Kategori: İşgal Yılları

  • 1922 Moda Deniz Yarışları

    1922 Moda Deniz Yarışları

    Fenerbahçe tarihini yazarken bir yandan da spor tarihinin izlerini sürmeye devam ediyoruz. Arşivde dolaşırken karşımıza 1922 Moda Deniz Yarışları çıktı. Türk ordusu, işgalci Yunan ordusu karşısında zaferden zafere koşarken 31 Ağustos 1922 günü İstanbullular Spor Âlemi dergisinde bu zaferin işareti spor haberlerine göz gezdiriyordu. Tabii bilmeden…

    Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Moda Deniz Yarışları

    Taht-ı himaye-i hazreti padişahide olarak malûlin-i askerîyeye muavenet heyetince hasılatı malûl gazilere aid olmak üzere Ağustos’un yirmi beşinci Cuma günü Moda koyunda tertip edilen deniz yarışları o gün İstanbul’un Türk ve ecnebi mehafiline mensup pek çok kibar zevatın ve büyük bir kitle-i temaşakaranın huzuruyla icra edilmiştir.

    Yarışlara Galata yatında ahz-ı mevki eylemiş olan ve Haliç komodoru Kaymakam Cevad Beyefendi’nin riyasetinde bulunan Ertuğrul sefine-i hümayunu süvarisi Nafi ve ikinci süvarisi Sedad ve komodor muavini İsmail Hakkı Beylerle Anadolu İdman Kulübü reisi ve gazetemiz sermuharriri Burhaneddin Beylerden mürekkeb hakem heyetinin idaresi altında saat üçte başlamıştır.

    Saat altıya çeyrek kala hitama eren yarışlara büyük küçük pek çok tekneler iştirak etmiş ve birçokları da havanın sertliğinden ve semtinin bu’diyetinden dolayı gelemedikleri gibi Haliç İdman Kulübü tekneleri yolda hırpalanarak yarışa girememiş, Anadolu kulübü de reisinin hakem heyetinde aza bulunması sebebiyle yarışa tekne sokmamıştır.

    Birinci Yarış (Bir Çifte Sandal)

    Birinci: Ramazan Çavuş – Kasımpaşa

    İkinci: Yahya – Fener

    İkinci Yarış (İki Çifte Sandal)

    Birinci: Kazım – Hasköy

    İkinci: Abdullah – Hilal

    Üçüncü Yarış (İki Çifte Kaba Futa)

    Birinci: Abdullah – Karaköy

    İkinci: Tahsin – Anadolu Hisarı

    Dördüncü Yarış (İki Çifte Futa)

    Birinci: Haşim Sami – Eyüp

    Yalnız iki tekne olduğundan ikinci yoktur.

    Beşinci Yarış (Bir Çifte Balık Kayığı)

    Birinci: Kadir – Hasköy

    İkinci: Ramazan – Hasköy

    Altıncı Yarış (İki Çifte Kulüp Futası)

    Birinci: Ziya Kaptan – Fenerbahçe

    İkinci: Galip Bey – Fenerbahçe

    Yedinci Yarış (Mekteb-i Bahriye Kikleri)

    Birinci: 14 Numara

    İkinci: 16 Numara

    Sekizinci Yarış (Sefain-i Harbiye Kikleri)

    Birinci: Yavuz

    Dokuzuncu Yarış (Beş Çifte Sefain-i Harbiye Filikaları)

    Birinci: Hamidiye

    Onuncu Yarış (Dört Çifte Alamana Kayıkları)

    Birinci: İstepan – Yenikapı

    On Birinci Yarış (İki Çifte Sandal)

    Birinci: İtfaiye – Fener

    İkinci: Ali – Sirkeci

    On İkinci Yarış (Altı Çifte Sefain-i Harbiye Filikaları)

    Birinci: Yavuz

    Amatörler Arasında (200 Yarda Sürat Yüzme Yarışı)

    Birinci: Galatasaray kulübünden Sedad Bey

    İkinci: İdman Yurdu’ndan Hayri Bey

    Serbest Yüzücüler Arasında Aynı Mesafede Birinci: Osman

    Yağlı Direk’te Yavuz mürettebatından Mehmed Çavuş ihraz-ı muvaffakiyet eylemiştir.

    Yarışların hitamını müteakip Moda’da Bomonti gazinosunda Şehzade Ziyaeddin Efendi hazretlerinin huzurlarıyla tevzi-i mükafat merasimi icra olunmuş ve bilhassa Mekteb-i Bahriye ve Efrad-ı Bahriye-i Şahane ile idmancılar alkışlanmıştır.

    Yarışta erkan-ı bahriyemizin hemen ekserisi hazır bulunmakla beraber düvel-i itilafiye zabitanı da med’uv bulunmakta idiler.

    Vesaitin herkesçe malum olan noksanı ve ahval-i hazıranın izahtan müstağni olan ehemmiyeti ile beraber yarışlar intizarın fevkinde bir intizam dâhilinde cereyan eylemiş ve halkın malul gazilere muavenet için büyük bir kadirşinaslık ibraz eyledikleri maaşükrân meşhud olmuştur.

    Ümit ederiz ki gelecek sene bu sefer görmek istemediğimiz bazı noksanlar da tamir edilir.

    İstikbalden emin bir kalp ve dimağ ile daha müsterih günlerde, daha vasi programlı yarışlar tertibine ve bilhassa Osmanlı denizciliğinin yavrularındaki cevheri dost ve misafir devletler bahriyesiyle mukayeseye muvaffak olmamızı büyük Tanrı’dan dileriz.

    Spor Âlemi – 31 Ağustos 1922

  • Türklerle Fransızlar

    Türklerle Fransızlar

    Mütareke-İşgal devrinin gazetelerinde spor tarihinin izlerini sürmeye devam ediyoruz. 1 Haziran 1920’de İleri gazetesinde yayınlanan “Türklerle Fransızlar” haberi dönem araştırmacıları için güzel bir kılavuz olmuş.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor

    Türklerle Fransızlar

    Taksim’de devam eden ecnebi maçlarının arasına evvelki gün Türkler de karıştı.

    Saat altıya doğru kırmızı, beyaz formalarıyla sahayı işgale çalışan Türk oyuncularının etrafını halk doldurmuştu. Namık Bey hakem tayin edilmişti. Fransızlar İstanbul ve Makriköyü’ndeki idmancılarından muntazam bir takım çıkarmışlar, buna mukabil Türkler de kaleci Nedim, Altınordu’dan müdafi Nazmi, Nişantaşı’ndan Cafer, Altınordu’dan muavin Kamil, Fenerbahçe’den İsmet, Fenerbahçe’den Refik, Altınordu’dan muhacim Rüştü, Nişantaşı’ndan Münam, Altınordu’dan Mahmud, Darüşşafaka’dan İzzet, Nişantaşı’ndan Sabit Beylerden teşekkül etmişti.

    Rüzgar ilk partide Fransızlara müsait değildi. Fakat bundan Türkler istifade edemedi. Müdafaanın gayretle sevk ettikleri topu muhacim hattı pek yanlış olarak istimal ediyordu. Yarım saat kadar aynı hal etrafında çarpışıldı. Bu sıralarda Münam Bey tarafından hasımlarına bir sayı yapıldı, bundan sonra Fransızlar daha ziyade müdafaaya çalıştılar. Muvaffak da oldular.

    İkinci partinin başlangıcında rüzgar Türklere müsait bulunmuyordu. Müdafaanın ve bilhassa muavin hattının pek kuvvetli olması, hücumları pek kolaylıkla iade etmeye sebep oluyordu. Rüzgarın ziyade çarpıntıları oyuncuları topu muntazam sevk etmemelerini intaç etmişti. Oyunun nihayetlerine doğru Fransız müdafilerinin hatası yüzünden yapılan (penaltı) dolayısıyla Cafer Bey tarafından ikinci sayı da yapıldı. Bundan sonra oyun daha ziyade şiddetlendi ise de hakemin hitam düdüğü iki yabancı kulübü ayrı sedalarıyla Taksim meydanından uzaklaştırdı ve neticede de sıfıra karşı iki sayı ile Türkler kazandı.

    Gençlerimizin böyle ecnebi kalmış bir mahalde faaliyet göstermelerini tebrik ederiz.

    Şimdi oyuncuları tetkik edelim: Evvela Fransızlar gayet muntazam oynadı. Bilhassa kaleci, sol müdafi, orta muavin ve sağ açık gayet iyi oynadı, umumiyet itibariyle muntazamdı.

    Türklerin muhacim hattı gayet fena oynadı. Yegan yegan iyi oyuncu olmakla beraber ortada bir (sentr)leri bulunmadığından topu istimal etmekte biraz acemilik ediyorlardı.

    Orta muhacim Mahmud Bey topu arkadaşlarına fena vaziyetlerde terk ediyordu. Münam Bey biraz şahsi oynuyor birçok kere gelen topa vurmak için biraz bekliyordu. Rüştü Bey maçlara yeni dahil olmakla beraber iyi oynadı. İzzet Bey de çok çalıştı, sağ açık Sabit Bey topu gayet iyi ortalamakla beraber kendisini hiç yormuyordu. Muavin hattı fevkalade idi. En iyi oynayan Kamil Bey’di. Yaptığı hareketler ile Türklerden maada bütün ecnebi temaşakarları bile alkışlattırmaya mecbur etti.

    İsmet Bey de ilk sıralarda iyi oynadı. Fakat ayağına tesadüf eden tekme dolayısıyla hasıl olan sakatlık biraz sonra müdafi durmaya mecbur etti. Mahaza Cafer Bey de çok güzel vazifesini ifa etti. Refik Bey de karşısındaki muhacimi müşkül mevkilerde bırakıyor ve daima muhacimleri besliyordu. Müdafilerden Nazmi Bey biraz acele ediyordu. Gerçi topu hasımdan almak için iyi bir kabiliyet gösteriyorsa da daima ortaya atamıyordu.

    İhtimal ki bu havanın rüzgarlı bulunmasının tesiratındandır. Kaleci Nedim Bey bilhassa rüzgar altında bulunduğu zaman mühim akınları kurtararak takımının meftuniyetini yükseltti.

    Oyun gayet sıkı cereyan etti; halk pek çoktu, yalnız saha biraz arızalı olmakla beraber, toz da pek çoktu.

    Çelebi zade Said Tevfik – 1 Haziran 1336 (1920) – İleri Gazetesi

  • Almanlar ile Son Maç

    Almanlar ile Son Maç

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet’in koleksiyonundan yine müthiş fotoğraflar çıktı. Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz olan Almanlar ile yapılan son maç haberine Aralık 1918 tarihli gazetelerde rastlamıştık. Fotoğraflar ile bu haberleri bir araya getirdiğimizde, bugüne kadar kayda geçirilmemiş bir Fenerbahçe maçının hikayesi ortaya çıkıyor.

    İşte Kadıköy’deki esir Alman askerleri ile Fenerbahçe’nin yaptığı maçın haberi ve esirlerin hayatından fotoğraflar…

    Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    12 Kanunievvel 1918 Perşembe – Yeni Gün Gazetesi

    Fenerbahçelilerle Almanlar Arasında

    Bugün öğleden sonra saat ikide Kadıköyü’nde İttihat Spor Kulübü meydanında Almanlarla Fenerbahçe kulübü takımları arasında bir futbol müsabakası icra edileceği haber alınmıştır. Verilen malumata nazaran bu müsabaka için fevkalade istihzaratta bulunulmakta, meraklı ve heyecanlı bir şekilde icra olunacağı temin edilmektedir. Tahminimize nazaran bu müsabaka sulhün akdine kadar Almanlarla icra edilecek müsabakaların sonuncusu olacaktır.


    18 Kanunievvel 1918 Çarşamba – Yeni Gün Gazetesi

    Almanlarla Fenerbahçeliler Arasında

    Yarınki Perşembe günü İttihat Spor Kulübü meydanlığında Almanlarla Fenerbahçeliler arasında fevkalade mühim bir futbol müsabakası icra edilecektir. Şehrimizdeki Almanların memleketlerine azîmetleri vesilesiyle vuku bulacak olan bu müsabaka şüphesiz son derece heyecanlı ve meraklı olacaktır. Spor mahfilinde Fenerbahçe’nin bu nokta-i nazardan müsabakanın tamamiyle milli bir şekil ve mahiyette olmasını arzu ettiği ve bunun için de bazı tedarikatta bulunduğu söyleniyor. Ezcümle kayd-ı ihtiyatla telakki ettiğimiz bir habere göre bu müsabakada Fenerbahçe takımı arasında Altınordu kaptanı Bekir Arslan Bey’le Galatasaray kaptanı Necip Bey de bulunacaktır.

    Birkaç gün evvelki nüshamızda Altınordu-Fenerbahçe müsabakasından bahsederken Altınordu takımı kaptanı Bekir Arslan Bey’in ismini eser-i sehv olarak Bekir Sami Bey diye yazılmış olmakla tashih-i keyfiyet olunur.


    20 Kanunievvel 1918 Cuma – Yeni Gün Gazetesi

    Fenerbahçeliler ile Almanlar Arasında

    Fenerbahçelilerle arasında mukarrer müsabaka dün öğleden sonra Kadıköyü’nde İttihat Spor Kulübü meydanlığında icra edilmiştir.

    Müsabakada tarafeynin takımları fevkalade iyi tertip edilmişti. Almanlar şehrimizde bulunan efraddan en iyilerini seçerek pek kuvvetli bir takım teşkil etmişlerdi. Fenerbahçe kulübü ise evvelce yazdığımız veçhile Altınordu kulübü kaptanı Bekir Arslan Bey’i muhacim hattına dahil etmiş ve bu suretle timini takviye eylemiştir.

    Dünkü müsabakada hakemlik vazifesi bir Alman tarafından ifa edilmiştir. Bu zat maalesef tarafgirlik yapıyordu.

    Müsabakanın birinci haftaymında Fenerbahçeliler pek güzel oynamışlar ve Almanlara iki gol atmaya atmaya muvaffak olmuşlardır. Gollerin her ikisini de Altınordu kaptanı Bekir Arslan Bey mahirane bir tarzda atmıştır.

    Buna mukabil Alman muhacimleri o anda asabi, fakat muntazam oynamışlar ve Fenerbahçe’ye bir gol atmışlardır.

    Müsabakanın ikinci haftaymında Fenerbahçe kulübü kaptanı Zeki Bey gol yapacağı esnada Almanlar tarafından şiddetli bir tekme yemiş ve bu suretle oyundan harice çıkmaya mecbur olmuştur. Bu hal Fenerbahçe takımının zayıflamasına ve on bir kişilik takımdan on kişi kalmasına sebebiyet vermiştir. İkinci haftaymda her iki tarafın müdafaa hatları yorgun bulunuyordu. Almanlar bu sırada Türk timinin zaafiyetinden istifade ederek bir gol atmaya muvaffak oldular. Müteakiben Fenerbahçe üçüncü golü yuvarladı. Bu golü de Bekir Arslan Bey atmaya muvaffak olmuştu.

    Miktarı beş altı bin tahmin olunan temaşakaran Bekir Arslan Bey’i şiddetle alkışladılar.

    Nihayet Almanlar da üçüncü bir gol atmaya muvaffak oldular. Nihayete kadar tarafeynden başka gol atılmadı. Bu suretle üçe karşı üç gol ile Almanlarla Türkler berabere kaldılar. Halbuki hakikatte Türkler dört gol atmışlardı. Hakem vazifesini ifa eden Almanın tarafgirliği bu golü saymadı.

  • Kulüp Aşkı

    Kulüp Aşkı

    Yine Spor Âlemi, yine okuması meşakkatli bir yazı… Fakat yine çok güzel… “Gençlerde artık eski kulüp aşkı yok!” cümlesini 1922 yılından bir dergide okuyacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi ama görüyoruz ki o zamanlarda bile bu tespit bir klasikmiş… İlk Türk takımının 1901’de kurulduğunu düşünecek olursak, 21 senede “Nerede o eski ramazanlar?” noktasına gelmek… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kulüp Aşkı!

    Bir gencin, kulübüne ait hüsnü izhar ederken tesadüfen sarf eylediği iki çift lakırdısı bize bu bendi hediye etti. O genç demişti ki:

    – Gençlerde artık eski kulüp aşkı yok!

    Kulüp Aşkı Nedir?

    İdman ittifakları, hamiler, prensler, ianeler, cemiyetler, müsamereler elhâsıl her türlü muavenet ve teşvik vasıtaları daha bizim memlekette doğmamış iken kulüpler doğdu… O zamandan bugüne kadar kulüp ismi altındaki mecmualarda ruhî ve maddî birtakım avâmil-i hayatiye ikâ’-ı tesir ediyordu.

    Bunlar arasında en kuvvetli ve en eskisi kulüp aşkıdır. İşte bu aşk iledir ki, ilk kulüpler doğdu, yaşadı ve büyüyerek bugünkü spor beyyinâtının temel taşlarını teşkil ettiler…

    Kulüp aşkının ilk eseri kulüplerdir.

    Kulüp Aşkı Nedir?

    Bunu ifade için âsârına bakmalıdır? Ona eşkâl-i muayyene vermek kabil değildir…

    Memlekette spor evvela şahsí merak şeklinde teessüs etmiş idi… Sonraları ecnebilerden görerek bizde de kulüp teşkiline teşebbüs edildi.

    324 İnkılabı bu arzunun bütün bütün tebarüzüne sebep oldu. İlk kulüpler işte kulüp aşkı denilen amilin neticeleridir.

    Bugün -maalesef- pek ziyade duçar-ı zaaf olduğunu gördüğümüz kulüp aşkı, sporun her yerde avâmil-i terakkisindendir. Bir Fransız gazetesi her gün neşrettiği durüb-i emsal arasında şöyle diyordu.

    “Arkadaşlık ve söz dinlemek bir kulübün kuvvetini teşkil eder.”

    İzah etmek istediğimiz kulüp aşkı işte budur. Hakiki kulüpçü, bizdeki horoz dövüştürenlere mahsus hırs şeklinde olmayarak, kulübünü her şeyden fazla sever ve onun zaferini, her şeye tercih eder. On sene evvel spor bizde daha çok iptidai, daha basit hâlde idi. Fakat kulüp aşkı, cemiyetperverlik daha kavi, daha saf idi. O zaman kulübü için her fedakârlığı göze aldıran pek çok gençlere tesadüf ederdik… Bir futbol maçında bacağı kırılan ve ayıldıktan sonra oyunun neticesini soran gençlere, böyle gençleri sırtında saatlerce taşıyan kulüp kardeşlerine tesadüf ederdik. O zamanlar sporun yegâne zevki bu hissi izhara vesile teşkil etmesinde idi.

    Gençlik, cemiyet-i muhîtanın kendisinden kıskandığı muhabbet ve samimiyet hararetini ancak kulüp aşkında bulurdu. Herkes birbirine muhip ve umum kulübe karşı âşık idi.

    Kulüp aşkı, bir genci parasından, malından, her türlü hevasâtından mâlâyaniyâtından ayıracak kadar kuvvetli idi. O zaman kulüplerde nizamname, reis, kaptan emirleri değil yalnız kulübe karşı olan rabıta amil-i intizam idi. O zaman fakir ve gani her genç kendi ihtiyâcâtını kendi temine çalışır, mecmualar o gibilere bugünkü gibi muavenetlerde bulunmazdı. O zaman bir maça yetişmek için noksan vesait yüzünden saatlerce yayan yürüyenler, üç hafta izinsizliklere, hatta ikmale kalmak gibi ifratlara, kapılanlar olurdu…

    Ne kadar teessüf edilse, acınsa yeridir ki; gençlerin şu saf muhabbetlerini kulüp müdirânı hiç de takdir edemeyerek bu mühim unsur terakki ve inzibatı ihlal eylediler…

    Bu hatanın fail-i mübaşir ve müsebbipleri el’ân spor hayatında birer amil oldukları ve her gün yeni bir suübet-i idariyeye maruz kalarak hatalarının cezalarını belki de çektikleri hâlde bundan, bí-günah olanlar, hele memleketin sporu gibi her şeye rağmen idame ve terakkisi elzem olan gaye müteessir olmaktadır…

    Evveli bir kulüp mağlup olduğu zaman onun azâsı iade-i itibar için tezyid-i gayret ederler ve bu suretle bu kulüplerin bir oyunu behemehâl diğerinden daha iyi olur, terakki elle tutulacak dereceye gelirdi… Hâlen öyle midir? Buna ahval cevap veriyor:

    Her mağlubiyet, kulüplerden bir çürük taşın sökülmesine, bir sağlam taşın çürümesine sebep olmaktadır…

    Kulüp azâsının eski şiddet-i irtibatları şimdi birer hatıra-i tarihiyeden başka bir şey olmamakla beraber, mesela futbolda bugün bir takım teşkili bir mesele-i fenniye olmaktan ziyade idari bir hadise telakki olunmakta ve bir takımın teşkilinden dolayı muğber olarak çıkacak, her kulüpte birçok hasta ve muhakemesiz azâya tesadüf edilmektedir…

    Bu yolun oldukça eskisi hele o aşkın ebedî mümini olduğumuz için pekiyi biliriz: Eski kulüp azâsı için kulüp şerefine diğer-gamlık her zaman tesadüf edilen bir mesele-i adiye idi… Kulüp aşkının bugünkü bî-vefasızlığına inkılabıdır ki, spor âlemimizdeki zaaf-ı idareyi tevlit etmiş. İstiska-i ahlakiye sebep olmuş ve nihayet kulüpten kulübe gezen ücretli muhacirînin tazyik-i sıkletiyle kulüplerde sporun terakkisine esaslı bir mânia teşkil etmiştir. Her şeyden, fenden, nizamnameden, paradan puldan ziyade kulüplerde bugün, bu eski ve tarihî aşkı ihya etmek, bizim spor hayat-i cem’iyesinde ilk rükn-i terakki olacaktır. Çünkü insanlar cemaatle yaşar bir mahlûk ise onun bu tabii hasletini sporda tatbike tevessüldür ki bütün kuvâ-yı maddiye ve maneviyesini saha-i tatbike vaz’ için birinci şartı teşkil eder.

    Spor Âlemi | 29 Teşrinisani 1338 (Kasım 1922)

  • Yirmi Metrelik Futbol Sahası

    Yirmi Metrelik Futbol Sahası

    Mübalağa olduğunu düşünmeyin; 6 Mart 1921 tarihinde Taksim Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Pera maçında iki taç çizgisinin arasının mesafesine bakılacak olursa “Yirmi Metrelik Futbol Sahası” lafı hiç de yanlış olmaz. İşgal döneminde İstanbul’un önemli spor olaylarından biri olan bu maçı, dönemin Spor Âlemi dergisinden okuyalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Fotoğraf: “Muhterem” imzalı resimde “Fenerbahçe ve Pera takımları” bir arada gözüküyor. Fotoğrafa dikkatle bakınca Fenerbahçe kadrosundan birkaç ismi sayabilmek mümkün oluyor: Sabih Arca, Zeki Rıza Sporel, Hasan Kamil Sporel, İsmet Uluğ ve Alaaddin Baydar sayabildiklerimiz.


    Taksim Maçları

    Fenerbahçe 0 – 2 Rumlar

    6 Mart Pazar günü saat ikiden itibaren toplanan halk Taksim meydanını ümit edilmeyecek derecede doldurmuştu. Dörtte yapılan müsabakaya Ermenilerden Jilber Efendi hakem tayin edildi.

    Hücumlar Fenerlilerden başladıysa da Rumların hata vuruşundan ilk sayıyı yapmaları ve biraz sonra yine aynı vaziyette ikinci bir sayının da takibi çok kuvvetli çıkan Fener takımının kuvve-i maneviyesine tesir etmişti. İlk parti halkın sabırsızlığı ve Fener’in talihsizliği ile nihayet buldu.

    İkincide halk sahaya pek ziyade girmiş ve taç hatları hemen hemen yirmi metreye kadar karşılaşmıştı. Turnuva meydanından daha ufalan bu sahada çarpışıldı ise de kale önünde biriken Rum idmancılarından sayı yapmak mümkün olamıyordu.

    Bu sıralarda hakemin maçı tatil etmesi Fenerlileri ziyade asabilendirerek vakitten bir çeyrek evvel saha terk edildi. Ve böyle gayrimuntazam yerde maç yapmak kabil olamayacağı bildirilerek Kadıköy’e her ne zaman çağırılırsa kabul edileceği söylendi.

    Bizim bu müsabakada yegane hata Fener’in daha ilk sıralarda sıkı oynamamalarında buluyoruz. Çünkü Rumlar pek ehemmiyet verilecek kuvvette değildirler. Yalnız sahaya alışkın bulunduklarından biraz tutunabiliyorlar. Kuvvetsiz fakat sert oynayan bir takım daima bunlara galebe çalar.

    Spor Âlemi – Nisan 1921

  • Spor Alemi’nde Harington Kupası

    Spor Alemi’nde Harington Kupası

    29 Haziran 1923 tarihinde oynanan Harington Kupası maçına dair bulabildiğimiz bütün detayları sitemizdeki ilgili sayfada derlemiştik. Fakat dönemin meşhur mecmuası Spor Alemi’nde Harington Kupası maçının olduğu sayıya ulaşamamıştık. Nihayet o da oldu. Yazı artık burada… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe 2 – 1 İngiliz Muhtelit Takımı

    İkinci takımların oyunu hitamında evvela İngilizler ve biraz sonra Fenerbahçeliler sahaya çıktılar. Birkaç dakika kale önünde ayaklarını alıştırdılar. Müsabaka başlamazdan evvel İngilizlerin sıkı ve isabetli vuruşları bugün maçın pek çetin olacağını ihsas ediyordu.

    Muhafız alaylarından ve muhtelif kıtaattan seçme oyuncular arasında geçen sene Ingiliz takımları beyninde Mütareke Kupası için icra olunan maçlarda birincilik için Essex Takımı’yla üç defa çarpışan meşhur Topçular Takımı’nın merkez muhacim ve merkez muavinlerinin de bulunuşu Fener’in bugünkü rakibinin pek tehlikeli olduğunu göstermekte idi.

    Fenerbahçeliler ise her zamanki takımlarıyla çıkmış idiler. Yalnız ayağı henüz maça iştirak edebilecek derecede iyileşmemiş olan Ömer Bey’in time dâhil olması iyi değil idi. Nitekim oyuna başlar başlamaz aksamaya başlaması bunu gösterdi.

    Kaleler intihap edildi. Bu intihapta güneş ve rüzgâr Fenerbahçe’nin lehine düşmüştü.

    Oyuna başlandı. Fener muhacimlerinin kale önüne getirdikleri topu İngilizler iade ettiler. İkinci bir akında Zeki Bey’in güzel bir şutu kale direğine çarparak geri geldi. Muavin ve müdafaa hattı büyük gayretler neticesinde hasmını tevkife muvaffak oluyordu. İngilizlerin bilhassa merkez muavinleriyle merkez muhacimlerinin ve sağ açıklarının kaleye takarrübü etrafta büyük endişeler uyandırıyor, ahalinin asabiyeti anbean tezayüt ediyor ve sahanın dört tarafından teşvik ve teşci sedaları yükseliyordu. Bu aralık kısa bir mesafeden Fener kalesine çekilen gayet kuvvetli bir şutun direğe çarparak geri dönmesi seyircileri epeyce korkutmuştu.

    Oyuncular daha gayretli oynamaya başladılar. Bu aralık İngiliz merkez muhacimi güzel bir sıyrılışla ilerleyerek topu sol içe verdi o da yakın bir mesafeden ani bir şutla Fener kalesine attı. Kaleci Şekip Bey’in kımıldamaya vakti olmadan top içeri girmişti. Etrafta amik bir sükûnet… On dakika sonra hakemin düdüğü birinci partinin hitamını ihbar ediyordu.

    İkinci devreye başlandığı zaman Fenerlilerin daha gayretli oynadıkları görülüyordu. İlk haftaymda hemen hiç pas almayan Sabih Bey’e şimdi faaliyet düşüyor ve muhacim hattı daha muntazam olarak ilerleyebiliyordu. Maçın Fener’in lehine meylettiği zâhir. Bu esnada Fener merkez muhaciminin güzel bir şutu İngiliz kalesine girdi ve gol nidası ortalığı çınlattı. Bundan sonra Fenerbahçe’nin oyunu seyr-i tabiisini tamamıyla almıştı.

    Oyuncular arasındaki teşrik-i mesai daha muntazam olmaya başladı. İsmet Bey’in tam zamanında ve düzgün bir pasını Zeki Bey müstesna şutlarından biriyle topu ikinci defa olarak hasım kalesine yerleştirdi. Ahalideki meserrete hadd ü pâyân yok… Heyecandan sararmış simalarda bir inşirah belirmiş ve şimdi herkes neticeye az çok itimatla bakmaya başlamıştı.

    Oyun bir müddet daha tarafeynin akınlarıyla devam ettikten sonra hakemin düdüğü müsabakanın hitamını ilan ediyordu. Fenerbahçe Takımı’na güzel bir kupa verildi ve oyuncular “yaşa”lar arasında odalarına çıktılar. Kışla methalinden caddeye taşıp sıralanan ahali bunların çıkmasını bekliyordu. Şoförler Cemiyeti’nin göndermiş olduğu otomobillerle galip Fenerbahçeliler hazirûnun hârr ve samimî tezahüratı arasında müsabaka meydanından ayrıldılar.

    Spor Alemi

  • Karanlıkta Bir Fener

    Karanlıkta Bir Fener

    Mütareke ve işgal senelerinde, başta Fenerbahçe olmak üzere İstanbul takımlarının işgalcilerle yaptığı maçların halkta uyandırdığı heyecanı “Esir Şehrin Moral Kaynağı” olarak özetliyoruz. Bu bakış açısının doğruluğuna çok kuvvetli bir kanıt, dönemin Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Başkanı (Galatasaray kurucusu) Ali Sami Yen’den geliyor. Aşağıda okuyacağınız metin, Spor Alemi dergisinin 26 Teşrinievvel 1922 tarihli sayısının başyazısı. Fenerbahçe’nin işgalde İstanbul’un Türk halkı için “Karanlıkta Bir Fener” olduğunu bundan sonra kimse inkar edemez herhalde…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yeni Seferberlik

    Bu hafta içinde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı reisi Sami Bey’in riyaseti altında bir heyet İstanbul idmancılığı namına Trakya fevkalâde kumandanı Refet Paşa’yı İstanbul’a gelen ilk milli kumandan olarak tebrik etti. Bu râsimenin tafsilatı kısm-i mahsusumuzda münderiçtir. Min haysü’l-mecmü’ on dakikaya varmayan bu mübarek temasın manası ve neticesi hakkında kelimelerin şaşa-i beyanından istifadeye çalışmayarak birkaç satır yazmak isteriz.

    Hakikati söylemeliyiz. İdmancı namı alan bizler bugüne kadar ne idik? Hususi ve samimî temenni ve temennalar bertaraf edilirse memleketin hangi kuvvetinden, hangi müessesesinden, nihayet hangi resmî makamından ciddî bir istiknâh, bir teklif karşısında bulunduk. Hepimiz demiyor muyduk ki:

    “Hak-i siyeh içinde düşecek dane miyiz biz?”

    Şüphe yok ki; biz öyle ihmal edilecek dane değildik.

    Hayat-ı hakikiye-i sa’yimiz, 324 Inkılâbı’yla başladıktan sonra bugüne kadar gönüller dolusu sevgili arkadaşları siperlere gömdük. Yoksulluk, mahrumiyet, açlık, hastalık, harp, istila gördük; küsmedik. Fakat yardım namına bize hakiki bir el mi uzatıldı? “Siz de var mısınız?” diye bizi arayan mi oldu? Çok defa hizbî hislerle kimimiz bu tarafa, kimimiz öte tarafa çekilmek istendi. Bütün o maceralar içinde hâlâ Türk idmancı işini bırakmıyor, çalışıyor ve kendini topluyordu.

    Bu toplanma bittiği sırada memlekette idmancılık namına hâlâ bir vazife-i medeniye vücuduna kail kaç salahiyettar adam gösterebilirdik? En yüksek muharrirlerimize kadar bunu bize çok görenler olmadı mı idi? Tafsil etmeyelim. Acıdır. Fakat çok doğrudur. Işte bu günler geçtikçe ümidimiz kalmıyordu. Biz bu elmas toprağa ne hizmetler ettiğimizi ve edeceğimizi biliyorduk. Geçen müteaddit nüshalarımızda demiştik ki: “İdmancıların burada yaptıkları iş siperlerde çalışan arkadaşlarının hizmetinden dün değildir.”

    İşte bu sözü dün bize:

    – Çocuklar!

    Hitâb-ı samimisi ile başlayan Refet Paşa’nın gönlünden kopan nutkunda işittik ve o hakikati duyduğumuz için -neden saklayalım- mest olduk.

    Gerek Paşa’nın, gerekse ra’şe-dâr-ı teheyyüç Sami Bey’in sözleri ne kadar muhabbet cilveleri ihtiva ederse etsin iki bariz hakikati ve iki kuvvetli manayı ifade ediyordu.

    Paşa sevimli sözleriyle ve nafiz gözleriyle demek istedi ki:

    – Çocuklar! Memlekete hizmet, düşünen ellerle yapılacaktır. Siz ki sağlam adam ve istiklal-i fikr sahibi genç yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Düşünmek ve çalışmak vazife-i medeniyesiyle bundan sonraki işlerde hizmetiniz vardır.

    Sami Bey dedi ki:

    – Paşam! Biz memleketin önüne durulamayacak bir cereyanını spor için en nafi’ bir mecra olan milliyet vadisinde isâleye çalıştık. Her türlü mahrumiyet ve tazyikâta rağmen müstevli Avrupa kuvvetlerinin muntazam idmancılarını çok defa mağlup ettik. Spor da bir harb-i medenîdir. İşte o galebelerledir ki; İstanbul’un karanlıkta kalmış ahalisine heyecan-ı milli için fırsat verdik. Umarız ki; bundan sonraki memleket işlerinde sa’ylerimiz daha ziyade müsmir olsun.

    Dikkat edilmek gerektir ki; bugüne kadar gelen geçen muhtelif nev’ ve kanaati havi ricâl, hükümetler, kabineler, müessesât-i hususiye velhasıl Türkiye’nin salahiyettar makâmâtı idmancıyı sağlam bir vücut fakat sağlam bir alet telakki ediyor, ona yalnız bir kıymet-i adaliye atfettiği için hakk-ı tefekkür vermeyi düşünmüyordu. Refet Paşa bize olan hitabıyla, bir milletin fikr-i umûmísini, sağlam vücutlu adamların salim düşünceleri islah ve ikmal edeceğini ve binaenaleyh idmancıların evvelemirde adalesi değil dimağı haiz-i kıymet olduğunu anlatmıştır. Bu, Türkiye’de idmancılara verilen ilk kıymet-i fikriye ve yeni bir kanaat-i ilmiyedir. Çünkü heveskâr idmancılık dünyanın her tarafında yalnız vücutlu değil, iradeyi, muhakemeyi, ahlakı, fikr-i istiklali ve memleket kaygısını takviye için tercihen kullanılan bir gıdadır. Bunu ilk gören ve takdir eden Refet Paşa’ya memleket namına bir taraftan, idmancılık namına diğer taraftan teşekkür etmek lazıme-i kadr-şinasidir.

    Bu musíb müşahede o mülahazaya ittifak reisinin verdiği samimî cevapta idmancıların fikrî ve bedenî vatan işleri ve memleketin imar ve temdin-i mesaisi için ne derecede mütehâlik bir ataş-ı hizmet duyduğunu ifade eylemek cihetinden bir gönüllü dâsıtânî teşkil eder.

    Demokratik bir idarenin yeni esaslarını ilan eden hükümet-i milliye kuvveti halktan ve tercihen şüphe yok ki halkın da kuvvetlisinden alacaktır…

    Biz ki, kuvvetli, ahlaklı ve namusluyuz. Yeni esaslar dâhilinde başlayacak olan cidal-i medeniye her zamandan fazla bir iman-ı muvaffakiyetle hazırlanmalıyız.

    Refet Paşa’nın kısa ve veciz nutku bizi bu mütarekesiz ve daimî cidal için seferberiye davet etti. Hâlbuki biz oraya zaten gönüllü gitmiş idik. İttifak reisi bunu selîs ve beliğ kelimelerle değil, yüreğinden kopan titremelerle anlattı. Şüphe yok ki, anlattı… Çünkü Paşa’nın gözlerini sevinç yaşıyla sulanmış gördük.

    Spor Âlemi | 26 Teşrinievvel 1338 (1922)

  • İşgalde Tenis

    İşgalde Tenis

    Sitemizin ilk yazılarından birisiydi; “Türk Tenisinin Kalbi Fenerbahçe’de Atıyordu“. Bunu doğrulayan bir haber, 21 Haziran 1923 tarihli Vatan gazetesinden çıktı. İşgal döneminin spor haberlerini derlediğimiz sayfa malumunuz. Bu kupürü özellikle ana sayfaya da çekmek istedik. Zira “İşgalde Tenis” konusunda önemli bir metin olduğunu düşünüyoruz. Hemen altındaki Altınordu-İngilizler ve (ileride Harington Kupası olarak anlatılacak) Fenerbahçe-İngilizler maçı da ayrıca ehemmiyetli. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor

    Tenis Maçları – Pazar Günkü Futbol Müsabakası – İngilizler, Fenerbahçe’yi davet ediyorlar.

    Yarın öğleden sonra üçte Fenerbahçe kulübünün tenisçileriyle İngiliz tenisçileri arasında Harbiye mektebindeki “kort”ta on dört müsabaka icra edilecektir. Bu müsabakaların ilk altısı çift (dabl), diğer altısı tek (singl), diğer ikisi kadınlar arasında tek (singl) ve mütebaki ikisi de muhtelit (kadın ve erkek) olacaktır.

    Kış bidayetine kadar İstanbul sporcularından pek çoğunun hassaten meşgul olacağı bu spor hakkında –şu münasebetle– biraz malumat verelim: Tenis, asgari iki ve azami dört kişi arasında asfalt, katı toprak ve ince kesilmiş çayır üstünde oynanılır. “Kort” tesmiye edilen tenis mahali 11×23 metre ebadında bir müstatildir. Oyun levazımı lastikten küçük toplarla “raket” namı verilen o topları atmaya mahsus olan ortasına çaprazvari gerilmiş kirişleri ve bir sapı hamil beyzi şekil çemberlerdir. Kort, çizgilerle sekize taksim edilir ve ortasına bir ağ gerilir.

    Oyun kavaidine gelince: Tenisçilerden biri tarafından ortaya atılan topu düştüğü yerde iki defa zıplamaksızın iade etmek, harice çıkarmamak, ağa çarptırmamaktan ibarettir. Bu kavaid hilafında hareket eden taraf sayı kazanır. Bu veçhe ile kırk beş sayıdan fazla kazanan taraf bir oyun yapmış olur. Altı oyun bir partidir. İki partiyi üst üste veya üç partiden ikisini kazanan taraf maçta galip gelmiş demektir.

    Cuma günkü müsabakalara rücu edelim: Fenerbahçeliler İstanbul’un en iyi Türk tenisçileridir. Geçen seneler zarfında gerek yerli, gerek ecnebi Hristiyan tenisçilerden pek çoğunu yenmişlerdir. Müsabakaların neticesini bilahare bildireceğiz.

    ***

    Önümüzdeki Pazar günü Taksim stadyumunda Altınordu kulübü ile bir İngiliz takımı arasında bir futbol müsabakası icra edileceğini istihbar ettik. Neticesinden karilerimizi haberdar edeceğiz.

    ***

    Turnuva müsabakalarına iştirak etmiş olan İngiliz takımlarından birinin kaptanı şampiyonluğu kazanacak olan takıma karşı bir muhtelit İngiliz takımı çıkararak şampiyonu yenmeye çalışacağını bildirmişti. Şampiyonluğu Fenerbahçe kazanmış olduğundan yakında bu muhtelit takımla mühim bir müsabaka icra edileceğini mevsuken istihbar ettik. Bu haber tahakkuk ettiği takdirde müsabakanın yevm-i icrasından karilerimize ayrıca malumat vereceğiz.

    21 Haziran 1923 – Vatan Gazetesi

  • Makriköy Zaferi

    Makriköy Zaferi

    Fenerbahçe’nin işgal yılları maçlarını yayınlamaya devam ediyoruz. Sırada 9 Ocak 1920 tarihinde (Kadıköy sahası bakımda olduğu için) Bakırköy’de oynanan bir maç var. Basına Makriköy zaferi olarak yansıyan maçı Spor Alemi mecmuasından okuyalım istedik.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçeliler 2 – 1 Fransızlar

    Makriköyü’ndeki mühim maçlar bir resmi geçit halinde ilerliyor, birkaç gün evvel Galatasaraylıların oyununu Fenerbahçeliler pek acele olarak takip etti. Kadıköy sahasının böyle ümit edilmediği bir sırada istihale geçirmesi birçok yerleri şenlendirmeye sebep oldu. Bilakis Kadıköy’e alışan halk bu hal-i fecaat karşısında mecburi olarak etrafa serpilmişti. İkinci küme Taksim’de oynamaya çalışıyor, birinci kümenin birkaçı Makriköyü’nde ecnebi takımlar ile çarpışıyor.

    Oyun geçenkine nazaran biraz geç başladı. 1.35 treniyle gelen Fenerliler ancak üçte başlayabildiler. Hakemliği birinci partide Türk zabitanından Galatasaraylı Ahmet Cevat Bey ikinci partide Fransız zabitanından (Lafrova) ifa etti.

    Fenerliler takımı zayıf bilhassa Alaaddin ve Refik Beyler gibi en mühim idmancıları mefkûddu. Fransızlar ise geçenki çıkardıkları takımdan biraz daha kuvvetli bulunuyordu. Başlangıçta gerek topun hafifliği ve gerek sahaya yabancı bulunan Fenerlileri rüzgar lehinde olduğu halde epeyce müddet semeresiz olarak yordu.

    Şiddetli vezân eden rüzgar topu muttasıl Fransız kalesinde çabalatmaya sevk ediyor, fakat ufak temaslar uzun vuruşlar neticeye yaklaştırmıyordu. Biraz sonraları orta muhacim Zeki Bey’in sıkı bir şutu direğe çarparak Fransızların kalesine topu dahil etti. Ve akabinde yine Zeki Bey tarafından ikinci bir sayı yapıldı.

    İkinci partide rüzgarın şiddetinden Fenerliler mağlup olmak ihtimali vardı. Fakat düşüncelerin aksi çıktı. Çünkü Fenerbahçe müdafaası bu kısımda topu ilerletmek için rüzgarın şiddetine inzimam eden Fransızların havalelerini şedit karşılamalarıyla hep reddediyorlardı. Yarım saat kadar Fransızların sayı yapamamaları taraftaranının asabiyetini tahrik etmekle beraber, etraftan yükselen yabancı kelimeler hep müteessirane sükut ediyordu.

    Bu sıralarda yağmur başladı İri tanelerle etrafta biriken halkı kamçılarcasına sert vuruşlarla dağıtmaya çabalıyordu. Kümeler ile toplanan halkın bir kısmı bu ani sağanaktan kaçıyor, fikri galibiyetin verdiği neşe ile ileri geri hareketleriyle daima toplaşıyorlardı.

    Havanın müsaadesizliği oyunun devamını men edemedi. Bu partide Fenerliler mutazarrır olmuşlardı. Çünkü rüzgar ile irilmiş dolu tanelerine karşı gözler nim açılmış koşuşuyorlar ve bir saati mütecaviz gayretlerini birkaç dakikada tahavvül ettiğini arzu etmiyorlardı. Fakat bu kadar çalışmaya mukabil sert bir rüzgar müteaddit vuruşlarla def edilemeyen topu Fenerlilerin kalesine soktu, mahaza bu sayı Fransızları teşvik etmekle Fenerlileri de asabileştirdi. Bundan sonra çalışmalarını tezyid ederek tabii, suni iki kuvvetle ilerlemek isteyen topu kaleye yakınlaştırmadılar ve daima çalıştılar ki bu sıralarda da hakemin sert düdüğü oyunun hitamını ihbar etti.

    Oyunun nihayetine doğru ıslanmış gençlerin galibiyetin tesiriyle etrafa çökmeye başlamış karanlıkta beliremeyen simalarını yükseklere kaldırarak çıkardığı sadaları Makriköy çayırına ikinci bir zafer bırakıyordu.

    16 Ocak 1920 | Spor Alemi Mecmuası (Makriköy Zaferi)

  • Yüksek Gururun Zararları

    Yüksek Gururun Zararları

    Galatasaray takımı, Fenerbahçe ve Altınordu’dan aldığı takviyelerle bir yurtdışı seyahatine çıktıktan sonra memlekete dönüşte Fenerbahçe’yi 5-1 yeniyor. Spor Alemi yazarı (muhtemelen Fenerbahçeli Çelebizade Sait Tevfik) bu yenilgiyi Fenerbahçelilerin kibirli hallerine bağlayarak neticenin “Yüksek Gururun Zararları”ndan olduğunu belirtmiş. Kibir bu rekabetin tarihsel sürecinde Fenerbahçe’nin tarafında olan bir duygu olmamakla beraber, bu basiret bağlanmasının sonrası, yine Spor Alemi yazarının tahmin ettiği gibi olmuş ve Fenerbahçe sonraki beş maçı, hiç gol yemeden ve çoğu farklı olmak üzere kazanmış.

    4 Kasım 1921 : Fenerbahçe 1 – 5 Galatasaray

    30 Haziran 1922 : Fenerbahçe 3 – 0 Galatasaray

    17 Kasım 1922 : Fenerbahçe 3 – 0 Galatasaray

    9 Mart 1923 : Fenerbahçe 4 – 0 Galatasaray

    15 Haziran 1923 : Fenerbahçe 1 – 0 Galatasaray (Yarıda kaldı)

    2 Kasım 1923 : Fenerbahçe 4 – 0 Galatasaray

    Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    15 Kasım 1921 – Spor Alemi Dergisi

    Memleketimizde Futbol

    Cuma Maçları

    Birinci Takımlar

    Galatasaray 5 – 1 Fenerbahçe

    4 Teşrinisani Cuma günü Avrupa’dan avdet eden Galatasaray ile Fenerbahçelilerin futbol müsabakası vardı. Fenerliler hasmına nazaran kuvvetçe daha daha faik bulunuyorlardı. Fakat bu tefevvuk yüksek gururlarına kurban ederek fazlaca bir sayı ile mağlup oldular.

    Sahaya çıkıldığı zaman Fenerliler mütemadi hücumlar ile hasım kalesinde ziyade çalıştılarsa da hakimiyetlerine güvendiklerinden kaçırılan fırsatlara ehemmiyet vermiyorlar ve birbirini takip eden penaltıların neticelenmemesi bile hiç mesabesinde addediliyordu. Bu sıralarda muavin Ethem Bey’in de sakatlanarak oyundan çıkması takımı on kişiye tenzil eylediği halde ne muhacimenin yerini geriye ve ne de müdafilerden birini ileriye yollayarak bu boşluğu doldurmadılar ve iki muavin ile oyunu devam ettirdiler. Galatasaray ise az kuvvetini iyi istimal etti ve bilhassa sayıların tevalisi de maneviyatı yükselterek pek iyi bir muvaffakiyet ile oyunu nihayetlendirdiler. Yalnız Galatasaraylılar da bundan sonra bu gurura kapılırlar ise aynı akıbete uğrayacaklarına hiç şüphe yoktur.