Etiket: 1959 Öncesi Şampiyonluklar

  • Muhteşem Bir Kupa Hikayesi

    Muhteşem Bir Kupa Hikayesi

    Fenerbahçe kulübünün müzesinde yer alan bir kupa, spor tarihine dair muazzam bir öykünün gün yüzüne çıkmasına vesile oldu. Fenerbahçe’nin 1959 öncesinde kazandığı iki Türkiye şampiyonluğu (1937 ve 1940) için, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından sarı kanaryalara verilen muhteşem bir kupa hikayesi ile Tuncay Yavuz karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Regatta’dan Milli Küme’ye

    Bir gazete fotoğrafı… Beden Terbiyesi Genel Direktörü Feridun Dirimtekin’i elindeki ilginç kupayı büyük kaptan Fikret Arıcan’a verirken görüyoruz. Altındaki nottan anladığımız kadarıyla kupa, Fenerbahçe’nin 1937 ve 1940 Milli Küme şampiyonlukları şerefine veriliyor.

    Diyoruz ya kupa ilginç. Fenerbahçe müzesinin en değerli parçalarından biri olan bu kupanın üzerine “1937 ve 1940 seneleri TÜRKİYE MİLLİ KÜME BİRİNCİSİ Fener Bahçe Spor Kulübüne” işlenmiş.  Rivayete göre bu kupa Britanya Kralı VIII. Edward’ın 1936’daki Türkiye ziyareti sırasında Atatürk’e hediye edilmiş ve sonrasında Milli Küme şampiyonuna verilmesi kararlaştırılmış. 

    Yıllarca bu şekilde ve bu bilgiyle müzede kalmış kupanın üzerinde yakın dönemdeki düzenlemeler sırasında, daha önce pek de dikkati çekmemiş başka bir yazı fark ediliyor:

    “The Citt of Her Majesty TO THE Royal Southern Yacht Club – Regatta – 1857”

    Tabii ki üzerimize düşeni yapıyor ve bu yazıdan başlayarak kupanın izini sürmeye başlıyoruz.

    Muhteşem Bir Kupa Hikayesi

    Kırım’da Savaşan Müttefik Komodor

    Her zaman söylediğimiz gibi, dönemin şartlarını, bugün oturduğumuz yerden değerlendirmek sağlıklı olmayacaktır. Ancak dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Büyük Britanya’nın kralının Atatürk’e hediye olarak bir yat kulübü kupası getirmesi de garibimize gitmiyor değil. Hikayede bir eksiklik olduğunu düşünüyor ve kurcalıyoruz.

    Elbette hedef belli : Royal Southern Yat Kulübü.

    1837’de İngiltere’nin güneyinde Southampton’da kurulan ve ilk yıllarından itibaren kraliyetin himayesinde büyüyen, neredeyse 200 yıllık tarihe sahip olan bu kulüp, uzun yıllar içerisinde zirveyi de dibi de görmüş

    Kraliçe Victoria’nın hüküm sürdüğü yıllarda tek aktivite olarak yıllık tekne yarışlarını düzenleyen, sonrasında kulüp evini açan Royal Southern Yat Kulübünün komodorluğunu 1847’den 1868’e kadar 7. Earl of Cardigan James Brudenell yapmış.

    Kupanın kazanıldığı yılları da kapsayan bu komodorluk üzerinden, James Brudenell ismini biraz daha incelemek istedik. 19. Yüzyıl Türk tarihinin dönüm noktalarından birisi olan Kırım Savaşı’nda aktif bir rol alan Brudenell, savaşta Türk ordusuyla birlikte cephede yer almış, hatta savaşın önemli aşamalarından birisi olan Balaklava Muharabesi’deki Hafif Süvari Alayının Hücumu’nu yönetmiş.

    Bu Türk kontağı kupanın Türkiye’ye ulaşmasına dair bize bir ipucu verebilir. Çünkü bu yazının sonunda göreceğiniz bir yazışmadan edindiğimiz bilgiye göre, o yıllarda tekne yarışlarında kazanılan kupalar kulüplerde değil tekne sahiplerinin kendilerinde kalırmış. Bu yüzden 1857’de kazanılan bu kupanın Royal Southern Yat Kulübü müzesine hiç gidip gitmediğini bilemiyoruz.

    James Brudenell, 7th Earl of Cardigan

    Kupanın Akıl Almaz Yolculuğu

    Yine kulübün tarihinden ilerlediğimizde gözümüze birkaç önemli nokta daha çarpıyor. Kupanın kazanıldığı yılın hemen sonrasında Royal Southern Yat Kulübü’nün bir sıkıntı yaşadığını ve küçülmeye gittiğini görüyoruz. Bu dönemde kulübün bazı eşyalarının el değiştirdiğini, yok olduğunu okuyoruz. Kulüp, adresini değiştirmek zorunda kalıyor ve bir süre oradan oraya taşınarak yıllarını geçiriyor.

    İkinci nokta ise kupanın Türkiye’de tekrar göründüğü tarihe yakın dönemde gelişen olaylar. Dünyadaki büyük buhranın etkisi kulüpte de görülüyor. Southampton’daki kulüp evi satılıyor, çeşitli önlemler alınıyor. Yine bu dönemde kulübün giderek küçüldüğü ve elindeki pek çok şeyi kaybettiğini not ediyoruz.

    Bugün hala varlığını sürdüren kulübe de bu süreçte ulaşmayı başardık. Kendileri de konuyla fazlasıyla ilgilendiler ve hem bizim merak ettiklerimizi cevaplamaya çalıştılar, hem de kendi yayınları için konuyu derinlemesine incelemek istediler. Hatta işler normale döndüğünde İstanbul’a gelip kupayı yakından incelemeye de can atıyorlar.

    Royal Southern Yacht Club

    Bize Göre Ne Oldu?

    Şimdi gelelim bütün öğrendiklerimiz ışığında bizim “şimdilik” tezimize.

    Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu kupanın kral Edward tarafından Atatürk’e hediye edilmesi ve onun da bir lig kupasına dönüşmesi hikayesi bize çok tatmin edici gelmiyor.

    Biz kupanın bir şekilde İstanbul’a ulaşıp Beden Terbiyesi’nin eline geçtiğini ve onların da üzerinde küçük bir eklemeyle lig şampiyonuna takdim ettiklerini düşünüyoruz.

    Kupa bizzat eski komodor James Brudenell tarafından da getirilmiş olabilir, 1857’de kupayı kazanan teknenin sahibinin mirasçıları tarafından ya da kulübün elindeki malların satışı sırasında kulübün yöneticileri tarafından bir tüccara satılmış ve bu tüccar tarafından Türkiye’ye pazarlanmış da olabilir. Dediğimiz gibi, şimdilik hikayenin bu kısmında soru işaretleri var.

    Neticede elimizde, Güney İngiltere’nin soğuk denizlerinde kazanılan ve 80 yıl sonra ise binlerce kilometre uzaktaki bir futbol takımına ulaşan muhteşem bir kupa var. Bizce spor tarihi, bu ilginç tesadüfleri içinde barındırdığı için bir başka güzel.

    Tuncay Yavuz

    Royal Southern Yacht Club ile Yazışmamız

    Sevgili Barış,

    3 Mart 2021’de Royal Southern Yat Kulübü’ne gönderdiğiniz e-posta, kulübün kupalarıyla ilgili bilgim sebebiyle bana iletildi.

    Sizden bu haberi aldığımıza kesinlikle çok sevindik, ancak maalesef o kupanın 1940 yılında nasıl Türkiye Futbol Federasyonu’nun eline geçtiğine dair bir bilgi veremiyoruz. 1937-40 arası Türkiye Futbol şampiyonluğunuzu tebrik ederiz. Ben İstanbul’da epey vakit geçirdim ve hatta Bodrum-Kuşadası civarlarında 1960’larda yelken de yaptım. O günlerden bugüne çok şey değişti. O zamanlar İstanbul’a uçakla gider, sonra İzmir’e aktarma ile geçip Bodrum’a 8 saat otobüs yolculuğu yapardık! Buna rağmen itiraf etmeliyim ki Bodrum’daki arkadaş çevrem çoğunlukla Galatasaray’ı tutardı. Bir keresinde iki kulübün karşılaştığı maça denk gelmiştim, nasıl bir atmosferdi o öyle, Bodrum uğulduyordu!

    Kırım Savaşı’daki Balaklava Muharebesi’nde Hafif Süvari Alayının Hücumu’nu yöneten The Earl of Cardigan (İngiliz asilzadeler sınıfında bir başlık), 1847 – 1868 yılları arasında bizim komodorumuzdu. Eski bir komodorumuz, onun Kırım’dan ülkesine dönerken İstanbul’a uğrayıp kupayı bırakmış olabileceği yorumunu yaptı.

    Ancak, ben 4 Haziran 1857’de yapılan toplantının notlarını buldum, o dönem biz Kraliçe Victoria’nın himayesindeydik.

    “Majesteleri (Kraliçe Victoria) tarafından Royal Yacht Squadron (Kraliyet Yat Filosu)’a sunulan kupanın 6 Ağustos’ta denize indirilmesi gerektiğinden ve Majesteleri tarafından Majesteleri adına yapılan kupa yarışı için belirlenen günün de bu olması sebebiyle, Majestleri’ne bir mektup yazılarak tarihin 25 Temmuz olarak değiştirilmesinden memnun olmalarını rica eden bir mektıp yazılması”

    Bundan başka ilgili bir toplantı notu bulamadım. Bahsedilen yarış kesinlikle Cowes Week ve bence o zamanlar Kraliçe Victoria himayesinde olduğumuz için kendisi kupayı bizzat filoya Southern Yacht Club adına yarış günlerinde sunulmak üzere verdi. Cowes Week, geleneksel olarak Kraliyet Yat Filosu tarafından yönetilir ve The Solent bölgesindeki her yat kulübü kendi günlerinin sorumluluğunu alır. Kupanın filo tarafından verildiğine eminim. O günlerde, kupalar yatın sahibine verilirdi, bu yüzden Royal Southern Yacht’ın ona erişimi olmazdı. Maalesef covid sebebiyle Kraliyet Yat Filosu arşivlerinde o yılın notlarına ulaşamıyorum, ama işler düzelir düzelmez o güne dair bir kayıt var mı diye soracağım.

    Şu anki komodorumuz Robert Vose, bu kupayı Royal Southern’in gündemine getirmenizle çok ilgilendi, hatta yakından incelemek için İstanbul’a bir seyahat yapmayı bile düşünüyor. Belki ben de gelirsem hep beraber buluşabiliriz.

    Elbette başka bir bilgiye rastlarsam size ileteceğim. Bize gönderdiğiniz fotoğraflar da çok ilginç, tahmin edeceğiniz üzere burada çok ilgi gördü ve spekülasyona sebep oldu.

    Umarım Fenerbahçe iyi bir sezon geçiriyordur, tabii ki eğer futbol bu zor zamanlarda oynanabiliyor ve güvenli kalabiliyorsa.

    Saygılarımla

    Shira Robinson


    Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun büyük bir emekle tek tek fotoğraflarını çektirdiği Fenerbahçe Müzesi’ndeki kupaların biri de bu muhteşem kupa imiş. Aşağıdaki fotoğraflar öncesini ve sonrasını gösteriyor. Ne yazık ki sağdaki figür, kopmuş, koparılmış.

  • Devletin Şampiyonlukları

    Devletin Şampiyonlukları

    1959 öncesi şampiyonluklar konusunda, dönemin “resmî” belgelerini yayınlamaya devam ediyoruz. Nizamettin Kırşan’ın, “Beden Terbiyesi ve Spor” isimli dergisinin, Ocak 1939 tarihli 1. sayısında yer alan yazısı, Türkiye İdman Cemiyetleri İttikfakı ile başlayan, Türk Spor Kurumu ile devam eden ve sonunda Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’ne ulaşan “resmî ve ulusal spor yolunu” bizlere anlatıyor. Aslında, bugün Galatasaraylı bir başkan adayının yöresel yarışmalara benzeterek tarihi çarpıttığı organizasyonları anlatan derginin iç kısmındaki tanıtım yazısı bile Fenerbahçe’nin karşısındaki iddiaları çürütmeye yeter… Ne diyor orada? Başvekalet Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünce neşrolunur aylık mecmuadır! Türkiye Cumhuriyeti devletinden büyük değilsiniz! Evet, 1959 öncesini inkar, cumhuriyeti inkardır! Ve evet, bunlar devletin şampiyonlukları!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Beden Terbiyesi Kanunundan Önceki Spor Teşkilatımıza Umumi Bir Bakış

    Memleketimizde sporun teşkilatlanma işi “Cumhuriyet devri” ile başlar… Ondan evvelki spor hareketleri, hususi teşebbüslerle meydana gelmiş ve ancak büyük şehirlerimizdeki birkaç kulübün aralarında yaptıkları veya ara sıra Avrupa’dan getirttikleri ekiplerle oynadıkları futbol maçları ile pek dar bir çerçeve içindeki güreş, tenis, eskrim, yüzme ve boks faaliyetlerine münhasır gibi idi.

    Sporun merkezi bir teşkilata bağlanması ve muhtelif spor nevilerinin federasyonları kurularak teknik şartlarının tespiti ve beynelmilel temas ve münasebetler için bunların merci gösterilmesi, memleket dahilinde bazı spor mıntakaları teşkili gibi işler 1923’de “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” ile başlamıştır.

    Bu teşekkülün nizamnamesinin birinci maddesinde, kuruluş maksadı hülasa olarak şöyle ifade edilmekte idi:

    “Türkiye’de idmancılığın (beden terbiyesi ve sporun) fenni esaslar dahilinde taammüm ve tekamülüne çalışmak ve Türk idmancılığını dahil ve harice karşı temsilde salahiyetli olmak üzere (Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı) namile bir cemiyet kurulmuştur.”

    İşte bu cemiyet, 1923 yılından 1936 Nisan’ına kadar, nizamnamesindeki esaslar dahilinde ve gittikçe genişleyen bir mesai ile, memleket sporuna faydalı olmaya çalışmıştır. Başlangıçtaki mesai merkezi sikletini, hemen hemen yalnız futbol çekmekte olmasına rağmen diğer şubelerde de faal olmaya büyük gayretler sarfedilmiş ve hiçbir spor faaliyeti olmayan yurt köşelerinde spor muhitleri tesisi yolunda tedbirler alınması da düşünülmüştür.

    Cumhuriyet hükümeti, bu teşekküle maddi ve manevi alaka ve yardımlarını kurulduğu günden itibaren esirgememiştir. Hükümetin her yıl, aşağıda gösterilen miktarlarla yaptığı para yardımı buna misaldir:

    1926’da 40.000
    1927’de 33.000
    1928’de 30.000
    1929’da —
    1930’da 100.000
    1931’de 40.000
    1932’de 50.000
    1933’de 70.000
    1934’de 80.000
    1935’de 203.000
    1936’da 239.000
    1937’de 239.000
    1938’de 239.000
    Toplam 1.363.000 Lira

    Hükümetin bu yardımlarından başka vilayetler hususi münasebetleriyle, belediyeler bütçelerinden ve parti teşkilatından, mıntakalardaki kulüpler yardım görmüşlerdir. Hatta, Cumhuriyet Halk Partisi kendi teşkilatına gönderdiği bir tamimde vilayetleri sekiz dereceye ayırarak hususi idarelerin her yıl spora yardımlarının teminini sağlamıştı. (Birinci derecedeki vilayetlere 5.000 Lira, sekizinci derecedekiler 500 Lira olarak)

    Hükümet ve partinin spor işlerine gösterdiği maddi ve manevi alaka ile yardım, gittikçe çoğalmış muhtelif şekil ve suretlerde görülen bu müzaheretin eserleri kulüp ve sporcu sayılarının artmasıyla da kendini göstermiştir. Mesela : 1923 yılında, ittifak kurulduğu vakit kulüplerin sayısı 14 iken 1933’de 230 ve 1938 başında 442 olmuştur. Kulüplerdeki müseccel sporcu sayıları da buna göre artmıştır:

    1923’de 827
    1928’de 6.380
    1933’de 10.450
    1938’de 27.631 müseccel üye

    Kulüp ve sporcu adetlerine muvazi olarak mıntakalar sayısında da bir çoğalma müşahede edilmiştir.

    1925’de 13
    1926’da 16
    1927’de 19
    1933’de 22
    1938’de 62 mıntaka.

    Son beş sene içindeki bölge sayısının da üç misline yakın bir fark göstermesi teşkilatın “Türk Spor Kurumu” devresine tesadüf eder.

    1936 yılında Ankara’da toplanan T.İ.C.İ. sekizinci umumi kongresi, umumi reisinin takriri ve heyeti umumiyenin kabulü ile mevcut nizamnamesini yeni icaplara göre tadil etti; bu arada teşkilatın adı “Türk Spor Kurumu”, merkezi de “Ankara” oldu.

    Aynı kongre heyeti umumiyesinin ittifakla verdiği diğer mühim bir karar da, kurumun doğrudan doğruya Cumhuriyet Halk Partisi’ne bağlanmasının Parti Başkanlığı’ndan istirhamı idi. Kongresinin bu dileği Parti Genbaşkurunca onaylanan “Türk Spor Kurumu” o tarihten itibaren resmen bir parti teşekkülü olmuştur. Bundan sonradır ki Kurumun yıllık varidat ve masraf bütçeleri ve çalışma programları gibi esaslı işleri Parti Genel Sekreterliği’nin tensip ve tasvibine sunuluyor, ehemmiyetli görülen meseleler hakkında partiden direktif alınıyordu.

    Yurtta spor sahaları vücuda getirmek ve bunu bir plana bağlamak, bütün vilayetlerde kulüp ve bölgeler, umumi müfettişliklerde mümessillikler kurmak suretiyle sporu, memleketin her tarafında teşkilatlandırmak ve yurda yaymak, sporun teknik esaslarına göre inkişafını sağlayacak öğretici meslesine ehemmiyet vermek, iç ve dış spor teması ve müsabakalarını daha geniş ölçüde ele almak vs. spor faaliyetlerine hız vermek ve teşkilat içinde, ahenkli bir disiplin tesisine çalışmak gibi prensipler bu devredeki mesainin mütebariz hususiyetlerini teşkil eder.

    Vali ve parti başkanlarının spor bölgeleri başkanlıklarını deruhte etmeleri ve Kurum bütçesinden her yıl 100.000 lirasının saha tesislerine tahsisi ile bu paranın mahalli belediye ve hususi idarelerince stad ve spor sahası inşası için tahsisat ayıran bölgelere tevzii ve Genel Merkez’de kurulan mimari bürosunun başına getirilen mütehassıs bir mimarın nezaret ve murakabesi altında bütün spor sahalarının inşaat planlarının yaptırılması işi Spor Kurumu devresine tesadüf eder.

    Böylece, 21 vilayet merkezinde teknik icaplarına uygun ve mahalli ihtiyaçlara cevap verebilecek evsafta stad ve sahalar yapılmasına girişilmiştir. Bunlar:

    1-Afyon
    2-Aydın
    3-Bursa
    4-Edirne
    5-Erzurum
    6-Eskişehir
    7-Isparta
    8-İzmir (Karşıyaka)
    9-Kastamonu
    10-Kırklareli
    11-Kocaeli
    12-Konya
    13-Kütahya
    14-Manisa
    15-Muğla
    16-Samsun
    17-Seyhan (Adana)
    18-Sivas
    19-Tekirdağ
    20-Trabzon
    21-Zonguldaktadır.

    Kazalarımızdan 6 tanesinde de tali derecede sahalar yapılmaktadır:

    1-Uşak (Yapılmış bitmiştir)
    2-Edremit (Yapılmış bitmiştir)
    3-Ayvalık (Yapılmış bitmiştir)
    4-Bandırma (Yapılmaktadır)
    5-Eyüp (İstimlak edilmiştir)
    6-Mecidiye (İstimlak edilmiştir)

    3-5 yıllık bir yapı programı ile yakın amanda memleketimizde futbol alanı, atletizm pisti ve tesisleri, yüzme havuzu ve birer atış poligonu ile tribünleri ihtiva eden asri mahiyette 30 kadar spor sahsının kurulmuş olduğu görülecektir.

    Ankara’daki 19 Mayıs Stadyomu ise Ankara vilayetinin ve belediyesinin gençliğe hediye ettiği mümtaz bir eserdir. Bu stad bütün müştemilatiyle birlikte yurdumuzda kurulan ilk modern spor alanı olarak üstün değerlerini daima muhafaza edecektir.

    Geçen on beş yıl içinde beden terbiyesi ve spor alemimizdeki ehemmiyetli hadiselerden biri de Kültür Bakanlığı’nın, Ankara’da 1932 yılında açtığı Gazi Terbiye Enstitüsü’nün beden terbiyesi şubesi olmuştur. Ondan evvel, 1926 yılında da İstanbul’da, Çapa’da, Kız Muallim Mektebi yanında yaptırılan jimnastik salonunda dokuz ay süreli muallim kursları açılmıştı. Dört ders senesi zarfında lise ve orta mekteplerin bütün jimnastik öğretmenleri Çapa kurslarından geçirilmiş, ve yeni bilgilerle kendileri takviye edilmişti. Fakat günden güne artan, bilgili beden terbiyesi muallim ihtiyacı karşısında kurs tedbirini kafi görmeyen Vekalet, Gazi Enstitüsü’nde üç yıl tahsil süreli ve yüksek dereceli şubeyi kurdu. Artık mekteplerin -spor bilgileriyle mücehhez- jimnastik öğretmenlerini bu müessese yetiştiriyor. Daha yüksek ihtisas yapmak üzere garp memleketlerine de öğretmenler ve enstitü mezunları gönderilmiştir.

    Kız mekteplerini mütehassıs jimnastik ve spor öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere Gazi Enstitüsü’nün beden terbiyesi şubesine 936 ders yılından itibaren kız talebe alınmasına başlandı.

    Yeni yapılan mektep binalarından bir çoğunda jimnastik salonları da düşünüldü. Mekteplerimizin beden terbiyesi, spor ve izcilik işlerini tanzim ve kontrol etmek üzere Bakanlıkta ayrı bir daire teşkil ve izcilik işleri bir talimatname ile tensik edildi.

    Diğer taraftan spor kulüplerinin ve bölgelerinin öğretici eleman noksanını kısmen olsun karşılamak lazımdı. Türk Spor Kurumu da Ankara’da 19 Mayıs Stadı’nda 938 ilkbaharında bir eğitmen kursu açtı. Buraya muhtelif antrenör ve öğretmenlerle muntazam bir program dahilinde çalışan bu kursu ikmal edenler 19 vilayet merkezine gönderildiler; çalışıyorlar…

    Modern garp sporlarının yanında eski ve milli sporlarımızın ihyası için de çalışmalar yapılmış, İstanbul’da “Okspor” kulübü kurularak ok müsabakaları tertip edilmiş, diğer bölgelerde de atlı cirit oyunları teşvik ve himaye görmüştür.

    Yurt müdafaasında dağcılık ve kayakçılığın ehemmiyeti aşikardır. Teşkilat, bu sporun federasyonunu kurmuştur. Bursa’da, Uludağ’daki kış sporları istasyonundan başka Erzurum’da Kopdağı eteklerinde, Kastamonu’da Ilgaz’da dağ evleri yapılmasına girişilmiştir.

    Buz üstünde patinaj için Ankara’da Sergi evi arkasında geçen yıl tesis edilen saha büyük rağbet görmüştür.

    Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs tarihi “Gençlik ve Spor Bayramı” günü oldu.

    İşte, memlekette günden güne artan spor alakası ve bütün medeni cihan gençliği gibi Türk gençliğinin de spora karşı gösterdiği heves ve rağbet ile beden faaliyetlerinin yurt müdafaasındaki yüksek değerini ve milli fikir terbiyesinin yanında milli beden terbiyesi meselesinin de bir devlet işi olarak lüzumunu derpiş eden Cumhuriyet hükümeti ve Büyük Millet Meclisi 1938 Haziranının 27 inci günü çıkan kanunla Başvekalete bağlı Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü’nü kurdu; bu milli meseleyi halle koyuldu.

    Nizamettin Kırşan / Ocak 1939 – Beden Terbiyesi ve Spor Dergisi

  • Beden Terbiyesi Nizamnamesi

    Beden Terbiyesi Nizamnamesi

    16 Temmuz 1938 tarihinde, 3961 sayılı Resmî Gazete‘de yayınlanan “Beden Terbiyesi Kanunu“ndan sonra, sırada bir nizamname var… 13 Nisan 1940 tarihli, 4484 sayılı Resmî Gazete, şu cümlelerle başlayan bir kararname içeriyordu : “Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünün 2/9/1939 tarih ve 3380 sayılı tezkeresile teklif ve Devlet Şûrasınca görülerek 26/2/1940 tarih ve 3326 sayılı tezkere ile tevdi edilen ilişik (Beden Terbiyesi Nizamnamesi) nin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetince 3/4/1940 tarihinde kabul olunmuştur.”

    1959 öncesi şampiyonluklar konusunda resmî belgeleri çok önemsiyoruz. Bu sebeple nizamnamenin ilk 6 maddesini sizlerle paylaşmak istedik. Tamamını yukarıdaki linkte bulabileceğiniz bu metinde, Fenerbahçe’nin tezine karşı çıkanları çürüten oldukça net doneler var; “Bu turnuvaları Federasyon düzenlemedi” yalanında olduğu gibi…

    Tabii sırf çirkin bir kamuoyu algısı yaratmak için bu insanlara “Nazi” diyen gayriresmi tarih yazıcılarını da unutmayalım.

    Hep söylediğimiz gibi; 1959 öncesini inkar, cumhuriyeti inkardır!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Beden Terbiyesi Nizamnamesi

    Madde 1 – Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünün esas vazifesi; yurddaşın fizik ve moral kabiliyetlerini ulusal ve inkilâpçı amaçlara ve yurd müdafaası icaplarına göre yükseltmek ve oyun, jimnastik, spor faaliyetlerini bu esaslar dahilinde sevk ve idare etmektir.

    Madde 2 – Her kulüp aynı zamanda içtimaî terbiyeyi, cemiyet hayatı ile yurt sevgisini yükseltmeye çalışmayı vazife bilen bir terbiye müessesesidir. Bunlar, Türk gençliğini müşterek bir vatan mefkuresi etrafında toplamak ve kendilerini sıhhatli, kuvvetli ve yurt müdafaasına kabiliyetli mükemmel bir hale getirmekle mükelleftir.

    Madde 3 – Beden terbiyesi ve sporda disiplin birinci derecede aranılacak hususlardandır. Disiplin beden terbiyesi teşkilâtına müteallik bilûmum kanun, nizam ve talimatnamelere ve bunlara müsteniden verilecek emirler ve yapılacak tebliğlere mutlak riayet ve itaat etmektir.

    Madde 4 – Kulüplerde içki ve beden terbiyesini alâkalandırmayan her türlü oyunlar yasaktır.

    Madde 5 – Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü Teşkilâtı idare ve salâhiyet bakımından aşağıdaki dereceler silsilesine tâbidir:
    A – İdarî dereceler :
    1) Genel Direktörlük
    2) Bölge Başkanlığı
    3) Kaza beden terbiyesi teşkilâtı başkanlığı (kaymakam)
    4) Nahiye beden terbiyesi teşkilâtı başkanlığı (Nahiye müdürü)
    5) Köy beden terbiyesi teşkilâtı başkanlığı (belediye başkanı veya muhtar)
    6) Kulüp ve grup başkanlığı

    B – Teknik dereceler :
    1) Federasyon heyetleri
    2) Ajanlıklar
    3) Kulüpler

    Madde 6 – Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü teşkilâtı dahilinde resmî ve şahsî bütün müracaatlar ve teklifler ve itirazlar yukarıki maddede yazılı dereceler silsilesi yolile yapılır ve emirler ve kararlar bu suretle verilir. Üstünden şikâyet halinde ve fevkalâde vaziyetlerde bir derece daha üst makama müracaat caizdir. İtiraz ve müracaat verilmiş olan karar ve emrin icrasını tehir etmez.

  • Türkiye’nin İlk Spor Birliği

    Türkiye’nin İlk Spor Birliği

    Yukarıdaki resim ve aşağıdaki transkripsiyon, 15 Ağustos 1338 (1922) tarihli Spor Alemi’nden… Dönemin meşhur mecmuası, Türkiye’nin ilk spor birliği olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakının kurucu ekibini ve Türkiye tarihinin en büyük spor adamlarından biri olan Selim Sırrı Tarcan’ın mektubunu yayınlıyor.

    Cumhuriyetle beraber yeni statüsüne kavuşmasından yaklaşık bir sene önce bu habere konu olan T.İ.C.İ. ekibinde çok meşhur simalar var. Başkan mı kim? Tabii ki Galatasaray kurucusu Ali Sami Yen beyefendi!

    “1959 öncesini inkar, cumhuriyeti inkardır” demeye devam ediyoruz. Bununla birlikte, bahsi geçen şampiyonlukları görmezden gelmenin, aynı zamanda mirasçısı olduğumuz imparatorluğu ve devlet geleneğini reddetmek anlamına geldiği de çok açık!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türklerin İlk Spor İttifakı (Federasyon) Tesis Etti

    Federasyon hakkında muallim Selim Sırrı beyefendiden mecmuamızın sahibi Sait Tevfik beye gönderilen mektup:

    “Azizim Sait Bey / 8 Ağustos 922
    Sizin ve arkadaşlarınızın mütemadi gayretleriyle vücud bulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’na kesret-i meşguliyetim hasebiyle fiilen arz-ı hizmet edemeyişime müteessifim. Evvelce arz ettiğim veçhile sporun herhangi bir şubesiyle iştigal eden kulüplerin birleşip gelişerek aralarında bir ittihat tesis etmesi pek hayırlıdır.
    İttifakın haricinde kalan futbol kulüplerinin size iltihakı şimdilik en muvafık bir hareket olur itikadındayım. Memlekette tenis, boks, güreş gibi sporlar da taammüm ettikçe ayrı ayrı kulüpler teşkili zaruridir. Bilahare onların da aralarında federe olduklarını görmek şayan-ı arzudur.
    Sizler gibi mütevazı, halûk ve samimi gençlerin mesaisini takdir eder ve icab ederse sizlere müzaheret etmeyi kendim için bir vazife bilirim.
    İhtiramat-ı faikamın kabulünü rica ederim.
    Selim Sırrı”

    Üstteki Resim; Federasyonumuza intihab olunan spor mütehassısları : Rana, Ahmet İhsan, Cevad Rüştü, Asaf Rüştü Bey’ler. Doktor Hikmet, İskender ve Ali Rıza Seyfi Beylerin resimleri elde edilemediğinden maatteessüf tab edilememiştir.

    Sağdaki Resim; Federasyonumuzun ilk reisi ve reis-i sanileri, sıra ile : Reis-i Sani Seyfi, Reis Ali Sami, Reis-i Sani Burhaneddin Bey’ler.

    Ortadaki Resim; Yeni teşkil eden federasyonumuza muaveneti vaat buyuran Beynelmilel Olimpiyat Cemiyeti Türkiye murahhası Selim Sırrı Beyefendi

    Soldaki Resim; Federasyonumuzun faal azaları : Katib-i Umumi Fethi, Muhasip Nuri, Müfettiş-i Umumi Nasuhi Bey’ler.

    Alttaki Resim; Federasyonumuzun yeni heyet-i idare azaları : Tayyip Servet, Server, Cemal Fars, Cevdet, Ziya, Hamdi, Orhan Bey’ler


    Not: Sitemizde yayınlanan bütün “1959 Öncesi Şampiyonluklar” konulu yazılara buradan ulaşabilirsiniz.

  • 1959 Öncesi Şampiyonluklar Kimin Eseri?

    1959 Öncesi Şampiyonluklar Kimin Eseri?

    Fenerbahçe’nin 1959 öncesinde kazandığı 9 Türkiye şampiyonluğu var… 1933, 1935, 1937, 1940, 1943, 1944, 1945, 1946 ve 1950 yıllarında kazanılan bu zaferlerde forma giyen futbolcuları tanıyor muyuz? 1959 öncesi şampiyonluklar kimin eseri? Biliyor muyuz? Pek sayılmaz.

    İşte bu yazıda, o 9 kupanın kahramanlarını listeledik.

    Önce şampiyonluk sayısı, sonra da alfabetik olarak dizilen listede, Esat Kaner ile Naci Bastoncu, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu kazanan isimleri olarak, tarihe geçtiler.

    En çok sahaya çıkan oyuncular yine bu iki isim olurken, onları Cihat Arman, Halit Deringör, Ömer Boncuk ve Murat Alyüz izledi.

    En golcü futbolcumuz ise, uzak ara, Melih Kotanca… Naci Bastoncu, Müzdat Yetkiner, Halit Deringör ve Fikret Arıcan ise bu alanda ilk beş sırayı alan diğer sporcular oldu.

    Tek şampiyonlukta, hatta tek maçta forma giyenler dahi bizim için çok kıymetli. Siz de göreceksiniz, ne muazzam isimler olduğunu! Bugün hiçbiri hayatta değil, fakat biz onların hatıralarını unutturmayacağız. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    FutbolcuŞampiyonlukMaçGol
    Esat Kaner713133
    Naci Bastoncu714784
    Cihat Arman61300
    Fikret Arıcan68735
    Fikret Kırcan68931
    Halit Deringör511438
    Lebip Elmas5750
    Melih Kotanca585128
    Murat Alyüz51063
    Müzdat Yetkiner58256
    Ömer Boncuk511211
    Ali Rıza Tansı47127
    Fazıl Arzık4380
    İbrahim İskeçe46230
    Mehmet Reşat Nayır4646
    Cevat Sayit3440
    Erol Keskin3569
    Halil Köksalan3566
    Hüsamettin Böke3480
    Muzaffer Çizer33123
    Niyazi Sel35221
    Nuri Pekesen390
    Orhan Canpolat384
    Rebii Erkal34112
    Samim Var34011
    Selahattin Torkal3574
    Şaban Topkanlı34017
    Şevket Demirtepe34611
    Yaşar Alpaslan3481
    Yorgo Angelidis3302
    Adnan Tuncay2155
    Ahmet Erol2519
    Aydın Bakanoğlu2331
    Bülent Büyükyüksel2118
    Halil Özyazıcı2305
    Hayati Öney2150
    Kemal Atakul290
    Muzaffer Ateşçi240
    Namık Erbay21518
    Necdet Dalay230
    Numan Uzun280
    Orhan Menemencioğlu2170
    Rıfkı Pekşen230
    Sabri Kiraz2210
    Süleyman Tekil221
    Şeref Benibol240
    Abdullah Sakallı110
    Ali Elgin110
    Argun Nemli151
    Basri Taşkavak12514
    Bedii Yazıcı160
    Cemal Şıkak110
    Cemal Uludağ110
    Cemal Uzkes1157
    Erdal Kocaçimen180
    Faruk Hızer1141
    Füruzan Şansal150
    Günaydın Özyurt110
    Hadi Tarlan140
    Hakkı Pavli110
    Hilmi Ardağ1250
    Hilmi Atakul121
    İrfan Denever120
    Kamil Ekin1286
    Konur Alp Mutlu110
    Lefter Küçükandonyadis12824
    Lütfi Boyer110
    Mehmet Ali Has1196
    Muammer Oraman170
    Naim Şukal110
    Naki Kinezoğlu121
    Nazım Kayar111
    Necdet Erdem140
    Nusret Özmengü190
    Nüzhet ???110
    Rafet Atamer120
    Rasih Minkari112
    Recep Nurcan110
    Sadi Çoban110
    Safa Özyurt110
    Sedat Bayur110
    Semih Arıcan120
    Süleyman Köprülü150
    Taci Ece110
    Turan Akra120
    Yaşar Yalçınpınar12211
    Zeki Rıza Sporel11717
    Zihni Kanmaz110
    Ziya Atamer130
    1959 Öncesi Şampiyonluklar Kimin Eseri?
  • Beden Terbiyesi Kanunu

    Beden Terbiyesi Kanunu

    1959 öncesi şampiyonluklara karşı çıkanlar, tarihi ve hukuki açıdan apaçık meydanda olan “resmî ve ulusal şampiyonluklar” gerçeğini örtbas edebilmek için Atatürk dönemine “Nazi” ithamı yapacak kadar ileri gittiler. Bu iftirayı atmalarına sebep olan 28 maddelik “Beden Terbiyesi Kanunu” 16 Temmuz 1938 tarihinde, 3961 sayılı Resmî Gazete‘de yayınlandı. Aşağıda “Merkez Teşkilâtı ve Merkez İstişare Heyeti” başlığının altındaki ilk üç maddeyi göreceğiniz kanun, kendinden öncekilerle birlikte, Fenerbahçe’nin tezini destekleyen en büyük kanıtlardan biri…

    Nitekim 29 Haziran 1938 tarihli Ulus gazetesindeki “1 Gün İçin” köşesinde Nasuhi Baydar şunları yazıyordu:

    “Büyük Şef’in, geçen ikinci teşrin başında Kamutay’ı açarken söyledikleri nutuklariyle verdikleri direktiflere göre hazırladığı programını bir hafta sonra okuyan Başbakanımız, diğer vaatleri gibi Beden Terbiyesi davasını da, dün Kamutay’ın müzakere ve kabul ettiği kanun ile halletmiş bulunuyor”

    Tekrar etmekten bıkmıyoruz; 1959 öncesini inkar, cumhuriyeti inkardır.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Beden Terbiyesi Kanunu

    Merkez Teşkilâtı ve Merkez İstişare Heyeti

    Madde 5 — Beden terbiyesi Genel direktörlüğü merkezde bir genel direktör ile genel sekreterden, federasyonlar heyetlerinden ve teftiş, hesap, sağlık ve (saha ve tesisler) dairelerinden ve (neşriyat ve propaganda) (muhaberat, muamelât ve arşiv), (sicil ve lisans) ve (müze ve kütüphane) şubelerinden teşekkül eder. Genel direktörlük lüzumu kadar yerli ve yabancı mütehassıs ile memur ve müstahdem kullanır.

    Madde 6 — Beden terbiyesi genel direktörü Başvekil tarafından intihab ve Cumhur Reisinin tasdiki ile tayin olunur. Genel direktör bu kanunun hükümleri dairesinde kurulan teşekküllerin mercii ve âmiri olup bu teşekküllerin çalışmalarından mes’uldür.

    Genel sekreter ile daire reisleri, federasyonlar başkanları ve şubeler müdürleri genel direktör tarafından intihab ve Başvekil tarafından tayin olunurlar. Diğer memurlar ve müstahdemler doğrudan doğruya genel direktör tarafından intihab ve tayin olunurlar.

    Madde 7 — Bir veya daha fazla spor nevileri, teknik ve idare bakımından birer federasyona bağlanır. Federasyonların adedi Beden terbiyesi genel direktörünün (istişare heyeti) nin de mütaleasını almak suretile yapacağı teklif üzerine Başvekil tarafından tesbit olunur.

  • Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Ulusal Şampiyonluğu

    Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Ulusal Şampiyonluğu

    Sayfamızı takip edenlerin bildiği gibi, bizim 1959 öncesi şampiyonluklara bakışımız, bunları inkar etmenin cumhuriyeti inkar etmek anlamına geldiği yönünde… Futbol ayağını Harbiye’nin kazandığı 1924 Türkiye Birincilikleri, tarihe Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Ulusal Şampiyonluğu olarak geçti. Müsabakaların başlangıcından hemen önce, 4 Eylül 1924 tarihinde yayınlanan bir yazı, görüşümüzün ne kadar da isabetli olduğunu bize bir kez daha ispat ediyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Canlanan Yeni Bir Sahne

    Milli merkezimizde birkaç gündür yeni bir sahne canlanıyor. Memleketin yetiştirdiği gürbüz ve sevimli çehreli sporcular sokaklarımızı dolduruyor, şenlendiriyor. Türkiye’de son senelere kadar ihmal ve lakaydi ile karşılanan spor cereyanlarının bugün Ankara’da tecelli eden umumi kuvvetini görmek ve o kuvvetin yetiştirdiği sağlam vücutları selamlamak herkes için samimi bir zevk olduğu şüphesizdir.

    Terbiye-i bedeniyye ve spor hiç şüphe yok ki bir millete çok lazımdır. Sağlam fikir sağlam vücutta bulunur nazariyesi asırlardan beri hükmedegelmiş ve bir çok nazariyeler alt üst olurken, bunda her zaman için bir tereddüt bile vaki olmamıştır. Türk tarihine ebedi iklil zaferleri kazandıran, şanlı muharebelerde feda-i can eden hem de bilerek, hedefini görerek şehit olan ve gazi dünün binlerce sporcularımızın gösterdikleri itimad-ı nefs, sürat, karar ve cesaret bize sporun memleketler mukadderatındaki mevkiine çok kuvvetli delildir. Bunu takdir ve sporcuları her suretle himaye eden genç cumhuriyetimizin bugünkü Ankara spor toplanmasını temin hususundaki muavenetini her sporcu şükranla yad edecektir.

    Türkiye’deki spor cereyanlarını takip ve tetkik edenler çok iyi takdir ederler ki henüz yirmi senelik bir hayata malik olan Türk spor tarihi – bu kadar kısa mazisine rağmen – şerefle doludur.

    Top oyununu kendileri için bir tehlike zanneden devr-i istibdattan kurtulan Türk sporcuları daima siyaset cereyanlarından uzak yaşamış ve her zaman vatanın ve sporun ön saf müdafileri arasında bulunmuştur. Yine hükümetimizin lütuf ve muaveneti ile şanlı bayrağımızı bütün milletler arasında olimpiyat müsabakalarında dalgalandıran sporcularımızın birçok senelerden beri büyük himmetlerle sporun yükselmesine çalışan milletlere karşı kazandıklarını muvaffakiyetleri düşünürsek Türk cevahir ve kabiliyetinin her sahada olduğu gibi spor sahasında da ne kadar büyük ve sağlam olduğunu anlarız. İşte dün Avrupa’nın en medeni milletleri önünde alkışlanan gençlerimizi yarın biz de göğsümüzü kabarta kabarta samimi muhitimizde alkışlayabileceğiz.

    Türk milli tarihinde ebedi bir nam bırakan Ankara, Türk sporculuğunun ilk inkişaf temeli olan [Türkiye Birincilikler Müsabakalar]ına sahne olmakla pek büyük bir bahtiyarlık hissettiğine şüphe yoktur.

    Bizim; Ankara halkımızın misafirlerine hiçbir teşvikinden çekinmeyeceğine imanımız vardır. Sporcularımıza beyan-ı hoş amedi eyler, muvaffakiyetler temenni ederiz.

    Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Ulusal Şampiyonluğu

  • Osmanlı Futbolunun Kurumsallaşması

    Osmanlı Futbolunun Kurumsallaşması

    Bugün, Türkiye’de futbol teşkilatlanması üzerine yaptığım yayınların sonuncusu olarak; Türkiye’ye futbolun gelişi ve gelişmesini, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın (TİCİ) Osmanlı dönemindeki kuruluşu sırasında yaşanan hukuki tartışmaları ve bu teşkilatın yeni Türkiye ile ilk temasını konu edineceğim. Huzurlarınızda “Osmanlı Futbolunun Kurumsallaşması”

    Barış Kenaroğlu


    1890 : “Kuşdili Çayırında Futbol Oynandığı…”

    Türkiye’de futbol İzmir ve İstanbul’da 1870’lerden sonra oynanmaya başladı. Önemli bir liman kenti olan İzmir ve devletin başkenti İstanbul’da futbola yabancılar öncülük ettiler. Abdülhamit döneminde Türkler için sakıncalı olan bu spor, yabancılar içinse serbestti. Osmanlı arşivinde futbol ile ilgili en eski belge 1890 ile tarihlenmekte; içeriğinde ise “Kadıköy’ünde Moda’da oturan Mösyö Whittal ve oğullarının himayesinde Kuşdili Çayırı’nda futbol oynandığı” Zaptiye Nazırı tarafından Yıldız Sarayı’na bildirilmekteydi.

    T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı‘ndan

    İlk Spor Tarihçimiz Ethem Nejat

    Dönem üzerinde yaptığımız araştırmalarda, 4 Mart 1908 Tarihli Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde yer alan bir yazının altında imzasına rastladığımız Ethem Nejat’ı “İlk Türk Spor Tarihçisi” olarak kaydediyor ve futbolun kısa sürede gösterdiği gelişmeyi anlattığı detaylı yazısının bir kısmını sizlerle buluşturuyoruz. 

     “Memalik’i Şahanede (Osmanlı Ülkesinde) futbol oyununa ilk evvela Dersaadet (İstanbul) ve bahusus (özellikle) Moda’da sakin İngilizler başlamışlar ve Kadıköy, Beykoz çayırları futbol mevkileri olarak ortaya çıkmıştır. Birkaç sene sonra merak diğerlerine de sirayet etmiş, birinci teşkil eden kulüp Moda kulübü olup bilahare sırasıyla Kadıköy, Elpis, Pera, Robert Kolej, Strugglers, asoşiyeysın futbol kulüpleri vücud buldu (kuruldu) ve bir lig tarafından cümlesi idare edildi. Dersaadet Futbol Ligi her sene muntazam program dahilinde oyunlar tertib eder, bütün kulüpler eyyam-ı muayyenesinde (belirli günlerde) maçlar yaparlar, bundan başka Dersaadet kulüplerinin İzmir oyuncuları ile her sene müsabakaları olup bunlar ya Dersaadet’te veya İzmir’de yapılır ki bu münavebeye (dönüşümlü olarak) tabidir.”

    Ethem Nejat’ın sözünü ettiği kulüplerden Pera’nın Galatasaray olduğunu, Meşrutiyetin yeniden ilan edilmesinden önce basında bu kulübün başka isimlerle yer aldığını belirtelim. Fenerbahçe ise yeni kurulmuş bir takım olarak o yıl lige katılacak güçte değildi. 1907’in yaz başından, 1908’in ilkbaharına kadar geçen süre bir anlamda Fenerbahçe’nin futbola hazırlık günlerini temsil etmektedir. Daha önce yayınladığımız Fenerbahçe’nin Belgelenen İlk Maçları yazısında bu süre zarfında yapılan maçların detayına ulaşabilirsiniz.

    4 Mart 1908 tarihli Tercüman-ı Hakikat gazetesi

    Sürgündeki Kurucu James La Fontaine

    Ethem Nejat’ın bahsettiği İstanbul Futbol Ligi, Türkiye’de futbolun ilk organize yapısı olma özelliğini taşır. Union Club’ın başındaki James La Fontaine’in idaresinde oynanan bu ligi; İstanbul Futbol Kulüpleri Ligi, Cuma Ligi, Pazar Ligi gibi ligler izlemiştir. Bu noktada James La Fontaine’e bir parantez açmak istiyoruz. Türkiye’de Futbolun kurucusu olan J.L.Fontaine, İngiliz bir tüccar aileye mensuptu. Aile dedesi zamanında İzmir’e yerleşmiş ve kendisi de İzmir’de doğmuştu. İzmir’de spor kulüplerinin kuruluşuna ön ayak olduktan sonra 1899’da İstanbul’a gelmiş ve yerleştiği Moda’da Türk futbolunun temelini atmıştı. Ancak J.L.Fontaine’in kaderi de Osmanlı’nın peşi sıra savaşlara girmesi ve  İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesi ile değişti. Futbolu yönetenlerin başında gelen J.L.Fontaine, 1900-1913 yılları arasında İttihat ve Terakki’nin futbolu, genel olarak sporu, paramiliter bir yapılanma aracı olarak görmeye başlaması ile sahneden çekildi. Şurası kesindir ki, La Fontaine, 1910 yılına kadar İstanbul futbolunu idare eden kişiydi.

    J.L.Fontaine, bazı kaynaklara göre (Asr-ı Fener) Dünya Savaşı başlayınca vatandaşı olduğu İngiltere tarafında savaşa katılmış ve tıpkı ailesinin başka üyeleri gibi casuslukla suçlanmıştı. J.L.Fontaine, yukarıdaki kaynağın verdiği bilgiyi doğrularcasına ilk kez 1915’te tutuklandı. Malta’da sürgünde olan İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden Eyüp Sabri Bey’in serbest bırakılması karşılığında serbest bırakıldı. İkinci tutuklanması ise 1917 yılında gerçekleşti.  Bugün Kırşehir sınırlarında olan Mucur’a sürgün edilerek yaklaşık bir yıl burada kaldı. O tarihten sonra ise aşağıda yer alan Osmanlı Arşivi belgesinden anladığımız üzere İzmir’e nakledildi. 1932 Yılındaki ölümüne kadar da orada yaşadı.

    T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı‘ndan

    “Mucur’a gönderilen İngiltere Vatandaşı Mösyö La Fontaine daha sonra İzmir’e nakil edilmiştir.”


    Futbol Kurumsallaşıyor

    Futbol 1800’lü yılların sonunda İngiltere’nin Türkiye’ye en büyük ihraç ürünü olarak değerlendirilebilir. İngiltere bir anlamda, İzmir ve İstanbul’da yaşayan yabancıların futbola başlattığı ilgiyi, İstanbul’a gönderdiği kraliyet gemilerinin mürettebatının kurduğu takımların İstanbul Ligi’nde boy göstermesinin ardından sürekli hale getirmek istemiştir. Bu süreklilik; Tanzimat-Meşrutiyet yıllarında Osmanlı toplumunda başlayan Batıcı fikirlerin de etkisiyle, Türk takımlarının yeşil sahalarda boy göstermesine neden olmuştur. Türkler, o dönem “Association/Asosişeysın” diye isimlendirilen modern futbol oyununu (Yazının başında yer verdiğimiz İlk Spor Tarihçimiz Ethem Nejat’ın modern futbol kurallarını anlattığı yazısını önümüzdeki günlerde yayınlayacağız) gemilerin İngiliz mürettebatından öğrendikleri gibi; Türk futbol adamları, “Futbol Yönetimi” üzerine ilk deneyimlerini de İngilizlerin idaresindeki lig yönetimlerine katılarak kazanmışlardır.

    Türk futbolunun kurumsallaşmasının ilk adımı Meşrutiyetin yeniden ilan edilmesinin ardından çıkan 1909 yılında çıkan Cemiyetler Kanunu’dur. Cemiyetler kanunu uyarınca spor kulüpleri 1910-1913 yılları arasında kendilerini devlete tescil ettirmişler, dolayısıyla tüzük sahibi birer dernek olarak belirli kurallar çerçevesince yönetilmeye başlamışlardı. Kulüplerin bu yapıya kavuşması spor müsabakalarının da belirli kurallar altında yapılması gerekliliğini doğurmuştur. Her ne kadar 1904’ten itibaren İstanbul’daki futbol ligleri nizamnamelere sahip olsalar da; bu nizamnamelerde kulüplerin katılımı ve yönetimde söz sahibi olmaları gibi konularda yetersizlikler mevcuttu ve dolayısıyla zaman zaman eşitsiz uygulamalar ortaya çıkmaktaydı. Aslında bu durum futbolun kurumsallaşmasına giden süreci hızlandırdı. Keza yukarıda sözünü ettiğimiz İstanbul, İstanbul Futbol Kulüpleri, Cuma, Pazar Ligleri, kulüplerin aralarındaki anlaşmazlıklardan dolayı oluşturulmuş liglerdi. İstanbul’un futbol kulüpleri, kendi aralarında ve lig yönetimleriyle dönem dönem yaşadıkları anlaşmazlıklar sonucunda, yeni organizasyonlar kurmuşlar; bu da futbolda yönetsel bölünmeye ve göreceli bir karışıklığa neden olmuştu.

    Osmanlı’nın politik olarak İngiltere ile karşı saflarda yer alması, dolayısıyla futbol yönetiminde söz sahibi olan başta James La Fontaine gibi kişilerin çeşitli yollarla İstanbul’dan uzaklaşması da Türk futbolunun kurumsallaşmasını hızlandırmıştır. Bu dönemde ülkeyi yöneten İttihat ve Terakki’nin savaş yıllarında başta Altınordu ve Fenerbahçe olmak üzere spor kulüplerine yakın ilgisi de futbolda kurumsallaşmayı hızlandıran bir diğer etkendir.

    Türk kulüplerinin yöneticileri, sözü edilen şartlar altında, futbolun giderek artan öneminin, kurumsallaşmayı gerektirdiğinin farkına varmışlardır. İstanbul’un işgal altındayken işgal kuvvetlerinin takımları ile yapılan maçlar da halkın uzun zamandır bu spora artan ilgisini iyiden iyiye ortaya koymuştu. Artık bir olgu haline gelen futbol, diğer spor dalları ile beraber, teşkilatlanmalıydı.

    Fenerbahçe’nin İlk Galatasaray Galibiyeti… Maçın Hakemi James La Fontaine!

    Geçici Heyet

    Türk kulüplerinin yöneticileri işgal yıllarında futbolu kurumsallaştırmak için en büyük adımı “İdman İttihadı Heyet-i Muvakkatesi”ni kurarak attılar. Bu oluşum, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın (TİCİ) öncülü durumundaydı. Ali Sami Bey, Nasuhi Baydar, Burhaneddin Bey gibi isimlerin yer aldığı heyet, adı üzerinde geçici bir yapıya sahipti. Heyet, Yusuf Ziya Bey’in (Öniş) İsviçre’den getirdiği spor yönetmeliğini temel alarak bir tüzük hazırlamıştı. Futbolun Batılı düşünce tarzı ile olan kuvvetli bağı bir kez daha kendini göstermişti.  1920 ve 1921 Yıllarında görev yapan geçici heyet, 1922’nin ilk günlerinde Dahiliye Nezareti’ne başvurarak resmen bir cemiyet olmak isteğini bildirdi. Kaynaklarda Mayıs 1922’de TİCİ’nin resmen kurulduğu yazıyor olsa da, arada geçen 5 aylık süreçte neler olduğuna dair bugüne kadar bilgimiz yoktu. Devlet Arşivlerinde karşımıza çıkan belgeden, TİCİ için bu sürecin zorlu geçtiği, cemiyetin kuruluş tartışmalarının devletin üst yargı kurumu olan, dönemin Danıştay’ı, Şura-yı Devlet’te tartışıldığı ortaya çıktı.


    T.İ.C.İ. Osmanlı Danıştay’ının Gündeminde

    Belgede, “Altınordu İdman Yurdu, Anadolu İdman Kulübü, İdman Yurdu, Beylerbeyi Terbiye-i Bedeniyye Yurdu, Türk Gücü, Darülşafaka Mezunin Terbiye-i Bedeniyye Yurdu, Süleymaniye Terbiye-i Bedeniyye Yurdu, Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü, Kumkapı Terbiye-i Bedeniyye Yurdu, Nişantaşı Terbiye-i Bedeniyye Yurdu, Vefa İdman Yurdu, Hilal Spor Kulübü, namlarındaki cemiyetlerin ittihat ve iştirakiyle (birleşerek katılımı ile) “Türkiye İdman Cemiyetleri ittifakı” ünvanıyla bir cemiyet teşkil olduğuna bahisle, müsaade-i resmiyenin itası (resmi iznin verilmesi) cemiyet-i mezkure tarafından istida olunmuş (sözü edilen cemiyet tarafından talep edilmiş)” deniliyor ve bunun Mülkiye ve Maarif Komisyonları’nda tartışıldığı söyleniyordu. Komisyonlar, 1909 tarihli yürürlükte olan Cemiyetler Kanunu’na göre; cemiyetlerin yalnızca özel kişiler tarafından kurulabileceğini öngördüğünden, tüzel kişilik olan derneklerin birleşip bir dernek kurmasına izin verilemeyeceği yönünde görüş bildirmişlerdi. Konu, Şura-yı Devlet Genel Kurulu’na geldi. Genel kurul, Cemiyetler Kanunu’nun özel kişilere atıf yaptığını ısrarla tekrarladı. “Cemiyetler azasının yirmi yaşından gün alması ve bir cinayetle mahkum veya hukuk-ı medeniyeden mahrum bulunmaması şarttır” hükmünü dernek kurmak isteyen bir derneğe uyarlamanın imkansızlığını söylerken, yabancı ülkelerin ve özellikle Fransa’nın Cemiyetler Kanunu’nda derneklerin birleşip dernek kurabildiğine dair bir hükmün olduğunu da şerh koydu. Bu kararlar ile Dahiliye Nezareti’ne geri gönderilen TİCİ’nin kuruluş talebi, tam 5 ay sonra kabul edildi. Cumhuriyet’in ilanından önce kurulan bu teşkilat, yeni rejimin gereklerini yerine getirerek sporun birçok dalında örgütlenmesini sağlamakla birlikte, ilerleyen yıllarda Türkiye’nin uluslararası spor teşkilatlarına kabul edilmesine de önemli ölçüde etki etti.

    T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı‘ndan

    İlk Temas

    TİCİ’nin sancılı geçen kuruluş süreci, Anadolu’da devam eden Kurtuluş Savaşı’nın son günlerine rastlamaktadır. Savaşın 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlanması ile imzalanan Mudanya Mütarekesi’nden sonra 19 Ekim 1922’de İstanbul’a gelen Refet Paşa (Bele); TİCİ Heyeti’nin, yakın gelecekte kurulacak yeni devleti temsilen, ilk temas ettiği kişi oldu. Refet Paşa, 1 Kasım’da Saltanatın kaldırılacağının öngörülmesi üzerine İstanbul’a gönderilmiş ve bir anlamda İstanbul’u teslim alma görevini yerine getirmişti. Detaylarını Refet Paşa’nın Fenerbahçe Kulübü’nü Ziyareti adlı yazımızda okuyabileceğiniz bu ziyaret, TİCİ heyeti için bir fırsata dönüştü. Spor kulübü yöneticileri hem işgalin yakında sona erecek olmasından dolayı sevinçli, hem de yeni oluşturdukları kurumsal yapının yeni düzende olması gerektiği gibi yer almasını sağlama konusunda umutluydular.  TİCİ Heyeti bu motivasyonla Refet Paşa’yı karşılayanlar arasında yer aldı. Bu karşılamadan iki gün sonra da 21 Ekim 1922’de kendisine “hoş geldiniz” ziyaretinde bulundular. Başkanı Galatasaray’dan Ali Sami Bey olan, üyeleri arasında Fenerbahçe’den Hasan Kamil Bey (Sporel)’in de bulunduğu TİCİ heyetinin, Refet Paşa ile bu  ilk görüşmesinin detaylarını Spor Alemi Dergisi’nden öğreniyoruz. Refet Paşa’nın heyete hitaben “İstanbul idmancılarının yabancı devlet kuvvetlerine karşı kazandıkları başarılardan dolayı çok memnun olduğunu” belirtmesi, işgal yıllarında işgal kuvvetlerine karşı birçok spor dalında verilen mücadelenin önemini ortaya koymuştur. Refet Paşa’nın“İşgal yıllarında yabancılarla yapılan spor müsabakaları, milli mücadelenin esaslarını ortaya koymuş ve büyük zorluklarla yapılan bu mücadeleler sonrasında alınan galibiyetler, işgal altındaki İstanbul’da milli coşkunun özlemini çeken insanlara bir sevinç kaynağı olmuştur” ifadesi ile pekiştirdiği bu önem, TİCİ’nin yeni devlet düzeninde kabul göreceğine dair ilk ipucu olarak değerlendirilebilir. Bunun üzerine Heyet Başkanı Ali Sami Bey’in verdiği karşılık ise, sporun gelişmesi için destek istemek olmuştur:

    “Fakat bu teşkilatı takdir etmek kafi değildir (yeterli değildir) tatbikinde de (uygulamada da) istical (acele) etmeliyiz. Onun için mücadele-i milliyenin idmancılar saflarında açtığı şerefli boşluklara rağmen en büyük harbimiz esnasında bu işin esasatını vaz ettik (esaslarını ortaya koyduk) ve bütün mahrumiyetlere (eksikliklere) rağmen teşkil ettiğimiz (oluşturduğumuz) takımlarla İstanbul’da ecanibin (yabancıların) en kuvvetli idmancılarını mağlup ederek milli coşkunluğun mütehassiri olan (özlemini çeken) ahalimize (halkımıza) bazı sürur (sevinç) dakikaları geçirebildik”

    Refet Paşa'nın Fenerbahçe Kulübü'nü Ziyareti
    İstanbul Araştırmaları Enstitüsü arşivinden.

    Süreklilik

    Osmanlı’da Futbol konusu, tarihin sürekliliği için verilebilecek en iyi örneklerden biridir. Futbol, bu topraklarda siyasal ve sosyal gelişimlere dayalı bir olgu olarak, yukarıda yaptığımız değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet öncesinde ortaya çıkmıştır. İngiltere’nin emperyal hedefleri için bir araç olarak kullandığı futbol oyunu, Osmanlı Türkleri tarafından hemen benimsenmiştir. Batı kültürünün bir ürünü olan bu oyunu geliştirmek, geliştirdikten sonra kurumsallaştırmak için yine Batı’nın uygulamaları örnek alınmıştır. Bu anlamda futbol oyunu, Osmanlı Modernleşmesi’nin bir ürünüdür. 1908 Jön Türk Devrimi’nin bu ürünü sahiplenmesi, bu yargıya dayanak olarak gösterilebilir. Anadolu’da verilen Kurtuluş Savaşı esnasında İstanbul’da işgal kuvvetleri askerlerinin oluşturduğu takımlarla maçlar yapan kulüpler, yeni devlet tarafından da kabul edilmiştir. Savaşın muzaffer komutanlarına göre işgal altında verilen sportif mücadeleler, Milli Mücadele’nin bir parçası olarak görülmüştür. Spor kulüplerinin kurumsallaşarak, üst bir teşkilat olan TİCİ’yi kurmaları ise, Cumhuriyet Devrimi’nin amaçları ile bire bir örtüşmektedir. Tanzimat’tan sonra modernleşmeye başlayan meşruti monarşik kurumların sonuncusu TİCİ’dir. Bu özelliği, TİCİ’nin, Cumhuriyet yönetimi tarafından sahiplenilmesini/himaye edilmesini sağlamıştır. 

    Barış Kenaroğlu

  • 1925 Türkiye’sinde Spor Teşkilatlanması

    1925 Türkiye’sinde Spor Teşkilatlanması

    Bir süredir yayınlamayı sürdürdüğüm Türk spor yapılanmasının ilk yıllarına ait hukuki metinlerde bugün sırayı, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın (TİCİ), 1922-1925 yılları arasında, Türkiye’deki Spor Teşkilatlanmasını kayıtlara geçirdiği belge alıyor.

    Hatırlanacağı üzere Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın 1922 yılında yazılmış kuruluş tüzüğünün ve TFF’nin 1923 yılında FIFA’ya katılırken kabul ettiği tüzüğün bazı maddeleri ile 1924 İlk Türkiye Birinciliği Organizasyonu Talimatnamesi ve programını geçtiğimiz günlerde sitemizde yayınlamış, bu metinlere dayanarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1959 öncesi şampiyonluklar konusundaki tezine hukuki bir temel oluşturmaya çalışmıştım.

    Çevirisini yaparken beni fazlaca heyecanlandırmış olan belge; ortaya koyduğu detaylar ile Türk spor yapılanmasının kuruluşundan itibaren organize, kurumsal ve resmi nitelikte olduğunu kanıtlıyor. Türk spor tarihinde ilk kez yayınlanan bu belge üzerinde yaptığım değerlendirme ve analizlerin,  başta 1959 öncesi Şampiyonluklar olmak üzere, döneme ilişkin meselelerin çözüme kavuşturulmasında önemli bir kaynak olacağı düşüncesindeyim. Yazının son kısmında, belgede İstanbul Bölgesi’ne ilişkin yazılan bilgileri aktaracak, İstanbul’un spor hayatına ve kulüplerine ilişkin sayısal detaylara da yer vereceğim.

    Barış Kenaroğlu


    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Teşkilatı

    Kuruluşundan (1922), ikinci genel kongreye kadar (18 Eylül 1925);
    Genel Merkez, Federasyonlar, Bölgeler ve Spor Kulüpleri hakkında bilgiler

    Hami
    Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri
    Fahri Başkan Başbakan İsmet Paşa Hazretleri


    Himaye

    Yukarıda belgenin başlığı ve giriş sayfasını görüyorsunuz. Israrla üzerinde durduğumuz “1959 Öncesini İnkar Cumhuriyeti İnkardır” tezi adeta giriş sayfasındaki ifade ile vücut buluyor. Dönemin spor yapılanmasını “gayrıresmi” olarak niteleyen karşı tezi, TİCİ’nin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa himayesinde ve Başbakan İsmet Paşa Fahri Başkanlığı’nda faaliyet gösteren bir kurum olduğunu kanıtlayan bu ifade ile çürütmüş oluyoruz. Devam eden satırlarda sözü edilen tezin, daha birçok yerde çürütüldüğüne tanık olacaksınız.

    25 Eylül 1924 tarihli Spor Alemi dergisinde 1924 Türkiye Futbol Şampiyonluğu resimlerinden:
    Heyet-i vekile büyük müsabakaları temaşa ederlerken. (Kaynak : Wikipedia)

    9 Federasyon – 18 Bölge – 120 Kulüp – 10.000’i Aşkın Sporcu

    Belge, 1922-1925 yılları arasında Türkiye’de 9 spor branşının Federasyonunun kurulduğu bilgisini bize veriyor. Bunlar;

    Atletizm, Atletik (Voleybol-Basketbol) Eskrim, Bisiklet, Boks, Futbol, Denizcilik, Güreş, Hokey ve Tenis

    Yine belgede Türkiye’nin 18 bölgeye ayrıldığını ve her bir bölgenin kendine ait yöneticilerinin olduğunu görüyoruz. Bu bölgeler;

    Edirne, İstanbul, İzmir, Eskişehir, Adana, Antalya, Ankara, Giresun, Trabzon, Uşak, Balıkesir, Bursa, Samsun, Denizli, Canik, Konya, Kocaeli ve Ordu Spor Teşkilatı.

    Yukarıdaki 18 bölgede TİCİ’ye katılmış kulüplerin tamamının isimleri belgede sıralanmış durumda. Bu bilgiden, o dönemde, Türkiye’deki toplam spor kulübü sayısı olan 120’ye ulaşıyoruz. Ayrıca ülkedeki toplam sporcu sayısı olarak 10.443 karşımıza çıkıyor.

    Belge üzerinde yapılabilecek bir diğer değerlendirme de spor dallarının ülkedeki faaliyet dağılımı. Tüm bölge yöneticilerinin genel merkeze gönderdiği raporlarda yer alan bu bilgiden, hangi spor dalının kaç bölgede faal olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

    Futbol: 18 Bölgenin 17’sinde
    Atletizm: 18 Bölgenin 14’ünde
    Güreş: 18 Bölgenin 4’ünde
    Denizcilik: 18 Bölgenin 5’inde
    Bisiklet: 18 Bölgenin 4’ünde
    Atletik: 18 Bölgenin 4’ünde
    Boks: 18 Bölgenin 3’ünde
    Hokey: 18 Bölgenin 1’inde
    Tenis: 18 Bölgenin 1’inde
    Eskrim: Kuruluş aşamasında.

    Görüldüğü üzere futbol, hem kurulma hem de gelişme (belgedeki tanımlamasıyla “inkişaf”) bakımından diğer spor dallarının hepsinden ileride yer almaktadır. Futbol, genel merkeze gönderdiği raporda yeterli bilgi vermeyen Antalya Bölgesi hariç, tüm bölgelerde faaldir ve bölgelerin tamamının gönderdiği raporlarda ilk sırada yazılmıştır.

    25 Eylül 1924 tarihli Spor Alemi dergisinde 1924 Türkiye Futbol Şampiyonluğu resimlerinden :
    Konya mıntıkasını temsil ederek Ankara’ya gelen Konya futbolcuları. (Kaynak : Wikipedia)

    “Resmî” Teşkilat

    TİCİ’nin devletin himayesinde teşkilatlandığını, buradan hareketle TİCİ tarafından yapılan organizasyonların “resmi” nitelik taşıdığını defalarca dile getirmiştik. Bu belge üzerinde yaptığımız bir diğer analiz ile, teşkilatın bu niteliğini kanıtlamış olacağız.

    Belgede isim, adres ve meslekleri hakkında bilgiler verilen yöneticilerin sayısını 126 olarak belirledik. Bu sayıya; başkanlığını Galatasaray’ın kurucularından olan Ali Sami Bey’in yaptığı, Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri, Federasyon Yönetim Kurulu üyeleri ve Bölge Yönetim Kurulu üyeleri dahil edilmişken, sayıları 120 olan Spor Kulüplerinin yöneticileri ise hariç tutulmuştur.

    Bu ayrımı, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nı yalnızca isminin günümüz Türkçesi’ndeki anlamı olan “Türkiye Spor Kulüpleri Birliği”ne dayanarak, günümüzün “Kulüpler Birliği” statüsünde değerlendiren ve bu doğrultuda 1959 öncesi organizasyonları “gayrıresmi” olarak niteleyen tezi çürütmek için yapan aslında biz değiliz. Spor Kulüplerinin yöneticilerinin isimlerine belgede yer vermeyerek bu ayrımı Ali Sami Bey’in başında bulunduğu TİCİ Genel Merkezi Yönetim Kurulu yapmış durumda.

    Peki Türk Sporunun 126 yöneticisinin meslekleri neydi? Federasyonlarda, Bölgelerde, Genel Merkezde görev yapan bu kişiler profesyonel olarak nereye bağlıydılar? Bu soruların cevabı bizi, TİCİ’nin resmi bir teşkilat olduğu gerçeğine daha da yaklaştıracak. Basit bir ayrım ile 126 kişinin sadece 40 tanesi özel sektörde, kalan 86 kişi ise devletin çeşitli kurumlarında değişik kademelerde çalışmakta olduğunu anlayabiliyoruz. Bu iki sayı bize TİCİ teşkilat yöneticilerinin %68’nin devlet memuru olduğunu göstermektedir. Bu memurlar arasında valiler, öğretmenler, doktorlar, çeşitli rütbelerden askerler vardır.

    Türkiye’nin En Büyük Spor Kulübü

    Belgede İstanbul Bölgesi ile ilgili kayda geçirilen bilgilerin yer aldığı bölümü aktararak yazımızı sonlandırıyoruz. İstanbul bölgesi, teşkilata kayıtlı 25 kulübü ile ülkenin sportif olarak en faal bölgesi durumunda. Bölgenin bir diğer özelliği olarak, teşkilata bağlı, federasyonu kurulmuş bütün spor dallarının bölgede faal olmasını gösterebiliriz. Ülke çapında teşkilata kayıtlı sporcuların üçte biri, kulüplerin ise beşte birinin İstanbul bölgesinde yer alması da dikkate değer bir başka noktadır. Fenerbahçe’ye bu noktada özel bir yer vermek gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü 1922-1925 yılları arasında, bünyesindeki 576 sporcusu ile sadece İstanbul’un değil, aynı zamanda Türkiye’nin de en büyük spor kulübü olduğu bu belge ile ortaya çıkmıştır.

    File:19240925 SporAlemi 5.jpg
    25 Eylül 1924 tarihli Spor Alemi dergisinde Fenerbahçe ve Polonyalı futbolcular. (Kaynak : Wikimedia Commons)

    İstanbul Bölgesi

    Rengi: Kırmızı

    İttifaka Kabul Edildiği Tarih: İlk olarak kurulmuş olup, Birinci resmi kongresi Haziran 1923’te yapılmıştır.

    Merkezinin Bulunduğu Yerin Adresi: Eminönü Rıhtım Han, numara:10

    Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri
    Başkan: Servet Bey (Sultanhamam İstanbul Ticaret Odası Müdürü)
    İkinci Başkan: Burhanettin Bey (Babıali Şeref Sokağında Yenises Gazetesi Yazı Heyetinden
    Genel Sekreter: Hamit Bey (Anadoluhisarı – İdman Yurdu)
    Muhasip Veznedar: Saim Turgut Bey (İstanbul Erkek Lisesinde Öğretmen)
    Müfettiş: Mahmut Eşref Bey (Sultanhamamda İstanbul Ticaret Odasında )

    Bölgedeki Spor Sahaları ve Sahiplik Durumları: Taksim’de eski kışla avlusunda (Manifatura Tüccarı Münazırzade Abdulaziz Bey tarafından kiralanmış), Kadıköy İttihat Spor Kulübü Meydanı: Günümüzde Beşezade Emin Bey idaresinde

    Bölgede faaliyet gösteren Spor Branşları: (Sporun bölgedeki gelişmesi sırasıyla) Futbol, Atletizm, Güreş, Hokey, Denizcilik, Tenis, Bisiklet, Basketbol ve Voleybol, Boks

    Bölgede Federasyona Üye Olmayan Kulüp Sayısı : Sekiz Türk Kulübüdür.


    İstanbul Bölgesindeki Spor Kulüpleri

    25 Eylül 1924 tarihli Spor Alemi dergisinde 1924 Türkiye Futbol Şampiyonluğu resimlerinden :
    İstanbul sporcularını Ankara istasyonunda istikbal. (Kaynak : Wikipedia)

    Barış Kenaroğlu

    Not : En üstteki fotoğraf, 25 Eylül 1924 tarihli Spor Alemi dergisinde 1924 Türkiye Futbol Şampiyonluğu resimlerinden… İstanbul sporcularını Ankara istasyonunda istikbal. (Kaynak : Wikipedia)

  • 1924 Türkiye Şampiyonluğu Nizamnamesi

    1924 Türkiye Şampiyonluğu Nizamnamesi

    Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini belgeler eşliğinde yazmaya devam eden Barış Kenaroğlu, arşiv araştırmalarının gün yüzüne çıkardığı yeni bir belge ile karşınızda : 1924 Türkiye Futbol Şampiyonluğu Nizamnamesi!


    Talimatname

    Geçen hafta yayınladığım “Türk Futboluna Atatürk İmzası” başlıklı yazıda, Ankara’da yapılan “1924 Türkiye Birinciliği Organizasyonu”na ilişkin önemli detaylara ver yermiştim. Bu detaylar; Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın (TİCİ) 1922 yılında yazılmış kuruluş tüzüğünün ve TFF’nin 1923 yılında FIFA’ya katılırken kabul ettiği tüzüğün bazı maddelerini de içeriyordu.

    1924-1959 Dönemi futbol organizasyonları için yapılan “kurumsal bir yapının ürünü değildi”, “organizasyonların resmi bir niteliği yoktu” gibi iddialara da yukarıda sözü geçen tüzüklerin ilgili maddeleri ile karşılık vermiştim.

    Bugünkü yazımda ise, yaptığım araştırmalar sonucunda, bulduğum 1924 Türkiye Birinciliği Organizasyonu Talimatnamesi ve programını sizlerle buluşturacak, dönem ile ilgili iddialara hukuki açıdan karşılık vermeye çalışacağım.

    Türk Spor Tarihi araştırmalarında ilk kez yayınlanan İlk Türkiye Birinciliği Organizasyonu Talimatnamesi ve Programı’nın maddelerini günümüz Türkçesiyle aktardıktan sonra bu maddelerden yaptığım çıkarımları sıralayacağım.

    Barış Kenaroğlu


    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı

    1924 Yılı Ağustos Ayı Sonunda Ankara’da Yapılacak

    İlk Türkiye Birinciliği Müsabakaları Talimatları ve Genel Program

    Türkiye Birinciliği Müsabakaları

    1 – Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı tüzüğünün 2.maddesinin 2. ve Federasyonlar tüzüğü kısmındaki 22.maddenin aynı şekilde 2.fıkraları gereğince her sene Ağustos’ta düzenlenmesi gereken “Türkiye Birinciliği” müsabakaları bu sene 29 Ağustos 1924 Cuma günü başlamak üzere Ankara’da yapılacaktır. (Genel Merkez, sporcuların hakkıyla ehliyetlerini gösterebilmelerini sağlamak için müsabakaların birer gün ara ile yapılması esasını kabul ettiğinden, ilgili kişiler, Ankara’da bir haftadan fazla kalacaklarını göz önüne alarak, 27 Ağustos Çarşamba günü Ankara’ya gelmiş olmaları lazımdır.)

    2 – Sözü geçen 22.maddenin aynı fıkrasında yazılanlara göre bu müsabakalara yalnız bölge birincileri (kişi ve takım) iştirak edebileceklerdir. Kişi ve takımların resmen kurulmuş ve ittifakça onaylanmış bölgelere üye olması şarttır. Müsabakalara hiçbir karma takım kabul olunamaz. Kişi veya takımlar muhakkak bir kulübü temsil edeceklerdir. Müsabakalara girecek sporcular, TİCİ tarafından verilmiş bir kimliğe sahip bulunacaklardır.

    3 – Tüzüğün küme ve birlik tüzüğü kısmının 43. ve 44.maddelerinin işaretiyle, 45.madde ve 46.maddenin 1.kısmı gereğince, işbu müsabakalar da federasyonları olan mevcut sporların her biri, yani; futbol, atletizm, güreş, halter, bisiklet için birer “Türkiye Birliği” kurulacaktır.

    4 – Sözü geçen 46.maddede yazılanlara göre işbu Türkiye Birliğinde, ilgili Federasyon Başkanı, ve Katibi, başkanlık ve katiplik makamlarında olacağı gibi, her bölgede o sporun birinciliğini kazanmış olan takım veya kişilerin üye olduğu kulüplerden birer üye de bu birlikte delege olarak görev yapacaklardır.

    5 – Birlik tüzüğünün 43.maddesine göre geçici olan ve kendine ait müsabakaların sonucunda görevi sona erecek bu birlikler, tüzüğün kendileri ile ilgili olan 49.maddesinin 4-5-7-8-10-13-14-15 numaralı fıkralarını uygulamakla yükümlüdürler. (buna göre; ilk toplanmada delegeler temsil ettikleri sporcuların isimlerini içeren bir listeyi – Futbol takımları yedeklerle beraber 15 sporcuyu geçmeyecektir – birliğe sunacaklardır. Birlikler, kendine ait müsabakaların sonunda birinciliği kazananların  birincilik beratlarını düzenleyecekler ve TİCİ heyetine sunacaklardır.

    6 – Federasyonların mevcut sporun ancak bir bölgede resmen birincileri belirlemiş olduğu ve Türkiye Birinciliği müsabakalarında rakipleri çıkmadığı takdirde bunların Türkiye Birincisi olduğu kabul edilir.

    7 – Müsabakalar, büyük bir resmi geçit ile açılacak ve Türkiye Birinciliklerinin ödülleri, fevkalade merasim ile bütün müsabakaların sonunda verilecektir.

    8 – Yukarıdaki tüzük şartları ve esaslar çerçevesinde yapılması gereken bu resmi müsabakalara ait tüm talimatları TİCİ genel merkezi verecektir.

    9 – Müsabaka şartlarını ve değerlendirmesi için; TİCİ başkanı ve bölge başkanlarından oluşan bir icra heyeti tam yetkili olacaktır.

    10 – Ankara’da sahaların düzenlenmesi, soyunma ve seyirci yerlerinin bulunması ve tüm sporcuların Ankara’daki barınma ve beslenmeleri gibi işler için, genel merkez tarafından Ankara Bölgesi Merkez Kurulu’na yetki verilmiştir.

    11 – Sporcuların en iyi şartlarda seyahat etmeleri, barınmaları ve beslenmelerinin sağlanması için Genel Merkez, hükümetten istekte bulunacaktır.

    Tören Programı

    1 – Müsabakaların başlangıç günü olan 29 Ağustos 1924 Cuma günü öğleden sonra saat 1’de bütün sporcular müsabaka sahasında toplanacak ve aşağıda belirtilen sıraya göre bir resmi geçit yapılacaktır.

    • 3 Sporcunun taşıdığı Türk Sancağı
    • (10 adım sonra) Genel Merkez, Federasyon ve Bölge Merkez heyetleri
    • (20 adım sonra) Olimpiyatta Türkiye’yi temsil etmiş olan her branştan sporcular (milli  formaları ile)
    • (20 adım sonra) Alfabetik sırayla Bölgeler:
    • 3 sporcunun taşıdığı Bölge bayrağı (Bölge bayrağı kenarları 180 santimetre, yüksekliği 90 santimetre olan üçgen bir bayrak olacak ve 2,5 metre bir göndere bağlı taşınacaktır. Bayrak, bölgeyi temsil eden renkte olacak ve ortasına bir beyaz yıldız işlenmiş olacaktır.)
    • (10 adım sonra) Bölge formasını giymiş futbolcu 11 futbolcu
    • Türkiye müsabakalarına katılacak olan sporcular (Kendi kulüpleri formasıyla katılacaklar, branşa özel en düzgün kıyafetleriyle törene katılacaklardır.   Formanın sol tarafında kendi mensup oldukları bölgenin renginde ve 10 santimlik bir daire içerisinde çizilmiş bir yıldız bulunacaktır. (Madde 34)

    2– Tören geçidinin ardından gruplar kendilerine sahada gösterilen yere geçeceklerdir.

    3-Bu törenin sona ermesinden sonra herkes görevinin başına geçecek ve müsabakalar başlayacaktır.

    Müsabaka Türleri

    Müsabakalarda Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı tüzüğündeki ve Uluslararası Spor Kurallarındaki hükümler geçerli olacaktır.

    Atletik Sporlar
    1. 100 metre koşu
    2. 200 metre koşu
    3. 400 metre koşu
    4. 800 metre koşu
    5. 1500 metre koşu
    6. 5000 metre koşu
    7. 10000 metre koşu
    8. 110 metre engelli koşu
    9. Hız alarak yüksek atlama
    10. Hız alarak uzun atlama
    11. 3 adım uzun atlama
    12. Sırıkla yüksek atlama
    13. Cirit atma
    14. Gürz atma
    15. Gülle atma
    16. Bayrak yarışı 4×100 metre

    Pentatlon: ( 5 branş) Yukarıdakilerden 2-5-10-13-14 numaralı müsabakalardır.

    Dekatlon: (10 branş) Aynı şekilde 1-3-5-8-9-10-12-14-15 numaraları müsabakalardır.

    ( 5 veya 10 branşa girecek olanlar hakem kurulundan bir özel logo talep etmelidirler.)

    Futbol

    Futbol turnuvasında “yenilenin elenmesi” usulü uygulanacak ve hangi takımın hangi takımla karşılaşacağı kura ile belirlenecektir. (Takım sayısının 16, 8 veya 4’e tamamlanması için, olimpiyatlarda olduğu gibi, gerekli olduğu takdirde resmi müsabakalardan önce ön eleme maçları yapılacaktır. / Olimpiyat Programı sayfa:4)

    Güreş ve Halter

    Karşılaşmalar, uluslararası kurallar gereğince kabul edilen altı sıklet üzerinden yapılacaktır.

    Bisiklet

    1000 metre hız ve 50 kilometre dayanıklılık yarışları yapılacaktır.

    Program

    1.Gün / 29 Ağustos
    Resmi geçit
    100 metre koşu (seçme)
    800 metre koşu (final)
    Hızla uzun atlama (final)
    Gürz atma (final)
    100 metre koşu (final)
    Bisiklet: 1000 metre sürat (seçme)
    Futbol: 1 ile 2 numaralı takımlar arasında
    Güreş: (kapalı yerde) birinci seçme

    2.Gün / 30 Ağustos
    Kongre resmi açılışı
    Futbol: 3 ve 4 numaralı takımlar arasında

    3.Gün / 31 Ağustos
    Futbol: 5 ve 6 numaralı takımlar arasında (sabah)
    200 metre koşu (seçme)
    400 metre koşu (seçme)
    3 adım atlama (final)
    110 metre engelli (seçme)
    200 metre koşu (final)
    Bisiklet: 1000 metre sürat (final)
    Futbol: 7 ve 8 numaralı takımlar (akşam)
    Güreş: (kapalı yerde) İkinci seçme

    4.Gün / 1 Eylül
    Kongreye devam

    5.Gün / 2 Eylül
    110 metre engelli (final)
    10000 metre koşu (final)
    Hızla yüksek atlama (final)
    4×100 bayrak yarışı (seçme)
    1500 metre koşu (final)
    Bisiklet: 50 kilometre (final)
    Futbol: 2 ve 1 numaralı grubun galibi ile 3 ve 4 numaralı grubun galibi arasında
    Güreş: (kapalı alanda) 3. Seçme

    6.Gün / 3 Eylül
    Kongrenin devamı
    Güreş: (final karşılaşması)

    7.Gün / 4 Eylül
    Gülle atma (final)
    5000 metre koşu (final)
    Sırıkla irtifa atlama (final)
    400 metre koşu (final)
    4×100 bayrak yarışı (final)
    Futbol: 5 ve 6 numaralı grubun galibi ile 7 ve 8 numaralı gurubun galibi arasında

    8.Gün / 5 Eylül
    Kongrenin devamı
    Futbol: son iki mağluplar arasında (3.ve 4.lük için)
    Son iki galipler arasında (1.ve2.’lik için)


    DETAYLAR

    *Talimatnamenin 1.maddesinden de anlaşılacağı üzere, 1924 Türkiye Birinciliği; TİCİ, TFF – FIFA tüzükleri ile hukuki olarak temellendirilmiş, resmi bir organizasyondur.

    *Organizasyona katılan sporcu ve takımlar, TİCİ Bölge Kurullarınca onaylanmış ve bölgelerinin şampiyonu olarak Ankara’ya gelmişlerdir. Bununla birlikte “Karma takımlara izin verilmeyecektir” ibaresi organizasyonun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

    *Bölgelerden gelen Federasyon temsilcilerinin temsil ettikleri spor dalı için, şampiyona süresince görev yapmak üzere bir Türkiye Birliği kurmaları, organizasyonun hatasız işlemesi için gösterilen özeni göstermektedir. 3.Maddede yer alan “Türkiye Birliklerinin; sporcular, kulüpler ve Federasyon üyeleri tarafından oluşturulması”, spor yönetimi açısından etkileri günümüze kadar uzanan dikkate değer bir unsurdur.

    *Talimatnamenin 8.maddesinde; organizasyon kapsamında gerçekleşecek müsabakalara “resmi” tanımlamasının yapılması, 1923-1959 arası dönem için bir ilk olma özelliğini taşımaktadır.

    *”Tören Programı” başlığı altında verilen detaylar, ülke sporunun geldiği kurumsallık seviyesini gözler önüne sermektedir. Tören programında takım sporlarından sadece Futbol’a özel bir madde ile yer verilmiş olması ise ayrıca önemlidir.

    *”Müsabaka Türleri” başlığı altında yer alan ifadelerden, Futbol şampiyonluk turnuvasının Olimpiyat programına uygun şekilde düzenlendiği anlaşılmaktadır. “Ön eleme” “Üçüncülük Maçı” gibi örnekler, günümüze kadar ulaşan uygulamalar olarak 1924 Türkiye Birinciliği organizasyonunda yer bulmuşlardır.

    Sonuç olarak “1959 öncesini inkar, Cumhuriyet’i inkardır” söylemini tekrar vurgulayarak, döneme ait hukuki metinlere ulaşma çabamızın devam ettiğini kaydediyoruz. Döneme ilişkin yapılacak değerlendirmelerin tarihçilerden önce hukukçuların önceliği olmasının gerekliliğini de tekrar ediyoruz.

    Barış Kenaroğlu