenisçilerine malik bulunan Fenerbahçelileri davet edilecek ve Amerikan tenisçilerle Fenerliler arasında müsabakalar yapılacaktır.

Beykoz idman şenliklerinin çok mükemmel olacağı daha şimdiden yapılacak istihzaratın genişliğinden anlaşılmaktadır.

ALTAY TAKIMI [15]

Ağustos’ta Şehrimize Gelerek İki Maç Yapacak

İki hafta evvel İzmir’e gidip İzmir takımları ile üç maç yapmış olan İstanbul şampiyonu Galatasaray takımı İzmir’de bulunduğu sırada, Altay takımının İstanbul şampiyonu ile berabere kaldıktan sonra, İzmir şampiyonunun Galatasaray takımı ile revanş müsabakasını İstanbul’da yapması mevzubahis olmuş ve alakadarlar arasında esas itibariyle bir anlaşma vuku bulmuştu. İzmirli refiklerimizin istihbaratına göre Galatasaraylılar İstanbul’a avdet ettikten sonra İzmir’de gördükleri hüsnü kabulden memnuniyetlerini izhar etmişler ve İzmir şampiyonu ile İstanbul’da karşılaşmak hususunda evvelce İzmir’de vermiş oldukları sözü tutmak kararını vermişlerdir. Bu suretle Altay takımının Ağustos ayı zarfında İstanbul’a gitmesi için bugünlerde davet edileceği ve İstanbul’da Galatasaray ve Fenerbahçe ile iki müsabaka yapacağı anlaşılmaktadır.

BİR TASHİH [16]

Fenerbahçe tenis turnuvasının geçen Pazar günü oynanan final maçlarından bahsederken bir yanlışlık olmuş ve Suat Bey’in dömi finalde Şodvar’a mağlup olduğu yazılmıştır. Hâlbuki Suat Bey dömi finalde Şodvar’ı, finalde David’i yenmek suretiyle turnuvanın singl galibi olmuştu. Tashihi keyfiyet ederiz.

TROÇKİ’NİN SAKALI [17]

Troçki sakal bırakıyormuş… Epey zamandan beri, gazetelerde ismi geçmeyen bu sabık devlet recülünden nihayet, bir tuvalet meselesi dolayısıyla tekrar bahsolunuyor. Troçki’nin beyanatı, Troçki ile mülakat gibi hadiselerden başmuharrirler mevzu çıkarırlar; mümaileyhin sakalından ilham almak ise, düşse düşse, bize düşer. Bence Troçki bu niyeti meşhur Türk darbımeselini öğrendikten sonra kurmuştur. Birçok Avrupa devletlerine birer birer müracaat edip de hiçbirine göz geçiremeyince sakal koyuvermek ne manaya gelir?

İSTANBUL ŞAMPİYONU VE MUHTELİTİ [18]

Bugün İstanbul şampiyonu Galatasaray ile İstanbul’un diğer kulüplerinin muhteliti arasında bir futbol maçı yapılıyor.

Bugün Taksim stadyumunda çok mühim bir maç yapılacaktır. Bu müsabaka İstanbul şampiyonu Galatasaray ile İstanbul’un diğer kulüplerine mensup futbolcuları içinde Futbol Heyeti tarafından tertip edilecek bir muhtelit arasında olacaktı. Bu maçın ehemmiyeti bilhassa iki noktada temerküz eder. Evvela beş senedir üst üste şampiyonluğu alan Galatasaray takımı, kendisinden mada kulüpler içinden alınacak en muktedir futbolcular karşısında da yavaş yavaş bir anane haline gelen muvaffakiyetlerinden birini ihraz edebilecek midir? Mühim noktalardan biri bu suale alınacak cevaptır.

Diğer mühim nokta ise bu maçın Galatasaray ve Fenerbahçelilerin iki hafta sonra Mısırlılarla yapacakları maçlara takaddüm etmesidir. Bu suretle bugünkü maç her iki kulüp için sıkı bir idman yerine geçeceği gibi Mısırlılara karşı takımların nasıl teşkil edilmesi lazım geleceği hususunda da bir miyar olacaktır.

Galatasaray’ın; İstanbul muhteliti karşısına çıkarken Mehmet Nazif, Kemal Faruki, Kemal Şefik gibi iyi ve seri oyuncularından bilmecburiye mahrum olması kendisinin muvaffakiyeti aleyhine bir nokta olmakla beraber, birinci sınıfa yakın diğer birçok futbolculara malik olduğu ve bunlarla İzmir muhtelitine karşı 5-1 şeklinde güzel bir galibiyet elde ettiği düşünülecek olursa, bugünkü müsabakanın da çok güzel ve hararetli olacağı tahmin edilebilir.

Futbol Heyetinin çağırdığı oyuncular göz önüne getirilirse bugünkü İstanbul muhtelitinin esasını Fenerli futbolcuların teşkil edeceğine şüphe edilemez. Diğer bir tabirle Galatasaray’ın karşısına çıkacak olan İstanbul muhteliti diğer kulüplerden alınacak en iyi ve lüzumlu birkaç oyuncu ile takviye edilmiş bir Fenerbahçe takımından başka bir şey olmayacaktır.

Bu halde bugünkü maçın neticesi hakkında şöyle bir sual varit olabilir. Bazı noktaları zayıf olan Fener takımını beş senedir mütemadiyen mağlup eden Galatasaray, bu zayıf noktaları kuvvetlendirilmiş bir takımı da mağlup edebilir mi? Bunun cevabını ancak bugün sahada alabiliriz.

Yalnız muhakkak bir şey varsa o da Galatasaraylıların bu noktaları göz önünde tutarak azami bir gayret sarfedeceklerdir.

Biz şimdilik her iki tarafa da muvaffakiyet temenni ederiz.

SAİT MOLLA YERİNİ BULDU [19]

Sait Molla haini Kıbrıs’a gittiği günden beri hiç rahat durmamış, her gün bir vesile ile mahkemelerde ötekinin berikinin aleyhine dava açmaktan, uğraşmaktan zevk almıştır.

Molla en nihayet mütevelliliğini iddia eylediği Aptullah Paşa Vakfı mütevellisi İstanbullu Muhsinzade Fuat Bey aleyhine bir dava açmıştı. Davayı kazanamayacağını anlayan Sait Molla Adliye müdürüne verdiği bir istida ile davasını geri aldığını bildirmiş, fakat bu istidada istimal eylediği sözler arasında remz ile mahkemeyi tahkire yeltendiği için adliye müdürü bir ihbarname ile kendisini ali mahkeme huzuruna celp ve izahat talep etmiştir.

Huylu huyundan vazgeçer mi hiç? Molla burada da kendine has bir vaziyet ve zihniyetle ceza kanunnamesinin bazı maddelerini lehine tefsire kalkışmışsa da adliye müdürünün irat eylediği kısa bir nutuktan sonra molla üç aya mahkum olmuş ve polisin nazareti altında Lefkoşe haricindeki merkezi hapishaneye gönderilmiştir.

GALATASARAY İSTANBUL MUHTELİTİNİ DE YENDİ [20]

Dün stadyumda Galatasaray futbolcularının bir galibiyetine daha şahit olduk. Sarı kırmızılar bu sefer de İstanbul muhtelitini mağlup ettiler.

Abdullah Bey’in hakemliğiyle başlayan bu maça iki taraf şu şekilde çıkmışlardı:

Galatasaray: Rasim, Burhan, Vahi, Suphi, Mithat, Şakir, Muslih, Şadi, Necdet, Latif, Rebii.

İstanbul Muhteliti: Halis (B), Halil (V), Adnan (B), Rıdvan (B), Şekip (V), M.Reşat (F), Muhteşem (V), Ala (F), Niyazi (F), Fikret (F), Eşref (B)

Galatasaray, ailevi işleri dolayısıyla oynamadığı söylenilen Nihat’ın yokluğunu hissettirmemek azmiyle oyuna başladı ve bunun semeresini beş dakika sonra elde etti. Filhakika müessir bir hücuma faulle mani olan Rıdvan’ın, bu harekâtı muhtelit aleyhine penaltıya ve bir gole mal oldu.

Bu sayıdan sonra Galatasaray’ın gerek müdafaası ve gerek hücum hattı çok güzel ve müessir bir oyun gösterdi. Bu devrede sarı kırmızılılar mükemmel pas ve şutlarla iki sayı daha kaydettiler.

İkinci devre havanın kararması dolayısıyla ancak 35 dakika oynandı. Galatasaray bu devrede ilk devredeki oyunu göstermemekle beraber sayı da yaptırtmadı. Bu suretle İstanbul muhtelitini üç sıfır yendi.

Oyunun tarzından herhangi bir şekildeki muhtelitin aynı akıbete uğrayacağı muhakkaktır.

TRABZON [21]

Dört gündür Trabzon’da, Trabzonlular içindeyim. Karadenizin bu temiz yüzlü şehrinin yerlilerinde Türk’e has olan bir misafirperverlik var. Temas ettiğim gençlerin hepsi de canlı, kudretli, aceleci, telaşlı. Hoş sohbet, kibar, zarif bir valileri, Avrupa görmediği halde bir Avrupalı gibi düşünür, işten anlar, insana hürmet ve emniyet veren bir belediye reisleri var.

Şehir oldukça temiz, evler muntazam. Kendilerine göre bir millet bahçeleri var. Fakat memleketin havası biraz rutubetli. Civar sayfiyeler ağaçlıklı, zümrüt gibi yemyeşil şehre hakim tepelerde zarif köşkler var. Trabzon’da mehtaba tesadüf etmedim, fakat emsalsiz guruplar seyrettim. Namık Kemal merhum Çamlıca’dan ve Gelibolu’dan seyrettiği gurupları tasvir etmişti. Benim gibi Trabzon’a gelmiş ve buranın guruplarını görmüş olsa idi tasvir edecek söz bulamaz, bu azameti ihtişamın karşısında dili tutulurdu.

Kıymetli dostum Tevfik Bey’in delaletiyle bir akşam Zafanos tepesinden, bir akşam boz tepeden, bir akşam da soğuksudan güneşin azametiyle mütenasip Karadeniz’e dalışını seyrettim. Büyük heyecanlar karşısında sukut her şeyi ifade edermiş. Ben de bu hayat ve feyz menbaı olan güneşin gurur ve ihtişamla ufukta yıkanışını seyrettim ve gaşyoldum.

Trabzon’un yeşil yurt isminde bir lokantası var ki yemekleri nefis ve servisi tertemizdir. Patronu son derece nazik ve vazifesini iyi bilen bir Trabzon genci. Burası İstanbul’un birinci sınıf lokantalarından hiç geri değildir.

Üç gecedir bu sevimli şehirde misafirim. Çocukların fikri ve bedeni terbiyesi hakkında benden iki konferans istediler. Arzularını yerine getirdim, birinci müsahabem bilhassa anneleri çok alakadar ettiği halde, pek az kadın gelmişti. Acaba bu hanımlar böyle ciddi mevzulardan zevk almıyor mu? Diye bir yerliden sordum. Hayır bilakis teşnedirler. Beyleri mi müsaade etmiyor? Dedim, hayır o da değil. Trabzonlular hayat yoldaşlarını sıkmazlar dedi. O halde? Dedikodudan çekinirler dedi. Ah bu dedikodu, İstanbul’un da en büyük dertlerinden biri değil mi?

Trabzon’un yerlisi çalışkandır fakat civar, nispeten tembel ve zevkine meclup! Tahkik ettim. Giresun, Ordu, Fatsa ve Önyeliler arasında tembel, sarhoş ve kumarbazlar çokmuş, buna inanmak istemedim. Bir arkadaşım izah etti: Bu şehirlerin halkı fındık mahsulü ile geçinir. Bütün mesaileri Eylül’de başlar, Şubat’ta biter. Ondan sonra kazandıklarını yerler. Mübadeleye tabi Rumlar gidince kazançları yüzde yüz arttı. Birden zengin olunca işi sefahata döktüler, o kadar ki on sene içinde ellerinde avuçlarında olanları kaybettiler ve şimdi fakir düştüler.

Dört gün içinde iki cinayet vakası oldu. Sebebini öğrenmek istedim, kan davası dediler. Gariptir Arnavutluk’ta olduğu gibi Yumra ve Rize kasabalarında ve o civar insanlarında bu kan davası öteden beri devam edip gelirmiş. Hapishaneyi ziyaret ettim, otuz kırk kadar arslan gibi delikanlı gördüm. Bunların hiçbirisinde katil yüzü, katil gözü yoktu. Meğer hepsi de kan davasıyla bu felakete uğramışlar.

Alakadarlar elbette bu marazın tedavisini düşünecek ve vatanın böyle kıymetli uzuvlarının hapishanelerde çürümemesinin çaresini bulacaklardır.

Sporcu Trabzon gençlerinin dün ziyafetinde bulundum. Bu sevimli, açıkgözlü gençler sporun bir centilmen yetiştirmek gayesini istihdaf ettiğini anlamışlar. Göğsüm iftiharla kabardı.

ÇANKAYA BİSİKLETÇİLERİ [22]

Çankaya spor kulübü bisikletçilerindan Ömer, Ahmet ve Hasan Beyler geçen ayın on dördüncü günü Ankara’dan hareket ederek büyük bir turneye çıkmışlardı. Bisikletçiler Ankara’dan Ayaş, Beypazarı, Mihalıççık, Eskişehir, İnönü, Bozüyük, İnegöl, Bursa, Balıkesir, Kırkağaç, Manisa, Kasaba, Salihli, Alaşehir, Uşak, Afyon, Çay, Bolvadin, Akşehir, Ilgın, Kadınhan, Konya, Karaman, Ereğli, Ulukışla, Niğde, İncesu, Kayseri, Mucur, Kırşehir, Keskin, Küçük Yozgat yolu ile evvelki gün Ankara’ya dönmüşlerdir. Bisikletçiler üç bin kilometre tutan bu büyük turneyi mutazanı yapmışlardır.

Sporcular evvelki gün Kayaş’a gelmişler ve orada Muhafız kıtaat kumandanı İsmail Hakkı Bey ve Muhagızgücü azalarıyla bisikletçileri ve Çankaya sporcuları tarafından tezahüratla karşılanmışlardır. Kayaş’ta bir müddet istirahat edildikten sonra heyet ve sporcular İstiklal İdman sahasına gelmişlerdir. İstiklal sahasında bulunan Maliye Vekili Saracoğlu Şükrü Bey bu büyük turneyi başaran bisikletçileri tebrik etmiştir.

Üç bin kilometre gibi uzun bir mesafeyi bütün meşakketlerine rağmen muntazaman kat eden sporcularımızı tebrik ederiz.

Muhafızgücü azası başlarında reisleri olduğu halde bu azimli gençleri karşılamak suretiyle sporculuğun ve kardeşliğin icabatını yapmışlardır.

YENİLEN HANGİSİ? [23]

Yanlış malumatla, çalışması lazım gelen futbolcularımızı yanlış yola sevk etmeyelim.

Yedi seneden beri bilafasıla Mısır şampiyonluğunu alan “National Sporting Club-Ennadiyül’Ehli” takımının 25, 26 ve 28 Temmuz tarihinde Galatasaray, Fenerbahçe ve bu iki kulüp muhtelitiyle birer maç yapmak üzere şehrimize geleceğini yazmıştık.

Birkaç gün evvel bir akşam refikimizde bu takımın son hafta zarfında Yugoslavya’da 7-0 veya buna yakın bir netice ile hezimete uğradığını gördüğümüz zaman hayli hayret ettik. Zira pekiyi biliyorduk ki altı seneden beri katiyen Mısır’dan harice çıkmamış olan “Ennadiyü Ehli” bu defa doğrudan doğruya İstanbul’a gelecek ve ondan sonra Avrupa’da bir turne tertip etmezse tekrar Mısır’a avdet edecektir.

Binaenaleyh, oyuncularından büyük bir kısmı altı senedir yalnız Mısır milli takımıyla Amsterdam olimpiyatlarına giden bu takımın, Yugoslavya’da hezimete uğraması haberine hayret etmemek kabil değildir.

Nitekim öğrendiğimize göre Yugoslavya’da ağır bir mağlubiyete uğrayan takım Mısır’ın “Arsenal Sersane” takımı olup yazıldığı gibi buraya gelecek olan “National Sporting Club – Ennadiyül Ehli” takımı değildir. Esasen Mısır milli takımına en fazla oyuncu veren bu takımın oyuncularını bilen ve tanıyanlar böyle bir hikâyeye güç inanırlar.

Bu şekilde yanlış malumat vermek, Temmuz’un son haftasında “Ennadiyül Ehli” karşısında oynamaya hazırlanan futbolcularımızı yanlış bir yola sevkten başka bir şeye yaramaz. Gerek Galatasaraylıların ve gerek Fenerbahçelilerin “Ennadiyül Ehli”nin kuvvet derecesini göz önünde tutarak çalışmaya başladıkları bir sırada, iki Mısır takımının isimlerini tefrik edememek yüzünden verilen yanlış bir haberle, çalışmayı ihmal etmeleri pek az bir ihtimal dâhilinde de olsa mümkündür.

Bereket versin ki her iki kulübümüz futbolcuları da gerek vaktiyle Mısır’a yaptıkları turnede ve gerek Amsterdam’da “Ennadiyül’Ehli”nin oyuncularını yakından görmüş ve tanımışlardır. Bu münasebetle Pazar günü Fenerbahçe, Kurtuluş takımıyla; Galatasaray’ın birinci ve üçüncü takımları da Pera takımıyla talim müsabakaları yapmışlardır. Dün de Galatasaray birinci takımı Taksim Stadyumu’nda egzersizlerine devam etmişlerdir.

BİR MÜRACAAT [24]

Polis Olmak İsteyen Kadın var mı?

Kadın birliği bir istida ile vilayete müracaatta bulunarak arzu eden hanımlara polislik mesleğine dair ders göstermek üzere bir kurs açılmasını rica etmiştir.

Bu müracaata henüz cevap verilmemiştir.

Mamafih muvafakat edileceği zannediliyor. Vilayet erkânı bu müracaat hakkında diyorlar ki:

  • Filvaki böyle bir müracaat vardır. Tetkik edilmektedir. Polis vezaifine taalluk ettiği için Ankara’dan sorulmayacaktır.

Diyorlar ki “Biz bir kurs açacağız, hanımlara polis vazifesi hakkında ders vereceğiz. Bu arzuya vilayetin bir diyeceği yoktur.”

Bugün her iş sahasında kadını görüyoruz. Fakat askerlik, jandarmalık, polislik gibi mesleklerde bu hadise kabili tatbik değildir. Zira bu üç meslek devletin kuvayi müsellehasından madutturlar. Kadınlar da bu üç meslekten birine henüz kabul edilmedikleri için polisliğe de kabul edilemezler. Bugün için böyle… Yarın kim bilir?

SAZ VE RAKI [25]

Dün akşam, yemyeşil bir bahçede, içinde kırmızı balıklar yüzen bir havuz kenarında üç arkadaş oturduk, saz dinledik.

Söylemeye hacet yok, saz olan yerde rakı, rakı olan yerde ise her türlü rezalet vardır. Ağaçların biribirine geçmiş dalları altında ve durgun bir su başında tef, kanun, keman, ut sesleriyle geçen birkaç saat bana anlattı ki alaturka sazda esas akort yapmaktır.

Filhakika gâh ut, bir çinko tahtaboşa serpilen yağmur taneleri gibi tıngırdadı… Gâh kanun, kedi tırmıkları altında kalmış teller gibi inildedi ve gâh keman, yağsız bir kapı menteşesi gibi gıcırdadı. Fakat fasıl, ahenk bir türlü başlayamadı.

Ve gene dikkat ettim ki alaturka saz olan yerde bir laubalilik, bir içli dışlılık, bir can ciğerlik var. Filhakika garp musikisi olan yerde, garson terbiyeli, vakur, müşteriler ciddi ve kibardır. Hâlbuki ince saz olan yerde, garson müşteriye maşuka gibi bakıyor, müşteri garsona âşık gibi muamele ediyor.

  • Garson! Diye seslendiniz mi, nazlı nazlı yanınıza geliyor:
  • Ne emrettin canım?

Ve gene dikkat ettim ki rakı hiçbir içkiye benzemeyen bir afettir. Onun sarhoşluğu bambaşka… Sanki rakı şişesinin ağzında mantar yerine bir bıçak saplı. Ekseriya onu kadehe doldurup içenlerin elinde, bu sivri uçlu çelik tıpayı görüyoruz.

Fesin ve Arap harflerinin gittiği yol, alaturka sazı da bekliyor. Tef, zillerin tekerlekleri üstünde döne döne, ut kocaman göbeğini sallaya sallaya bu yolu tuttuğu gündür ki kağı dibinde gece yarılarına kadar sarhoş babalarını bekleyen çocuklar, ayyaş kocalarını bekleyen kadınlar kurtulacaklar ve cinayet mahkemelerinin işi hayli azalacaktır.

MISIR SEYAHATİMİZE AİT HATIRALAR [26]

23, 26 ve 28 Temmuz tarihlerinde şehrimizde üç maç yapması takarrür eden Mısır Nasyonal kulüp takımı, yarın İskenderiye’den hareket ediyor. Mısırlı misafirlerimiz Pazar akşamı İstanbul’a gelecekler ve bundan üç sene evvel Mısır’a seyahat eden sporcularımıza yaptıkları büyük hüsnü kabulün mukabelesini göreceklerdir.

Bu münasebetle ve sporcularımızın o güzel seyahatlarini idare etmiş bir arkadaş sıfatıyla, Mısırlı kardeşlerimizin İstanbul’a gelmelerinden bilhassa memnuniyet duyduğumuzu söylemek isterim ve bunu söylerken de bütün arkadaşların hissiyatına samimi tercüman olduğumdan da eminim. Filvaki Galatasaray-Fenerbahçe muhtelitinin o turnesine iştirak etmiş olan arkadaşların hepsi, kardeş Mısırlıların mübarek toprakları üzerinde geçen günleri ve orada mazhar oldukları emsalsiz misafirperverlik tezahürlerini seneler geçtiği halde daima zevk ile hatırlamaktan bir an feragat etmemişlerdir.

Bulutlu bir kış sabahı, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin o zaman milli takımın terkip eden en iyi, en yüksek, aynı zamanda en kibar ve centilmen oyuncularından mürekkep güzide bir takımla meşhur “Fezara”ya binerek yola çıkmıştık. Hariçten bakınca aralarında münaferet var zannedilen iki yüksek kulübümüzün değerli oyuncuları, vapur demir alır almaz, aynı ailenin öz çocukları gibi, samimi bir kardeşlik havası içinde toplandılar. Mısır’a kadar süren dört günlük deniz yolculuğu, spor sohbetleri, dans, oyun, vapur eğlenceleri ve kısmen de fırtına ile geçti. İskenderiye’ye varacağımız günün gecesi ise telsizle, Mısır topraklarından çekilen davetleri almaya başladık. Bilhassa Port Saitliler vapurun oraya uğramasından bilistifade karaya çıkmaklığımızı, bize bir ziyafet vermek istediklerini söylemekte ve kabilse Port Sait’ten Kahire’ye trenle gitmekliğimizi rica etmekte idiler. Ertesi akşam Port Said’in bir Japon denizi üzerinde efsanevi bir âlemi andıran güzel limanına yaklaşınca vapura doğru bir takım küçük motorların koşa koşa geldiklerini gördük. Hepimiz güverteye sıralanmıştık.

Türk takımını teşkil eden gürbüz çocukların hepsi, arkalarında bir örnek lacivert ceket, göğüslerinde kırmızı atlas zemin üzerine işlenmiş ay-yıldızlar, Türk inkılabının bir spor müfrezesi halinde, asker gibi dizili idi. Motorların içi birçok buketler ve birçok kırmızı fesli gençlerle dolu idi. Ve bunlar, sesleri işitilebilecek mesafeye geldikleri zaman, heyecanla alkışlamaya ve “Yahya Ferikitturki!” diye bağırmaya başladılar.

Port-Sait’te çok samimi bir surette karşılandık. Bir Çin pazarına benzeyen ve ahşap dükkânları Hind’in ve Asya’nın en nefis ve rengarenk eşyasıyla ve çeşit çeşit tavus tüyleriyle süslü çarşısından geçerken halkın heyecanlı tezahüratı hepimizi derin bir sevinç içinde bıraktı. Port Sait’ten sonra İskenderiye’de, İskenderiye’den sonra Kahire’de hep aynı coşkun dostluğun tezahürlerine şahit olduk. Maç sahası kendi takımlarından ziyade bizi alkışlayan Mısırlılarla dolup taşıyor, maç bitince oyuncularımızın bindikleri arabaları çekiyorlar ve her tarafta “Yahya Mustafa Kemal” seslerini yükseltiyorlardı.

Bilhassa Kahire’de kaldığımız 15 günün her akşamı bir davete çağırılarak mütemadiyen nutuk söyleniyor ve Türkiye’nin yüksek ismi hürmetle anılıyordu. Türk sporcu gençliğinin Mısır’a giden parçasına karşı gösterilen alaka o kadar büyük ve o mertebe samimi idi ki ziyafet adedi kalacağımız günü geçince bu şerefi paylaşmak için Mısırlı zenginlerin aralarında kura çektikleri söylendi.

Türk takımına gösterilen bu yüksek misafirliği Hamedülbasel Paşa, şimdiki Mısır sefiri İbrahim Bey, Ratip ve Davut ve Mısır vali vekili İsmail Bey Şirin gibi cidden Türk muhibbi ve hatta Türk rical idare etmekte idi.

İşte Mısırlı sporcuların memleketimizi ziyarete geldikleri şu günlerde o seyahatin zihnimizde canlanan hatıraları bunlardır ve bunun içindir ki Mısırlı dostlarımıza, Mısır’ın çok değerli, yüksek ve hakikaten mahir sporcularına ne yapılsa azdır.

SOKAKLARDA KEDİLER [27]

İstanbul’da kedi cinsinin eksildiğine bilmem dikkat ettiniz mi? Hayri vaktiyle Rus mültecileri toplayıp yiyorlardı diyelim, lakin avcılar gideli dört beş sene oldu! Anlaşılan yeni kedi nesli pek seyrek. Buna rağmen Şişli, Maçka ve Adalar’da şu günlerde sokaklarda gezen serseri kedilere tesadüf ediyorum; bunların şu kedi kıtlığında nereden çıktığını anlayamadım. Kedi sözünden aklıma geldi, bir ahbap anlattı. Onun tanıdıklarından bir tüccar evindeki kediye birdenbire düşman olmuş ve nihayet hayvanı evdekilerin mümanaat etmek istemelerine rağmen sokağa attırmış. İki gün sonra gazeteler bu zatın iflas ettiğini yazmışlar.

OLMAYACAK ŞEYLER! [28]

Mıntıka intihabatı arefesinde spor havasında balonlar uçuyor.

Mıntıka senelik kongresinin içtimaa davet edileceği şu günlerde, muhtelif heyetler intihabatında arzusunu hakim kılmak isteyen bir blokun teşekkülünden geçenlerde bahsetmiştik. Sporcular arasında günün dedikodusu haline gelen bu blok meselesine yeniden avdet etmemiz faidesiz olmayacak.

Teşekkülünden bahsedilen blok, Süleymaniye kulübü ve İstanbul Futbol Heyeti reisi Orhan Bey’in teşebbüsü ile ortaya çıkmıştır. Bugünkü vaziyete nazaran bloka dahil kulüpler şunlardır:

Altınordu, Hilal, Üsküdar, Ortaköy, Nişantaşı, Kasımpaşa, Eyüp, Kumkapı, Fatih, Darüşşafaka, Topkapı, Süleymaniye ve İstanbulspor.

Blokun maksadı mıntıka merkez heyetiyle diğer bütün heyetlere kendi namzetlerini tayin ettirmek.

Bu maksatlarını temin ettikten sonra yapacakları işler kendi anlattıklarına nazaran şunlardır:

  1. Küçük kulüplere hükümetin himayesini temin etmek.
  2. Seyirciden mahrum bir halde Kadıköy sahasında karşılaştırılan ikinci ve üçüncü küme kulüplerin Taksim stadyumunda maç yapmalarını temin etmek
  3. Kasaları bomboş bulunan küçük kulüplere varidat temin etmek.
  4. Küçük kulüplerin iyi oyuncularının büyük kulüplere geçmelerine mani olmak.

İşte bloku teşkil edenlerin bloka girecek kulüplere takdim ettikleri programın esaslı noktaları bunlardır.

Şu noktayı söylemek mecburiyetindeyiz ki Orhan Bey kardeşimize karşı duyduğumuz bütün dostluğa ve muhabbete rağmen, bu güzel program, bize pek kolay bir iş gibi görünmüyor ve hatta (tabiri mazur görsünler) her intihap arefesinde kazanmak isteyen tarafı parmak kaldıracak zevata yutturmak bizzat Orhan Bey biraderimizde o blok tarafından mıntıka başına getirildi. Fakat bunları bırakıp biz şu meşhur programın kabiliyeti tatbikiyesini arayalım:

  1. Küçük kulüpleri hükümetin himayesine vazetmek kimsenin itiraz edeceği bir mesele değildir. Değil küçük için hazırladıkları yalnızlı haplara pek benziyor. Öyle hatırlıyoruz ki vaktiyle de böyle bir blok teşkil edilmiş fakat o blok mıntıkanın başına musallat olan bir takım belayanın refü izalesi içindi ve yaldızlı programdan ziyade hakikatı eşyadan kuvvet almakta idi ve gene öyle hatırlıyoruz ki kulüpler, hatta büyük kulüpleri ve teşkilatı bile hükümetin tahtı himayesine koymak pekiyi fikirdir. Ancak tahsisat vermek vaziyetinde olan zevatın bizim spor işlerinden o kadar sıtkları sıyrılmış ki yeniden vadi vaitlere inanacağa pek benzemiyorlar.
  2. Küçük kulüplerin stadyumda maç yapmalarını temin etmek gayri kabil olduğu gibi bundan ameli bir netice de beklemek gaflettir. Stadyum bir şirkettir ve oraya söz gerçirmek, geçirebilmek intihabat netayicine tamamen lakayt olan bir müesseseye karşı güç bir şeydir.
  3. Küçük kulüplere varidat temin edilmesi ancak fevkalade gayretlere bağlıdır. Bir spor kulübünün kendisine varidat temini için müracaat edeceği usuller muayyendir. Bunlar (bir bloka dâhil olmaya lüzum kalmaksızın) herkes bilir. Şu halde, bu muayyen usuller haricinde varidat bulmak için blok erkânının düşündüğü ve bulduğu çareler ne olabilir?
  4. Küçük kulüplerin iyi oyuncularının büyük kulüplere geçmeleri maalesef doğrudur. Önüne geçilmesi kabil olmayan bu gibi hadisat her yerde ve her zaman oluyor. Para parayı çektiği gibi yüksek kulüp de iyi oyuncuyu, er geç çekiyor!

Hulasa, blokun programı bize, pek ameli kıymeti haiz gibi görünmüyor. Hakikatten ziyade hayale müstenit İspanya şatoları veya iskambil kuleleri gibi bir dokunuşta, püfle yıkılacak bir aldatıcı, avutucu oyuncağa benziyor!

DÜNKÜ MAÇLAR [29]

Tenis, Futbol, Boks

Dün şehrimizin muhtelif semtlerinde mütenevvi spor müsabakaları yapılmıştır. Beyoğlu’ndaki Lavn tenis kulübü kortlarındaki tenis maçlarının finalleri şu neticeleri vermiştir:

Singl erkekte Şirinyan, dabl erkekler Suat-Şodvor, kadın singlda Matmazel Paçikakis, dablda Madam Monçeri-Madam Grodetski çiftleri galip gelerek kupaları almışlardır.

İstanbulspor-Süleymaniye maçının 18 dakikalık mabadı oynanmış ve ilk maçta İstanbulspor lehine takarrür eden vaziyet değişmemiştir.

Fenerbahçe Rumlarla bir egzersiz maçı yapmıştır.

Tepebaşı bahçesinde yapılan boks maçları da çok heyecanlı olmuş, fakat Sıtkı’nın gelmemesi dolayısıyla en büyük maç yapılamamıştır.

BURSA’DAKİ MAÇ [30]

Galatasaray takımı Bursa Sanatkaran Gücü’nü 0-5’le yendi.

Bursa, 19 (Vakit) – Galatasaray Bursa Sanatkaran Gücü’nü 0-5’le mağlup etti.

Maç eski federasyon reisi Galatasaraylı Yusuf Ziya Bey’in hakemliğiyle yapıldı. Galatasaray rüzgar altına düşmesine rağmen hakimdi. İlk golü penaltıdan, sonra üç gol daha yaptı. İkinci devrede oyun aynı şekilde devam etti. Galatasaray bir gol daha yaptı ve oyun bitti. Galatasaray yarın Marmara vapuruyla hareket edecektir.

DAVET [31]

Galatasaray ve Fenerbahçe Kulüplerinden

Mısır şampiyonu Nadiülehli takımı bu sabah saat yedide Hidiviye kompanyasının Reşit vapuruyla şehrimize muvasalat edecektir.

Galatasaray ve Fenerbahçe muhtelitinin üç sene evvel Mısırlı kardeşlerimizde gördüğü fevkalade hüsnü kabule aynı suretle mukabele etmek bütün Türk sporcularına terettüp eder bir vazife olduğundan bütün kulüp mensuplarının sabahleyin erkenden Galata gümrük yolcu salonunda ispatı vücut etmeleri hassaten rica olunur.

MISIRLI FUTBOLCULAR GELDİ [32]

Galatasaray ve Fenerbahçe için imtihan günleri

Mısırlı futbolcular dünden beri İstanbul’un aziz misafirleridir.

Birkaç sene evvel futbolcularımız Mısır’a gittikleri vakit, orada fevkalade bir hüsnü kabul göstermişlerdi. Bugün onlar bizim misafirlerimizdir.

Mısırlıları izaz ve ikram etmek, hem Türk’ün ananevi misafirperverliğini ispat etmek için hem de Mısır’da Türk futbolcularına gösterilen harikulade hüsnü kabule mukabelede bulunmak itibariyle bir vazifedir. Bu vazife yalnız Mısırlıları davet eden Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerine değil, resmi spor teşkilatımıza ve hatta Şehremaneti’ne de teveccüh etmektedir.

Mısırlı futbolcuları hamin olan Reşit vağuru dün sabah saat 6’da limanımıza gelmiştir. Vapurun pek erken gelmesi dolayısıyla misafirlerimizin istikbalinde çok kimse bulunamamış, yalnız Futbol Federasyonu reisi Muvaffak Bey’le bazı Galatasaraylılar, gazeteciler bulunmuştur. Misafirlerimiz Galata rıhtımından otomobillerle Novotni oteline götürülmüşlerdir.

Gelen heyet 18 kişiden mürekkeptir. Oyuncular şunlardır:

Kaleci: Abdullah Hamit

İhtiyat kaleci: Muhtar Rasim

Müdafiler: Resmi, Rıfat

Muavinler: Rısk, Hasani, Ahmet Süleyman, Serez

Muhacimler: Memduh, Hoda, B.Hoda, Muhtar, Selim, Osman, Zübeyr, Tevfik Beyler.

Bu oyunculardan ekserisi bizim futbolcularımızı tanırlar. Bu oyuncuların kısmı azamı 1928 Olimpiyatları’na iştirak etmişler ve birkaç defa beynelmilel olmuşlardır. Misafirlerimiz bu kadroları ile çok kuvvetli bulunmaktadırlar.

Mısır futbolcularının reisi Davut Bey Mısır sefiri Ratip Bey’in biraderidir. Tokatlıyan oteline inen Davut Bey Türkler arasında bulunmaktan çok memnun olduklarını, bu temasın birinci olmadığını, iki taraf futbolcularının kardeşçe karşılaşacaklarından emin bulunduğunu söylemiştir.

Mısır takımı, burada üç maç yaptıktan sonra, merkezi Avrupa’ya gidecektir. Mısır futbolcuları, ilk merhalede kazanmaları lazım geldiğini söylemektedirler.

BUGÜNKÜ MAÇ DUHULİYELERİ [33]

Mısır maçları Galatasaray-Fenerbahçe heyeti tertibiyesinden:

  1. 23 Temmuz 929 Salı günü Ennadiyül’Ehli-Fenerbahçe maçı tam saat on yedi buçukta başlayacaktır.
  2. Yevmi mezkurda gişeler tam saat on beşte açılacaktır.
  3. Fiyatlar eskisi gibi:

Balkonda numaralı koltuk 500 kuruş

Balkonda iskemle 300 kuruş

Tribün (Sivillere) 200 kuruş

Tribün (Zabitan ve Kulüp Mensuplarına) 100 kuruş

Duhuliye (Sivillere) 100 kuruş

Duhuliye (Zabitan ve Kulüp Mensuplarına) 50 kuruş

  • Kulüplerimizin Mısır’a seyahati esnasında sporcularımıza karşı fevkalade teveccühkar ve mültefit hareket etmek suretiyle büyük bir misafirperverlik gösteren Mısırlı kardeşlerimize aynı şekilde mukabelede bulunmak en büyük emelimizdir. Muhterem halkımızın da aynı düşünce ile hareket ederek maçın mutlak bir samimiyet havası içinde cereyan etmesini temine çalışacağına kaniyiz.

BUGÜNKÜ MAÇ [34]

Fenerbahçe Mısırlıları Yenebilecek mi?

Mısır takımı bugün ilk maçını Fenerbahçe ile yapacak. Bundan birkaç sene evvel, El İttihat takımını mağlup eden Fenerliler bugün de bir zafer kazanabilecekler mi?

Bugünkü maç olimpiyat mağlubiyetinden sonra, büyük bir ehemmiyet kesbetmiştir. Bugün Fener, yarın Galatasaray bütün kudret ve kuvvetlerini sarf etmek ve 7-1 lekesini temizlemek mecburiyetindedirler.

Fenerlilerden güzel, temiz, seri ve muvaffakiyetli bir oyun bekliyoruz.

Halktan da Mısırlı kardeşlerimize karşı misafirperverlik!

(…) Dün Fenerbahçe kaptanı Zeki Bey’le görüştük. Zeki Bey bize şunları söyledi:

“Müsabakanın neticesi hakkında şimdiden bir fikir dermeyan etmek kabil değildir. Mısırlılar çok kuvvetli olarak gelmişlerdir. Esas itibariyle bizden kuvvetlidirler. Fakat biz de çoktan beri bu müsabakalar için hazırlandığımızdan antrene bir haldeyiz. Kadri iyileştiğinden bu maçta oynayacaktır. Eski kalecimiz Fehmi de gelmiştir. Takımımız şu şekilde çıkacaktır: Fehmi, Kadri, Füruzan, Cevat, Sadi, Reşat, Alaaddin, Muzaffer, Zeki, Fikret, Niyazi.

Misafirlerimiz kuvvetli olmakla beraber oyunda bizim için avantaj vardır. Oyun sahası onlar için yabancı ve topraktır. Hâlbuki onlar çayırda oynamaya alışmışlardır. Bu itibarla netice hakkında bütün bütün bedbin değilim”

Müsabakaya tam saat beş buçukta başlanacaktır. Heyeti tertibiyenin ricası üzerine Kolordu kumandalığı Bahriye bandosunu stadyuma gönderecektir. Heyeti tertibiye Kolordu kumandanı Paşa hazretlerine ve erkânı harbiye reisi beyefendiye bu nezaket ve lütufkârlıktan dolayı teşekkür etmektedir.

10-23 TEMMUZ [35]

Dün, 10-23 Temmuz milli bayramına tesadüf ediyordu. 23 Temmuz 1908’de (10 Temmuz 324) Türk milleti asırlarca süren bir idarenin kâbusundan silkinerek uyanmış ve hürriyetine kavuşmuştu. Yakın bir devre ait bulunan meşrutiyet idaresinin tarihini herkes bilir. Meşrutiyet idaresi mutlakıyet devriyle Cumhuriyet idaresini vasleden kısa bir fasıla teşkil eder. Büyük Gazi’nin yarattığı inkılap, tarihin uzak devirlerinden beri hür yaşamak gayesine yürüyen asil Türk milletine hakiki hürriyetini vermiştir. Dün milli bayram dolayısıyla her taraf bayraklarla süslenmiş, gece tenvirat yapılmıştır.

MAÇ ÇOK SAMİMİ OLDU [36]

Mısırlılar hakikaten kuvvetli bir takım olduklarını ispat ettiler

Pazar gününden beri misafirimiz bulunan Mısırlı futbolcular dün ilk maçlarını Taksim Stadyumu’nda Fenerbahçe ile yaptılar. Taksim Stadyumu maçı görmek için gelen kesif bir kalabalıkla hıncahınç dolmuştu.

Balkondan stadyuma atfedilen umumi bir nazarla, gene fevkalade günlerden birinin yaşanıldığını anlamak kolaylıkla kabildi. Her iki tribün, balkon, ayakta durulacak yerler kâmilen dolmuş bulunuyordu. Kalabalık arasında şehrimizde bulunan Mısırlılar da göze çarpıyordu. Mısır sefarethanesi erkânı ile misafirlerimize mahsus olarak sahanın kenarında hazırlanan yerlerde Mısır sefiri İbrahim Ratip Beyle kardeşi ve misafirlerimizin reisi Davut Bey bulunmaktaydılar.

Saat beşe doğru kalabalık azami haddine varmış bulunuyordu. Gözler kapıda, oyuncuların sahaya çıkmasını bekliyor, herkes sabırsızlanıyordu. Dün stadyumu dolduran halkın hemen hepsi, her ecnebi takım maçındakinden çok başka bir tesirin altında idi: Herkes iyi bir futbol maçı görmekten ziyade memleketlerini ziyaret eden Türk kardeşlerine bir efsane gibi dilden dile dolaşan misafirperverliği gösteren Mısır gençlerini görmek istiyordu.

Nihayet sahaya çıktılar: Candan, samimi bir alkış tufanı kardeş Mısır gençlerine Türk sporcularının muhabbetini iblağ etti. Sahaya çıkan misafirlerimiz tribünlerin önüne geldiler ve halkı üç defa selamladılar. Bu cemile alkışla karşılandı.

İki dakika sonra Fenerliler sahaya çıktılar. Aynı kuvvetli alkış dost ve kardeş rakibe karşı ilk çıkan Türk takımından esirgenmedi.

Fotoğraflar alındıktan sonra Fenerbahçe namına Ali Naci Bey, Mısır seyahat kafilesini idare etmiş bir arkadaş sıfatıyla misafirlerimize bu maçın iki memleket gençliği arasındaki samimiyeti takviye edeceğini söyledi ve Fenerlileri misafirlerimiz şerefine bağırmaya davet etti. Mısırlılar buna mukabele ettiler.

Tarafeynin buket teatisinden sonra oyuna başlandı. Mısırlılar şu şekilde vaziyet almışlardı: Abdülhamit Hamdi, Resmi, Rıfat, Suri, Rızk, Hindenburg, M.Muhtar, S.Huda, M.Huda, Muhtar, Zübeyr.

Buna mukabil Fenerbahçe de şöyle sahaya çıkmıştı: Fehmi, Kadri, Füruzan, Şekip, Sadi, Reşat, Ala, Muzaffer, Zeki, Fikret, Hadi.

Hakem İstanbulspor’dan Kemal Bey’di. Fenerbahçe rüzgâr altına düşmüştü. Oyuna Fenerlileri başladılar. Mısırlılar ilk hamlede aldıkları topla hemen Fenerbahçe kalesine indirler… Seri paslarla yapılan bu akın topu birkaç dakika Fener nısıf sahasına hapsetti. Fakat tehlikeli bir vaziyet hadis olmadan oyun mütevazin bir şekle girdi.

İlk dakikanın bıraktığı intibaa nazaran Mısır takımı hakkında şöyle bir hüküm verilebilir: Fazla enerjik, seri oyunculardan mürekkep ve bilhassa tecavüz kabiliyeti fazla bir takım.

Rüzgâr altına düşen Fenerliler Mısırlıların birbirini takip eden hücumlarına karşı koymak için çok gayret etmek mecburiyetinde kalıyorlar, adeta kuvvetlerini israf etmeye mecbur oluyorlardı. Yıldırım gibi, seri ve atak oynayan Mısır hücum hattının tazyikini neticesiz bırakmakta çok çetin bir mesele teşkil ediyordu. Bilhassa sol iç Muhtar, Mısır takımının bu ele avuca sığmaz oyuncusu tehlikeli vaziyetleri cidden üstadane hazırlıyor ve zavallı Kadri bu şeytan rakibinin gayretini boşa çıkarmak için terliyor, didiniyor, yoruluyordu.

Oyunun onuncu dakikasında, Fener’in sağ muavini Şekip kazaen yediği bir tekme ile sahayı terk etmek mecburiyetinde kaldı. Onu istihlaf eden Nihat, arkadaşının yerini dolduramadığı için çok güzel oynayan rakip hücum hattının sol cephesi hemen hemen bila mânia ilerliyor, gol olması çok muhtemel fırsatlar zuhur ediyordu. Filhakika 15inci dakikada sağ açık Memduh Muhtar çok enfes bir vuruşla topu Fener’in kalesine soktu. Tam yerinde ve çok güzel bir plase ile yapılan bu gol çok alkışlandı.

Birinci sayıyı kazanan Mısırlılar tazyiklerini golden sonra da idameye muvaffak oldular. Tehlikeli hücumlar arka arkaya Fener kalesini tehdit ediyor ve Fehmi sık sık fedakârlık yapmaya mecbur oluyordu. İlk golden altı dakika sonra Kadri’nin muhakkak bir gole mani olmak için mecburen yaptığı bir penaltıdan istifade eden Mısırlılar, kaptan Hindenburg’un mükemmel bir şutu ile ikinci sayıyı da yaptılar. Bu ikinci sayıdan sonra Fenerliler gayretlendi. Fakat gösterilen fedakârlığa rağmen ilk devre 2-0 Mısırlıların lehine bitti.

İkinci devrede rüzgârla beraber oynayan Fenerbahçe’nin, vaziyeti daha müsait bir hale ifrağ edeceği tahmin olunuyordu. Fakat Fenerliler takımı kendi aleyhlerine bir şekilde tadil etmişler ve ilk devrede çok muvaffak olan Sadi’yi çıkartarak Şekip’i ortaya almışlardı. Hâlbuki rakip takımın en kuvvetli tarafını teşkil eden sol cephesi bu suretle zayıf bir oyuncu karşısında bırakılmış oluyordu.

Bu gafletten Mısır takımı istifade etti ve Muhtar’la sağ açık üçüncü ve dördündü sayıyı yaptılar. Dördündü sayıdan sonra Fenerbahçe 35 pastan Zeki’nin yaptığı golle bir sayı temin edebildi.

Buna Muhtar beşinci golü yapmakla mukabele etti. Oyunun hitamına yakın Ala Fener’in ikinci ve Zübeyr altıncı ve sonuncu golü yaptı.

Mısır takımı, dünkü oyunu ile çok kuvvetli bir ekip olduğunu ispat etmiştir. Mamafih maçtan evvel biraz hazırlanmış olmak şartıyla Fenerbahçe daha iyi bir netice elde edebilirlerdi.

DUMAN, DUMAN! [37]

Ben tütünün en müthiş düşmanlarından biriyim. Eğer elimden gelse Muradı Rabiin yaptığı gibi tütünü yasak etmekte bir an tereddüt etmem. Çünkü bu zevkin başkalarını rahatsız ettiğine kailim, içki ve diğer mükeyyefat öyle değildir. Ahara sirayet etmez…

Tramvaylarda ve vapurların alt salonlarında yasak olan bu menfur duman birkaç zamandır yine bu yasağı dinlemez oldu. Tramvayın içinde ve vapur alt salonunda koskoca levhalara rağmen büyük bir kaygısızlıkla tütün içip dumanını burnuma üfleyenler çoğaldı, işin garibi biletçiler bu saygısız adamlara hiçbir şey söylememekte ve onlar da bundan büsbütün cüret bulmaktadırlar.

Avrupa’da bu işin mürakibi bizzat halktır. Ne olursa olsun, kendi sıhhat ve ıstırahatı ile münasebeti olan bu şeylere en evvel o bakar, bizde ise böyle bir müdahaleyi en hafif tabirle “ukalalık” addederler.

Memurlar da aldırmazsa bütün o yasaklar, gülün olmaktan kurtulamazlar. Dikkat ettim bizde bir şeyin yapılmasını istiyorsanız onu menediniz, işte tramvay basamakları! Orada durmak memnudur değil mi? Sorarım size basamağı boş kaç tramvaya tesadüf ediyorsunuz! Bu hal ne gibi bir amili ruhiden ileri geldiğini bilemem ama sinire dokunan bir kusurdur.

SPORCULARIMIZI TEŞVİK İÇİN [38]

Bir yüzme müsabakası tertip ediyoruz

Deniz mevsimindeyiz. Karpuz kabuğunun denize düşmesini bekleyenlerimiz için bile artık tam manasıyla deniz mevsimine girdik demektir. İstanbul gibi denizle mutat bir şehir için bunu pek yakından hissetmemek mümkün müdür?

Böyle olmakla beraber vücuda sıhhat ve dirilik veren denizle kâfi derecede alakadar olmuyoruz. Sporun en cazip ve en müfit hareketlerini ihtiva eden denizi maalesef ihmal ediyoruz.

Memleket sporunun terakki ve inkişafı için kalemen olduğu gibi teşvik müsabakaları tertip etmek suretiyle fiilen de vazifelerinden biri addeden gazetemiz bu eksikliği telafi ve çalışan sporcularımızı teşvik için deniz üzerinde teni bir müsabaka tertip etmeyi kararlaştırmıştı. Bu müsabakayı tertip ederken evvelce yaptığımız bisiklet, koşu, yüzme teşvik müsabakalarının sporcularımızda uyandırdığı alaka ve rağbetten cesaret alıyoruz.

Müsabakamız gene yüzme olacaktır. Fakat bu defa bütün heveskârların iştirakini temin için kısa bir mesafe üzerinde yapacağız. Esasatı tespit etmekle beraber müsabakanın sporcularımızın arzusu dairesinde olması için teferruatı alakadarlarla görüştükten sonra kararlaştırmayı münasip gördük. Arzu eden karilerimiz bu husustaki fikirlerini bildirirler ve bizi tenvir ederlerse ayrıca müteşekkir kalırız…

GALİP SAYILIR, BÖYLE MAĞLUP! [39]

Dayan Galatasaray! Demiştik. İstanbul şampiyonu hakikaten dayandı ve Mısırlıları dehşetli sıkıştırdıktan ve birçok goller kaçırdıktan sonra son dakikada bir gol ile mağlup oldu.

Mısırlı misafirlerimiz dün de İstanbul şampiyonu Galatasaray takımıyla ikinci müsabakayı yaptılar ve son dakikada yaptıkları tek bir sayı ile galip geldiler.

İstanbul şampiyonu ile Kahire şampiyonu arasında yapılacak müsabakayı görmek üzere dün gene stadyum tamamen dolmuştu.

Mısır sefiri İbrahim Ratip Beyle sefaret erkânı, Kahire sefirimiz Muhittin Paşa, kendilerine tahsis edilen mevkilerde oturuyorlardı.

Sahaya ilk defa gene misafirlerimiz çıktılar, şiddetle alkışlandılar. Biraz sonra Galatasaraylılar da aynı merasimle sahaya dâhil oldular. Saha ortasında mutat merasim yapıldı.

Galatasaray kulübünün ikinci reisi Abidin Daver Bey çok samimi bir nutuk irat ederek misafirlerimize bayrak vermiştir.

Bu merasim bittikten sonra takımlar yekdiğerini selamlamış, karşı karşıya cephe almışlardır. Galatasaray şu kadro ile sahaya çıkmıştı: Rasim, Burhan, Vahi, Suphi, Nihat, Mithat, Muslih, Şadi, Necdet, Latif, Rebii.

Kahire şampiyonu da Cuma günkü kadro ile çıkmıştı. Müsabakayı atletizm federasyonu reisi Burhanettin Bey idare etmiştir.

Dünkü müsabaka hiç kimsenin tahmin etmediği bir şekilde cereyan etmiş, Galatasaray takımı şayanı hayret bir oyun oynamak suretiyle herkesi hayran bırakmıştır. Eğer futbol oyununda da diğer sporlarda olduğu gibi puan hesabıyla galip gelmek adet olsa idi dünkü maçın galibi, son dakikada bir tek sayı yapan misafirlerimiz değil, baştan nihayete kadar her an hâkim oynayan Galatasaray’ın galip olması lazımdı.

Bu müsabakanın bütün teferruatını hikâye etmeye lüzum yoktur. Galatasaraylılar birinci devrenin ilk dakikasından otuzuncu dakikasına kadar tam bir hâkimiyet tesis etmişler, topun sevk ve idaresine, kontrolüne sahip olmuşlar, bu müddet zarfında misafirlerimizin kalesini sıkı bir çember içine almışlardır. Galatasaray muhacimlerinden iki oyuncunun matluba muvafık şekilde oynayamamaları bu müddet zarfındaki bariz hâkimiyeti sayı ile neticelendirmiştir.

Bu arada belki üç dört sayı kaçmıştır.

Misafirlerimiz bu 30 dakikalık korkulu fırtınayı atlattıktan sonra mukabil hücuma başladılar. Fakat dün çok güzel oynayan Galatasaray müdafaası bu seri muhacimlere fırsat vermemiştik. Misafir takımın tehlikeli oyuncuları tamamen marke edilerek serbest hareketlerine mani olunmuştur. Birinci devre Galatasaray’ın tam bir hâkimiyeti altında geçtikten sonra sıfır sıfıra hitam bulmuştur.

İkinci devrede oyun daha hararetli cereyan etmiştir.

Galatasaraylılar yorulmadan kesilmeden gene birinci devrede olduğu gibi akınlara başlamışlardır. Müsabaka, her iki tarafın da gösterdiği azim ve gol yapmak için gösterdiği gayret yüzünden çetin bir mücadele haline girmişti. Bu mücadelede Galatasaraylılar ağır basıyor, misafirlerimizin kalesini adeta muhasara ederek gol yapmaya uğraşıyorlardı. Fakat bu kadar gayret ve hâkimiyet, meşum talihsizliğin önünde hiçbir işe yaramıyordu.

Bütün oyun imtidadınca, öyle anlar olmuştur ki milli takımımızı 1-7 ve Fenerbahçe’yi 2-6 mağlup eden Mısırlılar Galatasaray’ın önünde bocalamışlardır. Bilhassa Galatasaray’ın son on beş dakikadaki ezici oyunu bunun şaheseri olmuştur.

Oyunun bitmesine iki dakika var, misafir kaleden kurtulan top Galatasaray kalesine gidiyor. Orada ayaktan ayağa dolaşırken marke edilmemiş vaziyette bulunan Mısır sağ açığının ayağına bir pas gidiyor. Önü açık olan sağ açık sıkı bir şutla yegâne golü yapıyor.

Galatasaray bu şekilde mağlup olmuştur. Fakat böyle mağlubiyetler, birçok galibiyetlerden daha şereflidir. Dün Galatasaraylılara “Dayan Galatasaray!” demiştik. İstanbul şampiyonunun güzide oyuncuları hakikaten dayandılar. Fakat talih kendilerine yaver olmadı. Bütün gayretlerini boşa çıkardı.

İSTANBULSPOR BİRİNCİ KÜMEDE [40]

Süleymaniye ile İstanbulspor arasında yapılan terfi müsabakası İstanbulspor lehine neticelenmiştir. Tespit edilen esasa nazaran bu seneki lig maçlarında İstanbulspor birinci kümeye, Süleymaniye de ikinci kümeye gireceklerdir. İstihbaratımıza nazaran Süleymaniye gibi eski bir kulübümüzün ikinci kümeye ayrılmak suretiyle dağılmasına sebebiyet verilmemesi için mıntıka heyetine müracaat edilecektir. Bu suretle birinci kümeye mensup kulüplerin adedi yediye iblağ edilecektir.

SICAKLARDA SİNİRLER [41]

Bazı dostlar ve arkadaşlarım sıcakların cümlei asabiye üzerinde bir tesiri olup olmadığını soruyorlar. Teşekkülatı bedeniyemiz arasında muhitin tesiratından en çok müteessir olan cümlelerin başında sinirleri gördüğümüze şüphe yoktur.

Havanın bulutlu ve ağır oluşu, lodos rüzgârı umumiyetle sinirler üzerinde durgunluk ve sıkıntı husule getirir.

Lodoslu bir gecenin ilk eseri, sinirlinin uykusuzluğu, uyusa bile ağır ve sersem bir halde uyanması ile tecelli eder. Sıcaklara gelince, bütün uzviyet faaliyeti üzerinde durgunluk husule getirdiği gibi, sinirlilerde de gevşeklik yapar. Mesela bazı ruhi hastalıklarda nüküs en ziyade yaz sıcaklarında görülür.

Tarihte büyük ihtilallerin, harpleri çoğu yaz sıcaklarında doğmuştur.

Derecei hararetin yorucu tesiratı altında cümlei asabiyenin muhiti tenbihlere karşı hassasiyeti artıyor. Taharrüşiyeti çoğalıyor, “dokunma bana” kabilinden en ufak taarruz karşısında kavga çıkarılıyor. Bütün bunlar sıcağın tesiratı altında kışrı dimağın muaddil rolünü ifa edememesinden başka bir şey değildir.

Nitekim intihar vakayii de en ziyade yazın görülmektedir. Bu müntehirlerin ekseriyeti azimesini malihulyalar teşkil etmektedir. Sıcağın tesiriyle artan deruni sıkıntılarının sevkiyle hayatlarına hatime veren bu adamlarda derecei hararet tahavvülatı mühim tesir ika etmektedir.

Yeck namındaki müellif 100.000 intihar vakası üzerinde etüt yapmış ve azami miktarı Haziran’da bulmuştur.

Gariner namındaki bir Fransız müellifi de deliliğin azami olarak Haziran’da arttığını iddia etmiştir. Fakat bütün bunlar kati değildir. Malum olan şey sıcakların tesiriyle asabiyetin tezayüdüdür.

Buna karşı yapılacak mücadele de basittir. Sinirlilerin yazın poyraza nazır sert rüzgârlı yerlere gitmeleri sabah, akşam soğuk sularla duş yapmaları, deniz banyoları alması, maneviyetlerini sağlam tutmaları mühim birer yardımcı olur. Her halde beyhude yere meraklanmak ve telaş, fazla ve lüzumsuzdur. Sıcakların geçmesi ile asabiyet de zail olur.

OLİMPİYAT MAĞLUBİYETİNİN ACISINI ÇIKARDIK [42]

Mısırlı misafirlerimiz dün son müsabakayı Galatasaray-Fenerbahçe muhteliti ile yaptılar ve bire karşı iki sayı ile mağlup olarak sahadan ayrılmışlardır.

Fenerbahçe’nin 6-2, Galatasaray’ın da güzel bir oyundan sonra 1-0 mağlup olması üçüncü defa yapılan bu müsabakaya hususi bir ehemmiyet vermiştir.

Dün stadyuma toplanan kesif kalabalık bu alakanın en bariz delili idi.

Kahire şampiyonu ile yapılacak son müsabakada Türk futbolunun hakiki kıymetini göstermek ve misafirlerin karşısına çıkarılacak muhtelit takımı ona göre teşkil etmek lazım geliyordu.

Bu mesuliyetli vazife eski Futbol Federasyonu reisi Yusuf Ziya Bey’e tevdi olunmuştu. Yusuf Ziya Bey, Mısır takımı ile yapılan iki müsabakayı nazarı dikkate alarak dün şöyle bir takım teşkil etmiştir:

Rasim, Burhan, Vahi, Suphi, Nihat, Mithat, Rebii, Latif, Zeki, Şadi, Ala.

Bu suretle muhtelit takım namı altında çıkan takımda dokuz Galatasaraylı, iki Fenerli bulunuyordu. Galatasaraylıların Cuma günkü oyunundan sonra takımın bu suretle tertip edilmesi çok muvafıktı.

Fenerbahçe’den iki oyuncu ile takviye edilen Galatasaray takımı dün beyaz fanila ve pantolon ile sahaya çıkmıştır.

Misafirlerimize gelince, maruf sol içleri Muhtar ayağından muztarip olduğu için oynamamış, onun yerine başka bir oyuncu ikame edilmiştir.

Takımlar sahaya çıkmış, mutat merasimden sonra hakem Abdullah Bey’in idaresinde oyuna başlanmış ve bir buçuk saatlik didişmeden sonra muhtelit takım 2-1 galip gelmiştir.

Maç, Galatasaray-Kahire şampiyonu müsabakası kadar heyecanlı, zevkli ve cazip olmamıştır.

Cuma günkü müsabakada iki taraf da bütün gayretini sarf etmiş, olanca mahiretini göstermişti. Oyun baştan nihayete kadar sinirleri koparan bir heyecan içinde ve Galatasaray’ın tam bir hâkimiyeti altında oynanmıştı.

Dünkü müsabaka böyle olmadı. Esasen oyuna cansız başlanmıştı.

İlk devre bu cansızlık içinde devam etti ve sıfır sıfıra bitti. Bu devrenin 15inci dakikasında misafirlerimiz aleyhine verilen bir penaltıyı misafir kaleci tutarak takımı ilk devrede gol yemekten kurtardı.

İkinci devre, birinciye nazaran daha hararetli geçmiştir. İki taraf da bu devrede sıkı, tehlikeli akınlar yapmışlardır. 25inci dakikada Latif, taçtan gelen topu mahirane bir surette idare ederek ilk golü yapmıştır.

Misafirlerimiz iki dakika sonra sağ cenahlarından yaptıkları bir akın neticesinde buna mukabele etmişlerdir. Şadi, 40ıncı dakikada ikinci ve galibiyet golünü yapmış, muhtelit takım bu suretle galip gelmiştir.

Mısırlılar ile yapılan son iki maçın neticesi, Mısır futbolculuğu ile Türk futbolculuğunun arasındaki farkı göstermesi itibariyle çok şayanı dikkat olmuş. Türk ve Mısır futbolu arasındaki farkın olimpiyatta olduğu gibi 1-7 olmadığını ispat etmiştir.

Bir gün evvel çetin bir müsabakadan çıkan İstanbul şampiyonu bir gün sonra gene aynı mücadeleden galip olarak çıkmış addolunabilirler. Dün bu oyuncuların arasında bulunan Fenerli iki oyuncunun, kazanılan bu maçta bir rolleri olmamış, galibiyetin bütün yükü gene İstanbul şampiyonunun omuzlarına yüklenmiştir denebilir. Bunun için bize Türk futbolunun hakiki kıymetini gösteren Galatasaraylıları bir daha tebrik ederiz.

ATTENTİON! [43]

Gâh vağurda bir Yahudi kızının Fransızca konuştuğunu, gâh tramvayda bir ihtiyar Ermeninin kendi diliyle çene çaldığını, gâh birahanede bir genç garsonun Rumca söylediğini görünce, derhal milliyetperverliğimiz galeyana gelir: “Vatandaş, Türkçe konuş!” diye çıkışırız. Amma beri yanda bu meseleye dair ne can sıkıcı, ne yürek üzücü şeyler vardır da gözümüz görmez!

Üç dört gün evvel, oturduğum odanın Postane arkasına bakan penceresinden sokağı seyrediyordum. Şu bir türlü açılıp kapanması bitmeyen kanalizasyon çukurlarının önüne kakılmış beyaz yazılı siyah bir tahta gözüme ilişti: “Dikkat! Attention!”

Kendi kendime düşündüm: Acaba Fransa’da açılan bir çukurun başına “Dikkat” diye yazarlar mı ki biz “Attention” diye yazıyoruz? Ama diyeceksiniz ki Türkçe bilmeyenler ne yapsın?

Fransa’da Fransızca bilmeyenler ne yapıyorlarsa, burada da Türkçe bilmeyenler öyle yapsınlar! Dün, Beyoğlu’ndan geçerken bir başka levha gözüme takıldı:

“1er Notaire de Pera”

Bu levhanın karşısında, hayretle, ibretle düşündüm.

Geçenlerde, Romanya sahillerini aşan İtalyan tayyareleri, hep Türk ismi taşıyan köylere, kasabalara uğramıştı. Ne gariptir ki Türk akıncılarının, şimdi bize resmen yabancı olan o topraklara nakşettikleri bu aşina isimler henüz dillerde yaşarken, biz burada “Beyoğlu”na “Pera” diyoruz!

İtiraf edelim ki hepimizde bir Frenkçe söylemek, Frenkçe yazmak merakı var. Ulemayi kiram efendilerimizin makalelerinde de sık sık görüyoruz: “Mayi=Liquide”, “Sevinç=Joie” şeklinde yazılıyor… Bunlar tabir değil, ıstılah değil… O halde bu züppelik niçin?

Efendiler, size o pek sevdiğiniz dil ile hitap edeyim: Biraz Attention!..

DELİLER ARTIYORMUŞ! [44]

Üstat aklıevvel Mazhar Osman Bey dostumuz Avrupa’da bir seyahat yaptıktan sonra İstanbul’a döndü. Onu seyahate çıkarken görenler bir zevk seyahati yapacak zannetmişlerdi. Lakin bu zanlarında hata ettiklerini doktorun avdetinde anladılar.

Meğer üstat sinir ve akıl hastalıkları hakkında tetebbu için seyahate çıkmış. Bu seyahatte doktor tesadüf ettiği herkesi, şoför, garson, biletçi, hamal, tiyatro memuru, otel müstahdemi velhasıl her rast geldiğini muayene ve onlara bildiği gibi hekim sualleri sormaya başlar o kadar ki artık bu tertip adamlar doktoru görünce bucak bucak kaçmaya başlarlar, mamafih doktor da tetkikatını yapar. İşin garibi Mazhar Osman Bey diyor ki:

  • Tetkikatım neticesinde gördüm ki delilik artıyor.

İlahi üstat bunun için bu kadar seyahate ne lüzum vardı?

GAZETEMİZİN HİMAYESİNDE [45]

2 Ağustos Cuma günü Beykoz’da senenin en büyük deniz yarışları yapılacağını yazmıştık. Denizciliği teşvik maksadıyla yapılan bu müsabakalar denizcilik federasyonu tarafından tertip edilmiştir. Memlekette sporun terakkisine çalışmayı bir vazife addetmiş olan gazetemiz bu teşvik müsabakalarını himayesine almış, müsabakalarda birinci gelenlere verilecek mükâfatları taahhüt etmiştir.

Bu müsabakalara Galatasaray, Beykoz, Altınordu, Beylerbeyi, Üsküdar, Ortaköy kulüpleri gireceklerdir. Fenerbahçe’nin de iştiraki muhtemeldir.

Beykoz deniz yarışları şimdiye kadar yapılan deniz yarışlarının en güzeli olacaktır. Yarışlar düz sahada yapılacak, şamandıra dönmek olmayacaktır.

Davetliler, Şirketi Hayriye tarafından tahsis edilen 26 numaralı vapurla müsabaka yerine geleceklerdir. Ticareti Bahriye müdüriyeti, Liman şirketi, Bahriye kumandanlığı yarışlara müteallik bütün levazımı temin etmişlerdir.

UFAK BİR NOKTA! [46]

Biliyorum ki şu satırları okuması lazım gelenler “Biz ders istemeyiz!” derler ve bunu da haklı olarak söylerler fakat ben yine düşündüğümü buraya yazarım.

İstanbul’un en eski ve esaslı bir spor kulübü olan Galatasaray’ın azası arasında çok dostlarım vardır. Bunlar bana arada bir sorarlar:

“Yahu! Biz İstanbul’un hatta Türkiye’nin futbol, atletizm ve deniz şampiyonuyuz. Bunu kazandığımız halde neden halkın sempatisini kazanamıyoruz?”

Bu suale her ufak tefek hadisede misaller bularak cevap veririm. Son Galatasaray ve muhtelit takımların Mısırlılarla yaptıkları maçları müteakip Galatasaraylı kalemlerin gazetelere döktükleri satırlar bana bu suale yeni bir cevap hazırladı.

Cuma günü Galatasaray iyi bir oyun oynadı ve oyun sonunda üç dakika kala müdafaa hattının Türkçe tabirle dalgaya düşmesi yüzünden bir gol yiyerek mağlup oldu.

Ertesi gün bütün Galatasaraylı kalemler bu golü hakeme mal ettiler ve onu numaralı maddelerle tahtie ve teşhir eylediler. O hakem ben idim o oyunun idaresini hemen oracıkta vakitsiz ve saygısız şekilde yapılmış olmasına rağmen Galatasaray müdiranının ısrar ve ricası üzerine kabul ettim. Belki hata etmişimdir lakin bunu söylemek Galatasaraylılara ve Galatasaray rüesasından olan bir zata mı düşerdi? Ve bununla ne kazanıldı?

Herkes bilir ki dünyada futbol hakemleri yalnız oyun idaresiyle değil, mağlupların taksiratını kendi üstüne almakla da mükelleftir. Muhtelit takımın kazancından sonra “Bütün golleri Galatasaraylılar yaptı. Muhtelit takıma alınan iki Fenerli bir işe yaramadı” diye neşriyat yapmak, muhtelit takımı bizzat teşkil etmiş olan Galatasaray için ne dereceye kadar doğru bir harekettir?

Gönül ister ki sevdiğimiz adamlar umduğumuz gibi olsun, lakin gurur denilen bela yakalarını bırakmıyor ki… İşte böyle ufak tefek şeylerdir ki bu büyük kulübe şampiyonluğunu kazandığı İstanbul’un kalbini kazandırmıyor… Yazık değil mi?


[1] 1 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[2] 1 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[3] 2 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[4] 2 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[5] 3 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

[6] 4 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[7] 4 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi

[8] 5 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

[9] 6 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

[10] 6 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi (Celal Nuri)

[11] 6 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[12] 7 Temmuz 1929 – Vakit Gazetesi

[13] 8 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[14] 9 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[15] 10 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi

[16] 11 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[17] 11 Temmuz 1929 – Vakit Gazetesi (Topluiğne)

[18] 12 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi

[19] 13 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[20] 13 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi

[21] 14 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi (Selim Sırrı)

[22] 15 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[23] 16 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi

[24] 17 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[25] 17 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

[26] 17 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi (Ali Naci)

[27] 18 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

[28] 19 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[29] 20 Temmuz 1929 – Vakit Gazetesi

[30] 20 Temmuz 1929 – Vakit Gazetesi

[31] 21 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi

[32] 22 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[33] 23 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[34] 23 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[35] 24 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[36] 24 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[37] 25 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

[38] 26 Temmuz 1929 – Vakit Gazetesi

[39] 27 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[40] 28 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi

[41] 28 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi (Fahrettin Kerim)

[42] 29 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[43] 29 Temmuz 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

[44] 29 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

[45] 30 Temmuz 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

[46] 31 Temmuz 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

Yorumlar

Yorum bırakın