Etiket: Akgün Kaçmaz

  • Yüksel Gündüz Röportajı

    Yüksel Gündüz Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Yüksel Gündüz röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fırtına

    Nasıl Fenerbahçeli oldunuz?

    Fenerbahçeli olmak için İstanbullu olmak gerekmiyordu. 1937’de Kütahya’nın Tavşanlı kazasında bir Fenerbahçeli olarak doğdum.

    7- 8 yaşında babamın vazifesi dolayısıyla Ankara’ya taşındık. Babam laboranttı. 1950’li yılların başında Ankara’da Dışkapı takımında futbola başladım, aynı zamanda atletizm de yapıyordum. Disk atma ve güllede de iki birinciliğim vardı.

    1954 yılında daha sonra Güneşspor’a transfer oldum. 6 Nisan 1955’te Yugoslavya’ya karşı Gençler Avrupa Şampiyonası Grup Elemeleri’nde ilk kez genç milli formayı giydim. 1957 yılına kadar Güneşspor’da devam ettim. O zaman birinci ligdeydik.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’ne transferiniz nasıl gerçekleşti?

    Fenerbahçe idarecilerinden aynı zamanda eski kalecilerimizden Hüsamettin Böke beni Güneşspor’dan transfer etti.

    Fenerbahçe’ye gelmem olaylı oldu. Çünkü o zamanlarda Güneşspor beni Galatasaray’a vermek istiyordu. Galatasaray’ın iki katı para teklifine karşın ben Galatasaray’a gitmek istemiyordum. Gönlüm Fenerbahçe’deydi. Onun için Hüsamettin Böke beni ailemle beraber Karamürsel’e getirdi. Orada bir nevi saklayarak misafir ettiler. Kaçırmışlardı beni.

    Orada bir yaz sezonu geçirdik. İstanbul’a trenle geldim. Yol hiç bitmiyordu. Geçtiğimiz yolda ağaçlar villalar derken yolu bitirdim, heyecanım hiç geçmiyordu. Fenerbahçe’de oynayacaktım.

    Birinci sezon geçtikten sonra Acıbadem’de Anadolu Lisesi’ne kaydımı yaptılar. Son sınıftaydım, mezun olduktan sonra prosedür sorunları yüzünden bir sene top oynayamadım. Bir sene boyunca sadece özel maçlarda oynattılar beni. Özel şartlara bağlı olarak futbol federasyonunun koyduğu şartlardı.

    1958 yılında normal transferim yapıldı. Osman Göktan, Mikro Mustafa onlarla beraber oynadım. Böylece transferim gerçekleşmiş oldu, o sene şampiyon olduk. 1958 -59 sezonunda milli lig şampiyonu olduk. Futbola 1965 yılına kadar devam ettim.

    Fenerbahçe’ye geldiğimde çok gençtim. O kadar değerli futbolcuların arasında oynama şansımın olacağını hiç düşünmemiştim. Lefter, Avni, Şeref, Can, Basri, Nedim, Naci, Akgün hepsi çok kıymetli futbolculardı. Ve onlarla aynı topun arkasında koşturmayı ne mutlu ki başardım. İlk on birin sol kanadında oynadım. Ve Fenerbahçe’de yıllarca tek santrfor olarak oynadım. Her iki ayağımı da iyi kullanabiliyordum. Çok da iyi sıçrar, kafa gollerinden de kaçmazdım.

    Fenerbahçe’de kaç sene oynadınız?

    8 sene oldu.115 gol atmışım, 268 maçta oynamışım.

    Osman, Mikro Mustafa, kaleci Şükrü en yakın arkadaşlarımdandı ama hepsiyle çok iyi anlaşıyordum. O zamanlar herkesin birbirine sevgi ve saygısı vardı.

    Takımın her iki açık mevkiinde de yer alıyordum. Hem liseyi bitirip, futbolun yanı sıra İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nden de mezun oldum.

    O zamanlara dair en hoşunuza giden bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

    En büyük anılarımdan birisi 1958-59 yıllarında Galatasaray’la iki sefer karşılaşmamız oldu.

    İlk maçı Galatasaray 1-0 kazanmıştı. Hani o meşhur Metin Oktay’ın ağları delen golü vardı.

    3 gün sonra da rövanşta Galatasaray’ı 4-0 yenmiştik. Kupayı aldık. İlk golü ben atmıştım.

    Lakin o ilk yenilgimiz tam bir kâbustu bizim için. Ne uyku uyuyabiliyorduk ne de herhangi bir şey yapabiliyorduk. Bir an önce o gün gelsin maçımızı oynayalım, bütün her şeyimizi ortaya koyalım istiyorduk. Ve hakikaten de öyle oldu. Oradaki heyecanımızı hiç unutamıyorum ve dört tane golle süsledik olayı.

    Futboldan arta kalan zamanınızda neler yapardınız?

    O zamanlar bir pul koleksiyonuna sahiptim. Boş zamanlarımda pulları ortaya çıkarır onları odanın her tarafına yayar, saatlerce onlarla vakit geçirirdim.

    Müziğe de büyük merakım vardı. Halen de var.

    Bir de antrenman sonrası Moda’daki kütüphaneye uğrar birkaç kitap alır onları okuyarak zamanımı değerlendirirdim.

    O yıllarda sizin izleniminizle tribünler, takım içi dayanışma nasıldı?

    O zamanlarda tribünlerde seyirciler hepsi yan yana otururlardı. Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi ya da Beşiktaşlısı. Oradaki dostluklar saha dışında da devam ederdi. Şimdiki gibi kavgalar- yoktu tabii ki. Oyun içinde taraftarlar arasında güzel rekabetler olurdu.

    Yine bir anımı anlatayım: Bir Galatasaray maçında bizim kaptan Naci ve Metin Oktay aynı anda topa kafa çıktılar ve Metin Oktay o topu aldı ve sonra bizim kaleye gol attı, durum 1-0 oldu.

    Bu duruma çok üzülen Naci yere çömelip başını iki elinin arasına alıp öylesine kala kaldı. Bu durumu görünce ben koştum yanına gidip “Kaptan kalk sen üzülme şimdi ben bir gol atarım telafi ederiz.” dedim. Hakikaten 5 dakika sonra ben bir gol attım ve maçı 2 -1 kazandık.

    Milli takımda da görev aldınız…

    Tabii milli takımda da oynadım. Macaristan ve İspanya’da da oynadım, o zaman genç milli takımdaydım. A milli takımında Metin Oktay oynadığında, ben hep yedekte kalıyordum. Sadece Macaristan maçında oynadım.

    Ayrıca askerlik nedeniyle ordudayken ordu milli takımında da oynadım. 1963 yılında ordu takımı için Atina’da oynadık ve dünya ikincisi olduk.

    Ne zaman jübile yaptınız?

    1964 yılında evlendim. Bir sene daha Fenerbahçe’de oynadıktan sonra 1965 yılında futbolu bırakmak zorunda kaldım.

    Ömrümüz hep maçlarda ve kamplarda geçtiğinden dolayı ailemle doğru dürüst beraber olamıyordum.

    O ara çok jübile vardı. Metin Oktay’ın falan… Kulübün teklif etmesine rağmen ben jübile yapmayı istemeden futbolu bıraktım. Çok sıkıntılar çekmemize rağmen para yönünü hiç düşünmemiştim.

    Futbolu bıraktıktan sonra neler yaptınız?

    Sonra özel şirketlerde çalıştım, müdürlük yaptım. İlaç firması kurdum. İki oğlum var, onlar da ilaç sektöründe çalışıyorlar.

    Fenerbahçe sevdalısı bir eski futbolcu olarak taraftarımıza mesajınız nedir?

    Taraftarlarımız hem fedakâr hem de cefakârlar her zaman olduğu gibi. Kulüplerine oldukça bağlılar. Onları her zaman çok sevdim. Futbol hayatım bittiğinden beri de onların oturduğu koltuğa oturup maç seyrederek neler hissettiklerini çok iyi anlayabiliyorum.

    Fenerbahçe’nin taraftarı her zaman çok farklıdır. Futbolcuları derseniz Fenerbahçe’nin kendilerine verdiği o şöhretten dolayı her yerde itibar kazanıyorlar. Ben 50 sene oldu bırakalı hala unutulmuyorum. Nereye gitsek yine tanıyan çıkıyor yani.

    Fenerbahçe’nin kredisi bitmiyor. Fenerbahçe bir zirve ve bütün futbolcular oraya tırmanmak ister. Başka kulüplerde oynayan futbolcularımız bugün bile halen ziyaretimize geliyorlar. Bizden kopamıyorlar. Fenerbahçe’ye karşı hep bir özlemleri var.

    Fenerbahçe’de oynarken en çok hangi futbolcuyu beğenip, örnek alırdınız?

    En büyük Lefter’di tabii. Beraber aynı takımda yan yana oynamamıza rağmen maçta bile onun oyunu seyrederdim. Lefter’le aram çok iyiydi, birbirimizi çok iyi anladığımızdan hem paslaşıp gol atar ya da gol attırırdık, ayrıca ben kendisine çok şeker taşımışımdır.

    Benim en büyük ve tek gayem Fenerbahçe’de oynamaktı. Yedeklerimiz bile çok kıymetliydi. Fenerbahçe’nin başarılı olması en büyük temennimizdi. Biz bu kadar mücadele ettik, şimdi de yine onların başarılarıyla öğünmek istiyoruz.

    Lakabınız var mıydı?

    Bana “Fırtına” lakabı takmışlardı.

    Ya şimdi Fenerbahçe Spor Kulübü’ne baktığınızda gururlanıyor musunuz?

    Fenerbahçe ruhu Başkanımızla çağ atladı. İlkel durumumuzdan şu günlere gelmemize inanamıyorum. Başarılarımız, güzel tesislerimiz oldu. Topuk Yaylası çok nefis ve güzel olmuş, havası da çok temiz. Lefter Dereağzı Tesisleri’ni çok beğeniyoruz ve sıkça gidiyoruz.

    Bugün oynanan futbolu beğenmediğim oluyor. Belki de futbolun endüstriyelleşmesinden dolayı bizim futbola verdiğimiz o amatör sevgi kalmamış. Şehirler, takımlar birbirine küsmüşler, sporun üstü buzdağı altı para olmuş, bütün her şey bundan kaynaklanıyor.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Yavuz Şimşek Röportajı

    Yavuz Şimşek Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Yavuz Şimşek röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Manchester Fatihi

    Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Yavuz Bey?

    Bahçıvan bir ailenin en küçük çocuğuydum. İki kız, beş erkek kardeşiz. Babam Samsun’un Havza kazasında bahçıvanlık yapardı.

    Yıl 1956-57 aklımın erdiği zamanlar. O zamanlar çikletlerden resimler çıkardı. Samsun’da Adalet, Karagümrük takımları vardı. O dönem Fenerbahçe’de Özcan Arkoçlar, Naci Erdemler, Akgünler, Avniler vardı. Havza’ya bir iki günlük gazeteler gelebiliyorsa, onların spor sayfasında ne okuyorsak aldığımız haberler oydu.

    Mahalledeki çocuklar arasında Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar da vardı. Fakat ben ve ağabeylerim Fenerbahçeliydik.

    Ben forvet oynardım. Aslında topumuz bile yoktu, kâğıttan top yapar, sabahtan akşama kadar mahalle çocukları tepişir dururduk. Bazen de benden iki yaş büyük ağabeyimle yine patates tarlasında kâğıttan topları fırlatır, kim önce kapacak diye oynarken orada bir atlama hevesi geldi ama hala kalecilikte gözüm yoktu. İyi topa vururdum, yaşıma göre santrafor oynamayı düşünmüştüm.

    O 1957 yıllarında hayalimde yaşattığım Fenerbahçe Spor Kulübü’nü yerlere, göklere sığdıramıyordum. Ne gariptir ki tesadüfler insanı öyle bir yerlere getiriyor ki Fenerbahçe Spor Kulübü’nde forma giymek nasip oldu bana…

    Peki, Fenerbahçe’deki spor hayatınız nasıl başladı?

    10 sene sonra geldim Fenerbahçe’ye yani 1967 yılı…

    Önce ağabeyim öğretmen çıktı bizleri yanına Çanakkale’ye aldı, önce Çanakkale sonra bir sene de Kastamonu’da kaldık.

    1960 yılında da Ankara’ya geldik. Toprakspor genç takımda lisanslı oldum. 13-15,5 yaşları arası ikinci buluğ dönemi başlar o dönem kemik boyunun en çok uzadığı dönemdir. Benim de o dönemde bacaklarımın boyu 66’dan 80 cm’ye vurunca bacaklar vücudu taşıyamaz oldu.

    O sırada Ankara karmasının antrenörü Sabri Kiraz vardı. Sabri Kiraz Ankaragücü’nün kum havuzunda atlatarak beni kaleciliğe yönlendirdi. O senede beni Ankara genç karmasının kalesine koydu. Tuttuk Türkiye şampiyonu olduk. Tatlı gelmeye başladı.

    Bir sene lisanssız okumak için Adıyaman’a gittim. Öbür sene ablam öğretmen olmuştu Rize’ye tayini çıktı. Onun peşinden gittim, tesadüf Rize karmasıyla oynadım şampiyon olduk. Rize’de Güneşspor Kulübü vardı. Beni hemen angaje etti. Bir takım elbise, bir gömlek, bir şemsiye, okul kitapları ve lokanta fişi karşılığında. Çok başarılı oldum.

    Trabzon’la oynadığımız maçı milli hakem Ankara PTT’ de çalışan Necdet Hoyrat yönetmişti. Oradaki başarılı oyunumdan dolayı beni PTT’ye önerdi.

    1965-1967’de ise milli ligde top oynadım. 1967’de lise son sınıf öğrencisiyken okul müdürümüze Faruk Ilgaz, Semih Bayülken, Fikret Arıcan, Ahmet Erol geldi. Müdür, “Fenerbahçe Spor Kulübü’ne gitmezseniz bu okul bitmez.” dedi. Ondan önce de Coşkun Özarı Şekerspor’u çalıştırırdı, bizi Galatasaray’a önermişti. Seksen bin lira veriyordu. Ben Fenerbahçe Spor Kulübü’nün verdiği yetmiş bini kabul ettim, geldim. Hayalim gerçekleşmişti.

    Fiilen 24 yıldır Fenerbahçe’ye 12 yıl da futbolculuğa antrenörlük, yöneticilik, genel koordinatörlük olmak üzere hizmet verdim.

    Bugün 40-41 yaşına kadar oynayan kaleciler var. Siz neden erken bir yaşta bıraktınız?

    1977 senesiydi, futbolu 11 yıldan sonra bıraktım.

    Çim saha yok, kışın kum zımpara gibi yerlere yatarsın, koşullar çok zor geldi.

    Başkanımız Faruk Ilgaz 1977-78 sezonu için Radomir Antiç ile birlikte Radmillo İvançeviç’i eski Yugoslavya’nın Partizan takımından Fenerbahçe’ye transfer etmek istiyordu.

    Bana “Eğer bu transfer gerçekleşmezse bizde bir sene daha oynar mısın?” diye sordu. Ben üç defa boş mukavele imzalamıştım, kulüp bizim kulübümüz ben Fenerbahçeliyim. Fenerbahçeli olan Fenerbahçe’ye karşı forma giymez. Bana da her zaman cazip teklifler geldi ama gitmemiştim.

    Sonra bu transfer gerçekleşince Faruk Başkanımız “Hizmetlerinden dolayı teşekkür ederiz.” diye yazan bir mektup gönderdi. Benim bir sene yaşamımı temin edip, jübilemi yaptı ve bana “Senin bunca yaptıklarından sonra Fenerbahçe hiçbir zaman bunun altında kalmaz, istediğin tarih senin jübilendir.” dedi.

    Sezonun ilk hazırlık maçını bana jübile olarak verdiler. Bu da Kulübümün ve Faruk Başkanımın bana yaptığı bir jesttir. Kampa gittik 21 gün kampımız vardı, Antiç’in işi oldu ve ben eşofmanı ve eldiveni çıkardım.

    Futbol kariyerinizden sonra Türk sporuna katkılarınız neler oldu?

    Bir projeyi gerçekleştirmek için kaleci yetiştirmek adına hazırladığım projeyi Fenerbahçe’ye sundum.

    Mert Günok, Volkan Babacan, Recep Güler, Melih Özçelik’i altyapıda yetiştirdim.

    2000 senesinde federasyon istedi, U15, U16, U17, U18 hepsinin kalecisi Fenerbahçe’nin kalecisiydi, bunları da ben yetiştirdim, bundan da gurur duyuyorum. Bugün milli takım kalecisi benim kalecimse artık Türk futbolunda bir misyon sahibi oldum diye düşünüyorum.

    Sporu bıraktıktan sonra sesinizin güzelliği keşfedilmiş ve Zeki Müren’in alt kadrosunda şarkı söylediniz, spordan sonra çok farklı bir iş dalı değil mi?

    Antrenörlük dönemimde bir maç dönüşü Türk sınırına girerken Türkiye hasretiyle bir şarkı mırıldanmaya başladım. TRT’nin spor spikeri ile aynı arabadaydık.

    Bana kulak vermiş “Bir spor programında şarkı okur musun?” diye sordu.

    Ben de “Okurum.” dedim.

    Ben gayri ciddiydim. İstanbul radyo evinde “Unutturamaz Seni Hiçbir Şey” şarkısını söyledim kasete aldılar. O zaman sadece TRT Televizyonu var. Jenerik geçiyor, “Yavuz Şimşek şarkı okuyacak” diye… Sesimi beğendiler.

    O zamanın gazino patronlarından Osman Kavran, Fahrettin Aslan beni aradılar. O zaman Ateş Böceği Ercan komşumuzdu. Beni Osman Kavran’a götürdü. Zeki Müren’in alt kadrosunda çıkmaya başladım. İzmir’e Fuar’a gittik. Fakat çok farklı bir dünyaydı, ayak uydurmam zor oldu, eşimden ve çocuklarımdan uzak kalıyordum. Baktım bu iş bana göre değil, ticarete atıldım.

    1986 senesinde Fenerbahçe Spor Kulübü Tahsin Kaya başkanlığındaki yönetime girdim. O dönemdeki kaleci Adem’i çalıştırdım.

    Başkan Ali Şen zamanında haftada iki kez fahri olarak Nurettin’le, Yaşar’a antrenman yaptırdım.

    Bu ara altyapıdayken Ogün Ağabeyle Marmara Üniversitesi Spor Tesisi’ni beş seneliğine kiraladık. Altyapıdan futbolcu yetiştirecektik. Emin Ağabey’den spor malzemelerini aldık. Hüsnü Ağabey’den Grundig marka video, televizyon aldık. Yılmaz Yücetürk’ü işin başında getirdik. Hasan Özaydınlı da sorumlu oldu.

    Bugün U15 – 16 – 17 varsa tarihi o zamana bağlıdır. Sonra 1994’de Hasan Özaydınlı Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı olunca bana “Altyapı genel koordinatörlüğüne geleceksin” dedi.

    O sırada TFF kaleci antrenörlüğü mecburiyeti getirdi. Benim hiçbir müracaatım yokken Başkan Hasan Özaydınlı beni TFF’nin açmış olduğu kursa yazdırmış, ben de devam ettim. Elliye yakın kursa katıldım.

    Sonra “Fenerbahçe’de yine geniş çaplı bir altyapı oluşacak” dendi. Burada da 56 talebe oldu her sabah özel çalışma yapıldı. Bu çocuklar 2 yaş 3 yaş üstü tekniğe sahip oldular. A takım kadrosuna dâhil olunca bu sefer proje için Hollandalılar geldi. Ben bıraktım. 2005- 2006 arası Zico’ya dışarıdan gelen önerileri değerlendireceğimi söyledim ve Federasyona tamam dedim. 

    Televizyonda hiç kaleci yorumculuğu yapmanız için istek geldi mi?

    Lig TV’den gelmişti teklif, sonra kaldı. Faydalı olabilir düşüncesindeyim.

    Türkiye sizi 1967-68 yılındaki Manchester maçıyla tanıdı, bir kez de siz o günü anlatabilir misiniz?

    1967- 68’ de tüm kupaları aldık. Hah bir de Balkan Kupası… Balkan Kupası deyip geçmeyin Avrupa düzeyinde bir kupa.

    Biz Kınalı Ada’da kamp yapıyoruz. Hep baba oyuncular var, kuradan Manchester çıktı. Manchester da 1966 Dünya Kupası’nı almış, o takımdan da 6 oyuncusu var. Manchester City takımını toprak sahalardan çıkıp böyle kaliteli sahalarda nasıl yenersin zaten yeniliriz düşüncesiyle sahaya çıktık. Kaleciye ne kadar top gelirse kalecinin kendini o kadar gösterme şansı var.

    Allah yardım etti, çok dikkatli ve iyi oynadım. Maç bitince kendimi Kıbrıslı bir Türk’ün omuzlarında buldum. Maç bitti 0-0. Bütün İngiliz seyircisi ayakta beni alkışladı.

    Ertesi gün Samim Var spor sorumlusu “Gazeteleri aldın mı? Bundan daha güzel bir haber olur mu? Dünya sporundasın, herkes senden bahsediyor.” dedi.

    Bir iki tanesini buldum. En çok üzüldüğüm de evde soba tutuşturayım derken hanım hepsini yakmış. Bir başlık şöyleydi:

    “Dünya sporu için ne gece!”

    Bir de dünya çapında üç yıldız dağıtmışlar. Biri Muhammet Ali Clay’e giderken… Bir yıldız da bana düşmüştü.

    Tabii o maçın rövanşı buradaydı.

    Mithatpaşa Stadı’nda rahat 50 bin kişi vardı. Taç çizgisine kadar seyirci doluydu.

    Biz burada havaya girdik, ilk yarı bir gol yedik, 50 bin kişi bir sessizlik kibrit sesleri geliyor sadece…

    İkinci yarı 1-1 oldu. Sonra 2-1 nasıl yendik bilemiyoruz. Eledik adamları. Bize prim sözü vermişlerdi ve de sözünü tuttu Kulüp. Hem de kendini sıkıntıya sokarak.

    Kaç kez milli maça çıktınız, Fenerbahçe Spor Kulübü’nde aldığınız şampiyonluklar?

    13 defa milli oldum o zamanlar zaten senede bir tane maç olurdu. İki tane Türkiye Kupası, 5 lig şampiyonluğu özel kupalar, Balkan Kupası, TSYD Kupası.

    Taraftarlar için neler söyleyeceksiniz?

    Taraftarla hiç sorunum olmadı, iyi bir Fenerbahçeliydim. Bu taraftar bizi bizden daha iyi tanıyor. Her zaman minnettarım onlara. Özellikle de bu sene yaşadığımız üzücü olaylarda Kulübümüze tam destek verdikleri için.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Küçük Şeytanlar

    Küçük Şeytanlar

    Fenerbahçe’nin 1952-1953 kadrosuna “Küçük Şeytanlar” denildiğini birçoğumuz biliyoruz ama kim kimdir, bilmeyenler için Milliyet gazetesinin derlemesi… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1952-1953 Şampiyonu

    Melih Ilgaz: 1928 yılında İstanbul’da Kadıköyü’nde dünyaya gelmiştir. Futbola Darüşşafaka Lisesi’nde başlamıştır. Bilahare Fener genç takımına giren Melih, liseyi bitirdikten sonra Vefalı Galip’in tavassutiyle Vefa’ya girmiş ve birinci takımda oynamaya başlamıştır. Melih vatani vazifesini müteakip eski kulübü Fenerbahçe’ye girmiş ve halen sarı-lacivert forma altında oynamaktadır. Üç defa milli olmuş. Yeni açtığı muayenehanesinde dişçilik yapmaktadır.

    Kamil Ekin: 1924 yılında İstanbul’da Bakırköy’de doğmuştur. Futbola burada başlamıştır. İlk kulübü semtin takımı olan Barutgücü’dür. Bilahare Kasımpaşa’ya girmiş. Bir sene bu takımda oynadıktan sonra askere gitmiş ve orada da Donanmagücü takımında yer almıştır. Askerden dönüşte Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Üç defa milli olan Kamil evlidir.

    Haluk Eralp: 1931 senesinde İstanbul’da Erenköy’de doğmuştur. Futbola Erenköyü’nde başlayan Haluk, 1946’da Fenerbahçe’ye girmiş ve genç takımdan yetişmiştir Bir ara Hilal’e giren Haluk geçen sene tekrar sarı – lacivertli yuvaya dönmüştür. Geçen sezondan beri de birinci takım kadrosunda bulunmaktadır. Galatasaraylı K Bülent’in ağabeysi olan Haluk bekar olup bir ticarethanede çalışmaktadır.

    Fehmi Özişler: 1952’de Emniyet takımından Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Amatör takımda çok güzel oyunlar çıkaran Fehmi, Beşiktaş’a karşı ilk defa profesyonel takımda yer almıştır. Bekardır.

    Orhan Çakmak: 1926’da Trabzon’da doğmuştur. Futbola sanat enstitüsü’nde başlamıştır. İlk kulübü Trabzon İdman Yurdu’dur. Bilâhare Zonguldak’a giderek Kömürspor’a girmiş ve ertesi sene de Ankaragücü’ne intisap etmiştir. 1951 yılı transferinde Fenerbahçe’ye girmiştir. Sezon başında sakatlanması yüzünden takımda devamlı surette oynayamamıştır. Bekardır.

    Nedim Günar: 1932 yılında Bandırma’da doğmuştur. Futbola doğduğu memlekette başlamış, 1946’da İstanbul’a gelmiş ve Fenerbahçe’nin genç takımına intisap etmiştir. Nedim bu kadroda yetişmiş ve bir müddet kaptanlığını da yaptıktan sonra birinci takıma terfi etmiştir- Eski solaçık Vefalı Kazım’ın kardeşi olan Nedim istikbalde bize çok şeyler vadetmektedir.

    Müzdat Yetkiner: 1922 yılında Kadıköyü’nün Acıbadem semtinde dünyaya gelen Müzdat, futbola Kuşdili’nde başlamış ve bilahare Fenerbahçe’nin genç takımında oynamıştır. Müzdat on seneden beri kaleci de dahil olmak üzere takımının her yerinde muvaffakiyetli oyunlar çıkarmış ve halen çıkarmaktadır. 1946 lig maçlarında santrfor oynayan Müzdat 38 gol atarak gol kralı olduğu gibi rekortmeni de olmuştur. 9 defa milli olan Müzdat evli olup bir çocuk babasıdır ve halen Tekel’de tütün eksperliği yapmaktadır.

    Selahattin Ünlü: 1929’da Adana’da dünyaya gelen Selâhattin futbola Adana’da başlamış ve henüz 16 yaşında iken Adana Demirspor takımında oynamıştır. 1949’da İzmir’e giderek bir müddet İzmir Demirsporu’nda oynamıştır. Bilahare vatani vazifesine giden Salâhattin futbola Ankaragücü’nde devam etmiş, bu arada Ordu karmasına seçilmiş ve ordular arası maçlara iştirak etmiştir. 1951 yılı transferinde Fenerbahce’ye intisap etmiştir. Atina’da Türk -Yunan mili maçında kalemizi müdafaa eden bu genç ve enerjik kalecimiz bekârdır.

    Fahir Ülgür: 1930 yılında İstanbul’da, Büyükada’da doğmuştur. Futbola Fenerbahçe genç takımında başlamıştır. Bir ara Hilal kulübüne geçmiş, oradan Tavşanlı’ya giderek Linyitspor takımında da üç mevsim oynamıştır. Fenerbahçe birinci takımında ilk maçını 1948’de Karagümrük’e karşı oynamıştır. Tahsilini Büyükada İlkokulu, Kadıköy orta ve İl Ticaret lisesinde yapmıştır. Bekârdır.

    Feridun Buğeker: 1933 yılında İstanbul’da doğmuştur. Futbola küçük bir yaşta başlamıştır. Hususi bir teşekkül olan Birlikspor’da parladıktan sonra Beyoğluspor’a girmiş ve burada iki sezon oynamıştır 1952 transferinde çok sevdiği Fenerbahce’ye girmiş ve derhal birinci takımda oynamağa başlamıştır. Deniz Sanat Okulu’ndan mezun olan Feridun halen Fabrika ve Havuzlarda makine modelcisidir. Bekârdır.

    Fikret Kırcan: 1920 yılında İstanbul’da doğmuştur. Futbola Feneryolu’nda başlamıştır. 1934’de Fenerbahçe’ye girerek, merhum Galib’in meşhur genç takımından yetişmiştir. 1939-40 sezonundan beri birinci takım kadrosunda muvaffakiyetli maçlar çıkarmaktadır. Bu arada. 5 defa da milli formayı giymek şerefine erişmiştir. Futbol sahalarında “Küçük” lakabıyla anılır. Fenerbahçe’nin kaptanlığını yapan Fikret bekâr olup, sigortacılık yapmaktadır.

    Lazslo Szekely: 1910 yılında Macaristan’ın Budapeşte şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Macar Ayan Meclisi azasıydı. Futbola çok genç bir yaşta başlamış, henüz 15 yaşında iken Navigarad şehrindeki “N. A. C.” takımının birinci kadrosunda yer almıştır. Bu takımda 4 sene oynadıktan sonra Macaristan’a dönmüş ve vatani vazifesini yapmıştır. 1941 de terhis olan Szekely. M T. K. (Hungaria)ya girmiş ve beş sene bu meşhur takımda oynamıştır. Bu arada Fenerbahçe’ye karşı da M.T.K. kadrosunda yer almıştır. 1946 yılında futbolu bırakmıştır. Antrenörlük hayatında; M.T.K. Viyana Hakova, İtalyan Verona ve İsrail milli takımlarını çalıştırmıştır. Macar milli takımında 6 defa yer alan Szekely, iki sene içinde genç bir kadroyu şampiyonluğa eriştirerek antrenörlükteki değerini de bir kere daha ispat etmiştir. Evli ve 2 çocuk babasıdır.

    Akgün Kaçmaz: 1933 yılında Ankara’da doğmuştur. İlk tahsilini Ankara’da yapan Akgün, futbola 1949 yılında üçüncü küme kulüplerinden Doğanspor’da başlamış, 1950’de Hacettepe’ye geçmiştir. Burada da bir mevsim oynadıktan sonra çok sevdiği Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Halen Ticaret Lisesi’nde talebedir.

    Mehmet Ali Has: 1925’te İstanbul’da Şişli’de doğmuştur. Futbola Beykoz çayırında başlamıştır. 1944’ta Beykoz kulübüne intisap eden M. Ali burada parladıktan sonra 1947’de Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Bugüne kadar 10 defa milli formayı giymek şerefine nail olan M. Ali bekâr olup vatani vazifesini yapmakta ve halen Ordu muhtelitine seçilmiş bulunmaktadır.

    Abdullah Matay: 1928 yılında Eskişehir’de doğmuştur. Tahsilini Eskişehir’de yapan Abdullah futbola 1942 yılında Eskişehir Tayyare Fabrikasında başlamıştır. Bu takımda parladıktan sonra Demirspor’a intisap etmiş ve bir müddet bu takımda oynamıştır. Bilahare Ankara’ya giderek 1947 yılı transfer ayında Ankaragücü’ne girmiştir. Dört mevsim Ankara’nın sarı – lâcivert renkleri altında oynadıktan sonra 1951’de çok sevdiği Fenerbahçe’ye girmiştir.

    Niko Knezeviç: 1931 yılında İstanbul’da, Bostancı’da doğmuştur. Aslen Yugoslavyalı bir ailenin çocuğudur. Futbola Bostancı’da başlamıştır. İlk kulübü Taksim’dir. 1949-50 sezonunda çok sevdiği Fenerbahçe’ye geçmiştir. Tahsilini Bostancı İlkokulu, Kadıköy Orta ve Haydarpaşa Liselerinde ikmal etmiştir. Bekârdır.

    Burhan Sargın: 1929’da Ankara’da doğmuştur. Futbola, pek küçük yaşta Ankara’da başlamıştır. 1946’da Hacettepe kulübüne giren Burhan, dört yıl müddetle bu takımda yer almış ve bu arada Ankara’nın gol kralı olmuştur. Nihayet 1951’de Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. Bu arada iki defa ay-yıldızlı formayı giymiştir. Burhan bekârdır.

    Milliyet Gazetesi

  • Tarihî Maç Broşürleri VII

    Tarihî Maç Broşürleri VII

    Bir aylık bir fasıladan sonra… Başlangıç kolaya gelsin diye değil; her yazıya aynı girişi yazmak istiyoruz. Zira gerçekten çok büyük iş… Kıymetli büyüğümüz Mustafa Oduncu, Fenerbahçe tarihi için çok önemli bir iş yapıyor ve yurt dışı müzayede sitelerinden Fenerbahçe ile ilgili malzemeleri topluyor. Bu mesaiyi büyüten ve daha anlamlı bir hale getiren şey ise aldıklarını paylaşmaktan bir an bile imtina etmemesi. “Bunda ne var?” demeyin; kimlerin, neler sakladığını bilseniz, inanamazsınız. Halbuki Fenerbahçe tarihini bilmek herkesin hakkı. Daha doğrusu “Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu” lafının hakkını vermek istiyorsak, tutulması gereken yol bu… Mustafa ağabey, Fenerbahçe Müzesi’ne bağışladığı maç broşürlerini halka açmak ve kolay ulaşılabilir hale getirmek adına bizlerle paylaştı. Huzurlarınızda “Tarihi Maç Broşürleri VII : 7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe” maçı broşürü…Bir yandan, bu gibi belgelere bakıp da adamların yetmiş sene önce geldiği bazı noktalara bizim hâlâ gelemediğimizi görmek de çok üzücü. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe

    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII
    Tarihî Maç Broşürleri VII

    Broşürün PDF haline “buradan” ulaşabilirsiniz. | Tarihi Maç Broşürleri VII : 7 Ekim 1953 | Luton Town – Fenerbahçe

  • Balçık Sahada

    Balçık Sahada

    18 Mart 1959 tarihinde oynanan ve Fenerbahçe’nin Beşiktaş’ı 1-0 yendiği maç resmen balçık sahada yapılmış. Fenerbahçe’nin 10. Türkiye şampiyonluğuna giden yolda önemli bir dönemeç olan bu maçı Milliyet gazetesinden kısa metinlerle hatırlayalım istedik. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe 1 – 0 Beşiktaş

    Balçık sahada kötü hakemlerle oynanan maçta rakiplerini ağır baskı altında tutan Sarı-Lacivertliler galibiyet gollerini Avni’nin ayağı ile kazandılar. Galibiyet Fenerbahçe’ye Beyaz Grup’ta birincilik yolunu açtı.

    Gündüz Kılıç: Futbolcular adeta ikişer rakiple mücadele zorundaydılar. Hem topa sahip olmak için çekiştikleri futbolcu ile hem de yürümeyi bile zorlaştıran çamurla…

    Necmi Tanyolaç: Bu maçın topu, top değil, balçığın ağırlaştırdığı bir gülle idi.

    Kahraman Bapçum: İmdat! Bu sahada (topun yarısına kadar gömülüp kaldığı, insanların aşık kemiklerine kadar battığı bu çamurda) futbol oynamaya davet edilen çocuklar hesabına bin kerre imdat!


    Soyunma Odasında

    Ezeli rakiplerin oynadıkları maçtan sonra galibiyet sevinci içerisinde bulunan Fenerbahçelilerin soyunma odasında;

    Kulüp reisi Agâh Erozan “Beşiktaş ile beraber birçok şeyi de mağlup ettiğimizi zannediyorum” derken,

    Umumi kaptan Fikret Kırcan şöyle konuşuyordu: “Bugün yalnız Beşiktaş’ı değil sahayı ve hakemi de yendik.”

    Antrenör Molnar ise “Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hakem böyle nizami bir golü iptal etmemiştir” diyerek Mustafa’nın attığı ilk golde hakemin verdiği kararın yanlış olduğunu ifadeye çalışıyordu.

    Fenerbahçeli futbolcular, rakiplerinin centilmenliğine teşekkür ediyor, “Hakem attığımız ilk golü daha dikkatli takip etseydi iyi olurdu” diyorlardı.

    Beşiktaşlılara gelince, maç hakkında herhangi bir fikir beyan etmemekle mağlubiyeti kabullenmiş görünüyorlardı.


    Seyirci: 18.343

    Hasılat: 93.809 TL

    Hakemler: Faik Gökay, Hüseyin Maloğlu, Sabahattin Ladikli

    Fenerbahçe: Özcan Arkoç, Osman Göktan, Avni Kalkavan, Akgün Kaçmaz, Basri Dirimlili, Necdet Çoruh, Mustafa Güven, Can Bartu, Şeref Has, Lefter Küçükandonyadis, Niyazi Tamakan (Hüseyin Yazıcı)

    Beşiktaş: Necmi, Kamil, Münir, Gürcan, Özcan, Faik, Kaya, Recep, Nazmi, B.Ahmet, K.Ahmet

    (Maçın yıldızları Gündüz Kılıç, Halit Kıvanç, Namık Sevik, Necmi Tanyolaç ve Kahraman Bapçum’dan müteşekkil ekip tarafından verilmiştir. Yıldızların çoğunu ittifaka yakın ekseriyetle verilen reyler meydana koymuştur. Bu arada Fenerbahçeli Osman ve Akgün’e birer kişi (****) verilmesini teklif etmiştir.)

    Gol: 1-0 | Mustafa’nın sağ açıktan yaptığı orta, Beşiktaş kalesini karıştırdı. Top ayaktan ayağa gidiyordu. Bu karambolde Lefter topa hakim oldu ve geriden gelen Avni’nin önüne topu yuvarladı. Avni’nin hafif şutu evvela kaptan Recep’e çarptı sona da kaleci Necmi’nin elleri arasından filelere takıldı.

  • Canavar Burhan Röportajı

    Canavar Burhan Röportajı

    Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Canavar Burhan röportajı ile karşınızda… Burhan Sargın, Fenerbahçe’nin yaşayan en eski futbolcusu fakat şu anki durumu hakkında ne yazık ki bilgi sahibi değiliz. Belki kulübümüz biliyordur, inşallah iyidir.

    Sizi röportajla baş başa bırakalım… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Küçük Şeytanların Canavarı

    Yıl 1951… Şimdi gözlerinizi kapatın ve bir futbolcumuzun yaşlı malzemeci Mustafa Efendi’ye yardım etmek adına; her gece uyuduğu tahta tribünlerin altından kalkıp, Şükrü Saracoğlu Stadı’nı sabahın erken saatlerinde suladığını hayal edin. Ve aynı futbolcumuzun dört sene içinde 112 gol atarak Fenerbahçemize verdiği emekleri düşünün… O futbolcumuz nam-ı diğer; Canavar Burhan…

    Canavar Burhan Röportajı

    Spor hayatınız nasıl başladı Burhan Bey? 

    1929 Ankara doğumluyum.

    Önce Kurtuluş Ortaokulu’nu bitirerek, liseyi son sınıfa kadar Atatürk Lisesi’nde ve son seneyi de Maarif Koleji’nde okudum. Bir yandan okul takımının maçlarında oynuyor bir yandan da Hacettepe Kulübü’nde futbol oynuyordum. Maarif Koleji 13 golle Ankara şampiyonu oldu, 12 golü ben atmıştım. Hacettepe Kulübü’nü de birinci lige çıkarmıştım.

    Ankara’da 34 takım vardı. 1946-47 sezonunda Ankara Futbol Ligi’nde ilk maçıma çıktım. Hacettepe’yi 1949-1950 yıllarında Ankara şampiyonu yaptık.

    Sonra bir ara Ankara’da sıtma salgını vardı. Bu hastalık beni de bir süre yatağa düşürdü, oynayamadım. İyileştikten kısa bir süre sonra ağabeyim beni trenle İstanbul’a götürdü. Hem hava alacağız hem de mal satın alacağız. Ankara Garı’nda milli hakemlerimizden Cezmi Başar’a rastladık.

    Başar, benim çok maçımı yönetmişti. Ağabeyim aynı zamanda Hacettepe Kulübü’nün başkanıydı. Cezmi Başar bizi garda görünce; hemen Beşiktaş Kulübü’nü aramış ve benim İstanbul’a geleceğimi bildirip beni idarecilere tavsiye etmiş. Vardığımızda Haydarpaşa Garı’nda Beşiktaşlı yöneticiler bizi bekliyorlardı. Beşiktaş’ın idarecileri “Bizde oyna” diye çok ısrar ettiler. Ağabeyimin de isteğiyle çok kısa bir süre için oynadım. Sadri Usuoğlu da çok ısrar etmişti. Orada Beyoğluspor’la bir hazırlık maçı yapmıştık. Yaz sezonuydu. 4-0 biten bir maçta 2 golü ben atmıştım. Fakat alışamadım çok soğuk geldi bana, Ankara’yı özledim ve hemen tekrar geri döndüm.

    Ve Fenerbahçe’ye gelişiniz…

    O zamanlar Fenerbahçe’de efsane bir takım vardı. Süper bir takım: Küçük Halil, Cihat, Lefter, Murat, Küçük Fikret, Erol, Suphi, Halit, Samim, Selahattin, Ahmet.

    Bu futbolcuların bazıları idarecilerle sorunlar yaşıyor. Futbolcular Ahmet ağabeyin kahvesinde oturuyorlar, kazan kaldırıyorlar, antrenmanlara çıkmıyorlar. Futbolcularla yönetim arasında itilaf doğunca; o dönemin Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Osman Kavrakoğlu da Karadenizli yönü ağır basıp, kızıyor ve bu futbolculara bir mektup göndererek kulüple ilişkilerinin kesildiğini açıklıyor.

    Sonra Ankara Hacettepe Kulübü Başkanı ağabeyim Celal Sargın’ı arayıp, Fenerbahçe’ye takviye için futbolcular istiyor. Hacettepe’den ben ve Akgün; Ankaragücü’nden Abdullah ve Orhan; Karagücü’nden de Selahattin 5 kişi Fenerbahçe’ye geliyoruz.

    Fenerbahçe’ye geldiğimizde stadın altında yatmaya başladık. Tahta tribünler vardı. Şükrü Saracoğlu Stadı’nda benim de çok emeğim vardır. Her sabah stadı ben sulardım. Malzemeci Mustafa Efendi yaşlıydı yardım ederdim ona. Atlet Osman Coşgül de bizimle kalanlar arasındaydı. Hepimiz oralarda uyurduk. 200 lira da maaşımız vardı.

    İlk geldiğimde sezon çok kötü geçmişti. Kendimize Fenerbahçe’nin ikinci cumhuriyeti derdim. Fikret Kırcan, Donanma Kamil, Müzdat Yetkiner ağabey vardı. Taraftarlar o sezon çok hor gördüler bizi. Yollarda yürüyemezdik, yüzümüze tükürenler, hakaret edenler, dövmeye kalkanlar bile oldu. Şaşırmıştık!

    Stadımızda şu an sunulan olanakları gördüğünüzde neler hissediyorsunuz?

    Fenerbahçe’nin temelini atanlardan biriyim. Geçmişe baktığımda; çamurlu toprak sahaları görüyorum. Yıkanmak için kullanılan duşlar, sıcak su bulamayışımız, renkleri solan formalar, parasızlık ve tüm o şartlarda iyi oynamaya çalışan futbolcular.

    Şimdiye baktığımda ise bir Fenerbahçeli oyuncu olarak gurur duyuyorum. Fenerbahçemiz artık bir dünya kulübü. UEFA finaline ev sahipliği yapacak aynı zamanda Türkiye’yi de dünyaya duyuran bir takım. En büyük isteğim o finali bu statta bizim oynamamız. Ne kadar gıpta edildiğimizi hepimiz görüyoruz. Sadece merakla daha neler yapabileceğimizi takip ediyorum. Başta Başkanımız Aziz Yıldırım ve yöneticilerimizi tebrik ediyorum. Son 10 senede çağ atladık desem; haksız sayılmam herhalde. Her şey ortada.

    Peki, hep stadın altındaki tahta tribünlerde mi kaldınız?

    Bir süre de Moda’daki Mano Palas’a geçtik. Sonra da Kadıköy İskelesi’ne yakın bir yerde çatı katında ev tutmuştuk. Erken yatar erken kalkardım. Her gün 5 kilo portakalı sıkıp içtiğimi hatırlıyorum. Bursa’dan da şeftalilerimiz gelirdi. Kalori onlardaydı.

    Fenerbahçe’ye kötü bir sezonda geldiniz ama sonra tarihe geçtiniz. Sizlere “Küçük Şeytanlar” denmeye başlandı. Namağlup şampiyon olduğumuz yılı anlatır mısınız?

    1952-53 sezonuydu.

    Niyazi Tamakan, Niko Knezeviç, Abdullah Matay, Fahir Ülgür, Muammer Tokgöz, Fikret Kırcan, Kamil Ekin, Akgün Kaçmaz, Nedim Günar, Orhan Çakmak, Haluk Eralp, Melih Ilgaz, Selahattin Ünlü, Müzdat Yetkiner, Fehmi Özişler, Mehmet Ali Has, Feridun Bugeker ve ben.

    “Küçük Şeytanlar” denmişti gençlerden oluşan bu takıma. Gerçekten bizden beklenmeyen büyük bir başarı göstererek sezonu namağlup ve İstanbul şampiyonu olarak kapadık. 18 maç oynamıştık. 14’ünü kazandık. 4 tanesinde de berabere kaldık. 44 gol attık. 32 puanla şampiyonduk. Beşiktaş 29 puanla 2’nci, Galatasaray 23 puanla 3’üncü olmuştu.

    1952’de Arjantin’den ilk defa bir takım Türkiye’ye geliyor. Club Atletico Lanus. Bu takım Arjantin Devlet Başkanı Peron’un eşi tarafından gönderilen “Eva Peron” Kupası’nı da yanında getiriyor. Diğer adıyla “Evita” Türkiye’de de sevilen bir kişiydi. Elim bir hastalığa yakalandığında halkımız üzülmüş, iyileşmesi adına Şişli Camii’nde dualar okutulmuştu. Bu sevgi Eva Peron’u duygulandırıp Lanus takımıyla bu kupayı göndermişti. Bu kupa son maçın galibine verilecekti. Lanus takımı Beşiktaş ve Galatasaray’dan sonra son maçı tekrar Fenerbahçe ile oynadı. O maçı anlatır mısınız?

    Eva Peron Kupası bizler için ne kadar değerliyse; Arjantinliler için de daha çok değerliydi. O kupayı mutlaka almak istiyorlardı.

    27 Ocak 1952; yer İnönü Stadı…

    Biz Küçük Şeytanlar yine sahadaydık… İlk golü Abdullah, ikinci golü ben, üçüncü golü Fahir atmıştı. Sonuç 3-2 bitti. Kupa bizimdi.

    Arjantinliler çok sert bir maç çıkardı. Çok tekme yedik ama maçı bırakmadık. Kupa Fenerbahçe taraftarınındı. Şimdi müzemizi süslüyor.

    Sonra bir süre Feshane’de Adalet Kulübü’ne gittiniz…

    Bir Galatasaray maçında sakatlandım Dr. Reşat Dermanver vardı. O zamanda Ayazağa’da askerdim. Sakatlanınca tedavi olmam gerekti. Sabah tedavi için Dr. Reşat’a öğleden sonra da Yorgo’ya giderdim. Beş kere tedaviye gitmiştim, kulübe de ibraz etmiştim. Yönetimden bana ödenmemesi emri çıkınca o an çok sinirlendim ve ayrıldım.

    Muhittin Bulgurlu vardı. O da benim akrabamdı, Ahmet Erol’da menajerdi. O arada Gündüz Kılıç Galatasaray’a çağırdı. “Kasamızda 17.500 TL var. 2.500 TL de Rafet verecek, gel burada oyna” dedi.

    Adalet Kulübü’nde oynarken Galatasaraylı kaleci Turgay Şeren antrenmana geldi. “Hadi beraber kulübe gidelim, seni Metin Oktay’la oynatmak istiyorlar” dedi. Gündüz Kılıç hakkımda çok iyi yazılar yazardı.

    Ben de Turgay’a “Sana Fenerbahçe’den teklif gelse Fenerbahçe’ye gider misin” diye sordum.

    “Düşünürüm” dedi.

    “O halde sen Galatasaray’da kal ben de Fenerbahçe’de”dedim.

    İki sene kaldığım Adalet Kulübü’nden tekrar Fenerbahçe’ye geçtim. Toplam 4 sene Fenerbahçe’de futbol hayatım sürmüştü. Dönüşümde çok az bir süre oynayıp jübilemi Fenerbahçe’de yaptım. Gelmeme kaleci Şükrü Ersoy önayak olmuştu. Belki biraz daha oynayabilirdim lakin sakatlık geçirmem ve tedavi dönemleri nedeniyle futbolu birkaç sene erken bıraktım. 7 kez de Fenerbahçe yönetiminde görev aldım.

    Fenerbahçemizde toplam kaç maçta oynadınız, kaç gol attınız?

    Toplam 4 sene içinde 172 maç, 112 golüm var.

    Milli takım formamızı kaç kez giydiniz?

    8 defa milli oldum, 8 gol attım. 

    Türk futbolunda övünçle söz edeceğimiz bir de 1954 yılı var? Türk milli takımımız İspanya gibi dev bir takımı eleyerek dünya kupası finallerine katıldı.

    İspanya’da İspanyollara karşı 4-1yenildik. Ama 2’nci maçı burada oynadık, 1-0 yendik. Çok güzel bir goldü. 16’ncı dakikada ben attım. O golü ben bile göremedim tekrarı yok.

    Averaj sistemi olmadığından iş 3. maça kaldı. Çarşamba İtalya’ya tarafsız sahaya gittik.

    İspanya önce 1-0 galipti. Beraberlik sonrası durum 2-1 oldu. Ben gol attım 2-2 oldu. Bu sonuçta kurayı kazandığımızdan dünya kupasına biz gittik.

    İlk maçımızı Federal Almanya’ya karşı oynadık, 4-1 yenildik. Almanya’ya 4-1 yenilmiştik ama ilk golü biz atmıştık.

    En zor gruba düşmüştük. Sonunda Almanya-Macaristan final oynadı.1954 Dünya Kupası’nda bir maçta 3 gol atan tek kişi ben oldum. .

    1955 yılında tesadüftür ki çok yetenekli futbolcular askeri hizmetlerini yapıyorlardı. Ordu futbol takımı sizlerle Ordu Takımı’nı güçlendirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri ilk defa ordulararası Dünya Futbol Şampiyonluğu’nu kazandı. Seyirci kapasitesiyle en kalabalık CISM maçıydı. Biraz o günlere dönebilir miyiz?

    Kafile başkanımız Kurmay Albay Nuri Gücüyener’di. O takımdaki tek Fenerbahçeli oyuncu bendim.

    Hollanda’yı, Mısır’ı yendik. İtalya ile final oynayacağız. O takım fazla hatırlanmaz bence müthiş bir takımdı.

    İlk gol 20.dakikada Sabahattin’den gelmişti. Sonra durum 1-1 oldu. Sonra İtalya durumu 2-1 yaptı. Artık işimizin bittiği düşünüldü. 71. dakikada bir gol attım. Beraberliği yakalamıştık. Durum 2-2 oldu. Daha iki dakika geçmedi ki 73. dakikada üçüncü golü atmıştım. Efsane İtalya’yı Roma’da 3-2 yendik.

    Gollerin dakikalarına bakın; nasıl bir maç olduğunu anlarsınız. Böylece en sevdiğim stat Roma stadıdır. Olimpiyat Stadı’nı 70.000 kişi doldurmuştu. Bu şampiyonluk Türk futboluna gelen ilk ordular arası dünya şampiyonluğudur. 

    Sonra İslam Orduları Dünya Şampiyonası oldu, orada da dünya şampiyonu olduk. Bu şampiyonlukla ilgili ne yazık ki hiç resme sahip değildim. TSK arşivinde belki bulunabilir.

    Uğur getirdiğine inandığınız şeyler var mıydı? Oyuncu arkadaşlarınızla uyumunuz nasıldı?

    Allah’a dua eder çıkardık. İnanç tamdı. Takım ruhu vardı. Öyle bir kardeşlik havasındaydık ki şakalaşırdık. Büyüğümüz Fikret ağabey vardı; haddimizi bilirdik. Hava atmazdık. Antrenör bana yanında kimi oynatayım diye sorardı. Asla isim verdiğimi hatırlamam.

    8 Mart Kadınlar Günü’nü erken kutladığımız Burhan Sargın Bey’in eşi Evnur Hanım anlatmaya başlıyor…

    Fenerbahçe’de oynayan tüm oyuncuların her zaman büyük bir itibarı vardır.

    Nişanlıyken bir yemeğe gittiğimizde ve Burhan Bey hesabı istediğinde “Hesap ödendi” derlerdi.

    Bir vapurla Kadıköy’den Karaköy’e geçsem “Eşiniz karşıya geçti” diye Burhan Bey’e iletirlerdi.

    Süreyya Operası’nda tanıştık, 1956 yılında evlendik. İki kızımız var. Aslı ve Nazlı.

    Nazlı’dan bir de 21 yaşında torunumuz var. Aslı ve Nazlı beraber çalışıyorlar. Saat ve giyim ithali yapıyorlar. Nişantaşı ve Kanyon’da yerleri var. 

    (Evnur Hanım’ın dedesi Suat Avni Paşa, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı gemiyi tahsis eden generaldi. Suat Avni Paşa sonra sürülmüş tabii.

    Canavar Burhan lakabı nereden geldi Burhan Bey?

    Haydarpaşa Lisesi Müdür Muavini Ferhat Bey vardı. Ben böyle atak futbol oynayınca o ismi takmış bana. Sonrasında tribünlere taşındı.

    Okuyucularımız için bir mesajınızı alabilir miyiz? Derbi maçlarda Beşiktaş’a çok gol attım. Yedek subayken maçlara geliyordum. Yüzbaşım Beşiktaşlıydı. Bana çok kızardı. Herşey bir tarafa, Fenerbahçe bir tarafa… Fenerbahçe’nin taraftarı hiçbir takımda yok. Ne kadar övünsek azdır. Aziz Yıldırım öyle bir stat yaptı ki tabir-i caizse; “Her şeyi ilk Fenerbahçe yapar diğer kulüpler ne görürse onu yapar” demek istiyorum. Şimdi Fenerbahçe’nin yaptıklarına kimse yetişemiyor. Bunda da en büyük katkı her zaman 12 numaranın. Hepinizi çok seviyorum.

    Sibel Kurt | Fenerbahçe Dergisi – Mart 2008

  • 1953 Yılında Millî Takım

    1953 Yılında Millî Takım

    5 Haziran 1953 tarihinde Yugoslavya ile 2-2 berabere kaldığımız millî maçtan önce Nejat Altay futbolcuları anlatan bir yazı yazmış. 1953 yılında millî takım kadrosunda Fenerbahçelilerin çokluğu göz çarpıyor. Bu Türk futbolunda kadim bir gelenektir… Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1953 Yılında Millî Takım

    Bugün Yugoslavlar karşısında çetin bir imtihan geçirecek olan millî futbol takımımız oyuncularının kısa biyografileri:

    Şükrü Ersoy (Kaleci)

    1929 İstanbul doğumlu. Küçük yaşta futbola başlamış. 16 yaşında Fenerbahçe’ye intisap ederek genç takımda oynamıştır. Bilahare Vefa’ya geçen Şükrü halen vatani vazifesini yapmakta ve Karagücü’nde oynamaktadır. Bir defa (A), bir defa (B) millî takımında yer almıştır.

    Form düşüklüğü gösterdiğinden kampa çağrılmayan Turgay’dan sonra son senelerin yetiştirdiği en iyi kalecidir. Blokajları emniyetlidir. Topu iyi takip eder. Fedakarca plonjonlariyle takımını mutlak gollerden kurtarmaktadır.

    Erdoğan Akın

    1930 İzmir doğumlu. Futbola forvet olarak başlamış, esas mevkini bilahare 1949’da Göztepe kulübünde iken bulmuştur.

    952’de Adalet’e geçmiştir. İki defa (A), iki defa (B) millî takımlarında oynamıştır.

    Gayet çevik ve iyi top takip eder. Kaleci Şükrü’nün yedeği idi. Ancak son dakikada ayağındaki arızası nüksettiğinden yerine Selahattin çağrılmış bulunmaktadır.

    Müzdat Yetkiner (Bek)

    1924’te İstanbul’da doğmuştur. Meşin topa forvet olarak başlamıştır. Fenerbahçe takımının hemen her tarafında oynamıştır. 12 defa millî.

    Futbolu tam olarak hazmetmiştir. Her iki ayağına hakimdir. Mükemmel bir (WM) oyuncusu. Ayağındaki arızası bizim için büyük talihsizliktir. Yerine Ankaralı Rıdvan çağırılmıştır.

    Basri Dirimlili (Sol Bek)

    1930’da Silistre’de doğmuştur. Futbola Eskişehir Demirspor’da başlamıştır. Vatanî vazifesi dolayısıyla Ankara’ya gitmiştir. Halen Havagücü’nde tescillidir. 3 defa millî olmuştur.

    Havadan hakimiyeti ve rakip takımın oyununu bozuşu başlıca meziyetidir. Sol ayağı daha kuvvetlidir. Takımında orta haf oynamaktadır.

    Gökçen Dinçer (Yedek Bek)

    1935 İstanbul doğumlu. Futbola Çengelköyü’nde başlamıştır. Bir sezon Beylerbeyi’nde oynadıktan sonra 952’de Adalet’e geçmiştir. 4 defa genç, 1 defa B millîdir.

    Genç yaşına rağmen futbolda gösterdiği yüksek kabiliyeti dolayısıyle millî kadroya alınmıştır. Kulübünde orta haf oynamakta, millî takımda bek yedeği.

    Mustafa Ertan (Sağ Haf)

    1928’de Bursa’da doğmuş ve futbola orada başlamıştır. Bilahare Adana Millî Mensucat takımında yer almış, askerliğe Ankara’ya gelmiştir. Halen Karagücü’nün kaptanlığını ifa etmektedir. 8 defa millî formayı giymiştir.

    Millî takımın en teknik oyuncularıdan. Müstakar oyunu ile Ay-Yıldızlı formada hakkı olan yerini almıştır ve uzun zaman da muhafaza edeceği umulmaktadır.

    Ali İhsan Karayiğit (Sol Haf)

    1927’de Manisa’da doğmuştur. Futbola olan yüksek kabiliyetini hemen belli etmiş ve Beşiktaş’a geçtiği günden beri orta haf mevkiinin rakipsiz adamı olmuştur. 13 defa (A), 1 defa (B) millî takımda oynamıştır.

    Ayağına hakimiyeti, akın kesme ve hücum hattını beslemesiyle Beşiktaş’ın ve millî takımın en esaslı unsuru. Havadan üstünlüğünü ve bilgili oyununu da zikretmek icap eder.

    Rober Eryol (Sol Haf)

    1930’da Mersin’de doğmuştur. Futbola İstanbul’da Talimhane’de başlamıştır. 1947’de Galatasaray’a girmiş, genç, (B) ve (A) takımlarında oynamış ve üç sezondur devamlı olarak birinci kadroda yer almaktadır. Bir defa (A), iki defa (B) millî takım formasını giymiştir.

    İleri geri çalışması, forvet hattını layıkiyle desteklemesi, maç esnasında aklını ve dikkatini sadece topa ve oyuna hasretmesi başlıca meziyetleridir.

    Akgün Kaçmaz (Yedek Haf)

    1935 Ankara doğumlu. Futbola Doğanspor’da başlamış, bir mevsim sonra Hacettepe’ye, oradan da Fenerbahçe’ye geçmiştir. Dört defa genç, bir defa (B) millîsi.

    Müthiş enerjik, topu ayağından bırakmak istemez. İlerde daha “teknikleşeceği” muhakkak. Millî takımın haf yedeği.

    Fikret Kırcan (Sağ Açık)

    1920’de İstanbul’da doğmuştur. Feneryolu’nda futbola başlamış, 1933’de Fenerbahçe’ye  girmiş ve günden beri Sar-Lacivert takımda oynamaktadır. 7 defa millî formayı giymiştir.

    Türk futbolunun yetiştirdiği nadir kıymetlerden biridir. Millî takım ve Fenerbahçe kaptanı. Ayağını aklıyla idare etmesi en büyük hususiyetlerinden. Top sürüşleri, ortaları ve isabetli frikikleriyle karşı taraf için en tehlikeli oyuncudur.

    Mehmet Ali Has (Sağ İç)

    1927’de İstanbul’da doğmuş ve meşin topa Beykoz çayırında başlamıştır. Beş sene Beykoz birinci takımında oynadıktan sonra 1948’de Fenerbahçe’ye geçmiştir. 13 defa millî. 11 defa (A), iki defa  genç millî takımda yer almıştır.

    Top olan hakimiyeti… Fizik yapısı futbola elverişlidir. Fazla dripling yaptığı ve ayağında top tuttuğu zamanlar takımına zararlı olmaktadır. Sağ iç oynayacaktır.

    Garbis İstanbulluoğlu (Santrfor)

    1927’de İstanbul’da Kumkapı’da doğmuştur. Futbola Kadırga’da başlamış, gayri federe kulüplerde yer aldıktan sonra Taksim’e geçmiş, vatanî vazifesini müteakip 1949’da Taksim’den Vefa’ya girmiştir. 3 defa millî olmuştur.

    Fevkalade cevval, son senelerin en iyi santrforlarından. Her iki ayağına ve kafasına hakim. 90 dakika rakip müdafaayı karıştırabilecek enerjiye sahip. Topla fazla oynamadığı zamanlar daha randımanı olduğu muhakkak.

    Burhan Sargın (Sol İç)

    1929 Ankara doğumlu. İlk kulübü Hacettepe. 947den 951’e kadar Hacettepe’de oynamış, bilahare Fenerbahçe’ye intisap etmiştir. 3 defa millî olmuştur.

    Top sürüşleri fevkalade. Son derece fırsatçı. Gayet girgin ve kıvrak oyun tarzı var. Bir ismi de “Ankara Canavarı” geçen yılın Ankara gol kralı ve bu senenin İstanbul ikincisi.

    İsmet Yamanoğlu (Sol Açık)

    1925’de İzmir’de doğmuş ve futbola orada başlamıştır. 944’de Beşiktaş’a, 947’de Elektriğe geçmiş, bir sezon sonra da Vefa’ya intisap etmiştir. 8 defa (A), bir defa da (B) millî takımında yer almıştır.

    Gayet sıkı sol şutlara malik. Top söküş ve pas tevziatı ile for hattını işletmektedir. Futbolda ciddi çalışması hakkı olduğu yeri kendine verdirmiştir.

    Ali Erener (Yedek Sağ Açık)

    1930’da İzmir’de doğmuştur. 945’de Karşıyaka birinci takımında yer almış, 950’de Vefa’ya girmiştir. Millî takımın sağ açık yedeği.

    Feridun Bugeker (Yedek Santrfor)

    1933 İstanbul doğumlu. Küçük yaşta meşin topun peşinde koşmaya başlamış, mahallî kulüplerde oynadıktan sonra 949’da Beyoğluspor’a girmiş ve derhal birinci takımda yer almıştır. 952’de Fenerbahçe’ye geçmiştir. Aynı zamanda atletizmle de meşgul olur. 100 metreyi 11.3 ve 200 metreyi de 24 saniyede katetmektedir. Bir defa (A), bir defa (B) millî takımında oynamıştır. Bu maçta santrfor yedeği.

    Garbis Baklaoğlu (Sol Açık Yedeği)

    1930 İstanbul doğumlu. Futbola Şişli’de başlamıştır. İlk tescilli kulübü Taksim’dir. Fenerbahçe ve Galatasaray’da oynadıktan sonra 952’de Vefa’ya geçmiştir. Bir defa (B) millîsi. Bu maçın sol açık yedeği.

    Nejat Altay | 5 Haziran 1953 – Milliyet Gazetesi (1953 Yılında Millî Takım)

  • Tarihî Maç Broşürleri IV

    Tarihî Maç Broşürleri IV

    Başlangıç kolaya gelsin diye değil; her yazıya aynı girişi yazmak istiyoruz. Zira gerçekten çok büyük iş… Kıymetli büyüğümüz Mustafa Oduncu, Fenerbahçe tarihi için çok önemli bir iş yapıyor ve yurt dışı müzayede sitelerinden Fenerbahçe ile ilgili malzemeleri topluyor. Bu mesaiyi büyüten ve daha anlamlı bir hale getiren şey ise aldıklarını paylaşmaktan bir an bile imtina etmemesi. “Bunda ne var?” demeyin; kimlerin, neler sakladığını bilseniz, inanamazsınız. Halbuki Fenerbahçe tarihini bilmek herkesin hakkı. Daha doğrusu “Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu” lafının hakkını vermek istiyorsak, tutulması gereken yol bu… Mustafa ağabey, Fenerbahçe Müzesi’ne bağışladığı maç broşürlerini halka açmak ve kolay ulaşılabilir hale getirmek adına bizlerle paylaştı. Huzurlarınızda “Tarihi Maç Broşürleri IV : 6 Ekim 1953 | Hull City – Fenerbahçe” maçının broşürü…

    Bir yandan, bu gibi belgelere bakıp da adamların yetmiş sene önce geldiği bazı noktalara bizim hâlâ gelemediğimizi görmek de çok üzücü. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Broşürün PDF haline “buradan” ulaşabilirsiniz. | Tarihi Maç Broşürleri IV : 6 Ekim 1953 | Hull City – Fenerbahçe

  • Osman Kavrakoğlu

    Osman Kavrakoğlu

    Aralık 1993 tarihli Birleşik Grup Aylık Bülteni’nde Fenerbahçe’nin efsane isimlerinden Osman Kavrakoğlu ile çok güzel bir röportaj yapılmış. Camianın bütününe, gruplara ve yönetimlere dair bazı tespitleri olağanüstü… Keyifle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bu ayki konuğumuz Osman Kavrakoğlu. Fenerbahçe Kulübü’ne sayısız hizmetler vermiş ve çeşitli görevlerde bulunmuş Kavrakoğlu ile evinde görüştük. Biz sorduk o cevapladı:

    Sayın Kavrakoğlu bizlere biraz kendinizden bahseder misiniz?

    Efendim, 1915’de Rize’de doğdum. Rize 1. Dünya Harbi’nde Rusya tarafından işgal edilince ailece İstanbul’a göç ettik ve Kadıköy’e yerleştik.

    Kadıköy Ortaokulu benim ilk ve orta öğrenimimi yaptığım yerdir… Sonra İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum.

    Kısa bir müddet avukatlık yaptıktan sonra politikaya atıldım ve Rize beni mebus seçti. 10 sene de Adnan Menderes döneminde mebusluk yaptım.

    Demokratların üyesiyken 1950 yılında reisimiz Şükrü Saraçoğlu idi. Sonra Şükrü Bey “Ben rahatsızlandım” deyip ayrıldı ve ben kendisinden sonra reis oldum. Uzun seneler yaklaşık 6 dönem bu reisliğim sürdü. En sonunda rahmetli Adnan Bey “Artık Devlet idaresine daha yaklaşmam lazım, Fenerbahçe’yi gençlere bırakalım!” dedi. Ben de başkanlıktan ayrıldım. Fakat dünyada ailemden sonra en çok Fenerbahçe ve Demokrat Parti’ye gönül vermişimdir. Tabiidir ki Fenerbahçe daha da eskidir ve halen de ayaktadır. Ailemizin bayram günleri Fenerbahçe’nin zafer günleridir.

    Aslında Fenerbahçe çocukluğumuzdan beri ruhumuza işlemiş; Fenerbahçe sevgisi ailenin içinde bir ikinci aile olmuştur ve biz bu ailenin bir ferdiyiz. Zaman zaman üzüntülü günlerimiz oldu kulüpte. İdarecilerin, teknik işlerin ve özellikle futbolun dışında kalması şarttır. O dönemde teknik sorumluluk da idarecilerin üzerindeydi. Kaptanlık ve Reisliği bir arada yaptık gibi olduk. Zaman zaman zorlandık.

    Bir ara büyük bir inkılap yaptık. Yepyeni bir kadro kurduk. Taraftarlar o zaman bu kadroya “küçük şeytanlar” adını koydu ve o “küçük şeytanlar” mükemmel şampiyon oldular, büyük neticeler aldılar. Hepsi milli oldular. Şimdi rahat günlerimiz. Aslında kar kış giderim bütün maçlara. Fakat gece maçları bana biraz zor geliyor. Tek zevkimiz Fenerbahçe’yi daha iyi görmek. Onun zaferleri bizim bayram günlerimiz oluyor.

    Osman Kavrakoğlu
    Osman Kavrakoğlu

    Başkanlık döneminizde Fenerbahçe için neler yaptınız?

    Bizim en büyük hizmetimiz stadyumun arsasının tapusunu Fenerbahçe’ye çıkartmamızdır. Maalesef daha sonra burası iyi bir parayla Beden Terbiyesine satıldı. Biz o tarihte hapisteydik, stad da elden çıktı. Bugün o stad elimizde olsaydı trilyonlar ederdi.

    Şimdi geçmişte olanlardan dolayı suçlama yapmayalım. O günün şartları içerisinde böyle olmuştur.

    Ayrıca Fenerbahçe içerisinde ciddi muhasebe sistemini ilk ben kurdum. Fenerbahçe tarihinde ayrıca ilk banka hesabı ve kulüp adına 3-5 kuruş banka hesabı bizim dönemimizde oldu. Daha iyi murakabe kurduk. Bizim yetişmemizde açık şeffaf bir idare anlayışı vardı ve uzun seneler devam etti bu.

    Fenerbahçe için kim bir şey yaparsa Allah razı olsun” derim. Seyircimizin muvaffakiyete ihtiyacı vardır. Temkinli davranmak gerekir. Transfer hataları yapıyorlar. Kulüp güzel bir kulüptü, büyük sempatizanı vardır. Yanlış oyuncular alınıyor. Benim aldığım futbolcular hep milli yıldız olmuştur. Kaleci Selahattin’i aldım. Turgay en büyüktü o zaman ve Selahattin onun yerine milli takıma girdi. Burhan -canavar adını koymuşlardı- santrfordu, milli takımda oynadı. Solaçık Abdullah Akgün öyle, Ahmet Erol öyle, bunlarla hatırladıkça övünürüz.

    Reislikten ayrıldıktan sonra da Fenerbahçe’yi bırakmadım. Bana Yassıada’dan döndükten sonra da reislik teklif ettiler. Ben de “Ben artık Fenerbahçe’ye taraftar olurum” dedim ve sporu yönetecekler gençler olmalı” dedim. Birçok kongreye riyaset ettim. Sonra Yüksek Divan Kurulu Başkanı seçtiler ve bu görevde yaşlanıp hastalık geçirinceye kadar kaldım.

    Fenerbahçe’den müspet bir intiba ile ayrılmak da önemlidir ve ben bunu sağladım. Fenerbahçe’nin tüm idarecileri taraftarları hepsi benim kardeşimdir. Tereddütsüz hepsini severim ve hepsi muvaffak olsun isterim… Bize ne zaman gelirlerse aklımızın elverdiğince yol göstermeye çalıştık, yardımcı olmaya çalıştık. Bu hem bizim tabiatımızın icabı, hem de zevkimiz oldu. Tabii insan için unutulmamak çok önemli. Hele bizim gibi 80’e yaklaşmış insanlar için hatırlanmak fevkalade bir olaydır.

    Kongreye yaklaştığımız bu günlerde biraz gruplar ve grupçuluk üzerine neler söyleyeceksiniz Sayın Kavrakoğlu?

    Aslında gruplar olmalı ama düşmanlık derecesine varan bir rekabet zararlıdır. Kongreye kadar gelirler ve kongreden sonra gelecek kongreye kadar herkesin kazananın arkasında olması gerekir. Türkiye’nin siyasi alanında da bu kötü bir gelenektir. Bir parti iktidara geliyor ve ertesi gün muhalefet başlıyor! Böyle 4 sene muhalefet olmaz. Seçim kampanyasında olur muhalefet, kritikler yapılır fakat seviyeli olmalıdır. Kulüpte böyle devamlı muhalefete karşıyım. Zaman zaman oyuncular bile ayartılmak istenmiştir. Grupların muhalefeti seçimden sonraya bırakılmalıdır.

    Aslında grup çalışmalarına girmek bizlerin konumundaki kişilere uygun değildir. Grup toplantılarının hiçbirine katılmam. Gönlüm hepsiyle birliktedir ve gönlüm ister ki hepsi el ele versin ve Fenerbahçe’yi iyi idare etsin.

    Aslında bu grup işini ben başlattım 1948’de. O zaman müessesan heyeti vardı. Biz bir harekete başladık. Bu heyetin faydalı tarafları da vardı, zararlı tarafları da var. Tabii eğitimliye yaklaşmıyorlar. Adeta bir ekol, adeta bir aristokrasi!… Mücadele ettik o zaman ben gençtim tabii, yeni yeni politikaya da hevesleniyordum. 1950’de ben seçimleri kazandım ve ondan sonra Fenerbahçe’de ben hiç seçim kaybetmedim!…

    Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın kendi mülkleri var, bugün Galatasaray Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde oynuyor. Fenerbahçe nasıl çalışmalar yapmalı?

    Fenerbahçe bunların hepsinden öndeydi. Her alanda üstündük. Maalesef bu kongre rekabetleri Fenerbahçe’yi zaman zaman zafiyete düşürdü.

    Her şeyden evvel birlik beraberlik diye devamlı söylenen sözler gelenekte laftadır. Hedefte birlik beraberlik gerekir. Bu yılda gayret gösterilmelidir. Kıskançlıklarla, yolları tıkamakla bu işler olmaz. Barış içinde olunmalı ve ileriye çabuk adımlar atılmalıdır.

    Geçmiş yönetim çeşitli projeler geliştirmiş, ama hepsi askıda kalmış. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Casino hakkındaki görüşleriniz neler?

    Kulüpler menfaat sağlamak açısından çeşitli çarelere başvuruyorlar… Büyük kulüp de kumarhane açmıştır. Aslında orası bir sosyal kulüptür ve buna rağmen orada açılan kumarhaneyi biz benimsememişizdir. Kaldı ki Fenerbahçe’deki kumarhaneyi hiç hazmedemeyiz.

    Türkiye’de şöyle bir anormallik vardır. Dünyanın en önemli kumar merkezi Las Vegas’tır. Ondan sonra en çok sayıda kumarhaneye sahip şehir İstanbul olmuştur. Bu gücümüze gidiyor. Biz millet olarak haddimizi bilmiyoruz. Herkes mutlaka takatinin üstünde bir gayretle caka satma peşindedir ve bunun için de kolay kazanma yollarından biri olarak düşündükleri kumarı seçmektedirler. Aslında kumar kolay para kazanma değil tam tersi kolay para kaybetme yoludur. Bu bakımdan ben bunu Fenerbahçe’ye münasip görmedim. Zannederim ki zamanla arkadaşlar bunu tasfiye ederler.

    Bir politikacı olarak, kulübün politize edilmesi hakkında eleştiriler var. Bu eleştirilere yaklaşımınız nasıl?

    Şimdi bakın ben bunu size anlatayım. Ben de politikacıydım. Ama ilk önce Fenerbahçeli sonra politikacı oldum. Ben Fenerbahçeli olduğum için politikacı olmadım ya da politikada muvaffak olduğum için Fenerbahçeli olmadım. Politika kulüplere karıştırılmamalıdır. Bunlar milletin malıdır.

    Fenerbahçe’nin üyesi istediği her partiye rey verir ama Fenerbahçeliler onları bir arada tutan ortak noktadır, Benim devrimde Türkiye’nin en ünlü futbolcusu Zeki Sporel idi. Zeki Sporel’i ben Fenerbahçe’deki itibarıma değil, partideki itibarıma güvenerek Rize’ye gönderdim ve İstanbul’un yıldızı üstat Zeki Sporel’i Rize’den mebus yaptım. Yani bizler siyasi gücümüzü Fenerbahçe’den almayıp hatta Fenerbahçelileri siyasi güçten koruduğumuzu gösterir.

    Bu bakımdan politika ile kulüp katiyen karışmamalı ve her siyasi de objektif olarak muvaffak kulüplere yardımcı olmalıdır. Nitekim Başbakanımız Galatasaray’a yardımcı olmuştur ve iyi de olmuştur.

    Osman Kavrakoğlu
    Osman Kavrakoğlu

    Tanju ve Rıdvan hakkındaki görüşleriniz?

    Kulüpler ve yöneticiler zaruret olmadıkça hiçbir oyuncuya karşı olmazlar.

    Tanju Samsun’dan yetişmiş, Galatasaray’a gelmiş, ekolünde çok muvaffak olmuş mamafih Fenerbahçe Tanju’dan istediği randımanı alamamıştır.

    Rıdvan’a gelince talihsiz çocuk 10-12 kere ameliyat oldu ve efkar-ı umumiyeye mal olmuş bir sporcu olduğu için normal futbolcu statüsünden çıkıp “idareci futbolcu” oldu. İdareye karıştı! Tanrı büyük bir kabiliyeti zayıf bir bünyeye vermiş maalesef!

    Biçimli bir şekilde bu işe son verip, bir jübile ile Fenerbahçeli olarak bu işi noktalamalıdır. Tanju’ya bir şey demem ama Rıdvan eski futbolcu-yönetici olarak aramızda kalmalıdır.

    Transfer politikası için istikrarsız diyorlar. Bu konuda tecrübeli bir kişi olarak neler söyleyeceksiniz?

    Kavun karpuza ihtiyacınız var diyelim! Gidersiniz eğer satın alan işi biliyorsa iyisini, bilmiyorsa keleğini alır gelir. Yani usta bir göz ve seçici gereklidir. Kusurlu bulmuyorum da tecrübesiz buluyorum. Oyuncu seçmek hakikaten usta işidir ve bu işin piyasada çok simsarları vardır ve kulüpleri aldatırlar.

    Batıda öyle şeyler var ki; örneğin Federasyon, “Ancak milli futbolcu transferi yapılabilir” kaidesi koyunca, gittiler bir sürü içi geçmiş futbolcuyu 1-2 kere milli takımlarında 10-12 dakika oynatarak getirip bize sattılar. İşte Fenerbahçe tüm bunların üzerine çıkabilecek tecrübeli idarecileri de yetiştirmelidir. Onun için grupları usta idareci yetiştirmek yarışına sokmak gerekir. Ben gruptayım bu benim grubumda değil diye usta gözleri, yetenekli idarecileri düşürüp yerine sırf kendi grubunda diye başka fakat usta olmayan birini getirmek son derece yanlıştır. Fenerbahçe bu nedenle kaybediyor.

    Bu sene de transferi beğenmiyorum. Mesela Hotiç’te iş yoktu! Ayrıca Wagenhaus’u da hoca tutuyor ama performansı düşük. Nielsen ile Uche daha iyi gibiler, inşallah iyi olur. İdarecilerin hepsi Fenerbahçe sevgisi ile dolular ama bunun üzerine bu konuda da bir usta göz ve tecrübe gereklidir.

    Fenerbahçe başkanı ne gibi niteliklere sahip olmalıdır?

    Şimdi bu iş çok büyüdü ve yükseldi. Bizim zamanımızda biz bu işi parasız yapardık. Bizim sermayemizin en büyük kısmı Fenerbahçe’nin şöhretinden geliyordu. Buna bizler kendi şahsi nüfus ve kabiliyetimizi ekleyerek bir şeyler yaptık.

    Bugün yalnız Fenerbahçe’nin itibarı ve idarecinin şahsı dirayeti kâfi gelmiyor. Maddi kudret de şarttır. Bu nedenle öteden beri ben kulübün şirket haline getirilmesini istedim; Bir kooperatif şirketi olabilir, kar kasdi olmadan kongre üyeleri arasında hisse senedi satılabilir bir sermayemiz doğar.

    Kongreleri de sağdan soldan otomobille toplanan üyeler değil, aksiyonel gelir teşkil getirdikleri delegeler, idarenin daha iyi ve güzel yürümesi için akılların ve menfaatlerini de birleştirerek kullanırlar oylarını. Bu büyük mali portreye ihtiyaç gösteren dönemde yöneticilerin mali imkânlar içinde olmalarında da fayda var, bu nedenle diğer üyelerin bu adamlar kulüpten yemek için buradalar fikri egale edilmiş olur. Tabiidir ki sadece bu yeterli değildir. Başkanın sosyal hayattaki nüfus ve itibarı ve saygınlığı da bir o kadar önemlidir.

    Ayrıca idarecilik genelde çok bir zorlaştı. Bizim devrimizde taraftar ve sporcu rengi ve formasına ve kulübüne daha bir bağlıydı. Bugün şartlar çok değişti hayat da maddileşti. Bizim zamanımızda yapılan fedakârlıkları artık çocuklardan bekleyemeyiz. Günün şartlarına uymak durumundayız.

    Fenerbahçe yönetimine ve taraftarlarına mesajınız var mı?

    Takımımızı taraftarlarımız desteklesinler, kongreye kadar yönetime yardımcı olsunlar. Seçim zamanı kongreden önce nasıl partiler programlarını hazırlıyorsa, gruplar da o şekilde programlarını hazırlasınlar, hazırlık toplantılarında kongre üyelerine anlatmaktadırlar. Kim daha ikna edici ve üretici ise yönetime adilane o gelmelidir.

    Dergimizi nasıl buldunuz?

    Vallahi gayet güzel! Baskısı iyi, içeriği iyi. Eh mesajlarımızı da iletiyorsunuz. Pek memnun edici. Muvaffakiyetler diliyorum.

    Fenerbahçelilerin çoğunu üzen adeta kangren bir hale gelen 5 yıllık bekleme süresini nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Bu konuda ben çok gayret ettim ama maalesef muvaffak olamadım. Mutaassıp bir grup ısrarla bu 5 seneyi devam ettirdiler. Yanlış bir şey. Fenerbahçe sevilen bir teşekküldür. Takım en iyi durumda olmasa dahi, kulüp hala en iyi durumdadır. Kapıları açmak, yok taraftar üye, yok o üye, yok delege üye; Bunları kaldırmak lazımdır. Kapıları açıp üye kabulünde hiç endişe yoktur. Bilakis fayda vardır!

    Mutaassıp gruplar aman kimse girmesin, idare elimizden gitmesin diye bu 5. maddeyi değiştirmediler. Gerek Dernekler Kanununa, gerek tüzüğümüze uygun olan şartlar ile herkes Fenerbahçe’ye üye kaydedilebilmelidir. Yok, tesislerden faydalanma vb. gibi bir sürü saçmalıklara son verilmelidir. Ne demek efendim Fenerbahçe üyesi tesislerinden tabiidir ki faydalanır. Bunları bir takım tasniflerle ayırarak üyeler arasında fark ve sınıf gözetmenin hiçbir âlemi yoktur… Neden korkuluyor? Bu gereksizdir. Bunlar abestir!

    Bilhassa demokrasiye tam koştuğumuz bir devrede, Fenerbahçe gibi tüm Türkiye’ye mal olmuş bir müesseseye yok 5 sene bekleyeceksin, yok o yok bu gibi antidemokratik şartlar yakışmaz. Ayrıca Fenerbahçe’ye üye olan kişi mükellefiyet altına girmektedir. Bu mükellefiyete girmeye gönüllü olan kişiyi nasıl kapıdan dışarı bırakıyorsun zorluyorsun? Açalım kongreyi!

    Aslında tahdit etmek, üyeliği kanıksama da getiriyor. Hep aynı adamlar, aynı kafalar. Hem dedikodulara hem de verimliliğin azalmasına neden oluyor. Ben o zamanlar dediğim gibi bu maddenin kaldırılması için çok gayret sarf ettim. Madem milyonlarca taraftarımız var diye iftihar ediyoruz, neden isteyenlere imkân vermiyoruz? Sonra üyeliklerde son derece çirkinlikler de var. Ölenlerin yerine başkaları yazılmış, benim büyük kulüpten arkadaşlarım var. Makbuzlarını aldım kendilerinden bir de baktım ki onların yerine başkaları çıktı kayıtlardan!

    Birleşik Grup 5 yıllık süre ile ilgili detaylı çalışmalar yaptı. Son toplantımız da ise konuya Prof. Burcuoğlu güzel bir yorum getirdi. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

    Grupçular var, ben bunlarla çok uğraştım. Divan Başkanlığı sırasında ben açalım kapıları her gelen bizdendir dedim. Varsın kongremiz kalabalık olsun, daha iyi rekabet iyi olur, çalışmalar iyi olur, daha iyi adamlar gelir. Bu konuya kendimi adamış biriyim. Bu işe varım. Eğer Birleşik Grup bunu başarırsa çok büyük ve önemli bir iş yapılmış olur.

    Unutamadığınız bir hatıranızı anlatabilir misiniz?

    Pek çok hatıramız var. Birini anlatayım; Ankara’da işlerimizin çokluğu nedeniyle biz Galatasaray maçına gidemedik. Kupanın final maçıydı bu, çift maç oynanırdı o zaman. Fenerbahçe 1-0 kaybetti. Basın ve Galatasaraylılar bu olayı şişirdiler! Aman efendim ağları deldik vb. gibi. Hiçbir şut ağları delemez! Bir kere bu prensip.

    Ben çok üzüldüm tabii. Biz çok kuvvetliydik o zaman Galatasaray’ı rahat yenebilirdik. Hayret ettim bu olaya. Bir hafta sonraki maça geldim. Çocuklara maç öncesi son antrenmanlarında lüzumsuz yenildiğimizi, söyledikten sonra; Ben şimdi sizi 11 kardeş olarak sahaya çıkarıyorum. Öyle bir birlik kuracak, öyle bir kollektivite göstereceksiniz ki hakiki kabiliyetiniz ortaya çıksın! Bunu da ayrıca bir beyanatla “Biz Galatasaray’ı yeneriz!” diye belirttim. Hakikaten maça gittik.

    Rahmetli Profesör Kazım Gürkan’a rastladık orada, “Yahu Osman aşırı bir beyanat verdin, bu Galatasaray-Fenerbahçe maçıdır” dedi. Ben de çocukları üstünlüklerini hissettirmek ve mücadeleye sevk etmek açısından bu faydalıdır, ayrıca biz kuvvetliyiz dedim. Nitekim harikulade bir maçla Galatasaray’ı 4-0 yendik! Böylece de “O ağları delen 1-O’lık mağlubiyetin cevabını verdik!”

    Sıcak sohbetinize ve konukseverliğinize tüm Fenerbahçeliler adına teşekkür ederiz.

  • Şampiyonluk Yüzüğü

    Şampiyonluk Yüzüğü

    1959 öncesi şampiyonluklar konusu, resmi makamlar nezdinde adeta rafa kalktı. Türkiye Futbol Federasyonu, arada sırada “Yakında açıklayacağız” diyor, fakat o yakın nasıl bir yakınsa, bir türlü vakti gelmiyor. Başvuran ve karşı çıkan kulüplerden de ses yok. Bununla beraber, biz konu hakkında araştırmalar yapmaya devam ediyoruz… Bu yazıda 28 şampiyonluğu kazanan 347 futbolcumuzun adı ilk kez bir arada listeleniyor. Yazımızın başlığı “Şampiyonluk Yüzüğü” oldu, çünkü bu zaferleri kazanan insanlara veya ailelerine birer zafer hatırası armağan etmenin, yaşayanlara sonsuz mutluluk vereceğini, vefat edenlerin ise ruhunu şâd edeceğini düşünüyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    28 Şampiyonluk

    Fenerbahçe’nin 28 Türkiye Şampiyonluğu’nu sitemizde tek tek incelemiştik. Aşağıdaki listede okuyacağınız isimleri, kazanılan şampiyonluklara göre ayırdık.

    7 kere şampiyonluk kazanan 2,
    6 kere şampiyonluk kazanan 3,
    5 kere şampiyonluk kazanan 11,
    4 kere şampiyonluk kazanan 17,
    3 kere şampiyonluk kazanan 41,
    2 kere şampiyonluk kazanan 77,
    1 kere şampiyonluk kazanan 196 futbolcumuz var. Lafı fazla uzatmadan listemize geçelim…


    7 Şampiyonluk Kazananlar

    Esat Kaner

    Naci Bastoncu


    6 Şampiyonluk Kazananlar

    Cihat Arman

    Fikret Arıcan

    Fikret Kırcan


    5 Şampiyonluk Kazananlar

    Halit Deringör

    Lebip Elmas

    Melih Kotanca

    Murat Alyüz

    Müzdat Yetkiner

    Ömer Boncuk

    Selçuk Şahin

    Semih Şentürk

    Şeref Has

    Volkan Demirel

    Ziya Şengül


    4 Şampiyonluk Kazananlar

    Ali Rıza Tansı

    Alpaslan Eratlı

    Can Bartu

    Fazıl Arzık

    Hüseyin Yazıcı

    İbrahim İskeçe

    Lefter Küçükandonyadis

    Mehmet Reşat Nayır

    Ogün Altıparmak

    Osman Göktan

    Rüştü Reçber

    Selahattin Torkal

    Serkan Acar

    Şükrü Birand

    Yavuz Şimşek

    Yılmaz Şen

    Yüksel Gündüz


    3 Şampiyonluk Kazananlar

    Alex de Souza

    Ali Filibeli

    Atilla Altaş

    Birol Pekel

    Cem Pamiroğlu

    Cemil Turan

    Cevat Sayit

    Ercan Aktuna

    Ergun Öztuna

    Erol Keskin

    Fuat Saner

    Halil Köksalan

    Hazım Canıtez

    Hüsamettin Böke

    İsmail Kurt

    Kemal Aslan

    Marco Aurelio

    Mehmet Yozgatlı

    Mustafa Güven

    Muzaffer Çizer

    Müjdat Yetkiner

    Nedim Doğan

    Niyazi Gülseven

    Niyazi Sel

    Nuri Pekesen

    Onur Kayador

    Orhan Canpolat

    Önder Çakar

    Özcan Köksoy

    Özer Kanra

    Rebii Erkal

    Samim Var

    Sedat Karaoğlu

    Selim Soydan

    Serhat Akın

    Şaban Topkanlı

    Şevket Demirtepe

    Tuncay Şanlı

    Ümit Özat

    Yaşar Alpaslan

    Yorgo Angelidis


    2 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Çevrim

    Adil Eriç

    Adnan Tuncay

    Ahmet Erol

    Akgün Kaçmaz

    Ali Güneş

    Ali İhsan Okçuoğlu

    Arif Kocabıyık

    Avni Kalkavan

    Aydın Bakanoğlu

    Aydın Çelik

    Aydın Yelken

    Aykut Kocaman

    Basri Dirimlili

    Bekir İrtegün

    Bülent Büyükyüksel

    Caner Erkin

    Cristian Baroni

    Deniz Barış

    Diego Lugano

    Emin İlhan

    Emre Belözoğlu

    Ender Konca

    Engin Verel

    Erdoğan Arıca

    Ersoy Sandalcı

    Fabio Luciano

    Fatih Akyel

    Gökhan Gönül

    Halil Özyazıcı

    Hasan Özdemir

    Hayati Öney

    Ilie Datcu

    İsmail Alemdaroğlu

    İsmail Kartal

    Joseph Yobo

    Kemal Atakul

    Levent Engineri

    Mahmut Hanefi Erdoğdu

    Marcio Nobre

    Mehmet Topuz

    Mert Günok

    Murat Hacıoğlu

    Mustafa Kaplakaslan

    Muzaffer Ateşçi

    Naci Erdem

    Namık Erbay

    Necdet Çoruh

    Necdet Dalay

    Nedim Günar

    Numan Okumuş

    Numan Uzun

    Nurettin Yıldız

    Oğuz Çetin

    Olcan Adın

    Orhan Menemencioğlu

    Osman Arpacıoğlu

    Önder Mustafaoğlu

    Önder Turacı

    Özcan Arkoç

    Pierre Van Hooijdonk

    Rıfkı Pekşen

    Sabri Kiraz

    Selahattin Karasu

    Selçuk Yula

    Serkan Balcı

    Servet Çetin

    Süleyman Tekil

    Şenol Birol

    Şenol Çorlu

    Şeref Benibol

    Şükrü Ersoy

    Uche Okechukwu

    Yaşar Duran

    Yaşar Mumcuoğlu

    Yusuf Şimşek

    Zafer Göncüler


    1 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Ercan

    Abdullah Sakallı

    Abdülkerim Durmaz

    Ahmet Habiboğlu

    Ali Elgin

    Ali Nail Durmuş

    Alper Akıcı

    Alper Potuk

    Andre Santos

    Argun Nemli

    Aygün Taşkıran

    Bahri Kaya

    Bahtiyar Yorulmaz

    Basri Taşkavak

    Bedii Yazıcı

    Bilal Şar

    Birol Altın

    Bruno Alves

    Burhan Sargın

    Bülent Tanyeri

    Bülent Uygun

    Cahit Zeren

    Can Arat

    Celil Sağır

    Cemal Şıkak

    Cemal Uludağ

    Cemal Uzkes

    Colin Kazım Richards

    Coşkun Demirbakan

    Çetin Aktulgalı

    Dalian Atkinson

    Daniel Guiza

    Deivid de Souza

    Dirk Kuyt

    Durmuş Çolak

    Dusan Pesic

    Edu Dracena

    Egemen Korkmaz

    Elvir Baljic

    Elvir Boliç

    Emmanuel Emenike

    Emre Aşık

    Engin İpekoğlu

    Erdal Kocaçimen

    Erdi Demir

    Erdinç Sandalcı

    Ergin Parlar

    Erhan Albayrak

    Erhan Uyaroğlu

    Erol Bulut

    Eyüp Odabaşı

    Fabiano Lima

    Fabio Bilica

    Fahruddin Zeynelovic

    Faruk Hızer

    Feyyaz Uçar

    Fuat Güngör

    Füruzan Şansal

    Gökay İravul

    Gökhan Ünal

    Günaydın Özyurt

    Güngör Tekin

    Güray Erdener

    Hadi Tarlan

    Haim Revivo

    Hakan Bayraktar

    Hakan Tecimer

    Hakkı Pavli

    Halil İbrahim Kara

    Halil İbrahim Poçar

    Hasan Ali Kaldırım

    Hasan Vezir

    Hasan Yıldızeli

    Hilmi Ardağ

    Hilmi Atakul

    Hilmi Kiremitçi

    Hüseyin Çakıroğlu

    Ion Nunweiller

    Issiar Dia

    Ivailo Petkov

    İbrahim Aydın

    İbrahim Ejder

    İhsan Kavak

    İlhan Eker

    İlker Yağcıoğlu

    İlyas Tüfekçi

    İrfan Denever

    İsmail Güldüren

    İsmail Kurşun

    İsmet Saral

    Jes Högh

    John Moshoeu

    Kadri Aytaç

    Kamil Ekin

    Kamil Güvenal

    Kemalettin Şentürk

    Kennet Andersson

    Kerim Zengin

    Konur Alp Mutlu

    Lütfi Boyer

    Mahmut Aydın

    Mamadou Niang

    Mateja Kezman

    Mehmet Ali Has

    Mehmet Hacıoğlu

    Mehmet Topal

    Mert Meriç

    Michal Kadlec

    Milan Rapajic

    Miroslav Stoch

    Moussa Sow

    Muammer Oraman

    Muhammed Akarslan

    Muhammed İbrahimbegoviç

    Mustafa Arabacıbaşı

    Mustafa Doğan

    Mustafa Özer

    Naci Sarıtaş

    Naim Şukal

    Naki Kinezoğlu

    Nazım Kayar

    Necdet Erdem

    Nezihi Tosuncuk

    Nikola Lazetic

    Nikolas Anelka

    Niyazi Tamakan

    Nusret Özmengü

    Nüzhet

    Ogün Temizkanoğlu

    Oğuz Dağlaroğlu

    Okan Alkan

    Orhan Kapucu

    Osman Denizci

    Ömer Karabacak

    Özcan Kızıltan

    Özer Hurmacı

    Pierre Webo

    Radmilo Ivancevic

    Radomir Antic

    Rafet Atamer

    Rasih Minkari

    Raşit Karasu

    Raul Meireles

    Recep Biler

    Recep Nurcan

    Recep Ölmez

    Rıdvan Dilmen

    Robert Enke

    Sadi Çoban

    Safa Özyurt

    Saffet Akbaş

    Salih Uçan

    Samuel Holmen

    Samuel Johnson

    Sedat Bayur

    Selçuk Hergül

    Semih Arıcan

    Seracettin Kırklar

    Serdar Kesimal

    Serdar Kulbilge

    Serdar Şenkaya

    Sergiy Rebrov

    Serkan Özsoy

    Serkan Reçber

    Sertaç Olcayto

    Srebrenko Repçiç

    Stephen Appiah

    Stjepan Tomas

    Süleyman Köprülü

    Şenol Ustaömer

    Şevki Şenlen

    Tacettin Ergürsel

    Taci Ece

    Tarık Daşgün

    Tayfun Korkut

    Taygun Erdem

    Timuçin Çuğ

    Toni Schumacher

    Tuğrul Duru

    Tuna Güneysu

    Tuncay Becedek

    Turan Akra

    Turan Sofuoğlu

    Turgay Aksu

    Tümer Metin

    Uğur Boral

    Yakup Kordal

    Yaşar Yalçınpınar

    Yenal Kaçıra

    Yıldırım İper

    Zafer Dinçer

    Zeki Rıza Sporel

    Zeki Temizler

    Zihni Kanmaz

    Ziya Atamer

    Zoran Mirkoviç