Kategori: Kuruluş Yılları

  • Naci Barlas’ın Hatıraları-II

    Naci Barlas’ın Fenerbahçe Hatıraları’nın ilk bölümünü aşağıdaki linkte yayınlanmıştık. Sıra ikinci bölümde… Naci ağabey bu defa şahit olduğu Kuşdili Yangını’nı anlatıyor.

    Naci Barlas’ın Hatıraları-I


    1932 senesi artık Fenerbahçe Kulübü bizi tanır olmuştu.

    Aile fertleri Fenerbahçe yüzünden mektebi ihmal edeceğimden korkmaya başlamışlardı. O senelerde bilhassa Moda’da oturduğumuz yıllarda komşularımız olan (Sonradan Altıyol’daki Dişçi) Şamil, (sonradan M.T.A. Genel Müdürü olan Ruhi Paşazade) İhsan Ruhi Beren ve Arif Sporel ailelerinin Fenerbahçe Kulübü ile olan yakın ilişkileri nedeniyle ve büyüdüğüm için kulübe daha rahat girip çıkabiliyordum.

    Nitekim bir tatil günü olan 5 Haziran Pazar günü kulüpte büyük bir faaliyet ve koşuşturmalar başladı. Bizleri dışarı çıkarttılar. Masalar kuruldu. Bir yandan Altıyol’daki pastaneden pastalar geliyordu. Kapıda o zaman Kürekçilerden Seyfi abiye rastladım. Zannederim Faruk Ilgaz’ın akrabası idi. Ona “Ne oluyor?” diye sorduğumda “Kulübe yeni bir ecnebi antrenör geliyor” dedi. Bu sefer daha büyük bir merakla bekledik ve o devirde çok az gördüğümüz siyah renkli bir otomobille geldiler. Ablak yüzlü, sarışın, dik saçlı, domuz gibi bir adam geldi. Herkes etrafını sardı.

    Kulübün her şeyi ve Başkomutanı olan ve herkesin titrediği Galip ağabey herkesi kulüpten çıkarttı. Gelen antrenörün adı Herr Schveng idi.

    Aynı gece yani 5 Haziran Pazar gecesi, gecenin geç saatlerinde itfaiyenin kampana sesi ile uyanan herkes bir yangın telaşı içinde sokaklara fırladı. Büyükannem yangının derenin öbür tarafında olduğunu söyleyince herkese bir rahatlık geldi. Fakat birkaç dakika sonra “Fenerbahçe yanıyor” diye bir avaz duyduk ki işte o zaman herkes kendi evini unuttu, Fenerbahçe’ye koştu. Allah insanların o andaki çırpınışlarını, haykırışlarını bir daha göstermesin.

    Bir aralık Zeki Rıza ağabeyi gördüm. Bir içeri bir dışarı koşuyordu.

    Vişne Sokak’ta oturan Arif-Afif ikiz kardeşler vardı. Koşup gelmişler, içeriden kupaları kurtarmak istemişler. Kupalar kızmış olduğundan elleri yanmıştı. Bizim evde annem onların ellerini sabunla tedavi ediyordu.

    Halamın oğlu Bahriye Talebesi Kazım ağabey, Pazar olduğu için evde imiş. Hasırcıbaşı sokaktan koşup gelmişti. Zannederim Deniz Harp Okulu son sınıftaydı. Bütün üstü başı yanmış olarak sabah bize geldiğinde “Keşke bizim ev yansaydı da Fenerbahçe yanmasaydı” diye dövünüp duruyordu.

    Şu kadar söyleyeyim ve Allah aşkına inanın ki ne Adviye halam ve büyükannem Kazım ağabeyime muteriz bir tavır takınmamışlardır. Bu bir başka sevgidir çünkü Fenerbahçe onlara sevgilerin, aşkların en büyüğünü yaşatmıştı.

    Birkaç sene sonra bir gün Bek Fazıl ağabey, annesi ve kız kardeşi bizde iken bu yangın meselesi açıldı. Büyükannem hepimize “oturun şuraya” dedi ve “İşgal devrinde bütün kocalar, ağabeyler Ankara’ya Kuvva-i Milliye’ye gitmişler. Biz dört kadın bir de en küçük Pakize halam her gün gece gündüz Mustafa Kemal Paşa’ya ve kocalarımıza dua ederek heyecanla bir zafer beklerken bir sabah Tasvir-i Efkar gazetesinde bir büyük manşet okuduk –TÜRK’ÜN BÜYÜK ZAFERİ-. Biz –Harbi kazandık- zannederek -Allaha şükürler olsun- diye sevinirken –TÜRK’ÜN BÜYÜK ZAFERİ- manşetinin altında Fenerbahçe İşgal Kuvvetlerini 3-1 yenmiştir yazısını okuduk ve sevinçten havalara uçtuk” diye anlatmıştı.

    Bunu şunun için anlatıyorum. O devirde Fenerbahçe’nin devamlı olarak Fransız ve İngiliz işgal kuvvetlerini yenmesi, o zamanın imkanları ile taş basması matbaa sistemi ile basılan Anadolu gazetelerinde de basılmış ve bu, bütün yurtta bir moral kaynağı olan, Fenerbahçe kulübü sevgisi doğurmuştur. İstiklal Harbinin kazanılması, Cumhuriyetin ilanı sonrası memleketin büyük şehirlerinde Sarı-Lacivert renkli kulüpler kurulmuştur. Hatta Adana’da zannederim iki adet Sarı-Lacivert renkli kulüp kuruldu.

    Yangının ertesi günü kulübe gittiğimde, ben o zamanki çocukluk heyecanı ile duvarlardaki aslan, kaplan başlarını aradım. Kaç türlü hayvan başı vardı. Onların canlı gibi gözleri vardı. Hepsi yanmıştı. Bir yandan da molozlar arasından yarı yanmış kupalar vesaire toplanıyordu. Tam o sırada “Kulübün başkanı geliyor” dediler, bizleri uzaklaştırdılar. Bir de baktık ki yeni antrenörle beraber geliyor. Hiç unutmam, yeni antrenör dereden kova ile su taşıyarak kalan molozların üstüne döküyordu. Kurtarılan en belli başlı eşyalar arasında beyaz bir piyano ile elinde kılıç olan bir şövalye büstü vardı. Fenerbahçe Kulübü o piyanoyu son senelere kadar muhafaza etmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • 35. Senesinde Fenerbahçe’nin Kuruluş Hikayesi

    17 Mayıs 1942 tarihli “Vatan” gazetesinde, “Bir Fenerbahçeli” imzasıyla Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarının hikayesi… Böyle yazılar, unuttuğumuz insanları hatırlamak açısından önemli. Her bulduğumuza burada yer vereceğiz. Keyifli okumalar.

    * * * * * *

    1907 yılında idi. Türk spor semasında bir güneş doğdu. Kadıköy gençliği başlarında Ziya Nuri, Ayetullah, Enver, Asaf, Yahya olduğu halde Türk spor tarihinde şerefli sayfalar açan, bugün başlı başına bir tarihi olan Fenerbahçe’nin temelini attılar. Bu temiz yuvayı kurdular.

    Fenerbahçe’nin ilk kuruluş günlerinde büyük zorluklara rağmen yılmadan çalışan gençler, her türlü müşkülatı yendiler ve memleket sporuna bu eşsiz denecek yuvayı sarsılmaz bir cemiyet haline getirdiler.

    Fenerbahçe ismini Kadıköyü’nün, o tabiatın bütün güzelliklerini bir araya getirmiş Fenerbahçe’den, renklerini de o zümrüt çayırları süsleyen baharın ilk çiçeği papatyanın sarı-beyaz renginden aldılar.

    İşte bu arada merhum Galip’i, Fuat Hüsnü’yü, meşhur Hasan’ı, Hamit Hüsnü’yü, Tevfik Haccar’ı, Hasan Kamil’i, Kemal Aşki’yi, Mustafa Elkatib’i, Sait Selahattin’i, Yahya’yı Fenerbahçeliler arasına karışmış görüyoruz.

    Fenerbahçe Umumi Harp’ten evvel çok sıkıntı geçirdi. Fakat azimkar gençlerin çalışmasıyla bu buhranlara göğüs gerildi. Kemal Aşkı’nın verdiği bir tek kulübede çalışmalarına devam etti. Ve Moda, Kadıköy, Strugglers’ın yanında yer aldı.

    Fenerbahçe her gün daha kuvvetli bir hale geliyor ve yeni elamanları arasına alıyordu. Elkatip Mustafa’nın geceli gündüzlü çalışmasıyla Türk futbol tarihinde birer yıldız olarak parlayan Zeki’ler, Bekir’ler, Sabih’ler, İsmet’ler, Arif’ler, merhum Sırrı’lar, Ragıp’lar, Fenerbahçe kadrosunda yer aldılar.

    Biz yine Fenerbahçe’nin o şerefli tarihine geçelim : Fenerbahçe bu sırada bir buhran devresi geçirdi. Bekir ve Otomobil Nuri de dahil olduğu halde birinci takımın sekiz dokuz kişisi ayrılarak diğer bir kulübü tesis ettiler. Fakat bu buhran Fenerbahçe’yi sarsmadı. Bilakis daha ziyade çalışamaya sevk etti. İşte bu aradadır ki Fenerbahçe takımında yeni yıldızlar parladı.

    Umumi harp sıralarında idi, gençler memleket müdafaası için vatan sınırlarına koştular. Spor faaliyeti sekteye uğradı. İşte bu buhranlı devrede merhum Sabri Toprak’ı Fenerbahçe’nin başında görüyoruz. Bu büyük insanın himmeti ile Fenerbahçe bu arada yeni bir binaya da sahip oldu ve Kuşdili’ndeki yanan binaya yerleşti.

    Fenerbahçe asıl tarihini, o ölmez sevgisini mütareke yıllarındaki galibiyetleriyle yaptı. Sevgisini bir mezhep haline getirdi. Her önüne gelen ecnebi takımını yenerek spor tarihimizde şerefli sayfalar açtı.

    Fenerbahçe tarihinde Mustafa Elkatip’ten sonra merhum Mocuğu da unutmamak icap eder. Mocuk zamanın Mustafa’sı olmuştu. Onun çalışmasıdır ki Büyük Fikret, Muzaffer, Niyazi, Mehmet Reşat gibi futbol yıldızları parladı.

    Fenerbahçe futbolda olduğu gibi diğer spor sahalarında da başta yer aldı. Bilhassa teniste memlekete, merhum Galipleri, Suatları, Sedatları, Zekileri, Saitleri, Tevfikleri kazandırdı.

    Denizde, atletizmde de büyük muvaffakiyetler gösterdi. Fenerbahçe’ye hizmet edenler arasında merhum Sabri Toprak, sporcu Hariciye vekilimiz Şükrü Saracoğlu, eşsiz sporcu Galip, Ali Muhiddin Hacıbekir, Zeki Rıza Sporel, Hasan Kamil, Fuat Hüsnü, Hamit Hüsnü, Tevfik Taşçı, Hayri Celal, Muvaffak Menemencioğlu’nun isimlerini zikredebiliriz.

    Fenerbahçe tarihinde açılmış bir şerefli yaprak daha var. O da Ebedi Şef Atatürk’ün kulübü ziyaretinde hatıra defterine kaydettiği birkaç satırdır. Büyük kurtarıcı ihtisaslarını şöyle ifade ediyor:

    “Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazharı takdir olmuş bulunan asarı mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbabı himmetini tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim”

    Fenerbahçe tarihini süsleyen şerefli sayfalar arasında Slavya, El-İttihad galibiyetleri ve daha bunun yüzlerca açılmış zafer sayfaları da vardır.

    Fenerbahçe’nin ölmez bir tarihi, şerefli bir mazisi var ve bundan sonra da daha bir çok sayfalar açılacaktır.

    Bir Fenerbahçeli

  • Papazın Çayırı vs. Union Club

    Daha önce de burada (1) üzerinde konuşmuştuk; Papazın Çayırı denen yer, aslında bizim stadyumun bulunduğu bölge değil. Şu anda Maraton tribünün karşı tarafına denk gelen alanın adı, gel zaman, git zaman stadyumla beraber anılmaya başlamış. Oysa 1908 senesinde padişahtan istenerek (2) Union Club ismi verilen araziye bakınca ayrım daha iyi anlaşılıyor.

    Yukarıdaki görsel 1930 tarihli Jacques Pervititch haritasından bir bölüm. Tamamına şuradan ulaşabilirsiniz.

    137 numarada bugünkü Fenerbahçe Stadı’nın bulunduğu araziyi göreceksiniz. Şimdi kale arkasının olduğu yerde, o zamanlar stadyumun tek tribünü, tabiri caizse numaralısı var. Kalelerin biri Bağdat Caddesi’ne bakan kenarda, diğeriyse tabii onun karşısında. Cadde’nin hemen karşısında Papas Baghçesi adıyla bir park var. İşte orası, Papazın Çayırı.

    135 ve 136 numaralarda, bugün hala birer okul arazisi olan mektepler dikkatinizi çekecek.

    145 numara, Fenerbahçe tarihinde bir toplanma yeri olarak ehemmiyetli bir mekan, Hamdi’nin gazinosu görülüyor.

    143 ve 144 numaraların arasından geçen sokak ise, Fenerbahçe’nin 6 Haziran 1932 tarihinde yangında kaybettiği Kuşdili Lokali’nin bulunduğu Misk sokak.

    Farklı tarihlerde yapılan planları buldukça buraya eklemeye devam edeceğiz. Belki sonunda Kadıköy bir açık hava Fenerbahçe Müzesi haline gelir.


    (1) Papazın Çayırı Nerede?
    (2) Fenerbahçe Stadı’nın Tarihteki İlk Belgeleri

  • Necip Okaner’in 1911 Tarihli Fotoğrafı

    Sevgili Tuncay Yavuz internette yukarıdaki fotoğrafa denk gelmiş. Fenerbahçe’nin kurucularından birisi olan Necip Okaner’in (altında 15 Ekim 1911 tarihi yazılı) resmi bir müzayede sitesine gelmiş. “Yöneticilerimizden biri alıp kulüp müzemize kazandırır inşallah” dileklerimizle…

  • Onları Tanımak Fenerbahçe Tarihini Bilmek Demek : Müessisler

    1932 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından yayınlanan bir kitapçıkta Fenerbahçe’nin müessisleri, yani kurucuları tanıtılmış. O yıllarda toplam 62 kişi olan bu isimler alfabetik sırayla yazılmış. Çok önemli bir belge…

    * * * * * *

    1) Ahmet Nuri Bey (İbnirefik)
    Kulübe ilk senelerinde intisap etmiş ve hizmetlerde bulunmuştur. Muharrir ve müelliftir.

    2) Alaattin Esat Bey
    Ankara’da Yün-İş muhasebesinde memurdur. Küçük takımlarda yetişmiş, birinci takımlarda yetişmiş, birinci takımda senelerce oynamıştır. “Futbol Artisti” olmakla maruftur. Buraya gelen ecnebi takımlarının ve Avrupa turnesinde kendisini seyreden bütün halkın derhal nazarı dikkatini celbeden bir avcı hakimiyetine maliktir. On dört defa beynelmileldir.

    3) Ali Muhiddin Bey (Hacı Bekir Zade)
    Müessis âzâdan olan Ali Muhiddin Bey kulübün mâlî işlerinde çok çalışan ve kulübe büyük yardımlarda bulunanlardandır.

    4) Ali Naci Bey;
    Senelerce Türk matbuatında gazete sahipliği, başmuharrir sıfatıyla hizmet etmiş, Fenerbahçe’nin lehinde yaptığı neşriyatla esasen halk kütleleri arasında çok sevilen Sarı-Lacivertlilerin muhabbetlerini kalplerde kökleştirmiştir. Şimdi Anadolu Ajansı’nın Balkan mümessilidir.

    5) Arif Rıza Bey
    Küçük takımlarda futbola başlamış, sırasıyla birinci takıma kadar geçmiştir. Geçirdiği bir hastalık yüzünden istifade edilecek bir yaşta futbolu terk etmiştir. Liman şirketinde memurdur.

    6) Asaf Bey
    Deniz inşaat mühendislerinden olan bu zat kulübü ilk kuranlardan biridir.

    7) Bedri Hakkı Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda ve milli futbol ekibimizde oynamıştır. Kadıköyü’nde Altıyolağzı’nda diş doktoru.

    8) Cafer Ali Bey
    Senelerce birinci takım müdafaasında sarı lacivert forma için çok çalışmıştır. Milli takımda yer almış kıymetli futbolcularımızdandır. Eczacıdır.

    9) Celal Bey
    Kulübe bilahare intisap etmiş olmakla beraber çok hizmetleri görülmüştür. Elektrik şirketi memurin müdürüdür.

    10) Emin Ahmet Bey
    Seyrisefain sabık memurlarından

    11) Enver Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. Senelerce ecnebi mekteplerde Türkçe okutmuş, rüsumat müfettişliği yapmıştır.

    12) Enver Cemal Bey
    Büyükdere belediye muhasebecisidir.

    13) Fahir Bey
    Darülfünun kimya şubesinde asistandır. Üçüncü takımdan başlamış, birinci futbol takımında beş sene sol muavin oynamıştır.

    14) Fuat Hüsnü Bey
    Mütekait bahriye kaymakamı ve sabık üssübahri kumandanı. İlk Türk futbolcusu olmakla maruftur.

    15) Galip Bey
    Senelerce Fenerbahçe’de oynamış, emektar bir futbolcudur. Bütün gençler için numune olmaya layık bir spor adamıdır. Şimdi Fenerbahçe Stadı’nın müdürlüğü vazifesini kabul etmiştir.

    16) Hakkı Saffet Bey
    Kulübü ilk kuranlardan biridir. Emlak ve Eytam Bankası umumi müdürüdür.

    17) Hakkı Şinasi Paşa
    İstanbul mebusu. Kulübe çok hizmet etmiştir.

    18) Hamdi “Nebizade” Bey
    Kulübe değerli himmetleri dokunmuştur. Trabzon mebusudur.

    19) Hamit Hüsnü Bey
    Kulübün ilk inkişaf devrelerinde senelerce başta bulunmuştur. Doktordur.

    20) Hasan Kamil Bey
    Fenerbahçe’nin ilk takımlarında oynamıştır. Amerika’dan dönüşte uzun müddet Fenerbahçe’nin ve milli takımın kaptanlığını yapmış. “Dalgakıran” lakabıyla şöhret kazanmıştır. Standart Oil şirketinde memurdur.

    21) Hayri Celal Bey
    İdare heyetinde senelerce çalışmıştır ve umumi katiptir. Muhtelit mübadele komisyonunda memurdur.

    22) Hikmet Agah Bey
    İlk takımlarda sol açık oynamış ve bu mevkide senelerce rakipsiz kalmıştır. Rıhtım şirketinde memurdur.

    23) Hulki Bey
    Kulübün futbol ve hokey takımlarında uzun müddet çalışmış, denizcilikte himmeti görülmüştür. Emlak sahiplerindendir.

    24) Hulki Bey
    Ticaretle meşguldür.

    25) Hüseyin Hüsnü Bey
    Kulübe ilk intisap edenlerden olup şimdi Girit’tedir.

    26) Hüseyin Sami Bey
    Küçük takımları çalıştırmak suretiyle kulübün son yıldızlarını bizzat yetiştirenlerden ve kulübe büyük hizmetleri dokunanlardan biridir. İş bankası umumi müfettişidir.

    27) Hüsnü Bey
    Çok eski bir sporcu olan Hüsnü Bey kulübe cidden değerli hizmetler ifa etmiştir. Geyve kaymakamıdır.

    28) İsmet Salih Bey
    Futbol, teniz, denizcilik ve boks şubelerinde çalışmıştır. Zamanının en iyi futbolcularındandı. Senelerce Fenerbahçe’de ve milli takımda merkez muavin oynamıştır. Adana askeri hastanesi göz mütehassisidir.

    29) Kadri Celal Bey
    Küçük takımlardan başlayarak birinci takımda senelerce muavin ve müdafi oynamıştır. On bir defa beynelmileldir. Tütün inhisarı memurlarındandır.

    30) Kemal Aşkı Bey
    Kulübe ilk senelerinde girmiştir. İlk kulüp binasını Fenerbahçelilere tahsis etmiştir. Mühendistir.

    31) Kemal Cenap Bey
    Yeni, fakat çok yardım etmiş müessislerdendir. Memleketin en kıymetli profesör ve doktorlarındandır.

    32) Kenan Hasan Bey
    Çok çalışkan bir Fenerbahçelidir. Mütehassis röntgencidir. Yalnız Fenerbahçelilere değil, bütün sporculara yaptığı tıbbi yardımlar minnetle kaydedilecek kadar büyüktür.

    33) Lütfü Cemal Bey
    Futbol ve hokey takımlarında uzun müddet muvaffakiyetle oynamıştır. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    34) Mahmut Celalettin Bey
    Kulübe hizmeti çok dokunanlardandır. Sigorta işleriyle meşguldür. Neşe verici sohbetleri maruftur.

    35) Mazhar Bey
    Eski Fenerbahçelilerdendir. Bankacıdır.

    36) Mehmet Reşat Bey
    Futbol ve teniste çok çalışmıştır. İdare heyetinde muhasebecidir. Devlet Demiryolları şeflerindendir.

    37) Muhsin Yeğen Bey
    Mısır prenslerindendir. Futbol ve tenis şubesinde çalışmış, her sporda muvaffakiyet gösterenlerdendir.

    38) Mustafa Bey (Elkatipzade)
    Kulübün ilk kuruluş devirlerinde en fazla çalışanlardan biridir. Yalnız Fener’in değil, belki bütün Türkiye’nin en maruf futbolcularını yetiştirmiştir. Zeki, Bekir, Alaattin, Cemil, Haydar ve daha yüzlerce futbolcu onun teşvik ve himmetiyle yükselmiştir.

    39) Muvaffak Rıfat Bey
    Kulübe bir çok değerli hizmetler yapmıştır. Senelerce futbol ve bisiklet federasyonlarının başında çalışmış, halis ve eski bir sporcudur. Anadolu Ajansı Umumi Müdürüdür.

    40) Müfit Şevket Bey
    Bursa’da Doç otomobil şirketi acentasıdır.

    41) Nasuhi Esat Bey
    Kulübü ilk kuranlar meyanındadır. Senelerce İstanbul mıntıkasının başında ve futbol federasyonunda çalışmıştır. Ankara’da Emlak Bankası umumi katip muavinidir.

    42) Necip Bey
    Kulübü ilk kuranlar arasındadır.

    43) Ömer Nazıma Bey
    Almanya’da ticaretle meşguldür.

    44) Ragıp Bey
    Fenerbahçe’nin üçüncü, ikinci ve birinci takımlarında uzun müddet oynamıştır. Adana’da Ziraat mektebi mütehassıslarındandır.

    45) Sabih Fani Bey
    Hokey, birinci futbol takımlarında ve tenis ekibinde çalışmış eski bir sporcudur. Teknik bilgisiyle maruftur. Dört defa beynelmileldir. Milas Osmanlı Bankası muhasebecisidir.

    46) Sabri Bey
    Sabık Ziraat Vekili. Mebus. Kulübe en çok hizmeti dokunanlardan biridir. İlk teşekkül devirlerinde ve en müşkül zamanlarında kulübe yardım etmiş. Fenerbahçe’nin bugünkü kuvvetli halinde fiilen en büyük amil olmuştur. Her Fenerbahçeli onu daima minnetle yad eder. Bunun içindir ki Sabri Bey daima kulübün umumi reisidir.

    47) Saip Şevket Bey
    Sporda nazari ihtisasıyla tanınmıştır. Selanik Bankası hukuk müşaviridir.

    48) Sadi Hayri Bey
    Birinci futbol takımının orta muavinliğinde senelerce çalışmıştır. Müteahhittir.

    49) Sait Selahattin Bey
    Kulübün ilk takımlarından itibaren senelerce sol iç ve orta muhacim oynamıştır. Tenis ve avcılıkta şöhreti vardır. Orta Afrika’da avlanan yegane Türk sporcusudur. Deniz Ticaret Mektebi idman muallimidir.

    50) Sait Tevfik Bey (Çelebizade)
    Kulübe büyük hizmetleri dokunan, umumi harp senelerinde herkesin ümitsizliğe düştüğü fena şerait içinde en çok çalışan bir idarecidir. Otomobil ve radyo komisyonculuk ve ticaretle meşguldür.

    51) Selahattin Manço Bey
    İzmir’de memuriyetle iştigal etmektedir.

    52) Servet Bey
    İstanbul belediye mühendislerindendir.

    53) Süreyya Salih Bey
    İş Bankası levazım şefidir.

    54) Şakir Bey (Beşe Zade)
    Eski futbolculardandır. Kulübe fiilen hizmet edenlerdendir. Ticaretle meşguldür.

    55) Şefkati Bey
    Kulübü ilk kuranlardandır. İzmir’de emlak sahibidir.

    56) Şekip Mustafa Bey
    Kulübün küçük takımlarından yetişmiş bir futbolcusu ve birinci takımın eski kalecisidir. Zonguldak Madem Mühendis Mektebi muallimlerindendir.

    57) Tevfik Haccar Bey
    Eski ve kıymetli bir sporcudur. Tenis, futbol ve hokey şubelerinde, denizcilikte çalışmıştır. Atletizm federasyonu tenis komitesi reisidir. Kibrit şirketi emtia şefidir.

    58) Vasıf Bey
    Kulübe çok hizmeti görülen müessislerdendir. Roma sefirimizdir.

    59) Yahya Berki Bey
    İlk intisap edenlerden biridir. İdare işlerinde hizmeti görülmüştür. Ticaret ve zahire borsası memurudur.

    60) Zeki Rıza Bey
    Fenerbahçe’nin ve milli takımın senelerden beri kaptanıdır. En maruf futbolcularımızdandır. İyi bir tenisçidir. Milli Spor Mağazası’nın sahibidir.

    61) Zeki Mazlum Bey
    Sanayi Maden Bankası memuru.

    62) Ziya Bey
    Kulübün bir numaralı âzâsı ve ilk kuranların başında bulunan müessisidir. Böyle olduğu halde alfabe sırasıyla yazılan müessislerin en sonuna düşüyor.

  • Zeki Rıza Anlatıyor : Fenerbahçe Takımınında Nasıl Yer Aldım?

    Çeşitli kaynaklarda çok defalar gördüğünüz bir hikayeyi, bu defa birinci ağızdan dinliyoruz. 17 Mayıs 1942 tarihli Vatan gazetesinde Zeki Rıza Sporel birinci takıma giriş ve kaptanlık hikayesini anlatıyor.

    * * * * * *

    Fenerbahçe üçüncü takımında oynuyordum. Kulübe karşı öyle bir bağlılığımız vardı ki, Sarı-Lacivert formayı giyerek sahaya çıktığımız zaman içimizde, bir sevinçle beraber, o renkleri hakkıyla müdafaa edememek korkusu da vardı. Bu heyecan içinde daha maçtan birkaç gün evvel, uykularımız kaçar, o formayı giyeceğimiz günü beklerdik.

    Birinci takımdan yedi sekiz kişi ayrılarak diğer bir kulübü tesis etmişlerdi. Bunların başında Otomobil Nuri, Bekir bulunuyordu. Bu sırada askerî mektepte idim. O hafta da Anadolu ile maçımız vardı. Burhan Felek’in idare ettiği Anadolu da çok kuvvetli idi.

    Fenerbahçe birinci takımında yer alacağım aklıma bile gelmiyordu. Arkadaşlarım bana bir mektup getirdiler. Bu mektupta Anadolu’ya karşı birinci takımda oynayacağım bildiriliyordu. Mektubu okurken kendimden geçmiştim. Büyük bir heyecan içinde idim. Bununla beraber sevincime de payan yoktu.

    Maç günü idi. Sol açık oynayacaktım. Biz sahaya çıktığımız zaman rakiplerimiz evvela bize bir çocuk nazarıyla baktılar. Herkes Anadolu’nun maçı büyük bir farkla kazanacağına muhakkak nazarıyla bakıyordu.

    Burhan Felek, Elkatip Mustafa ile çoluk çocukla çelik çomak mı oynayacağız diye alay ediyor, fotoğrafçılar bizim takımın resmini almak lüzumunu bile hissetmiyorlardı. Fakat…

    O çocuklar, Anadolu’yu büyük bir farkla yendiler. Gollerden dört tanesini de ben yaptım. İşte ondan sonra Fenerbahçe birinci takımında yer aldım.

    Ben üçüncü takımda merkez muhacim oynuyordum. Bu mevkide daha ziyade muvaffak olduğumu gören arkadaşlarımız çok geçmeden beni merkez muhacimde oynatmaya başladılar.

    Benden evvel takım kaptanı merhum Galip’di. Fakat Galip kulübün her şeyi idi. Başka sahalarda da çalışıyordu. Onun içindir ki Galip bana takım kaptanlığını da terk etti ve futbolu bıraktığım güne kadar da bu şerefli vazifeyi başarabilmek için çalıştım.

    Zeki Rıza Sporel

  • Hasan Kamil Sporel’in Amerika’yı Fethi

    Fenerbahçe tarihine damga vuran isimlerden olan ve dün de vefat yıl dönümü dolayısıyla kulübümüzün bir anma yayınladığı Hasan Kamil Sporel, Galatasaray’a gol atan ilk futbolcumuzdu. İşgal dönemlerinde formamızı giydi; Harington Kupası maçında oynadı. Ve yıllar sonra Fenerbahçe Başkanlığı yaptı… 6 Kasım 1335 (1919) tarihli Spor Alemi dergisinde bu müthiş isme dair, başlığı “Amerika’da Türk İdmancılarımız” olan bir haber vardı. Aynen buraya alalım istedik.

    “Keyifli okumalar” demeden önce bir “elden ele” soralım; yukarıdaki takımı tanıyan var mı acaba? Hasan Kamil’in oynadığı “Güney Michigan” takımı imiş. X işaretli Hasan Kamil diyor ama X gözükmüyor. Muhtemelen oturanlar arasında soldan ikinci…

    * * * * * *

    Fenerbahçe Kulübü’nün en mühim oyuncusu olan Hasan Kamil Bey, Balkan Harbi sıralarında arkadaşı Kemal Bey ile buradan müfarakat ettiği malûm olmuş bir keyfiyetti. (Kemal Bey’den de gelecek nüshada resimleriyle birlikte bahsedilecektir). Kendileri uzun yolculuğu müteakip Amerika’ya vasıl olmuşlardı. Aynı şehirde şimdi elektrik tahsilinde bulunuyorlardı.

    Kamil Bey burada bulunduğu sıralarda futboldaki maharetini seyircilerin bile takdirini celp ediyordu. Şimdi ise elimize gelen mektupları ve resimleriyle Amerika’da da mühim bir mevki işgal ettiği anlaşılıyor. Amerika spordan en ileri giden milletlerden birisi olduğundan aramızdan ayrılan bir kardeşimizin oradaki şampiyon takımlara kadar terakki ederek oynaması her halde Türk idmancıları için iftihar olunacak bir hadisedir. Sırf Amerikalı olan o şampiyon takım arasında yalnız bir Kamil vardır. Bunun için şampiyon takım ile kendisinin resimlerini bu nüshaya derç ediyoruz.

    Burada üç idmancı biraderi bulunuyor. Hepsi de sporcudur. Büyükleri Mesut Bey esarette. Bunun küçüğü Zeki Bey Türk oyuncuları içinde futbol, hokey, teniste simalardan olup, Fenerbahçe birinci takım kaptanı bulunuyor. Diğeri Arif Bey de futbol ve denizcilikte çalışıyor. Şimdi Fenerbahçe ikinci takımı oyuncularındandır.

  • Yavuz İsmet Uluğ Anlatıyor

    Çevirilere devam ediyoruz. Hatalarımız affola… Mayıs 1924 tarihli “Resimli Ay” dergisinde, Çelebizade Sait Tevfik, sözü Yavuz İsmet Uluğ’a bırakıyor. 1962-1966 yılları arasında Fenerbahçe’de başkanlık koltuğunda da görülecek olan bu meşhur sporcu, futbol hatıralarını şöyle anlatıyor:

    * * * * * *

    Geniş göğsü, cakalı yürüyüşü, fiyakalı selamlarıyla her hafta spor çayırlarında gördüğümüz bu sevimli sporcumuzun olimpiyada gideceği şu haftalarda hatıratını dinlemek herhalde karilerimizi fazla alakadar edecektir.

    İsmet Bey hatıratını şu suretle naklediyor :

    Çocukluk ve gençlik devirlerinde, bilerek bilmeyerek, spor namını verdiğimiz şeyler peşinde koşmak ve uğraşmakla dolu hayatımızı birkaç sahnede ihtisar şüphesiz benim için çok güç olacak.

    Şimdiye kadar sporlardan memleketimizde yapılması mümkün ve hatta müşkül olanların bile, hemen hepsiyle uğraştım. Bunlardan futbol, hokey, tenis, boks, güreş sporlarıyla ve nihayet denizcilik ile meşgul oldum. Fakat bugün benden yalnız futbol hatıratım isteniyor. Futbol ki sevdiğim sporların ikincisi sayılabilir.

    1326 (1910) senesinde henüz dokuz yaşında iken bu sporun ne olduğunu bilmeyerek başlamış, fakat bir sene sonra Osmanlı İttihat Mektepleri’nde bunun peşinde epeyce yürümüş idim. O vakit ben ne oynadığını bilmeyen bir zümrenin namdar kalecisi bulunuyordum.

    O zamanki oynadığımız futbolun kaidesi alîl, cılız, neşv ü neması ikmal etmemiş vücutlarımızı biraz daha hırpalamak, biraz daha ezmekten ibaretti. Ve buna futbol ismini vermek bir hata oluyordu. Nitekim bunu bir sene sonra Fenerbahçeli Mustafa Bey’in hakemliğiyle oynadığımız bir oyunda anlamıştık. Mustafa Bey mütemadiyen düdüğünü öttürüyor (Faul) (Ofsayt) gibi kelimelerle “Taç” ve “Aut”tan başka bir şey bilmeyen bizleri bizar ediyordu. İşte ben futbola on iki sene evvel böyle başlamıştım.

    Kadıköy Numune Mektebi’ne esna-i naklimde orada kıymetli futbolcu bulmuştum ve hemen mektebin ikinci timinde müdafii mevkiine ithal edildim. Bir kere de Fener’e karşı yaptığımız bir maçta -beğenildiğimden olacak- ağabeyimin arkadaşlarından Mustafa Bey’in delaletiyle Galatasaray’a kaydedilerek üçüncü ve dördüncü timlerinde oynamaya başladım. Şimdiye kadar oynadığımız oyunlarda futbolu spor olarak yapmadığımız tabii idi. Çünkü küçücük boyumuz, incecik boynumuz ile her gün güneşin en hararetli zamanlarından pek çok saatlerimizi top peşinde geçiriyorduk.

    Bu fena itiyad beni o hale koymuştu ki herkes teverrüm ederek vefat eden pederime benim de iltihak edeceğimde müttefik idiler. Mamafih bu esnada ben bu alîl vücudumla futbol sahasında mütemadiyen terakki ediyordum. O kadar ki meşhur Oberle, Celal’lerle aynı timde oynamaya başlamıştım. Bu vaziyet spor sahasında yegane küçük bir çocuk olan bana büyük bir zevk ve gurur veriyordu.

    Beni tanıyanlar pek ala bilirler ki 1331 (1915) senesinde birinci timlere dahil olduğum zaman ancak 14 yaşında bulunuyordum.

    (25) kiloluk sikletim, (66) santimlik göğsümle ilk oyuna girdiğim gün Oberle şaşırmış, timin kaptanını çağırarak “Bu küçücük çocuğun ne maksatla time ithal edildiğini” sormuştu. Fakat maçın akabinde hayretle yanıma sokularak daima benim için kullandığı (le petit) ünvanıyla sırtımı okşamış, bana her zaman neşv ü nema için verdiği nasihatlerine başlamıştı.

    O sene ben bu küçücük vücudumla çok terakki etmiştim. Sene sonunda şampiyon çıkan Altınordu’ya karşı ben kulübün yaptığı muhtelit time bizden de Oberle ve timin kaptanıyla ben dahil oluyordum. Hatta küçüklere itiraz eden Anadolu kulübü time oyuncu vermemişti. O zaman maça girerken, eski oyuncu olan bir rakibin kenardan (Ben İsmet’in topa vurduğu kadar maça girdim) dediğini ben işitmiştim. Hiç şüphe yok ki bu benim yerini zaptettiğim bir muavindi, belki hakkı da vardı. Fakat kuvvetli bir genç olan o zamanki Altınordu’nun sol açığı karşısında zayıf vücudumla oynadığım oyun herkesin nazar-ı takdirini celp etmişti. Halbuki bu kadar yorgunluğa vücudumun zaafiyeti de tahammül edemiyordu. Nitekim ertesi sene adım atamayacak bir hale geldim. O zaman böyle olmakla beraber bu çıkmaz yoldan dönemiyordum. Bu esnada Kadıköy Sultanisi’nde zaafım dolayısıyla futboldan men edilmiş ve müdüriyetce de beni kontrol için tenbihat-ı lazımada bulunmuştu.

    Filvaki müdürün bunda hakkı vardı. Çünkü ben deri ve kemikten mürekkep bir ucube kalmıştım. O esnadaki ebadımı şuraya kaydedeyim :

    Sene 332 – yaş 15 – siklet 42 kilo. Boy 148, boyun 30, göğüs 66, kol 19, pazu 21, bel 56, baldır 32 santimdi.

    Her sene kaydettiğim ebat cetvelinin 332 Teşrinievvelindeki sahnesi işte bu suretle kapanmıştı. Üç sene her gün böyle biraz daha azalarak kaybederek geçti. Bu esnada Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye kabul edilmiştim. Muayene-i Sıhhiyede azamın tamamen mükemmel olduğu sabit oldu. Bununla beraber 49 kilo sikletli, 76 santim göğüslü, 23 santim kollu, zayıf, kavruk bir  çocuktum. Bazı kimselere olduğu gibi, asker ocağı bana da yaradı. Ananeye fevkalade riayetkar olan bu mektepte bilhassa o zamanlarda hak daima sınıf arkadaşları arasında kuvvette görülüyordu. Tabiatın bana verdiği asabi, hadîd ve haşin etvârım neticesi bu mektepte çok belalara maruz kalıyor ve eziliyordum. Artık çocukluktan çıkmış, Darülfünun talebesi olmuştum. Spor hakkında bir fikir edinmeye başladığımdan çalışmanın tarzını değiştirerek muntazam bir şekle soktum. 46 kiloluk sikletimle jimnastik yaptığım gün herkes (karga kadar vücutla jimnastik yapıyor) diye benimle istihza ediyordu. Çünkü orada jimnastik yapmaya hakkı olanlar kuvvetli, iri vücutlulardı. Buna rağmen ben azimkarane tam iki sene çalıştım.

    İki sene sonra etrafında alaylar, istihzalar yerine hayretler, takdirler görünmeye başladı. Bu zamana kadar ağabeyimin o kulüpte bulunması dolayısıyla Galatasaray’da oynuyordum. Bu kulübü cidden severdim. Harp senelerinde Galatasaray’ın şayan-ı hürmet azaları vatanı müdafaaya koştuğundan kulüp bir takım spor ruhu taşımayan şahsiyetlerin elinde kalmıştı. Ve nihayet sporculuğun kıymettar bir uzvu olan muhterem reisi Ali Sami Bey bile gücendirilerek istifa ettirildiğinden kulüp bütün bütün çığrından çıkmıştı.

    Bu hal karşısında biraderim istifa ettiği gibi ben de kulüple olan alakamı kıta ederek ilk defa ve resmen Fenerbahçe kulübüne dahil oldum. Bu esnalarda sporu daha iyi anlamaya ve daha esaslı çalışmaya başladım. Oyunlardan sonra suistimallerden kaçındım. Gıdanın derece-i ehemmiyetini idrak ettiğimden terli terli dört bardak su ve iki lokma ekmeğin o zamana kadar bendeki tesir-i tahripkarisini hissediyordum. Ne çare ki pek geçti.

    Vücudum kuvvetlendikçe futbola da lazım olan malumat ve sürat hassalarını kazanmaya başlıyordum. Fakat bu esnada boks daha ziyade inhimakımı mucip oldu ve futbolda benim için bir devre-i tevakkuf başladı. Birkaç sene evvel Galatasaray’ın Avrupa turnesine iştirakım futbolun terakki ettiği bu memleketlerde ne suretle çalıştığını daha yakından görmeye sebep olduğundan futbolu daha iyi anlamaya başladım. O zaman fikrim şu noktada toplanmıştı : Futbola esaslı olarak çalışılırsa iyi, samimi ve güzel bir spor… Yoksa vücudu bilhassa gençleri tahrip etmek için pek fena bir yol ve en müthiş bir vasıta.

    O zamandan beri İstanbul’da bir çok ecnebi takımlar ile çarpıştık. Ve bunlar bize çok istifadeler bahşetti. Şimdi artık muktedir bir muallimin idaresinde milletimizi temsil etmek üzere Paris Olimpiyatı’na hazırlanıyoruz.

    Ümit ederiz ki Türkler Paris’teki Kolomb Stadı’nda dünyanın şampiyonluğuna namzet Çekoslovaklara karşşı mağlup olsa bile büyük bir muvafakıyyet temin edecektir. Ve bütün gayem orada milletim için iyi bir oyun oynamaktır.

  • Fenerbahçe’de 40 Yıl ve Altın Rozetler

    1967 yılında Faruk Ilgaz yönetimindeki Fenerbahçe Kulübü, en az 40 yıldır kayıtlı olan üyelerinealtın rozet dağıttı. Aşağıda bu törenin detaylarını okuyacaksınız. Unutulmuş üyelerimizin tarihe not olarak düşülmesi açısından güzel bir belge…

    * * * * * *

    Fenerbahçe’de idare heyetinin sosyal faaliyetlere ve kulüp üyeleri arasında irtibat ve tesanüdünün sağlanması yolundaki çalışmalara ait düzenlediği program uygulama safhasına girmiştir.

    Hilton’da tertip edilen Fenerbahçe balosundan sonra; kulübe asgari 40 yıl hizmet etmiş üyelere verilen “Altın Rozet”ler; geçmişe duyulan saygı ve sevgi hislerinin güzel bir belirtisi olmuştur.

    3 Mart Perşembe günü akşamı kulüp lokalinde tertip edilmiş olan toplantıda kimler yoktu ki…

    Her biri birer tarih olmuş ve Fenerbahçe uğrunda saçlarını ağartmış Tevfik Taşçı’lar, Hasan Kamil’ler, Şekip Kulaksızoğulları, Sabihler, Alaattinler, Muvaffak Menemencioğlu’lar, Sait Selahattinler, Caferler, Bedriler, hepsi orada idiler Fenerbahçe’ye kuvvet vermiş, ona şerefli bir mazi sağlamış olan bu ve daha bir çok kıymet, belki de yıllar var ki birbirlerinin yüzlerini olsun görmemişlerdi.

    Kulübün özel bir şekilde hazırlattığı “Altın Rozet”ler; çok orijinal bir yapılışta idi. Fenerbahçe armasını çevreleyen iki defne dalı rozete müstesna bir güzellik veriyordu. Rozetler numaralı idi ve tam 71 adet yaptırılmıştı.

    Fenerbahçe Kulübü Başkanı Faruk Ilgaz; kendisinden çok daha yaşlı ve eski üyelere rozetlerini tevdi ederken büyük bir heyecan duyuyordu.

    – Biz çocukluğumuzda ve kulübe ilk intisap ettiğimiz günlerde hep bu değerli ağabeylerimizi takip eder, Fenerbahçe sevgisini onları seyrederek kalbimize gömerdik, diyordu Ilgaz.

    Gerçekten de öyleydi. Dalgakıran Kamil, Demir Ethem, çalım kralı Alaaddin , Çin Seddi gibi aşılmaz Cafer, Yavuz İsmet, üstat Zeki, Pamuk Sedat, Beyaz Fahir, centilmen oyuncu Niyazi, Miço Suat, Büyük Fikret hep isimlerinin önüne birer sıfat takılarak çağırılırlardı. Ve bu oyuncuları seyretmek gerçekten bir zevkti.

    Kırk yıllıkların, hatta içlerinde 60 yılı bile dolduranların bulundukları Fenerbahçeli üyeler çaylarını tatlı tatlı yudumlarlarken eski anıları tekrarlamaktan zevk duyuyorlardı.

    Dakikalar ve saatler hep böyle geçmişti. Fenerbahçe’nin 60 yıllık tarihi sanki birden canlanmış, dile gelmişti.

    Eskiler, bugünkü genç idarecilerin kendilerini böyle toplu bir halde anmalarından ve onlara kulübün şükran borcu olarak ufak ve mütevazi de olsa bir armağanla mukabele etmesinden son derece mütehassis idiler. Onların arasında dolaşırken şu takdirdar sözleri de sık sık işitiyorduk :

    Tevfik Taşçı : Kulübün bizi hatırlaması cidden takdire şayan bir harekettir. Mazilerini unutmayan cemiyetler, geleceğe kuvvet ve imanla bakabilirler.

    Nimet Selen : İzmit’ten kalkıp bu törene yetişmek için vasıta zor buldum. Amma işte bu mutlu saatleri yaşamak, bütün yorgunluğumu unutturdu.

    Hasan Kamil Sporel : Çoktandır biz arkadaşlar bir araya gelememiştik. Bu güzel bir vesile oldu. Tertip edenlere teşekkürler.

    Ethem Bellisan : Bizi hatırlayanlara teşekkür ederiz. İnsanın kendisini unutulmuş zannederken böyle kulübü tarafından çağrılması ve taltif edilmesi, çok asil bir hareket.

    Rüştü Dağlaroğlu : Bugün koskoca bir tarih dile geldi. Cidden zarif ve güzel bir düşünüş.

    Muvaffak Menemencioğlu : Bu tören beni son derece mütehassis etti. Şu hediye Fenerbahçe için harcadığımız gayretlerin en değerli hatırası olacaktır.

    İSİMLER :
    Mustafa Elkatip
    Tevfik Taşçı
    Sait Selahattin Cihanoğlu
    Hasan Kamil Sporel
    Zeki Rıza Sporel
    Alaaddin Baydar
    Cafer Çağatay
    İsmet Uluğ
    Muvaffak Menemencioğlu
    Nedim Kaleci
    Ali Muhiddin Hacı Bekir
    Ethem Bellisan
    Şekip Kulaksızoğlu
    Burhanettin Belge
    Arif Sporel
    Sabih Arca
    Bedri Gürsoy
    Fikret Arıcan
    Füruzan Şansal
    Sedat Taylan
    Fahir Köseoğlu
    Suat Belgin
    Fahri İşbay
    Şevket Soley
    Rüştü Dağlaroğlu
    Niyazi Sel
    Mehmet Reşat Nayır
    Salim Hamdi Güven
    N. Fikri Arpad
    S. Fikri Arpad
    Rıza Nemli
    Sadık Ceylan
    Nurettin Otmar Savcı
    Hüseyin Hamit Sertel
    Bahattin Moltay
    Osman Pekin
    Abdülazel Nazikoğlu
    Ömer Faruk İpek
    Rami Kalyoncu
    Salih Dinçman
    M. Zeki Alay
    İhsan Tuna
    Ali Talip
    Velit Pepemehmetoğlu
    Kadri Göktulga
    Suat Tokay
    Hayri Başol
    Nurettin Torunoğlu
    Hamit Akbay
    Ziya Denizeri
    Ziya Atamer
    Namık Taptık
    Agah Türkdoğan
    Nevzat Usberk
    Cevat Sayit
    İhsan Dinçman
    Osman Göksu
    Necdet Tokay
    Nimet Selen
    Übeyt Çınar
    Kemal Everi
    Ali Aladar
    Mesut Taylan
    Asaf Öget
    Fethi Öge
    Hakkı Gürtay
    Şevki Ata
    Hüsamettin Baltaoğlu
    İ. Ruhi Derbent
    Refik Şansal

  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası Fenerbahçe

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bundan tam 110 sene önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve sonra aşağıda okuyacağınız diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde ne kadar da uzağız. Keyifli okumalar…


    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde ettikten maada yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Ayn sene yine Fenerbahçe’nin bu gençleri Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu’nun himmetiyle ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı, 4’ünde berabere kaldı ve yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.