Kategori: Futbol

  • 1924 Türkiye Şampiyonluğu I

    1924 Türkiye Şampiyonluğu I

    Türkiye Cumhuriyetinin ilk ulusal futbol birinciliği, diğer branşlarla birlikte 1924 yılında düzenlendi. 100. yılı idrak ettiğimiz Eylül ayı boyunca konumuz bu organizasyon olacak. Huzurlarınızda 1924 Türkiye Şampiyonluğu I

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1 Eylül 1924

    Spor Kongresi

    Mıntıka kongresi dünkü içtimaında divan riyaset ve mıntıka murahhaslarını intihap etmiştir.

    Ağustos’un 31’inci Pazar günü ikinci defa olarak mıntıka kongresi badelzeval saat altıda Darülmuallimin Terbiye-i Bedenîye yurdunda içtima etmiştir.

    Evvela divan riyaset intihabına ibtidar edildi. Riyasete Faik Bey (Gençlerbirliği), kâtipliğe Hasan Bey (Turan), Cevdet Bey (İdman Yurdu) intihap edilerek ruzname-i müzakerata geçildi. Umumi kongreye intihap edilecek sekiz murahhas için rey-i hafi ile intihap başladı. Tasnif-i ârâ neticesinde İsmail Hakkı Bey (Muhafızgücü) on rey, İbrahim Turgut Bey (İdman Yurdu) dokuz rey, Naili Bey (Gençlerbirliği) dokuz rey, Ferit Bey (İdman Yurdu) sekiz rey, Hüsnü Bey (Muhafızgücü) yedi rey, Abdülkadir Bey (Turan Anadolu) yedi rey, Kadri Bey (Turan Anadolu) yedi rey ile murahhas intihap edilmiştir.

    Aza-ı hamiyeden iki kişi intihap için kulüplerdeki aza-ı hamiye arasında kura keşide edilerek Adliye Vekili Necati Beyefendi (Gençlerbirliği), Ziya Bey (Muhafızgücü) mıntıkamızın fahrî murahhaslığına intihap edilmişlerdir.

    Ruznamenin ikinci maddesi mucibince heyet-i merkeziyede münhal bulunan müfettişliğe yedi rey ile Sedat Bey (İdman Yurdu) futbol heyeti müfettişliğine de dokuz rey ile İbrahim Turgut Bey (İdman Yurdu) intihap edilmişlerdir.

    Murahhaslarımıza gençliğin mukadderatı demek olan bu işte muvaffakıyetler temenni ederiz. (R. Koç)

    Edirne Futbol Şampiyonluğu ve Ankara Müsabakaları

    Edirne:31 (A.A.) – İşçiler Yurdu, Turan ve Türk Ocağı idman kulüpleri arasında icra edilen turnuva müsabakalarında Türk Ocağı futbol takımı Edirne şampiyonluğunu ihraz eylemiştir. İdmancılar Ankara’da icra edilecek şampiyonluk müsabakalarına iştirak etmek üzere yarın hareket edecektir.

  • En Güzel Yazı

    En Güzel Yazı

    İslâm Çupi’nin Fenerbahçe’nin 1974 şampiyonluğundan sonra kaleme aldığı yazı, “En Güzel Yazı” olarak tarihe geçmeyi hak ediyor… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Didi

    Fenerbahçe Şampiyonluğunun Boynundaki Esrarlı Gerdanlık

    Fenerbahçe 3 yıl ayrı kaldığı lig şampiyonluğu ile yine iç içe girdi…

    Fenerbahçe Türkiye’de şampiyon olsa da olmasa da, halktır, halkın ta kendisidir… Sarı-Lacivertli kulüp, tarihinin yaprakları çevrildiğinde her devrede isminin önüne en büyük kalabalığı biriktirmiş kulüptür.

    İsminin spor sayfasına yapışmasını istemeyen bir politikacı ne güzel anlatır bu diyalektiği:

    “Türkiye’de siyasi kadroların kulpundan tuttuğu iktidar hazzı hafta sonu biter… Çünkü Türkiye’de Cumartesi-Pazar Fenerbahçe iktidarı kurulur.”

    Çocuklarına etin kendisini değil resmini bile götüremeyen baba, evlatlarının midelerini Fenerbahçe galibiyetleri ile doyurur… Müdürüne, şefine, patronuna kızan küçük insanın intikamında, Fenerbahçe zaferlerinin tartışılmaz balyozları vardır. Yaşamayan halkın, itilen kakılan kitlenin, sevinçleri gram gram damlayan insanların, Cumartesi-Pazar eskimeyen, tükenmeyen mutluluğudur Fenerbahçe…

    Sabah her erken kalkan insanın ihtilale teşebbüs ettiği, dans figüründen çok bomba atıldığı bir ülkenin ihtilal heyecanlarından gelen bir Didi’nin bile, şaşkınlıklar geçirdiği Fenerbahçe sevgisi, şimdi kapatılma sistemi olmayan bir neon gibi tüm Türkiye direklerinde ışıldamaktadır.

    Dünya şampiyonluklarını bir virtüöz Brezilyalı olarak yaşamış, en azgın ve değişik sevgili dünya tribünlerinden alkış toplamış bir Didi’nin “Futbolda en büyük gürültü” diye saygı duyduğu Fenerbahçe dünyası budur…

    Didi imtihanla, kitapla, kurslarla içi dışı ilim dolmuş bir teknik direktör müdür? Değildir… Ama Didi büyük insan ve büyük bir futbolcudur.

    Didi iki yıl futbolcularının adalelerine at serumu şırınga etmemiş, kulaklarına topun yaşanmış ve yaşayan en iyi şiirlerini söylemiştir.

    Fenerbahçe’de oyuncu her maç ayakları değil, kafası ağrıyan bir yaratık haline sokulmuştur.

    Az idman… Çağ dışı çalışma… Dayanıklı ve adaleli olmama… Fizik, kondisyon gibi her futbol marangozunun ayrı şekilde yonttuğu bir kalıptan yoksun olma…

    Bütün bu bilimsel eksikliklere rağmen şampiyonluk… Ne dersiniz? Yoksa ilim, bilim Kalamış’ta kafasına sarık mı sardı? Didi’nin üfürükleri, futbol ilmi adına fırlatılan hikmetlerin önüne mi geçti?

    Sorun bakalım 1 yıl Türkiye’nin en büyükleri olan Cemil, Osman, Ziya, Yılmaz, Alpaslan ve Datcu’ya… Kurcalayın Fenerbahçe formasının büyüklüğü ile kendi gençliğini kol kola henüz sokamamış tüysüzleri… Bir yıl boyunca tribünlerde insan değil, taş olmuş o koskoca taraftar kitlesinin elem ve mutlulukları üzerinde bir araştırma yapınız… 365 gün ayr stratejilerin kımıldadığı şampiyonluğun yakasına yapışıp bağırınız “Didi’yi nasıl bilirsiniz?” diye…

    Fenerbahçe böyle büyüklüktür işte…

    İslam Çupi – Tercüman Gazetesi

  • Spor Toto

    Spor Toto

    Şimdilerde esamisi okunmayan fakat bir zamanlar Türk futbolseverlerin gözdesi olan Spor Toto ve Türkiye’deki ilk yıllarını anlatan yazı… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Toto

    Penceresinde demir parmaklıklar olan kapının üzerinde üç ayrı kilit vardı. Üç kişi bu kilitlerden her birini sıra ile kendi anahtarlarıyla kilitlediler. Anahtarlarını dikkatle ceplerine yerleştirdikten sonra birlikte doldurdukları zaptı imza ettiler.

    Üç kilitli oda, Ankara’nın Çankırı Caddesi’nde Spor-Toto teşkilatının çalıştığı dokuz katlı büyük binanın bodrum katındaydı. Üç kişilik heyet ise, teşkilata, Maliye Bakanlığı’na ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait birer gözlemciden ibaretti. Maliye Bakanlığı’nın ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün gözlemcileri her ay yenileriyle değiştiriliyordu.

    Spor-Toto maçlarının yapıldığı her hafta Cumartesi günleri öğleden önce, başbayiliklerden gelen B kuponlarına ait desteler sayılıp kontrol edildikten sonra gözlemci heyet önünde bu odadaki özel çelik dolaplara yerleştirilir. Oda bir haftaya yakın bir zaman kilitli kalır. Ayrıca kapısında devamlı bir bekçi bulundurulur.

    B kuponlarının bu kadar sıkı güvenlik tedbirleri altında hapsedildikleri müddet içinde C kuponlarının çok hareketli ve maceralı bir hayatları vardır. Bütün değerlendirme işlemleri, elden ele dolaşan bu kuponlar üzerinde yapılır.

    Müşterilerin oynadıkları biletlerin B ve C kuponlarını bayiler yüzerlik desteler haline getirirler. Bu desteler en geç Cuma günü, listeleri ile birlikte başbayiliklere teslim edilir. Başbayilikler, çıkardıkları bayi listeleri ile topladıkları kuponları Cumartesi günü sabahı Ankara’da bulunacak şekilde sevk ederler. Sevkiyat özel torbalar içinde, mevsime ve yerine göre demiryolu veya kara yolu ile yapılır. Halen sekizi İstanbul’da, üçü Ankara’da, üçü İzmir’de, diğerleri de başka illerde olmak üzere altmış bir tane başbayilik var. Ankara’ya, her hafta ortalama olarak 200. 000 ile 300. 000 arası kupon gelmektedir.

    Kuponlar, Spor-Toto binasının en alt katındaki kabul odasında bayi listelerine göre kontrolleri yapılarak teslim alınır. Desteler halinde olan bütün kuponların köşeleri özel bir ilaca batırılır. Bu ilaç, normal ışıkta görünmeyen, ancak kuars lambasında görülebilen floresanlı bir boyadır. Her hafta rengi değiştirilen bu görünmez boyanın rengini yalnız teşkilat müdürü bilir. Böylelikle, ikramiye kazanmış bir biletin dizilere sonradan katılıp katılmadığı kuars ışığındaki kontrolü ile anlaşılmış olur. B. kuponlarına ayrı, C kuponlarına ayrı renkler verildiğinden kontrol daha sıkılaştırılmış ve her türlü hile ihtimali önlenmiş olur. Renklendirilmiş B kuponları B odasına kilitlenir. C kuponları ise iş bölümü adı verilen kutulara yerleştirilir. Her iş bölümü 2500 ile 3000 kupondan ibarettir. Kutular C odasının sorumlularına teslim edilir.

    Bütün bu işler cumartesi günü maçların başlama saatinden bir saat öncesine kadar tamamlanmış olmalıdır. Aynı gün öğleden sonra ve Pazar günü C kuponları teker teker kontrol edilir. Bu kontrollerde bayilerin ve müşterilerin yaptıkları yanlışlıklara bakılır. Her hafta yanlış veya noksan olarak doldurulmuş pek çok kupona tesadüf edilmektedir. Bazıları da fazladan şiirler, maniler yazmakta; teşkilat personeline mesajlar göndermekte; balık, kuş, nal, kadın, okla delinmiş kalp resimleri çizmekte imiş. Hatta kuponlar üzerinde ortaklar arasında kazanılacak ikramiyenin paylaşılmasına dair özel anlaşma düzenleyenler bile var.

    Bu şekildeki bütün pürüzlü C kuponları, değerlendirmeye katılmamak üzere ayrılır; B kuponları ile karşılaştırmak için ayrı bir yerde saklanır. Her iki nüshada da aynı hataları ihtiva eden biletler ikramiye almaya hak kazanamazlar. Geçen yıl on üç tutturduğu halde yaşını yazmayı unutan İstanbullu bir vatandaş 268 bin liradan, çift biletle oynayan Aydınlı başka bir vatandaş ise 479 bin liradan mahrum kalmışlardır.

    Pazar günü akşamı Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nce maçların sonuçları radyolarda ilan edilir. Pazartesi sabah artık Spor-Toto teşkilatında hummalı bir değerlendirme faaliyeti başlamıştır. İlk iş olarak basımevinde karton şablonlar üzerine on üç maçın doğru sonuçları basılır. Değerlendiricilere dağıtılır. Her birinin on dokuzar kişilik kadrosu bulunan on altı değerlendirme masası vardır. Bunların on altısı değerlendirici, birisi masabaşı, birisi sekreter, birisi de masa yardımcısıdır. Masabaşı, masanın disiplininden ve çıkardığı işten sorumludur. Alınan iş bölümlerini özel cetveline kaydeder, en çok randımanı sağlayacak şekilde personele iş taksim eder, hataları kontrol eder. Sekreter, her türlü yazı ve kayıt işlerinde onun yardımcısıdır. Masa yardımcısı ise, değerlendiricilerin her ihtiyacını, onların yerlerinden kalkıp zaman kaybına sebebiyet vermeyecek şekilde görür.

    Değerlendirme, şablonların her kolona ayrı ayrı tatbik edilmesiyle yapılır. İlk değerlendirme yukarıdan aşağıya doğrudur. Dört hata bulunan kolonlar değersiz sayıldıklarından, bulunan dördüncü hatadan sonrasına devam edilmesine lüzum yoktur, Kazanan biletler ayrılır. On üç tutturanlar derhal değerlendirme müdürüne götürülür. Diğer ikramiye kazananlarla aşağıdan yukarıya yapılan ikinci değerlendirmede bunlara eklenenler ikramiye kontrol servisine gönderilir. Bu servisten geçirilen biletlere kıymet damgası vurulur. Gerekirse kuars ışığında tetkik edilir.

    C kuponları üzerindeki değerlendirme işlemleri tamamlanınca üç kişilik gözlemci heyet tekrar bir araya gelir. Üç kilitli B odası açılır. Heyet huzurunda ikramiye kazanmış C kuponları ile B kuponları karşılaştırılır.

    İşte Spor-Toto teşkilatının bir haftalık periyodu bundan ibarettir. Artık ondan sonrası, isabet eden ikramiyelerin hesaplanmasına ve sahiplerine gönderilmesine ait olan işlemlerdir.

    Her insanın bir ümide bağlanma ihtiyacı vardır. Her kişinin kafasında çeşitli hayalleri, sahip olmak istediği birçok idealleri bulunabilir. Her insan yeryüzünde kaldığı müddetçe şansını denemek ister. Talih kuşunun hangi başa konacağı bilinmez. İşte bu ümittir ki insanı sürükler, derece derece kendine bendeder. Bazıları hayalperest olur, hatta bazıları kumarbaz…

    Spor-Toto’nun yetkilileri, işte insanlardaki bu tabii eğilimin Spor-Toto sayesinde kötü yönlere kaymaktan korunabileceğini söylüyorlar. Belli bir istatistik olmamakla beraber, toto yarışmalarının bulunduğu ülkelerde kumar ve diğer suçlar azalmakta imiş. Ümit, hayal, heyecan toto ile tatmin ediliyormuş.

    Nitekim bizdeki henüz bir buçuk yıllık Spor-Toto denemesi de ümitleri peşinde koşan nice insanımız olduğunu meydana çıkardı. Üç büyük ilde başlayan toto, bu gün, elli ile sıçramış bulunuyor. Bir buçuk yılda, 11 milyon 411 bin 639 kuponla 82 milyon 660 bin 732 liralık oynanmış; bu miktarın 43 milyon 081 bin 604 lira 55 kuruşu ikramiye olarak dağıtılmıştır. Teşkilat masrafları ve bayi komisyonları çıktıktan sonra Beden Terbiyesinin hissesine de 28 milyon 721 bin 094 lira 74 kuruş düşmüştür. Bu para özellikle spor tesislerine harcanacaktır.

    Hayat Dergisi


    Spor Toto
    Spor Toto
    Spor Toto
  • Bazıları Büyük Doğar

    Bazıları Büyük Doğar

    Necmi Tanyolaç’ın 1974 şampiyonluğundan sonra yazdığı “Bazıları Büyük Doğar” yazısı, yine bir manifesto niteliğinde… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bazıları Büyük Doğar

    Evet, bazıları büyük doğar. Didi gibi, Ziya gibi, Osman, Cemil, Yılmaz ve tüm futbolumuzun diğer yıldızları gibi…

    Böyleleri için yenilgi ve bozgun küçülüş sebebi değildir. Bağlı oldukları toplumda hep aynı saygıyı görürler. Kazansalar da, kaybetseler de. Nitekim Didi ile Fenerbahçe’yi kaybedilmiş maçlardan ve kaybedilmiş şampiyonluklardan sonra darağacına çıkarmak kimsenin aklından geçmemiştir. Fenerbahçe şampiyon olmadan da yaşar…

    Evet, bazıları büyük doğar. Fenerbahçe gibi. Bir yabancı antrenörün ; “Şampiyon olduk ama Fenerbahçe olamadık!” deyişi kıskançlık mıdır, yoksa itiraf mı? Cevabını siz veriniz.

    Evet, bazıları büyük doğar… Bir tabiattır Fenerbahçe, uçsuz bucaksız bir tarla. Toprağı gerçekten bereketlidir. Bugüne kadar hep bire yüz vermiştir. Çok çabuk üreyen bir millet olmuştur, Çocuk, anasının sütünü emmekten sıkıldığı gün ağzını Fenerbahçe armasına yapıştırmıştır. Böyle böyle büyütmüşlerdir birbirlerini.

    Evet, bazıları büyük doğar. Bu büyüklük seyirciden gelmektedir. Nice’de 4 – 0 yenilmiş takımın o faciadan 3 gün sonra İstanbul’da oynadığı bir lig maçında Fenerbahçeli sabahın köründe kuyruğa girmiş, tribünler adam almamıştır. Başka yerlerde takımları böylesine ufalanıp gitmiş taraftarlar tribünleri boşaltıp, oturdukları yerlere siyah çelenkler bırakıyorlar. Fenerbahçe taraftarı ise Fenerbahçe’yi bırakmamıştır.

    Bir ebedi nöbet, Fener seyircisi için Fener’i tutmak! Bu bitip tükenmeyecek nöbetteki futbol seyircisi bir Mehmetçiktir. Elinde bileti, yüreğinde kulüp sevgisi o Mehmetçik bir asra yakındır Fenerbahçe’yi bekliyor, Fenerbahçe’yi koruyor ve omuzlarda taşıyor. Mc Kennan vadısinin altınlarından şüphesiz bir değil, birkaç Fenerbahçe yaratılabilir. Ama o seyirci kitlesinin bir teki dahi yaratılamaz. Çünkü Fenerbahçeli olmak, şampiyon olmaktan ayrı bir şeydir.

    Fenerbahçe’nin bu mutlu gününde “Niçin Fenerbahçeli değilim?” diyenlerin dünyaya bir kere daha gelmeleri imkânsız fakat Fenerbahçe’nin bu mutlu gününe gönül dolusu tebriklerle katılmaları mümkündür. Bu da büyüklüğün şanındandır.

    Necmi Tanyolaç

  • Kaptanın Seyir Defteri

    Kaptanın Seyir Defteri

    Necmi Tanyolaç, Ziya Şengül için yazdığı yazıya “Kaptanın Seyir Defteri” başlığını uygun görmüş… Son yılları düşününce hüzün veren bir metin…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kaptanın Seyir Defteri

    Ziya tam 10 yıldır Fenerbahçe’de oynuyor.

    Futbolun hakkını vere vere…

    Sarı – lacivertli formayı teriyle yıkaya, yıkaya…

    Ziya Şengül, Fenerbahçe’de geçen yıl futbolu bırakan Nedim’in yerine kaptan olmuştur. Bu konuda tek laf edilir; Kaptanlık Ziya’nın hakkıdır. Kaptanlık Ziya’yı olgunlaştırmış, sorumluluk Ziya’ya yakışmıştır.

    Türkiye liginin kıyasıya bir meydan savaşı haline geldiği 74’de Ziya’nın Fenerbahçe gibi bir takımda taşıdığı yük kaldırılır gibi değildir.

    Ziya’nın futbol kişiliği çok anlatılmıştır. Kimliğinde ana – baba adı kadar açık bir özelliği vardır. “Büyük futbolcu”. Eskilerin “Sahada şiir yazıyor” dediği sınıftandır Ziya… Günümüzde azalan, çok azalan “iyi futbolcu” sınıfının bir devamıdır. Fenerbahçe’nin şampiyonluk kavgasında bayrağı elinde taşırken, biraz da o sınıfın kavgasını devam ettirmektedir.

    “Ziya’ya kaptanlık ve sorumluluk yakıştı” demiştik. Sahalara yepyeni bir kaptan getirmiştir bu sorumluluk. Sakin, ağır başlı ve fazla mesai yapan bir işçi… Ziya Şengül, Fenerbahçe’nin bazen kaptan köprüsünde, fakat çok zaman da kazan dairesinde saatlerini geçirmektedir.

    Fenerbahçe’yi kupada ve ligde söz sahibi yapan son haftalara dönelim. Berabere biten Bursaspor maçı. Datcu, belki de ligdeki ilk büyük hatasını yapıyor. Kale boş, top Tezcan’ın ayağında, kepçeliyor. Bursa seyircisi ayakta. Goldür kaleye giden… Ama, Ziya olmasa… Kaptan gerilerden koşmuyor da uçuyor sanki. Boş kale önünde gövdeden koparcasına ikiye ayrılmış iki ayak, belki de ligin akışını değiştirecek golün kaderini auta atıyor.

    Kaptanın hâtıra defterini karıştıralım şimdi de…

    Yıl 1944. Plevne’de doğmuş. Babası berber, anası ev kadını…

    Şengül ailesi, Ziya çok küçük yaşlardayken yurda gelmişler. Plevne’den gelen bir ailenin bankada birikmiş parası, apartmanları, hanları yoktur. Hayata yeniden başlamışlar. Ziya, futbolu ilk tanıdığı Ankara 19 Mayıs Stadı’nda gazoz satarak evine yardım ettiğini iftiharla anlatıyor.

    Büyümüş Ziya. PTT’ye girmiş. İlk maç, ilk forma, ilk lisans. Bulgar genç milli maçında İstanbul seyircisi yepyeni bir stille el sıkışıyor. Yıl 1962, Bu, Ziya’dır. Talihsizlik… Ziya’nın ayağı kırılıyor. İyileşiyor.

    Ve Fenerbahçe. Yıl 1964. Ziya Fenerbahçe’de santrfor olarak işe başlıyor. Metin Oktay gibi bir kralın ardından 5 gol farkla gol yarışması ikincisi.

    Yıllar, futbolun çarkına takılıp dönerken, Ziya hızla gelişiyor. Milli takımın orta sahasına ziya saçan bir yıldız gelmiştir. Köln’de Alman basını, 1 – 1 biten Alman maçında Ziya’ya kalem ve alkış tutuyor. Boy boy resimleri çıkıyor dergi ve gazetelerde. Beckenbauer, Ziya’yı kendine benzetiyor. “Aramızda bir fark var. O sarışın, ben esmerim!”

    “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” diye bir lâf vardır. Niçin övdüm onu biliyor muşunuz? Olayların ve savaşın alabildiğine devam ettiği sahalarda Ziya, Fenerbahçe’yi bir operatör serinkanlılığıyla futbolun hasta gövdesinden kesip, alma görevini de başarmıştır.

    Kaptanlık, kola bant, kafaya şapka takmak değildir.

    Necmi Tanyolaç

  • Futbolmani ve Vurgun

    Futbolmani ve Vurgun

    Meğer 150’liklerden Refi Cevat Ulunay, affedilip memlekete döndükten sonra kaleme aldığı gazete yazılarında futbol da yazmış. Konu karaborsa, futbolmani ve vurgun… Arşivde bulunsun…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Futbolmani ve Vurgun

    Türk – Yunan millî maçı görülmedik bir rağbete mazhar olmuş. Bilet alabilmek için stadyum dışında geceleyenler bile varmış. Buna hayret etmiyoruz. Şimdi futbol artık merak hududunu geçmiş, bir mani halini almıştır. Belki sinir doktorları buna yeni bir isim takarlar.

    Bilet edinmek için gişelere yapılan hücumu gazetelerde gördüğüm zaman bu sporla alâkadar olmadığımdan dolayı hakka hamdettim. Yoksa ben de bilet alacağım diye bin bir zahmete katlanacak belki de ezilecektim. Zira meraklılardan itilenler, kakılanlar, dövüşenler, boğuşanlar, hatta ezilenler, hastanelere kaldırılanlar bile olmuş.

    Bu gibi vaziyetlerde karaborsanın hizmeti büyüktür. İnsanın nihayet hükmü parasına geçer. Adam kendini böyle işkenceye sokacağına paraya kıyar, bileti alır.

    Ne buyurdunuz? Maçlarda artık karaborsa yok mu? Amma yaptınız ha…

    Öyle ise rakamların belâgatine dayanarak bir hesap yapalım.

    Stadyumda yirmi beş bin yer, yâni yirmi beş bin bilet var. Böyle mühim bir maç için altı gişe faaliyete geçmiş. Bu altı gişe saat onda açılmış ve saat birde yâni üç saat zarfında biletler tipota… Bitmiş.

    Gişelerde karaborsanın önüne geçmek için bir kişiye en fazla üç bilet veriliyor. Paranın verilmesinin, biletin alınmasının en aşağı bir dakika süreceğini kabul edersek bir gişe saatte ancak altmış müşteriye bilet verebilir; her bilet alan üç tane alsa 180 bilet yapar ki üç saatte 540 bilet eder. Gişelerin adedi altı olduğuna göre altı kere 540, 3240 bilettir. Haydi, bunu iki misline çıkaralım: 6.480. O halde 18.520 bilet ne oldu?

    Ne olacak? Buhar halinde gökyüzüne çıktı ve oradan papel yağmuru şeklinde vurguncuların cebine yağdı.

    Şunu da unutmayalım ki gişelerin açık bulunduğu bu üç saat zarfında biletlerin alınmasına bir dakika koyduk ama bunu hovardalığımızdan yaptık. Zira bu bir dakika içine itişme kakışmayı, kaza belâyı, itfaiyenin mecburi duş meselesini de koyarsak saatte bu kadar da satılmaz.

    O halde karaborsaya mâni olmak iddiası gülünç olduğu kadar da mümkünsüzdür. Bu karaborsa ne müthiş teşkilâttır ki yirmi beş bin bileti üç saatte uçuruveriyor.

    Buna halk karaborsa diyor. Onun rengi vurgunculara göre kara değil pembe, hem de tozpembesi…

    Zira bu maçta yüz elli kuruşluk bir bilet zaman geçtikçe on lira, on beş lira, yirmi lira, yirmi beş lira hatta 50 liraya kadar fırlıyor.

    Yine A’mal-ı erbaa’ya (bunun uydurmacasını arkadaşlardan sordum: “dört işlem” dediler) müracaat ederek hesap edelim:

    Bu biletler üst üste on liraya satılsa 185.200 lira eder.

    Eh! Allah bin bereket versin… Taş mı attılar ki kolları yorulsun.

    Refi Cevat Ulunay

  • Nice Maçından Önce

    Nice Maçından Önce

    Geçenlerde İslam Çupi’nin Nice maçından sonra yazdığı yazıyı yayınlamıştık. Şimdi de Nice maçından önce yazdığını paylaşıyoruz. Öfkenin sebebi büyük bir umutmuş… Ama evet, o mağlubiyet bir yana, Fenerbahçe böyle günleri sever.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Böyle Günleri Sever

    Böyle günlerde oynar Fenerbahçe… Böyle günlerin üstüne kendi adını asmak merakındadır Fenerbahçe… Böyle günleri “Şerefli Tarih” yapmak haysiyeti içindedir Fenerbahçe…

    Bir tek gün için yaşıyor Fenerbahçe… Bir avuç taraftar gırtlaklarına beraberlik provası yaptırıyor. Milletin sesi Orhan Ayhan Türkiye’ye ulaşacak bir zafer bandı için, üç gün çığlık antrenmanı yaptı. Bütün yurt, Nice’e uzanan bir kulak olmuş… Birlikte sesleniyor… “Fenerbahçe bize üçüncü turu getir…”

    Nice’e aristokrat bir sonbahar oturmuş… İnsanlar sevişiyorlar, insanlar hayatları ile birlikte paralarını da bitiriyorlar… Milyonerler, kaçan gençliklerinin son zamparalığı için akıl çıkaran çılgınlıklar yapıyor.

    İçimde güneş gibi ılık bir ümit var… Bedbin değilim.

    Nice’le berabere kalmak, Brigitte Bardot ile Saint Tropez’de bir kıyı meyhanesinde oturup, iki kadeh şarap içmekten zor değil…

    İlk şaşkınlık vardır. Sahanın sabur olduğu ilk yarım saat vardır… Fenerbahçe bu zaman, parçasını kişilikli ve sakin öldürmeli… Oyunu yavaşlatmalı, rakibi sıkıştırmalı… Savunacağı alanı daraltırken, kontratak alanını alabildiğine açmalı…

    Nice’de yavaş yavaş akşam olacak… Fransa’nın güneyindeki turist darphanesi bir dev gibi siyah pardesüsünü giyecek…

    Fenerbahçe Çarşamba pazarına değil, büyük Çarşamba için havalı uyandı… Kafalar ve ayaklar iddialı bir futbol için bilendi.

    Fransa şimdi Avrupa’da adı kaybolmuş bir futbolun, samanla doldurulmuş maketinde sahte büyüklük parendeleri atıp durmaktadır.

    Ne Nice Bonifaci’lerin, Gonzales ve Courteaux’ların, ne Fransa Fentaine’lerin, Kopa ve Janquet’lerin Fransa’sıdır.

    Fenerbahçe karar vermiştir… Fenerbahçe inançlı, kenetli ve sıhhatlidir…

    O sürpriz denen bay kalleş, bu geceki maçı çomaklamazsa, Fenerbahçe Nice’te külah giymeyecektir.

    İslam Çupi – Tercüman Gazetesi

  • Siyah Padişahlık

    Siyah Padişahlık

    Fenerbahçe 1973 yılında Nice deplasmanında 4-0 yenilince, İslam Çupi kalemini kılıç yapmış. “Siyah Padişahlık” ağır bir yazı olarak tarihe geçiyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Siyah Padişahlık

    Al büyük Brezilya’nın ofans hayallerini gören Didi’yi Fenerbahçe’nin başından, koy yuhalanmış Coşkun Özarı’yı… Çarşamba gecesinin hayret verici hezimeti, 0 – 0 beraberliğe dönerdi.

    Al Fuat konusundaki uyarımızı “Kurtarıcı istemiyoruz” ukalalığına çeviren Faruk Ilgaz’ı, Fenerbahçe Kulübü’nün başından, koy oraya ağzı teknik konulara dikili bir başkan, takımın şerefi, bayram çocuğunun elinden kaçırdığı bir balon olmazdı.

    Fenerbahçe, Nice karşısında hücum oynamadı, topla oynadı. Bu tip maçlarda bütün dünya takımları defanslarını dikerken, Sarı Lacivertli ekip, ileriye çıkardığı iki beki ve stoper Niyazi’yi geri çevirinceye kadar bütün karşılaşma alanlarını bize kulunç gibi çiğnetti durdu.

    İlk yarım saat 4 – 4 – 2 düzenini kendi sahasında yapılmış çirkin bir duvar gibi dolaştıran Nice takımının bu ayıbında yatan gücü ibretle düşünmek lazım… Fransa milli ekibine 3 oyuncu veren bir takım, maçı kazanmak için önce rakibini defansına vurdurup, koridorunu ve yaratıcılığını boğazlamak gerektiği inancı ile silahlanmıştı. 7 kişisi belli noktalarda yakalanan bir Fenerbahçe ile 7 kişisi Osmanlı oku gibi boş yerlere fırlatılan bir Nice ile aradaki kafa farkını anlatıyordu, Çarşamba geceki maç.

    Fenerbahçe’nin topla daha fazla göründüğü yerler, modern futbolun “Maç kazandırmaz” dediği ölü yerlerdi. Nice’in 90 dakika adale ile deparla çıkıp girdiği orta sahada, Fenerbahçe inanılmaz yavaşlıkta kısa paslarla çakılıp kaldı.

    Orta sahada Ziya maç boyunca topu yakalayan, top saklayan bir usta yardımcıdan mahrum olarak terledi. Ersoy ve Selahattin, ne oyun kurucularını saf dışı ettiler, ne de ileri üçlüye 35 – 40 metrelik deparlar atabildiler. Bu kesimde Fuat’ı ısrarla imha etmek isteyenlerin boyunlarına önümüzdeki haftaların getireceği maç sonuçlan ip gibi geçecektir.

    Fenerbahçe’nin, Nice karşısında ofans oynadığını söylemek, manzara gibi akılsız dağılmış oyuna hayranlık duymaktır. Modern anlamı ile hücum patlatan bir takım, 0 – 4’ün şaşkınlığı altında kendi oyun kişiliğinin savunmasını yapamaz. Eğer bu hücum futboluna rağmen, Fenerbahçe koca oyunda sadece 2 gol pozisyonuna girmişse, adama “Arkadaş sen nereye saldırdın?” diye soru sorarlar…

    30 yaşındaki Yılmaz’ın sağını, solunu, önünü tahliye ederek, bir liberoyu, Van Dijk’in, Ericksson’un koştuğu bir atletizm pisti haline getirmek futbolda bir devrimse, ben gerici damgası yemekten zevk duyarım.

    Ender’i kazandıran bu hezimeti şöyle başlamak istiyorum: Fenerbahçe’nin kendi bünyesi içinde hüküm süren “Siyah Padişahlık” devrini dikkatle yeniden gözden geçirmesi lâzımdır. Ve lütfen takımın oyun anlayışı ve tertibi üzerinde halâ “keçi inadı” despotlukları yapmayalım. Çünkü Fenerbahçe’nin istikbali böyle aydınlanmaz.

    İslam Çupi – 1973 – Tercüman Gazetesi

  • Amigo Yetiştirelim

    Amigo Yetiştirelim

    1973 yılında Tercüman gazetesinde “Amigo Yetiştirelim” başlıklı bir yazı yayınlanmış. Keyifli makaralar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Amigo Yetiştirelim

    Son maçlar göstermiştir ki, amigolar maçların kazanılmasında büyük roller oynamaktadırlar. Beleşten ve fahri olarak kendini futbola adamış amigolarımız bugün artık Avrupa sahalarında da kendini kabul ettirmeye başlamıştır.

    Bir amigo okulu açmak ve maçlarda halkı ve takımları coşturacak amigolar yetişirse bilhassa milli maçlarda kendimizin bile inanamadığımız neticeler alırız.

    “Hey Amigo! Ver Salata” sloganıyla yetişecek amigolarımız, bol piyaz ve az köfte ile takviye edilmeli, kayıntı ve otel masrafları kulüplere ve milli maçlarda federasyona ait olmalıdır. Nasıl olsa avantadan kafileye dâhil olan beleşçiler arasına bir iki tane amigo serpiştirmek masrafa fazla bir şey katmaz.

    Amigo olmaya hevesli ve ağzı kıyak lâf eden gençlerimiz arasından beynelmilel amigolar çıkacaktır. Falçata İsmail, Omuz Zeki, Televizyon Kâmil, Mikrofon Hayri, Kokoreç Fahrettin gibi halkı coşturan amigolar da okula öğretim üyesi olarak zevkle katılacaklardır.

    Unutmayalım, amigosu olmayan bir takımın kale direklerinden biri yok demektir. Biz maçları rabarbaya ve şamataya getirip kazanmasına alıştığımız için amigolar artık vazgeçilmez unsurlar olarak tribünleri coşturacaktır.

    Yazımıza burada son verirken, Fenerbahçe’nin, Romanya’daki maçında seyirciyi çılgına çeviren Ateş Böceği Ercan, Ahmet Sezgin ve Müjdat Gezen’e yaptıkları amigoluk için teşekkür ederiz.

    Nis’le yapılacak maçta her oyuncuya bir amigo teklif ediyoruz. Artık salataları Fenerbahçe kulübü bi’ zahmet kesesinden ödesin… Milyonlar getirecek böyle kupa maçlarında birkaç kuruştan kaçmak enayiliktir.

    1973 – Tercüman Gazetesi

  • Ezeli Rekabet

    Ezeli Rekabet

    Türk basın tarihinin Fenerbahçe destanını yazan isimlerden Necmi Tanyolaç, muhteşem bir ezeli rekabet tarifiyle karşınızda… Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Ezeli Rekabet

    Bu sabah çok erken saatlerde, belki de sabah karanlığında Dolmabahçe’ye İstanbul un her tarafından koşarak giden heyecanlı meraklılar göreceksiniz… Sabahlayanlar da caba… Onlara Tanrı yardım etsin…

    Bir merkezden yönetiliyormuş gibi; Mithatpaşa’ya akan bu meraklılar, önce bilet, sonra da kısmet arayacaklar… Oysa o sabah o insanların evinde hayatın çeşitli zorluklarından ibaret dertler adeta çiçek açıyordu.

    ZAM Gelecek Diyorlar Şekere Ete Süte,

    BOŞVER ARKADAŞ BİR GÜNLÜK BUNLARA,
    KOŞ EZELİ REKABET DENEN İLLETE…

    Spiker 50 yıldır mikrofona dil döküyor:

    İsfendiyar, Torik Necmi’nin uzattığı topu kaptı, ortaladı… Metin geriden koştu, yükseldi, çaktı kafayı… Özcan’ın kalesinde koskoca bir delik var… Gooollll…

    Basri Avni’ye, Avni Naci’ye… Ve Lefter bir helikopter gibi iniyor kaleye… Kimseye değmeden… Turgay’la karşı karşıya şimdi… Sanki kürsüde ders veriyor… Tutma oğlum bu topu… Hocanın dediğini yap. Ve Turgay laf dinliyor… Sarı-Kırmızılı filelerde bir Fener asılı şimdi…

    NE SEÇİM MÜCADELESİ, NE EKMEK KAVGASI…
    MAÇA GELECEK, CEBİNDE ÜÇ KURUŞ NAFAKASI

    Adam, altmış yıldır tribünlerde titriyor. Kalbi ne kadar sağlammış meğer… O’nun devri futbolcuların “Bey” diye çağırıldığı, yeni yetişmelerin “efendi” diye anıldığı bir devir…

    “Merkez muhacim Zeki Bey tam santra noktasında merkez muavin Nihat Beyle kucaklaştı… Karşılıklı şanslar teati ediliyor.”

    Böyle yazdı ustalarımız maçları… Şimdi “Koçum benim” diye bağırıyorlar birbirlerine… Spor sayfalarında “Bale resitali, kramponların balesi gibi” lâflar…

    EZELİ REKABET DEMİŞLER ADINA
    UYUMA ARKADAŞ KOŞ MİTHATPAŞA STADI’NA

    Dropsçu Halit, benim bildiğim kırk yıldır tribünlerde nane ve heyecan satıyor. “Neler oluyor bugün…” diyerek… Devirler değişti, lingo lingo şişeler girdi tribünlere… Ayva artık tarihten bir yapraktır. Şimdilerde taraftarlar birbirlerine ayva değil, lâf atıyorlar… Ve bazen birbirlerini acıtıyorlar.

    DÜNYA İKİYE BÖLÜNÜR BÖYLE GÜNLERDE
    HEM AĞLANIR, HEM GÜLÜNÜR TRİBÜNLERDE.

    Kin, hırs, intikam, gürültü, patırtı, komedi, dram, kaynana zırıltısı, şarkılar, türküler, sataşmalar, taşlamalar, haşlamalar ve dahi davul zurna refakatinde tribünden sesler… FENEEERR… CİM BOM BOM… 36 kısım tekmili birden…

    En uzun rüya bu… Ülkemizin en çok seyredilen, en eski filmi bu… Aktörler değişiyor, konu değişmiyor…

    BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER,
    HAKEM YUFKA YÜREKLİYSE EĞER
    MAÇ KARAKOLDA BİTER…

    Necmi Tanyolaç – 1973 – Tercüman Gazetesi