Kategori: Basketbol

  • Fenerbahçe’nin Basketbolda İlk Türkiye Şampiyonluğu

    12 Mayıs 1957’de Spor Sergi Sarayı’nda Fenerbahçe ve Vefa Türkiye basketbol şampiyonluğu için karşı karşıya. Maçı alan şampiyon.. Nitekim Fenerbahçe galibiyetlerde üçte üç yapmış; Vefa’nın ise bir yenilgisi var. Vefa yenerse iki takım da aynı puanda buluşacak ve Vefa rakibini yendiği için şampiyon olacak.

    Bugün bir kişi “vefasızlıkla” itham edilmek istendiğinde, “Vefa, kimileri için bir semt adıymış” der geçilir. Kaldı ki, 1908 yılında kurulan Vefa Spor Kulübü, kuruluşunu 1940’lara kadar 1909 olarak kabul eden Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nden bile daha kıdemli bir kulübümüzdü. Öyle ki, 1960’lara kadar Vefa futbolda herkes için “Dördüncü Büyük”tü. Hatta, Fenerbahçe’nin 12. kez İstanbul Ligi şampiyonu olduğu 1946-47 sezonunda sarı-lacivertliler, şampiyonluğu Vefa’dan averajla koparabilmişlerdi.

    Ve hatta, Fenerbahçe 1959 yılında Galatasaray’ı 4-0 yenerek (şimdiki) Milli Lig’in ilk şampiyonu olduğunda, o sezon şimdilerdeki averaj kuralı uygulansaydı, aslında finalde karşısında Galatasaray’ı değil, Vefa’yı bulacaktı.

    Futbolda İstanbul Liginin ilk dördünün gediklisi Vefa, voleybolda da tarihe geçmiş ve 1947-48 sezonunda İstanbul şampiyonu olduktan sonra, tarihte ilk kez düzenlenen Türkiye Şampiyonası’nda da birinciliği kazanmıştı.

    Fenerbahçe’nin Altan Dinçer, Sacit Seldüz, Erdoğan Karabelen, Mehmet Baturalp, (futbol takımında da oynanan ve milli takıma yükselmiş) Can Bartu, (sinema dünyasından tanıdığımız) Yılmaz Gündüz, Metin Çabukel, Hikmet Vardar, Demir Şalt, Gündüz Erkan ve Fahrettin Gökmenoğlu’dan oluşan kadrosu ise aslında sezon boyu gösterdiği performansla Türkiye şampiyonluğunu haketmişti.

    Sarı-lacivertliler, sezon başında Zafer, Cihanoğlu ve Teşvik Turnuvalarında namağlup şampiyon olduktan sonra İstanbul Ligi’nde de 18’de 18 yaparak üçüncü kez üst üste şampiyonluğu kazanmışlardı. Galatasaray’ı sezon içinde dört kez yenmiş, Karagücü’nü ise 181-31 yenerek sayı rekoru kırmışlardı. Rakipsizlerdi ve son üç Türkiye Şampiyonasında yaşadıkları şanssızlıklarla karşılaşmaya niyetleri yoktu.

    Zaten Türkiye Şampiyonası’nı da şimdiye kadar rakipsiz götürmüşlerdi: İzmir şampiyonu Altınordu’yu 85-47, Ankara şampiyonu Ankaragücü’nü 85-58 ve Federasyon Kupası şampiyonu Mülkiye’yi 88-64 yenerken hiç zorlanmamışlardı.

    Şampiyonluk maçında Fenerbahçe, varını yoğunu ortaya koyan Vefa karşısında da ilk yarıyı 37-32 önde bitirdi. Yeşil beyazlılar Altan Dinçer’i iyi kilitlemişlerdi ama Can Bartu ve Yılmaz Gündüz sayı bulmakta zorlanmamıştı. İkinci yarıda ise Vefa’nın enerjisi tükenmiş ve toplam 16 sayı atabilmişti. Can Bartu’nun 18, Altan Dinçer’in 15, Yılmaz Gündüz’ün 10, Mehmet Baturalp’in 9, Erdoğan Karabelen’in 8 ve Gündüz Erkan’ın 2 sayısıyla maçı 62-48 kazanan Fenerbahçe üç sezondur çoktan hakkettiği Türkiye şampiyonluğunu nihayet kucaklıyordu.

    İki yıl sonra (1958-59 sezonu) Fenerbahçe (futbol, kadın basketbol, kadın voleybol ve atletizmin yanı sıra) basketbolda bir kez daha Türkiye şampiyonu olurken ise, bu defa o sezon Vefa’dan Fenerbahçe’ye transfer olmuş Tuncer Yavuzer, Yavuz Türkoğlu ve Güner Yalçıner başrollerdeydi ve bu defa kazanan taraftaydı.

    1957’nin namağlup şampiyon kadrosu, 1997 yılında Yılmaz Gündüz’ün vefatıyla, yaprak dökümü sürecine girdi.. Son iki buçuk senede ise bu yaprak dökümü hızlandı ve Can Bartu’nun 11 Nisan 2019 tarihinde ebediyete intikal etmesiyle kubbede hoş bir sâda olarak kaldılar. Tüm unutulmaz hatıralarıyla birlikte.. Hepsini rahmetle anıyoruz.

    Tapfereritter

  • 7 Mayıs 1955… Potanın Kraliçelerinin İlk Şampiyonluğu

    Deniz Aydıncı arşivinden…

    7 Mayıs 1955’te İstanbul Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ) spor salonunda Türk sporunun alışkın olduğu bir final var: Fenerbahçe ve Galatasaray.

    Türk sporunun iki büyüğü bu sefer kozlarını kadın basketbolunda paylaşıyorlar. Ortada ise bir final var, zira bir “lig”in kurulabilmesi mümkün olmamış. Okul müsabakalarındaki takım zenginliğine karşın, kulüpler düzeyinde dört takım bir araya gelememiş. Çünkü başlangıçta katılacaklarını bildiren Modaspor (erkeklerde son iki yılın Türkiye şampiyonu) ve İstanbul Üniversitesi Spor Kulübü (1960’larda iddialı hale gelecek) takım çıkaramamışlar.

    Bu nedenle, şampiyonun iki ayaklı bir finalle belirlenmesine karar veriliyor. Maç tarihleri de 30 Nisan ve 7 Mayıs olarak belirlenmiş.

    Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinde neredeyse bütün branşlarda gözlemlenen ilginç bir seyir vardır. İlk galibiyetleri genelde Galatasaray alır, ardından ise Fenerbahçe üstünlüğü devralıp sürdürür.

    Kadın basketbolunda da farklı olmadı ve 30 Nisan’da İTÜ spor salonunda oynanan ilk karşılaşmayı sarı-kırmızılılar (uzatmada) 20-19 kazandı.

    Aynı salondaki rövanşa da hızlı girip 5-1 öne geçen rakibelerine karşı Fenerbahçe’nin “altın kızları” toparlandı ve önce 7-7’lik beraberliği yakalayıp devreyi de 12-9 önde kapadılar. İkinci devrede ise hakim oyunlarını sürdürerek 22-17’lik galibiyete ulaştılar ve ilk şampiyonluklarını kazandılar.

    Fenerbahçeli efsane basketbolcu Altan Dinçer’in çalıştırdığı Fenerbahçe takımına şampiyonluğu kazandıran oyuncular ve attıkları sayılar şu şekildeydi: Deniz Aydıncı (8), Ayten Salih (7), Süeda Özçiçekçi (4), Seta Yağcıoğlu (2), İnci Önen (1) ve Güneş Çapa.

    12 Mart 1955’te voleybolda da ilk şampiyonluklarını kazanan bu altın ekip, aynı sezonda şampiyonluklarını ikilemişti (her iki sporda da kadınlar arası Türkiye Şampiyonaları bir sonraki yıl başlayacaktı). Bundan sonra da duracakları yoktu. 1961’e kadar düzenlenen 21 İstanbul ve Türkiye Şampiyonası’nın 19’unu kazanacaklardı.

    Fenerbahçe’nin “potalardaki ilk kraliçelerinin” bu şampiyonluğuyla, 1954-55 sezonunda Fenerbahçe basketbolu hem erkekler, hem kadınlar, hem de genç erkeklerde şampiyonlukları sarı-lacivertli formanın tekeline almıştı.

    Seta Yağcıoğlu arşivinden…
  • İçeride 12 Bin, Dışarıda 12 Bin Taraftar. Efes’e 20 Atarak “Güle Güle”

    7 Mayıs 1995’te Fenerbahçe ile son üç yılın şampiyonu Efes Pilsen play-off yarı finali dördüncü maçında Abdi İpekçi Spor Salonu’nda karşı karşıya.. 2-2’de kilitlenen seride maçı alan finale çıkacak..

    Basketbolseverler “şehrin göbeğindeki” Spor ve Sergi Sarayı’nı özlüyor ama “sapa” Abdi İpekçi de 1992-93 sezonundan itibaren Fenerbahçe, Efes Pilsen ve Ülkerspor’un Avrupa Kupası başarılarıyla birçok defa “full çekmiş”. 12 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonası’na katılma yolundaki Milli Takımımız da (14 Kasım 1992’deki Belçika maçıyla) bu müthiş dalgayı iyice yükseltmiş..

    7 Mayıs 1995 ise benzersiz bir gün.. Çünkü, salon “full çekmekle” kalmıyor. İçeride 12.000 kişi varsa dışarıda da bir o kadar insan var. Eee, Fenerbahçe bu, gittiği yere bereket getirir. Basketbol ufak salonlardan Spor Sergi’ye taşındığında da, radyodan ilk defa naklen yayın yapıldığında da, 1989’da Abdi İpekçi’de ilk kez Lig maçları oynandığında da hep Fenerbahçe var. İslam Çupi’nin sözleriyle “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü‚ ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte‚ adı konamaz…”

    1994 Aralık’ında Başkanlığa gelen Ali Şen 1982-83 sezonunda basketbolu yeniden ayağa kaldırmış. İkinci başkanlığında da ilk şampiyonluğu basketbolda istiyor. Ama kadro aslında onun döneminde kurulmamış. Sezon başında Başkan rahmetli Hasan Özaydın. Basketbol Şubesine maddi destek veren 1907’liler ikinci sezonda da bu desteği sürdürüyor. Bir önceki yılın A millileri Harun Erdenay, Levent Topsakal ve Ömer Büyükaycan’la yollar ayrılmış; Hüsnü Çakırgil kalmış, İbrahim Kutluay ilk beş oyuncusu yapılmış, kadro Hakan Yörükoğlu, Faruk Beşok ve Yalçın Küçüközkan gibi takım oyuncularıyla takviye edilmiş, yabancılar ise Mitch Smith ve (sonradan gelen) Kevin Rankin gibi “mütevazı” beyazlardan seçilmiş.

    Fenerbahçe, son üç sezondur play-off finallerinde elendiği Efes Pilsen’i sene başında Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda dağıtmış, sezon içinde de Türkiye Kupası’ndan elemişse de, Ligdeki iki maçı da kaybettiğinden seriye (dönemin statüsü gereği) 1-0 geride başlamış.. Bu da yetmezmiş gibi, ilk maç uzatmada 60-63’lük yenilgiyle kuyuya düşülmüş. Son üç sezonun şampiyonunu üç kez arka arkaya yenmek gerek. Halbuki son 3 senede Fenerbahçe 19 maçta 3 kez yenebilmiş rakibini.

    Ancak bu sezon farklı bir takım var. Başantrenör Murat Didin önderliğinde; savunmasıyla bunaltan, çok oyuncuyla sayı bulan ve play-off’ta form grafiğini yükselten bir Fenerbahçe var sahada.

    Aslında ilk maçta da normal süre 52-52 bitmiş, bu da Fenerbahçe’nin savunma direncini gösteriyor. Sarı-lacivertliler Efes Pilsen’i kendi silahıyla vurmaya başlamış. 3 Mayıs’taki maçta Efes bulup bulabileceği en yüksek sayıya ulaşıyor: 64. Fenerbahçe ise maçın sonlarına doğru Altar Tunçkol’un arka arkaya (ve neredeyse 7-8 metreden) üç üçlüğüyle maçı koparıyor: 69-64. 5 Mayıs’taki maç ise ertesi günün gazetelerinin manşetinde artık. İlk yarıyı 34-19 önde bitiren Fenerbahçeliler maçı da 60-51 kazanırken rakiplerine adeta top göstermiyorlar. Efes, 19 sayı atan İbrahim Kutluay’ı ve neredeyse üçlük çizgisinden sayı bulan 2.12’lik Chicago Bulls patentli Kevin Rankin’e çare bulamıyor. Tribünler bu maçta da “full”.

    Acaba son maçta da tribünler böyle dolacak mı? Zira, Türkiye 6 Mayıs’ta dokuz günlük bayram tatiline girmiş.

    Ama sporda hareket durmuyor. Halter milli takımımız Naim ve Hafız Süleymanoğlu, Halil Mutlu ve Fedail Güler’in altınlarıyla Varşova’dan Avrupa şampiyonu olarak dönüyor. Fenerbahçe ise şampiyonlukla sonuçlanacak müteakip sezon (1995-96) öncesinde iç transferi tamamlamaya çalışıyor. Engin, Bülent, Aygün, Emre ve Kemalettin “boş mukaveleye” imza atıyorlar. Futbol takımı Samsunspor’a karşı bir önceki yılın “sekizlik tarifesini” yarıya indirmiş ve 4-1’le yetinmiş. Fenerbahçe atletizm takımları İzmir’den birincilik haberleriyle dönüyorlar..

    Maça Fenerbahçe taraftarının muhteşem desteğiyle başlıyor. Kevin Rankin-Larry Richard, İbrahim Kutluay-Volkan Aydın ve Mitch Smith-Mirsad Türkcan eşleşmelerinin hepsinde Fenerbahçeliler galip. İlk yarı Fenerbahçe 44-26 önde.

    Acaba deneyimli Efes geri döner mi? İlk iki maçta Efes hep geriden gelip Fenerbahçe’yi yakalamış, hatta iki ay öncesindeki Türkiye Kupası eşleşmesinde Fenerbahçe ilk yarıyı 52-28 önde kapamasına rağmen Efes bitime iki dakika kala 69-67 öne geçmiş (neyse ki Fenerbahçe toparlanıp 76-71’le rakibini elemiş). Ama ikinci yarı böyle bir senaryonun yanından bile geçilmiyor. Şut yüzdesi zirvelerde.. 27. dakika civarında skor 57-31. Fenerbahçe rakibini neredeyse ikiye katlamış durumda. Efes maça asılmaya çalışıyor. 30. dakikada bir hızlı hücumda Efes 3’e 1 pozisyonda sayıyı bulup farkı 20’ye indiriyor. Basket olan topu Ufuk Sarıca alıp müthiş bir hırsla Fenerbahçe’nin çemberinin dibine bırakıyor. Normal bir tepki, zira Efes Pilsen 30. dakikada ilk “rahat” sayısını bulmuş.

    Seyirci coştukça coşuyor ve maç sonunda fark “yuvarlak hesaba” bağlanıyor: 78-58. Fenerbahçe finale yükseliyor.

    Abdi İpekçi Spor Salonu iki yıl önce tarih oldu. Ancak, salonun önündeki taş parkeler dile gelse de anlatsa, içerideki seyirci kadar dışarıda kalan başka bir maç var mı tarihinde?

    Tapfereritter

  • 2 Mayıs 1965 : Fenerbahçe Basketbolda Üçüncü Kez Türkiye Şampiyonu

    Fenerbahçe erkek basketbol takımı, 10 maçlık Türkiye Şampiyonası’nın ikinci ayağının oynandığı İzmir’de 2 Mayıs 1965 tarihinde Deniz Harp Okulu’nu 84-77 yenerek tarihinde üçüncü kez Türkiye şampiyonu oldu. Şampiyon Fenerbahçe’nin ardından İTÜ, Kolejliler, Galatasaray, Altınordu ve Deniz Harp Okulu sıralandılar.

    Fenerbahçe bu şampiyonluğu da daha öncekiler (1957 ve 1959) gibi namağlup kazanmıştı. Sarı-lacivertliler, basketbolda Türkiye şampiyonu olabilmek için ilginç bir şekilde hiç yenilmemek zorundaydı, zira ikili ya da üçlü averaj hesapları hiç Fenerbahçe’ye yaramamıştı. 1954, 1958, 1964 ve 1966’da küçük averaj farklarıyla, 1955 ve 1956’da ise tek yenilgiyle şampiyonluğa veda etmişti Sarı Kanaryalar..

    Bu Şampiyonada ise, ilk defa son maça gelmeden şampiyonluğunu ilan etmişti Fenerbahçe. Nitekim, 14-18 Nisan’da İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’ndaki ilk yarı maçlarında sırasıyla İTÜ’yü 86-69, Altınordu’yu 93-75, Galatasaray’ı 82-62, (Ankara TED) Kolejliler’i 86-62 ve Deniz Harp Okulu’nu 106-62 yenerek adeta rakipsiz olduğunu göstermiş, 28 Nisan-2 Mayıs’ta İzmir’de düzenlenen ikinci yarıda da hız kesmemişti. İTÜ’yü 63-58 ve Altınordu’yu 70-63 yendikten sonra Galatasaray’ı antrenman havasında 86-67 yenerek İzmirli taraftarların büyük tezahüratları altında şampiyonluğunu garantilemişti.

    Formaliteye dönüşen son iki maçta da ritmini kaybetmeyen Sarı-lacivertliler; önce Kolejliler’i 67-50, ardından (askerlik görevini ifa eden basketbolculardan kurulu) Deniz Harp Okulu’nu 84-77 mağlup ederek Türkiye Basketbol Şampiyonaları tarihinde 10’da 10 yapan tek takım olmuşlardı. Sarı-lacivertli basketbolcular ayrıca ilk kez İzmir’de kupa kaldırıyorlardı.  

    Fenerbahçe’nin şampiyonluk kupasını kaldırdığı bu maçta Erdal Poyrazoğlu 39, İlker Esel 11, Mehmet Baturalp 10, Hüseyin Kozluca 7, Tuncer Kobaner 5, Oktay Okan 4, Güner Yalçıner 4, Engin Muratoğlu 2 ve Ferhan Baras 2 sayı kaydetmişlerdi. Kupa töreninde Samim Göreç “en iyi antrenör”, Tuncer Kobaner ise “en centilmen oyuncu” ödüllerine layık görülmüşlerdi. Fenerbahçe ise tarihinde ikinci kez Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda oynamaya hak kazanmıştı.

    Nihayetinde Fenerbahçe müzesinin kupalarla dolup taştığı bir başka sezon olmuştu 1964-65… Futbol, atletizm (erkek), kürek (kürek) ve yelken takımlarının Türkiye, boks, kros ve atletizm (kız) takımlarının İstanbul şampiyonluklarının yanına bir büyük şampiyonluk daha eklenmişti..

    Tapfereritter

  • Potanın Kraliçeleri’nin Taç Giydiği Gün

    Önce 4 Nisan 1992… Şimdi tarihe karışmış Spor Sergi Sarayı’nda Fenerbahçe ve Galatasaray kozlarını bu defa kadın basketbolunda Türkiye Ligi şampiyonluğu için paylaşıyorlar. Oturmuş kadrosuyla sarı-kırmızılılar son iki sezonun şampiyonu, Fenerbahçe ise bir önceki sezon çıkmış lige ve ikinci senesinde şampiyonluğa ortak. Play-off yok ve şampiyon normal sezonun sonunda belli olacak. Maç öncesinde iki yenilgili Fenerbahçe lider, üç yenilgili Galatasaray ikinci. Dolayısıyla, iki takıma da galibiyet şart. Tribünler dolu..

    Maçın son saniyelerine Galatasaray 1 sayı önde giriyor ve son hücumda Fenerbahçeli basketbolcu pota altından basketi kaçırıyor. Galatasaray üçüncü kez üst üste şampiyon. Fenerbahçe ise ikinciliğe yuvarlanıyor ve şube korku tüneline giriyor. Zira, kadın basketbol takımının kapatılması gündemde. Amerikalı Vickers ülkesine dönüyor. Takımın “beyni” Derya Taşçı (sonradan “Kaptan-ı Derya” olarak anılacak) Galatasaray’a transfer oluyor. Diğer oyuncular yaz boyunca “ne olacak?” diye beklerken, Yönetim Ağustos’ta bütçeyi düşürerek “devam” kararı alıyor.

    Ama iş işten geçmiş. Galatasaray Derya’nın yanısıra, Yükseliş’ten Handan Özbek ve Kolej’den Çelen Kılınç’ı da ekleyip, iki yeni Amerikalısıyla birlikte milli takımdan daha kuvvetli hale gelmiş ve her sezon hangi takımın yıldızı sivrildiyse transfer edip rakipsiz hale gelmiş. Tam ezeli rakibimizin sevdiği düzen: Rekabet olmasın ve herkes ona hizmet etsin. Sonuç belli: Play-off, Türkiye Kupası ve Cumhurbaşkanlığı Kupası’nın kadınlarda ilk kez oynandığı 1992-93’ten 1997-98’e kadar 6 sezonda 18 kupa.

    Peki bu devranı kim döndürür? Açıkça söyleyelim, futboldan diğer amatör sporlara kadar ezeli rakibimiz ne zaman seri şampiyonluklar kazandığı bir düzen kurmuşsa karşısında Fenerbahçe’yi bulmuştur. Üçüncü bir takım yoktur. Kadın basketbolunda da bu, 1998-99 sezonunda gerçekleşir.

    O sezon Avrupa’da tarihinde ilk kez “Final Four” oynayan bir Galatasaray vardır ama.. Zaferlerin büyüklüğü de rakibin büyüklüğüyle ölçülür. Normal sezonda rakibine karşı iki maçı da kaybeden Fenerbahçe, 14 Mart 1999’da Türkiye Kupası finalinde ezeli rakibini 8 yıl sonra, hem de 72-53 yener ve (ilk kez) şampiyon olur.

    Bu belki “Potanın Kraliçeleri”nin doğumgünüdür.. Zira taç takmak için Lig şampiyonu olmak lazımdır. 6-8 Nisan’da Final Four sahnesinden üçüncülük apoletiyle inen Galatasaray (dönemin statüsü gereği) 1-0 önde başlayacağı play-off final serisinde iki galibiyet alsa bile (10. kez üstüste) şampiyon olacaktır.

    Ancak Türk sporunda mutlu sonlar (eninde sonunda) Fenerbahçe lehine biter. Ancak, Fenerbahçe’nin mutlu sonlara gelene kadarki yolları hep inişli çıkışlıdır. En güzel filmler ve romanlardaki gibi.

    İlk maçta 72-59’luk galibiyetin ardından, ikinci maçta 58-50’lik yenilgi Fenerbahçe’yi seride 2-1 geriye düşürür. Büyük çoğunluk, Galatasaray’ın yılların deneyimiyle sonraki maçı da alıp 3-1’le işi bitireceği kanaatindedir. Ama Fenerbahçe 66-49’la ezeli rakibini ezer geçer. 19 Nisan 1999 Pazartesi günü finalin son maçı Abdi İpekçi’de oynanacaktır.

    19 Nisan’da Türkiye, bir önceki gün düzenlenen Genel ve Yerel Seçimlerin sonuçları ve gazete manşetleriyle uyanır. 1995 seçimlerindeki tablo altüst olmuş; Ecevit’in DSP’si birinci, Bahçeli’nin MHP’si ikinci parti olarak çıkmıştır.

    Aynı gün Fenerbahçeli kadın basketbolcular ise taç takmaya çıkarlar. Final serisindeki iki farklı galibiyetleriyle Türkiye Kupası finalindeki zaferlerinin tesadüfi olmadığını kanıtlamışlardır. İlk yarı kafa kafaya gider ve 30-29 Fenerbahçe lehine biter. İkinci yarıda ise Clarissa Davis ve Didem Akın’ın bombardımanı Galatasaray’ın gardını düşürür. Son 8 dakika kala fark 15’e çıktığında Fenerbahçeli taraftarlar şampiyonluk şarkılarına başlamıştır. Sarı-lacivertlilerin düşük bütçeli dar kadrolarını yıllarca Spor Sergi’de, Caferağa’da destekleyenler ise ayrı bir gururludur.

    Kadın basketbolunun ilk Türkiye şampiyonu (1956) Fenerbahçe’nin “Altın Kızları”ndan (1954-1961) sonra, “Potanın Kraliçeleri” de ilk kez Türkiye Ligi’nde taç giymişlerdir: Didem Kantarcı (Akın), Clarissa Davis, Andrea Nagy, Serap Yücesir, Arzu Özyiğit, Ceren Ateş, Tuğba Cengiz, Ceyda Evrengül, Yeliz Şahin ve Nalan Mete..

    21 yıl oldu.. Bugün Fenerbahçe bu branşta da Türkiye’nin bir numarası, Avrupa’nın da köklü markası ise, “Potanın Kraliçeleri”nin taç taktıkları gün 19 Nisan 1999’dur.

    Tapfereritter