Kategori: Futbol

  • YKB Arşivinde Fenerbahçe

    YKB Arşivinde Fenerbahçe

    Ağırlığı Selahattin Giz fotoğraflarından oluşan YKB arşivinde Fenerbahçe fotoğrafları birbirinden müthiş sahneleri gün yüzüne çıkarıyor. Bu arşiv araştırması esnasında bizden yardımını esirgemeyen Ayhan Uçar ağabeyimize sonsuz teşekkür ediyor, kendisiyle beraber çalışan ve aynı derecede bize yardımı dokunan büyük Fenerbahçeli merhum Abdullah Gül ağabeyimizi de saygıyla anıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yapı Kredi Bankası Arşivinde Fenerbahçe

    Yapı Kredi Bankası arşivinde Kadıköy ve Fenerbahçe fotoğraflarından bir seçme
  • Çamurlu Yuvarlak Bir Şey

    Çamurlu Yuvarlak Bir Şey

    Fenerbahçe ile Altınordu, bir zamanların iki ezeli rakibi, 12 Aralık 1919 Cuma günü karşı karşıya gelmişler. Spor Âlemi dergisinde maçı yazan (muhtemelen Çelebizade Sait Tevfik Bey) topun aldığı hali “çamurlu yuvarlak bir şey” olarak anlatmış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Birinci Küme

    12 Kanunievvel 335

    Altınordu 3 – 2 Fenerbahçe

    Bu oyun lig maçlarının en galeyanlısı ve en meraklısıdır. Çünkü birçok seneden beri bu iki rakip kulüp arasındaki oyunlar ya kavga ile neticeleniyor veyahut berabere kalıyorlardı, bugünkü maçta ise Altınordulular lig maçında oynatılmamasına karar verilmiş olan Hasan Bey’i bulundurduklarından bilmem acaba bu oyun da makbul addolunacak mıdır?

    Mahaza maçın tarz-ı cereyanını izah edelim: Hakem Sedat Bey idi. Muvaffakiyeti şayan-ı takdirdir.

    Takımlar hemen her iki kulübün en iyi oyuncularından terekküb ediyorsa da hepsi bir seviyede bulunmuyordu. Bu oyunda Altınordu’nun sağ ve Fenerlilerin de sol tarafı iyi ilerliyordu.

    (Oyun) başlangıcında gevşek olmakla beraber meraklı cereyan etti. Gerek Fenerliler ve gerek Altınordulular birbirlerini epeyce kurcalamaya başladılar. Fakat Altınordu müdafaası topu gayet iyi vurduklarından muhacimlere hemen muavinlerin yardımına ihtiyaç hissettirmeden yolluyorlardı. Tabii buna muavinler de inzimam ederek daha ziyade takviye ediyordu.

    Fenerlilerin müdafaa hattı kuvvetsiz idi. Muavinler çok gayret ediyor, yalnız İsmet Bey pek iyi oyuncu olmakla beraber asabiyeti dolayısıyla ziyade çalım yapıyor ve bundan dolayı bazı mühim sıralarda topu hasmına veriyordu.

    Fenerliler ilk partide sol tarafta verilen iyi bir pas ile kaptan Zeki Bey tarafından ilk sayı yapıldı, fakat Altınordulular da pek az sonra kale önünde karışıklık esnasında Hasan Bey’in kafasıyla topun rüzgar tesiriyle bir kısmı kaleye dâhil olması hakem tarafından gol addedilerek bir sayı mukabil taraf da yaptı. Ve birinci kısım hitam buldu.

    İkinci partide Fenerliler hücuma başladılar ve epeyce oyun şiddetini tezyid etmişti. Bu sırada uzun havaleli bir top ufak bir çalımla müdafileri geçilerek Fenerlilerden Alaaddin Bey tarafından gayet mühim ikinci sayı dahi yapıldı.

    Bundan sonra Altınordulular ziyade gayret etmesine mukabil Fenerliler de müdafaasını kuvvetlendirmek lazım gelirken bilakis daha açarak fazla sayı yapmak hevesine düştü ve zaten uzun vurulamayan top çamurlar arasında sürünmeye başlandı.

    Korner hattından çekilen toplar hep bu karışıklık esnasında içeriye atıldı. Ve şu suretle galibiyet Fener’de iken ikinci ve üçüncü sayıların yapılmasıyla diğer tarafa teveccüh etti.

    Artık hava kararmaya başlamıştı ve her iki taraf da yorgun bacaklarını çamurlu yuvarlak bir şeyin üzerinde hareket ettirmeye çabalıyorlardı.

    Neticede ikiye karşı üç ile oyun neticelendi.

    Bu maçta en iyi oynayan Fener’den Feyzi Bey’le her iki kulüpten Refik Bey’lerdir.

    Spor Âlemi – Numara:4


    Fotoğraflar: Spor Âlemi dergisinde Fenerbahçe’den Refik Kuntol, Altınordu’dan Refik Osman Top, Fenerbahçe’den Baron Feyzi ve Fenerbahçe’den İsmet Uluğ.

  • Türklerle Fransızlar

    Türklerle Fransızlar

    Mütareke-İşgal devrinin gazetelerinde spor tarihinin izlerini sürmeye devam ediyoruz. 1 Haziran 1920’de İleri gazetesinde yayınlanan “Türklerle Fransızlar” haberi dönem araştırmacıları için güzel bir kılavuz olmuş.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor

    Türklerle Fransızlar

    Taksim’de devam eden ecnebi maçlarının arasına evvelki gün Türkler de karıştı.

    Saat altıya doğru kırmızı, beyaz formalarıyla sahayı işgale çalışan Türk oyuncularının etrafını halk doldurmuştu. Namık Bey hakem tayin edilmişti. Fransızlar İstanbul ve Makriköyü’ndeki idmancılarından muntazam bir takım çıkarmışlar, buna mukabil Türkler de kaleci Nedim, Altınordu’dan müdafi Nazmi, Nişantaşı’ndan Cafer, Altınordu’dan muavin Kamil, Fenerbahçe’den İsmet, Fenerbahçe’den Refik, Altınordu’dan muhacim Rüştü, Nişantaşı’ndan Münam, Altınordu’dan Mahmud, Darüşşafaka’dan İzzet, Nişantaşı’ndan Sabit Beylerden teşekkül etmişti.

    Rüzgar ilk partide Fransızlara müsait değildi. Fakat bundan Türkler istifade edemedi. Müdafaanın gayretle sevk ettikleri topu muhacim hattı pek yanlış olarak istimal ediyordu. Yarım saat kadar aynı hal etrafında çarpışıldı. Bu sıralarda Münam Bey tarafından hasımlarına bir sayı yapıldı, bundan sonra Fransızlar daha ziyade müdafaaya çalıştılar. Muvaffak da oldular.

    İkinci partinin başlangıcında rüzgar Türklere müsait bulunmuyordu. Müdafaanın ve bilhassa muavin hattının pek kuvvetli olması, hücumları pek kolaylıkla iade etmeye sebep oluyordu. Rüzgarın ziyade çarpıntıları oyuncuları topu muntazam sevk etmemelerini intaç etmişti. Oyunun nihayetlerine doğru Fransız müdafilerinin hatası yüzünden yapılan (penaltı) dolayısıyla Cafer Bey tarafından ikinci sayı da yapıldı. Bundan sonra oyun daha ziyade şiddetlendi ise de hakemin hitam düdüğü iki yabancı kulübü ayrı sedalarıyla Taksim meydanından uzaklaştırdı ve neticede de sıfıra karşı iki sayı ile Türkler kazandı.

    Gençlerimizin böyle ecnebi kalmış bir mahalde faaliyet göstermelerini tebrik ederiz.

    Şimdi oyuncuları tetkik edelim: Evvela Fransızlar gayet muntazam oynadı. Bilhassa kaleci, sol müdafi, orta muavin ve sağ açık gayet iyi oynadı, umumiyet itibariyle muntazamdı.

    Türklerin muhacim hattı gayet fena oynadı. Yegan yegan iyi oyuncu olmakla beraber ortada bir (sentr)leri bulunmadığından topu istimal etmekte biraz acemilik ediyorlardı.

    Orta muhacim Mahmud Bey topu arkadaşlarına fena vaziyetlerde terk ediyordu. Münam Bey biraz şahsi oynuyor birçok kere gelen topa vurmak için biraz bekliyordu. Rüştü Bey maçlara yeni dahil olmakla beraber iyi oynadı. İzzet Bey de çok çalıştı, sağ açık Sabit Bey topu gayet iyi ortalamakla beraber kendisini hiç yormuyordu. Muavin hattı fevkalade idi. En iyi oynayan Kamil Bey’di. Yaptığı hareketler ile Türklerden maada bütün ecnebi temaşakarları bile alkışlattırmaya mecbur etti.

    İsmet Bey de ilk sıralarda iyi oynadı. Fakat ayağına tesadüf eden tekme dolayısıyla hasıl olan sakatlık biraz sonra müdafi durmaya mecbur etti. Mahaza Cafer Bey de çok güzel vazifesini ifa etti. Refik Bey de karşısındaki muhacimi müşkül mevkilerde bırakıyor ve daima muhacimleri besliyordu. Müdafilerden Nazmi Bey biraz acele ediyordu. Gerçi topu hasımdan almak için iyi bir kabiliyet gösteriyorsa da daima ortaya atamıyordu.

    İhtimal ki bu havanın rüzgarlı bulunmasının tesiratındandır. Kaleci Nedim Bey bilhassa rüzgar altında bulunduğu zaman mühim akınları kurtararak takımının meftuniyetini yükseltti.

    Oyun gayet sıkı cereyan etti; halk pek çoktu, yalnız saha biraz arızalı olmakla beraber, toz da pek çoktu.

    Çelebi zade Said Tevfik – 1 Haziran 1336 (1920) – İleri Gazetesi

  • Dört Sene Sonra

    Dört Sene Sonra

    Fenerbahçe, 12 Haziran 1925 tarihinde 1-0 kazandığı derbi maçından sonra, Galatasaray’a karşı 8 maç yapmış ve bunlardan hiçbirini kazanamamıştı. Dört sene sonra 29 Kasım 1929 tarihinde oynanan karşılaşma, Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erince gazetelerde aşağıdaki yazılar çıktı… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Galip!

    Fenerbahçe seyircilerin sevinç tezahürleri arasında Galatasaray’ı yendi.

    Tahmin ettiğimiz gibi, binlerce meraklıdan mürekkep kesif bir seyirci kütlesinin sevinç tezahürleri arasında, Fenerbahçe, Galatasaray’ı dün yendi.

    Galip bu galibiyeti, mağlup da bu mağlubiyeti, hakikaten hak etmişlerdi.

    Kabul etmek lazımdır ki son seneler zarfında birçok ecnebi takımları yenerek milli heyecanımızı yüksek bir şekilde temin eden Fenerbahçe, hayrete şayan bir aksilik, bir talihsizlikle bütün o ecnebi takımlara yenilen bir takıma, Galatasaray’a mağlup oluyor, yendiği maçları bile yeniliyordu.

    Fenerbahçe’ye nazaran daha zayıf bir vaziyette olan Vefa, Beykoz gibi takımlar karşısında yakasını güç kurtaran Galatasaray’ın, Fenerbahçe karşısında garip bir istihaleye uğramış gibi, böyle galip çıkagelmesinin yegane hikmeti, Galatasaray’ın “Azmü iman!” namını verdiği ve faul üzerine müesses bir nevi haşin oyun sisteminin bütün bir maçın cereyanına hakim kılınmasından ileri gelmekte idi. “Oyunla yenilmeyeni, zorla yenmek!” işte sistem bu idi ve insaf ile kabul etmek lazımdır ki sistem, meşhur Mehmet Nazif’in ayağı kurban verilinceye kadar da muvaffakiyetle tatbik edildi. Oyun başladıktan beş on dakika sonra asabi bir hava içinde karşı taraf korkutulacak, çarpılacak, devrilecek, yuvarlanacak ve garip bir tempo ile teganni edilen o meşhur:

    “Ha! Ha! Ha!”

    “Hi! Hi! Hi!”

    “Ho! Ho! Ho!”dan mürekkep tribün musikisi arasında, bir nevi heyamola ile galip gelinecekti. Bu sistem, zavallı Mehmet Nazif’in ayağına mal olduktan sonra ve bilhassa arslanlar ihtiyarlayarak şuraya buraya koşmalarının oyun üzerinde artık müessir olmaması üzerine, iflas etti. Fenerlilerin dünkü galebesi bundan ileri gelmiştir.

    Esasen kaç senedir galip gelmesi lazım gelen Fenerbahçe, bu maçı behemehâl kazanmak için, 3 aydan beri çok muntazam bir antrenmana tabi tutulmakta idi. Zeki’nin, Alaaddin’in, Kadri’nin, Sadi’nin, Cevad’ın, Füruzan’ın, bütün Fenerbahçe’nin dünkü hakimane oyunun, bunun eseri ve dünkü büyük maçın her Fenerbahçeliyi candan memnun ve tatmin eden kati bir galibiyetle bitmesi de yine her şeyden evvel bu çalışmanın neticesidir.

    (…) Oyunun bitmesine 13 dakika kalmıştı. “Man dakka, dukka!” kabilinden, Fenerbahçe, bu sefer kör talihi behemehâl patlatmak için vaktiyle Mehmet Nazif’in yaptığı gibi, ayağına geçirdiği toplardan bir kısmını taca havale eyledi. Bu da pek fena bir mukabele değildi. Her halde fazileti terbiyetkarisi muhakkak olmak lazım gelirdi.

    Nihayet çok vakur ve centilmen Fenerbahçe, haklı bir galibiyetin gururu ve neşesi içinde kendisini sevenlerin omuzları üzerinde sahayı zaferle terk etti. Ve “Ha! Ha! Ha!” “Hi! Hi! Hi!” “Ho! Ho! Ho!”cular da sustu. Anlaşılan musiki heyecanı gönüllerinden uçmuştu!

    Sarı kırmızılı arkadaşlara ve bu renge boyananlara Allah başka keder vermesin!

    1 Aralık 1929 – İkdam Gazetesi


    Maçtan Sonra

    Fenerbahçe Galatasaray’ı yendi… Evvelki akşamla dünkü günün her yerde duyulan bahsi, lakırdısı bu idi. Belki bugün de odur. Bizim matbaada bu zafer duyulunca sermürettip muavinlerinden Şahin Hayri Efendi bütün muharrirlere birer çay ısmarladı. Dehşetli sevinç içinde idi. Bahriahmere seyahat yazısında ismi geçen ve bizim patronların hanedanına mensup olan Rasim Daver Bey’e bir taziyet mektubu yazdı; bize de imzalattı. Akşam, vapurda stadyumdan sonra meyhaneye de uğramasını ihmal etmemiş olan iki genç konuşuyordu:

    • Fena yenildik be yahu!
    • Seyircilerin içinde Galatasaraylı bir kız vardı; ikinci haftaymın sonunda, az kaldı, bayılıyordu.

    Hamdolsun gece rüyamda ne maç seyrettim, ne de lakırdısını dinledim. Lakin sabahleyin acısı çıktı. Vapuru dolduran kalabalık içinde galiba benden başka maç lakırdısı etmeyen yoktu.

    • Nasıl çıktığımı bilmiyorum. Yanımda oturan kız Fenerli idi. Bizim taraf mağlup olunca bir daha kendisine görünemedim.

    Bir başka ses:

    • Şu Vakit gazetesi Fenerli galiba. Serlevhalarında kulüplerin renklerini göstermiş. Fener üstte, Galatasaray altta.

    Gazetecileri iyice tanıdığı anlaşılan bir delikanlı:

    • İkdam çıksaydı, Ali Naci Bey bu zaferi nasıl yazardı, görürdünüz! Diyordu.

    Nihayet köprüye geldik. Uğradığım berber dükkânında gene aynı bahis:

    • Kalecinin üzerine bir atılış atıldılar ki çocuk, az kaldı, boğuluyordu.
    • Ayol, futbol oynarken o hırs arasında kim kimi düşünür? Nihat’ın bacağından kanlar sızıyordu da kimse aldırmıyordu.
    • Azizim “Yaşa”, “Bravo!” diye haykırmaktan sesim kısıldı.

    Tramvayda da aynı bahis duyuluyordu. Demek ki yalnız zenginin parası züğürdün çenesini yormuyor. Sporcunun oyunu da sporcu olmayanın çenesini yoruyormuş.

    1 Aralık 1929 – Vakit Gazetesi (Toplu İğne)

  • Tarz-ı Teşkil

    Tarz-ı Teşkil

    Bundan tam bir asır önce, Vatan gazetesinin spor köşesinde Slavia Prag karşısına çıkacak İstanbul karmasının nasıl kurulması gerektiği yazılmış. İlk “tarz-ı teşkil” gazetenin hoşuna gitmemiş olacak ki kendi önerilerini yapmışlar. Enteresan bir yazı. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor

    İstanbul Muhtelit Takımının Bugünkü Müsabakası

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı İstanbul Mıntıkası Futbol Heyeti dünkü nüshamızda intişar eden bir tebliğname ile İstanbul muhtelit futbol takımını, bugün, İngilizlerin kuvvetli bir muhtelit takımıyla müsabaka icra etmek üzere Kadıköyü’ndeki İttihat Spor Meydanı’na davet etti.

    “Roska” kulübünün İstanbul’a geleceği şayi olduğu esnada birkaç talim ve müsabaka yapan İstanbul muhtelit takımının aradan geçen üç ay zarfında tamamen atıl durduktan sonra böyle birdenbire egzersize davet olunması, takımı “Slavya” maçlarına hazırlamak arzusuna müstenid olmak lazımdı. Esasen tebliğnamenin serlevhası İstanbul futbol heyetinin bu endişesine tercüman olmaktadır.

    Binaenaleyh “Slavya”ya karşı hazırlandığı anlaşılan İstanbul muhtelit takımının tarz-ı teşkili hakkında futbol heyetinin nazar-ı dikkatini celb etmek isteriz.

    Davet olunan futbolistler meyanında kaleci Nedim Bey vazifesinin eridir. Yalnız son Altınordu müsabakasında mümaileyhin eli incinmişti. Eski selabetini iktisap etmemiş olan bir el ile kalecilik etmek evvela Nedim Bey’in sıhhati, saniyen muhtelit takımın menfaati namına iyi bir şey olmasa gerektir. Her ihtimale karşı mumaileyhe halef olmak üzere irae edilen Nüzhet Bey’e gelince: Bu zattan daha mahir bir kalecimiz daha vardır ki onun ismini namzetler meyanında görmemekle mütehayyiriz. Şekip Bey her halde tecrübe edilmek lazımdır.

    Müdafi Cafer Bey hakkında bir diyeceğimiz yoktur. Fakat Şükrü Bey’in müdafi olmasını muvafık bulamadık. Zira mademki muhtelit takım Slavya’ya karşı ihzar edilmektedir, oyuncuların çok koşan ve hiç yorulmayan Slavya muhacimlerini tevkif edebilecek kadar seri ve çevik olması iktiza eder, hâlbuki Şükrü Bey’in sürati azdır. Bizce Şükrü Bey, Zeki ve Bedri Beylerin arasına, sol iç muhacim olarak takıma ithal edilmeli ve müdafi olarak da Hasan Kamil Bey alınmalı idi.

    Muavinlerden Nihat ve İsmet Beyler diğerleriyle esasen kabil-i tebdil değillerdir. Lakin Feyzi Bey’e tercih edilecek birkaç futbolistimiz vardır. Mesela: İbrahim ve Sadi Beyler. Vakıa Feyzi Bey topa hâkimdir. Pas vermek hususunda oldukça melekesi vardır. Fakat Slavya’ya karşı ittihaz edeceğimiz tabiye mutlak tedafi olacağı için muavinler mümkün mertebe fazla koşanlardan ve vücutça kuvvetli olanlardan intihap edilmek muvafıktır. Bu sebeplere binaen biz Sadi ve İbrahim Beyleri namzetler meyanında görmek istedik.

    Muhacim hattı (dediğimiz gibi) Şükrü Bey ilave olunduğu takdirde İstanbul’da teşkili mümkün olan “ideal” muhacim hattı olur.

    Mamafih önümüzde fazla zaman olmadığı için bugün bittabi futbol heyetinin tertip ettiği takım sahaya çıkacaktır. Fakat Salı veya Çarşamba günü ikinci bir talim müsabakası daha tertip edilir ve müdafaaya Hasan Kamil Bey, muavinler hattına İbrahim veya Sadi Beylerden biri getirilir, muhacim hattına da Hasan Bey’in yerine Şükrü Bey geçirilirse, ümit ederiz ki, daha iyi bir netice hâsıl olur.

    8 Temmuz 1923 – Vatan Gazetesi

  • Mükemmel Bir Spor Yeri

    Mükemmel Bir Spor Yeri

    3 Temmuz 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde “Şehrimizde Mükemmel Bir Spor Yeri” imzalı bir yazıya rastladık. İlerleyen yıllarda Fenerbahçe ve Türk spor tarihinin önemli maçlarına sahne olacak “İstiklal Sahası” bu şekilde duyurulmuş. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: İlk yazıdan bir hafta sonra, bu kez Hakimiyet-i Milliye’nin spor yazarı “Azizoğlu” imzasıyla bir ek yapılmış konuya… Onu da yazının altına ekledik.


    Şehrimizde Mükemmel Bir Spor Yeri

    Şehrimizde, bütün gayretleri, ricaları rağmen iyi ve temiz bir spor yeri yapmak imkânı olamadı. Hele Cebeci’de sporcularımızın ayaklarıyla tesviye edilmiş olan tarla da bu sene ekilince, sporcular büsbütün fena bir mevkide kalmışlar ve biraz aşağıdaki gayri sıhhi yerde oynamaya başlamışlardır. Oralardaki su birikintileri ve diğer biçimsiz vaziyet seyircileri de izaç ediyordu.

    Hâlbuki bu haftadan itibaren sporcular ve seyirciler mükemmelen hazırlanmış bir yer bulacaklardır. Müteaddit spor takımları teşkil etmiş olan Meclis Muhafız Kıtaatı, istasyonun arkasında pek güzel bir spor sahası tarh ve tanzim eylemiştir. Buranın yegâne eksiği, Avrupa’daki spor mahallelerindeki oturma mahalleridir. Fakat arazinin biraz meyilli olması bu noksanı da tadil eylediği gibi kurulan müteaddit çadırlar da istirahati temin edecektir. Hatta bir büfe yapılması da mutasavverdir.

    Spor sahası bir futbol mahalli ve bunu beyzi şekilde kuşatan bir koşu yeri ihtiva eylemektedir. Cuma gününden itibaren bütün spor takımlarına açık bulunacaktır. Aynı zamanda her Cuma mızıka da bulunacaktır.

    Bu suretle senelerce temin edilemeyen bir gezinti mahalli, en nihayet askerlerimizin teşebbüsü ile meydana çıkmış bulunuyor.

    Muhafız spor takımlarının yakın muvaffakiyetlerini görmek isterken bu güzel işteki gayretlerini de alkış deriz.

    3 Temmuz 1923 – Hakimiyet-i Milliye Gazetesi


    İstidraden birlik heyetinin bir noktaya nazar-ı dikkatini celp etmek isterim. Meclis Muhafız Taburu’nun istasyon arkasında “İstiklal Meydanı” namıyla vücuda getirdiği spor sahasının ilanlarını okudum. Birlik heyetinin de resmen haberdar edildiğini biliyorum. Acaba kulüplerimiz bu güzel sahada niçin müsabakalarını yapmıyor? Şimdiye kadar sahasızlıktan şikâyet eden idmancılarımız acaba Cebeci’de taşlıklı, pislikli sahadan neden ayrılamıyor? İstasyonun şehir için merkezi bir vaziyeti haiz olması ve şehrin de etrafa doğru tevsi edeceği nazar-ı dikkate alınırsa ve bu hafta Muhafız Taburu bölükleri arasındaki futbol maçlarına gelen seyircilerin kesreti düşünülürse bazılarınca serdedilen fikirlerin pek boş olduğu meydana çıkar. Bu hususta birliğin acilen bir karar vermesini temenni ederken meydanı vücuda getiren Tabur Kumandanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey’le rüfekasına sporcuların en derin teşekkürlerini burada söylemeyi bir vazife telakki ederim.

    10 Temmuz 1923 – Hakimiyet-i Milliye Gazetesi


    Ankara İdman Birliği Umumi Kitabetinden:

    1-Ankara İdman Birliği heyet-i umumiyesinin 9 Temmuz 39 (1923) tarihli içtimaında “Ankara Futbol Birinciliği” müsabakalarıyla bilumum spor müsabakalarının badema Meclis Muhafızgücü’nün istasyon arkasında vücuda getirdiği “İstiklal Meydanı”nda icrası ittifakla kabul edilmiştir.

    2-13 Temmuz 39 Cuma günü Sanatkaran Gücü ile Turan birinci takımları arasındaki lig maçı “İstiklal Meydanı”nda yapılacaktır.

    3-Bu hafta ayrıca Meclis Muhafızgücü bölükleri arasında sürat ve mukavemet koşularıyla eşik yarışları icra edilecek ve birincilere Muhafızgücü tarafından münasip hediyeler verilecektir.

    4-Seyircilerin istirahati ve oyuncuların soyunması için çadırlar ihzar edilmiştir.

    5-Soğuk meşrubatla saireyi füruht etmek üzere bir büfe vardır.

    6-Her hafta Meclis mızıkası tarafından en müntahab parçalar çalınacaktır.

    7-Müsabakalara öğleden sonra dört buçukta iptidar olunur.

    8-Duhuliye yoktur.

    12 Temmuz 1923 – Hakimiyet-i Milliye Gazetesi

  • Fikstür

    Fikstür

    1919-1920 İstanbul futbol liglerine ait olan fikstür, Spor Alemi dergisinden çıktı. Aşağıdaki notlarla yayınlanan takvimin görselini yukarıda, organizasyonda yer alan takımları ise aşağıda görebilirsiniz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    1-Oyunlar İttihat Spor Kulübü’nde icra edilecektir.

    2-İkinci takımlar zevali saat 10.30’da birinci takımlar birde oyuna başlayacaklardır.


    Cuma Birinci Küme

    • Altınordu
    • Anadolu
    • Fenerbahçe
    • İdman Yurdu
    • Galatasaray
    • Süleymaniye

    Pazar Ligi

    • Aneyanis
    • Ermeni Spor Cemiyeti
    • Fenerbahçe
    • Makabi
    • Neayena
    • Olimpia

    Cuma (Yeni Küme)

    • Altınörs
    • Beşiktaş
    • Beylerbeyi
    • Darüşşafaka
    • Haliç
    • Hilal
    • Kumkapı
    • Türkgücü
    • Üsküdar
    • Vefa

    Not: İkinci takımlar fikstüründe yer alan ekipler, Cuma (Yeni Küme) ile aynıdır.

  • Canlı Yapraklar – XXIII

    Canlı Yapraklar – XXIII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXIII” : 1926 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXIII

    1925 te Slâvya’ya karşı muzaffer olan Türk futbolu Mısır’da da hayranlık uyandırmış ve bir futbol takımımızın Mısırı ziyareti çok istenmişti.

    İstiklâl savaşımızı takip eden senelerde Mısır zengini ve fakiriyle memleketimize karşı derin sevgiler beslemekte idi. Elçimiz, İstiklâl harbi kolordu kumandanlarından Muhiddin Paşa merhumun da bu sahadaki müspet rolü büyüktü.

    Fenerbahçe – Galatasaray muhteliti Kahire’nin Kürretülkadem kulübüyle mutabık kalıp Şubat 1926’da Fezara vapuruyla Mısır’a gitti. 4 hafta süren bu seyahatte 6 maç yaptı… İskenderun muhteliti ile (1-1) berabere kalan Kahire muhtelitine 3-0 ve rövanşta İskenderun muhtelitine 2-1 mağlup olan takımımız Kahire muhtelitiyle yaptığı rövanş maçında 2-2 berabere kalmış, son Portsait ve Mısır muhteliti maçlarını da 5-1 ve 2-1 kazanmıştı.

    Görülüyor ki netice iki taraf için müsavidir. Ancak Mısırlılar gençlerimizi üstat birer futbolcu olarak değil, fakat bir husumet cihadını alt etmiş kahraman- bir İslâm milletinin mümessilleri olarak gördüklerinden bağırlarına basmışlardı. Sayısı mahdut olan zengin tabaka hususi otomobillerini gençlerimizin emirlerine tahsis etmeği bir şeref sayar ve bunun için birbirleriyle yarış ederlerken, yüzde 99’u teşkil eden fakir tabaka da onları birer kahraman mücahit gibi elleri üstünde taşımış, her birini “Kemal Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Kâzım Paşa!…” gibi isimlerle anmış ve alkışlamışlardı Hele 2 Mart 1926 akşamı Mısır futbol federasyonunun verdiği muazzam ziyafette yaşanan o candan sahneleri tasvir güçtür. Birçok Mısırlı hatipler Türk inkılâbı ve Gazi Mustafa Kemal için takdir ve hayranlıklarını pek coşkun şekillerde izhar etmişler, memleketimizin refah ve kudretine dualar ve sporcularımıza da altın madalyalar hediye eylemişlerdi.

    Kahire’deki Rejina Palace otelinin önü günlerce, sabah akşam ve geceleri tezahürat içinde inlemişti. 15 Türk futbolcusu Mısır’ı sanki içeriden fethetmişlerdi.

    Fenerbahçe – Galatasaray muhteliti bu seyahate yeknesak kıyafetle çıkmıştı. Sarı parlak düğmeli lâcivert renkte ceket ve gri pantolon giymişlerdi. Formaları ise beyazdı. Fakat solda, kalp üzerinde kırmızı yuvarlak içinde beyaz ay – yıldız vardı. Bu kıyafetleriyle de halk üzerinde fevkalâde intiba bırakmışlardı Takım sahalara çıkarken ay – yıldızı gören seyircilerdeki heyecan zapt olunmaz bir hal alırdı.

    Mısırlılarla bu ilk teması diğerleri takip ettiler. Fakat temaslar ilerledikçe esefle göze çarpan nokta Mısır halkında memleketimize olan sevginin yavaş yavaş zeval buluşudur. Bunun ilk sebeplerini Mısır’ın sabık devlet adamlarındaki memleketimize karşı duyulan kıskançlık hisleriyle, meydanı boş bulan Komünizmin fakir halk kitlelerine süratle nüfuz edişinde aramak gerekir. Temennimiz, durumun bugünkü inkılâpçılar elinde salâh bulması ve iki millet arasındaki tarihi ve manevi bunca rabıtaların basit hislere feda edilişine artık son verilmesidir.

    İşte; yukarıdaki resim Mısır’la ilk futbol temasımıza ait olup 19 Şubat 1926 Cuma günü Kahire’de Kahire muhteliti ile karşılaşan Fenerbahçe – Galatasaray muhtelitini maçtan önce gösteriyor.

    Sağdaki 4 fesliden 3’u Mısırlıdır. Öndeki pardösülü fesli ise Mısırlı değildir. Bilâkis, bu seyahatin organizatörü Türk ve Galatasaraylı Vamık (Gezen)dir. Mumaileyh, Mısır ve Mısırlılarla yakın alâkası dolayısıyla, orada fesle gezmeyi ahbaplarına karşı cemile sayıp tercih etmişti.

    Şapkalılardan birincisi sol açık Bedri, ikincisi Fenerbahçeli gazeteci Çelebizade Sait merhum, kasketli de kafile ve Galatasaray antrenörü Billi Hanter’dir. Sonra futbolcuları görüyorsunuz.

    Sıra ile: (Ye Mehmet) lakabıyla maruf Galatasaray müdafii Mehmet Nazif, kaleci Ulvi, müdafi Kadri, kaleci Nedim ve Kemal Faruki. Ortadakiler Hayri, Nihat, Kemal Rıfat. Oturanlar da bu maçtaki forvet hattıdır: Muslih, Sabih, Zeki, Alâeddin; Mehmet…

    Resimde kafileden 3 kişi noksandır. Bunlar futbolcu Cevat’la Fenerbahçeli idareci umumi kâtip Ali Naci (Karacan) ve Galatasaraylı idareci Sedat Rıza merhumdur.

    (Gelecek resim ve yazı; 28 sene evvel Sofya’da oynanan bir Türkiye – Bulgaristan milli maçına aittir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 21 Ağustos 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXII

    Canlı Yapraklar – XXII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXII” : 1932 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXII

    Ara sıra Süleymaniye kulübünden bahsediyoruz. Bugünkü nesil için “İkinci kümeden bir kulübe niçin bu kadar değer verilir?!” şeklinde bir sual varit olabilir. Fakat geçmiş yılları, Süleymaniye’nin bir nesil önceki durumunu, kudretini ve hatta satvetini bilenler için verdiğimiz bu değerin dahi az olduğunu kabule mecburuz. 1910 senesinde kurulan Süleymaniye pek uzun seneler İstanbul semtinin en kuvvetli teşekkülü olarak şöhretler içinde yoğruldu ve öyle yaşadı. Karşısında yenmedik takım bırakmadı.

    35 sene evvel bir Milli Takım teşkili bahis mevzuu olsaydı Süleymaniye’nin böyle bir kadroya 4-5 eleman vereceği muhakkaktı. Kaleci Büyük Nedimler, müdafi Orhanlar, badi Şükrüler, muavin Arif, santrhaf Osman Nuri ve solaçık Zekiler bir zamanlar bu memlekette mevkilerinin en yüksek futbolcuları idiler.

    Süleymaniye’nin, senelerce sonra, duraklama devrinde bile, bir genç takımından İstanbulspor’u doğurduğunu misal olarak vermek bu bahtsız kulübümüzün kudretli ve kuvvetli mâzisi hakkında bir kanaat uyandırabilir.

    Bahtsız diyoruz. Bu çok eski kulübümüz, maalesef ki, cidden talihi kara bir müessese olarak spor tarihimizde yer aldı. İçinde yetiştirdiği birçok kıymetli idareciler, çok gariptir, ana kulüplerinden ziyade başkalarına müfit oldular. Ve bir gün geldi, 4 sene kadar önce, bu şöhretli ve temiz ocak 40 yıllık parlak bir hayattan sonra ve talihsiz bir terfi maçını müteakip, ikinci kümeye düştü.

    Yukarıdaki resim 23 sene önceki Süleymaniye futbol takımını, 16 Aralık 1932 günü Taksim stadında bir lig maçından önce gösteriyor. Galatasaray’a karşı yaptığı bu maçı Süleymaniye 2-1 kazanmıştı. Bu tarihi fotoğraf işte böyle bir zafer gününün canlı hâtırasıdır.

    Kuvvetli rakiplerine karşı bu başarıyı sağlayan Süleymaniye’nin mütevazı gençleri içinde en yaşlısı bugün için çok enteresan bir şahsiyet olarak şöhret bulur. Bu zat, takımın sağ başındaki paltolu Muhtar Uygur’dur.

    (Orhan Şeref Apak) ile beraber aynı Süleymaniye tezgâhından yetişme bu zat, sabık federasyonda hakikaten gayretli ve müfit çalışmalarıyla de tanınmış ve İspanya ile en son maç dolayısıyla İtalya’ya giden Milli Takım kafilemize başkanlık etmiştir.

    Bu resmin çekildiği günden zamanımıza kadar geçen 23 senenin, görünürde, Muhtar Uygur’un bünyesinde 23 ay kadar bile tesir ve yıprantı yaratamamış olması, Allah nazardan saklasın, bu kıymetli idareci hesabına cidden gıpta edilecek diğer bir noktadır.

    (Gelecek resim ve yazı: Mısırlılarla ilk futbol temasımıza aittir. Fenerbahçe-Galatasaray muhtelitinin 29 yıl önceki birinci Mısır seyahati…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 21 Ağustos 1954 – Akşam Gazetesi

  • İsmail’i Yalnız Bırakmamak

    İsmail’i Yalnız Bırakmamak

    Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü konusu gündemde iken, adaylardan birisi olan İsmail Kartal’a dair bir İslam Çupi yazısına rastladık. İsmail’i yalnız bırakmamak teması, bu sefer de jübilesinden evvel gündeme gelmiş…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İsmail’i Unutma

    İsmail gidiyor, Fenerbahçeli taraftarlar, İsmail Kartal’ı sessiz sedasız mı göndermeli?

    Futbolcu olarak İsmail Fenerbahçe’de 11 yıl “neon” gibi parlamasa da “istikrarı” yaşattı.

    Bazı oyuncular Fenerbahçe de bazen “0” bazen “10” alırken, hep “kendilerini” oynadı.

    İsmail eğrisi doğrusu ile her şeyi “takım için” yaptı. Onun “yıldız tablosu” takımın tablosu idi, aslında…

    Örnek bir profesyonel ve görev değil, “görevler” futbolcusu idi, İsmail Kartal…

    Uyumlu, sevimli, kontrollü bir stili vardı.

    Oynadığı her maçı kendi süsü için değil, Fenerbahçe için başlayıp bitirdi. Birey değil, takım oyuncusu idi, İsmail…

    Lakabı “Arap”tı ama oynadığı sürece Fenerbahçe’nin aydınlıklarını hiç karartmadı.

    Bu gece size, futbola ve Fenerbahçe’ye veda ediyor İsmail…

    Fenerbahçeli taraftar, İsmail’i yalnız göndermek ayıpların sonuncusu olur, galiba…

    İslam Çupi – 3 Eylül 1995 – Milliyet Gazetesi