Yazar: Fenerbahçe Tarihi

  • Mabed’in Safahati

    Mabed’in Safahati

    Bugün Fenerbahçe tarihine dair çok ehemmiyetli çalışmaları olan bir büyüğümüzün yazısı ile sizlerle birlikteyiz. En yakışan ismi ile “Fenerbahçe Stadı”nın nereden nereye geldiğini anlatan “Mabed’in Safahati” huzurlarınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çayır’dan Stadyum’a

    Bugün Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı olarak anılan yerin daha önce, “Papazın Çayırı“, “Papazınbahçesi”, “Union Clup Sahası”, “İttihatspor Sahası” ismiyle yıllarca futbol karşılaşmalarına evsahipliği yaptığını birçok futbolsever çok iyi bilmektedir. Yılların Papazın Çayırı’nın, bir futbol arenası olması, Türk futbolunun adeta mabedi olması, Fenerbahçe’nin şanlı tarihine yeni bir sayfa ekleyip onun dünya kulübü olma yolunda emin adımlarla ilerlediğinin en önemli göstergesidir. İşte bu yüzden Fenerbahçe’ye gönül verenler Şükrü Saracoglu Stadı’na gururla bakmaktadırlar. Dilerseniz; bugün rakiplerinin korkulu rüyası haline gelen, taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan Şükrü Saracoglu Stadyumu’nun tarihi ve bugüne kadar geçirdiği evrelerle sizi başbaşa bırakalım.

    1908 yılı Temmuzunda, Şehremini Operatör Cemil Topuzlu hürriyet kahramanlarına yardım amacıyla verdiği davetin konukları arasında geleceğin Fenerbahçe Başkanı Ziya Songülen ile Maruf Rıfat Beyi aramaktadır. O dönemde yurdumuzda futbolu ilk oynayan ailelerden Reji Whittall’in, İstanbul’a bir futbol sahası yapılması gerekliliği yönündeki konuşmasının ardından hemen bir gün sonra, bu kişiler, Fenerbahçe Başkanı Ziya Songülen, birkaç İngiliz ve maruf Rıfat Bey’le bir toplantı yaparak, saha için en uygun yerin, Hazine’ye ait olan bu çayır olduğuna karar verirler.

    Başkâtip Cevat aracılığıyla konu, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’e götürülecektir. Teklifi önce kabul etmeyen sultan daha sonra yıllığı 30 altın kira karşılığında Union Club ile 20 yıllık bir sözleşme yapılmasına karar verir. 3.000 altına mal olan, çayırın tahta perdeyle çevrilmesi ve bir lokal inşaatı sonrasında saha, futbol karşılaşmalarını izleyen kışa kadar hazır hale getirilecektir.

    Ancak futbola olan ilginin azlığı, kiranın karşılanamamasına neden oluyordu. Saha 1909 yılında bir yıllığına Fenerbahçe Kulübü’ne kiralandı. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine İngilizler düşman konumuna geçtiler. Dolayısıyla Union Club ile ilgilenmediler. Türk hissedarların da dağılması üzerine sahipsiz kalan Union Club’a, 1915 yılında Kara Kemal tarafından el konuldu ve ismi İttihat Spor Kulübü olarak değiştirildi. Basri Bey isimli bir kişinin işletmeciliğine bırakılan, yeni ismiyle İttihat Spor Sahası, İstanbul’un işgal devri ortalarına kadar tüm sportif faaliyetlerin yeri oldu. 1922 yılında sahanın işletmesi, Basri Bey’in vekili olan Emin Bey’e geçti. Bu kişi de bilinmeyen bir nedenle sahanın işletmesini, Ali Sami, Cevdet ve Tevfik Bey’lerden oluşan bir heyete bıraktı.

    Taksim Stadı’nın inşaatı ile birlikte, kendi haline bırakılan saha, 1929 yılında Fenerbahçe tarafından kiralandı ve 25 Ekim 1929 tarihinde yapılan bir spor bayramı ile tekrar hizmete sunuldu. Aynı gün ismi Fenerbahçe Stadı olarak değiştirildi. Bu tarihten itibaren gelişmeler de başladı. 30 Eylül 1931 tarihinde yapılan inşaatla stadın dışarısıyla ilişkisi kesildi. Yapılan birçok değişiklik sonrasında 13 Mayıs 1932 tarihinde, Vali Muhittin Üstündağ’ın katıldığı törenle, Fenerbahçe Stadı’nın açılışı yapıldı. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kuşdili’nde bulunan lokalinin yanması sonrasında, kiracısı olduğu stadı satın almaya karar vermesi, bugünlerde Maraton tribünün yıkılmaya başlandığı ve kapasitesinin yakın bir gelecekte 52.000 kişiye çıkacağı modern stadyumun temel taşlarını oluşturmuştur. Ülkenin en önemli kulübü olan Fenerbahçe’nin yangın nedeniyle düştüğü bu kötü durum, devlet yöneticilerini de üzmüş ve onları Fenerbahçe’ye yardım etme konusunda ikna etmiştir.

    Şükrü Saracoğlu’nun ve Kemal Onan’ın da üstün gayretleriyle, 36.000 metrekarelik bu alan ve içinde bulunan bina, 27 Mayıs 1933 tarihinde, 9.000 TL bedeli 10 ayda ödenmek kaydıyla Fenerbahçe Spor Kulübü’nün malı oldu.

    Bununla birlikte Fenerbahçe Türkiye’de stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olma özelliğini kazandı.

    Bu gurur verici unvan aynı zamanda bazı sorumluluklar da getiriyordu beraberinde. Sorumluluklarının bilincinde olan Fenerbahçe, 14 Temmuz 1933 tarihinde yapılan bir eşya piyangosundan elde edilen 17.000 liralık geliri Fenerbahçe Stadı’na harcadı.

    Aynı yıl törenlerle yapılan açılışta, ikinci başkan Hayri Celal Atamer şunları söylüyordu :

    “Muhterem hanımefendiler, beyefendiler. Üç senedir yeni bir hamlede ve başarılmış yeni bir işle huzurunuza çıkıyoruz. Üç senelik dar ve kısa bir zamana sıkıştırılmış olan bu işler şunlardır.

    25 senelik, canlı ve muvaffakiyetli bir hayatın hatıralarını taşıyan eski kulüp binası, kaderin hain ve kötü bir tamahına kurban olarak yandı. Simsiyah bir gecenin sabahı kendimizi simsiyah bir kömür yığını karşısında bulduk. Elimizde Fenerbahçe isminden başka hiç bir sey kalmamıştı. Yangından çok az zaman evvel fakir bir kiracı olarak girdiğimiz bugünkü Fenerbahçe stadına elimizde kalan enkaz ile sığındık. Bu sene Fenerbahçe 26. yıl dönümünü kutlarken yeni ve büyük bir mazhariyete erdi.

    Gazi hazretleri gençliğe ve Fenerbahçe’ye büyük ve kıymet biçilmez bir iltifatta bulundular. Heykellerinin Fenerbahçe stadına dikilmesine müsaade ettiler. Bütün Fenerbahçeliler aczimizle, bu aczi mutlakla buna nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz. Bu heykelle bu saha yıkılmaz ve dağılmaz bir kütle haline gelmiştir. Bu topluluk, bütünlük ve birlik aynı zamanda bütün memleketin bir sembolüdür de. Bu heykel burada azmin ve tesanütün ve disiplinin bir resmi olarak yükseliyor. Bu heykele bakanın kalbi temiz ve yeni bir hamle ile çarpar. Bu heykele bakan bozguncu ve serkeş olamaz bu heykele bakanın kalbi yenilmez ve yenilemez.”

    İzleyen tarihlerde, 25’er metrelik 2 kapalı tribün 50’şer metreye uzatıldı. Lokal olarak kullanılan binanın çatısı yenilendi.

    Büfe, soyunma odaları ve duşlar eklendi.

    Devletin yıllar boyu verdiği sözleri yerine getirmemesi, vaat edilen inşaatın yapılmaması, stadın büyütülmemesi, yüksek masraflarının kulüp üzerinde ağır yük oluşturması sonrasında, 18-21 Ağustos 1982 tarihleri arasında, Başkan Ali Şen önderliğinde ve kongre üyelerinin de onayına sunularak; ne yazık ki, stat Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.

  • Bir Milli Lig Masalı

    Bir Milli Lig Masalı

    Bugün akşam saatlerinde, uçan kaçan her türlü arşiv materyalini yakalamasıyla maruf King Santillana sayesinde, Chicago tarihçisi Jeff Nichols‘un Fenerbahçe tarihine hediye ettiği muhteşem bir videoya ulaştık. Acar muhabirler üstadı Tuncay Yavuz kendisiyle hızlıca iletişime geçtiğinde Jeff Nichols, videonun US Information Agency tarafından yayınlanan bir haber bülteni olduğunu, orijinalinin ise Ulusal Arşiv‘de bulunduğunu söyledi. Aşağıda işte bu orijinal videoyu göreceksiniz. Jeff Nichols’a gerçekten şükran borçluyuz. Bu muazzam kalitedeki görüntüler Fenerbahçe ve Türk spor tarihi için gerçekten çok kıymetli. Sunucunun dediği gibi, adeta bir milli lig masalı izliyoruz.


    Maçın Detayları

    Yukarıdaki maç Fenerbahçe’nin 11. Türkiye Şampiyonluğu ile sonuçlanan 1960-1961 sezonunun son maçıydı.

    Mithatpaşa Stadı’nda oynanan maçı 23.746 seyirci izlemiş, 201.638 Lira hasılat elde edilmişti.

    Bulgaristan’dan Yordan Takov, Atanov Stourev ve Stefan Konstantinov hakem üçlüsünün yönettiği maçta takımlar şu on birle sahaya çıktılar.

    Fenerbahçe : Şükrü Ersoy, Nedim Günar, İsmail Kurt, Şeref Has, Basri Dirimlili, Kadri Aytaç, Hilmi Kiremitçi, Naci Erdem, Yüksel Gündüz, Bülent Tanyeri, Ergun Öztuna

    Galatasaray : Turgay Şeren, Candemir Berkman, Ahmet Karlıklı, Erol Kaynak, Bahri Altıntabak, Niyazi Tamakan, Uğur Köken, Ahmet Berman, Ayhan Elmastaşoğlu, Metin Oktay, Recep Adanır


    Bu çok kıymetli hatırayı tarihin girdabından çıkarıp Fenerbahçe tarihine armağan ettiği için Jeff Nichols’a bir kez daha teşekkür ediyoruz. Tarifsiz bir mutluluk vesilesi oldu…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu / Bir Milli Lig Masalı

  • Mahiru Akdağ

    Mahiru Akdağ

    Hayatı “Başka bir ülkede yaşıyor olsaydı” parantezine alınacak kadınlardan biriydi. Evet, başka bir ülkede olsa, kitabı yazılırdı. Takım arkadaşları gibi… Ve maalesef Mahiru Akdağ da gitti. En azından biz, onu Fenerbahçe tarihinde unutulmaz bir yere koyacağımıza söz veriyoruz. Huzurlarınızda takım kaptanı Ayten Salih tarafından yapılan 26 Mart 1956 tarihli bir röportajı ile Mahiru Akdağ…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Üniversite Yenilgisi

    “Hakikatler hiçbir zaman doğru olarak kabul edilmez. Ya iltifat ya hakaret telakki edilir”

    Yukarıdaki satırlar ne bir atasözüdür, ne de meşhur bir muharririn kaleminden çıkmıştır. Bu güzel vecize istikbalin avukatı ve şampiyon takımımızın III. pasörü olan Mahiru Akdağ’a aittir.

    Voleybola orta I, baskete de II’de başlayan Mahiru’nun yukarıdaki vecizesinde de her şeyi olduğu gibi kabul eden, sporcu zihniyeti hakim. Maçlarda bilhassa soğukkanlılığıyla tanınmış olan bu moral yükseltici arkadaş hakikatte bilhassa oyuna çıkarken o kadar heyecanlanırmış ki başlayınca hiç heyecan kalmazmış…

    • Unutamadığın maç?
    • Üniversiteye yenilişimiz pek içime işlemişti. Aklıma geldikçe maçı boşu boşuna verdiğimiz için üzülüyorum. Sebep mi? Takımın moral noksanlığı. Yegane kusurumuz da bu zaten. Laf aramızda kaptanın o günkü kötü oyununu da ilave etmek lazım. (Şimdiye kadar röportajını yaptığım arkadaşlardan hiçbiri bu hakikati yüzüme karşı itiraf etmek cesaretini gösteremedi. Bu bakımdan da onu tebrik etmek isterim. Yalnız “Bu sözümü iltifat diye de kabul edebilirsin” dememeliydin yavrucuğum. Çünkü hakikatleri iltifat veya hakaret diye kabullenmek senin meşhur vecizene de uymaz…)

    Maç Alışkanlıkları

    • Maça girerken, oynarken ve maçtan sonra ne düşünürsün?
    • Girerken heyecandan bir şey düşünmem, oynarken mümkün olduğu kadar faydalı olmayı, elimdeki pasları en iyi şekilde kullanmayı ve arkadaşların maneviyatını yükseltmeyi, (İtiraf etmem lazım ki bu bakımdan Mahiru en çok bana faydalı oluyor) maç sonunda neşeli isem o an hiçbir şey düşünemem, mağlupsak söylene söylene çıkarım.

    Boş vakitlerinde sinemaya giden ve kitap okuyan Mahiru bilhassa Maxim Gorki’nin hayranı. Daha sonra Emil Zola, Panait Istrati ve Pearle Buck isimlerini sıralıyor. Şairlerden Yahya Kemal bir tanedir diyor. Cumhuriyet gazetesini ve bilhassa siyasi makaleleri pek dikkatle takip eder. Kadın artistlerden yalnız bir tanesini (Susan Hayward) erkeklerden ise o kadar çok beğendiğim var ki hangisini söyleyeyim diyor : James Mason, Jeff Chandler, Humphrey Bogard…

    • Müzikle aran nasıl?
    • Severim ama pek anlamam. Caz müziğinden hoşlanırım tabii. (Hangi genç hoşlanmıyor ki?..)
    • En beğendiğin yemek?
    • Çerkez tavuğu… Ağzıma layık! (Acaba Çerkezlik var mı?!)

    Gri tondaki renkleri sevdiği halde evde hep frapan giymekten hoşlanırmış. Hülya kurmaya bayılırmış. Doğruluğu pek sever, yalancılara, kendini beğenmişlere, şöhretten şımaranlara çok kızarmış.

    İdealler

    • İdealin ne?
    • Her bakımdan mükemmel bir insan olmak. Sporda ise millî formayı giyebilmek ama benim için bu pek kolay olmasa gerek… (Bu kadar tevazu da fazla canım…)

    Beğendiği sporcular : Ümran, Lale, Sevim (tabii başta o da takım arkadaşlarını sıralıyor.) Can, Yılmaz, Granit, Erdal. Futbol maçlarını yakından takip eden Mahiru Fenerbahçe’nin mağlubiyetine o kadar üzülüyor ki… Geçen gün benim önümde Niyazi’yi müthiş bir haşladı. Altay mağlubiyetinin kızgınlığı hâlâ devam ediyor olmalı ki (Lefter hariç hiçbirini beğenmiyorum) diyor. Halbuki kaç kere ağzından “Bayılıyorum şu Basri’ye, Şükrü’ye… vs.” dediğini işittim. (Baygınlığının ilelebet devam etmesini temenni ederim!. İyi bir temenni değil senin için ama Fenerbahçe için razı olursun herhalde…)

    • Evlilik hanımlarda, spora manî midir?
    • Bence değil ama, erkeklerin fikrini bilmiyorum…
    • Mesela müstakbel eniştemizi (!) bu hususta zorlar mısın?
    • Aile içinde herkesin zevklerinden biraz fedakarlık etmesi lazım geldiği kanaatindeyim…

    Ayrılırken ben sormadan “Hayatta en zor şey gazetecilere (!) cevap vermekmiş” diye ilave etti. Baktım, yanakları kızarmıştı hakikaten. En binlerce kişinin karşısına çıkmak sahaya çıkmaktan kolay olmasa gerek!..

    Ayten Salih / 26 Mart 1956 – Mahiru Akdağ ile Röportaj


    Not : “Fenerbahçe’nin Şampiyon Kızları” albümüne bu linkten ulaşabilirsiniz.

  • Baklava

    Baklava

    Milliyet gazetesi, 19 Aralık 1954 tarihinde oynanacak olan Fenerbahçe-Galatasaray maçı için bir kampanya başlatmış. “Konya Lezzet Lokantası Galatasaray’ın atacağı her gole 1 tepsi baklava verecek” başlığıyla duyurulan haberde, Aralık 1950-Aralık 1952 tarihleri arasında Fenerbahçe Başkanlığı yapan Ali Muhiddin Hacı Bekir‘in “Ben artık bu kabil işlerle uğraşmaktan çoktan vazgeçtim. Orijinal olan bu teklifinize maalesef iştirak edemeyeceğim” dediği yazılı…

    “Acaba Hacı Bekir’in renklerine olan bu küskünlüğü’ne sebep nedir?… Bir türlü anlayamadık…” diyen Milliyet, bu defa soluğu bir başka meşhur Fenerbahçeli Yağcı Ali’nin dükkanında almış.

    Onlara stoktaki yağ fıçılarını gösterip “Bunlar çocukları ilgilendirmez ki. Bu işi en iyi Hacıbekir halledebilirdi” diyen Yağcı Ali’den de bir sonuç çıkmayınca bizim taraf için gazetede “Fener taraftarlarından, Sarı-Lacivertlilerin galibiyetini mükafatlandırmayı vaad eden şimdilik kimse çıkmadı” denmiş…

    Ama sonra ne olmuş? Milliyet’in de tahmin ettiği gibi; Fenerbahçe’nin muhteşem taraftarı devreye girmiş.

    Söz Milliyet gazetesinin…


    Besi

    Pazar günkü Galatasaray-Fenerbahçe maçında Fenerliler kazanırsa, bir şirket, kazananların hepsine birer ampul, başka bir mağaza hangi taraftan olursa olsun gol atanlara birer gömlek ütüsü, bir lokanta Galatasaray kazanırsa oyunculara bir tepsi baklava, berabere kalırlarsa iki tarafa da iki tepsi baklava, Kandıra’da bir Milliyet okuyucusu da kazanan takıma on dört hindi hediye etmeyi vaad etmişler. Galiba lokum vermeye hazırlananlar da varmış.

    Şu ampuller ve ütüler bir yana ama, futbolcularımızı tepsi tepsi baklava, semiz hindiler ve lokumlarla şişirip kilolarını artırmak onlara dostluk mu olur, düşmanlık mı? Hele bütün büyük lokantalarla baklavacılar ve şekerciler bu ikram yarışına girerlerse, oyuncularımızda futbol değil, köşe kapmaca oynamaya hal kalmaz!


    Fenerbahçe Taraftarları Harekete Geçtiler

    Konya Lezzet Lokantası’nın, bu karşılaşmada galip geldikleri takdirde Galatasaray futbol takımına hediye edeceği baklavalara dair dünkü haberimiz, Fenerbahçe taraftarları arasında büyük bir reaksiyona sebep olmuştur.

    Konya Lezzet Lokantası, dün de bildirdiğimiz gibi, Galatasaray galip geldiği takdirde, her gol başına bir tepsi baklava ortaya koymuştur.

    İstanbul’da patlak veren bu tatlı (!) hediye rekabetine Fenerbahçe taraftarları da iştirak etmektedirler.

    İzmitli Bir Okuyucu Fenerbahçelilere Hindilerini Verecek

    Fenerbahçe-Galatasaray maçı, İzmit spor çevrelerinde bir hayli iddialara yol açmıştır. İzmitli okuyucularımızdan Kandıralı Kemal Saner, Fenerbahçe galip geldiği takdirde, kendi beslediği hindilerden, her oyuncuya birer, antrenöre ise iki tane vereceğini dün gazetemize bildirmiştir. Kandıralı okuyucumuz (13) adet besili hindiyi, İzmir bayiimiz Tayyar Kobak’a teslim etmiştir.

    Helios Şirketi Fenerbahçelilere Ampul Dağıtıyor

    Helios Elektrik Makina T.A.Ş. Satış Amiri Mucip Denizel, Galatasaray-Fenerbahçe maçında, Fenerbahçe’nin her golüne (galip gelsin veya mağlup olsun) 25 adet Philips ampul verecektir.

    Vat Elektrik Evi de Fenerbahçe’den Gol Atacak Oyuncuya Ütü Hediye Ediyor

    Karaköy Palas karşısındaki Vat Elektrik Evi, Fenerbahçe’nin galibiyet golünü atacak oyuncuya gömlek ütüsü hediye edeceğini dün gazetemize bildirmiştir.

    Fenerbahçe Taraftarlarının Hediye Yağmuru

    Gazetemize telefonla, telgrafla ve bizzat gelerek Pazar günkü maç için hediye vermek isteyen Fenerbahçe taraftarlarının adedi, gittikçe artmaktadır.

    Baklavaya Karşı Baklava

    Bu arada Göztepe’de “Öz Bolu” Lokantasının sahibi Muhittin Kansu, “Konya Lezzet” Lokantasının Galatasaraylılara vermeyi taahhüt ettiği hediyeleri, aynı şartlar altında Fenerbahçeliler için ortaya koymuştur. Lokantacılar Cemiyeti’nin emektar hocası Muhittin Usta’nın baklavaları, tepsi hesabıyla Fenerbahçeli futbolculara verilecektir.

    Tarihi Bursa Kebapçısı İsmail Atalay’ın Enteresan Teklifi

    Sirkeci’de “Tarihi Bursa Kebapçısı” İsmail Atalay, bu maç üzerine enteresan bir teklifte bulunmuştur.

    İsmail Atalay, Fenerbahçe bu maçta Galatasaray’ı yendiği takdirde kendi lokantasında istedikleri gün büyük bir ziyafet verecektir. Ayrıca bir tepsi baklava ile tarihi kıymeti haiz bir çini vazoyu da Fenerli futbolculara hediye edecektir.

    İsmail Atalay, aynı hediyeleri ve ziyafeti, bir dahaki hafta yapılacak Beşiktaş-Galatasaray maçında, galip geldiği takdirde Beşiktaşlılar için de taahhüt etmektedir.

    Adapazarı Hacı Baba Lokantası İşçilerinin Telgrafı

    Dün gece geç vakit Spor Servisimize gelen bir telgraf, aynen şu cümleleri ihtiva etmekteydi:

    Fener-Galatasaray maçında, Fener galip geldiği takdirde bir tepsi hindi dolması, bir tepsi kabak tatlısı göndereceğizHacı Baba Lokantası İşçileri

    İki ezeli rakibin Pazar günkü karşılaşmasından şimdiden heyecanlanan taraftarlar arasında başlayan bu saha dışı mücadelenin maç gününe kadar devam edeceği tahmin edilmektedir.

    Dünkü bilançoya nazaran Fenerbahçe taraftarları, bu mevzuda öne geçmişlerdir. Galatasaraylıların da ezeki rakiplerinden aşağı kalmayarak bazı teşebbüslere girişecekleri bildirilmektedir.


    Sadık Oğulları Firması Fenerbahçe’nin En İyi Oyuncusuna Elektrikli Süpürge Verecek

    Beyoğlu’nda Sadık Oğulları Firması sahipleri Refik-Müfit Sadıkoğulları kardeşler, Pazar günkümaçta Fenerbahçe galip geldiği takdirde takımın en iyi oyuncusuna 200 Lira kıymetinde bir elektrik süpürgesi hediye edecektir. Bu hususta adı geçen firma sahipleriyle, spor yazarlarımızdan teşkil edilecek bir jüri Fener’in en iyi oyuncusunu tespit edecek, hediyesini vereceklerdir.

    Hasanpaşa Fırını Gündüz’ün Boyu Kadar Kandil Simidi Hediye Edecek

    Hasanpaşa fırını sahibi Yılmaz Altınışık, Galatasaray takımı bu maçta galip gelirse, antrenör Gündüz Kılıç’a boyu kadar kandil simidi hediye edecektir. Koyu Galatasaraylı olan Yılmaz Altınışık, Galatasaray için 20 kilo ağırlığında bir pasta hazırlamaktadır. Bu “Zafer Pastası”nın kreması sarı-kırmızı renkleri ihtiva edecek ve üzerinde “Kalbimizdeki Galatasaray’a” ibareci yazılacaktır.

    Fenerbahçe Futbolcular Altı Ay Boya Parası Vermeyecek

    Beyoğlu’nda Ağa Camii karşısındaki Olimpiyat Lostra Salonu sahibi İbrahim Bengisu enteresan bir vaadde bulunmuştur. İbrahim Bengisi, Fenerbahçe, Galatasaray’ı yendiği takdirde Fenerli futbolcuların (antrenör dahil) altı ay müddetle ayakkabılarını bedava boyayacaktır.

    Garson Koço Galatasaray’a Baklava Dağıtacak

    Degüstasyon Lokantası garsonlarından Koço, Galatasaray, Fener’i yendiği takdirde gol atacak oyunculara birer tepsi baklava dağıtacağını bildirmiştir.

    Fenerbahçelilere Verilecek Gömlekler

    Fenerbahçe-Galatasaray maçının neticesi gömlekçiler arasında da iddia mevzuu olmuştur.

    Sultanhamam Balcı Han 31 numarada gömlekçi Kemal Almızrak, Marpuççular Abud Efendi Han 34 numarada gömlekçi Bensiyon Kastiel, aynı handa 35 numarada gömlekçi Jozef Kunya, Fenerbahçe galip geldiği takdirde 11 oyuncuya birer gömlek, ayrıca her gol atan oyuncuya da birer ipekli gömlek hediye edeceklerdir.

    Çeşitli Hediyeler Verecek Diğer Mağazalar

    Mahmutpaşa Attarbaşı Han 20 numarada Çantacı Lefter Portakalidis, Fenerbahçe kazandığı takdirde her gol atan oyuncuya birer kadın çantası verecektir.

    Galata Şair Ziya Caddesi 20 numarada “Barokas Basımevi” Fenerbahçe galip geldiği takdirde bütün oyunculara Nylon kartvizit hediye edecektir.

    Mahmutpaşa Manastır Han’da 11 numarada tuhafiyeci İlya Eskenazi, Fenerbahçe galip gelirse, bütün oyunculara birer çift eldiven hediye edecektir.

    Bir Ay Bedava Traş ve Bedava Elbise

    Galata Arap Camii Nafe Sokak 7 numarada berber Bahattin Küçük, Fenerbahçe galip geldiği takdirde antrenör dahil 11 oyuncuyu bir ay müddetle bedava (saç sakal) traş edecektir.

    Kadıköy Söğütlü Çeşme 22 numarada terzi Ahmet Üçer, Fenerbahçe’nin galibiyet golünü atacak futbolcuya, bedavadan bir kat elbise dikecektir.

    Cihat Arman Bir Kupa Verecek

    Cihat Arman Spor Mağazası, Fenerbahçe-Galatasaray maçının galibine verilmek üzere büyük bir kupa koymuştur.

    Galata’da Kuledibi’nde Marmara Gazoz Fabrikası sahibi Fevzi Uzgören Galatasaray kazandığı takdirde 11 oyuncuya birer ve takım antrenörü Gündüz Kılıç’a da dört kasa gazoz gönderecektir.


    Galatasaray-Fenerbahçe Maçı için Hediye Verecek Okuyucuların En Son Hediye Listesi

    Fenerbahçe Galip Geldiği Takdirde Verilecek Hediyeler :

    • Nejat Özdemir (Samatya Yokuşçeşme Tramvay Durağı – Sarı Kanarya Bakkaliyesi 133/1 : 12 tane “Atatürk Portresi”)
    • İzmit Muzaffer ve Sedat Patır Kardeşler Pişmaniye İmalathanesi (Antrenör dahil 12 kutu pişmaniye)
    • Bursalı okuyucularımızdan Basri Okyar, galip geldikleri takdirde Fenerbahçelilere 12 kutu şeftali kompostosu vereceğini bildirmektedir. Diğer Bursalı okuyucumuz Şemsettin Özerel de Fenerbahçe’den gol atacak her oyuncuya bir kilo kestane şekeri verecektir.
    • Bursa Turan Şekerleme Fabrikası (gol atacak her Fenerbahçe oyuncusuna birer kutu ambalajlı kestane şekeri)
    • Mehmet Altınbaş (Sıhhiye vekaleti önünde gazete bayii (antrenör ve Fenerli futbolculara birer adet cep takvimi)

    Galip Takıma Verilecek Hediyeler

    Sabri Turgut : Kasımpaşa Bahariye Kışlası karşısı Berber Salonu (galip takım antrenörüne bir kol saati. Gol atan oyunculara birer Parker dolma kalem)

    Karaca Matbaa ve Zarf Fabrikası galip gelecek takıma 15 kutu zarf.

    Bir Fenerbahçeli gol başına 100 Lira koydu. (Fenerbahçe Kulübü azalarından Mustafa Angın yarınki maçta Fenerbahçe galip geldiği takdirde gol atacak her oyuncuya 100 lira mükafat verecektir.

    Fenerbahçelilere bir sandık portakal (Haydarpaşa Gar Büfecileri Fenerbahçe galip geldiği takdirde bir sandık portakal göndereceklerdir.)

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Not : Gerçi maçın sonucu bizim için iyi olmadı; 1-3 kaybettik fakat bu süreç tarihe “En Organik Hediye/Bağış Kampanyası” olarak geçti.

    Baklava
  • Mehmetçik Basri Öldü

    Mehmetçik Basri Öldü

    14 Eylül 1997’de bir Fenerbahçe efsanesi, Mehmetçik Basri öldü. İslam Çupi, 16 Eylül 1997 tarihli Milliyet gazetesinde kıymetli dostunun arkasından mükemmel bir yazıya daha imza attı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Mehmetçik Erken Değil mi?

    Basri Dirimlili öldü…

    Basri Dirimlili ölürken, Fenerbahçe’de ve milli takımda büyük bir futbol uslubu, bir güzel çağ ve yenisi gelmesi mümkün olmayan bir kişilik ve adamlık dönemi kapandı.

    Türkiye’yi şimdi Basri’yi seyredenler ve seyretmiyenler diye ikiye ayırmak gerek.

    Ben talihliyim çünkü Basri’yi seyredenlerdenim.

    Şimdiki futbolcunun iyisini şöyle yazıyorlar…

    Mevkii olmayan adam, top ve kendisi sahanın neresinde ise, oranın gerektiği icaplarla futbol oynayan insan…

    Basri Dirimlili bundan 40 yıl önce herkesin adından önce mevkii ile anıldığı dönemlerde bu günkü tarzı uygular ve şimdi “modern oyuncu tipini” yarım yüzyıl öncesinden sahalara getirmiş isimdi.

    Neden Mehmetçik?

    Çok ipinci çok süratli ve yağsız vucuduna çok muhteşem bir teknikle birlikte, büyük bir yürek eklemiş ve sahalardaki korkusuzluğu bu yüzden “mehmetçik” sıfatı ile taçlandırılmıştı.

    Futbolcu olarak Fenerbahçe ve milli takımda ne kadar inanılmaz büyüklükte maçları varsa, sosyal yaşamda o kadar sade ve basit yaşamlı bir vatandaştı.

    Futbolu bıraktıktan sonra büyük ismi daha fazla para getirecekken, O Fenerbahçesinin içinde kalmaya her ikbale tercih etmiş ve tesisler müdürü olarak Fenerbahçe ve yaşamdaki ömrüne nokta koymuştur.

    Son yılları kendisinden sonra emekli olmuş iki Fenerbahçe futbolcusu Ercan Ziya ve Sarı – Lacivertli kulübün insan katalogu denince “hırsız” diye gündeme gelen Semai Şatıroğlu ile küçük bir aile ve küçük bir dünya kurarak, kendi cephesine çekilmiştir.

    Buruk Ayrılık

    Basri Dirimlili zamanından kalma Türkiye’de en eski yaşayan masörlerden Beşiktaşlı Zeki Er, futbolcunun bir milli maç bittikten sonra sahadan çıkmayıp çimeni dikkatle incelediğini görünce Dirimlili’ye sormuş. Ne arıyorsun diye…
    Meğer Basri’nin büyük mücadelede oyunun bir dakikasında diş protezi fırlamış ağızından onu arıyormuş.

    Beni çok severdi ama, buruk ayrıldı galiba benden…

    Bir kitap vardı idealinde… Bunu benim yapmamı istiyordu.

    Çok gitti, geldi bana…

    Ziya ve Ercan da vardı devrede…

    Ben “vaktim yok” diye, bazen doğru bazen yalan hava raporu ile atlattım hep onu.

    Tam karar verdik ortaya çıkarmaya kitabı…

    Geçen yıl benim beynim karıştı, arkasından kısmı felç… Uzun süre İnternational’de yattım ve çıktım.

    Her karşılaşmada sağlığımı sorarken, ben onu “nerde kitabım” diye alıyordum.

    Bu erken vefatı acaba bu kitaptan ve benden mi diye düşünüyorum.

    Üçlü beni teselli ediyor; Ziya, Ercan ve Semai…

    “Tanrı öyle istedi, sen değil…”

    İslam Çupi / 16 Eylül 1997 – Milliyet Gazetesi


    Not : İslam Çupi yazılarının derlendiği İslamÇupi.org sitesini sizlere tavsiye etmeden geçmeyelim.

  • Ali Naci Karacan’ı Anıyoruz

    Ali Naci Karacan’ı Anıyoruz

    Fenerbahçe’ye uzun yıllar Genel Sekreter olarak hizmet eden müthiş Fenerbahçeli Ali Naci Karacan’ı, 65. ölüm yıl dönümünde Rüştü Dağlaroğlu‘nun Milliyet gazetesinde yayınlanan bir yazısıyla anıyoruz. 1956 yılında açılan Fenerbahçeliler Cemiyeti Lokali vesilesiyle kaleme alınan yazıda Rüştü Dağlaroğlu, Ali Naci Karacan’ın Genel Sekreter seçilme hikayesini anlatıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçeliler Cemiyeti Lokali Açıldı

    Dün akşam resmen faaliyete geçmiş olan Fenerbahçeliler Cemiyeti’nin ana hatları ve gayesi, geçtiğimiz Pazar günü basın mensuplarına izah edilmiş ve Sıraselviler’deki yeni lokal binası, gazetecilere gezdirilmiştir.

    “Fenerbahçeliler Cemiyeti”nin kuruluşu münasebetiyle, Fenerbahçe Kulübü idarecilerinden Rüştü Dağlaroğlu’nun, gazetemizin kurucusu Ali Naci Karacan’a ait bir hatırasını aşağıda bulacaksınız :


    Rüştü Dağlaroğlu Anlatıyor

    İşgal ve mütareke yıllarının o kahraman (11)’i, 1922-1923 senesinin, kalesine sayı yaptırmadan, 64 golle İstanbul şampiyonu Fenerbahçe takımı ihtişam içinde yükselmekte idi. Yeni kurulan İdman Cemiyetleri İttifakı’ndaki sandalyeleri paylaşan ve ekserisi Fenerbahçe’nin muarızı kulüpçülerden mürekkep erkan o namdar kadro ve onun eşsiz şöhretini yok etmek için masa başlarında kararlar almışlar ve emellerine kavuşmuşlardı.

    Senelerce yenilmemiş Fenerbahçe takımı, hadiselere tiksinen bir kısım azasının spora veda etmeleri ile, artık çöküyordu. Lig maçları boykot edilmiş ve durum taraftarlara hüzün verdiği gibi müessisler ve onları temsil eden üç kişiden kurulu İdare Heyeti de doğan buhranı gidermekte ve Fenerbahçe’yi kısa zaman önceki ihtişamına yükseltmekte imkansızlıklarla karşılaşmıştı

    22 Nisan 1927 Cuma günü Müessisler Heyeti’nin senelik toplantısı vardı.

    Sabahın saat 10’unda Kuşdili’ndeki o güzelim binanın alt kattaki büyük salonu 30 müessisten 27’sinin iştirakleriyle hararetli görüşmelere sahne olmaya başladı.

    Yeni seçilecek İdare Heyeti’ne kimse talip değildi. Bu ağır mesuliyeti yüklenmeye tek bir istekli çıkmıyor. Bu zor durum karşısında tecrübeli ve ehil Fenerbahçelilerden, rica ile, fedakarlık istendi. Bu fedakarlığın bilhassa, daha önce büyük hizmetleri mesbuk olmuş, Ali Naci (Karacan) Bey’den istenmesi ve müessislerin bunda ısrarla durmaları karşısında merhum fazla mukavemet gösterememiş ve nihayet Umumi Katip Ali Naci, Umumi Kaptan Sait Selahattin (Cihanoğlu) ve muhasebeci Tevfik Haccar (Taşçı) Beylerden mürekkep kuvvetli bir İdare Heyeti ittifakla iş başına getirilmişti.

    Beyoğlu’nda Bir Fenerbahçe Lokali

    Fenerbahçe’nin kasasında bir kuruş yoktu!.. Kadro dar, takım zayıftı!.. Otorite ve disiplin de zaafa uğramıştı!.. Yeni İdare Heyeti’nin karşı karşıya bulunduğu müşkülâtla dolu bu durumu izah eden yeni Umumi Kâtibe Müessesan Heyeti hudutsuz bir salahiyeti peşinen ve bilakaydüşart tanıdığını beyan etmesine rağmen, Ali Naci Bey bir nokta üzerinde duruyor ve şöyle konuşuyordu :

    • Muhterem arkadaşlar, içinde bulunduğumuz şartlar altında müşkülatla dolu bir vazifeyi mutlak bir salahiyetle heyetimize vermekle gösterdiğiniz derin itimada arzı şükran ederiz!.. Yalnız kulübümüzü yine eski şöhretine layık bir seviyeye yükseltmek için takip edeceğimiz programın esas noktalarından birini de Beyoğlu’nda bir lokal açmak teşkil edecektir… Fenerbahçe Kulübü, bir semt kulübü olmaktan çıkmış ve memleketşümûl bir şöhretin zirvesine vâsıl olmuştur. Bunun tevlid edebileceği faydalardan müstağni kalamayız. Artık kabuğumuza çekilmiş olarak inkişaf edemeyiz. Bu noktanın heyet-i aliyenizce peşin olarak tasvibini lüzumlu görmekteyiz!..

    Müessisler Heyeti, Umumi Katip Ali Naci Bey’in bu teklifini müzakereye koymadan ittifakla kabul etmiş ve idare heyetine gönülden başarılar dilemişti.

    (Fenerbahçeliler Cemiyeti)ni, kulüplerine on para yük olmadan kuran fedakâr Fenerbahçeliler, 29 senedir duyulan bir ihtiyaç ve kulübün bir ana davasını nihayet halle muvaffak olmuş bulunuyorlar. Bugün, cephesinde şanlı Sarı-Lâcivert bayrak dalgalanan Taksim Sıraselviler Caddesi 65 numaradaki 4 katlı binanın önünden geçecek her Fenerbahçeli bu lüzumu 29 sene önce herkesten evvel duyan ve duyuran merhum Ali Naci Karacan’ın aziz hatırasını takdis etmelidir. Fenerbahçe’nin bu büyük ve muhterem evladı yaşasaydı şimdi kimbilir ne mes’uttu!.. Fakat, ruhu, şu anda elbette ki şâd olmuştur diye müteselliyiz!..

    Rüştü Dağlaroğlu / Ali Naci Karacan’ı Anıyoruz

  • Semai Şatıroğlu

    Semai Şatıroğlu

    Değerli ağabeyimiz Seyhun Binzet, Fenerbahçe tarihinin en muhteşem simalarından biri olan Semai Şatıroğlu ile karşınızda… Geride kitaplar dolusu yazılmamış anı bırakan bu büyük Fenerbahçeliyi her fırsatta anacağız. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Transfer Sihirbazı

    Bugünkü yazımın konusu, kulübe gelenler arasında tanıdığım en renkli adamlardan biri;
    Semai Şatıroğlu… Kadiköy’deki lakabı ile meşhur, Hırsız Semai.

    Semai abi İstanbul Yelken’e akşam üstleri takılır ve devamlı kahkaha atılan içki masalarının baş aktörü olurdu.

    Yelkenci değildi ama iyi sporcuydu. Önce boks yapmaya başlamış, sonra futbol oynamış.

    Fenerbahçe’ye transfer etmek için birçok sporcuyu kaçırdığı için bu hırsız lakabını almıştır. Kimsenin yerini bilmediği, gazetecilerin bile izini bulamadığı, biri Moda’da, diğeri Sakarya’da iki ayrı zula yeri vardır. Kaçırdığı sporcuları oralarda yok eder, transfer günü ortaya çıkarırdı.

    Hır’sız Semai Şatıroğlu

    “Hırsız” lakabını başkasına söyleseniz küfür gibi algılanır ama o bu takma adı çok severdi ve iltifat gibi algılardı. “Hır’sız, hır çıkarmayan, sakin, efendi demektir” diye savunurdu.

    Akrabalığımız da vardı, halamın kayınbiraderi idi. Kulübe gelince hemen beni çağırır, “Seni takip ediyorum” diye yarışta aldığım sonuçlar ve okul durumum hakkında inanılmaz doğru bilgiler vererek, beni şaşırtırdı.

    Sonra gazeteciliğe başladı ve Hürriyet’te Haldun Simavi’nin sağ kolu oldu. Her yere beraber gittiler.

    Bir Paris dönüşü yine kulübe gelmişti. Gururla blazer çeketini gösterdi. “Gel, düğmelere bak bakalım, nereden almışım?” dedi. Pırıl pırıl Pierre Cardin amblemli hem önünde, hemde kolunda düğmeler vardı.

    “Iyi para vermişsin, nasıl oldu?” diye sordum, olayın iç yüzünü anlattı…

    Simavi, Pierre Cardin’den yüklü bir alışveriş yapmış, Semai abi de yanındaymış. Ertesi gün bulduğu tercüman bir Türk coçukla mağazaya bir daha gitmiş ve alınan blazerın cebinden yedek düğme çıkmadığını söyleyerek, bir takım yedek düğme almış. Üstüne bir de özür dilemişler. Yeldeğirmeni’nde coçukluk arkadaşı bir terziye bir ceket diktirip o düğmeleri taktırmış.

    “Acayip hava atıyorum, herkes ‘Hırsız Cardin’den çeket almış’ diyor” dedi. Ve müthiş kahkahasını bastı.

    Herkesin Sevdiği Sima

    Kulüpte tanımadığı yoktu. En sevdiği şey, herkese laf atmaktı.

    Beni Fenerbahçe’den Can Bartu ile tanıştırmıştı, Basri Dirimlili de çok iyi arkadaşı idi. Beraber geldiklerini hatırlarım.

    Vefat ettiği zaman Aziz Yıldırım Bodrum’a özel uçak yollayıp, naaşını kulübe getirtmişti.

    Bir keresinde takımla beraber Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ı ziyaret etmişler.

    Sunay’a “Bana bir hatıra verin de ‘Çaldım’ diye kulübe götüreyim. Bana hırsız derler” demiş. Sunay da eski bir mürekkep kurutucusu vermiş.

    “En büyük hırsız benim. Cumhurbaşkanı masasından bir hatıra çaldım” demişti ama bir türlü göstermedi.

    Bana unutulmaz bir de yardımı olmuştu.

    Ailemi Amerika Dallas’ta bırakarak, 4 ay askerlik için Burdur’a gitmiştim. Bizi 10 gün önce izinli yolladılar ama Türkiye’den çıkmak için terhisimi beklemem gerekirdi. Sene 1980! Her yerde askerler var.

    Semai abi bana “Sen Yeşilköy’e git. Orada Piratçı Kalamışlı Macun Mehmet var. O Hürriyetin polis muhabiri. Senin durumunu komutana anlatmış. Yurt dışına çıkmana ses çıkartmayacaklar. Amerika’da terhis olursun” dedi.

    Korka korka gittim ve hakikaten rahatça çıktım… Kadıköy’ün çok renkli bir simasıydı sevgili Semai abimiz…

    Seyhun Binzet

  • Esir Şehrin Moral Kaynağı

    Esir Şehrin Moral Kaynağı

    Bugün sizlerle “Türk futbolunun ilk yıllarında hiçbir maç gazetelerde yer almadı” şeklinde göz göre göre yalan söyleyenlere ders verecek bir şey paylaşacağız. Fenerbahçe nasıl esir şehrin moral kaynağı olmuş, bunu göreceksiniz.

    Harington Kupası’nın fotoğrafını ve detaylarını araştırmak için açtığımız sayfada, dönemin Tevhid-i Efkar ve Vatan gazetelerinin birinci sayfalarında bu maça yer verildiğini görmüştük. Şimdi bunlara biri daha eklendi. Vakit gazetesi…

    Tarih, belgeyle yapılır. Birkaç tane ergeni etkileyip vatana hizmeti geçmiş insanları karalamanın adı çok başka bir şey…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İngilizler Yenildi

    Fenerbahçe 2, İngiliz Muhtelit Takımı 1 Gol Yaptılar

    Dün Taksim Stadyumu’nda heyecanlı ve mühim futbol maçları icra edilmiştir. Stadyum kesif bir temaşakar ile dolmuştu.

    Günün mühim müsabakası Fenerbahçe ve İngiliz muhtelit takımı arasında olan idi. Müsabakaya Fenerliler sağlam takımlarıyla gelmişlerdi. Hasım taraf da kuvvetliydi. Hakem bir İngiliz intihap edilerek maça saat altıya doğru başlandı. İlk 15 dakika tamamen İngilizlerin hâkimiyetini gösteriyordu. Bu faikıyet İngilizlere bir sayı kazandırdı. Bundan sonra netice değişmeyerek parti nihayetlendi.

    İkincinin başlangıcında Ömer Bey’in iyi bir pasından istifade eden merkez muhacim Zeki Bey vaktinden evvel kaleden çıkan İngiliz kalecisinin ayakları yanından mahirane bir şutla sayıyı yaptı.Bu sayıdan sonra Fenerliler hasmı fazla sıkıştırmaya başladılar ve oyunun nihayetine 10 dakika kala yine Zeki Bey tarafından ikinci sayıyı yaparak müsabakayı kendi galibiyetleri ile neticelendirdiller.

    Müsabakada İngilizlerden kaleci, merkez muavin, merkez muhacim, sol açık güzel oynamışlardır. Fenerlilerden İsmet, Kadri, Zeki, Şekip Beyler galibiyete yegâne âmil olmuşlardır. Fenerbahçe’nin bu muvaffakiyeti şahane addedilmeye şayandır. Maçın hitamında günün en kıymetli oyuncusu Zeki Bey ahalinin omuzların üstünde taşınarak şiddetle alkışlarnmıştır. Gençlerimizi hararetle tebrik ederiz.

    Aynı günde Fenerbahçe ikinci takımı 3 golle Galatasaray’ın ikinci takımına galip gelmiş ve üçüncü takımı da Darüşşafaka üçüncü takımına 2 sayı ile mağlup olmuştur.

    30 Haziran 1923 tarihli Vatan gazetesinden…


    Merak edenler inceleyebilsin diye, gazetelerin yüksek çözünürlüklü resimlerini de aşağıya ekledik.

    Fenerbahçe… Esir Şehrin Moral Kaynağı

    30 Haziran 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinin 1. sayfası

    30 Haziran 1923 tarihli Vakit gazetesinin 1. sayfası

    30 Haziran 1923 tarihli Vatan gazetesinin 1. sayfası

  • Wilhelm Kohlhammer : Der Deutsche Panzer von Fenerbahçe

    Wilhelm Kohlhammer : Der Deutsche Panzer von Fenerbahçe

    Im Herbst seines Lebens hatte Wilhelm eine Aufregung , was ihn wieder mal beschaeftigen sollte. Die Vereinbarung zwischen der Türkei und Deutschland in Oktober 1961 bez neue Arbeitskraftaufnahme hatte ihn sehr erfreut. Die Türken , mit denen er sehr gute Erinnerungen aus seiner Jugend hat , würden in sein Land, sogar in seine Stadt kommen. An die jenigen Türken, die nach Heidelberg kamen , hat er Gastfreundschaft gezeigt. Mit denen hat er über Fenerbahçe und die Meisterschaften,die er mit Fenerbahçe gewonnen hat , gesprochen. Die meisten haben ihn nicht verstanden. Sogar seine besten Freunde glaubten nicht mehr an ihn, die glaubten  dass er spinnt. Wilhelm hatte ja kein Photo , nicht mal eine Rosette . Falls es so wichtig ist , warum erinnerte sich Fenerbahçe nicht an ihn?  Dies enttauschte Wilhem nicht. Er verfolgte seine Mannschaft weiter aus der Ferne und versuchte mit Türken ,die er traf , über Fenerbahçe zu reden.

    Eines Tages hatte ihn ein junger Türkischer Ingenieur, die er in dem selbstgegründeten Heidelberg Hockey Club kennengelernt hat , genau zugehört. Sie haben zusammen über Fenerbahçe gesprochen , haben sich an die alten Tage erinnert. Der junge Ingenieur hat ihn die letzte Situation von Fenerbahçe erzaehlt. In den letzten zwei Jahren war Galatasaray Meister aber seit Wilhelm nach Deutschland zurückgekehrt war, hatte Fenerbahçe allesmögliche gewonnen. Fenerbahçe war die Mannschaft mit den meisten Meisterschaften.Vor 4 Jahren hatte Fenerbahçe sogar die weltbeste Mannschaft, Manchester City besiegt und alle hörten dann von Fenerbahçe. Jetzt nachdem der Transfer vom Stürmer Cemil auch erledigt wird,werde  niemand  mehr Fenerbahçe stoppen.

    Das Gespraech kam zu Ende aber der junge Ingenieur hat es nicht vergessen.Als er gegen Ende von 1972 für den Urlaub in die Türkei kam, hat er irgendwie den Weg gefunden , Fenerbahçe zu besuchen.An die jenigen die er im Klubgebaude getroffen hat, hat er von Wilhelm Kohlhammer erzaehlt und gesagt ,dass er irgend ein Photo,eine Rosette oder eine Fahne ihm mitbringen wil.

    Die Klubangehörigen haben sich sofort darum gekümmert.Alles mögliche wurde vorbereitet und auf die Bestaetigung des Praesidenten Faruk Ilgaz gewartet. In dem Moment haben zwei Journalisten, die damals 27 Jahre alt waren , Kemal Belgin und Atilla Gökçe , von dem Namen Wilhelm gehört.Diese Nachricht ging sofort an die Sportabteilng von der Zeitung Tercüman und bevor das Geschenkpaket nach Heidelberg abflog ,war schon das Auto von Doğan Pürsün und Erol Aydın, beide vom Deutschlandbüro der Zeitung Tercüman , vor dem Haus von Wilhelm Kohlhammer geparkt.Beide haben ihn umgefaehr nach 60 Jahren  für das Spiel Fenerbahçe gegen Galatasaray in Mithatpaşa Stadion eingeladen und los ging es sofort.

    Wilhelm Kohlhammer wurde in 6 September 1890 geboren und seine Geschichte in Istanbul begann gegen Ende von 1912. Eigentlich war in Heidelberg alles ok für ihn. Er hatte als 22 jaehriger mit SportClub Neuenheim 02 die Deutsche Rugbymeisterschaft gewonnen. In dem Sieg 13-6 in der Finale war er einer der besten Spieler auf dem Platz. Das war der erste von 9 Meisterschaften  und er ging somit in die Geschichte des Clubs als einer der unvergesslichen Spieler.Aber Lebensunterhalt war ja wichtiger und er hatte eine gute Stelle bei der Deutschen Bank gefunden und hatte sich auf den Weg gemacht nach Istanbul kurz vor dem 1.Weltkrieg.

    Bevor andere Filialen im Westen von Europa zu eröffnen hatte die Deutsche Bank damals die erste auslaendische Filiale in Istanbul im Jahre 1909 eröffnet. In den Tagen hatte die Deutsche Bank schon 250 Mitarbeiter in Istanbul und profitierte von der guten Beziehung zwischen den Ottomanischen und Deutschen Reichen. Die Finanzierung von mehreren Projekten und all die Kredite gingen durch diese Bank und der junge Wilhelm war als Fremdsprachenverantwortliche da.

    Laut Daten von der Bank wurde Wilhelm mehrmals befördert und hatte diverse Positionen aber er wollte vom Sport auch nicht entfernt bleiben. Er mag Rugby sehr aber in Istanbul gab es keine Möglichkeit dazu. Für Hockey war die Situation auch nicht viel anders. So wurde ihm nachgefragt ob er Fussball spielen würde. Der Kapitaen Galip reagierte schnell und gab dem grossen Mann sofort das Trikot von Fenerbahçe.

    Laut Clubinformationen war das erste Spiel von Fenerbahçe mit einer auslaendischen Manschaft am 23.Maerz 1913 gegen Neozeland. Wilhelm hat zum ersten Mal für Fenerbahçe bei dieser Begegnung gespielt. Damals war die Aufstellung 2-3-5 populaer und er hatte im dreier Mittelfeld zentral gespielt.Vielleicht hatte er im ersten Spiel nicht besonders überzeugt aber im weiteren Verlauf wurde Fenerbahçe immer staerker und er wurde einer der wichtigsten Spieler. Eigentlich war er der dritte auslaendische Spieler in der Geschichte von Fenerbahçe aber kontinuitaetsmaessig war er viel besser und deshalb wurde er immer als der erste auslaendische Spieler von Fenerbahçe erinnert.

    Zwischen 1913-1916 hat er bei 35 Spielen gespielt und hat dabei 5 Tore geschossen.Er hatte einen grossen Anteil bei den Meisterschaften 1913/14 und 1914/15. Ausserdem war er ein wichtiger Spieler bei dem ersten Sieg gegen Galatasaray in der Geschichte von Fenerbahçe.Bis dâhin hatte Fenerbahçe in 7 Spielen gegen Galatasaray nicht mal ein Tor erzielen können aber in dem Spiel gewannen sie mit 3 Toren von Hasan Kamil Sporel und einem Tor von Said Selahattin Cihanoglu 4-2.

    Er wurde in Istanbul ‘’Wihelm Efendi’’ gennant (er selber sagte in einem Interview,dass er als ‘’Efendi Hammerle’’ gennant wurde) und war eigentlich ganz zufrieden mit seinem Leben .Aber die Situation in Istanbul und in der ganzen Welt war damals nicht so gut.Der 1.Weltkrieg wurde immer staerker und für die Allianzstaaten sah es nicht so rosig aus. Deutsche Bank wurde kleiner und nach der Besetzung der Stadt war die Filiale in Istanbul letztenendes in 1918 zu.

    Kohlhammer wurde schon zum Militaer berufen in 1916 , war in vorderster Front als Leutnant.Nach einem Krieg mit sehr viel Verlusten kehrte er zu seinem Heimatland, hat aber nicht Fussball gespielt sondern wieder mit Rugby angefangen. Mit SportClub Neuenheim 02 wurde er Deutscher Rugbymeister in 1921. In seinen jugendlichen Jahren hatte Kohlhammer ein turbulentes Leben. Die 20er Jahre wurden damals ‘’Golden 20’s ‘’ gennant ,damals lebte er in Berlin in einer Wohnung, die öfters von wunderschönen Frauen besucht wurde. Als er zurück war in Heidelberg hat er ein Hockey Club gegründet und da gespielt bis er 58 Jahre alt war.

    So war seine Geschichte und nach 56 Jahren war ‘’Wilhelm Efedi’’ wieder in seiner Stadt Istanbul. Alles hatte sich natürlich veraendert. Die Fussballspiele waren nicht mehr auf Papazın Çayırı (Priester’s Wiese) sondern in Mithatpaşa Stadion. Bei einem Spiel gegen Galatasaray hatte er das Wiedersehen mit seiner alten Liebe Fenerbahçe. Ausserdem war der komplizierte Transfer von Stürmer Cemil erledigt. Er sollte zum ersten mal das Trikot von Fenerbahçe tragen. 45.000 waren im Stadion , mindestens 100.000 draussen.Wilhelm war erstaunt über diese Kulisse. Schon damals ,seinerzeit waren die Spiele Fenerbahçe gegen Galatasaray viel besucht aber das war schon was anders.Am Ende stand es 1-1 , Fenerbahçe war noch immer Tabellenführer.

    Am naechsten Tag hat er als erstes Karacaahmet Friedhof besucht.Er war vor einem Grabstein stehengeblieben.Seine Traenen flossen für den grossen Kapitaen Galip Kulaksızoğlu. ‘’Er war unser Kapitaen. Ich konnte es nicht mehr aushalten.Ich weine jetzt für ihn wie ein kleines Kind. Ich begrüsse meinen Kapitaen nochmals , vielleicht zum letzten Mal.’’ sagte er.

    ‘’Damals waren wir pure Amateure’’ sagte Wilhelm ‘’wir hatten alles für die Mannschaft gemacht’’.’’Wir hatten sogar unsere Teppiche zu Hause verkauft,um die Kosten zu bezahlen. Wir hatten keine Möglichkeit einen Camp zu beziehen . Ab und zu waren wir in der Wohnung von einer Teamkameraden und hatten vom selben Topf zusammengegessen. Das Geld um in das Schiff einzusteigen,hatten wir zusammenbezahlt. Die Trikots hatten wir selber repariert und gewaescht.Die Verletzungen mit Hausmittel auskuriert.Aber die grösste Begeisterung in unserem Herz war Fenerbahçe. Wochenlang und monatelang klopfte unser Herz Galatasaray zu besiegen ,was wir am Ende auch verwirklicht hatten.

    ‘’Ist diese Begeisterung noch da?’’ auf diese Frage beantwortet er. ‘’Ja noch immer , ist sogar grösser mit einer verbrennenden Sehnsucht.Falls Sie mal in Heidelberg sind, können Sie fussballbesessene alte Leute ansprechen.Die werden sagen : ‘’Hier haben wir einen Fenerbahçe Fan’’ und das bin ich.Ich habe meinen Anhang zu Fenerbahçe nie verloren.Und als ein Deutscher ,der zwei Weltkriege erlebt  und  mehrere Jahre in Gefangenenlager verbracht hat sage ich Ihnen : MEIN GRÖSSTER STOLZ IST FENERBAHÇE’’

    Von dem Kader ,der Galatasaray zum ersten Mal besiegte lebten nur noch zwei andere , Sait Selahattin Cihanoglu und Nüzhet Baba. Nach so langer Sehnsucht hat er in Koço Restaurant in Moda Sait Selahattin treffen können und von alten Tagen gesprochen.

    Am Abend wurde ein Abendessen im Lokal für ihn organisiert. Es waren so viele Leute da. Ismet Uluğ , Nedim Kaleci , Nüzhet Baba, Sait Selahattin Cihanoğlu , Mehmet Reşat , Cafer Çağatay , Kadri Celal Göktulga , Faruk Ilgaz, Rüştü Dağlaroğlu , Tevfik Taşçı , Eşref Aydın , Halit Çetinkaya , Emin Cankurtaran und Didi ! Lange Plauderei , mehrere Umarmungen , alte Geschichten und viele Traenen. Danach Unterschrift im Ehrenbuch und eine goldene Rosette an die Jacke.Endlich war Wilhelm Efendi zurück bei seinem grössten Stolz.Er war bei seinen Freunden und erlebte seine Jugend wieder.Am Ende des Abends beugte er sich über den Trainer Didi und flüssterte in sein Ohr , dass er in den letzten Jahren seines Lebens eine neue Meisterschaft geschenkt bekommen will.

    Dann war Wilhelm Kohlhammer zurück in seiner Stadt mit sehr schönen Erinnerungen.Der erste Deutsche Spieler von Fenerbahçe starb  zwei Jahre nach diesem Besuch mit 84 Jahren.Aber er hatte schon laengst die schöne Nachricht bekommen.Didi hatte sein Versprechen gehalten und machte Fenerbahçe wieder mal Meister

    Alp Eralp

    Not : Yazının Türkçe versiyonuna şuradan ulaşabilirsiniz…
    Wilhelm Kohlhammer : Fenerbahçe’nin Alman Tankı

  • Fenerbahçe’nin İlk 25 Yılı

    Fenerbahçe’nin İlk 25 Yılı

    Olimpiyat dergisinin 1933 yılında yayınladığı “Fenerbahçe’nin 25. Yılı Özel Sayısı”nda Muvaffak Menemencioğlu da bir makale yazmış. Henüz yazılar tamamlanmadı ama sayının diğer yazılarına “şuradan” ulaşabilirsiniz. Bitene kadar müstakil sayfaları yazıların arasına da koyacağız. İşte onlardan biri… Fenerbahçe’nin ilk 25 yılı… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çeyrek Asır

    Bugün Fenerbahçe 25 senelik gayretlerinin yıldönümünü yaşıyor. Birkaç arkadaşın hiç yoktan, vasıtasız, yardımsız fakat ümitlerle dolu bir surette esasını kurdukları o günler ile şimdiki vaziyet arasında ne azim farklar var! Fakat bu fark kendi kendine doğmamıştır. Fenerbahçe’nin bugün büyük bir spor müessesesi haline gelmesinde tesadüfün, tarihin bir hissesi varsa azmin, gayretin, bilginin şüphesiz on hissesi vardır. Bu yıldönümünü kutlarken kulübümüzün artık kurtulmuş, artık şan ve şeref içinde istikbale emin gözlerle bakabilecek bir hale gelmiş olmasını gören bizler, kendimizi ne kadar bahtiyar addetsek yeridir.

    Bu vaziyeti tahlil etmeyeceğim. Yalnız düne kadar diğer kulüplerden farkı belki biraz daha ziyade sevilmesinden ibaret olan Fenerbahçe’nin bu yeni şekli almasında âmil olan bir toplantıyı burada kaydetmeyi faydalı buluyorum.

    Dört sene evvel bir gün Fener müessisleri bir içtima yapmışlardı; kulübün hali, hariçten görüldüğü kadar, emniyet verici değildi, futbol bir takımı bütün emeklere rağmen beklenilen son galebeleri temin edemiyordu, masrafımız daimi surette artıyor, fakat buna mukabil tediye çareleri gün geçtikçe daralıyordu.

    O gün uzun tetkiklerden sonra müessisler Fenerbahçe’yi tamamı ile asrî bir kulüp haline getirmek için bir program çizdiler, ve o günden itibaren sistematik bir surette bu kararlarını tatbike başladılar.

    Geleceğe Dair

    İlk madde takımın, sarı lacivert renklerin şerefi ile mütenasip bir hale getirilmesi idi, idmanlara Temmuz’da başlandı. Haftada üç gün egzersiz ve maç yapan bir takım o sene bir tek mağlubiyetsiz İstanbul şampiyonluğunu kazandı.

    İkinci karar saha teminine mütedairdi, kulüp bu işi başa çıkarabilmek için sfütur getirmeyen bir azimle tam üç sene uğraştı, bugün görülen Fenerbahçe Stadı bu gayretlerin güzel bir mahsulüdür. İki futbol sahası, bir atletizm pisti, güzel bir kulüp binası Fenerbahçe’ye Avrupa’da bulunan en yüksek emsali ile boy ölçüşebilecek bir mevki temin etmiştir.

    Üçüncü madde olarak da kulübün en büyük istinadı olan futbol takımlarını kuvvetlendirmek için muktedir bir antrenör bir karar altına alınmıştı. Bir senedir çalışan Her Şveng’in elde ettiği neticeler meydandadır. Lig maçlarında Fenerbahçe 3 takımı ile en başta gidiyor. Bilhassa istikbal için kendisine güvenebilecek birçok değerli oyuncular yetiştirmiştir ki kulübün asıl kuvveti buradadır.

    Bu programın tabii ki henüz bitmemiştir. Saha daha büyütülecek, ve tedricen 20.000 kişi istiap edebilecek bir dereceye çıkarılacaktır. Takımlar bahsinde de Fener’in takip ettiği gaye yalnız dahilde lig maçlarını muzafferiyetle bitirmek değil, Avrupa’da da Türk renklerini parlak bir surette müdafaa edebilecek bir teşekkül vücuda getirmektir. Mesai bu şekilde devam edecek olursa bir iki seneye kadar bu hususta da iyi neticeler alınacağı ümit olunabilir.

    Bu güzel eserler bütün kulüp mensuplarının fakat hassaten başında çalışan bir gencin daimi ve müspet bir gayreti mahsulüdür. Rubu asırlık bir mesai devresini muvaffakıyetler içinde bitiren kulübümü kutlularken bu mesai arkadaşlarıma da en samimi tebriklerimi arz etmeyi bir vicdan borcu telakki ediyorum.

    Menemenlizade Ahmet Muvaffak / Fenerbahçe’nin İlk 25 Yılı

    (DEVAM EDECEK)