Kategori: Yelken

  • Alber Efendi’nin Mektubu

    Alber Efendi’nin Mektubu

    1934 yılında Türkiye yelken birinciliklerinde ortalık karışmış. “İzmir Spor Muhabiri” Alber Efendi’nin mektubu, olaya İzmir tarafından bakarken bize hoş bir metin sunuyor. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İstanbul-İzmir Meselesi

    Türkiye yelken birinciliğine iştirak için İzmirden yelken amatörlerile beraber birçok meraklı da İstanbul’a gelmiştir. Bu yarışlar futbolde olduğu gibi, yelkencilikte de iki mıntakanın sıkı rekabetine vesile olmuştur.

    Moda’da yapılan yarışlara ait Fenerbahçe kapdanının iki mecmuada neşredilen yazısı dolayısile yarışları takip etmek için İzmir’den gelen spor muharriri Alber efendiden aldığımız mektubun bazı parçalarını aşağıya dercediyoruz.

    Denizcilik federasyonunun bu husustaki resmí tebliği de Alber efendiye hak verdigi için bu mektubun neşrinde bitaraflığımızin mevzubahs edilemiyeceğine de kaniiz.


    Muhterem efendim

    Cumartesi günü intişar eden Olimpiyat ve Türkspor mecmualarında yelken yarışları dolayısile bilhassa Olimpiyat mecmuasında Fenerbahçe kaptanı Kadri Bey tarafından yazılan yazıyı hayretle okudum.

    Denizcilikten az çok anlamak ve bir gazeteci olmaklığım dolayısile efkârıumumiyeyi tenvir maksadile bu yazıyı yazmaya mecbur oldum.

    Kadri Beyin iddia ettiği gibi Fenerbahçeli Hayrı yarışı bitirmemiştir. Hayri Bey tatil edilen bir yarışa devam etmiş ve ancak yarışın bir turunu ikmal etmiştir.

    Yarışları tatil etmek keyfiyetine gelince; hâdise aynen şu şekilde cereyan etmiştir. Deniz işlerile uğraşanlar gayet iyi bilirler ki: Böyle sert havalar ekseriya akşama doğru hafifler ve rüzgår kuvvetini kaybeder. Bu sebepledir ki saat 15te başlaması mukarrer olan yarışlara ancak saat 17de başlandı.

    Tam saat 17de starttan başta İzmirli Tahir Beyin Meleği arkasından yine Izmirli Refik ve Fethi Beylerin idare ettikleri Acarı ve bunları takiben İstanbullu Hayrl ve Şeref Beylerin şarpileri çıkmıştır.

    Hakem heyeti yarışları büyük bir dikkatle takip ediyordu, Rüzgâr da daha fazla şiddetli esmeye başladı. Vakta ki şarpiler Kınalıada önündeki şamandırayı geçmeden evvel rüzgâr şiddetini arttırmış hakem heyeti müsabıkların yarışa devam edemiyeceklerini takdir ederek yarışların tatilini tahtı karara almış ve keyfiyetten Harun Bey vasıtasile Tahir, Refik, Hayri ve Şeref Beyleri haberdar etmiştir.

    Bu tebliğ üzerine Fenerbahçeli Hayri Beyden maada diğer müsabıklar tatil kararını infaz ederek yollarından dönmüşlerdir.

    Vaziyet bu merkezde iken Fener kaptanının yarışın Hayri Bey tarafından muvaffakiyetle bitirildiğini iddia etmesi doğru değildir.

    Kadri Bey diyor ki: Bu musabakalarda alâkadar olan Fenerbahçe ile Anadolu klüpleri olduğuna göre hakem heyetine bu iki klüpten hiç kimseyi ithal etmemek lâzım gelirmiş. Evvelâ Kadri Beye hatırlatalım ki Ziya kaptan hakem değildi ve burada Fenerbahçe Anadolu meselesi yok ortada, ancak İstanbul, Izmir meselesi vardır.

    Netice itibarile bu hadisede Kadri Bey kıraldan ziyade kıraliyet taraftarı kesilmiştir. Çünkü Hayrı Bey yarışı terketmiş ve kendi arzususile Maltepe kenarından yavaş yavaş avdet etmiş bu müsabakayı bitirdiğini hiçbir suretle iddia etmemiştir ve edemezdi de. Ortada mevcut olmiyan bir hakkı aramak kulüpçülükten mütevellit fazla bir gayretkeşlik olur.

    İzmir Spor Muhabiri Alber | 25 Ağustos 1934 – Vakit Gazetesi (Alber Efendi’nin Mektubu)

  • Harun Ülman

    Harun Ülman

    1936 Olimpiyatları için Berlin’e yarışmaya giden dört Türk yelkenciden üçü Fenerbahçeliydi: Behzat Baydar, Harun Ülman ve Şeref Birgen. Dördüncü sporcu ise (kız kardeşi Leyla Asım Turgut ile beraber, Türkiye su sporlarının kurucusu diyebileceğimiz) Dr. Demir Turgut idi.

    Seyhun Binzet ağabeyimizin Naviga dergisine yazdığı “Harun Ülman” yazısı, şahane bir sürece vesile oldu.

    Çok erken yaşta kaybettiğimiz kıymetli kalecilerimizden Hüsnü Teoman’ın torunu Can Teoman beyefendi, aşağıdaki birbirinden değerli fotoğraflar ve anılarla, bu yazının yazılmasına vesile oldu.

    Sözü hiç uzatmadan kendisine bırakalım ve İstanbul Yelken Kulübü’nün de kurucularından olan sembol ismin hayatından detayları okuyalım…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Harun Ülman

    Harun Ülman

    Doğum tarihi 11 Temmuz 1900. Vefat tarihi 26 Temmuz 1977.

    İstanbul Boğazı tüp geçit projesinin fikir babası ve Tersane-i Amire Sermühendisi, 1850 Girit Kandiya doğumlu Ferik (Koramiral) Ahmet Besim Paşa ile II. Mahmut döneminde Osmanlı’nın satın aldığı ilk buharlı gemiyi (Swift/Sur’at) İngiltere’den payitahta getiren kaptan John Wilward’in torunlarından Josephine Wilward (sonradan Müslüman olup Firdevs ismini alıyor ancak ailede bilinen adıyla Granny) evliliğinden olan 5 çocuktan en küçüğü Harun Ülman.

    En büyükleri 1881 Hasköy doğumlu, Birinci Umumi Harp Çanakkale cephesinin pek bilinmeyen kahramanlarından diplomalı ilk Türk hemşiresi, Reşatpaşa gemisinin başhemşiresi Safiye Hüseyin Elbi’dir.

    Tüm kardeşler Batı kültürüyle eğitim almıştır. Hepsinin ana dili İngilizce olup Safiye, Nesime, İskender, Şükrü ve Harun Osmanlı’nın yıkılışına, Cumhuriyet’in ilanına şahitlik etmiş aile büyükleridir.

    Bostancı’daki lebiderya yalı köşkünün çatı katı Harun Ülman’ın çalışma ofisiydi. Talihsiz bir yangın ile kül olan köşk ile birlikte tüm tekne planları, tuttuğu notlar, hatıra defterleri zayi oldu. Çok üzgünüm…

    Harun Amca’mızdan ortaya karisi, küçüklüğümüzde dinlediğimiz anekdotlardan…

    Yıl 1936. Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen yelken sınıfı yole dalında partneri Behzat Baydar ile birlikte Berlin Olimpiyatları’na katılıyorlar. Final yarışları gününün gecesinde Berlin akşamlarının dayanılmaz cazibesine kapılmalarının neticesinde starttan geç çıkıp yarışı ancak 9 uncu sırada tamamlayabiliyorlar.

    Yıl 1958. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü yaptığı zamanlar. Dönemin Reisicumhuru Celal Bayar kendisine mektup yazarak birinin işe alınmasını istiyor. Mektubu yırtıp atıyor ve emekliliğine 6 ay kala basıyor istifayı.

    1900’lerin başında inşa ettiği Seddülbahir kotrası şu an Bozburun’da yelkenciliğin duayenlerinden Süleyman Dirvana’nın oğlu değerli arkadaşım Edhem Dirvana’nın emin ellerinde, Ege sularında yelken basıyor ,

    Vaktiyle Pendik’te kendisine ait atölyede inşa ettiği basma tiriz & bakir perçin marifetiyle inşa edilmiş 12 kadem Dinghi’leri yolunuz düşerse Rifat Edin’in sahibi olduğu Tuzla Yat Kulübü’nde görebilirsiniz.

    Ailede en çok konuşulan icraatına gelince…

    TRT İstanbul Radyosu ses sanatçılarından Belma Hanım ile bir izdivaç yapıyor. Fakat Belma Hanim ile evli iken Celile Hanim isimli bir bayana âşık oluyor. Skandal patlayınca boşanıyorlar. Boşanma tazminatı olarak Belma Hanım’a Küçükyalı semtine ismini veren deniz kenarındaki (sonradan Hidayet Tetik tarafından Güneş Motel olarak işletilen) yalı villasını veriyor. Belma Hanım’ın güfte ve bestesi kendisine ait “Harun Elinden” (*) adlı şarkısı vardır.

    Can Teoman


    (*) Hakikaten “Sor güle bülbül ne çeker Harun elinden” diyor gibi :)

    Nur içinde yatsınlar…


    Fotoğraf-1) Ahmet Besim Paşa ve Harun Ülman

    Fotoğraf-2) Solda oturan Ahmet Besim Paşa. En sağda oturan Granny (Josephine Wilward). Ayaktakiler Safiye Elbi ve eşi Deniz Harp Okulu İngilizce öğretmeni yarbay Hüseyin Elbi.

  • 1923 Moda Deniz Yarışları

    1923 Moda Deniz Yarışları

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet‘in eline 13 Kasım 1923 tarihli Resimli Gazete geçince, sağ olsun, hemen bizimle paylaştı. Derginin spor kısmında “Sporcu” imzasıyla yer alan “1923 Moda Deniz Yarışları” konulu metin çok ilgimizi çekince, sizlerle de paylaşalım istedik. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Deniz Sporları ve Moda’daki Son Müsabakalar

    Deniz sporları bizde pek geridedir. Hele bunu Avrupa ve Amerika’daki deniz sporculuğu ile mukayese edersek elde edeceğimiz netice, her halde yüzümüzü kızartacak derecede düşüktür.

    Dünya yüzünde her millet, denizle alakası olsun olmasın, sporun en faydalı ve zevkli bir şubesi olan su içinde yapılan yarış ve yüzmelere büyük bir ehemmiyet verir. Ta ilkbaharın ilk günlerinden itibaren sandal, futa, kik, kotra ve deniz motorlarıyla yarışlar, yüzme müsabakaları yaparak yedi sekiz ay devam eden çok müfid bir spor cereyanına girer ve bu deniz müsabakaları bazen bütün bir memleket halkınca şedid bir alaka ve merak ile takip edilir.

    Mesela İngiltere’de her sene muayyen bir günde icra edilen (Oxford-Cambridge) Darülfünunları takımları arasındaki sandal yarışı, adeta bütün İngiltere’nin gözlerini kendi üzerlerine çeviren en büyük siyasi bir vakadan daha mühim bir hadisedir. O gün (Thames) nehrinin, yarışın mahal-i icrası olan kısmına birçok trenler İngiltere’nin her yerinden on binlerce seyirci taşır, azim bir kalabalık bu yarışı ayrı bir heyecan ve zevk ile takip eder. Sinemalar yarışı en küçük teferruatına kadar zapt ederek yarışa gelemeyenlerin hissesini ayırırlar ve bu azim deniz müsabakalarından İngiltere’de bütün sene bahsedilir.

    Her memlekette bu ve buna mümasil birçok deniz yarışları yapılır. Sporun bu kısmında birçok idmancılar yetişir ve yüzme sportmenleri elde ettikleri dereceleri her gün daha ziyade azaltmak suretiyle çalışırlar.

    Deniz veyahut bu gibi müsabakalara ve yarışlara elverişli nehir ve gölü olmayan birçok memleketlerde bu çok müfid ve o derece eğlenceli sporu suret-i mahsusada yaptırdıkları havuzlarda yaparlar. Hâlbuki biz her tarafta bir ada kadar denizlerle muhat olduğumuz halde tabiatın bize bahşettiği bir müsaadekarlıktan pek az istifade ederiz. Memleketimizde denizcilik en geride kalan bir spordur. O da yalnız İstanbul’a münhasır kalmak şartıyla pek mahdut birkaç yüzücü ile denizle şöyle üstünkörü alakadar olan üç dört kulübümüz vardır.

    Spordan vazgeçtik; bir kısmımız koca yaz gelir geçer de bir defa evlerimizin etrafını çeviren denize ayağımızı bile sokmayız… Ve ekserimiz sıhhat ve idmancılıktan ziyade bir tehaffüz çaresi olan yüzmeyi bilmeyiz.

    Bu sene deniz sporu namına gençlerimiz arasında gazetelere akseden muvaffakiyetli birkaç yüzme idmanı yapıldı ve birkaç kulüp de bir iki müsabaka tertip ettiler. Bu cümleden olarak üç senedir hem malul gazilere bir menfaat temin etmek ve hem de deniz sporlarına bir canlılık ve ehemmiyet kazandırmak için deniz yarışları tertip eden Malul Gazilere Muavenet Heyeti bu seneki spor müsameresini geçen Cuma günü Moda’da verdi.

    Meşum bir esaretten kurtulan donanmamızın kısmen iştirakiyle yapılan bu deniz müsabakaları hakikaten kalabalık bir temaşakar kitlesi arasında oldukça muvaffakıyetle icra edildi.

    Yarışların içinde bizi en fazla alakadar eden hiç şüphesiz spor maksadıyla yapılan müsabakalardır. Bu müsabakalara iştirak eden Galatasaray, Fenerbahçe, Haliç İdman ve diğer bir kulüptür. Ve pek heyecanlı olan bir, iki ve üç çifte futa yarışlarında, bilhassa Fenerbahçe ile Galatasaray deniz sporunda da karşılaştıran bu müsabakalarda her üç galibiyet de Galatasaray’a kaldı.

    Müteaddid sefain-i harbiye futaları içinde de Efrad-ı Cedide Mektebi talebesinin futaları daima birinciliği elde etti. Yavuz Sultan Selim zırhlımızın son zamanlarda pek de idman edememiş olan genç bahriyelilerinin futası altı çifte yarışında ikinci gelmek suretiyle ümitvar bir varlık gösterdi.

    Yüzme yarışları işaretin yanlış verilmesi hasebiyle müspet ve muvaffakıyetli bir netice veremedi.

    Müsabakalarla pekiyi geçen bugün bir kaza ile nihayet buldu. Ve müsabakada kazananlara mükâfatları verilirken hakem heyetinin bulunduğu çürük loca çöktü, hakem heyetinden ve orada hazır bulunanlardan on beş kişi mecruh oldu. Lehülhamd mecruhların yaraları ağır değildir.

    Bu kaza (200) bin kişinin hazır bulunduğu İngiltere futbol şampiyonluğu müsabakasında izdihamdan (3) bin kişinin yaralandığını hatıra getiriyor.

    Kaza hele böyle Moda’daki gibi ihmal ile davet edilirse her zaman mevcuttur.

    Hülasa şunu demek isterim ki deniz sporları memleketimizde bu sene de layık olduğu derecede revaç görmemiştir. Bu sene bu sahadaki bütün faaliyet ancak ilkbahar ve sonbaharda kısmen dahil olduğu halde koca yaz her tarafı denizle muhat olan memleketimizde o da yalnız şehrimizde yapılan bir iki müsabaka ile geçmiştir. Ne yazık değil mi!

    Sporcu | 13 Kasım 1923 – Resimli Gazete (1923 Moda Deniz Yarışları)

  • Bir Sporcu Mertliği

    Bir Sporcu Mertliği

    1933 gazeteleri Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile dolu… Milliyet gazetesi yazarları en sert ifadelerle, Cumhuriyet’in Galatasaray taraftarlığını yaptığını iddia ederken (ve bunda haklı da gözükürken) Galatasaray kurucularından Abidin Daver o hengamede Fenerbahçe’nin bir centilmenliğini kaleme almış. Bir sporcu mertliği, yelken sporundaki arkadaşlıkları göz önüne sermesi açısından da kıymetli bir yazı… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bir Sporcu Mertliği

    Sporun faziletleri arasında bir takım manevi vaziyetler de sayarız. Spor; insana, nezahet, mertlik, civanmertlik, dürüstlük, tesanüt gibi meziyetler verir, deriz. Seneler geçtikçe ve görgülerim çoğaldıkça, ne yalan söyleyeyim, sporun (eski bir tabirle) fazileti terbiyetkarisine inanışım eksildi. Çünkü sporun bizdeki hedefi mutlaka yenmek ve kazanmak şeklini almaya başlamıştır. Kulüplerin dışında değil, içinde dolaşanların, spor işlerinin içyüzlerini bilenlerin, heyetlerde ve mıntıkalardaki münakaşalara şahit olanların malumudur ki doğru ve eğri her çareye başvurarak kazanmak hırsını sporun gayesi addedenler, gün geçtikçe çoğalmaktadır. İş bu şeklini alınca, tabiidir ki sporun manevi kıymeti sıfıra iner. Fertler ve kulüpler birbirleriyle er meydanında mertçe karşılaşan ve müsabaka bittikten sonra ister galip ister mağlup dost kalan insanlar ve zümreler olmaktan çıkar, birbirlerine düşman kesilirler.

    Spor, bir memleket gençliği arasında rekabet yerine husumet doğuran bir hal alınca faydalı değil muzır olur. Onun içindir ki sporun nezahetini ve civanmertliğini kaybetmesi korkulacak, endişe edilecek bir şeydir. Bereket versin ki arasıra temiz sporcu mertliğine yaraşan bazı asil hareketlere şahit oluyoruz da bunlar karanlıklar içinde parlayan yıldızlar gibi yüzümüze gülüyor ve bedeni kudretle manevi kuvveti bir seviyede tutan yüksek ruhlu sporcuların gittikçe çoğalacağı ümidini veriyor.

    Sporcuların yalnız kendi şubelerindeki muvaffakıyetlerini değil, böyle necip ve dürüst hareketlerini gördükçe onları da takdirle yazmalıyız ki gençlik sporu yalnız adale kuvvetinden ibaret bir nesne zannetmesin. Onun için duyduğum bu neviden bir sporcu asaletini memnuniyet ve takdirle yazıyorum.

    Türkiye yelken birincilikleri İzmir’de yapıldı. Bu müsabakalarda Galatasaraylı Doktor Demir Turgut Bey birinci geldi; fakat hakem heyeti, dönerken kotrası şamandıraya dokundu diye Demir Turgut Bey’i diskalifiye etti, birinciliği ikinci gelen Şeref Bey’e verdi.

    Doktor Demir Turgut Bey’in hakem kararına itirazı üzerine evvela birincilik kendisine verilmiş olan Şeref Bey, Demir Turgut Bey’in şamandıraya dokunduğunu görmediğini söyledi.

    Sonra, Fenerbahçe namına müsabakaya iştira eden Selim Zeki ve İzzettin Cemil Beyler, üç dört metre mesafeden Turgut Bey’i takip ettikleri için onun şamandıraya dokunup dokunmadığını hakemlerden de daha iyi görecek bir mevkide bulunuyorlardı. Bu iki sporcu, hakem heyetinin diskalifiye kararı üzerine Demir Turgut Bey’e bir mektup yazarak kendisinin şamandıraya gayet yakın geçmekle beraber asla dokunmamış olduğunu gayet iyi gördüklerini ve icap ederse böylece şahadete hazır olduklarını söylemişler ve rakipleri olan Demir Turgut Bey’e uğradığı haksızlıktan dolayı teessürlerini bildirmişlerdir.

    İşte sporcu rekabeti, kulüp rekabeti böyle civanmerdane olursa sporun ve rekabetin bir manası ve kıymeti olur, yoksa…

    Temenni edelim ki Selim Zeki ve İzzettin Beylerin bu hareketi, bütün sporcu gençliğe numune olsun.

    Abidin Daver | 15 Eylül 1933 – Milliyet (Bir Sporcu Mertliği)

  • Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları

    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet, babasının evrak-ı metrukesinde sportif bir hazine bulmuş. Konusu “Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları” olan ve (hakkında çok az malumata sahip olduğumuz) kurucumuz Asaf Beşpınar’ın da adının geçtiği bu kitapçık, Fenerbahçe tarihi için önemli doneler ve isimler içeriyor. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Salname

    Babamın bıraktığı kitapları karıştırırken yelken tarihimize ışık tutacak bir belge buldum:

    1933 senesi Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Denizcilik Federasyonu Salnamesi

    26 Temmuz tarihinde Demir Turgut ağabeyin olimpiyat üzüntüsünü yazmıştım. Şimdi bu belge ile o bilgileri derinleştireceğim.

    Bu kitapçığa göre 1914 senesinde tertip edilen deniz müsabakalarında yelken yarışları da yapılmıştır ama bu tarihten 1932 senesine kadar bir daha yelken yarışı icra edilmemiştir. Hâlbuki 1917 senesinde donanma yararına yapılan ve devrin güçlü adamı Enver Paşa’nın start verdiği yarış vardır. Neyse, bu olayı genç Cumhuriyetin hassasiyetine bırakıp biz tekrar yazılanlara dönelim.

    1932 senesinde iki uluslararası yarış sınıfı teknesinin ihzar ve ölçüleri bu sporu yapacak gönüllülere verilmiş, planları Türkçeye çevrilmiş, uluslararası yarış kuralları da Türkçeye çevrilmiştir. Bu işleri, başkanı Demir Turgut olan yelken komitesi gerçekleştirmiştir.

    Demek ki o sene yarışçılar kendi teknelerini yaparak yarışlara katılmışlardır.

    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları

    Cumhuriyetin ilk yarışı 12 Ağustos 1932 Cuma günü Moda parkurunda yapılmıştır. İkinci yarış 2 Eylül 1932 tarihinde Yeşilköy parkurunda ve üçüncü büyük yarış ise 16 Eylül 1932’de tekrar Moda parkurunda yapılmış ve 47 tekne yarışmıştır.

    Bu yarışlarda sporcularımız kendi yaptıkları teknelerle büyük başarı kazanmışlardır.

    12 Kadem Dingi sınıfında Selim Zeki ve Faruk Beyler açık ara birinci olmuşlar; 15 m2 yole sınıfında ise genç mühendislerimizden Harun Bey, kıymetli denizcimiz Behzat Bey için inşa ettiği teknede beraber yarışmışlar ve iftihar edilecek bir farkla birinci olmuşlardır.

    1932 senesinde 2 ay gibi kısa bir zamanda planlanan yarışçı sınıf teknesi 12 m2 şarpiden iki adet inşa edilmiştir. Bir tanesi Eczacı Şeref Bey ve Posta telgraf müdürü Celal Bey tarafından kullanılmıştır. Bu federasyonun ilk tescil edilen uluslararası yarış teknesi olmuştur. Diğer tekne Federasyon tarafından ecnebi bir rakibe verilmiş (büyük ihtimalle Romanyalı) ama Şeref-Celal ekibi büyük farkla birinci olarak ilk yabancı rakibi geçen Türk sporcuları olmuşlardır.

    Kitapçığın sonunda ise “Artık daha fazla şarpi yapıp, uluslararası temaslar için hazır hale geleceğiz” diyor.

    Bu yazının özeti ismi geçen Demir Turgut, Behzat Baydar, Şeref Birgen, Harun Ülman hep İstanbul Yelkeni kurucuları oluşudur. Fen heyetinde bulunan iki deniz inşaat mühendisi Ata Bey ve Asaf Bey İstanbul yelkenden ağabeylerimizdir. Ana yelken kulübü derken kastedilen kulüp büyüklüğü veya sporcu çokluğu değil, işte bu öncülüktür.

    Cumhuriyetimizde yelken yarışları 1932 senesinde başlamıştır; sporumuzu Atatürk’ün direktifi ve Refik Saydam’ın önderliği ile Halk Evleri’ne sokan nesil işte bu nesildir. Yarıştıkları tekneleri bile kendileri inşa etmiştir.

    Seyhun Binzet (Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları)

    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
    Cumhuriyetin İlk Yelken Yarışları
  • Zekai Tüker Efsanesi

    Zekai Tüker Efsanesi

    Uzun yıllar önce Burhan Felek Spor Salonu’nda tribünlere bir pankart asıldı. Fenerbahçe Spor Kulübü bünyesinde yapılan dokuz spor branşını anlatan çizimlerin altında kocaman harflerle “Dünyanın En Büyük Spor Kulübü” yazıyordu. Bu tabir camia tarafından derhal benimsendi ve uzun yıllar boyunca hemen her amatör branş başarısından sonra kullanılır oldu. Elan da kullanılıyor.

    Günümüzde söz konusu (futbol dışı) branşların ne kadar amatör olduğu tartışılır. Fakat bundan yıllar önce Türkiye’de bu sporlar pür amatördü.

    Bir parantez açalım…

    Ülkemizde spor tarihi yazımı, genellikle sporcuların şahsi gayretiyle oluşturulan arşivlere bağlıdır. Buna ek olarak birkaç idealist basın mensubu da ilgili oldukları spor dallarının kayıtlarını tutar. Rahmetli Neriman Tekil’in atletizme dair çalışmaları gibi… Bunun dışında Türkiye’de kulüplerin ve hatta federasyonların kendi tarihlerine sahip çıkma hasleti, ne yazık ki yetersiz bir çaba ve neticesi hayal kırıklığı olan bir süreçten ibarettir.

    Yukarıda bahsettiğimiz pür amatör sporcular, formasını giydikleri kulüplerin efsanevi tarihlerini yazdılar ama kulüpler onları pek hatırlamadı. Geçen sene bugün kaybettiğimiz Zekai Tüker de bu sporculardan biriydi.

    Bu sitede naçizane tarihini yazmaya çalıştığımız Fenerbahçe için hayalimiz, Zekai ağabeyin ve onun gibilerin kapısına dayanıp “Siz anlatın, biz dinleyelim. Bizim için, tarihimiz için, geleceğimiz için bu çok önemli” diyen bir kulüp olmasıydı. Bugüne kadar olmadı. Bundan sonra olur mu? Biraz zaman ister ama bal gibi olur!

    Kadıköy’de su sporları konusunda müthiş bir entelijansiya var. Yapılması gereken şey bunu harekete geçirmek ve kapı kapı dolaşıp görenleri, bilenleri, duyanları konuşturarak kayıt altına almak. Bunu ilçe belediyesi mi yapar, anakent belediyesi mi yapar bilinmez. Kimse yapmazsa, “hevesli” spor tarihçileri yapacak.

    Zira “Dünyanın en büyük spor kulübü” tabirini sahiplenip de hiçbir şey yapmamak lüksü (!) nüfusu bir-iki on milyon ile sayılan, 114 yıllık bir camiaya yakışmıyor.

    Zekai Tüker’in “tarihî kıymeti” yaşarken bilinmedi. Mamafih asırlık hikayesini ve başarılarını tarihe bihakkın yazacak olanlar burada. Ruhu şâd olsun, nur içinde yatsın.

  • Olimpiyatlarda Fenerbahçeliler

    Olimpiyatlarda Fenerbahçeliler

    Dünyanın en büyük spor kulübü Fenerbahçe, Türkiye adına 18 olimpiyat oyununa 156 sporcu gönderdi. Ve olimpiyatlarda Fenerbahçeliler, Türk spor tarihine geçen işlere imza attılar. Aşağıdaki listede bu isimleri branşlara göre ayrılmış ve alfabetik sırada göreceksiniz. Kaynak bir yazı oldu. Emeği geçenlere teşekkürlerimizle…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Olimpiyat Oyunlarında Yer Alan Fenerbahçeli Sporcular

    1924 Paris (9)

    1928 Amsterdam (9)

    • Cavit Cav, Galip Cav (Bisiklet),
    • Alaaddin Baydar, Bedri Gürsoy, Cevat Seyit, İsmet Uluğ, Kadri Göktulga, Sabih Arca, Zeki Rıza Sporel (Futbol)

    1936 Berlin (5)

    • Fikret Arıcan, Mehmet Reşat Nayır, Niyazi Sel, Yaşar Alpaslan (Futbol)
    • Behzat Baydar (Yelken)

    1948 Londra (14)

    • Doğan Acarbay, Halil Zıraman, Kemal Aksur, Mustafa Özcan, Ruhi Sarıalp, Seydi Dinçtürk (Atletizm)
    • Ahmet Erol, Cihat Arman, Erol Keskin, Fikret Kırcan, Lefter Küçükandonyadis, Murat Alyüz, Samim Var, Selahattin Torkal, (Futbol)

    1952 Helsinki (8)

    • Avni Akgün, Doğan Acarbay, Ekrem Koçak, Halil Zıraman, Osman Coşgül, Turhan Göker (Atletizm)
    • Nejat Diyarbakırlı, Sacit Seldüz, (Basketbol).

    1960 Roma (4)

    • Aydın Onur, Canel Konvur, Ekrem Koçak, Muharrem Dalkılıç (Atletizm)

    1964 Tokyo (1)

    • Muharrem Dalkılıç (Atletizm)

    1968 Meksiko (1)

    • Sırrı Acar (Güreş)

    1972 Münih (2)

    • Hikmet Şen, Mehmet Tümkan (Atletizm)

    1984 Los Angeles (2)

    • Mehmet Terzi, Mehmet Yurdadön (Atletizm)

    1988 Seul (3)

    • Kibar Tatar, Ramazan Gül (Boks)
    • Halit Haluk Babacan (Yelken)

    1996 Atlanta (5)

    • Aysel Taş, Serap Aktaş (Atletizm)
    • Nurhan Süleymanoğlu (Boks)
    • Kerem Özkan, Şükrü Sanus (Yelken).

    2000 Sydney (10)

    • Ebru Kavaklıoğlu, Oksana Mert (Atletizm)
    • Agasi Ağagüloğlu, Nurhan Süleymanooğlu, Ramazan Palyani, Selim Palyani (Boks)
    • İlknur Akdoğan (Yelken)
    • Aytekin Mindan, İlkay Dikmen, Uğur Orel Oral (Yüzme).

    2004 Atina (9)

    • Anzhela Kinet, Binnaz Uslu, Eşref Apak, Filiz Kadoğan (Atletizm)
    • Atagün Yalçınkaya, Sedat Taşçı (Boks)
    • Ertuğrul İçingir (Yelken)
    • İlkay Dikmen, Uğur Orel Oral (Yüzme).

    2008 Pekin (17)

    • Karin Melis Mey, Nevin Yanıt, Halil Akkaş, Selim Bayrak (Atletizm)
    • Adem Kılıçcı, Onur Şipal, Yakup Kılıç (Boks)
    • Cem Zeng, Melek Hu (Masa Tenisi)
    • Ertuğrul İçingir (Yelken)
    • Demir Atasoy, Deniz Nazar, Dilara Buse Günaydın, Gülşah Gönenç, İris Rosenberger, Kaan Tayla, Serkan Atasay (Yüzme)

    2012 Londra (18)

    • Burcu Ayhan Yüksel, Fatih Avan, Gamze Bulut, Hüseyin Atıcı, Karin Melis Mey, Nevin Yanıt, Nimet Karakuş, Tuğçe Şahutoğlu (Atletizm)
    • Birsel Vardarlı Demirmen, , Esmeral Tunçluer, Yasemin Horasan (Basketbol)
    • Adem Kılıçcı, Ferhat Pehlivan, Yakup Şener (Boks)
    • Melek Hu (Masa Tenisi)
    • Alican Kaynar, Nazlı Çağla Dönertaş (Yelken)
    • Eda Erdem Dündar (Voleybol)

    2016 Rio (17)

    • Furkan Şen, Ramil Guliyev, Tuğçe Şahutoğlu, Umutcan Emektaş, Yasmani Copello Escobar (Atletizm)
    • Ayşe Cora, Birsel Vardarlı Demirmen, Esra Ural, Tuğçe Canıtez (Basketbol)
    • Ali Eren Demirezen, Batuhan Gözgeç, Mehmet Nadir Ünal, Onur Şipal, Önder Şipal, Selçuk Eker (Boks)
    • Alican Kaynar, Nazlı Çağla Dönertaş (Yelken)

    2020 Tokyo (22)

    • Eda Tuğsuz, Ersu Şaşma, Kayhan Özer, Oğuz Uyar, Özkan Baltacı, Ramil Guliyev, Tuğçe Şahutoğlu (Atletizm)
    • Batuhan Çiftçi, Bayram Malkan, Buse Naz Çakıroğlu, Esra Yıldız (Boks)
    • Onat Kazaklı (Kürek)
    • Eda Erdem Dündar, Meliha İsmailoğlu, Naz Aydemir Akyol (Voleybol)
    • Alican Kaynar, Ateş Çınar, Deniz Çınar (Yelken)
    • Baturalp Ünlü, Deniz Ertan, Hüseyin Emre Sakçı, Ümit Can Güreş (Yüzme)
  • Lefter’i Korumaya Giden Kalamış’ın Sıkı Abileri

    Lefter’i Korumaya Giden Kalamış’ın Sıkı Abileri

    Kıymetli büyüğümüz Seyhun Binzet, bize yine çok özel fotoğraflar ve bilgiler gönderdi.

    Aşağıda, solda gördüğünüz resimde Fenerbahçeli yelkenci ve meşhur atçı Vala Sidar, 1941 yılında 8 yaşındayken, Fenerbahçe burnunda kamışla balık tutmaya gidiyor. Sağdaki resimde ise bir balık dönüşü Burhan Kunt, Demir Turgut (Fenerbahçeli rekortmen yüzücü Leyla Asım Turgut’un ağabeyi) ve Vala Sidar İstanbul Yelken’in tahta iskelesinde görülüyor.

    Başlığın hemen altındaki resim ise daha önemli… Yelkenin flokçusu Vala Sidar ve dümenci Ercan Saltuk birinci geldikleri bir pirat yarışından sonra gururla iskeleye geliyorlar. Önemi nedir, diye soracak olursanız…

    6-7 Eylül olayları olduğunda Lefter’i korumaya adaya ilk onlar gitmişti. İkisi de Kalamış’ın sıkı abileriydi. Lefter’e dokunan biri olursa, sıkı bir dayak yiyeceği kesindi.

    Rahmetli Vala Sidar’ın kızı Elif Hanım birkaç yıl evvel Fenerbahçe Dergisi’ne verdiği bir röportajda “Fenerbahçe bana büyükbabam ve babamdan miras” demiş. Çok büyük bir miras olduğu kesin… Nur içinde yatsınlar…

  • Yelken Efsanesi Baydar Kardeşler

    Yelken Efsanesi Baydar Kardeşler

    Seyhun Binzet… Fenerbahçe tarihine (buradan ulaşabileceğiniz) muazzam bir görsel hediye ederek bizleri kurucularımızdan biri olan St. Joseph Lisesi Türkçe öğretmeni Enver Yetiker ve o yıllardaki sporcu adayı öğrencileriyle tanıştıran, Fenerbahçe taraftarı koleksiyoner ve eski sporcu büyüğümüz… Kendisinin müsaadesiyle, yazdığı bir yazıyı sitemize taşıdık : Yelken Efsanesi Baydar Kardeşler

    Konumuz, Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarında çok önemli bir uzvu olan Nasuhi Esat Baydar’ın yeğenleri, Zeki Rıza Sporel ile beraber Fenerbahçe tarihinin en müthiş golcüsü olan Alaaddin Baydar’ın çocukları…

    “Baydar soyadını taşıyan birinin Fenerbahçe de yarışması gerekir” diyen Semih Arıcan sayesinde Fenerbahçe’nin efsane yelkencileri olan Ahmet, Engin ve Ergin Baydar’ı, Seyhun Binzet’in kaleminden okuyalım.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Engin, Ahmet ve Ergin

    Bugünkü yazımın konusu, İstanbul Yelken Kulübü tarihinde devamlı olan üç kardeş.

    Sporcu bir babanın, bir Fenerbahçe efsanesinin üç yelkenci oğlu. Üç çok değerli dümenci.

    Kadıköylü Naziki ve Nasuhi ailelerinin 3 torunu.

    Babaları Alaaddin Baydar’ı ben futbolcu olarak seyretmedim ama bir gün Kadıköy’ün tarihini yazan Sevgili Müfit Ekdal’a “Hangi takımı tutuyorsun?” diye sormuştum ve o da “Alaaddin Baydar’ı izleyen bir Kadıköylünün Fenerden başka bir takımı tutma şansı yoktur” demişti.

    Evet anlatacağım konu, Baydar ailesi… En büyükleri Engin abi ve en küçükleri Ahmet, ortanca ise Ergin…

    Ben Engin abi ve Ergin ile defalarca yarıştım. Ahmet Baydar’la hiç yarışamadık. Engin abi hayatta, Allah uzun ömür versin, onu yazmayacağım. Kaybettiğimiz iki büyük yelkenciyi Ergin ve Ahmet’i yazacağım.

    Ergin hep yelken sporcularına (kendi dahil) perişanlar derdi. Hiçbirimizin bir yelken takımı yoktu; ne bulursak onu giyip yelken yapar, bazen de çok komik olurduk.

    Bir Hafta Biri, Bir Hafta Öbürü

    Ben bir sene kulübe gelen FD’nin flokçusu idim. İki dümenci vardı. Kulüp dağıtımda Mete Ayan ve Ergin Baydar arasında tercih yapamamış, “Bir hafta biri, bir hafta öbürü kullansın” demişti.

    Adada yapılan bir yarışta lodos patladı, herkes adada mahsur kaldı. Biz de Ergin’le “Tekneyi döndürelim. Dönüşte arkadan rüzgarla uçarız. Batma çıkma rekoru kıralım” dedik. Belki 30 defa tekneyi batırıp düzelttik. Sonra tükendik ve kulübe dönemeyip Fenerbahçe plajına çıktık. Kulüpten çocukları topladım. Teknenin arabasını getirip, oradan kayıkhaneye karadan iterek götürdük.

    Ahmet Baydar’ın değişmez ekip arkadaşı Azat Baykal’dı. Snipe sınıfında çok başarılı yarışlar çıkarıyorlardı. Snipeları (hurda durumdan var ettikleri) kayıkhanede çürümüş olan siyah Snipe di. Üstüne bir de kırmızı yelkenleri vardı. Onları yarışta hemen fark ederdiniz. Tek rengarenk tekne oydu.

    Bu durumu gören Atar abi “Ben bu genç çocuklara yeni bir tekne yapacağım” dedi ve pırıl pırıl vernikli bir Snipe hediye etti. O sene yine kulüp federasyonla ters düştü ve büyük hevesle katılacakları İzmir’deki Türkiye şampiyonasına katılmama kararı aldı. Ama Ahmet ve Azad katıldılar ve kulüp de onları cezalandırmaya karar verdi.

    Bu Soyadı Fenerbahçe’de Olmalı

    Bunun üzerine “Baydar soyadını taşıyan birinin Fenerbahçe de yarışması gerekir” diyen Semih Arıcan fırsatı kaçırmadı ve onları transfer etti. Yeni kulüplerinde büyük başarılar elde edip Dragon sınıfına geçtiler. Dragon için üçüncü kişiyi de denizlerde değil, dağlarda buldular. Kayak sporunun değerli ismi sevgili Ayhan Kırbaç ekibi tamamladı. Bu sınıfta da çok başarılı yarışlar çıkardılar.

    Sonra iki usta yelkenci de söndü. Önce Ahmet’i böbrek yetmezliğinden kaybettik. Kulüpten ayrılsa da bizim için devamlı kulübün bir sporcusu idi. Sonra Ergin, Medya Cup yat yarışında ekipte iki doktor olmasına rağmen kalbine yenik düştü. Denizde, yelken yarışında vefat etti.

    Çok renkli bir aileydi. Tipik Dostoyevski’nin Karamazov kardeşleri… Beraberken sadece kavga ederlerdi. Hiç beraber ekip olamadılar. Bir keresinde Engin abi’ye Ergin ekip oldu. Yine kavga çıktı. Ergin parkurda denize atlayıp yüzerek kulübe geldi. O gün ekipteki üçüncü, çok sevdiğim “Helmut Schön” Hikmet abiydi; “Yelkende cinayeti zor önledim” demişti.

    Biz hepsini çok sevdik…

    Ahmet ve Ergin… Sizlerin taktiklerini yarış parkurları çok özledi. Ne usta dümencilerdiniz…

    Son bir söz Sevgili Müfit Ekdal’a Ahmet’in kızı Dilara Baydar Pelister’i büyük babasını anlatsın diye götürdüm ve “Alaaddin Baydar’ın torunu” dedim. Gözleri dola dola uzun uzun anlatmıştı büyük Kadıköylü…

    Seyhun Binzet / Fenerbahçeli Yelken Efsanesi Baydar Kardeşler