Kategori: Genel

  • Tarihî Maç Broşürleri V

    Tarihî Maç Broşürleri V

    Çok uzun bir ara vermişiz! En son broşürün üzerinden 6 ay geçmiş… Başlangıç kolaya gelsin diye değil; her yazıya aynı girişi yazmak istiyoruz. Zira gerçekten çok büyük iş… Kıymetli büyüğümüz Mustafa Oduncu, Fenerbahçe tarihi için çok önemli bir iş yapıyor ve yurt dışı müzayede sitelerinden Fenerbahçe ile ilgili malzemeleri topluyor. Bu mesaiyi büyüten ve daha anlamlı bir hale getiren şey ise aldıklarını paylaşmaktan bir an bile imtina etmemesi. “Bunda ne var?” demeyin; kimlerin, neler sakladığını bilseniz, inanamazsınız. Halbuki Fenerbahçe tarihini bilmek herkesin hakkı. Daha doğrusu “Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu” lafının hakkını vermek istiyorsak, tutulması gereken yol bu… Mustafa ağabey, Fenerbahçe Müzesi’ne bağışladığı maç broşürlerini halka açmak ve kolay ulaşılabilir hale getirmek adına bizlerle paylaştı. Huzurlarınızda “Tarihi Maç Broşürleri V : 19-21 Nisan 2014 | Aegon Future Cup” organizasyonu broşürü…Bir yandan, bu gibi belgelere bakıp da adamların yetmiş sene önce geldiği bazı noktalara bizim hâlâ gelemediğimizi görmek de çok üzücü. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    19-21 Nisan 2014 | Aegon Future Cup

    Broşürün PDF haline “buradan” ulaşabilirsiniz. | Tarihi Maç Broşürleri V : 19-21 Nisan 2014 | Aegon Future Cup

  • Avrupalılar Bizi Nasıl Tanıyorlar?

    Avrupalılar Bizi Nasıl Tanıyorlar?

    Fenerbahçe’nin eli bihakkın kalem tutan futbolcularından Ragıp Ziya Mağden, 1929 yılında bir günlük gazeteye “Avrupalılar Bizi Nasıl Tanıyorlar?” başlıklı bir yazı kaleme almış.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İnanır mısınız ki bu bir Türktür

    Avrupalılar bizleri hiç tanımıyorlar. Gerek tahsil, gerek tetkik ve gerekse ziyaret için aralarına karışıp da Türk olduğumuzu kendilerine söylediğimiz zaman yüzümüze hayretle bakıyorlar ve sözlerimize inanmak bile istemiyorlar.

    Bundan üç dört ay evvel İtalya’da idim. Burada kaldığım müddet zarfında öyle tuhaf vakalar hadiselerle karşılaştım ki onları kendi ırkdaşlarıma anlatmak için kendimde adeta mecburiyet gibi bir şey gördüm.

    Bundan üç sene evvel cenubi İtalya’ya ve Sicilya’ya doğru uzanmıştım. Fenni tetkiklerde bulunmak istiyordum.

    İtalya yarım adasının son ivicaçlarına isabet eyleyen Mesina boğazında kain dilber Reggio Galabria’nın meşhur bergamot bahçelerini ziyaret ediyordum. Yanımda iki üç Türk arkadaş da vardı. Bahçede konuşurken köylüler merak edip ne milletten olduğumuzu sordular. Bunlara Türk olduğumuzu ve bir tetkik seyahati yapmakta olduğumuzu söylediğimiz zaman bize inanmadılar ve “Yalan söylüyorsunuz” dediler; “Türk beyaz değil, zenci, siyahi bir mahluktur! Herhalde latife ediyorsunuz.”

    Bu lakırdıları işitince biz onlardan bir iki misli hayrete düştük. Fakat hayretimiz çabuk geçti ve bu efendilere Türk’ün siyah değil, kendilerinden bile çok beyaz olduğunu anlattık.

    Sicilya’nın diğer bahçelerini gezerken dahi bu kabil hadiselerle karşılaştık. Herhangi bir Sicilyalı Türk olduğumuzu duyar duymaz derin hayretler içinde kalıyor ve muhakkak kendisiyle alay ettiğimize zahip oluyordu.

    Türkiye ile İtalya yekdiğerine herhalde çok uzak memleketler sayılamaz. Napoli’den İstanbul üç buçuk, Catania’dan İzmir ancak iki günlük bir mesafededir. Daha burnumuzun dibindeki akvamın, Türk’ün henüz ne renkte bir insan olduğunu bile bilmemelerinden öyle sanıyorum ki hepimiz bir eza duyarız. Fakat bu ezayı sadece duymuş olmakla vazifemiz bitmiş sayılamaz. Her fert fırsat buldukça vatan ve memleketi namına üzerine terettüp eylemiş olan bir propaganda vazifesini yapmakla da mükelleftir. Bu vazifeyi Avrupa’ya giden ve Türk namını taşıyan insanların kaç tanesi yapmıştır.

    Yapanlar mevcut ise de bunu yapmadan dönenler de çoktur. İtalya’da iken hayatımın epeyce uzun bir müddeti Napoli civarında meşhur Vesuve yanardağının eteklerinde kain bir kasaba geçti.

    Bu kasaba yazın pek neşeli olur. Buraya yazın birçok insanlar deniz banyosu yapmaya gelirler. İtalyan milletinin yaşama şeraiti çok çetindir. Bu halkın bir kısmı bazen bir banyo mevsiminde senelik bütçelerinin yarısını temin edecek kadar kurnaz ve açık gözdür. Ben de böyle açık göz bir ailenin yanında oturuyordum.

    Yanımdaki oda da her sene muntazaman kiraya verilirdi. Geçen sene odamın yanındaki büyük bir oda yine bu suretle kiraya verilmişti. Bilahare dost olduğum bu komşular bana yanımdaki odada yattıkları ilk gece sabaha kadar hiç göz kırpamadıklarını, kızlarının yandaki odada bir Türk gencinin yattığını duyunca pek ziyade ürktüğünü, gece korkulu hayaletler gördüğünü anlatmışlardı. Meğer komşularım Türk’ü kavuklu, şalvarlı, palalı ve yatağanlı, palabıyık ve simsiyah bir insan olarak tahayyül ediyorlarmış.

    Nasıl? Vatandaşlarım. Görüyorsunuz ya kendimizi dünyaya ne kadar tanıttırmışız.

    Bir gün Baltık denizi sahillerindeki banyolarda bulunuyordum. Gece tertip edilen bir müsamereye resmice ve temiz bir kıyafetle mecburiyetinde idim. Tanıdığım Alman arkadaşlar beni kendi bildiklerine takdim ederlerken:

    “İnanır mısınız ki bu bir Türktür” sözünü ilave etmekten kendilerini bir türlü alamamışlardır.

    Bütün bu saydıklarım benim ve bir arkadaşımın İtalya, Almanya, Belçika ve Hollanda’da başımızdan geçenlerdir. Avrupa’nın diğer yerlerinde iyi tanınmış olduğumuzu sanmak büyük bir gaflettir. O kadar uzun ve ananevi münasebetlerimize rağmen bugün Fransızlar bizi tanımaktan çok uzaktırlar. O kadar tanımamışlardır ki Victor Hügo gibi büyük ve büyüklüğü nispetinde bitaraf olması lazım gelen bir insan hakkımızda:

    “Türkleri Avrupa kıtasından kovmadıkça Avrupalılara rahat yoktur” diyecek kadar haksızlık, büyük bir haksızlık göstermiştir.

    Türk milli takımının 1924 senesindeki şerefli turnuvasına iştirak eden sporculardan dinlediğime nazaran halk, Türk sporcularının sahaya potinle mi, yoksa çakşırla mı çıkacakları ve ellerinde nargile bulunup bulunmayacağını uzun uzadıya düşünmüş ve münakaşa eylemiş imiş!

    Cihanda büyük ve müstesna bir yaşamak kabiliyeti göstermiş olan Türk milleti dünyada maalesef pek fena tanınmıştır. Bunda memleketimizin aleyhinde çalışan rezillerin, müfterilerin ve seciyesiz mahlukların çok büyük dahli vardır. Gerek ferden ve gerek müçtemian Türk milletini ve Türkü bütün dünyaya tanıtmak hususunda faaliyete geçmenin ve propaganda yapmanın zamanı çoktan gelmiş ve hatta geçmiştir bile. Bu mühim vazife, her halde daha fazla ihmal edilmemelidir.

    21 Kasım 1929 – İkdam Gazetesi (Maden oğlu Ragıp Ziya)

  • Semih Bayülken

    Semih Bayülken

    Fenerbahçe tarihini Cemal Süreya’dan okumuş muydunuz? Cevabınız “Hayır” ise buyurun. Yok “Evet” diyorsanız, yine buyurun. Zira tadına doyulmaz bir yazı. Konusu… Semih Bayülken! Günahı yazarın boynuna…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Babası: Semih Bayülken

    Sönmüş gibi görünen yüzünün külleri arasında gözleri iki telaşsız kor. Biri canlı ve apaçık, kıvılcım günlerini unutmamış; öbürü kapanmaya yüz tutan gözkapakları arasında sevinçsiz ve ışıksız.

    Çılgınlığı o sevinçsizlikten mi doğuyor Bayülken’in?

    Şambaba demişler, “şekli şemail”inden ötürü. Şimdilerde, sözcüğün her iki anlamını da kullanarak “baba” diyenler de var, Kart Papaz da diyorlar. Horoz da, melun ihtiyar da.

    Aslında bunların hepsidir Semih Bayülken.

    1952’de Fenerbahçe Kulübü içinde kurulan Kadıköy Grubu’nun üyesi, daha sonra da fiili başkanı oldu. Bir yolunu bulup vaktiye kulübe kaydettirdiği 150 kadar üye onun her dediğini yapar. Düzenli olarak ve eksiksiz biçimde bütün kongrelere katılan bu 150 kişi sayesinde Bayülken’in kazanamayacağı kongre yoktur.

    Kadıköy Grubu’nun başlangıçtaki “nüfuzlu başkan” politikası, 1970’li yıllarda, Semih Bayülken’in çabalarıyla “paralı başkan” politikasına dönüştü. Başkan paralı olmalı, kulübün borçlarını kapatmalı, giderlerini üstlenmelidir. Ayrıca, söylentiye göre, başkan adayının Semih Bayülken ve o 150 üyenin ufak tefek gereksinimlerini de (ziyafetler, kişisel bazı ufak sorunlarının çözülmesi, diş kirası, ödentiler) karşılamaya hazır olduğunu belirtmesi gerekir.

    Paralı başkanlar da öyle yüzde yüz amatör ruhlu kişiler değiller elbet. Onların da kendi koşulları içinde parasal ya da para ötesi küçük, orta ve büyük gereksinimleri olacaktır. Bayülken, Fenerbahçe yönetiminde ayrıca bu iki tür gereksinimi de uyumlu ve kendisi için elverişli bir noktada yan yana tutmayı bilir. Bazı olaylara ses çıkarmaz.

    Dengede en ufak bir oynama halinde paralı başkan, paralı asker durumuna düşer. Saygınlığını yitirir. Zaten Bayülken, onun başkanlığa gelmesinden hemen sonra belirsiz biçimde muhalefet cephesini açmıştır.

    Semih Bayülken’in kolay çözüm merakı Fenerbahçe’yi, kolay, yani hızlı, yani sürekli bunalımlara götürdü. Paralı başkan yöntemi, kulübün yeterince kurumlaşmasını önledi; yönetim, sporcu-seyirci üçgeninin üç öğesinde de tehlikeli bir kararsızlık duygusu yarattı. Son yıllardaki Fenerbahçe kulüp başkanlarının yüzlerine bakalım: Emin Cankurtaran, Ali Şen, Tahsin Kaya… Yeni başkan adaylarını düşünelim: Cevher Özden, Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan. Yenilgi halinde sporcu döven, otobüs taşlayan seyirci biraz da bu yüzlerin karşılığı değil mi? Bir de sözgelimi Galatasaray’daki Ali Uras’ı, Beşiktaş’taki Süleyman Seba’yı düşünelim. Çok anlamı bir ayrım var başkanlar arasında.

    Fenerbahçe’deki bunalım kendisinden doğmuyor. Her şey eskisi gibi bu kulüpte. Bunalım öbür kulüplerin yeni durumlarından doğuyor. Çünkü Galatasaray ve Beşiktaş daha da sağlam bir yönetim yapısı içindeler bugün. Fenerliler hep onlara bakıyorlar.

    Bu kaygıyla, daha çok eski milli futbolculardan oluşan bir bölük öz Fenerbahçeli, bir dernek kurdular. Yeni bir baskı grubu yaratmak istediler. Öte yandan Fenerbahçe içinde “kontrgerilla” olarak ilan edilen ANAP milletvekili Orhan Ergüder, Semih Bayülken’e karşı açık ve örgütlü saldırıya geçti. Nedir ki bu yeni odakların 34 yıllık Bayülken egemenliğini o saat alaşağı etmeleri oldukça zor.

    Sevinçsizdir, ama çılgınca sevinçsiz. Evinde kıs kıs güler.

    Şambaba’nın gücü nereden geliyor? Yalnız o 150 kişiden mi?

    Gücü biraz da rakiplerinin ya da Fenerbahçe camiasındaki herkesin güçsüzlüğünden kaynaklanmakta. Eski Fenerliler, öbür üyeler, kulübe pek uğramazlar; kongre öncesi çalışmalar onları ancak zaman zaman ilgilendirir. Oysa Bayülken işine büyük bir hırsla sarılmıştır. Kulübün her an içindedir; gününü Sosyal Tesisler’de ve Kürek Lokali’nde geçirir. Çevresinde küçük iyilikler dağıtır; amatör sporcuları yüreklendirir; her an onların yanı başındadır. Başkanı ve yönetim kurulu üyelerini birçok sorundan koparmayı bilmiştir. Atletti, kürekçiydi, boksördü, masa tenisçiydi, tek tek tanır onları. Onların sorunlarıyla, yiyip içtikleriyle uğraşmayı tekeline almıştır. Böyle konularda başkanı, yönetim kurulu üyelerini ve akla gelebilecek başka ilgilileri uzakta, dayanıksız, kırılgan, tembel durumda tutar.

    Sevinçsiz demiştim demin. O kadar da değil canım. Zafer sevincini, bedelini başkalarına (yeni başkalarına) ödeterek, parıltılı şölenlerle kutlar. Bayülken’in bir de küfretme sevinci vardır ki üstünüze bir gökkuşağı geliyor sanırsınız. Küfür edebiyatını bütün ayrıntılarıyla bilir. Kendisinin de büyük katkıları olmuştur bu edebiyata. Şambaba tatlısı nasıl yassıdır, bol şekerli maddeyle nasıl daha da yassılmak ister; Bayülken’in yüzü ve beden görünümü de öyledir işte; küfrün tadıyla kırılmış ve artık dik duramamanın güzelliğini (Öyle bir güzellik de var; neden olmasın?) yaşamaya başlamış bir adam karşısındayızdır.

    Bayülken’in gücünde iyi niyetin, haklılığın da büyük payı var. Öyle olmasaydı 34 yıl dorukta kalamazdı. Yine de, değişen koşullar içinde, o iyi niyet ve haklılık görünmez olmaya başlamış bugün. Bayülken kimi zaman onları kötüye mi kullandı? Özellikle paralı başkan konusunda kendisi istemese de öyle bir sonuç mu çıktı ortaya? Bunu anlamış olacak ki, “Kulübü ancak ben kurtarırım” diye ortaya çıkan Kastelli’ye şu yanıtı verebiliyor bugün: “Senin paran haram para; istemiyorum seni!”

    Biraz da güçlü olmasına alışıldığı, güçlü sayıldığı için güçlü.

    Herkese ad takan biri olarak düşünüyorum Şambaba’yı. Bana sorarsanız, Tahsin Kaya’ya “Kereste müdürü” diyen odur. Orhan Ergüder için “At hırsızı” lafını da o çıkarmıştır.

    By-pass’ını paşa paşa gerçekleştirdi.

    Zamanla başkanların hepsi unutulacak, belleklerde o kalacak.

    Demek ki gerçek başkan o. Öbürleri, para müdürleri.

    Cemal Süreya | 22 Kasım 1987 – 99 Yüz (Semih Bayülken)

    Semih Bayülken
  • Zavallı Saim Bey

    Zavallı Saim Bey

    Ne arıyorduk, ne bulduk… Spor Alemi dergisinin sayfaları arasında gezinirken aşağıdaki habere rastladık. 1920’lerin başında, gencecik yaşında kaybettiğimiz bir Fenerbahçeli; derginin deyişiyle zavallı Saim Bey… Belki de çoktan unutulan bir ismi, resmiyle birlikte hatırlayalım ve “Saygıyla Anıyoruz” sayfamıza ekleyelim istedik. Nur içinde yatsın…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Zayi Ettiğimiz İdmancılarımızdan

    Zavallı Saim Bey

    Fenerbahçe kulübünden Saim Bey, Adana’da son geçirmekte olduğu hastalıktan kurtulamayarak vefat etmiştir.

    Bu genç daha pek küçük iken Fenerbahçe kulübüne intisap etmiş ve az zamanda takımının en iyi oyuncuları meyanına dahil olmuş ve hatta birinci timde bile sininin küçüklüğüne rağmen epeyce zaman oynatılmıştır. Bilahare Adana’ya gitmiş ve orada da Türkgücü takımının oyuncuları arasına dahil olmuş fakat bu zavallı gencimize ecel müsaade etmeyerek pek genç yaşında dünyasından ayırmıştır.

    Gerek ailesine ve gerek kulüp arkadaşlarına mecmuamız beyan-ı taziyet eder.

    Spor Alemi | 3 Kanunusani 338

  • Yüzyılın Maçından Yüzyılın Zaferine

    Yüzyılın Maçından Yüzyılın Zaferine

    Basın Bildirisi

    Marmara Üniversitesi’nde, Milli Mücadele’nin yüzüncü yılı etkinlikleri kapsamında Türk spor tarihinin en önemli maçı anılıyor: Yüzyılın Maçından Yüzyılın Zaferine

    “Milli Mücadele’nin Yüzüncü Yılı” etkinlikleri kapsamında “Yüzyılın Maçı” bir panel ile anılıyor.

    28 Temmuz 2022 Perşembe günü,  Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü ve Spor Tarihi Araştırmaları Derneği’nin iş birliği ile “Yüzyılın Maçından Yüzyılın Zaferine Millî Mücadele ve Futbol” paneli, Marmara Üniversitesi Kadıköy/Göztepe Yerleşkesinde gerçekleştirilecektir.

    Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, Büyük Taarruz’un harekat planını ordunun komuta kademesine aktarmak için organize ettiği toplantıyı, düşman istihbarat teşkilatından gizleme amacıyla düzenlediği futbol maçının 100. yıldönümünde gerçekleşecek etkinlikte; dönemin siyasi, askeri ve sportif atmosferi yansıtılacak ve Türk Spor Tarihi’nin en önemli maçı, Milli Mücadele kahramanı sporcular ile birlikte anılacaktır.

    Panelde, Marmara Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Vahdettin ENGİN, Prof .Dr. Okan YEŞİLOT, Doç. Dr. Akif PAMUK; Kütahya Dumlupınar Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Arif KOLAY; İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Alihan LİMONCUOĞLU; Dr. İbrahim KAÇMAZ ile Tarihçi – Yazar Emel ENGİN, Spor Tarihi Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Barış KENAROĞLU ve Karşıyaka Spor Kulübü Tarih ve Müze Kurulu Üyesi Araştırmacı – Yazar Bedri Cumhur DOĞU konuşmacı olarak yer alacaklardır. Fenerbahçe Spor Kulübü başta olmak üzere ülkemizin önde gelen spor kulüpleri etkinliğin davetlileri arasındadır.

    Sabah 10.00’da ilk oturumu yapılacak panel, verilecek öğle arasından sonra 13.00’te ikinci oturumu ile devam edecektir. Etkinliğe katılmak isteyen değerli Basın mensuplarına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.

    Etkinlik Yeri: Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü

    Etkinlik Tarihi: 28 Temmuz 2022 Perşembe / 10.00

    Yüzyılın Maçından Yüzyılın Zaferine Milli Mücadele ve Futbol

    Sakarya Savaşı 13 Eylül 1921’de bitmişti. Sonrasında Yunan kuvvetleri, Afyon hattına çekildiler ve burada çok güçlü olduğuna inandıkları istihkâmlar oluşturdular. Bütün güçleriyle Yunan ordusunu destekleyen İngilizler de aynı kanaatte olmalılar ki, bir saldırı halinde bu istihkâmların Türkler tarafından altı aydan önce aşılamayacağı yönünde raporlar düzenliyorlardı. Kendilerince hesap doğruydu. O halde Türklerin Afyon’a yapacakları bir saldırı başarısız olmaya mahkûmdu.

    Türk cephesinde ise gelişmeler farklı yaşanıyordu. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, düşmanın kesin bir mağlubiyete uğratılacağı konusundaki inancı tamdı. Taarruz hazırlıkları tamamlandığında kesin ve netice alıcı darbeye girişilecekti. Düşman kuvvetlerinin hazırlıksız yakalanması açısından, yapılan hazırlık ve planların son derece gizli tutulması, Yunanlıların özellikle de İngilizlerin gelişmelerden haberdar olmaması lazımdı. Ordu hazır olmakla beraber taarruz planlarının ordu komutanlarına bildirilmesi gerekiyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, komutanlarla aleni bir şekilde yapacağı toplantı karşı tarafı kuşkulandırabilirdi. Bu aşamada Mustafa Kemal Paşa, tam bir kurmay subay zekâsı örneği göstererek hiç kimseyi şüphelendirmeden komutanları bir araya getirmeyi başaracaktı.

    Başkomutan, bu doğrultuda Batı cephesi askerleri ile kolordu askerleri arasında Akşehir’de bir futbol maçı organize etti. Taarruz planlarının anlatılacağı komutanlar bu maça davet edildiler. Maç 28 Temmuz 1922 günü oynandı. Komutanlar bir taraftan maçla ilgili gibi görünürken diğer taraftan kendilerine taarruz planları anlatılıyordu. Gelişmeler tam da Mustafa Kemal Paşa’nın hedeflediği gibi olmuş, karşı taraf hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Futbol maçının atmosferi, düşmandan gizlenmek istenen hazırlıkları yapmak ve taarruz planlarını hayata geçirmek için ideal ortamı oluşturmuştu. Gerçekten de İngilizler “Türkler futbol maçıyla oyalandıklarına göre yakın planda bir taarruza girişme niyeti yok” diye düşünmüşlerdi. Amerikalı General Charles H. Sherril, anılarında o günleri şöyle anlatıyor: “Bu büyük futbol maçıyla ilgili haberler, gazetelerde ön planda yer alıyordu. Bu durumdan, Yunanlılar da hoşnut görünüyordu. Zira Türk ordusunun, hiç olmazsa, yakın bir gelecekte, herhangi bir harekâtta bulunması söz konusu olmayacaktı. Çünkü Türkler, şimdilik yalnızca futbolla ilgileniyordu”.

    Taarruz hazırlıkları bütün safhasıyla o derece gizlilik içinde yürütülmüştü ki, 26 Ağustos’ta saldırı başladığında Yunan subayları bir gece önce düzenlenen balonun mahmurluğunu daha üzerlerinden atamamışlardı. İstihbaratının başarısıyla öğünen İngilizler, 26 Ağustos sabahı büyük taarruz gerçekleştiğinde en az Yunanlılar kadar şaşkınlığa uğramışlardı. Sonrası ise “kesin Zafer ve Kurtuluş”… Bütün bu süreç yaşanırken olayların merkezinde bir futbol maçının da yer alması son derece önemli ve dikkat çekicidir. Meşhur ifade ile: “Futbolun asla sadece futbol olmadığı” gerçeği burada da karşımıza çıkmaktadır. 2022 yılında, Millî Mücadele tarihimizde son derece önemli bir rol oynamış bu futbol maçının 100.Yılı idrak edilmektedir. Bu maçın Türk kamuoyuna ve genç nesillere hatırlatılması önem arz etmektedir.

    Saygılarımızla

    Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü | Spor Tarihi Araştırmaları Derneği

  • HMS Iron Duke’e Karşı

    HMS Iron Duke’e Karşı

    21 Ağustos 1922 tarihli Akşam gazetesinde Fenerbahçe’nin HMS Iron Duke’e karşı oynadığı maçın hikayesi var. Meraklısı için okuması birbirinden hoş detaylarla sizi baş başa bırakalım…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    HMS Iron Duke'e Karşı

    Saat beşe doğru Union Club kapısı azim bir kalabalıkla dolmaya başladı. Kadıköyü’nün büyük caddelerinden fevç fevç maça giden genç kafaların, öğleden sonraki vapurlara istif olan futbol meraklılarının, tek bir endişeleri var: Ya gelmezler ise?..

    Fenerbahçe kulübünün bahçesi bir panayır yeri gibi. Kulübün yalnız gürültülü günlerde kendilerini gösteren azası yer yer, küme küme dağılmışlar, konuşuyorlar. Alaaddin ve Sabih Beyler, keşşaflarla bir hafta evvel Yakacık’a, Paşa Köyü’ne gitmişler. Telgraf çekildiği ve saat beşe geldiği halde kendilerinden henüz haber yok. Fenerbahçeliler, ne olur ne olmaz, arkadaşlarını aldırmak üzere son dakikada bir de otomobil göndermişler. Burada da bir endişe var: Ya gelmezler ise?.. Endişelerin her ikisi de beyhude imiş. Alaaddin ve Sabih Beyler, arkalarında keşşaf elbiseleri, saat beşi çeyrek geçe çıkageldiler. Biraz sonra Fenerbahçe kulübünün kapısında arabalar durdu. Ve bunlardan da Iron Duke futbol takımının efradı ve arkadaşları indiler. Kulüp gençleri İngiliz gemicileri istikbal ederek soyunacakları yere götürdüler. İngilizlerin simalarında tenis kortuyla, sandallarıyla, jimnastikhanesiyle, böyle belli başlı, müstakil bir Türk spor müessesesi görmekten mütevellit bir hayret var. Soruyorlar, kendilerine izahat veriliyor ve memnun oluyorlar.

    İngiliz ve Fenerbahçeliler formalarını giydikten sonra İttihat Spor Çayırı’na gidildi. Çayırın dört tarafına tel gerilmiş. Köşede bayraklar dikilmiş, fazla otlar kesilmiş, çizgiler muntazam bir surette çizilmiş. Görülüyor ki maça ehemmiyet verilmiş.
    Müsabakayı temaşaya gelenler meyanında futbola yabancı birçok simalar, daha şimdiden müteheyyiç kadınlar ve genç kızlar görüyorum. Hamal cemiyetleri erkanı bile artık futbol denilen spora alakadar oluyorlar. Dün bunlardan birçoğu maça daha bir saat kala gelip Union Club’ın balkonuna yerleşmiştiler.

    Müsabakaya başlamadan evvel Iron Duke takımının kaptanı -bütün manasıyla kibar ve centilmen bir zat- her haftaymın otuz beş dakika olmasını ve arada on dakika istirahat edilmesini tavsiye etti. Fenerbahçe kaptanı “Kırk dakika yapalım” dedi ve ittifak edildi. Maça başlandı.

    Fenerbahçeliler ilk haftaymda, pek şiddetli esen rüzgarın altına düştüler. İngilizler ise bilakis kalelerini, rüzgarı arkalarına almak suretiyle intihap ettiler. Buna rağmen Fenerbahçeliler maç başlar başlamaz oyuna ve topa hakim bir vaziyet aldılar. Muavinler muntazaman muhacimleri besliyor ve muhacimler iyi bir kombinezonla mütemadi ve mükerrer akınlarda bulunuyordu. Alaaddin Bey bu akınlar esnasında İngiliz takımının sol muavinini, son müdafiini iyiden iyiye yoruyor ve oynatıyordu.

    Mahaza rüzgar o kadar şiddetli ki paslar esnasında topun gitmesi icap eden mesafeyi iyi ölçmek mümkün değil. Bunun için Fenerbahçe’nin merkez muhacimiyle sağ içi arasındaki kombinezon bazı zamanlar aksıyor, top, İngiliz takımının pek müteyakkız ve iyi oynayan merkez muavininin alelekser ayağına takılıyor ve iri cüsseli olan bu adam, karşısındaki muhacim hattının usul ve tabiyesini kavrayarak mütemadiyen kombinezona mani olacak surette oynuyor ve muvaffak da oluyor.

    Fenerbahçeliler oyuna yirmi dakika hakim olduktan sonra, hafif hafif gevşediler. Bu esnada, İngiliz takımının o zamana kadar birkaç şutu tutulan merkez muhacimi yirmi metreden uzun bir şut çekti. Fenerbahçe kalecisi Şekip Bey topu tuttu, fakat asabiyetinden pek sıkı tutmamış olacak, top parmakları arasından kaydı ve ağların içine doğru yuvarlandı. Bu golün oluşunda, İngiliz merkez muhaciminin Fener kalecisini biraz gafil avlaması, biraz da müdafilerimizin pek ilerlemiş olmaları az çok müessir oldu. Müteakiben İngiliz muhacimleri birkaç sıkı akın daha yaptılar ve Fenerbahçe müdafii Hasan Kamil Bey’i birkaç kere, tehlikeli vaziyetlerde, topu kornere atmaya mecbur ettiler. Görülüyor ki Fenerbahçe bugün sıkı bir tim karşısındadır. İngilizlerin merkez muavini kolay kolay ilerletmiyor, kombinezon yaptırmıyor. Sonra bir sağ açıkları var ki hem iyi oynuyor, hem iyi koşuyor. Sol açıkları da öyle, muhacim hattında yalnız sağ içleri iyi olmakla beraber diğerleri ayarında değil. Bu oyuncu, grubunun bir iki sıkı akını esnasında, Fenerbahçe için çok tehlikeli iki vaziyetten istifade edemedi ve ve kalenin tam önünde iki defa fırsat kaçırdı. Fenerbahçe merkez muhacimi Zeki, bir kere, İngiliz takımının müdafilerini de geçerek, çizginin içinde “Iron Duke”ün kalecisiyle karşı karşıya kaldı ve herkes muhakkak gol olacağını tahmin ederken, topu havaya vurdu ve aut etti. Birinci haftaym, iki tarafın böyle mütekabilen kaçırdığı fırsatlar ve İngilizlerin bir golüyle neticelendi.

    İkinci haftaymda Fenerbahçeliler rüzgara nazaran müsait vaziyette idiler. Herkes, bu haftaym esnasnda Türk takımının birkaç gol atacağı ve galip geleceği ümidinde idi. Fakat oynadıkça açılan İngiliz takımı, bu haftaymda rüzgara karşı oldukları halde o fikirdeyiz ki rüzgarı arkalarına aldıkları birinci haftaymdan daha iyi oynadılar. Bilhassa merkez müdafileri müsabakanın bu ikinci kısmında çok yararlık gösterdi. Zeki Bey, bu merkez müdafinin önünde, topu sevk ederken ekseriya müşkülata uğruyordu. Uzaktan çekilen şutlar ise hem sıkı değildi, hem kalenin kenar çizgilerinden auta kaçıyordu. Bu şerait içinde, seyreden halk gittikçe müteheyyiç oluyordu. Bu heyecan, bir an o mertebeye vasıl oldu ki, kenardaki temaşakarlar telleri kırdılar ve her hamle esnasında oyuncularla beraber, gol oluyor zannıyla, gayri ihtiyarı sahaya doğru fırlamaya başladılar. İkinci haftaym başlayalı on dakika olmuştu, İngiliz kalesi önünde sıkışık ve tehlikeli bir vaziyeti kurtarmak niyetiyle rakip oyunculardan biri topu kornere kaçırdı. Sabih Bey, rüzgara rağmen, mükemmel bir korner çekti ve topu tam İngiliz kalesinin önüne kandilledi. Sol açık Ömer, sıkı bir baş vuruşuyla, topu ağların içine attı ve ilk golü yaptı. Herkeste yeniden galibiyet ümidi başladı. Rüzgar müsait. Bir gol daha yapılsa kâfi… Fenerbahçe bire karşı iki ile Iron Duke’ü yenecek, daha yarım saat vakit de var.

    Fakat İngilizler, Fenerbahçe’nin bu ilk golünden on dakika sonra sıkı bir akınla ve rüzgara rağmen topu ta Fener kalesinin önüne kadar sürüp götürdüler. Sağ açıkları gayet mahirane bir surette, Fener kalecisinin tehlikeyi atlattığını zannettiği bir anda, bir geri çevirişle takımına ikinci golü kazandırdı.

    HMS Iron Duke'e Karşı

    Heyecan tabii daha fazla. Vakit geçiyor. İngilizler kazanacak gibi. Ömer Bey birkaç fırsat kaçırdı. Zeki Bey’in oyununun bugün aksayan bir tarafı var. Şutlar mütemadiyen kenardan kaçıyor. Alaaddin Bey‘in attığı bir iki burun şutunu da, İngiliz kalecisi, tutup kurtarıyor. Oyuna on dakika kala, herkesin ümitsiz ve Fenerbahçe’nin mağlup olacağına hükmettiği bir sırada, Alaaddin Bey takriben yirmi beş otuz metreden, sıkı bir şut çekti ve topu İngiliz kalesinin yukarı sağ zaviyesinden içeri soktu. Herkes memnun. Bağıranın çağıranın had ve hesabı yok. Ahali çayıra fırlıyor. Sarıklı bir hoca, sahanın ortasına çıkmış: “İlk golü atanın yüzünü öpeceğim!..” diye tutturmuş, bir türlü çekilmiyor. Bu hal, bu heyecan, rakip oyuncuların tuhafına gidiyor ve gülüyorlar. Birkaç dakika sonra ma bitti ve Iron Duke takımı Fenerbahçe takımıyla berabere kaldı.
    Fenerbahçe’nin dünkü oyunu hakkında en doğru tenkidi ihtiva ettiğini zannettiğimiz mütalaa “Iron Duke” futbol takımının kaptanının dermeyan ettiği mütalaadır. Oyundan sonra Fenerbahçe kulübünde şereflerine verilen çay ziyafeti esnasında, “Iron Duke” timinin kaptanı, spor muhabirimize Fenerbahçe hakkında şöyle diyordu:

    “İstanbul’da gördüğümüz en iyi takım Fenerbahçe timidir, Türklerin bu kadar kuvvetli bir time malik olduğunu tahmin etmiyorduk. Eğer kombinezonları bizimki kadar iyi olaydı, Fenerbahçe ekibinin takımımızı muhakkak yenmeleri icap ederdi. Muhacim hattı İstanbul’da gördüğümüz en iyi muhacim hattıdır. Yalnız sağ ve sol içler daha fazla şut atmalıdırlar. Bunlar bazen, yani kaleye yakın mesafelerde, şut atacaklarına lüzumsuz paslarla fırsatı kaybediyorlar. Bu suretle bugün birkaç kere, onların fazla paslarından bilistifade kale önünde toplanıp kendimizi tehlikeli bir iki vaziyetten kurtarmak fırsatını elde ettik. Fenerbahçe muavinlerinin üçü de kuvvetli idi. Yalnız bunların bir kusuru var ki o da paslarını yerden, hesaplı ve hakimane vermiyorlar. Müdafilerin ikisi de mükemmeldi.” [Refik ve Kamil Beyler]

    “Iron Duke” timinin kaptanı Fenerbahçe kulübüne dünkü maçtan pek memnun olduğunu söylemiş ve yakında Fenerbahçe ile yine bir maç yapmak arzusunu izhar etmiş ve bu teklif kabul edilmiştir.

    21 Ağustos 1922 | Akşam Gazetesi

    HMS Iron Duke'e Karşı
    Fenerbahçe, HMS Iron Duke’e Karşı
  • Otuzuncu Yıl Dönümü

    Otuzuncu Yıl Dönümü

    1938 yılında kutlanacak olan Fenerbahçe’nin otuzuncu yıl dönümü için merasim programı Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından gazetelere aşağıdaki şekilde bildirilmişti. Sizlerle paylaşmak istedik. Okurken siz de “Keşke her sene aynısı yapılabilse…” diyeceksiniz. Birlik ve beraberliğe giden yolda çok güzel bir adım olur. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Otuzuncu Yıl Dönümü

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nden: Kulübümüzün 30uncu yıl dönümü münasebetiyle 19 Haziran Pazar günü saat 16.00’da başlayıp 20.00’de bitmek üzere fevkalade merasim yapılacak ve Fenerbahçeli gençlerin topluluk ve birliğini gösterecek bir program tatbik edilecektir.

    Merasime eski ve yeni Fenerbahçeli bütün sporcuların iştirak edeceği bir resmi geçitle başlanacaktır. Bu resmi geçidi bayrak merasimi, sporcuların and içmesi, Atatürk’ün büstüne çelenk koyma merasimi takip edecektir. Bu merasimi müteakip Fenerbahçeli küçükler arasında bir futbol müsabakası yapılacaktır. Bu müsabakanın hitamını takiben tam saat 17.30’da kulübümüzün Yunanistan’dan 30uncu yıl dönümü münasebetiyle davet edilen Enosis-Panathinaikos muhteliti ile birinci takımımız arasında bir futbol maçı icra edilecektir.

    30uncu yıl dönümümüze iştirak edecek zevat Köprü’den 14.30, 15.20, 15.50 ve 17.00’de hareket edecek vapurla merasime, müsabakalara ve maça yetişebilirler.

    30 uncu yıl dönümümüz merasimi münasebetiyle Fenerbahçe stadımız dahilinde, gelecekler için, hususi tertibat alınmıştır. Bu tertibata göre kapalı tribünler baştan aşağı numaralıdır. Kapalı tribün fiyatı alelumum bir liradır. Bundan maada bütün açık tribünlerin fiyatı 50 kuruştur. Bu iki mevki haricinde biri Atatürk büstü arasında ve diğeri koşu pisti üzerinde iki hususi yer ayrılmıştır. Bu yerlere üzerinde damga ile murassalı kulüp davetnamesini hamil olanlar girebileceklerdir. Diğer kısım davetiyeler, üzerlerinde yazılı olduğu veçhile, açık tribünlere mahsustur. Gişeler ve kapılar tam ikide açılacaktır.

    Fenerbahçe Kulübü, 30uncu yıl merasimine iştirak edecek muhterem halkımızdan yukarıki tertibata itina buyurmalarını bilhassa rica eder.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nden: 19/6/938 Pazar günü Kadıköyü’nde kulüp merkezinin bulunduğu Fenerbahçe Stadı’nda 30uncu yıl dönümü merasimi icra edileceğinden kulüp müessislerinin merasime iştirak etmek üzere saat 15.30’da kulübe teşrifleri rica olunur.


    20 Haziran 1938 tarihli Son Posta gazetesinden Otuzuncu Yıl Dönümü.
    20 Haziran 1938 tarihli Tan gazetesinden Otuzuncu Yıl Dönümü.
  • 1986 Öncesi Şampiyonluklar Sayılmasın

    1986 Öncesi Şampiyonluklar Sayılmasın

    Yeni moda 1959 öncesi şampiyonluk organizasyonlarına “hukuksuz” demek oldu. Madem öyle eli arttırıyoruz; 1986 öncesi şampiyonluklar sayılmasın! Zira Fenerbahçe karşıtı argümanlar artık akıl ve mantık boyutunu aştı. Israrla konuyu sulandırıyorlar!

    Ulusal turnuvaları İstanbul şampiyonlukları ile bir tutanlar, “Madem öyle Türkiye Kupası da sayılsın” diyenler bitti, bunlar başladı.

    Bugüne kadar bu iş hukuken konuşulmadığı için “hukuk” kelimesini ilk kullanan inandırıcı olacağı sanıyor ama bu iddia hepsinden daha akıl almaz bir safsata!

    Devletin kanunları ile düzenlenen, altında Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların imzası olan ve (kanun, kararname, nizamname ve talimatnameleri gibi) tüm dökümanları devlet tarafından yayınlanan onlarca yıllık organizasyonlar, nasıl “hukuksuz” olabilir? 1959 sonrası bütün ligler aynı kanunlara dayanarak devam ederken bu iki dönem öncesi-sonrası diye nasıl birbirinden ayrılabilir?

    Aşağıda Beden Terbiyesi Kanunu ve buna bağlı ek kanunlar var. Bunlardan birinde 16 Nisan 1986 tarihli “Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”a dair “TBMM 440 no’lu Komisyon Raporu”nda, “Genel Gerekçe” bölümünde şöyle bir paragraf bulunuyor.

    “16.7.1938 tarihli ve 3530 sayılı Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü hakkındaki Kanun, bugüne kadar sportif teşkilatlanmalarda yürürlüğe konmuş tüzük ve çok sayıda yönetmeliklerle teçhiz edilmiş olmasına rağmen başta Genel Müdürlük’te olmak üzere hizmetin yürütülmesinde birçok tıkanıklıklar meydana getirmiştir. 28 maddelik bu Kanunun dört maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, altı maddesi ise hiç uygulanmamıştır. Netice olarak, Türk Sporu, bugüne kadar 14 maddelik bir Kanunla yürütülmüştür.”

    Oldu olacak yukarıda dediğimiz gibi yapalım. Bu paragrafa dayanarak, başka hiçbir metin okumadan, “1986 Öncesi Şampiyonluklar Sayılmasın” diyelim. Hem rakamlar da aşağıdaki gibi olur, ne güzel! Bütün bir Türk futbol tarihi bir kulübün “Biz istemiyoruz” fikrine kurban edilmiş, ne gam!

    16 – Galatasaray
    9 – Beşiktaş
    8 – Fenerbahçe
    1 – Trabzonspor
    1 – Bursaspor
    1 – Başakşehir

    Türkiye Futbol Federasyonu yetkililerinin Galatasaray Spor Kulübü Başkanı’na “Fenerbahçe’nin başvurusunu kabul etmeyeceğiz” diye söz verdiği dillendiriliyor. Doğru mu bilemiyoruz… Beklenir.

    Fakat hatırlatmak gerek… Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başvurusunu reddetmek, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve T.B.M.M.’yi reddetmek olur. O kararın altına imza atacaklar tarihin yükleyeceği sorumluluğu taşıyamazlar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kanun No.3530 : Beden Terbiyesi Kanunu

    Kanun No.4047 : Beden Terbiyesi Kanununa Ek Kanun

    TBMM 192 No’lu Komisyon Raporu

    Kanun No.4235 : Beden Terbiyesi Kanununa Ek Kanun

    TBMM 177 No’lu Komisyon Raporu

    Kanun No.7474 : Beden Terbiyesi Kanununa Ek Kanun

    TBMM 126 No’lu Komisyon Raporu

    Kanun No.3289 : Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun

    TBMM 440 No’lu Komisyon Raporu

  • Melih Bey’e Açık Mektup

    Melih Bey’e Açık Mektup

    Bizim de araştırmalarından ve eserlerinden istifade ettiğimiz ve Türk futbol tarihinin ilk dönemlerine dair, karşılıklı yeni bilgi alışverişi yaptığımız kıymetli yazar, sayın Melih Şabanoğlu, dün (11 Mayıs 2022) oldukça uzun süren bir Twitter yayınına katıldı. Bu yayında Fenerbahçe’nin 1959 öncesi şampiyonluklar ile ilgili tezlerini gayriciddi, organizasyonları ise hukuk dışı bulduğunu anlattı. Bize de dehşet içinde dinlemek ve Melih Bey’e bir açık mektup kaleme almak düştü.

    Öncelikle sayın Melih Şabanoğlu, (aslında konuyu hiç bilmeyen ve bunu örtmek için mugalata yapan bir kesim gibi; fakat onların aksine kendisine hiç yakışmayan biçimde) bir şampiyonluğun “resmî ve ulusal” sayılabilmesi için bazı şartlar öne sürüyor. Peşinden kendi kendini düzeltiyor. Mesela;

    “Lig formatında olmalı” diyor; üç dakika geçmeden “Gerçi öyle olmadığı yerler de var” diye ekliyor.

    “Çok az şehir katılmış” diyor; peşinden “Gerçi 1959 sonrasında da böyle oynanmış” diye düzeltiyor.

    “Federasyon yapmamış, Beden Terbiyesi yapmış” diyor; çok sürmeden “Gerçi Federasyon zaten Beden Terbiyesi’ne bağlıydı” diye tashih ediyor.

    “O zamanlar Federasyon özerk değildi” diyor; biraz sonra “Gerçi bu tek başına bir sebep değil” diye yorumluyor.

    Kısacası Türkiye Futbol Birinciliği’ne ayrı, Millî Küme’ye ayrı kulp takıyor.

    Buna istinaden King Santillana ağabeyimizin sorduğu soru ise gayet net:

    “Geçmişe bugünün paradigmalarıyla bakmamak gerektiğini, her tarihsel dönemi kendi koşullarıyla yorumlamak gerektiğini kitabınızda bile yazan biri olarak 1959 öncesine neden bugünün paradigmalarıyla bakıyorsunuz?”

    Diğer bir soruya gelince… Sayın Melih Şabanoğlu, yayının başından sonuna kadar Fenerbahçe’nin talebinin hukuksuz olduğunu söyledi. Başka kelimeler de kullanıldı ama onları burada tekrar edip de tartışmayı çizgisinden çıkarmayalım.

    Yine Melih Bey yayın boyunca, bu konuda bir “Tarihi Devamlılık” olmadığını söyledi. Bizi en çok dehşete düşüren de bu oldu! Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulduğunu bile bile, sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin spor teşkilatını sahiplendiğini göre göre (ister kulüpçülük gayreti deyin, ister başka bir saikle) koca bir geçmişi “bağlamından kopuk” ilan etti.

    Aşağıda halka açık T.B.M.M. arşivinden Beden Terbiyesi ve Spor ile ilgili kanunların numara ve isimleri var.

    Bunlara istinaden ve King Santillana‘nın yukarıdaki sualine ek olarak soruyoruz:

    “Türkiye Cumhuriyeti devletinin Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras alıp bugüne kadar getirdiği spor teşkilatı ile onu sevk ve idare eden aşağıdaki kanunlar gün gibi ortada iken “1959 Öncesi Şampiyonlukları” neye dayanarak hukuksuz ilan ediyorsunuz?

    Ve yineliyoruz:

    “Biz naçizane Fenerbahçe’nin 1959 öncesi başvurusuna katkıda bulunduk ve hepsini size dün (halka açık şekilde) yolladık. Siz de Galatasaray’ın itiraz dosyasını hazırladığınızı söylediniz. Elinize sağlık. Yayınlayın, tartışalım…”

    Tabii “1959 öncesi şampiyonluklar tek bir şekilde sayılabilir: Rengi sarı-kırmızı, forması ekseriyetle parçalı ve ismi G harfi ile başlayıp Y harfi ile biten bir kulübün şampiyonluk sayısının Fenerbahçe’den fazla olması halinde” fikrine siz de iştirak ediyorsanız, o başka…

    Bir de son olarak… “Adacık” mı? Yapmayın lütfen…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    T.B.M.M. Arşivinden

    CUMHURİYET DÖNEMİ MECLİSLERİ GENEL KURUL TUTANAKLARINA ERİŞİM SİSTEMİ

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 5. Dönem

    KANUN NO:3530 : Beden terbiyesi Kanunu

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 6. Dönem

    KANUN NO:3625 : Beden Terbiyesi Genel direktörlüğünün 1939 malî yılı Bütçe kanunu

    KANUN NO:3872 : Beden Terbiyesi Genel direktörlüğünün 1940 malî yılı Bütçe kanunu

    KANUN NO:4047 : Beden terbiyesi kanununa ek kanun

    KANUN NO:4049 : Beden terbiyesi Umum Müdürlüğü 1941 malî yılı bütçe kanunu

    KANUN NO:4163 : Beden Terbiyesi Genel direktörlüğünün 1938 malî yılı hesabı katî kanunu

    KANUN NO:4197 : Beden Terbiyesi Genel direktörlüğünün 1939 malî yılı hesabı katî kanunu

    KANUN NO:4235 : Beden terbiyesi kanununa ek kanun

    KANUN NO:4239 : Beden terbiyesi Umum Müdürlüğünün 1942 malî yılı bütçe kanunu

    KANUN NO:4360 : Beden terbiyesi Umum Müdürlüğü 1942 malî yılı bütçesinde değişiklik yapılmasına dair kanun

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 7. Dönem

    KANUN NO:4404 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğünün 1943 malî yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:4557 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1944 malî yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:4679 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1944 yılı Bütçe Kanununa bağlı A işaretli cetvelde değişiklik yapılmasına dair kanun

    KANUN NO:4742 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1945 yılı yedi aylık Bütçe Kanunu

    KANUN NO:4773 : Beden terbiyesi Genel Müdürlüğü 1945 yılı bütçesine 40 000 lira ek ödenek verilmesi hakkında kanun

    KANUN NO:4802 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1940 yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:4810 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1945 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında kanun

    KANUN NO:4827 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1946 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:4924 : Beden Terbiyesi kanununa ek 4047 sayılı kanunun geçici birinci maddesi hükmünün 1946′ yılı sonuna kadar uzatılması hakkında kanun

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 8. Dönem

    KANUN NO:4963 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1947 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:4973 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1946 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:4979 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1946 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:5035 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1941 akçalı yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:5052 : Beden Terbiyesi Kanununa ek 4047 sayılı Kanunun geçici Birinci maddesi hükmünün 1947 sayılı sonuna kadar uzatılması hakkında Kanun

    KANUN NO:5148 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1947 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:5153 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1948 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:5195 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1942 Akçalı sayılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:5214 : Beden Terbiyesi Kanununa ek 4047 sayılı Kanunun geçici Birinci maddesi hükmünün uzatılması hakkında Kanun

    KANUN NO:5289 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1949 sayılı Ocak ayına ait Geçici Bütçe Kanunu

    KANUN NO:5308 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1949 sayılı Şubat ayına ait Geçici Bütçe Kanunu

    KANUN NO:5341 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1949 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:5444 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1943 Bütçe yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:5489 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1949 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:5535 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1944 Bütçe yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:5548 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1950 yılı Bütçe Kanunu

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 9. Dönem

    KANUN NO:5718 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1945 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:5732 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1951 Yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:5875 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1946 Bütçe yılı Kesin Hesap Kanunu

    KANUN NO:5898 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1952 Yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:6073 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1953 Yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:6103 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1947 Bütçe Yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:6230 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1953 yılı Bütçe Kanununa Bağlı (A/1) işaretli Cetvelde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun

    KANUN NO:6282 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1954 Yılı Bütçe Kanunu

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 10. Dönem

    KANUN NO:6502 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1955 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:6670 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1955 yılı Bütçe Kanununa bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hakkında kanun

    KANUN NO:6680 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1956 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:6923 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1957 yılı Bütçe Kanunu

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 11. Dönem

    KANUN NO:7095 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1958 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:7226 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1959 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:7270 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1948 bütçe yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:7271 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1949 bütçe yılı Hesabı Kati Kanunu

    KANUN NO:7272 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğünün 1950 malî yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:7273 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1951 malî yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:7274 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1952 malî yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:7275 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1953 bütçe yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:7276 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1954 bütçe yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:7277 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1955 malî yılı Hesabı Katî Kanunu

    KANUN NO:7446 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1960 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:7449 : Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü 1959 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A/1) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:7474 : Beden Terbiyesi Kanununa ek Kanun

    KURUCU MECLİS — 1. Dönem

    KANUN NO:276 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1961 yılı Bütçe Kanunu

    MİLLET MECLİSİ — 1. Dönem

    KANUN NO:11 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1962 Yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:112 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1956 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:113 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1957 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:114 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1958 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:131 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1962 yılı Bütçe Kanununa bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:190 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1963 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:258 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1963 yılı bütçe Kanununa bağlı (A/1) işaretli cetvelinde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:409 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1959 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:414 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1964 Yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:584 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1960 bütçe yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:585 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1961 bütçe yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:603 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1965 yılı Bütçe Kanunu

    MİLLET MECLİSİ — 2. Dönem

    KANUN NO:721 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1965 yılı Bütçe Kanununa bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:726 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1966 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:816 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1966 yılı Bütçesinin (A/3) işaretli cetvelinde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:829 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1967 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1002 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1968 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1077 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1968 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A/1) ve (A/2) işaretli cetvellerde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:1105 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1969 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1146 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1962 Bütçe yılı Kesin hesap Kanunu

    KANUN NO:1147 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1963 malî yılı Kesin hesap Kanunu

    KANUN NO:1178 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1964 bütçe yılı Kesin hesap Kanunu

    MİLLET MECLİSİ — 3. Dönem

    KANUN NO:1202 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 1965 bütçe yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:1285 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1970 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1298 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1966 bütçe yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:1352 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1970 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A/1) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:1370 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1971 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1494 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1971 yılı Bütçe Kanununa bağlı (A/2) işaretli cetvelde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:1500 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1971 yılı Bütçe Kanununa bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:1530 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1965 yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:1563 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1972 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1693 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1973 yılı Bütçe Kanunu

    MİLLET MECLİSİ — 4. Dönem

    KANUN NO:1796 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1973 yılı Bütçe Kanununa bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:1822 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1974 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1851 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1975 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1962 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1976 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:1967 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1975 yılı Bütçe Kanununa bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hakkında Kanun

    KANUN NO:2064 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1977 Yılı Bütçe Kanunu.

    MİLLET MECLİSİ — 5. Dönem

    KANUN NO:2142 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1978 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:2207 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1979 yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:2270 : Beden Tediyesi Genel Müdürlüğü 1980 Yılı Bütçe Kanunu

    MİLLİ GÜVENLİK KONSEYİ — 1. Dönem

    KANUN NO:2415 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1981 Malî Yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:2627 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1982 Malî Yılı Bütçe Kanunu

    KANUN NO:2760 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1983 Malî Yılı Bütçe Kanunu

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 17. Dönem

    KANUN NO:3102 : Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 1983 Yılı Kesinhesap Kanunu

    KANUN NO:3289 : Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 18. Dönem

    KANUN NO:3703 : 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, 3289 Sayılı Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 179 ve 181 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun

    KANUN NO:3751 : 21.5.1986 Tarihli ve 3289 Sayılı Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Değişik 13. Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 21. Dönem

    KANUN NO:4644 : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilatı ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ — 22. Dönem

    KANUN NO:5105 : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

    KANUN NO:5674 : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun


    Not: Yukarıdaki fotoğraf SALT Araştırma arşivinden temin edilmiştir.

  • Yolun Sonu

    Yolun Sonu

    Bu sitede “1959 Öncesi Şampiyonluklar” hakkında onlarca yazı kaleme aldık. Yine bu konuda Twitter hesabımızdaki bir flood içerisinde bilgi üzerine bilgi yayınlandı. Finalde, hepsi birbirinden kıymetli olan bu yazıların ve dökümanların bağlama kavuştuğu yer ise Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani milli irade oldu. Evet, yolun sonu geldi! 1959 öncesi şampiyonlukların inkârı artık mümkün değil!


    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu” olarak işin başından beri aynı şeyleri söylüyoruz:

    “1959 öncesini inkâr, cumhuriyeti inkardır.”

    “1959 öncesini inkâr, imparatorluk mirasını inkardır.”

    “1959 öncesini inkâr, devleti inkardır.”

    Bunları dile getirirken tezimizi “Tarihin ve Devletin Devamlılığı” üzerine kuruyorduk. Çünkü Türkiye Futbol Federasyonu, aşağıdaki kurumların, yani devletin altında işliyordu. Dolayısıyla “Türkiye Futbol Birinciliği” ve “Milli Küme” de Türkiye Cumhuriyeti devletinin “ulusal ve resmî” futbol organizasyonları idi.

    • Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı
    • Türk Spor Kurumu
    • Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü
    • Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
    • Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü

    Türkiye’nin tarihsel sürecinde sporu idare eden mekanizmanın ismi değişse de sahibi hiç değişmedi.

    Türk millî futbol takımının mazisini 1923’den başlatan tarih anlayışının “ulusal kulüp” şampiyonluklarını ise 1959’dan itibaren tanımasının zemininde bir Fenerbahçe kıskançlığı olduğunu hep söyledik. Bu çiğ duygunun insanları sürüklediği yerin, kendi kurucularını ve devleti inkar noktasına geldiğini hep yazdık. İşte ispatı!

    Atatürk’ün Başbakanı Celal Bayar Diyor ki

    Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanaklar Arşivi” herkese açık. Burada yayınlanan 23 Haziran 1938 tarih ve 6/2692 numaralı belgede Başbakan Celal Bayar, “Spor Teşkilatı Hakkında Kanun Layihası”nı ve “Muvakkat Encümen Mazbatası”nı Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunuyor.

    Peki metni bu kadar önemli yapan şey nedir?

    Bu belgede yukarıda bahsettiğimiz spor kurumları silsilesi, yani 1959 öncesi şampiyonluklar, ilk kez bir “Kanun Layihası” içerisinde anlatılıyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu silsileyi “resmî ve ulusal” olarak sahipleniyor.

    Hiç şüphesiz, hukukçular bunu çok daha iyi ifade edeceklerdir. Fakat işin özünde, bu metin sayesinde Fenerbahçe’nin tezine türlü yalanlarla karşı çıkanların bütün argümanları temelden başlayarak birer birer yıkılıyor.

    Netice itibariyle Galatasaray’ın “hukuki temeli ve geçerliliği bulunmayan, gayriciddi iddia” dediği şeylerin aslında (Atatürk’ün son Başbakanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Cumhurbaşkanı) Celal Bayar’ın T.B.M.M.’ye sunduğu bir kanun olduğu ortaya çıkarken, Türkiye Futbol Federasyonu’nun “1959 Öncesi Şampiyonluklar” konusunda kaçacak bir yeri kalmıyor.

    Bu araştırmaların nihai başarısındaki ana etken, camianın lideri olan Fenerbahçe Başkanlarının ve Yönetim Kurullarının yüreklendirmeleri olmakla beraber; başta Fenerbahçe ve Türk spor tarihi araştırmalarının büyük ismi ve bizim de yol göstericimiz olan Prof. Dr. Vahdettin Engin hocamıza ve bu mücadelenin kitlelere ulaşmasında büyük payı bulunan Metin Sipahioğlu ile tüm emeği geçenlere teşekkürü borç biliyoruz.

    Evet, inkarcılar için yolun sonuna geldik. Bundan sonrası sadece zaman meselesi… Tarih boyunca bazen Milli Eğitim Bakanlığı’na bazen de doğrudan Başbakanlığa bağlı çalışan Türkiye Spor Teşkilatı ve Türkiye Futbol Federasyonu er ya da geç bilimin ışığında kararını verecek, “resmî ve ulusal” 1959 öncesi şampiyonlukların hakkını teslim edecektir.

    Emeği geçen futbolcularımızın ve bu yazıda andığımız devlet büyüklerimizin ruhu şâd olsun.

    Fenerbahçe’nin 28 Şampiyonluğu kutlu olsun!


    Spor teşkilâtı hakkında kanun lâyihası ve Muvakkat encümen mazbatası (1/1125)

    T.C. Başvekalet Kararlar Müdürlüğü

    Sayı: 6/2692

    23-VI-1938

    Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

    İcra Vekilleri Heyetince 6-VI-1938 tarihinde Yüksek Meclise arzı kararlaştırılan (Spor teşkilâtı) hakkındaki kanun lâyihası esbabı mucibesile birlikde sunulmuştur.

    Başvekil C. Bayar

    Mucib Sebebler

    Cumhuriyet rejiminin kurulmasını müteakip (1922) İstanbul’daki spor kulüpleri müşterek münasebetlerini temin ve yabancı federasyonlarla irtibat tesis etmek maksadile Avrupa’da olduğu gibi bir (Spor Teşekkülleri Birliği) kurmak istemişler ve buna (Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı) adını vermişlerdir.

    Bu kurum nizamnamesile üzerine almış olduğu vazifenin ifasında suhulete mazhar olmak kaygusile Hükümete müracaat ederek (Menafii umumiyeye hadim) cemiyetlerden addolunmasını istemiş ve bu talep o zaman bir kararname ile isaf olunmuştur. Bu tarihden itibaren İstanbul’dan maada vilâyetler sporunu da idareye başlayan ve 1924 olimpiyadlarına katılmak Devletten gördüğü yardımı her yıl mütezayid surette tecdid ettiren T.İ.C.İ. Türkiye sporunun az çok inkişafına muvaffak olabilmiş ise de teşekkül tarzındaki hususî mahiyet dolayısile bütün sporcularca muta bir otorite haline bir türlü gelmemiştir.

    1935’de toplanan spor kongresinin kararı ile adını (Türk Spor Kurumu’na) değiştiren bu müessese, sevk ve idareyi bir miktar merkezileştirmek ve gençliğin sporunu futboldan maada diğer, asrî ve vatan müdafaasına yarayacak sahalara (Kış sporları, atıcılık, yelkenli uçuş sporları)na teşmil etmiş ve millî sporlara da önem vermek çığırını açmıştır.

    Fakat her iki devrenin verdiği tecrübeler ve son yıllarda garb memleketlerinde sporun sevk ve idaresinde tecelli eden fikirler ve hareketler sporun tıpkı Maarif ve Sıhhat işleri gibi bir Devlet işi olarak ele alınması lüzumunu ortaya koymuştur.

    Birçok garb memleketleri neslin ıslâhını ve yurddaşların yüksek beden ve normal vasıflı insanlar olarak yetiştirilmesini memleket müdafaasının ve iktisadî kalkınmanın en mühim bir âmili olarak telâkki eylediklerinden spor ve beden terbiyesine birinci derecede yer vermişler ve sporun sevk ve idaresini yalnız Devlet hizmetleri araşma almakla kalmayıb ona Devlet makanizması içinde yer vermişlerdir. (Yugoslavya’da: Beden Terbiyesi Nezareti, Sovyetler Birliği’nde: Vekiller Heyeti’ne dâhil Beden Terbiyesi Başkanlığı, Almanya’da: Nazır mevkili Devlet Spor Başkanlığı, Fransa’da: Nezaret) gibi.

    Garb memleketlerinin birçoklarına nisbetle sporda olan geriliğimizi kısa bir zamanda gidermek için sporda kuvvetli bir otorite ve disiplin kurmak şiddetli ihtiyacı da bu düşünceyi teyid eder.

    Filhakika Maarif, iktisad, ordu ve halk gibi büyük insan topluluklarını sinesinde bulunduran müesseselerin beden terbiyesini ve sporu ancak müesseselerin üstündeki bir makamın prestiji ile sevk ve idare edebileceği düşünülerek bu kanun ile sporun sevk ve idaresi Başbakanlık makamı ile ilgilendirilmiştir.

    (Spor Umum Müdürlüğü adı) başbakanlığın prestiji altında müstakil bir idare makanizmasının yaratılması ifadesidir.

    Bu kanun ile kurulan (İstişare Heyeti) ise Umum Müdürlük nezdinde yüksek bir istişare makamı tesis eder, muhtelif vekâletlerde spor hareketleri için gösterilecek temayülleri inceler ve spor başkanlığının bütün teknik müdevvenatını hazırlar. Nâzım, nasihatçi, sporun önemini tebarüz ettirici bir heyettir. Ayni fikir ve gaye iledir ki spor ve beden terbiyesi ile ilgili vekâletlerde işlerini sevk ve idare edecek bir (Spor Umum Müdürlüğü) ihdası derpiş ve iltizam edilmiştir.

    Sporun kısa bir zamanda ileriye yol almasını sağlayacak bir âmil de ordu gibi iktisad ve Nafia

    Başkanlığı gibi kalabalık insan kitlelerini toplu bir halde bulunduran müesseseler, fabrika ve iş evlerinde çalışmaktır. Bu sebebden bu gibi müesseseler (garb memleketlerinde olduğu gibi kendi adamlarına ve onların ailelerine spor ve beden terbiyesi yaptırmağa ve bunun yapılması için beden terbiyesi tesisleri vücuda getirmeğe bu kanun ile mükellef tutulmuştur.

    Beden terbiyesini 45 yaşına kadar bütün yurddaşlara teşmil etmek üzere bütün Devlet dairelerinde çalışma ve bu yaşa kadar olan memurların her gün muayyen zamanlarda bir mütehassısın nezaretinde beden terbiyesi yapmaları mecburî tutulmuştur. Bu kanun ile kurulması düşünülen Yüksek beden terbiyesi enstitüsünün açılması sporun teknik ve sıhhat bakımlarından yükseltilmesini sağlamak ve memleketi çok muhtaç olduğu yüksek ve orta vasıflı uzman, öğretmen, antrenör ve monitörleri yetiştirmek bakımından en önemli bir ihtiyacı kapatmış olacaktır. Ancak Devlet bütçesinde birdenbire büyük bir yük olmamak için kanunda bu müessesenin kurulması bütçe imkânlarının müsaadesine talik edilmiştir.

    Memlekette sporu büyük şehirlerden maada bütün kasabalı ve köylü halk tabakaları içine yaymak ve bilhassa millî sporlara (güreş, binicilik, atıcılık, cirid) şimdiye kadar olandan çok fazla önem vermek gaye edinilmiştir. Bu maksadla binicilik, cirid, atıcılık ve avcılık ile okçuluk dahi federasyonlar çerçevesi içine alınmışlardır. Bedenden olduğu gibi normal bakımdan da yüksek vasıflı bir Türk gençliği yaratmak gayelerin başında gelmektedir.

    Yurddaşlara spor yaptıracak müessese, eskiden olduğu gibi bu kanunda dahi ordu ve mekteb haricinde kulüb olacaktır. Spor kulüblerinin adedi ne kadar çoğalırsa sporun yurdda yayılması da o nisbette artacağına göre bu kanun ile (köylerde 50 genç başına bir spor kulübü ve kasaba ve şehirlerde de 500 genç başına bir spor kulübü kurulması düşünülmek suretile) alâkalılar klüblerin sayısını arttırmakla mükellef kılınmaktadırlar. Fakat amatörler tarafından kurulan kulüblerin bir Devlet otoritesi ile olan çalışmalarında intizam ve inzibatın, idare heyetlerinin Spor Umum Müdürlüğü kademelerinde tasdik edilmek suretile temin edilmek lüzumu uzun yılların tecrübelerinin mahsulüdür. Spor, sağlık ve kültür gibi bir Devlet hizmeti olarak telâkki edilince pek tabiî olarak Spor Umum Müdürlüğü’nün müsaadesine iktiran etmeyen beden terbiyesi ve spor müesseseleri vücude gelmemek icab eder.

    Bölge ve kulüblerin yıllık mesaisini destekleyecek ve şimdilik vilâyet merkezlerinde yapılmağa başlanılan spor sahaları ile diğer spor tesislerini vücude getirmeğe yardım olmak üzere vilâyet hususî idarelerile belediyelerin bütçelerine konulan yardım parası bu müesseselerin zaten birkaç yıldan beri ödemeğe alışmış oldukları. mütevazi bir yardımdır. Spor kurumu gelirinin ve bütçesinin hakikate uygun ye mütevazin olmasını teminen bu yardımın muayyen ve mukannen bir hadde tesbiti maksadile lâyihaya hükümler konulmuştur.

    İki yıldan beri memlekette spor sahalarını ve tesislerini vücude getirmek için girişilen teşebbüsü devam ettirmek, memlekette sporu yaymak en önde gelen tedbirlerden ise de bu yıl bütçesine konmuş olan 239 bin küsur liralık yardım parası, bu yıl bir çok sporların mefluç kalmasına sebeb olacak kadar az olduğundan bu kanunun kabul ve tasdikini müteakib spor için munzam bir yardımın acele düşünülmesi icab edecektir.

    Spor umum müdürlüğü teşkilât ve kadrosunun alması lâzım gelen kati şekil gelecek sene tespit ve teklif edilmek üzere 1938 malî senesi bütçe ve kadrosunun verilecek tahsisata göre İcra Vekilleri Heyetince tespit ve tasdiki zarurî görülmüş ve ona göre hükümler konmuştur.


    Muvakkat Encümen Mazbatası

    T.B.M.M. Spor Teşkilatı Kanunu Layihası Muvakkat Encümeni

    Esas No. 1/1125

    27-VI-1938

    Yüksek Reisliğe

    İcra Vekilleri Heyetinin 23-VI-1938 tarih ve 6/2692 sayılı tezkeresile Kamutay yüksek katına arzı kararlaştırılan ve Bütçe, Dahiliye, M. Müdafaa, Sıhhat ve Maarif encümenlerinden seçilen üçer üyeden teşekkül eden muvakkat encümenimize havale buyurulan spor teşkilâtı kanun lâyihası, Dahiliye vekili Şükrü Kaya ve Başvekâlet müsteşarı Kemal Gedeleç hazır olduğu halde tedkik ve müzakere edildi:

    Hükümetin mucib sebebler lâyihasında serdeylediği sebeblere ve Dahiliye Vekili ile Başvekâlet müsteşarı tarafından verilen izahlara göre teklif esas itibarile ve aşağıda arz edilen encümence yapılan değiştirmeler ve tadillerle kabaule şayan görülmüştür:

    1 – Hükümetin teklifinde zikredilen (Spor Teşkilâtı Kanun Lâyihası) adı (Beden Terbiyesi Kanunu)na tahvil edildi. Çünkü: Beden terbiyesi şamil mefhumu içinde yer alan cüzülerden birisidir.

    2 – Merkez istişare heyetinin bir kısım vazifeleri tamamile istişarî mahiyette ve diğerleri de karar alıcı mahiyette olarak tasrih edilmek suretile sadeleştirilmiş ve vuzuhlandırılmıştır.

    3 – Vilâyet, kaza ve nahiyeler istişare heyetlerinde vazifedar edilenlerin sayısı bunlardan en lüzumluları alıkonmak suretile tahdid edilmiştir.

    4 – Hükümetin 11inci maddesine lüzum görülmedi; çünkü belediyelere ve hususî idarelere zaten lüzumu olan mükellefiyetler konmuştur.

    5 – Halkevleri teşkilâtı, öteden beri yurdda beden terbiyesinin yayılmasına hizmet etmiş müesseselerden olmak bakımından bu teşkilâtın bazı spor nevilerile iştigal eylemelerini sağlayacak istisnaî hüküm kondu.

    6 – Hükümetin 14üncü maddesinde istenilen beden terbiyesi mecburiyetlerinin şimdilik her tarafta ve tamamen tatbiki güç görülerek Hükümetin tatbik imkânına bırakılmıştır.

    7 – Spor kulüplerinin kendileri tarafından seçilen idare heyetlerinin bölgelerin tasdikinden geçirilmesi hakkındaki Hükümet teklifi gençliğin hevesini kırar telâkkisile onaylanmadı.

    8 – Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’nce yurdda yapılacak teşkilâttan başkaca hususî eşhas ve müesseselerin beden terbiyesini doğrudan doğruya veya endirek olarak ilgilendirecek teşebbüslerine açık kapı bırakılması sporun yurdda yayılmasını çabuklaştıracak bir âmil telâkki edilmesindendir.

    9 – 2 maddede Hükümetin teklif eylediği müstakil bütçe kaydi usul ve teamüle uygun görülmediğinden mülhak bütçe olarak tadil edilmiştir.

    Umumî Heyetin tasvibine arz edilmek ve müstaceliyetle kabul buyurulmak dileğile Yüksek Reisliğe sunulur.

    Muvakkat E. Reisi M. M.

    Aziz Akyürek (Erzurum)

    Alaattin Tiridoğlu (Maraş)

    Hüsrev Sami Kızıldoğan (Kars)

    Dr. Fatma Memik (Edirne)

    Dr. Mehmet Sami Konuk (Bursa)

    Hüseyin Rahmi Apak (Tekirdağ)

    Süreyya Tevfik Genca (Tokad)

    Zeki Soydemir (Erzurum)

    Salih Turgay (Kayseri)

    Hikmet Işık (Erzincan)

    Seniha Hızal (Trabzon)

    Nakiye Elgün (Erzurum)

    Memet Somer (Kütahya)

    Hamdi Ülkümen (Trabzon)