Etiket: Adnan Alptekin

  • Osman Göktan Röportajı

    Osman Göktan Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Osman Göktan röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Trabzon’dan İstanbul’a

    Spor hayatınız nasıl başladı?

    Çocukluktan başlarsak; 1934 yılında Trabzon’da doğdum.

    Ortaokulu bitirdikten sonra, o sıralar annem vefat etmişti. Ağabeyim de eşiyle İstanbul’da yaşıyordu. 1950 yazında iki, üç aylığına İstanbul’a onların yanına geldim. Geliş o geliş…

    Annem de olmadığı için ağabeyim beni bırakmadı, Vefa Lisesi’ne yazdırdı. Vefa Lisesi evimize çok ters bir yerdeydi. Okula yürüyerek gidip gelmek zorundaydım.

    Sonra Beyoğlu Anadolu Lisesi’ne geldim. Tünelspor diye bir takımı vardı. Önceleri mahalle arasında oynanan futbol, bu kulübe girmemle benim için profesyonelliğin ilk adımı oldu.

    Trabzon’dan bir de arkadaşım sonradan Beşiktaş’ın kaptanı olacak Nazmi Bilge vardı. Hepsinin arasından ikimiz sivrildik. Ben defans, o forvet oynardı.

    O sene Liseler arası İstanbul Şampiyonu olduk. Kuleli Askeri Lisesi’ni yendik.

    Kısa dönem Kasımpaşa takımından sonra Emniyetspor’a geçtim. İktisat Fakültesi’ne giderken de Emniyetspor’da oynuyordum. Antrenmanlar çok sıkı olmadığından üniversite eğitimimi çok kolay tamamladım. Tamamen müstakil bir kulüptü.

    Galatasaray Kulübü’nde santrafor oynayan Bülent Eken Beyoğluspor takımını yönetiyordu. Takım karşılaşma için Danimarka’ya gidiyordu.

    “Gelir misin?” diye sordular.

    Ben de “ Bülent Ağabey bıktım küçük takımlarda oynamaktan maçlar 8-7 bitiyor. Biraz da şansımı büyük kulüplerde deneyeceğim.” diye cevap verdim.

    Fazla ısrar etmedi. Ben Emniyetspor’da oynarken Fenerbahçe Spor Kulübü’nün doktoru rahmetli Reşat Dermanver’in muayenesi Beyoğlu’ndaydı. Sakatlandığımızda biz de ona giderdik. O da bana çok ısrar ediyordu. Beni illaki Fenerbahçe’ye almak istiyordu. Benim hayalimse zaten Fenerbahçe’ydi.

    Ve hayaliniz gerçekleşti…

    Kim istemez ki Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oynamayı…

    1958 senesi Naciler, Lefterler, Basriler, Canlar, Şükrüler eski ve oturaklı bir takımdı.

    “Tamam” dedik, gittik kulübe…

    Hiçbir şey konuşmadan “İmzala” dediler, imzaladık ne para ne pul hiçbir şey sormak yok. Yeter ki Fenerbahçe olsun.

    Öğrenciydim, ev de geçindirmiyordum. Paranın da pek önemi yoktu.

    Böylece 1958-59 sezonu Fenerbahçe’ye girdim. O sezon da çok iyi gidiyoruz. Bütün sezon her maçı da kazandık. Bayağı da iyi oynuyoruz. Öyle ki diğer takımlar bizden korkuyor ve “Fenerbahçe’den ilk 20 dakika gol yemezsek maçın berabere kalma ihtimali var.” derlerdi. % 90 da her maçı kazanırdık.

    Unutamadığınız maçlar hangileriydi o dönem?

    O sene, bir gruptan Galatasaray; bir gruptan da biz birinci çıktık. İlk maçta Metin Oktay’ın ağları yırtan o gol oldu ve maç 1-0 yenildik.

    Dolmabahçe’de oynuyoruz. Ağlar şimdi olsa yırtılmaz da işte o zamanlar sökmüyorlar bir sene asılı dururdu. Kar, yağmur, çamur çürümüş tabii…

    Neyse o bize büyük bir darbe oldu. “Biz bu maçı kazanacağız, nasıl kazanacağız” diye de konuşuyoruz.

    Bir maç Çarşamba diğeri ise pazardı. O maça çıktık. Çınar Oteli’inde kamptaydık. Ondan önce ben sağ bek oynuyordum. O maçta benim isteğimle santrhaf oynattı beni Fikret Kırcan ağabey. Molnar da antrenördü.

    Fikret Kırcan’a “Ağabey ben Metin’le oynayayım onun stilini çözdüm, ben varken nefes bile alamaz” dedim. O da kabul etti, o pazar günü ikinci maça çıktık.  Ve çok rahat bir şekilde bu final maçını aldık. 4-0 Galatasaray’ı yendik. Bu iki maçı asla unutamam.

    Bu arada Lefter gibi futbolun ordinaryüsü ile de oynama şansı elde ettiniz.

    Lefter bizim için o kadar önemliydi ki, Lefter’le maça çıktığımız zaman hiç korkmuyorduk. Tüm maçları alacağımızdan emindik.

    “Lefter ne yapar eder maçı aldırır” diye düşünürdük hep.

    “En azından bir gol atar” derdik.

    İşte Lefter bize böyle bir güven verirdi. Lefter başka bir futbolcuydu. Onunla oynama bahtiyarlığa da ulaştık. Nur içinde yatsın. Onun gibi bir futbolcu gelmedi sahalara…

    Bir de bir Lefter’le bir anınız varsa paylaşabilir misiniz bizlerle?

    Var tabii, olmaz mı?

    Bir sene Beşiktaş’la üç maç yapacaktık. Bir İstanbul, bir Ankara, bir de Adana. Özel bir turnuvaydı. İstanbul’da, Ankara’da yendik. Son maçımız da Adana. Çok sıcak bir mevsimdi.

    Lefter çok cinlikler yapar hepimizi güldürürdü. Otelde odada oturuyorum. Öyle yukarıda bavulların konulduğu bir yer vardı. Ben de o sırada yatağın üzerinde oturuyorum. “Tak” diye bir yumurta düştü yanıma, nereden geldi anlamadım, biraz sonra baktım bir tane daha düştü. Bir baktım Lefter valizlerin konduğu yere çıkmış oradan kafamıza pişmemiş yumurta atıyor. “Sen ne yapıyorsun?” dedim kaçtı odadan ben de bir yumurta aldım elime lobide dolaşıp onu arıyorum. Onu görünce attım kafasına yumurtayı, yumurta kafasından akıyor. Aman beni bir kovaladı, Adana’da 100 metre yarış olsa birinci olacağız yani. Öyle bir anımız vardı.

    Fenerbahçe’de kaç sene forma giydiniz?

    Zaman içinde Fenerbahçe’de demirbaş olduk. 10 sene oynadım. Ve 340 maça çıktım. O zamanlar defans oyuncularının santrayı geçmesi yasaktı, o nedenle gol sayım çok azdır.

    Antrenör bağırırdı. “Santrayı geçmeyeceksin” derdi.

    Ara sıra penaltı atardım. Beğenirlerdi. Ama asıl penaltıcı yine Lefter’di.

    Yalnız Ankara’da bir son şampiyonluk maçında Lefter yok muydu tam olarak hatırlamıyorum bir penaltı oldu, attım ve o maçla şampiyon olduk. Zaten şampiyonluğa gidiyorduk fakat o penaltıyla şampiyonlukta hisse sahibi olmuştum.

    Bu 10 sene içinde kaç defa şampiyonluk yaşadınız?

    5 şampiyonluk gördüm. Bunların hepsi de benim için ayrı bir önem taşır.

    Sizin döneminizde WM sistemi ile oynanırdı. Yani kalecilik dışında defansın her yerinde görev aldınız. Sizi zorlar mıydı?

    Ben her iki ayağımı da rahat kullanan bir oyuncu olduğum için bu beni hiç zorlamadı. Santrhaf, sağ bek, sol bek oynadım.

    Futbol oynarken mi evlendiniz?

    1962 yılında evlendim. Evli olunca takip altındaydınız. Hatta bazı maçları aldık mı hep beraber eğlenmeye gazinolara giderdik.

    Bir ağabeyimiz rahmetli Müslüm Bağcılar vardı “Fenerbahçe’de evliyim” diye bana takılırdı. Hepimizin hesabını da verir öyle giderdi.

    Çocuklarınızın sporu erken bırakmanızla ilgisi oldu mu?

    İki tane de evladım oldu.

    1967’de tamamen futbolu bıraktım. Evliydim. Deplasmanlara gidiyordum, artık çocuk olunca da ihmal etmek istemiyordum. Futbol hayatımı noktaladım.

    Fakat futbolu Fenerbahçe’de bırakmak benim için hep bir onur kaynağı oldu. Spor hayatım bittikten sonra bile adım her zaman “Fenerbahçeli Osman” oldu. Bunun da değeri para ile ölçülemez. 

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nde bir de yöneticilik geçmişiniz var, anlatabilir misiniz?

    Futbolu bıraktıktan on sene sonra yönetim kuruluna seçildik. Faruk Ilgaz başkandı. İki sene yöneticilik yaptık. O iki senede de bir şampiyonluk, bir ikincilik gördüm.

    Rahmetli Ahmet Erol vardı. Yönetimdeydi. İkimiz futbol takımına karışırdık. Ben sahaya çıkardım.

    7-8 sene sonra da Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’na seçildim. Adnan Alptekin as başkandı. İki sene de öyle çalıştım. Orada da yine bir şampiyonluk, bir ikincilik gördüm. Şansımıza çok güzel geçti. 

    Teknik direktörlük yapmak istemediniz mi?

    Maalesef hayır, çünkü çocuklarım çok küçüktü. Çalışacağım yer de İstanbul dışı ve mutlaka bir Anadolu takımı olacaktı. Çocuklarımı da götürmek istemedim.

    Zaten çocuklar da çok iyi okudular. Oğlum, Alman Lisesi’ni bitirdi. İTÜ’de okudu, master yaptı. Futbolla da ilgisi olmadı. Benim için şartlar çok zordu. İstanbul’daki büyük takımlar ise hep yabancı hocalarla çalışıyordu. 

    Milli takımda kaç kez forma giydiniz?

    Milli takımda dokuz kez oynadım. O zamanlar milli maçlar o kadar çok oynanmıyordu.

    Bir de benim askerlik dönemimde Ordulararası şampiyonluğum var. Maçlar 1960 yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel zamanında Ankara’da oynandı. O sırada Ankara’da Hollanda ile de bir milli maç oynadık. Ankara’da kampa girmiştik. Oradan da milli takımla Dünya Şampiyonası için Rusya, Norveç’e gidecektik. Bir taraftan da ordular arası dünya şampiyonası oynanıyor üç maçtı. Türkiye, Fransa, Hollanda, Belçika vardı. Dört takım finale kalanlar. Ankara’da ilk iki maçı ordu adına oynadım bu iki maçı kazanarak aslında Ordulararası şampiyonluğumuz belli olmuştu.

    Sonra ben A milli ye seçilince kamptan beni aldılar. Milli takımın kampına gideceğiz, askerim de…

    Almanya’da kamp yaptık, oradan Norveç’e geçtik, milli maç oynadık oradan Moskova’ya geçtik orada da Lenin Stadı’nda ikinci milli maçı oynadık Dünya Kupası için.

    Her şey bitince, Türkiye’ye döndük. Bir gün evimdeyken bir baktım kapı çaldı, askerlikten firarımı vermişler “Haber vermeden yurt dışına çıkmış.” dediler. Gittiğim takım milli takım “Orduya haber vermedi.” demişler. Ve mahkemeye verdiler. Sonra her şey açıklığa kavuştu. Bu da bir anıydı benim için.

    Deplasmanlarda genelde kimle aynı odayı paylaşırdınız?

    Mikro Mustafa ile aynı odayı paylaşırdık. Ben de o da çok uykucuyduk. Kafamızı vurduk mu uyurduk. O nedenle beraber kalırdık.

    1958-59’ da Mikro Mustafa, Özcan Erkoç, Yüksel Gündüz hep beraber aynı sene geldik. Takımda oynamaya başladık. Hepsini de çok severdim.

    Kulübümüzün bugünkü şartlarında oynamak ister miydiniz?

    Tabii ki, kim istemez ki?

    Şimdi kulübe baktığımda çok büyüdü. Fenerbahçe’de olmadı ama Emniyetspor’dayken formamı getiriyor, evde yıkatıyordum.

    Fenerbahçe’de o zaman böyle değildi tabii.

    Şimdi formalar havada kapışılıyor.

    Bizde bir forma vardı. “Terledim, bu formayı arada değişeyim” diye bir şey yoktu.

    O zaman bu kadar para da yoktu. Sahaya sezon başında çim ekerlerdi, sezon ortalarına doğru sahada çim falan kalmazdı, toprak sahada çamur içinde oynamak zorunda kalırdınız. Mukayese bile edilmez.

    Taraftara mesajınızı alabilir miyiz?

    Fenerbahçe taraftarını dünyaya değişmem. Kulübünü bu kadar seven taraftar görmedim. Taraftarımız hep takımını seviyor ve hep kazanmak istiyor. Ben seyircimizi çok seviyorum. Oynarken de bir problem yaşamadım. Zaten taraftarla problem varsa o takımda barınamazsınız.

    Maçlara gelebiliyor musunuz? 

    Maçlara geliyorum. Ve aynı heyecanla seyrediyorum.

    Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

    4 tane dünya tatlısı torunum var. Hepsi de dedeleri gibi Fenerbahçeli, bundan dolay çok büyük bir mutluluk duyuyorum.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Başkan Metin Aşık

    Başkan Metin Aşık

    10 Eylül 1989 ile 23 Mayıs 1993 tarihleri arasında Fenerbahçe’de görev alan Başkan Metin Aşık, belki şampiyonluk yaşayamadı ama kulübün zor günlerde ayakta kalmasını sağladı.

    Aşağıdaki yazı ve resimler Ekim 1989 tarihli Fenerbahçe dergisinden kongre detayları… Bazen keyif, bazen de hüzünle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Başkan Metin Aşık

    Fenerbahçe’de Genel Kurul, Birleşik Grup’un Zaferiyle Sonuçlandı

    Altı ay için Başkanlığa seçilen Metin Aşık 438, Osman Kavrakoğlu 385 oy aldı.

    Metin Aşık, Fenerbahçe tarihine en genç başkan unvanı ile geçti. Şubat ayına kadar bu görevi yürütecek olan Aşık, kongre sonrasında yaptığı konuşmada “Kulübümüzün birçok sorunları var. Bunları bilerek görev aldım. Beni destekleyenlere teşekkür ederim” dedi.

    Fenerbahçe yönetimi seçim sonuçlarını sevinçle karşıladı. Yönetici Hasan Özaydın, “Eğer Kavrakoğlu kazansaydı kader arkadaşımız Metin Aşık ile birlikte toptan istifa ederdik. Allah’a şükür kulübümüz kaosa sürüklenmedi” şeklinde konuştu.

    İrfan Eralp’in toplantının başladığını anons etmesinden sonra mikrofona gelen Mesut Dizdar, Divan Başkanlığı için Firüzan Tekil ve Talat Ataman’ın önerildiğini açıkladı. Kadıköy grubunun desteklediği Firüzan Tekil ile Birleşik grubun desteklediği Talat Ataman’ın listeleri açıklandıktan sonra oylamaya geçildi. Ancak hınca hınç dolu salonda sağlıklı bir sayım yapılamayınca tartışmalar başladı.

    Kürsüye kadar yürüyen her iki grup üyeleri burada bağrışmaya başladılar. Kürsü başındaki pazarlıklar sonuç vermeyince ortalık iyice karıştı. Bunun üzerine Mesut Dizdar, “Bu durumda devam ederse güvenlik kuvvetlerini salona çağırmak zorunda kalacağım” diyerek üyeleri uyardı. Karmaşanın sürmesi üzerine bir uzlaşmaya varmak için toplantıya bir süre ara verildi.

    Verilen arada her iki grup üyeleri bir araya gelerek ortak liste çıkarmak için kolları sıvadılar. Yaklaşık yarım saat süren bu aradan sonra Divan Başkanlığı’na Firüzan Tekil, ikinci başkanlığa Adnan Alptekin ve Tuncer Erdoğan, katipliklere ise İlkin Oktan, Erciyes Sipahi, Yılmaz Yıldız ve İsmet Aybek getirildi.

    Tartışmalar sebebiyle 1 saat 20 dakika geç başlayan genel kurulda sıra başkan adaylarının konuşmalarına geldi.

    İlk olarak kürsüye gelen Osman Kavrakoğlu, yönetim kurulunu devirmek için bu göreve soyunmadığını birlik ve beraberliği sağlamak için aday olduğunu belirterek şöyle konuştu :

    “Bugüne kadar bazı kişiler yanlış dilde konuşarak kulübe iç savaş tohumlarını attılar. Bunun sonucunda da kulüp bugünkü duruma geldi. Ben ihtiraslı bir insan değilim. Hepimizin amacı ölünceye kadar Fenerbahçe’yi güzel bir ortamda götürmektir. Bu yaştan sonra benim tek isteğim öldükten sonra tabutumu Fenerbahçe bayrağının süslemesi olacaktır. Biz yönetimi alaşağı etmek içi bu işe soyunmadık. Sadece bu kötü günleri atlatmasına yardımcı olmak için buradayız.”

    Daha sonra kürsüye gelen Metin Aşık da tıpkı Kavrakoğlu gibi birlik ve beraberlik temennisinde bulunarak “Beni yönetici arkadaşlarım aday gösterdiler. Bu seçimin gruplar arası savaşı olmaması en büyük dileğim. Tekel kurmak amacında değilim. Çalıştığım iki yıl süresince yararlı olduğum kanaatindeyim. Fenerbahçe’ye zor günlerinde yardımcı olduk” dedi.

    Osman Kavrakoğlu ve Metin Aşık’ın birlik ve beraberliğe çağıran konuşmalarından sonra diğer başkan adayı Muhsin Divan’a söz gelmesiyle ortalık yeniden karıştı. Tüzük kongresinde çıkardığı olayla kendini gösteren Muhsin Divan’ın konuşması yine havayı gerginleştirdi. Üyelerin “kukla başkan” sataşmalarıyla kürsüye gelen Muhsin Divan “Benim için uyduruk başkan deniliyor. Bu sözler beni çok üzdü. Ne yani, Fenerbahçe’de birinci sınıf insanlar başkan olur da 2. sınıf insanlar başkan olamaz mı?” dedi.

    Bu sözleri sonrasında Divan Başkanı Firüzan Tekil araya girerek, “Sizi uyarıyorum. Fenerbahçe’de sınıf ayrımı yoktur. Herkes birinci sınıf insandır” dedi. Muhsin Divan konuşmasını, “Ben Osman ağabeyi çok severim Ama onu destekleyeceğim. Tek oyum var o da Metin Aşık’a. Başkanlıktan feragat ediyorum” şeklinde sürdürünce tartışmalar daha da arttı. Bazı üyeler kürsüye kadar yürüyerek Muhsin Divan’ın konuşmasını engellemek istediler. Bu arada Altan Dinçer kürsü önündeki mikrofon tesisatını kaldırdı. Tartışmalar hakaretlere, itişmelere yol açtı. Bunun üzerine güvenlik kuvvetleri salona girerek olaya müdahale etmek zorunda kaldılar. Muhsin Divan salonu terk ederken Melih Ilgaz’ın “Sen başkan olsan ne olur, olmasan ne olur” lafı üzerine bu defa kapı önünde tartışmalar başladı. Böylece bir kısım üye salon ortasında laf yarışına girerken, diğerleri de kapı önünde tartışıyordu.

    Son olarak söz alan başkan adayı Suat Müftüoğlu da üyeleri uyaran ılımlı bir konuşma yaptıktan sonra adaylıktan feragat ettiğini açıkladı ve toplantı kapanırken, tartışmalar da sona erdi.

    Ara Başkan Metin Aşık

    Fenerbahçe’de Birleşik Grup’un desteklediği Metin Aşık rakibi Kadıköy Grubu’nun desteklediği Osman Kavrakoğlu’na 53 oy fark yaparak başkan seçildi.

    Fenerbahçe’de Metin Aşık’ın 6 aylık başkanlık dönemi dün başlarken gruplar son ana kadar kesin konuşmaktan kaçındılar.

    Sabah saat 10:00’da başlayan oy verme işleminde 1768 üyeden 827 üye oy kullandı. Oy verme işlemi oldukça düzenli ve sakin geçerken, Birleşik Grup minibüs ve otomobillerde kurduğu seçim bürosuyla faaliyet gösterdi. Evlerden telefonla taraftar getiren gruplar bu kongreye hazırlıksız girdiklerini, güçlerinin % 60’ını ortaya koyabildiklerini belirttiler. Oy verme işlemini adaylardan Metin Aşık, Serkan Acar’ın odasında, Kavrakoğlu ise bahçede takip etti.

    Oy Adedi : 823 / Kavrakoğlu : 385 – Aşık : 438

    Kongrede günün tek olayı sonuçların belli olması üzerine çıktı. Bir gün önce olaylara sebebiyet veren Muhsin Divan’ın “kazandık” şeklindeki bağırışları Kadıköy Grubu tarafından tepkiyle karşılandı. Büyüyen tartışma kulüp dışına kadar taşarken yumruklaşmalara varan olay güvenlik kuvvetleri tarafından önlendi.

    Sayım sonunda Metin Aşık 438, Osman Kavrakoğlu ise 385 oy aldı. Rakibine 53 oy fark atan Metin Aşık geçici dönem için Fenerbahçe başkanlığına seçildi.

    Sonuçların açıklanması üzerine bir konuşma yapan Osman Kavrakoğlu, rakibine başarılar dileyerek kendisine yardımcı olacağını açıkladı.

    Osman Kavrakoğlu’nun Konuşması

    “Bugünkü başkanlık seçimi büyük bir olgunluk içinde geçti ve tecelli eden oylarla başkanlığa Metin Aşık’ı layık gördünüz. Vazifemiz seçim sonuna kadar bu anlayışı, bu kardeşliği, bu beraberliği devam ettirmek ve yönetimin önünde bulunan ağır yükleri rahatlıkla kaldırması ve bizi rahat bir kongreye götürmesi temennisinden ibarettir. Zahmetleriniz için hepinize teşekkürler ederim.”

    Metin Aşık’ın Konuşması

    “Benim başkanlığım için hepinize teşekkür ediyorum. Fenerbahçelilik ve Fenerbahçe hepimizindir. Fenerbahçe’yi bu zor günlerde burada grup düşünmeden hep bir arada el ele Mart ayına kadar hep beraber yürüteceğiz. Ben büyüklerimin önümüzdeki Çarşamba günü oynayacağı Avrupa kupası maçı öncesinde sessiz, sakin, sağduyulu bir kongreden sonra genel kurul uygun gördüğü için kendilerine teşekkür ediyorum.

    Bundan sonra hep beraber olacağız. İnşallah bizleri yalnız bırakmazsınız. Fenerbahçe’nin çok zor günleri var. Ama bunu hep beraber çözeceğimize inanıyorum.

    Burada lütfen grup düşünmeden karşıt grup düşünmeden Mart ayına kadar desteklerseniz, hepinize minnettar kalırım.

    Fenerbahçe’ye hayırlı, uğurlu olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum.