Kategori: Genel

  • Canlı Yapraklar – XXX

    Canlı Yapraklar – XXX

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXX” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXX

    Slavya’nın İlk İstanbul Ziyareti

    İstanbul’un işgali ve onu takip eden senelerde futbolumuzda Anton Kratky adlı bir hakemin mevcudiyetini dünkü nesil pekiyi hatırlar. Çekoslovakya istiklalini kazanmadan önce, yani Avusturya – Macaristan hudutları içinde iken aslen Praglı bir Çek olan Kratky, Avusturya milli takımında müteaddit defalar enternasyonal olmuş çok kıymetli bir futbolcu idi. Bu zat, Birinci Cihan harbinde müttefikimiz Avusturya ordusunda vazifeli olarak İstanbul’a gelmiş, harp sona erince de memleketimizde yerleşmiştir.

    1923 senesi merkezi Avrupa kupası şampiyonluğunu kazanan meşhur Slavya’yı kulüplerimiz İstanbul’a davet hususunda Kratky’nin tavassutunu rica ettiler. Kratky o yılın Temmuz iptidalarında bu işe girişti. Esasen 7’si Slavya ve 4’ü de Spartalı futbolculardan mürekkep Çek milli takımının o tarihlerde Bükreş’te Romanya ile maçı vardı ve dolayısıyla masraf nispeten az olacaktı. Buna rağmen, Slavya’nın 4 maç için yalnız masraf tutarı olarak istediği 4 bin lirayı kulüplerimiz ödemek cesaretini gösteremediler ve 1500 liralık mukabil bir teklif ileri sürdüler. Kratky, Çekoslovak Propaganda Nezaretine başvurdu ve aradaki farkın Nezaretçe ödenmesi tavsiyesinde bulundu.

    Filhakika, Çekoslovakya istiklâline yeni kavuşmuş 2 – 3 senelik bir memleketti. Kendini her sahada tanıtmak istiyordu. Slavya’nın Türkiye’de bırakacağı müspet intiba ve yapacağı büyük propagandayı küçümsemedi ve 2500 liraya tekabül eden 40 bin kron devletçe ödendi… İşte meşhur Slavya’nın o pek meşhur ilk İstanbul ziyareti böylece mümkün olmuştur.

    İstanbul’un hemen hemen bütün futbol meraklıları 12 Temmuz 1923 Perşembe akşamı Galata rıhtımında buluşmağa sözleştiler. Çünkü o meşhur Slavya, Karnaro vapuriyle burada karaya ayak basacaktı ve nitekim de öyle oldu. Bir kaç gün önce Romanya’yı 6-0 hezimete uğratan o namdar kaleci Hanyalar, müdafi Radsalar, muavin Burge ve Zayfertler, muhacim Vanek, Çapek ve Ştapeller, başlarında Federasyon reisi profesör Doktor Pelikan olduğu halde, binlerce karşılayıcının coşkun alkışları arasında geç vakit vapurdan indiler. Çekoslovakya Propaganda Nezareti değil 2500 lira, iki buçuk milyon lira harcasa ilk adımdaki bu muazzam propagandayı başka hiç bir yoldan başaramazdı.

    Slavya takımı İstanbul’a varışından 16 saat sonra, 13 Temmuz Cuma günü İstanbul üçüncüsü Galatasaray’ı 7-0, 15 Temmuz Pazar günü de ikincisi Altınordu’yu 7-0 yendi. 17 Temmuz Salı günü şampiyon Fenerbahçe’yi de 7-0 yenmekle iktifa edecekken soliç Ömer’in beklemedikleri bir atağıyla bir gol yemeleri ve durumun 7-1 olması üzerine, sinirlenip, maçı 10 – 1 bitirdi.

    Filhakika; ikinci maçtan sonra gazetecilere (Türkiye’den gol yemeden ayrılmak niyetine olduklarını) söyleyen Slavyalılara 21 golden sonra atılan bu ilk Türk golü o gün tarihinin en kalabalık gününü yaşamış olan Taksim stadyumunda muazzam tezahürata vesile olmuş, binlerce fes havalarda uçmuştu. Dakikalarca süren bu cüşü huruş Slavyalı hakemi bile heyecanladırmış, Çek futbolcularını da sanki milli duyguları zedelenmiş gibi asabiyete sevk etmişti. Slavyalılar, Gerti, (Vanek) ve (Çapek) in 3 golü ile Fenerbahçe golünün intikamını almışlar, fakat dâvayı da kaybetmişlerdi. Halk artık müsterihti.

    Memleketin 3 en kuvvetli takımının Slavya karşısındaki açık farklı mağlubiyetleri, hemen bir gün sonra, 18 Temmuz 1923 Çarşamba günü yapılacak muhtelit takım maçına da alâka toplanmasına vesile oldu. Yine Slavya kafilesinden bir Çekin hakemliğinde yapılan bu maça Fenerbahçe, Galatasaray ve Altınordu muhteliti şu tertipte çıktı:

    Nedim (Altınordu), Cafer (Fenerbahçe), Balıkçı Tevfik (Altınordu), Kelle İbrahim (Altınordu), Nihat (Galatasaray), Baron Feyzi merhum (Altınordu), Merhum Emin (Altınordu), Alâaddin (Fenerbahçe), Zeki (Fenerbahçe), Sabih (Fenerbahçe), Bedri (Fenerbahçe)

    Bu maçı da, yine 7’ye karşı 2’si Zeki’den ve biri de Alâaddin’den yedikleri 3 golle Slavyalılar kazandılar ve ertesi 19 Temmuz Perşembe günü Graç vapuruyla gittiler. Teşyie gelenlerden rastgeldiklerinin feslerini rica eden ve hâtıra olarak alıp götüren Slavyalılar 31 senedir, memleketimizde başka hiçbir yabancı kulübün bırakmadığı fevkalâde bir sempati uyandırmış olarak ayrılmışlardır.

    İşte, yukarıdaki fotoğraf 18 Temmuz 1923’deki muhtelit takım – Slavya maçının kıymettar hâtırasıdır. Fenerbahçe, Altınordu ve Galatasaray muhtelitini o tarihi maçtan bir iki dakika önce Taksim stadyumunda gösteriyor.

    Sağ baştan itibaren futbolcuları tanımayanlara takdim edelim:

    Süleymaniyeli müdafi Udi Ahmet (ki o günlerde Altınordu’ya geçmişti), Balıkçı Tevfik, Sabih, Alâaddin, Zeki, merhum Emin, merhum Baron Feyzi, Nihat, Kelle İbrahim, Nedim ve Cafer.

    Yerdekiler de Altınordu’dan Seyfi, Fenerbahçe’den Kadri ve Doktor Bedri’dirler.

    (Gelecek resim ve yazı bugüne kadar hiç neşrolunmamış çok kıymettar bir hâtıradır. Fenerbahçe’nin futbolda ilk İstanbul şampiyonluğunu kazanan 44 sene evvelki kadrosu İngiltere’den getirilmiş o tarihi şampiyonluk şildiyle beraber Resne fotoğrafhanesinde…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 16 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi

  • Milli Lig Talimatı

    Milli Lig Talimatı

    Aşağıda Milli Lig Talimatı var. Yani 1959 sonrası, “sayılan” liglerin ilk talimatnamesi.

    Adı Millî Lig;

    Takımlar iki gruba ayrılmış.

    Şampiyon, iki final maçından sonra belirleniyor.

    Bugünle bir benzerliği var mı? Yok!

    Sadece üç şehrin takımlarına açık.

    Millî Küme’den farkı var mı? Yok!

    Belge konuşur…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Milli Lig Fikstürü ve Talimatı

    Kaleci ve 1 oyuncu değiştirilebilecek

    Futbol Federasyonu Milli Lig fikstürünü dün ilân etmiştir.

    21 Şubat’ta başlayarak 7 Haziran’da sona erecek olan Milli Lig’de 112 maç oynanacaktır. Bunlardan 56’sı İstanbul’da, 28’i İzmir’de ve 28’i de Ankara’da yapılacaktır.

    Müsabakalarda Beynelmilel Federasyonun son toplantısında aldığı karara sadık kalınarak ilk devrenin sonuna kadar biri kaleci olmak üzere iki oyuncu değiştirilebilecektir.

    Milli Ligin ilk haftasında İstanbul’dan Galatasaray, Adalet Ankara’ya, Beşiktaş’la Beykoz ise İzmir’e deplâse olacak, Fenerbahçe ve İstanbulspor da İstanbul’da iki Ankara takımıyla karşılaşacaklardır.

    Milli Lig talimatının metni aşağıdadır:

    Milli Lig Talimatı

    Ankara, Hususi

    1. Türkiye milli ligi Ankara, İzmir ve İstanbul bölgeleri profesyonel takımları arasında deplasmanlı lig usulü ile tertiplenmiştir.
    2. Müsabakalar, milletlerarası futbol kaideleri ve futbol müsabaka talimatnamesi hükümleri dairesinde oynanır.
    3. Bu lige İstanbul’dan 8, Ankara ve İzmir’den 4’er takım olmak üzere 16 kulüp iştirak edecektir.
    4. Bu seneye mahsus olmak üzere Türkiye milli ligi iki gruba ayrılmıştır.
    5. Gruplar kırmızı ve beyaz olarak isimlendirilmiş olup kur’a ile tespit edilmiştir. Kırmızı Grup: Galatasaray, Karagümrük, Adalet, Vefa, Demirspor, Gençlerbirliği, Karşıyaka, Göztepe. Beyaz Grup: Fenerbahçe, İstanbulspor, Beşiktaş, Beykoz, Hacettepe, Ankaragücü, Altay, İzmirspor takımlarından teşekkül eder.
    6. Kırmızı ve beyaz grup maçlarının sonunda en çok puan alan iki takım kendi gruplarının birincisi olurlar.
    7. Kırmızı ve beyaz grup birincileri iki maç yaparak Türkiye milli lig şampiyonunu tayin ederler.
    8. Bu maçlardan biri kırmızı grup şampiyonu olan takımın bölgesinde, diğeri beyaz grup şampiyonu olan takımın bölgesinde yapılır. Bu iki maçın sonunda en çok puan alan takım, Türkiye milli ligi şampiyonu olur. Puanların müsavatı halinde averaj esastır. Averajların müsavatı hâlinde bitaraf bir bölgede üçüncü bir maç yapılır.
    9. Türkiye milli ligi şampiyonu olan takım, Avrupa Şampiyon Kulüpler Turnuvasında Türkiye’yi temsil etmek hakkını kazanır ve kendisine gümüş bir kupa verilir.
    10. Oyuncu değiştirme hali: Müsabakalarda maç devamınca kaleci her an değiştirilebilir. Değiştirilen kaleci yerine başka bir kaleci alınamaz. Maç devamınca kaleci haricinde yalnız birinci devre nihayetine kadar bir oyuncu değişebilir.
  • 1939’da Ne Oldu?

    1939’da Ne Oldu?

    1939 yılı Milli Küme maçları sonunda Galatasaray, 1959 öncesindeki ilk ve tek ulusal şampiyonluğunu kazandı. Şampiyonun iki maçta belirlenmesi planlanmıştı ama “müessif bir hadise” bunun önüne geçti. Peki 1939’da ne oldu? İşte bu sorunun cevaplarını aşağıdaki gazete haberlerinde bulabiliriz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: Olayın kahramanı (!) Necdet Erdem, futbola Fenerbahçe’de başladı. İlginçtir, olaydan seneler sonra Galatasaray’da bıraktı. Hakem Tarık Özerengin ile seneler sonra bir araya geldiler. O günün bilgilerine de “buradan” ulaşabilirsiniz.


    Dün Maçta Müessif Bir Hadise Oldu

    Demirspor kalecisi ve takımın kaptanı Necdet, maçı idare eden hakem Tarık’a hücum ederek gözünden yaraladı. Hakem, maçı tatil ve Demirspor’u mağlup ilan etti.

    Milli küme şampiyonasının günlerden beri dedikodusu devam eden son maçı dün Fenerbahçe stadyumunda Galatasaray’la Demirspor takımları arasında oynanırken, spor tarihimizde şimdiye kadar vukua gelmemiş müessif bir hâdise olmuş ve bu yüzden maç tatil ve Demirspor takımı mağlup addedilmiştir.

    Mevzuubahis hâdise, Demirspor takımı kalecisi ve takımın kaptanı Necdet’in, hakem Tarık’a hücum ederek gözüne yumruk atması ve yüzünde büyük bir yara açmasıdır. Şimdiye kadar spor sahalarımızda oyuncular arasında müteaddit kavgalar olmuş, seyirciler birbirine girmiş, fakat oyunculardan hiçbirisi müsabaka hakemini döğmemişti. Dünkü maçta nihayet hakem de dövülmüştür.

    Fenerbahçe stadyumunda dün on bine yakın seyirci toplanmıştı. Milli küme şampiyonunu tayın edecek olan bu maçı herkes merak ediyordu. Takımlar da bir haftadan beri kampa girmişler, hazırlanmışlardı. Fakat müsabaka, normal bir oyundan ziyade bir sinir işi haline getirildiği için, zevkli bir maç seyretmek pek de mümkün görülmüyordu.

    Takımlar saat beş buçukta kol kola dizilmiş bir halde sahaya çıktılar; halkı selâmladıktan sonra şu şekilde dizildiler:

    Galatasaray: Osman, Faruk, Adnan, Musa, Rıza, Yusuf, Salim, Salâhaddin, Cemil, Boduri, Bedii

    Demirspor: Necdet, Şevket, İbrahim, İbrahim, Şemsi, Salih, Hakkı, Orhan, Orhan. Gazi, Arif.

    Oyunu, hakem Tarık idare ediyor.

    Ankara’dan sureti mahsusada gelen ve Futbol Federasyonu reisinin riyasetinde bulunan bir heyet de maçı, saha kenarından kontrol ediyordu.

    Oyuna, asabi bir hava içinde başlandı.

    İki taraf da bütün enerjisini ortaya koyduğu için ciddi bir mücadele cereyan ediyordu. Fakat bu mücadele yavaş yavaş sportif mahiyetini kaybetmeye, başka bir kalıba gitmeye başladı. Hakem, müsabakaya başlamadan evvel, müsabıklara bazı nesayihte bulunmuş, bu maçın ehemmiyetini izah ederek sert oyuna müsaade etmeyeceğini ve temiz bir müsabaka yapmalarını bildirmişti. Buna rağmen sertlik yüz göstermişti. Hakem, sık sık faul, frikik cezaları vermek mecburiyetini hissediyor, bazı oyunculara da ihtarda bulunuyordu. Verilen cezalar ve yapılan ihtarların yüzde yetmiş beşi Demirsporlulara aitti. Müsabakanın her safhasında müessif bir vaka zuhurundan korkuluyordu. Fakat ilk devre, sıfır sıfıra berabere bitti.

    İkinci devre, birinciye nazaran daha sert ve daha asabi bir tarzda başladı.

    Tekme vurmak, çelme takmak mubah sayılacak bir hale geldi. Hakem, o kadar çok ihtarda bulunuyor ve o kadar ceza vermeğe mecbur kalıyordu ki, inkıtaa uğramadan beş dakika oyun seyretmek kabil olamıyordu. Nihayet Demirspor kalesi önünde yapılan pek bariz bir hata üzerine Galatasaray lehine penaltı verildi. Galatasaraylılar, topu dışarı atarak bu fırsatı kaçırdılar. Bundan bir dakika sonra da Demirspor bir gol kazandı.

    Demirspor’un 1 – 0 galip vaziyete gelmesi, Ankaralılar için bulunmaz bir avantajdı ve oyunu bu vaziyette bitirmeleri de mümkündü. Fakat buna rağmen Demirsporlular sert oyuna bir kat daha germi verdiler; bilhassa bu işte takımın kaptanı ve kalecisi olan Necdet pek ileri gidiyor, kaleye her yaklaşan muhacime tekme vurmak, çelme takmakta tereddüt etmiyordu.

    İkinci devrenin 33üncü dakikasında Galatasaray’ın yaptığı bir hücum esnasında, Necdet, bu defa da Galatasaraylı Cemil’i yere yıktı. Hakem, evvelce müteaddit defalar ihtara maruz bıraktığı Necdet’i oyundan çıkarmak mecburiyetini hissetti ve kararını tebliğ etmek üzere yanına gitti. Hakem Tarık, kararını resmen bildirmesiyle beraber gözünün üstüne kuvvetli birkaç yumruk yemesi bir oldu. Takım kaptanı Necdet, şimdiye kadar hiçbir sporcumuza nasip olmayan bir tarzda, hakeme hücum etmiş ve gözünden yaralamıştı.

    Etraftaki polis kuvvetleri derhal hâdise mahalline koştular. Necdet’i yakaladılar, diğer taraftan da hakem Tarık, yüzünden kanlar aka aka sahadan çıkarıldı. Soyunma odasında tedavi altına alındı. Biraz sonra da oyuncular, müsabaka, hakem tarafından tatil edildiği için sahadan ayrıldılar.

    Hâdisenin hikâye tarafı budur. Vakanın çirkinliğini tavsif etmek için kelimeler ve sıfatlar bulmağa ihtiyaç görmüyoruz. Güzide bir takımın kaptanlığı mevkiinde bulunan bir adamın hakem döğmeğe teşebbüs etmesi, en hafif tabirle iptidailiktir, kabalıktır. Sonra tecavüze uğrayan hakem, öyle bir gençtir ki, bütün sporcularımıza numunevi imtisal olacak temiz bir karaktere, dürüst bir ahlâka ve insanı kendine meclup eden bir nezakete sahiptir. Bu sene yüksek tahsilini bitirmiş, doktor olmuştur, şimdiye kadar en ufak şekilde bile kimseye tek kelime fena bir söz sarf etmemiştir. İdare ettiği bütün maçlarda dürüstlüğü, nezaketi, bitaraflığı ve temiz ahlâkı ile tanınmıştır. O kadar ki, iki takımın bu maç için bir hakem intihap etmelerine karar verildiği vakit, Demirspor takımı Tarık’ın bu maçı idare etmesinde şiddetle ısrar etmiştir.

    Spor, mutlaka bir maçı kazanmak, her ne pahasına olursa olsun galip gelmek demek değildir. Bizim spordan anladığımız ilk mana, temiz ahlâk, dürüstlük ve insanlıktır. Hakemi döğecek kadar terbiye, insanlık ve ahlâk hututlarının haricine çıkan bir insanın spor mefhumile hiçbir alâka ve münasebeti yoktur. Bu vakada, asabına hâkim olamamak, yapılan haksızlıklara tahammül gösterememek gibi bir mazeret dermeyan etmeğe bile imkân tasavvur edilemez. Çünkü Tarık, eğer bu maçta bir haksızlık yapmış ise, Galatasaray’ın aleyhine yapmıştır ve Demirspor’a birçok ahvalde mümaşatkâr davranmıştır, denilebilir.

    Halkın yuhaları, hakaretleri arasında polis nezaretinde sahadan çıkarılan bu adam, derhal tevkif edilerek cürmü meşhud mahkemesine verilmiştir. Hakem Tarık da ayrıca bir dava ikame etmiştir.

    Bu çirkin vak’aya, maalesef büyüklerimiz de şahit olmuşlardır. Hariciye Vekili Şükrü Saracoğlu, eski Milli Müdafaa Vekili General Kâzım Özalp ve diğer devlet erkânından bir kısmı stadda bulunuyorlardı. Federasyon rüesası, İstanbul mıntakası erkân ve azaları da hep beraber orada idiler.

    Bu vak’adan sonra, Necdet, bu memlekette müebbeden spor yapmak hakkını kaybetmiştir. Çünkü kendisine verilecek nizami ceza, müebbed boykottur. Bundan başka, yaptığı tecavüzden dolayı da mahkemenin vereceği cezaî karar da vardır.

    Demirspor takımının vaziyetine gelince; evvelce umumi merkezin yaptığı bir tamimle de sarahat kesbettiği üzere takım diskalifiye edilmiştir. Dünkü maçın nizami galibi Galatasaray’dır. Bu şerait içinde Ankara’da ikinci bir defa daha iki takımın karşılaştırılmasına da imkân görülememektedir.

    Hakem ne diyor?

    Dün akşam geç vakit hakem Tarık’la görüştük.

    Bize şunları söyledi:

    “Demirspor kalecisi Necdet’e, yaptığı müteaddit hatalı hareketlerinden dolayı birkaç defa ihtarda bulundum; fakat bu oyuncu, kasti hareketlerde devam etti. Galatasaray muhacimlerinden Cemile yaptığı son hareketi üzerine müsabakanın selâmeti için kendisini oyundan çıkarmak mecburiyetinde kaldım. Bu kararımı kendisine usulen tebliğ ettim. Fakat Necdet derhal üstüme hücum ederek beni yumruklamaya başladı. Yüzüm, gözüm kan içinde ve polis refakatinde sahadan ayrıldım. Bu vaziyette maçın idaresine imkân göremediğimden oyunu tatil etmek mecburiyetinde kaldım ve bu hâdiseden dolayı da Adliye ve zabıta makamlarına müracaatle cürmü meşhud kanununa göre takibat yapılmasını istedim.”

    Federasyonlar Dairesi Reisinin Beyanatı

    Müessif hadiseden sonra kendisini gördüğümüz federasyonlar dairesi başkanı B. Ziya Ateş şunları söylemiştir:

     “Müsabakanın 33 üncü dakikasında Necdet tarafından hakem Tarığa yapılan fiilî tecavüzle başlıyan hadiseyi müteakip Tarık ve Necdet sahadan ayrılarak polis refakatinde soyunma odasına götürülmüşlerdir. Sahada idaresiz kalan oyun hakkında son kararın ne olduğu sorulmak üzere maçın seyrini takib heyeti bizzat hakeme de kararını sorarak Demirspor kaptanını cürmümeşhud mahkemesine vermiş ve maçı tatil etmek mecburiyetinde kalmıştır.”

    24 Temmuz 1939 – Cumhuriyet Gazetesi


    F.I.F.A.’dan Cevap Geldi

    Galatasaray’ın millî küme şampiyonluğu tasdik edildi

    Galatasaray ile Demirspor kulüpleri arasında milli küme şampiyonluğu için biri Ankara’da diğeri İstanbul’da yapılmak üzere tertip edilen maçlarda birincisinde malûm hâdise çıkmış ve maç yarıda kalmıştı.

    Futbol federasyonu tarafından o zaman bu hâdise beynelmilel futbol federasyonuna sorulmuş ve beklenen cevap dün gelmiştir.

    Alınan cevapta “Demirspor kulübünün 0-1 galip vaziyette olmasına rağmen hâdiseye müsebbip olduğu için hükmen mağlup sayılacağı” bildirilmiştir. Bunun üzerine genel direktörlükte yüksek hakem komitesi ve futbol federasyonu azalarının bulunduğu bir toplantı yapılmış ve Galatasaray kulübünün bu maçta hükmen galibiyetine karar verilmiştir.

    İki maç üzerine tertip edilen bu müsabakaların birincisinde, Demirspor kulübüne hükmen mağlup sayıldığı için puan verilemeyeceği cihetle ikinci maçın yapılmasına lüzum kalmamış ve Galatasaray kulübünün 938-939 milli küme şampiyonluğu tasdik edilmiştir.

    Keyfiyet alâkadar bölge ve kulüplere derhal tebliğ edilecektir. Uzun bir beklemeden sonra hakları teslim edilen sarı kırmızılıları şampiyonluklarından dolayı tebrik ederiz.

    27 Ekim 1939 – Akşam Gazetesi


  • Bu Nasıl Yerel Şampiyonluk?

    Bu Nasıl Yerel Şampiyonluk?

    1934 yılının arşivlerinde gezerken, 1959 öncesi şampiyonluklar için “Yereldi!” diyenlere “Bu nasıl yerel şampiyonluk?” diye sorduracak haberlere rastladık. Bugün Süper Lig’de olduğundan daha fazla şehir temsil ediliyor… Gelin birlikte okuyalım…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türkiye Birincilikleri 

    Bugün hangi takımlar karşılaşıyorlar

    Bugün muhtelif sahalarda birçok futbol maçı var. Fener ve Taksim sahalarında lig maçları başlıyor. Bunların arasında en mühim karşılaşma Taksimde İstanbulspor — Galatasaray maçı olacaktır.

    Fakat günün asıl dikkate değer maçları Beşiktaş stadında yapılacaktır. Çünkü burada Türkiye birinciliğine girecek İstanbul grupu şampiyonunu tayin için İstanbul, Balıkesir, Bandırma, Çanakkale, Bursa ve Kocaeli şampiyonları karşılaşacaklardır. Altı mıntıka şampiyonunu bir günde, bir arada görmek her vakit mümkün olacak şeylerden değildir. Dün çekilen kur’aya göre bugün birinci maç saat on birde hakem Rüştü Bey’in idaresinde Balıkesir — Bandırma şampiyonlarını, ikinci maç saat on üçte Suphi Bey’in idaresinde İstanbul Çanakkale şampiyonlarını, üçüncü maç saat on beşte Ahmet Bey’in idaresinde Bursa – Kocaeli şampiyonlarını karşılaştıracaktır.

    Maçlarda İstanbul’u, İstanbul şampiyonu Beşiktaş takımımız temsil etmektedir.

    12 Ekim 1934 – Vakit Gazetesi

    Dünkü Spor Faaliyeti 

    Türkiye futbol birincilikleri için evvelâ yapılması lazım gelen grup birinciliklerine dün her tarafta başlanmıştır.

    İstanbul grubunu teşkil eden İstanbul, Bursa, Çanakkale, Kocaeli, Bandırma ve Balıkesir şampiyonları da dün Şeref stadında grup birinciliklerinin ilk müsabakalarını yapmışlardır.

    Bandırma – Balıkesir müsabakası: İlk oyun bu iki takım arasında yapılmıştır. Bandırma şampiyonu, bütün tahminleri alt üst ederek kuvvetli rakibine karşı çok faik bir oyun oynamış ve birinci devrede bir gol, ikinci devrede de iki gol atmak suretiyle 3 – 0 galip gelmiştir.

    İstanbul – Çanakkale müsabakası Beşiktaş bu maça tam kadrosile çıkmıştır. Beşiktaşlılar, birinci devrede çok faik bir oyun oynamışlar ve beş gol atmışlardır. Birinci devrede top Beşiktaş kalecisinin eline ancak iki defa gelmiştir. Fakat ikinci devrede Çanakkaleliler oyunu açmışlar ve seyrek olmakla beraber İstanbul kalesine bir iki tehlikeli akın yapmışlardır. Beşiktaş tek kale oynamasına rağmen Çanakkale kalecisi Beşiktaş’ın fazla sayı yapmasına meydan vermemiş, yalnız Hakkı son dakikalarda bir gol daha atmıştır. Beşiktaş bu suretle 6 – 0 galip gelmiştir.

    Bursa – Kocaeli müsabakası Bu maç için Bursa’dan ve Adapazarı’ndan birçok seyirci gelmişti. Maçın ilk dakikaları Kocaeli şampiyonunun lehine cereyan etmiştir. Kocaeli ilk on dakikada bir gol atmıştır. Bursalılar birinci devrede üç sayı fırsatı kaçırmışlar ve devreyi 1 – 0 mağlûp bitirmişlerdir.

    Bu maçın ikinci devresi çok heyecanlı olmuştur. Bursalılar beraberlik golünü yaptıktan sonra oyun sert bir cereyan almıştır. Bursalıların merkez muhacimi 22 kişinin içinde en teknik oynayan oyuncu idi. Nitekim takımın 2nci ve 3üncü gollerini o attı. Oyunun sonlarına doğru Kocaeli muhacimleri şahsî akınlarla Bursa kalesini sıkıştırmışlar. Fakat gol çıkaramamışlardır. Bursalılar frikikten dördüncü bir gol kazanarak 1 – 4 galip gelmişlerdir.

    Diğer gruplardaki müsabakalar Ankara 12 (A.A.) — Türkiye birincilikleri için ihzarî mahiyette olarak yapılması futbol federasyonunca takarrür elmiş olan grup müsabakalarına bugün her tarafta başlanmıştır.

    Antalya grubu hakkında geç vakte kadar telgraf gelmemiştir. Diğer mıntıkalarda elde edilen neticeler şudur:

    Uşak grubu: İzmir – Uşak 3-0 Aydın – Denizli 4-1

    Konya grubu: 4-0 Konya – Afyon Ankara – Eskişehir 3-2

    Samsun grubu: Trabzon – Giresun 2-0

    13 Ekim 1934 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Euroleague Kadroları

    Euroleague Kadroları

    İstatistik ve özet bilgilerde sırada, 2006-2007 sezonundan beri aralıksız katıldığımız Euroleague maçlarının kadroları var.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kim, Kaç Sezon Oynadı?

    OyuncuSezon
    Melih Mahmutoğlu10
    Oğuz Savaş9
    Emir Preldzic8
    Jan Vesely8
    Ömer Onan8
    Ahmet Düverioğlu6
    Bobby Dixon6
    Mirsad Türkcan6
    Egehan Arna5
    Gasper Vidmar5
    Kostas Sloukas5
    Luigi Datome5
    Marko Guduric5
    Maxim Mutaf5
    Nikola Kaliniç5
    Semih Erden5
    Barış Hersek4
    Berk Uğurlu4
    Damir Mrsic4
    Hakan Demirel4
    Metecan Birsen4
    Rasim Başak4
    Tarık Biberovic4
    Berkay Candan3
    Bogdan Bogdanovic3
    Bojan Bogdanovic3
    Dyshawn Pierre3
    James Nunnaly3
    Kaya Peker3
    Kenan Sipahi3
    Nando De Colo3
    Nemanja Bjelica3
    Ömer Aşık3
    Roko Ukic3
    Serhat Çetin3
    Tarence Kinsey3
    Willie Solomon3
    Bo McCalebb2
    Danilo Barthel2
    Devin Booker2
    Ekpe Udoh2
    Engin Atsür2
    Erbil Eroğlu2
    Ergi Tırpancı2
    Gordan Giricek2
    İlkan Karaman2
    İsmet Akpınar2
    Joffrey Lauvergne2
    Luka Zoriç2
    Lynn Greer2
    Marko Tomas2
    Nicolo Melli2
    Ömer Yurtseven2
    Pero Antiç2
    Ricky Hickman2
    Sinan Güler2
    Şehmus Hazer2
    Achille Polonara1
    Alex Perez1
    Andrew Goudelock1
    Anthony Bennett1
    Barış Ermiş1
    Blagota Sekulic1
    Brad Wanamaker1
    Carsen Edwards1
    Curtis Jerrells1
    Darjus Lavrinovic1
    David Andersen1
    Derrick Williams1
    Devin Smith1
    Eddie Basden1
    Edgaras Ulanovas1
    Ekrem Sancaklı1
    Enes Kanter1
    Ercan Bayrak1
    Erick Green1
    Ira Clark1
    İbrahim Kutluay1
    İzzet Türkyılmaz1
    James Gist1
    James White1
    Jarell Eddie1
    Jason Thompson1
    Jehyve Floyd1
    Jonathan Motley1
    Jr. Bremer1
    Kaspars Kambala1
    Kerem Hotic1
    Kostas Antetokounmpo1
    Kyle Brandon Q’Quinn1
    Leo Westermann1
    Linas Kleiza1
    Lorenzo Brown1
    Malcolm Thomas1
    Marial Shayok1
    Markel Starks1
    Marques Green1
    Mike Batiste1
    Nick Calathes1
    Nigel Hayes-Davis1
    Nikos Zisis1
    Pierre Jackson1
    Romain Sato1
    Samet Geyik1
    Saras Jasikevicius1
    Scottie Wilbekin1
    Sean May1
    Thabo Sefolosha1
    Tonye Jekiri1
    Tyler Dorsey1
    Tyler Ennis1
    Uros Tripkovic1
    Zeki Gülay1

    Sezonlara Göre Koçlar

    SezonKoç
    2023Dimitris Itoudis
    2022Sasa Djordjevic
    2021Igor Kokoskov
    2020Zeljko Obradovic
    2019Zeljko Obradovic
    2018Zeljko Obradovic
    2017Zeljko Obradovic
    2016Zeljko Obradovic
    2015Zeljko Obradovic
    2014Zeljko Obradovic
    2013Ertuğrul Erdoğan
    2012Neven Spahija
    2011Neven Spahija
    2010Bogdan Tanjevic
    2009Bogdan Tanjevic
    2008Bogdan Tanjevic
    2007Aydın Örs

    Sezonlara Göre Kadrolar

    2022-2023

    • Carsen Edwards
    • Devin Booker
    • Dyshawn Pierre
    • İsmet Akpınar
    • Jonathan Motley
    • Kostas Antetokounmpo
    • Marko Guduric
    • Melih Mahmutoğlu
    • Metecan Birsen
    • Nemanja Bjelica
    • Nick Calathes
    • Nigel Hayes-Davis
    • Samet Geyik
    • Scottie Wilbekin
    • Şehmus Hazer
    • Tarık Biberovic
    • Tonye Jekiri
    • Tyler Dorsey

    2021-2022

    • Achille Polonara
    • Ahmet Düverioğlu
    • Danilo Barthel
    • Devin Booker
    • Dyshawn Pierre
    • İsmet Akpınar
    • Jan Vesely
    • Jehyve Floyd
    • Marial Shayok
    • Markel Starks
    • Marko Guduric
    • Melih Mahmutoğlu
    • Metecan Birsen
    • Nando De Colo
    • Şehmus Hazer

    2020-2021

    • Ahmet Düverioğlu
    • Alex Perez
    • Berkay Candan
    • Bobby Dixon
    • Danilo Barthel
    • Dyshawn Pierre
    • Edgaras Ulanovas
    • Jan Vesely
    • Jarell Eddie
    • Kenan Sipahi
    • Kyle Brandon Q’Quinn
    • Lorenzo Brown
    • Marko Guduric
    • Melih Mahmutoğlu
    • Nando De Colo
    • Tarık Biberovic

    2019-2020

    • Ahmet Düverioğlu
    • Berkay Candan
    • Bobby Dixon
    • Derrick Williams
    • Egehan Arna
    • Ekrem Sancaklı
    • Ergi Tırpancı
    • James Nunnaly
    • Jan Vesely
    • Joffrey Lauvergne
    • Kostas Sloukas
    • Leo Westermann
    • Luigi Datome
    • Malcolm Thomas
    • Melih Mahmutoğlu
    • Nando De Colo
    • Nikola Kaliniç
    • Tarık Biberovic

    2018-2019

    • Ahmet Düverioğlu
    • Barış Hersek
    • Bobby Dixon
    • Egehan Arna
    • Ergi Tırpancı
    • Erick Green
    • Jan Vesely
    • Joffrey Lauvergne
    • Kostas Sloukas
    • Luigi Datome
    • Marko Guduric
    • Melih Mahmutoğlu
    • Nicolo Melli
    • Nikola Kaliniç
    • Sinan Güler
    • Tarık Biberovic
    • Tyler Ennis

    2017-2018

    • Ahmet Düverioğlu
    • Barış Hersek
    • Bobby Dixon
    • Brad Wanamaker
    • Egehan Arna
    • James Nunnaly
    • Jan Vesely
    • Jason Thompson
    • Kostas Sloukas
    • Luigi Datome
    • Marko Guduric
    • Melih Mahmutoğlu
    • Nicolo Melli
    • Nikola Kaliniç
    • Sinan Güler

    2016-2017

    • Ahmet Düverioğlu
    • Anthony Bennett
    • Barış Hersek
    • Berk Uğurlu
    • Bobby Dixon
    • Bogdan Bogdanovic
    • Egehan Arna
    • Ekpe Udoh
    • James Nunnaly
    • Jan Vesely
    • Kostas Sloukas
    • Luigi Datome
    • Melih Mahmutoğlu
    • Nikola Kaliniç
    • Pero Antiç

    2015-2016

    • Barış Hersek
    • Berk Uğurlu
    • Bobby Dixon
    • Bogdan Bogdanovic
    • Egehan Arna
    • Ekpe Udoh
    • Ercan Bayrak
    • Jan Vesely
    • Kostas Sloukas
    • Luigi Datome
    • Melih Mahmutoğlu
    • Nikola Kaliniç
    • Ömer Yurtseven
    • Pero Antiç
    • Ricky Hickman

    2014-2015

    • Andrew Goudelock
    • Berk Uğurlu
    • Bogdan Bogdanovic
    • Emir Preldzic
    • Jan Vesely
    • Kenan Sipahi
    • Luka Zoriç
    • Melih Mahmutoğlu
    • Nemanja Bjelica
    • Nikos Zisis
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Yurtseven
    • Ricky Hickman
    • Semih Erden
    • Serhat Çetin

    2013-2014

    • Berk Uğurlu
    • Blagota Sekulic
    • Bo McCalebb
    • Bojan Bogdanovic
    • Emir Preldzic
    • Gasper Vidmar
    • İlkan Karaman
    • İzzet Türkyılmaz
    • Kenan Sipahi
    • Linas Kleiza
    • Luka Zoriç
    • Melih Mahmutoğlu
    • Metecan Birsen
    • Nemanja Bjelica
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Onan
    • Pierre Jackson

    2012-2013

    • Barış Ermiş
    • Bo McCalebb
    • Bojan Bogdanovic
    • David Andersen
    • Emir Preldzic
    • İlkan Karaman
    • Jr. Bremer
    • Kaya Peker
    • Metecan Birsen
    • Mike Batiste
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Onan
    • Romain Sato
    • Uros Tripkovic

    2011-2012

    • Berkay Candan
    • Bojan Bogdanovic
    • Curtis Jerrells
    • Emir Preldzic
    • Engin Atsür
    • Erbil Eroğlu
    • Gasper Vidmar
    • Hakan Demirel
    • James Gist
    • Kaya Peker
    • Marko Tomas
    • Mirsad Türkcan
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Onan
    • Roko Ukic
    • Thabo Sefolosha

    2010-2011

    • Darjus Lavrinovic
    • Emir Preldzic
    • Engin Atsür
    • Erbil Eroğlu
    • Gasper Vidmar
    • Kaya Peker
    • Lynn Greer
    • Marko Tomas
    • Maxim Mutaf
    • Mirsad Türkcan
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Onan
    • Roko Ukic
    • Saras Jasikevicius
    • Sean May
    • Tarence Kinsey

    2009-2010

    • Damir Mrsic
    • Emir Preldzic
    • Gordan Giricek
    • Kerem Hotic
    • Lynn Greer
    • Maxim Mutaf
    • Mirsad Türkcan
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Aşık
    • Ömer Onan
    • Rasim Başak
    • Roko Ukic
    • Semih Erden
    • Serhat Çetin
    • Tarence Kinsey
    • Willie Solomon

    2008-2009

    • Damir Mrsic
    • Devin Smith
    • Emir Preldzic
    • Enes Kanter
    • Gasper Vidmar
    • Gordan Giricek
    • Hakan Demirel
    • Marques Green
    • Maxim Mutaf
    • Mirsad Türkcan
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Aşık
    • Ömer Onan
    • Rasim Başak
    • Semih Erden
    • Serhat Çetin

    2007-2008

    • Damir Mrsic
    • Emir Preldzic
    • Gasper Vidmar
    • Hakan Demirel
    • James White
    • Maxim Mutaf
    • Mirsad Türkcan
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Aşık
    • Ömer Onan
    • Rasim Başak
    • Semih Erden
    • Tarence Kinsey
    • Willie Solomon

    2006-2007

    • Damir Mrsic
    • Eddie Basden
    • Hakan Demirel
    • Ira Clark
    • İbrahim Kutluay
    • Kaspars Kambala
    • Maxim Mutaf
    • Mirsad Türkcan
    • Oğuz Savaş
    • Ömer Onan
    • Rasim Başak
    • Semih Erden
    • Willie Solomon
    • Zeki Gülay
  • Güvercin

    Güvercin

    17 Şubat 1964 tarihinde Fenerbahçe’nin 1-0 kazandığı Beşiktaş maçından önce Fenerbahçeliler bir güvercin uçurmuş. Halit Kıvanç da bu güvercini alıp yazısına kondurmuş… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Uçtu, Uçtu

    Bir kuş uçtu tribünden… Bacağında Sarı – Lacivert kurdeleli bir güvercin…

    Uçtu… Uçtu… Geldi, yeni tribünler tarafındaki kaleye kondu. Tam direğin üstüne… Hemen foto muhabirleri toplandılar. Kaçmıyordu güvercin… Sağa, sola salınıp poz veriyordu onlara…

    Basın toplantısında objektiflerin karsısına çıkmış Brigitte Bardot’dan ya da Sophia Loren’den farksızdı. Aslında masum kuşun maçla ilgisi de Brigitte’den yahut Loren’den farklı değildi. Fenerbahçe taraftarları, kendi renklerini taşıyan güvercini alkışlarken, Beşiktaşlılar “Uçamaz, uçamaz” diye bağırıyorlardı.

    Taraftarlar bahtsız sayılırdı dün… … Kırk yıllık yerlerinden uzaklaştırılmış, açık tribüne göçmek zorunda bırakılmışlardı. Ama orayı da paylaşmış, bayraklarını, dövizlerini asmışlardı, “Bornova Amigoları”nın flaması yanında “Tarihi Beşiktaş’tan zafer bekliyoruz. Bayramınız kutlu olsun” yazıları okunuyor, hemen karşısında “Fenerbahçelilerin çifte bayram beklediğini” belirten döviz göze çarpıyordu. İşte bu taraftarlar maçtan önce kuşla meşguldüler.

    Uçamadı, uçtu, uçamadı, uçtu, uçamadı derken… Kuş uçtu… Fakat kaleyi tılsımlamıştı sanki. İlk yarıda Şenol’un kafasında, ikincide Ahmet’in bombasında top direkten dönmüştü. Hızlıydı Beşiktaş… Fenerbahçe’yi kurdeleli güvercin de kurtaramayacak gibi görünüyordu. Ama Siyah – Beyazlı forvet de, yan hakem Baha Korel’in ofsayttan uzattığı pası bile gole çeviremeyecek kadar beceriksizdi, Oysa, Beşiktaş hâkim oyunuyla dağınık Fenerbahçe müdafaasını kurdeleli güvercinin rahatlığıyla asmalıydı Evet, ne olduysa o güvercinden oldu, Bir kaleye kondu, onu gollerden korudu, öteki kaleye dokunmadı, ona da Şenol’un golü kondu işte…

    Maçın başında Beşiktaşlılar, Fenerbahçelilere ellerindeki şekeri vermişlerdi;

    “Tribüne atın” diye…

    Maçın sonunda da, aynı Beşiktaşlılar, aynı Fenerbahçelilere ayaklarındaki topu verdiler;

    “Kaleye atın” diye…

    Kısacası, uçtu uçtu… Ve yalnız kuş değil, Beşiktaş’ın iki puanı da uçtu…

    Halit Kıvanç – 18 Şubat 1964 – Milliyet Gazetesi

  • Euroleague Şampiyonu Fenerbahçe II

    Euroleague Şampiyonu Fenerbahçe II

    21 Mayıs 2017 ile 16 Nisan 2023 kardeş tarih oldular… Mükemmel bir filmin devamı olarak “Euroleague Şampiyonu Fenerbahçe II” dün vizyona girdi. Bu müthiş zaferde emeği geçenleri unutmamak adına, resmî sitemiz Fenerbahce.org adresinde yayınlanan basın fotoğraflarını buraya da taşıyalım istedik. Bu şampiyonluk da bütün diğerleri gibi Fenerbahçe’ye çok yakıştı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Resmî Sitesi Basın Fotoğrafları


    Ali Y. Koç – Fenerbahçe Başkanı
    Kemal Danabaş – Şubeden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
    Arzu Özyiğit – Genel Menajer
    Marina Maljkovic – Baş Antrenör
    Ljubica Drljaca – Yardımcı Antrenör
    Alper Koç – Yardımcı Antrenör
    Can Nazlı – Yardımcı Antrenör
    Derin Yener – İdari Menajer
    Serhat Türkoğlu – Kondisyoner
    Yüsra Baysak – Fizyoterapist
    Efe Özgümüş – Fizyoterapist
    İbrahim Koç – Masör
    Latifşah Sarıca – Malzeme Sorumlusu

    Oyuncular
    Satou Sabally
    Olcay Çakır
    Mina Djordjevic
    Alperi Onar
    Emma Meesseman
    Ivana Raca
    Kayla McBride
    Courtney Vandersloot
    Alina Iagupova
    Breanna Stewart
    Merve Aydın
    Kiah Stokes
    Gizem Basaran Turan
    Elif Istanbulluoğlu
    Manolya Kurtulmuş
    İdil Saçalır


    TarihMaç Sonucu
    26.10.2022BC Polkowice73 – 46Fenerbahçe Alagöz Holding
    02.11.2022Atomeromu KSC Szekszard103 – 101Fenerbahçe Alagöz Holding
    09.11.2022Fenerbahçe Alagöz Holding95 – 89Olympiacos SFP
    15.11.2022Virtus Segafredo Bologna67 – 85Fenerbahçe Alagöz Holding
    07.12.2022Fenerbahçe Alagöz Holding82 – 72ZVVZ USK Praha
    14.12.2022Valencia Basket Club66 – 72Fenerbahçe Alagöz Holding
    21.12.2022Fenerbahçe Alagöz Holding83 – 64Tango Bourges Basket
    04.01.2023Fenerbahçe Alagöz Holding111 – 61BC Polkowice
    11.01.2023Fenerbahçe Alagöz Holding91 – 71Atomeromu KSC Szekszard
    18.01.2023Olympiacos SFP58 – 92Fenerbahçe Alagöz Holding
    25.01.2023Fenerbahçe Alagöz Holding95 – 73Virtus Segafredo Bologna
    31.01.2023ZVVZ USK Praha66 – 73Fenerbahçe Alagöz Holding
    22.02.2023Fenerbahçe Alagöz Holding93 – 61Valencia Basket Club
    01.03.2023Tango Bourges Basket79 – 90Fenerbahçe Alagöz Holding
    14.03.2023Fenerbahçe Alagöz Holding82 – 62Sopron Basket
    17.03.2023Sopron Basket62 – 82Fenerbahçe Alagöz Holding
    14.04.2023Fenerbahçe Alagöz Holding77 – 70Beretta Famila Schio
    16.04.2023Fenerbahçe Alagöz Holding99 – 60ÇBK Mersin Yenişehir Belediye
  • Ya Tutarsa

    Ya Tutarsa

    Madem #DerbiHaftası‘ndayız. Biraz belgeleri konuşturalım, dedik… Enteresan bir yazışma ile karşınızdayız. Malumunuz, Fenerbahçe tarihi boyunca stadyum bulma sıkıntısı çekmedi. Çünkü kulüp Türkiye’nin en eski spor sahasında doğdu, desek yeridir. Fakat diğerleri için aynısını söylemek mümkün değil. Eğer “Ya tutarsa” denip istenen şey uygun görülse imiş İnönü Stadı belki de Galatasaray’ın olacakmış. Arşivde dursun. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    GALATASARAY SPOR KULÜBÜ’NÜN STADYUM IÇIN ARSA TALEBI

    9 Ocak 1922

    BOA, HR. İM, 65/21

    Galatasaray Spor Kulübü’nün stadyum olarak kullanmak üzere Dolmabahçe Gazhanesi arkasındaki arsanın bir kısmının kendilerine kiralanmasına dair talep yazısı.

    Sâbık Maliye Nazırı Tevfîk Beyefendi hazretlerine Hususidir

    Efendim hazretleri

    Galatasaray Spor Kulübü, kulübe muhtass bir stadyuma mâlik olmaması dolayısıyla azâsının mümarese icra edemediğini bildirerek idâresi zât-ı âlîlerine mevdû‘ ve Dolmabağçe Gazhanesi arkasında kâin araziden bir kısmının kendilerine icâra verilmesi suretiyle bu arzularının tatmini cihetine gidilmesini rica etmek üzere tavassutuma müracaat eyledi. İmkân olduğu takdirde is‘âf-ı matlûblarını rica eder ve bi’l-vesile takdim-i ihtirâmât eylerim efendim hazretleri.

    9 Kânûn-ı Sânî sene [1]338 HR.İM, 65/21

  • Spor Teşkilatı Kanun Görüşmeleri

    Spor Teşkilatı Kanun Görüşmeleri

    29 Haziran 1938 tarihine toplanan T.B.M.M.’de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, spor kanunu hakkında bazı açıklamalar yaptı. Spor teşkilatı kanun görüşmeleri, Türk spor tarihinin kaynak metinlerinden birisi olduğu için, bu metnin sitemizde yer almasının önemli olduğunu düşündük.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İkinci Celse

    Açılma saati: 16

    Başkan — Mustafa Abdülhalik Renda

    Kâtipler — Cavit Oral (Niğde); Ali Zırh (Çoruh)

    Başkan — Celse açılmıştır. Ruznamedeki mevaddın müzakeresine devam ediyoruz.

    4 — Spor teşkilâtı hakkında kanun lâyihası ve Muvakkat encümen mazbatası (1/1125) [1]

    Başkan — Bu lâyiha hakkında encümenin müstaceliyet talebi vardır. Reyinize arz ediyorum. Kabul edenler… Etmeyenler… Müstaceliyeti kabul edilmiştir. Söz Dâhiliye Vekilinindir.


    Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya (Muğla):

    Tetkik ve tasvibinize arz olunan spor kanunu hakkında bazı maruzatta bulunacağım.

    Beden terbiyesi, spor ve ona mülhak olan diğer hareketleri, biz millî terbiyenin esaslı bir rüknü olarak telâkki ediyoruz. Her terbiyenin olduğu gibi, beden terbiyesi, fertleri milletlere ve milletlerle beraber bütün beşeriyete hayırlı bir eleman olarak yetiştirmek gayesini istihdaf eder. Beden terbiyesi ile vücudu kuvvetlendirmek, güzelleştirmek, gençlerimizi, fertlerimizi hayat savaşı için kudretli bir hale getirmek istiyoruz.

    Beden terbiyesini düşünürken fikir terbiyesini de ihmal etmemeği daima derpiş etmekteyiz.

    Bizce sırf beden terbiyesine hasrı kuvvet ederek; zihni, fikri ve şuuru bir tarafa bırakmak, ham bir madde vücuda getirmek demektir. Şuursuz kuvveti, dimağız kudreti başkalarının elinde bin bir şekil alacak bir kalıp gibi telâkki ediyoruz. Onun için ne vakit beden terbiyesini düşünecek olursak onunla müsavi olarak fikir terbiyesini de derhal derpiş etmekteyiz.

    Fikir terbiyesi, kuvvetli bir fikir terbiyesi şüphesiz ki, sağlam vücutta bulunur. Sağlam vücut elde edebilmek için yalnız milletin verdiği tabiî eleman kâfi değildir. Onu zamanımızın bilgileriyle ve tecrübeleriyle teçhiz ederek yetiştirmek lâzımdır.

    Türk milleti esasen kuvvetlidir. Cihanda “Türk gibi kuvvetli” denmenin elbette bir sebebi vardır. Türk milleti kuvvetini yalnız kendi ırkından almış değildir, kuvvetini yalnız ırkî hususiyetine de borçlu değildir. Türkler bütün sporları yapmış ve onlarla vücudunu kuvvetlendirmiş bir millettir. Tarihe bu kadar şanlı zaferler verebilmek için onu, o zaferleri elde edenlerin her halde çok kuvvetli olması lâzım gelirdi. Diğer milletlere üstün kuvvetleri ve daima şuurlu kafaları sayesinde bu gün medeniyet âleminin bile iftihar ettiği, birçok meydan muharebelerinde zaferler kazanmıştır.

    Beden terbiyesi ve spor Türklerde millî bir anane olmakla beraber, her şeyde olduğu gibi, bunu da nizam altına almak icap ederdi. Cumhuriyet, sporu pek zayıf ve perişan olarak buldu.

    Onu nizam altına koymak için bir takım kararlar aldı ve son üç sene zarfında bunu kendi fırkasına bağladı.

    Fırka üç yıldan beri aranızdan seçtiği sayın arkadaşların devamlı himmetleri sayesinde spor sahasında da muvaffakiyetler gösterdi ve birçok fedakârlıklar yaptı. Bugün vilâyetlerimizin birçoğunda spor sahaları hazırlanmıştır ve hazırlanmaktadır.

    Yalnız geçen sene spor için yaptığımız işleri bir misal olmak üzere zikretmek isterim:

    Vilâyetlerden Afyon, Aydın, Bursa, Diyarbakır, Edirne, Elâzığ, Eskişehir, İsparta, İzmir, Karşıyaka, Kastamonu, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Muğla, Samsun, Adana, Sivas, Tekirdağ, Trabzon, Zonguldak.

    Kazalardan Bandırma, Ayvalık, Nazilli, Eyüp, Beşiktaş ve ayrıca Fenerbahçe ve Mecidiye köyü gibi yerlerimizin sahaları alınmıştır. Bunların beynelmilel teknik ve ölçülere uygun olarak hazırlanmalarına başlanmıştır.

    Şimdiye kadar bu bir yıl zarfında, yani 1937 -1938 seneleri arasında sırf bu sahalar için sarf ettiğimiz paraların miktarı 415 000 liradır.

    Bu saydığım yerlerden başka, Kop, Elmadağ, Uludağ ve daha birçok dağlarda yapılacak kış ve kayak evleri ile türlü spor şubelerimiz, mecmuu iki milyona baliğ olacak bir masrafı istilzam etmektedir. Bu masraf dört seneye taksim edilecektir. Dört sene sonra bu saydığım vilâyet ve kazalarda yüzme havuzları, tenis kortları dâhil olduğu halde tam teşekküllü spor sahaları tamamlanmış olacaktır. Bu meyanda diğer yerlerde de spor sahaları hazırlanmağa başlanacaktır.

    Bizim kendi millî ve ananevi olan sporlarımıza da ayrıca ehemmiyet verilmektedir. Bunların başında güreş gelir; güreş memleketimizin ananevi sporudur. Bu vücut ve adaleyi kuvvetlendiren ve ayni zamanda kafanın işlemesini icap ettiren bir spordur. Köylerde, mektep avlularında, harman yerlerinde, sokaklarda, tarlalarda hulâsa azıcık meydan bulduğu her yerde Türk çocukları derhal güreş ederler. Bu kadar netice veren bir sporu terk etmek elbette hatadır, bunu bilâkis takviye etmek lâzımdır.

    Memleketimizin çok sevdiği diğer iki spor şubesi de binicilik ve atçılıktır. Son zamanların tahribatı dolayısıyla azalan ve vasıflarını kaybeden atlar yüzünden belki binicilik biraz ihmale uğramıştır. Fakat memleketin ve milletin ruhundan atçılık sevgisi hiçbir vakit çıkmamıştır. En küçük köye gittiğimiz vakit en küçük çocuğu bile at üzerinde ve at oynatırken görürüz ve o, ata bindiği vakit, kendisini cihan tahtına oturmuş sanır ve o kadar zevk duyar. Hakkı vardır, çünkü Türk milleti cihan tahtına at üzerinde gelmiştir, bu sporu da ihmal etmemek lâzımdır.

    Sonra bizim millî diğer bir sporumuz daha vardı. Vardı diyorum, çünkü bu gün pek metruktür. Onu teessürle ve hasretlerle yad ediyorum. O da denizciliktir. Barbaros Hayrettin Akdeniz’i bir Türk gölü yaptığı vakit gemilerini bir anda, bir saniyenin içerisinde elindeki sihirbaz değneğiyle çıkarmadı. O, gemicilere ve gemilere, memleketin hazırlanmış olan elemanlarına tevarüs eti ve onları iyi idare ederekten Akdeniz’i, Türk havuzu yaptı. Bu gün dünyanın en güzel denizi olan Marmara’ya her hangi bir seyahate çıktığınız vakit kendinizi ıssız bir çölde zannedersiniz. Hâlbuki orası kül halinde bezenmiş ve Türk sıhhatini temin edecek bir yer olmalıdır (Bravo sesleri, alkışlar). Acı bir misal söyleyeceğim: Cenevre, Leman gölü kenarında

    İstanbul’un yarısı kadar nüfusu olmayan bir şehirdir. Fakat Cenevre iskelelerine bağlı olan tenezzüh kayıklarının adedi bütün Türkiye limanlarına bağlı tenezzüh kayıklarının üç misli kadardır. Bu acı hakikati milletin huzurunda söylemek, bizi ayni zamanda vazifeye davet edecek bir itiraftır. Bu kadar sahili olan bir yurtta o millet denizi hükümlerine ram etmezse, o millet sahillerini kendi sporcuları ile tezyin etmezse, onun nimetlerinden müstefit olmazsa o memleketin sahilleri iyi muhafaza edilmiş sayılmaz. Binaenaleyh denizciliğimizi de nazarı itibara alarak ve behemehâl ilerletmek mecburiyetindeyiz.

    Size diğer bir acı hakikat daha arz etmek istiyorum; Erzurum’da büyük ricatta bir vazife ile ricat yolu üzerinde bulunuyordum. Erzurumlu vatandaşlarımı bekliyordum, ben onları kışa alışkın, kış elbiseleriyle soğuğa mukavemetli bir unsur gibi beklerken karşıma beyaz patiska donlarla, gömleklerle geldiler. Bunları görünce hem hicap duydum, hem de müteessir oldum ve yolda soğuktan donan bu vatan yavrularını ta Samsuna kadar gömerek geldik. Bunun sebebi, halkımız dağ halkından olduğu halde, kışa ve kış sporlarına alışkın olmamasıdır. Bunlara kendimizi alıştırmamız lâzımdır. Zannedilmesin ki, bu sporların tarihi çok eskidir. Cihanın her yanında da kış sporlarına yeni başlanmıştır. İsviçre’nin ve İsveç’in kış ve dağcılık sporları yenidir. Dağları olmayan diyarlar bile dağcılıklar ihdas etmektedir, Belçika Kralı yaşlı bir adam olduğu halde hayatını dağcılıkta verdi ve memleketine büyük bir numune oldu. Biz dağlar arasındayız, kimimizin oturduğu yer 2 500 metrelik vilâyet merkezi olduğu halde dağa yüzümüzü çevirmek Türk milletine yakışmayacak bir vaziyettir.

    Dağcılık da kayakçılık da, yüzücülük, yelkencilik ve denizcilik gibi bizim uğraşmamız icap eden mevzulardır. Memleketin müdafaası bunu icap ettirmektedir. Bundan sonra olacak muharebelerin kış muharebesi olacağını tahmin ve tayin zor bir şey değildir. Kışa karşı kim mücehhezse muharebeyi o kazanacak ve o nispette kendisini koruyacaktır. Memleketimizin çocuklarını kışa alıştırmağa, dağlara çıkarmağa behemehâl mecburuz. Türkiye coğrafyasına bakanlar görürler ki, bir taraftan dağ, bir taraftan deniz Türkün iki şaşmaz dostu ve müttefikidir. Bunlara iki elle sarılmalıyız.

    Bir nokta daha hatırıma geldi, arz edeyim. Milletlerin tarihlerini gözden geçirirsek ekserisinin mukadderatının deniz üzerinde halledildiğini görürüz. Tufana kadar çıkmayalım, Nuh’un nasıl kurtulduğunu lejanda bırakalım. Fakat ondan sonraki tarihin kaydettiği Salamin muharebesi İranlılarla Yunanlılar, Atiom muharebesi, Oktavla Antuvan arasında denizde bitmiştir. Son zamanlara yaklaşalım: Namağlup armadanın akıbeti, İspanya’nın bugünkü hale düşmesini ihzar eden ilk mağlubiyettir, denizde olmuştur. Manila muharebesi, Cuşıma muharebesi ve Iskajarak muharebesi son asrın bu neviden en büyük deniz harpleridir. Ondan sonra bizim bahrî hezimetlerimiz; Sinob Çeşme ve Navarin muharebeleri imparatorluğun temelini sarsmıştır ve memleketi bugünkü hale getirmiştir. Balkan harbini biz ancak Mondros’ta kaybettik. Bütün bu harbe iştirak eden zabitanı kanaatine göre biz Mondros’u kazansaydık, Balkan harbini kaybetmeyecektik.

    Binaenaleyh bu kadar ehemmiyet verilmesi lazım gelen millî bir hareketi elbette ki eskisi gibi başsız, perişan bırakamazdık. Bu işi, heyeti umumiyesi ile bir insicam altına koyduracak bir kuruma bağlamak lazımdı. Bu, Devletin işidir. Onun içindir ki bu işi heyeti umumiyesi ile Devlete veriyoruz. Devlet, nüfuzu, kudreti ve elindeki sonsuz menabii ile milletimizin bu kadar sevdiği bu işi behemehâl tanzim etmelidir.

    Tanzim ettiğimiz kanun, inkılâbımızın spor hakkında mühim olarak attığı ilk bir adımdır. İçinde birçok noksanlara tesadüf edilebilir. Fakat heyeti umumiyesini tam ve kâmil, fakat nazari kaidelere bağlayarak bir kül halinde getirmek istemedik. Bizim düşündüğümüz yalnız teşkilat ve onun salahiyetleri olmuştur. Bu teşkilat ve salahiyetlere mahalli idarelerin ve belediyelerin de iştiraki vardır. Belediyeler ve mahalli idareler bir nispet dahilinde masraflara iştirak edeceklerdir. Kanuna böyle bir kayıt da koyduk. Bundan maksat belediyelerimiz ve idarei hususiyelerimizde spor işleri ile iştigali mecburi hale koymaktadır. Zaten bugün dahi belediyeler ve idarei hususiyeler hisse vermektedirler. Fakat bugünden sonra bu hissenin %80’ini mahalli tesisata yani sahalara ve diğer bu gibi işlere diğer %20 sini de teşkilata ücret ve masraf olarak sarf edeceklerdir.

    Bu sene bütçemiz çıktığı için geçen seneden Partiye spor için verilen parayı aynen devir ve naklediyoruz. Kurulacak olan teşekkül bu memleketin ihtiyaçlarını eldeki membalarla vasıtalarla ölçerek bize muntazam bir bütçe ile gelecek ve zan ve tahmin ediyorum ki memleketin ihtiyacı, bu teşekkülü yaşatacak membaları ihzar edecektir. Onun için kanunu yüksek takdirinize ve hüsnü teveccühünüze müstahak ve layık sayarım.

    Sözlerimle bazı mukaddem suallere de cevap vermiş oluyorum. Arkadaşlarımın bilgi ve görgüleriyle bizi tenvir etmelerini rica ederken vaki olacak diğer suallere de bildiğim kadar cevap vermeği vazife addederim. (Alkışlar).


    Dr. Osman Şevki Uludağ (Konya):

    İç bakanımızın söz alarak bu kadar geniş, teferruatlı ve esbabı mucibeli izahat vereceğini tahmin etseydim belki notlarımı ona göre hazırlar birçok değişiklik yapmak mecburiyetinde kalmazdım. Çünkü benim tasavvur ederek söylemek istediğim noktaların hepsini İç bakanımız çok beliğ bir surette ifade buyurdular.

    Bendeniz burada, şimdi müzakeresine başladığımız kanunun tanziminde hiç bir emeğim olmamakla beraber o kanunun ehemmiyetini tamamıyla idrak ediyorum ve o kadar mühimsiyorum ki, adeta kendi eserim farz ediyorum ve bu şekilde mütalaa ediyorum.

    Memlekette spor ve beden terbiyesi kelimeleri kullanılmağa başlayalı pek az zaman olmuştur. Hatta bu kelimeleri ilk kullanan arkadaşımız mebus olarak aramızda bulunmaktadır. Fakat bu kelimeler ortaya çıkar çıkmaz o kadar mütehassıslar, âlimler ve hatta allâmeler çıktı ki, spordan, beden terbiyesinden beklediğimiz millî gaye tamamen kaybolmuş, ortalık bir anarşi halini iktisap etmiştir. Bu vaziyet dolayısıyladır ki, Partimiz buna el koymuş bulundu. Fakat Partimizin de merkezinde birkaç sene devam eden tetkik bunun Hükümet eline terk edilmesi gibi bir gayeyi intaç etti ve nihayet intikal etti.

    Spor asabı, ruhî ve adalı fonksiyonlar arasında muvazene yapar, spor bu suretle ayni zamanda bedenî ve millî verimleri yükseltecektir. Bu cihetle sporun gayri mesul ve bilhassa başıbozuk ellerle idaresi hiç doğru değildir. Çoktan Hükümetin eline geçmesi lâzımdı.

    Dünyada bütün milletler spora ve bedenî terbiyeye verilmesi lâzım gelen ehemmiyeti vermektedirler. Hatta bu hususta birçok parlâmentolarda münakaşalar olmakta ve bu teşkilata krediler verilmektedir. Bununla beraber millî ve beşerî varlığın kalkınmasına vasıta sayılan spor başlı basma bu hususta bir amil sayılamaz. Bunun doğru ve yerinde yapılması lâzımdır. Onun için kalkındırılması lâzım gelen sporlarımızı mütalaa ederken veçhesini tayin edecek elemanları yetiştirmek lâzım geldiğini haklı olarak tebarüz ettirmeliyiz.

    Sporda kabul edeceğimiz tarz şimdiden kestirilemez. Bu millî bünye işidir. Şimdiye kadar tatbik edilen şu ve bu milletin sporunun kabul edileceği söylenemez. Bu bizim memlekette antropologların, fizyologların ve patologların el birliğiyle varacakları neticeye bağlıdır. Bunlar tarafından ortaya atılmamış mütalaaları kabul etmek doğru olmayacaktır.

    Sporda gaye halkın uzun ömürlü, kuvvetli ve neşeli yaşamasını temin etmektir. Sporda gladyatörler yetiştirmek, sert adaleli birkaç şampiyon yetiştirmek ve işi bundan ibaret saymak zannederim ki spor için büyük bir tehlike olacaktır. Bileği adalesi kuvvetli şampiyonların mevcudiyeti, bazı düşüncelere hoş gelseler bile bunlar millî kalkınmanın işareti sayılamazlar

    Hekimlikle de alâkası olmayan bir boks şampiyonu, Fransız Ferman Küni’nin şöyle bir sözü vardır: “Askerler için aslar değil, sağlam kütleler lâzımdır.”… Bu söz, bir hekim tarafından ve as tarafından söylenmemiş olmasıyla kıymetlidir. Yıkılmamak için kuvvetli olmağa muhtacız. Dayanıklı ve sağlam yaşamak için de bu teşkilâtın mutlak surette Devletin eline geçmesi şarttır. Binaenaleyh ben spor teşkilâtının Devletin elinde güzel muvaffakiyet kaydedeceğini arz eder, Dâhiliye vekilinin spor kanunu hazırlamaktaki isabetini takdir ederekten bunun kabulünü rica ederim.


    Mihri Pektaş (Malatya):

    Muhterem arkadaşlar, benden evvel kürsüye gelen muhterem Dâhiliye vekili ve doktor arkadaşlarım sporun bir millet için ne kadar önemli, ne kadar esaslı bir mesele olduğunu ve Hükümetin bu meseleye el koymakla ne kadar basiretli ve lüzumlu bir iş görmüş olduğunu çok güzel anlattılar. Buna ilâve edecek fazla bir sözüm yoktur.

    Fakat üstünde durmak istediğim ve bu teşkilât kurulurken muhterem Hükümetin nazarı dikkatini bilhassa celp etmek istediğim bir nokta vardır. Türkün sporcu olduğunda hiç şüphemiz yoktur. Sonra bunun ihmal edildiğinde hepimiz müttefikiz. Son senelerde spor faaliyeti, çoktan beri tıkanmış bir oluğun açılması gibi su gelişi güzel akmış, başıboş, intizamsız cereyan etmiştir. Bir aralık, zannediyorum, gençlerimize, spor namına bazı yanlış fikirler verilmiştir. Benim bilhassa üstünde durmak istediğim cihet budur.

    Spor dendiği vakit her şeye rağmen kırarak, dökerek birincilik kazanmak mevzubahis olmamalıdır. Spor kelimesi; bir oyunda bütün kaidelere riayet ederek güzel oynamak, efendice oynamak ve neticede bazen efendi gibi kaybetmek, bazen efendi gibi kazanmaktır. Yoksa her ne olursa olsun kazanmak, katiyen değildir. Spor, bilhassa gençler arasında tesanütü yaratmak, beraber çalışmak ve neticeyi beraber kazanmaktır; mesuliyeti beraber yüklenmek, sevinci ve zaferi paylaşmak demektir.

    On dokuzuncu asrın sonlarında çok romantik ve bir az marazî derecede hassas, santimantal olan Avrupa’ya sporu İngilizler sokmuş, tekrar canlandırmışlardır. Şimdi Olimpiyatları düşünecek olursak görürüz ki, İngilizler hiç kazanmazlar ve bundan ne müteessir olurlar; ne de utanırlar, bana öyle geliyor ki kendi noktai nazarlarınca sporun asıl manasını anlatmış olmak için bunu, biraz da bililtizam yaparlar.

    Türkler haddi zatinde sporcudurlar. Bütün manasıyla sportsmendirler, oyunların en çetini ve en amansızı olan harp oyununu çok güzel oynarlar, Türk’ün bütün düşmanları da kabul ve tasdik etmişlerdir ki, Türk, harp oyununu efendi gibi oynar, efendi gibi kaybeder ve efendi gibi kazanır (Bravo sesleri, alkışlar).

    Binaenaleyh Hükümetimiz bu yeni teşkilâtı kurarken, kendilerinden bilhassa rica ediyorum, sportsmenliğin ne olduğunu çocuklarımıza tekrar öğretsinler. Güzel, dürüst ve efendi gibi oyun oynamanın esasını çocuklarımıza lütfen öğretsinler. Benim ricam bundan ibarettir. (Alkışlar).


    Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya (Muğla):

    Bayan Pektaş’ın temas ettiği noktayı ben de tebarüz ettirmek isterim.

    Her rejim kendine lâyık bir vatandaş tipi bulmuştur ve onu arar. İstibdat rejiminin vatandaşının tipi malûmdur. Bizim Atatürk rejiminin, Kemalist inkılabının rejiminin adamı güzel vücutlu, sağlam düşünceli, cesur, vakur, hakkını ve fikrini her yerde müdafaa eder, neşeli ve ciddi olmaktan ibarettir. Bizim aradığımız budur.

    Bu beden terbiyesinden maksat, fikrî, seciyevî ve ahlakî terbiyedir. Bizim rejimin istilzam ettiği tip budur.

    Müsabakalarda ve kulüpler arasında yapılan kaba tezahüratı bütün millet takbih etmektedir. Çok emniyetle itimadım vardır ki, Büyük Meclis de burada, o hareketleri milletin takbih etmesine iştirak edecektir. (Elbette sesleri, alkışlar).

    Biz halkımızı, hayatı hususiyede olduğu gibi, hayatı umumiyede de ciddî, vakur görmek isteriz. Âlem muvacehesinde terbiyeli, kibar vakur ve ciddi olmak Türkün en bariz vasfıdır. Biz nasıl bu gibi fena tezahürler karşısında ana ve babalarımızdan takbih görmüşsek, bizim de nereden aldıklarını bilmediğimiz bu kaba hareketleri her vakit takbih etmekte olduğumuzu, bunu yapanlar, iyi bilsinler. (Bravo sesleri, alkışlar)


    Başkan: Başka söz isteyen yoktur. Maddelere geçilmesini kabul edenler… Etmeyenler… Maddelere geçilmiştir.

  • Kızıltoprak’ta Gençlik

    Kızıltoprak’ta Gençlik

    Bizi takip edenler “Fenerbahçe’nin tarihi, aynı zamanda Kadıköy’ün, hatta tüm İstanbul’un tarihidir” fikrinde olduğumuzu bilirler. Rahmetli Fenerbahçelilerden Ahmet Mukbil Yazman, 5 Ağustos 1931 tarihli Vakit gazetesinde Kızıltoprak’ta gençlik başlıklı bir yazı kaleme almış.

    Mayıs ayında Seyhun Binzet ağabeyimiz, aynı zamanda İstanbul Yelken Kulübü’nün de efsane isimlerinden biri olan Ahmet Mukbil Bey‘i yazmıştı.

    Neticede “Türkiye’nin paha biçilmez incisi Kadıköy’ün tarihini de Fenerbahçeliler yazıyor…” diyebiliriz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Gençlik Hareketleri

    Kızıltoprak’ta Gençlik

    Kızıltoprak’ta Çok Samimi, Çok Münevver Bir Gençlik Var, İstikbale Azimle Hazırlanıyorlar

    İstanbul’un sıcak ve boğucu havasından uzak yeşil bir köşe…

    Güzel, sevimli, yarı köy yarı şehir hayatı yaşayan bir yer.

    Tabiat spor hususunda buraya gayet müsait davranmıştır. Kızıltoprağın çalışkan gençliği de bu vaziyetten azami istifadeyi temin ederek sporun her şubesinde ilerliyor.

    Yazın en ziyade rağbet gören şube deniz sporlarıdır. Her sene gençler arasında iyi neticeler veren müsabakalar tertip edilir. Evvelce futbola karşı gözüken merak, şimdi hemen hemen sönmüş gibidir.

    Burada sahne hayatına da ehemmiyet verilmektedir. 1929 ve 30 fazlarında verilen temsiller güzel olmuştu. İçlerinde, istikbal için bize büyük ümitler veren istidatlar var.

    Akşamları Kızıltoprak istasyonu bir mesireye döner. Öğle sıcağını denizde, evlerinde ya ağaç altlarında geçiren halkın mühim bir kısmı akşam serinliği çökerken istasyona çıkarlar. Burada Kızıltoprağın meşhur tiplerini görmek mümkündür!

    Büfe gençlerin toplanma mahallidir. Edebiyattan, sanattan, spordan çok çok orada bahsedilir.

    Köyümüzün gece hayatı oldukça parlaktır. Grup grup toplanma ve gezmeler olur. Bir evde taşan şen kahkahalar arasında poker partileri, tavla müsabakaları çevrilirken kırlarda dolaşan gençli, ihtiyarlı, büyüklü küçüklü bir grubun seslerini duyarsınız.

    Kuyubaşı, Fikirtepe gibi yerler mehtaplı yaz gecelerinde birçok gazel sesi duyarsınız… Daha ötede çatlak bir gramofonun sesi inceli kalınlı ıslıklar karışır. Ağaçlıklarda saklambaçlar, köşe kapmacalar gırla gider…

    Saat 11 buçuğa doğru sesler durulur? Çünkü artık avdet zamanı gelmiştir! İrili ufaklı, büyük, küçük gruplar keçi yollarından, sokaklardan yavaş yavaş dönerler.

    Fakat böyle söyledim diye sakın saat 12’den sonra Kızıltoprak’ta gece hayatı yoktur sanmayın… O, asıl bundan sonra başlar. Ve bazen de sabaha kadar devam eder! Güneş doğarken erken erken evlerimize döndüğümüz ender vakalar değildir!

    Sık sık verilen çaylardan, yapılan düğünlerden bahsetmeyeceğim. Çünkü her yerde görülen bu kabil eğlenceleri tasvire hacet yok.

    Gençliğin kısmı azamı darülfünun ve lise talebesi olduğundan mektepler açıldıktan sonra bu güzel gecelere, bu hoş saatlere veda etmek lazım geliyor. Veda etmek değilse de bu güzel geceleri haftada ancak bir iki gece yaşayabiliyoruz. Hele kışın! O canım yaz gecelerinin hasretiyle insanın yüreği göz göz oluyor. Mamafih kışın verilen çaylarda, toplanmalarda da başka bir zevk yok değil. Gece dışarıda buram buram kar yağarken sıcak salonlarda toplanmak… Acı ve sert bir fırtınanın çığlıklarından uzak gülerek, eğlenerek oyunlar oynamak, dedikodu yapmak fena bir şey değil ama ben kendi hesabıma bunların hiçbirinde o yaz gecelerinin o ılık lezzetini bulamıyorum.

    İlkbaharın ortalarına doğru, gençlik namına söylemek lazım gelirse, oldukça azaplı günler geçiriyoruz. Herkesin sevdiği bu güzel şairane mevsim bize bakaloryaların, imtihanların (kanaate kalkmaların) yaklaştığını hatırlatıyor. Gözümüzün önünde ikmaller, ipkalar birer heyula gibi sallanıyor. Siz söyleyin, böyle cehennem azabı baharın tadı mı olur!

    İşte umumi hatları itibariyle Kızıltoprağın hayatı bol paça yelken bezi pantolonlu, beyaz gömlekli, kırmızı derili, biz, Kızıltopraklıların hayatı… Bu hayatı sade görenler, müfrit addedenler olacak. Lakin, kim ne derse desin biz bu halimizden memnunuz.

    Ahmet Mukbil | 5 Ağustos 1931 – Vakit Gazetesi