Etiket: 1907 Derneği

  • Necip Okaner’in Mezarını Bulan Adam

    Necip Okaner’in Mezarını Bulan Adam

    Konumuzun detaylarına geçmeden önce (daha evvel de birkaç kez üzerinde durduğumuz) “Fenerbahçe’de Kurucular ve Üye Kayıtları” konusuna eğilmek istiyoruz ama baştan “Necip Okaner’in Mezarını Bulan Adam kim? sorusunun cevabını verip, öyle devam edelim. Neticede ortada gecikmiş bir teşekkür var..

    Bülent Batu… Kurucumuzun kabrini o buldu!

    Fenerbahçe tarihinde ilk kez yayınlanacak bir belge eşliğinde buraya geri dönmek üzere, şimdi bir parantez açalım…

    Fenerbahçe’de Sicil Kayıtları Sorunu

    Fenerbahçe Spor Kulübü Tüzüğü‘nün ikinci maddesi kuruculara ayrılmış olup, şu şekildedir:

    • Fenerbahçe Spor Kulübü 1907 yılında Ziya Songülen, Ayetullah Bey, Necip Okaner, Asaf Beşpınar ve Enver Yetiker tarafından kurulmuştur.

    “Fenerbahçe’de 1 Numaralı Üye Kim?” başlıklı yazımızda bazı sualler sormuştuk. Cevaplarıyla beraber burada tekrarlayalım…

    • Fenerbahçe’de 1 Numaralı üye kim?
    • Kurucu olmakla uzak yakın alakası olmayan biri…
    • Fenerbahçe’nin kurucularının üye sicil defterindeki numarası kaç?
    • Defterde kendileri yok ki numaraları olsun!

    Evet, ne yazık ki Fenerbahçe’yi kuran ve büyüten insanlar, Fenerbahçe’nin üye kayıtlarında yoklar…

    1932 yangını hemen her şey gibi sicil kayıtlarını da silip süpürmüş. Bununla beraber, tahminimiz o ki dönemin idarecileri (sayısı o zamanlar pek de kalabalık olmayan) üyelere “Kayıtları tekrar topluyoruz” deyip, resmî üye defterine geçilmek üzere, müsvedde kayıtlar tutmuşlardır. Ümidimiz bu kayıtların kulüpte olması ve yakın bir gelecekte araştırmacılara açılması yönünde. Tarihimize unutulmaz izler bırakan, birbirinden başarılı sporcu ve yönetici üyelerimiz, Fenerbahçe’nin sicil kayıtlarında mutlaka yerini almalı.

    Bülent Batu’nun Muazzam Emekleri

    Gelelim Necip Okaner’e…

    1907 Fenerbahçe Derneği ve ÜNİFEB, 2017 yılında Necip Okaner’in mezarının restorasyon çalışmalarını üstlendi ve aynı yıl 30 Nisan Pazar günü bir törenle, yenilenen mezarı başında rahmetli kurucumuz anıldı. Fakat mezarı kimin bulduğu, bu “vefalı” süreci kimin başlattığı unutuldu.

    Biz bugün hem Bülent Batu‘ya gecikmiş bir teşekkür ediyor, hem de onun sayesinde ilk kez yayınlanan bir belgeyle Necip Okaner’in vefat tarihini öğreniyoruz.

    Bu belgeye göre Fenerbahçe, kurucusunu 28 Temmuz 1959 tarihinde kaybetmiş… Nur içinde yatsın, derken, kulübümüzün bundan sonra Necip Bey’i her yıl bu tarihte anacağından şüphe duymadığımızı da belirtmek istiyoruz.


    Necip Okaner’in Vefat Belgesi

    Necip Okaner’in Kabristanı / Bülent Batu’nun Bulduğunda ve Sonra

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu / Necip Okaner’in Mezarını Bulan Adam

  • Rüştü Dağlaroğlu Röportajı

    Rüştü Dağlaroğlu Röportajı

    1994 senesinde Birleşik Vakıf’ın bir dergisinde Dr. Rüştü Dağlaroğlu röportajı yayınlanmış. Bildiğimiz kadarıyla, şimdiye kadar bu kıymetli Fenerbahçeli ile gerçekleştirilen ve kayıt altına alınan tek sohbet bu. Keyifle okuyacağınızı umuyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Beş Senelik Bekleme Süresi

    Kitabınızda kongrelerde yanlış seçim taktiği dolayısıyla yönetim kadrolarına ehil olmayan kişiler geldi diyorsunuz. Bu seçim usulünde bir yanlışlık olduğu herkesçe malum. Acaba buna ilave olarak Birleşik Grup’un çok önemle ve ısrarla üzerinde durduğu yeni insanların ve beyinlerin Fenerbahçe’ye hizmet vermesini engelleyen beş sene bekleme süresinin ivedilikle iptali konusuna ne diyorsunuz?

    Ekmek elden gidecek diye bu beş seneyi kaldırmıyorlar.

    Biliyorsunuz biz İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Bucuoğlu’nu bu konuda konuşmacı olarak davet ettik ve Kasım 1993 bültenimizde tüzüğün bu maddesinin ne kadar antidemokratik ve ilgili hiçbir yasa ile uyum sağlamadığı konusunda uzman kişilerin görüşlerini aktardık. Demokratik bir koşul değildir, kaldırılması gereklidir. Bir de üstelik yaptırımları vardır. Birleşik Grup bu konu üzerinde çok önemli çalışmalar yapmaktadır.

    Ben bu çalışmaları bilmiyordum. Çok güzel, bravo. Ben de bunun kaldırılmasına öteden beri taraftarım. Zaten Fenerbahçe bir halk kulübüdür. Prensip olarak bunu kabul etmek gereklidir. Çünkü bakın bizle mukayese edebileceğimiz iki kulüp var. Beşiktaş ve Galatasaray. Bunların menbaına bakınız; Beşiktaş’ın Saray’dı, Galatasaray’ın da Galatasaray Mektebi Sultanisiydi. Fenerbahçe’nin de halktır ve halka açılmalıdır. Bu beş senein kaldırılma nedeni ekmek elden gidecek diye, o kongrelere hakim olamayız korkularıdır.

    Bakın ben şimdi sizden Birleşik Grup’un bu konudaki çalışmalarını duydum, pek memnun oldum.

    Şimdi efendim, kulübe üye kaydederken tabiidir ki bazı vasıfları aramak gereklidir. Açıkçası sizden bunu duymak beni çok memnun etti.

    Tarih Saptırılıyor

    Sizden bir şeyler öğrenmek bizim için çok önemli. Bu konuda en detaylı bilgileri siz verebilirsiniz.

    Kulüp maalesef çok uzun yıllar yarını düşünmeyen kişilerin eline kaldı. Bakın ben gidemedim ama arkadaşların söylemesi ile muttali oldum konuya. Bu, Atatürk’ün Beşiktaşlı olduğu ile ilgili Ateş Hattı’nda bir Fenerbahçeli spor yazarına “Atatürk’e Beşiktaşlı diyebilir miyiz?” diye sormuşlar. O da “Diyebiliriz” demiş!…

    Ben de dışarıdaydım. Kulüp beni davet etti. İki arkadaş daha çağırmışlar, bizlerden bilgi aldılar. Konu ile ilgili cevap hazırladık. Fakat hâlâ neşredilmedi. TRT nedense bidayetten beri Fenerbahçe’ye muarız. Yahut bu intibayı veren davranışlar içinde. Sporla ilgililer içinde birkaçının Fenerbahçe’ye karşı olmalarından herhalde. Bu çok kötü bir şey. Tarafsızlık gerekir.

    Çok gaflar yapılıyor. Kanallar çoğalınca! Evvelki akşam Slavya Prag maçı dolayısıyla Ümit Aktan, biliyorsunuz hasta bir Galatasaraylı olduğunu. Dün akşam da Slavya’nın Türkiye’ye gelişini dün gibi hatırlıyorum. Belki de diyorum ben, bunu benim kadar hatırlayan bir sol açık Bedri vardır. İşte tafsilat veriyorlar: 1923’de ilk gelişinde Fenerbahçe’ye 10 gol attı, Galatasaray’dan 4 gol yedi vs. 4 defa geldi 2’şer defa yenildi! Yanlış bu! 3 defa geldi. Bir tek mağlubiyeti var, o da Fenerbahçe’ye karşı, Bekir’in attığı golle! 4-0 Galatasaray galip gelmiş! İmkanı mı vardı o zaman? Merkezi Avrupa Şampiyonu bir takıma 4 gol atabilmenin. Aslında şimdi bunlar mevzumuzun dışında.

    Slavya Maçları

    Rica ederiz efendim, sizinle sohbet ediyoruz. Biz mutluyuz sizin anlattıklarınızdan.

    Şimdi hiç unutmam. Fenerbahçe’den önce Galatasaray’la Altay epey gol yediler Çeklerden. Artık İstanbul’daki halkla o kadar iddialı konuşuyorlar ki Çekler o zaman “Biz Türkiye’den gol yemeden gideriz” diyorlar! Şimdi Fenerbahçe maçı Salı günü, maçtan önce bunlara çay veriliyor. Bizim kulübün Fahri Başkanı o zaman Şehzade Ömer Faruk Efendi. Allah rahmet eylesin.

    Orada elit bir davetli grubu var. Ben de futbolcularla birlikteyim. Anya çıkardı portföyünü, “Bunda az çok bir şeyler var” dedi. O zaman bize tercüme ettiler Fransızca’dan. “Bunu, bize gol atacak Türk futbolcusuna vereceğim” dedi. Hakikaten ertesi gün bizimkiler gol attılar! Ömer attı. 10 gol yedik ama bakın ne oldu biz gol atınca! Bu Fenerbahçe’nin tarihinde en ağır mağlubiyettir. Bunu hatırınızda tutmanızı rica edeceğim. Fakat böyle bir netice bugün ne olurdu? Fenerbahçe’yi üzüntüye gark ederdi! Hayır, sadece Fenerbahçe’yi değil, herkesi sevince boğdu! Çünkü Fenerbahçe böyle bir takıma gol attı. Namus kurtuldu. Ve omuzlarda taşındı. Böylesine bir iddiaya karşı. Tarihteki bakın 90 senede Fenerbahçe’nin en ağır mağlubiyetinde, namusumuzu kurtaran Fenerbahçe omuzlarda taşındı! Yine namusumuzu kurtarırsa Fenerbahçe kurtarıyor!

    Nasıl Fenerbahçeli Oldum?

    Şimdi Rüştü Bey, nasıl Fenerbahçeli oldunuz, nasıl bu tarihçeyi yazdınız? Nasıl doneleri topladınız? Bu çok önemli ve detaylı kitabı yazmaya nasıl adım attınız?

    Bakınız, ben Fenerbahçe’nin mütareke yıllarında İngiliz takımlarını yenmesi sevinçleri arasında Fenerbahçeli oldum. Fenerbahçe’nin en büyük şansı şu; Fenerbahçe’nin en kuvvetli olduğu devrini Türk milletinin en gamlı, en kederli bir devrinde yaşamış olmasıdır. Ve o devirde de karşısında en amansız hasımlar vardı. Düşünün, o 1. Dünya Savaşı’nı. Kaç cephede İngilizler karşımızda. Bir veya birkaç evladını veya yakınını şehit vermemiş tek bir aile gösteremezdiniz. Bunun için onlara karşı büyük bir kin vardı. Bu haleti ruhiye ile gazetelerde okuyorsunuz. “Fenerbahçe İngilizleri yendi” Kim o İngilizler? Benim kardeşimi, amcamın oğlunu öldürenler! Bir çok Türk genci gibi ben de bu duygularla Fenerbahçeli oldum. Kulübe kaydın 1921. 1921’de yaşım küçüktü. Hüviyetimi ancak 1924’de alabildim.

    Şimdi bu kitabı nasıl yazdım. Ben Fenerbahçeli olurken bu maçları büyüklere sorarak, gazetelerden okuyarak not defterime kayıt ederek işe başladım. Beni esasen harekete geçiren sebep de bir Fenerbahçe kongresidir. Ben İsviçre’deydim o yıllarda. Doktora yapıyordum. Bu kongrede Fenerbahçe tarihinin yayılmasına karar veriliyor. Fakat hiçbir harekette bulunmuyorlar! Ben bunu duydum. İstanbul’a geldiğimde bizim santrfor ve sol iç oynayan ve aynı zamanda gazetecilik yapan bir spor dergisi çıkaran Sedat ve birkaç gazeteci bana “Yahu bize arasıra yazı yazar mısın” diyorlardı. Ben de işte işgal yıllarında çoğuna şahit olduğum maçları yazınca, büyük alaka gördüm. Aman beni göklere çıkardılar ve bu şekilde yazmaya tahrik ettiler.

    Şimdi bakınız bazı şeyler çok değişiyor. Eskiden Fenerbahçe Kulübü’nün bir kongre kararının yerine getirilmemesi çok büyük bir ayıptı, adeta suçtu. Şimdi ben komiteyi hep suçluyordum ve madem ki onlar yapmadılar bari ben elimden geldiği kadar bu işi yapayım dedim ve 1957’deki ilk yayını hazırladım. Şimdi size bir şey göstereceğim, bakalım ne diyeceksiniz? Bu işin alfabesi, yahut başlangıcı.

    Atatürk ve Fenerbahçe

    Eski kırmızı bir defter! Okuyucularımıza kapağındaki yazıyı okuyorum : “1918-1926 yılları arası Fenerbahçe maçları” ve eski Türkçe yazılmış bir defter. 80 senelik bir defter. Yani siz bunu yaklaşık 10 yaşında yazmaya başlamışsınız. İçinde skorlar cetveller de var. Çok ilginç, tarihçenin ilk menşei bu demek ki.

    Şimdi biraz önce size Atatürk ile ilgili bir şeyden bahsettim. Ergun Hiçyılmaz biliyorsunuz Fenerbahçelidir. Kendisine “Ateş Hattı” programından bir sual tevcih ediyorlar. “Efendim Atatürk’e Beşiktaşlı diyebilir miyiz?” diye. O da sanki sarhoşmuş gibi “Diyebiliriz” diyor!…

    Eğer Beşiktaş Kulübü böyle bir şey söylese idi, ben buna derhal müdahale ederdim. Ama bu bir şahıs. Beşiktaş saygıdeğer bir kulüptür. Böyle bir iddiada bulunmaz! Bizimle röportaj istediler. Bize şöyle dediler “Biz soracağız siz cevap vereceksiniz!” Bizi niye tahdit ediyorsunuz? dedik. Bu soruların dışına çıkmayacaksınız. “Efendim Atatürk tarafsız kişiliğini korumak için kulüplerin hepsine teveccühte bulunmuştur” falan denildi. Derken, ben hazırlıklı gitmiştim, Atatürk’ün Fenerbahçe’ye müteallik davranışlarını not almıştım. Mesela bizim stada büstünün konulması; Türkiye hudutları dahilinde Atatürk’ün bizzat büstünün konuşmasına müsaade ettiği tek staddır. Şimdi bakın bu kadar önemli bir olay o yıllarda normal bir olay imiş.

    Bakın kulübe gelen telgrafı görüyorum ve kulübün 26. sene-i devriyesinde geliyor bu telgraf ve ben not almışım. O gün program yapılıyor. Daha önce Atatürk’e müracaat ediliyor. “Kulübümüzün 26. sene-i devriyesi 1 Haziran’dır. O gün aynı zamanda stadımıza Muhterem Reis-i Cumhurumuz, ulu zatlarının bir büstünü koymak istiyoruz. Müsaade buyurulur mu?” diye bir yazı gönderiliyor yaklaşık bir ay önceden; “Memnuniyetle” diye bir cevap alınıyor. Büst hazırlanıyor. Bir hafta evvel de Atatürk ve İsmet Paşa davet ediliyor. Bakınız bu 26. sene-i devriyede programda neler var:

    Program

    1. Gazi Büstü’nün açılış töreni.
    2. Bir ecnebi futbol maçı
    3. Zeki Sporel’in futbola vdası
    4. Yunanlı atletin katıldığı müsabaka
    5. 120 Fenerbahçeli sporcunun geçit töreni

    Atatürk’ten bu 26. sene-i devriye davetine gelen cevabı okuyorum.

    “Fenerbahçelilerin gösterdikleri temiz duygulara teşekkürler ederim efendim”
    Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal

    Ben bunu okurken ağlıyorum! İsmet Paşa’dan gelen cevap :

    “Ulu Gazi’nin heykeliyle süslenen stadınızın kulübümüzün şerefli muvaffakiyetlerine sahne olmasını dilerim”
    Başveki

    Bunlar çerçevelenecek şeyler. Ben bunu yaptıracağım ama bundan on binlerce yaptırıp dağıtmak isterdim. Herkes bu yazıları görsün efendim. Duymak başka görmek başka!

    Projeler, Gruplar ve Gelecek

    Bakınız geçen dönemde Fenerbahçe Hastanesi, Fenerbahçe Koleji gibi projeler hazırlanmış, devletten teşvikleri alınmış. Bunların bir bitiş tarihi var ve Birleşik Grup mevcut yönetime bu projelerin yapılması konusunda yardım teklif etmiş. Nitekim geçen haftalarda kulübe bir mektupla bu projeleri uygulamalarını şayet düşünmüyorlarsa, grup olarak bu göreve talip olduklarını ve müsaade istediklerini bildirdiler. Henüz cevap alınmadı zannederim. Bugün bunlar gerçekten iyi para ve alt yapı sağlayacak projeler.

    Fenerbahçe Kulübü’ne hizmet için idare heyetinde olmak gerekli değildir. Dışarıdan çalışmaya imkan verilmelidir. Duyduğuma memnun oldum.

    Kadıköy Grubu ile Birleşik Grup Derneği’nin birleşmesine ne diyorsunuz?

    Bakın ben gruplara karşıyım. Birleşip birleşmediklerini bilmem.

    Birleşik Grup bunu birleşme olarak düşünmüyor. Ancak tüm gruplar feshedilerek bir araya gelirlerse bu birleşme gerçek birleşme olur. Buna varız diyorlar.

    Evet. Esas olan bu. Çok güzel bir görüş. Fenerbahçe’nin yükselmesi için birleşme ama gerçek birleşme olmalıdır.

    Siz bilmezsiniz. Grupçuluk benim için doğdu. Onun için bu konuda konuşmak istemiyorum. Fenerbahçe Kulübü gül gibi idare ediliyordu ve 20-30 sene öncesinden 60 bin kişilik stada sahip olacaktı. Bu grupçuluk başladı ve her şey elden çıktı. Bu konuda konuşursam çok kişiyi kırarım!

    Ama Fenerbahçe Kulübü’nün idare heyeti seçilmiş insana, görevi devam ettiği müddetçe saygı duyarım. Bilhassa Başkan’a. En sevmediğim dahi olsa saygı gösteririm, yardım ederim. Ama zararı hususları tenkit ederim daha sonra.

    1907 Grubu

    Demek ki Fenerbahçe’ye layık iyi yönetimler için beş sene bekleme süresini aşıp, kapıları delege sayısını yükseltmek ve grupları birleştirmek gerekli diyorsunuz. Bu beş sene süreyi kaldırma çalışmalarımıza destek veriyorsunuz.

    Ben bunu bizzat yaşadığım için fevkalade destekliyorum. Çok sevdiğim saydığım Fenerbahçe sempatizanları maalesef bundan dolayı kulüpten uzaklaştılar. Hizmet veremediler. Ben taraftarım ve desteklerim bunu. Mesela bir 1907’ler Grubu var. Biri bendeniz, biri de Bedri Gürsoy. Orada o kadar kıymetli gençler var ki hepsi gerçek Fenerbahçeli. Daha bizim bilmediğimiz ne Fenerbahçe potansiyeli varmış. Bunlara karşı bigane durmak büyük bir gaflet hatta ihanet açıklaması.

    Yaklaşımları güzel ve çağdaş arkadaşlar, çok çok dikkate alınması ve benimsenmesi gerekli bir Fenerbahçeli grup.

    Amatör Şubeler

    Efendim siz yönetim kadrolarında uzun yıllar görev yapmışsınız, eski kürekçisiniz, Fenerbahçe’nin amatör şubelere yaklaşımlarını nasıl buluyorsunuz?

    Yerden göğe kadar haklısınız. Ben bu acıyı 40 sene evvel tattım. Ve bu acıyı sildim. Bakın size o kadar cesurane konuşuyorum. Galatasaray Atletizm Şubesi bizi silip süpürürken “Bunları yeneceğiz” dedim ve yendik! Kararlı olunca Türk Atletizmine hükümran olduk. Şunu da söyleyeyim size ben bu şubelere önem verdiğim için en sevdiğim bir Fenerbahçelinin bana sempatisini kaybettim. Zeki Sporel beni çok severdi ama “Eh yeter artık” demiştir. Bakın 1907’liler Allah razı olsun Basketbol şubesine katkıları çok büyük.

    Rakip kulüplerle mücadele için, dağılmamak gerekli, gücünüzü mutlaka memleketteki en popüler spor futbola teklif edeceksiniz ama amatör şubeleri de Fenerbahçe’nin şanına layık bir şekle getirmek için çalışacaksınız.

    Bizim bir radyo kurduğumuzu biliyor musunuz?

    Duydum ama detaylı bilmiyorum.

    Deneme yayınlarında olan bu radyoyu, seçimlerden sonra kulübe devretmeyi düşünüyor Birleşik Grup. Sayın Dağlaroğlu, siz Fenerbahçe tarihinin yazarı olarak, Fenerbahçe’nin dünü ve bugünü arasındaki yapısal ve kültürel bağı en detaylı bilen kişilerden birisiniz. Bu açıdan bakıldığında Fenerbahçe’nin geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?

    Öncelikle gerçek anlamda grupların samimi olarak, ancak kendi gruplarını lağvederek bir araya gelmeleri gereklidir. Bütün heveslerini, heyecanlarını kulübe teksif ederlerse bu düzelir. İhya olunur. Bu arada görüştüğümüz gibi bu beş sene bekleme süresinin de kalkması ve tüm Fenerbahçelilere görev yapabilme imkanı tanınmalıdır. Fenerbahçemiz fevkaladedir. Bugün Galatasaray’ın son beş senede gösterdiği atılım ve başarı dolayısıyla küçük çocukların artık Galatasaraylı olma hevesinden bahsediliyor. Bakınız, Fenerbahçe’nin güzel bir başarısı tekrar hakiki durumu ve halkımızın Fenerbahçe’ye sevgisini gösterir.

    Takımdan umutlu musunuz?

    Biraz sabırlı olmak gereklidir. Fenerbahçe geçen sene yıkılmadı. Senelerdir bozukluklar var. Çabucak netice beklemek yanlıştır.

    Rıdvan için ne düşünüyorsunuz?

    Vallahi, hocamızın kararı böyle, uyacağız.

    En Unutamadığım Anı

    Anılarınız çoktur. Bunlar arasında sizi en çok etkileyen anınızı okurlarımıza aktarır mısınız?

    Beni en çok onurlandıran bir tanesini aktarayım; 1951 senesinde Türk atletizm tarihinde yurt dışına çıkan ilk kulüp takımı olarak Fenerbahçe Yunanistan’a gitti. Kadroda 16 enternasyonel atlet vardı. Nisan ayı Türk atletleri için iyi bir ay değildir. Hazırlık dönemidir. Yaz ayları bizim için önemlidir. Bu bakımdan Yunan atletleri bizden avantajlı idiler. Buna rağmen bu bir fırsattı ve ertelenemezdi. Yunan Milli Bayramında oluyordu bu karşılaşma. Ben de kulübün Genel Sekreteriyim ve organizasyonu da ben yapmıştım. Karşı taraftaki kulüplerin başkanları da ahbaplarım. Onlar bizi davet ettiler. Bir de Karabakis diye Yunanistan’ın o dönemler en büyük spor mağazasına sahip organizatör bir arkadaş var.

    Müsabakalar 60.000 kişinin önünde 12 gün devam etti ve Fenerbahçe’nin puantaj durumu şöyleydi : 66 puanla Fenerbahçe birinci, 39 puanla Panathinaikos (Yunanistan’ın en eski kulübü) ikinci. Büyük bir sevinç yaşadık. Seyirciler arasında birçok da yabancı misyon var. Bizim büyükelçimiz de orada. Mükafat tevzi var ve biz 10 kupa kazanmıştık. Bizi kokteyle davet ettiler. Daha evvel de Panathinaikos futbol kulübü bize ziyafet verdi ve kulübün reisi Atletizm Federasyonu Başkanı zat bizi gayet kibar ve sportmence tebrik etti ve “Bizi Milli bayramımızda yenen takım Fenerbahçe olduğu için üzülmüyorum. Ayrıca altını çizen başka bir şey söyleyeceğim size. Ben yalnız Panathinaikos taraftarı değilim. Ben yalnız Yunan Atletizm Federasyonu Başkanı değilim. Fenerbahçe’nin sarı-lacivertli formasını üç sene sırtında taşımış bir futbolcu ağabeyinizim!” dedi. Meğerse 1915-1916 yıllarında Robert Kolej öğrencisi iken Fenerbahçe’de futbol oynamış. Bunları unutmak mümkün mü? Bakınız kokteylde de Ruşen Eşref Ünaydın Allah rahmet eylesin, “Atatürk’ün ruhunu da şad ettiniz sadece başarı kazanmadınız” dedi.

    Yani Atamız boşuna Fenerbahçeli olmamış. Çok teşekkür ederiz, sayın Dağlaroğlu.

    Rüştü Dağlaroğlu’nun 28 Mayıs 1926 tarihinde, henüz 18 yaşında iken, Fenerbahçe Spor Kulübü Hatıra Defteri’ne yazdığı yazı: “Ne mutlu Fenerbahçeliyim diyene!…”

  • İçeride 12 Bin, Dışarıda 12 Bin Taraftar. Efes’e 20 Atarak “Güle Güle”

    7 Mayıs 1995’te Fenerbahçe ile son üç yılın şampiyonu Efes Pilsen play-off yarı finali dördüncü maçında Abdi İpekçi Spor Salonu’nda karşı karşıya.. 2-2’de kilitlenen seride maçı alan finale çıkacak..

    Basketbolseverler “şehrin göbeğindeki” Spor ve Sergi Sarayı’nı özlüyor ama “sapa” Abdi İpekçi de 1992-93 sezonundan itibaren Fenerbahçe, Efes Pilsen ve Ülkerspor’un Avrupa Kupası başarılarıyla birçok defa “full çekmiş”. 12 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonası’na katılma yolundaki Milli Takımımız da (14 Kasım 1992’deki Belçika maçıyla) bu müthiş dalgayı iyice yükseltmiş..

    7 Mayıs 1995 ise benzersiz bir gün.. Çünkü, salon “full çekmekle” kalmıyor. İçeride 12.000 kişi varsa dışarıda da bir o kadar insan var. Eee, Fenerbahçe bu, gittiği yere bereket getirir. Basketbol ufak salonlardan Spor Sergi’ye taşındığında da, radyodan ilk defa naklen yayın yapıldığında da, 1989’da Abdi İpekçi’de ilk kez Lig maçları oynandığında da hep Fenerbahçe var. İslam Çupi’nin sözleriyle “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü‚ ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte‚ adı konamaz…”

    1994 Aralık’ında Başkanlığa gelen Ali Şen 1982-83 sezonunda basketbolu yeniden ayağa kaldırmış. İkinci başkanlığında da ilk şampiyonluğu basketbolda istiyor. Ama kadro aslında onun döneminde kurulmamış. Sezon başında Başkan rahmetli Hasan Özaydın. Basketbol Şubesine maddi destek veren 1907’liler ikinci sezonda da bu desteği sürdürüyor. Bir önceki yılın A millileri Harun Erdenay, Levent Topsakal ve Ömer Büyükaycan’la yollar ayrılmış; Hüsnü Çakırgil kalmış, İbrahim Kutluay ilk beş oyuncusu yapılmış, kadro Hakan Yörükoğlu, Faruk Beşok ve Yalçın Küçüközkan gibi takım oyuncularıyla takviye edilmiş, yabancılar ise Mitch Smith ve (sonradan gelen) Kevin Rankin gibi “mütevazı” beyazlardan seçilmiş.

    Fenerbahçe, son üç sezondur play-off finallerinde elendiği Efes Pilsen’i sene başında Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda dağıtmış, sezon içinde de Türkiye Kupası’ndan elemişse de, Ligdeki iki maçı da kaybettiğinden seriye (dönemin statüsü gereği) 1-0 geride başlamış.. Bu da yetmezmiş gibi, ilk maç uzatmada 60-63’lük yenilgiyle kuyuya düşülmüş. Son üç sezonun şampiyonunu üç kez arka arkaya yenmek gerek. Halbuki son 3 senede Fenerbahçe 19 maçta 3 kez yenebilmiş rakibini.

    Ancak bu sezon farklı bir takım var. Başantrenör Murat Didin önderliğinde; savunmasıyla bunaltan, çok oyuncuyla sayı bulan ve play-off’ta form grafiğini yükselten bir Fenerbahçe var sahada.

    Aslında ilk maçta da normal süre 52-52 bitmiş, bu da Fenerbahçe’nin savunma direncini gösteriyor. Sarı-lacivertliler Efes Pilsen’i kendi silahıyla vurmaya başlamış. 3 Mayıs’taki maçta Efes bulup bulabileceği en yüksek sayıya ulaşıyor: 64. Fenerbahçe ise maçın sonlarına doğru Altar Tunçkol’un arka arkaya (ve neredeyse 7-8 metreden) üç üçlüğüyle maçı koparıyor: 69-64. 5 Mayıs’taki maç ise ertesi günün gazetelerinin manşetinde artık. İlk yarıyı 34-19 önde bitiren Fenerbahçeliler maçı da 60-51 kazanırken rakiplerine adeta top göstermiyorlar. Efes, 19 sayı atan İbrahim Kutluay’ı ve neredeyse üçlük çizgisinden sayı bulan 2.12’lik Chicago Bulls patentli Kevin Rankin’e çare bulamıyor. Tribünler bu maçta da “full”.

    Acaba son maçta da tribünler böyle dolacak mı? Zira, Türkiye 6 Mayıs’ta dokuz günlük bayram tatiline girmiş.

    Ama sporda hareket durmuyor. Halter milli takımımız Naim ve Hafız Süleymanoğlu, Halil Mutlu ve Fedail Güler’in altınlarıyla Varşova’dan Avrupa şampiyonu olarak dönüyor. Fenerbahçe ise şampiyonlukla sonuçlanacak müteakip sezon (1995-96) öncesinde iç transferi tamamlamaya çalışıyor. Engin, Bülent, Aygün, Emre ve Kemalettin “boş mukaveleye” imza atıyorlar. Futbol takımı Samsunspor’a karşı bir önceki yılın “sekizlik tarifesini” yarıya indirmiş ve 4-1’le yetinmiş. Fenerbahçe atletizm takımları İzmir’den birincilik haberleriyle dönüyorlar..

    Maça Fenerbahçe taraftarının muhteşem desteğiyle başlıyor. Kevin Rankin-Larry Richard, İbrahim Kutluay-Volkan Aydın ve Mitch Smith-Mirsad Türkcan eşleşmelerinin hepsinde Fenerbahçeliler galip. İlk yarı Fenerbahçe 44-26 önde.

    Acaba deneyimli Efes geri döner mi? İlk iki maçta Efes hep geriden gelip Fenerbahçe’yi yakalamış, hatta iki ay öncesindeki Türkiye Kupası eşleşmesinde Fenerbahçe ilk yarıyı 52-28 önde kapamasına rağmen Efes bitime iki dakika kala 69-67 öne geçmiş (neyse ki Fenerbahçe toparlanıp 76-71’le rakibini elemiş). Ama ikinci yarı böyle bir senaryonun yanından bile geçilmiyor. Şut yüzdesi zirvelerde.. 27. dakika civarında skor 57-31. Fenerbahçe rakibini neredeyse ikiye katlamış durumda. Efes maça asılmaya çalışıyor. 30. dakikada bir hızlı hücumda Efes 3’e 1 pozisyonda sayıyı bulup farkı 20’ye indiriyor. Basket olan topu Ufuk Sarıca alıp müthiş bir hırsla Fenerbahçe’nin çemberinin dibine bırakıyor. Normal bir tepki, zira Efes Pilsen 30. dakikada ilk “rahat” sayısını bulmuş.

    Seyirci coştukça coşuyor ve maç sonunda fark “yuvarlak hesaba” bağlanıyor: 78-58. Fenerbahçe finale yükseliyor.

    Abdi İpekçi Spor Salonu iki yıl önce tarih oldu. Ancak, salonun önündeki taş parkeler dile gelse de anlatsa, içerideki seyirci kadar dışarıda kalan başka bir maç var mı tarihinde?

    Tapfereritter

  • Efes’e Yirmilik Uğurlama

    Efes’e Yirmilik Uğurlama

    “Fenerbahçe taraftarı için unutulmaz basketbol maçları” diye bir liste yapılsa, tabii ki başlangıçta Euroleague şampiyonluğu olmak üzere bir çok maça yer verilir ama Tapfereritter’in yazdığı aşağıdaki maç da şüphesiz listede yerini alacaktır. Huzurlarınızda makus bir talihin Fenerbahçe tarafından bayrama döndürülmesi a.k.a. Efes’e yirmilik uğurlama…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    12.000 İçeride 12.000 Dışarıda

    7 Mayıs 1995’te Fenerbahçe ile son üç yılın şampiyonu Efes Pilsen play-off yarı finali dördüncü maçında Abdi İpekçi Spor Salonu’nda karşı karşıya.. 2-2’de kilitlenen seride maçı alan finale çıkacak..

    Basketbolseverler “şehrin göbeğindeki” Spor ve Sergi Sarayı’nı özlüyor ama “sapa” Abdi İpekçi de 1992-93 sezonundan itibaren Fenerbahçe, Efes Pilsen ve Ülkerspor’un Avrupa Kupası başarılarıyla birçok defa “full çekmiş”. 12 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonası’na katılma yolundaki Milli Takımımız da (14 Kasım 1992’deki Belçika maçıyla) bu müthiş dalgayı iyice yükseltmiş..

    7 Mayıs 1995 ise benzersiz bir gün.. Çünkü, salon “full çekmekle” kalmıyor. İçeride 12.000 kişi varsa dışarıda da bir o kadar insan var. Eee, Fenerbahçe bu, gittiği yere bereket getirir. Basketbol ufak salonlardan Spor Sergi’ye taşındığında da, radyodan ilk defa naklen yayın yapıldığında da, 1989’da Abdi İpekçi’de ilk kez Lig maçları oynandığında da hep Fenerbahçe var. İslam Çupi’nin sözleriyle “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü‚ ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte‚ adı konamaz…”

    1994 Aralık’ında Başkanlığa gelen Ali Şen 1982-83 sezonunda basketbolu yeniden ayağa kaldırmış. İkinci başkanlığında da ilk şampiyonluğu basketbolda istiyor. Ama kadro aslında onun döneminde kurulmamış. Sezon başında Başkan rahmetli Hasan Özaydın. Basketbol Şubesine maddi destek veren 1907’liler ikinci sezonda da bu desteği sürdürüyor. Bir önceki yılın A millileri Harun Erdenay, Levent Topsakal ve Ömer Büyükaycan’la yollar ayrılmış; Hüsnü Çakırgil kalmış, İbrahim Kutluay ilk beş oyuncusu yapılmış, kadro Hakan Yörükoğlu, Faruk Beşok ve Yalçın Küçüközkan gibi takım oyuncularıyla takviye edilmiş, yabancılar ise Mitch Smith ve (sonradan gelen) Kevin Rankin gibi “mütevazı” beyazlardan seçilmiş.

    19 Maçta Sadece 3 Kez

    Fenerbahçe, son üç sezondur play-off finallerinde elendiği Efes Pilsen’i sene başında Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda dağıtmış, sezon içinde de Türkiye Kupası’ndan elemişse de, Ligdeki iki maçı da kaybettiğinden seriye (dönemin statüsü gereği) 1-0 geride başlamış.. Bu da yetmezmiş gibi, ilk maç uzatmada 60-63’lük yenilgiyle kuyuya düşülmüş. Son üç sezonun şampiyonunu üç kez arka arkaya yenmek gerek. Halbuki son 3 senede Fenerbahçe 19 maçta 3 kez yenebilmiş rakibini.

    Ancak bu sezon farklı bir takım var. Başantrenör Murat Didin önderliğinde; savunmasıyla bunaltan, çok oyuncuyla sayı bulan ve play-off’ta form grafiğini yükselten bir Fenerbahçe var sahada.

    Aslında ilk maçta da normal süre 52-52 bitmiş, bu da Fenerbahçe’nin savunma direncini gösteriyor. Sarı-lacivertliler Efes Pilsen’i kendi silahıyla vurmaya başlamış. 3 Mayıs’taki maçta Efes bulup bulabileceği en yüksek sayıya ulaşıyor: 64. Fenerbahçe ise maçın sonlarına doğru Altar Tunçkol’un arka arkaya (ve neredeyse 7-8 metreden) üç üçlüğüyle maçı koparıyor: 69-64. 5 Mayıs’taki maç ise ertesi günün gazetelerinin manşetinde artık. İlk yarıyı 34-19 önde bitiren Fenerbahçeliler maçı da 60-51 kazanırken rakiplerine adeta top göstermiyorlar. Efes, 19 sayı atan İbrahim Kutluay’ı ve neredeyse üçlük çizgisinden sayı bulan 2.12’lik Chicago Bulls patentli Kevin Rankin’e çare bulamıyor. Tribünler bu maçta da “full”.

    Acaba son maçta da tribünler böyle dolacak mı? Zira, Türkiye 6 Mayıs’ta dokuz günlük bayram tatiline girmiş.

    Ama sporda hareket durmuyor. Halter milli takımımız Naim ve Hafız Süleymanoğlu, Halil Mutlu ve Fedail Güler’in altınlarıyla Varşova’dan Avrupa şampiyonu olarak dönüyor. Fenerbahçe ise şampiyonlukla sonuçlanacak müteakip sezon (1995-96) öncesinde iç transferi tamamlamaya çalışıyor. Engin, Bülent, Aygün, Emre ve Kemalettin “boş mukaveleye” imza atıyorlar. Futbol takımı Samsunspor’a karşı bir önceki yılın “sekizlik tarifesini” yarıya indirmiş ve 4-1’le yetinmiş. Fenerbahçe atletizm takımları İzmir’den birincilik haberleriyle dönüyorlar..

    Olmaz Denen Oluyor

    Maça Fenerbahçe taraftarının muhteşem desteğiyle başlıyor. Kevin Rankin-Larry Richard, İbrahim Kutluay-Volkan Aydın ve Mitch Smith-Mirsad Türkcan eşleşmelerinin hepsinde Fenerbahçeliler galip. İlk yarı Fenerbahçe 44-26 önde.

    Acaba deneyimli Efes geri döner mi? İlk iki maçta Efes hep geriden gelip Fenerbahçe’yi yakalamış, hatta iki ay öncesindeki Türkiye Kupası eşleşmesinde Fenerbahçe ilk yarıyı 52-28 önde kapamasına rağmen Efes bitime iki dakika kala 69-67 öne geçmiş (neyse ki Fenerbahçe toparlanıp 76-71’le rakibini elemiş). Ama ikinci yarı böyle bir senaryonun yanından bile geçilmiyor. Şut yüzdesi zirvelerde.. 27. dakika civarında skor 57-31. Fenerbahçe rakibini neredeyse ikiye katlamış durumda. Efes maça asılmaya çalışıyor. 30. dakikada bir hızlı hücumda Efes 3’e 1 pozisyonda sayıyı bulup farkı 20’ye indiriyor. Basket olan topu Ufuk Sarıca alıp müthiş bir hırsla Fenerbahçe’nin çemberinin dibine bırakıyor. Normal bir tepki, zira Efes Pilsen 30. dakikada ilk “rahat” sayısını bulmuş.

    Seyirci coştukça coşuyor ve maç sonunda fark “yuvarlak hesaba” bağlanıyor: 78-58. Fenerbahçe finale yükseliyor.

    Abdi İpekçi Spor Salonu iki yıl önce tarih oldu. Ancak, salonun önündeki taş parkeler dile gelse de anlatsa, içerideki seyirci kadar dışarıda kalan başka bir maç var mı tarihinde?

    Tapfereritter