Etiket: Akşam Gazetesi

  • Kavga Dövüş

    Kavga Dövüş

    Türk futbolunda 1930’lu yıllar kavga dövüş yıllarıdır. Gerçi hangi yıllar böyle değil ki… Bu kavgalardan birinde Zeki Rıza Sporel’e gidip “Nasıl olacak bu işler?” diye sormuşlar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Zeki Rıza Diyor ki

    Tekme atmak, çarpmak usulünü bırakmak lâzım

    Kasdi ve hatalı oyunculara karşı çok şiddetli cezalar verilmelidir

    Cuma günkü Galatasaray – Vefa maçı hakkında İstanbul mıntakası futbol heyetinin tahkikatı hatalı oyuncuları meydana çıkarmış Muhteşem ile Halük hakkında ikişer ay boykot cezası verilmiş, oyunu idare eden hakem Ademin de bir sene müddetle resmí maçlara sokulmaması kararlaştırılmıştır.

    Bir kaç oyuncunun yaralanmasile neticelenen bu son maç münasebetile dün bir muharririmiz eski millî takım kaptanı Fenerbahçeli bay Zeki Rıza ile görüşmüş ,tertib edilen cezalar ve maç hakkında fikirlerini sormuştur.

    Bay Zeki Rıza diyor ki:

    – Bu son maç hadisesinde mesul aramaktan ziyade, eskiden beri çalışılıp ta bir türlü önüne geçilemiyen fena bir zihniyet ve ya haleti ruhiyenin halli çareleri araştırılmalıdır. Bir çok oyuncularımızda maalesef sportmenliğe hiç te yakışmıyan fena bir haleti ruhiye vardır. Oyuncular her ne pahasına olursa olsun maçı kazanmak için her türlü çareye başvurmakta geri kalmıyorlar.

    En kolay ve en kestirme olarak ele alınan çare de tekme atmak, çarpmak, karşısındaki oyuncuyu bu suretle korkutmak oluyor. Memleketimizde futbolun başladığı tarihten itibaren tatbik edilen bu fena usul oyunu kazanmağa yegâne silâh gibi kullanılıyor. Her şeyden evvel bu zihniyeti ve usulü kökünden kazıyıp atmak lâzımdır. Bu da hakemlerin vasi salâhiyetlerini, teşkilâtı değiştirmek, nizamnameleri yeni baştan şiddetli cezalarla tanzim etmekle kabildir. Avrupada kasti ve hatalı oyunculara karşı çok şiddetli cezalar verilmekte bu kabil oyunculara uzun müddet boykot edilmektedir.

    – İstanbul mintakası futbol heyetinin verdiği cezaları nasıl buluyorsunuz

    – Kısaca söyliyeyim ki; bu cezadan ben hiç bir şey anlamadım.

    Dikkat edilecek olursa sertliğe, hataya, tekme atmaya en ziyade iyi oyuncu olmıyan, âciz ve kabadayılık zihniyeti güden oyuncularda tesadüf edilir, Bu kabil oyuncular da daima iyi oyunculara musallat olurlar, onların zayıf noktalarını ancak bu usulün tatbikında bularak ellerinden geleni yaparlar, oyuncuyu sakatlıyarak maçı kazanmak isterler. Bunun fena bir neticesi şudur:

    Bu suretle memlekette istidadlı kıymetli oyuncuların, korkak oyuncu olmalarına ve sahadan çekilmelerine sebeb olurlar. Sporda bu zihniyet devam ettikçe memlekette iyi oyuncu yetişmesine de maalesef imkân kalmaz.

    Yalnız bir hadise çıktığı zaman harekete geçmek değil, mütemadi bir takib ve alâka ile bu hadiselere meydan vermemek lâzımdır. İşte gözönünde tutulması icab eden mühim nokta budur.

    Hakem meselesine gelince: Bir parça spordan anlayanı, eline bir didiik vererek mac basına ge… him bir vazife vermek hiç doğru olmıyan bir harekettir. Hakemin sportmen ruhlu, iyi ahlâklı, karakteri sağlam, içtimaî mevki sahibi bir sporcu olması lâzımdır.

    Bay Adem ciddî ve hüsnü niyet sahibi bir hakem olmakla beraber onun bu maçta ve bundan evvelki maçlarda şiddetli oyunlara karşı ihmalkâr davrandığını, salâhiyetini tamamile kullanmadığını görüyordum.»

    31 Ocak 1935 – Akşam Gazetesi

  • İbnürrefik’in Ölümü

    İbnürrefik’in Ölümü

    İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci, Türk tiyatro tarihi için olduğu kadar Fenerbahçe için de önemli bir isim. Merhum başkanımızın yolunun Fenerbahçe’ye nasıl çıktığını da Nasuhi Baydar’ın İbnürrefik’in ölümü ardından yazdığı yazıdan öğreniyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İbnürrefik Öldü

    Evvelki gece, geç vakit, İbnürrefik Ahmed Nuri’nin öldüğünü duyan tanıdıkları, sanırım ki, benim gibi buna önce inanmamak istemişler ve sonra ölümün şaka götürmez olduğunu düşünerek yüreklerinin sızladığını sezmişlerdir.

    İbnürrefik’te öyle bir dinamizm vardı ki gittikçe çöken bu adamı iş başında görenler onun ölüme yaklaşmakta olduğunu düşünemezlerdi. O kadar cana yakın bir insandı ki iyice tanıyıp da ona dost olmamak olamazdı.

    Yirmi yıl kadar önce İbnürrefik’i, İstanbul’da, Kadıköyü’nde bir iyilik kurumunun üyesi olarak tanımış ve o vakitler güzel sanatlarla da uğraşan bir spor kulübümüze girmesine önayak olmuştum. Birkaç ay sonra, kulüpte temsil için çalışan gençler, sık sık yapılan toplantılarda, kendilerine, candan alkışlayan yüzlerce seyirci bulacak kadar ilerlediler. Mimiği, sahne kurallarının inceliklerini onlara öğreten İbnürrefik’ti. “Ceza Kanunu”ndaki “Bican Efendi” rolünü yapacak gence, kendinden umulmaz bir çeviklikle iskemlenin üzerine fırlayıp, peltek konuşmasıyla, rolünü öğreten “Hudud ve Sevahil Sıhhiye İdaresi” muhasebecisi, kara sakallı ve redingotlu İbnürrefik hala gözlerimin önündedir.

    Bir gün geldi ki, İbnürrefik, yolunu şaşırmış delikanlılar gibi, muhasebeciliğini bırakıp, her şeyden üstün tuttuğu sanatın peşinden gitti ve yazdığı ve adapte ettiği piyesler Darülbedayi repertuvarını doldurup taşacak ve yoldaşlarını kıskandıracak kadar ün aldı.

    Uzun zaman gözden kaybettiğim İbnürrefik’i bir-iki yıl önce Ankara’da halkevinin temsil işleriyle uğraşır buldum. Yolunda her şeyden vazgeçmiş olduğu tiyatronun en dedikodusuzuna, kendi ruhuna uygun olan en amatörcesine kavuşmuştu. Bir akşam Halkevi gençlerinin arasında, yüreği onlarınki kadar genç, bir piyeste rol aldı.

    O gün mü üşüttü, bilemediğimiz bir derdi mi vardı, yoksa küçükken hızlı yürümesini, olgunluğumuzda kısalmamasını ve ihtiyarlığımızda çabuk geçmemesini istediğimiz yıllar, törpüleyip yıpratıcı ödevlerini mi tamamlamışlardı? O da her fâni gibi devrilip gitti.

    İbnürrefik’te sahne en yılmaz bir işçisini kaybetmiştir. Onun, kimsesi varsa, onların ve onlar kadar yoldaşlarının da acısı bizimdir.  

    8 Mart 1935 – Ulus Gazetesi (Nasuhi Baydar)


    Ceza Kanunu Müellifi Öldü

    Kısa bir Ankara telgrafı: Tanınmış piyes muharrirlerinden İbnürrefik Ahmed Nuri ölmüş…

    Ölümünü şu iki satır arasında öğrendiğiniz bu büyük sahne adamı Türk tiyatrosuna hadsiz hesapsız eser vermiş bir adamdır.

    “Hisse-i Şayia”yı, “Ceza Kanunu”nu, “Sekizinci”yi, “Dokuzuncu”yu, sahnemize hediye eden gene odur.

    Türk sahnesinde bir “Bican Efendi” tipini yaratan gene bu İbnürrefik Ahmed Nuri’dir.

    Gözlerinizi bir an kapar, birkaç yıl geriye dönerseniz bu eski tiyatro üstadının bir zamanki büyük sahne hâkimiyetini pek âlâ hatırlayabilirsiniz.

    Hisse-i şayianın, Bican efendinin, Ceza kanununun sahnede görüldüğü zamanlar İbnürrefik Ahmed Nuri ne idi?. Ne parlak bir tiyatro şöhreti idi…

    Unutmamalıdır ki İbnürrefik Ahmed Nuri bizde ilk defa pek çok rağbet gören tiyatro muharrirlerinden biridir. Bu itibarla ilk defa büyük halk kitlelerini piyesinin, eserinin önüne çeken bir tiyatro muharriridir. Halka tiyatro zevkini verenler arasında İbnürrefik Ahmed Nuri baş safta gelir.

    İbnürrefik Ahmed Nuri mesleğine âdeta bir aşkla merbuttu. O temaşa denilen şeyin hangi şubesinde kendisini göstermedi ki… Sahneye çıktı, aktörlük etti, Görenler pekiyi aktör olduğunu söylerler.

    Hesapsız tiyatro eserleri, küçük küçük sayısız komediler yazdı. Kendisinin filime çekilmemiş, fakat bitmiş birçok senaryoları vardı. Ve en nihayet bir filimde ehemmiyetli bir rol oynadı. Ve pek çok ta muvaffak oldu…

    İbnürrefik Ahmed Nuri bütün bu hareketlerile temaşaya ne kadar düşkün olduğunu gösteriyor…

    Şimdi şu satırları yazarken gözümün önüne Ferah tiyatrosunda aktör Şadi’nin odası geliyor. Büyük aktör, İbnürrefik Ahmed Nuri, ben… Oturuyoruz, İbnürrefik Ahmed Nuri aktörlük hayatından bahsediyor:

    – “En büyük arzum neydi biliyor musunuz?” diyor… “Sahnede oynarken ölmek…”

    Zavallı “Hisse-i Şayia”, “Ceza Kanunu” muharriri… Onun başının içinde sahne, işte böyle, bir sevgili kucağı gibi üstünde ölüm bile tatlı gelen bir yerdi…  

    9 Mart 1935 – Akşam Gazetesi (Hikmet Feridun)

  • Canlı Yapraklar – XLIV

    Canlı Yapraklar – XLIV

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLIV” : 1913 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLIV

    Gördüğünüz fotoğraf yurdumuzun en eski iki kulübünün 42 sene önceki bir karşılaşmalarını canlandıran tarihi vesikadır.

    7 Haziran 1913 tarihinde Fenerbahçe santrforu Hasan Kâmil (Sporel)e bir arkadaşı tarafından imzalanarak sunulan bu resmin o tarihten önceki 12/25 Mayıs 1913’teki Fenerbahçe – Galatasaray maçına ait olduğunu tahmin etmek hata olmaz.

    Resimde dilimli formalılar Fenerliler, parçalı formalılar da Galatasaraylılardır. Futbolcuların pozisyonlarına göre de maç Galatasaray ceza sahası içinde oynanıyor.

    O zamanlarki Fenerbahçe Galatasaray maçları, bittabi, ne bugünkü heyecanı taşır ve ne de kalabalık toplardı. Mevsimin ilkbahar olmasına ve karşılaşmanın da güzel bir havada oynanmasına rağmen seyircilerin parmakla sayılacak kadar az olması insana garip geliyor.

    Bugün hiç kimse demez ki bu bir Fenerbahçe – Galatasaray maçıdır. Fakat uzağa gitmeğe hiç lüzum yok. İki ezeli rakip arasında yalnız iki tarafın idealist idarecileri önünde oynanmış maçlar yaşandığını iki kulübümüzün eski mensupları pekiyi hatırlarlar…

    İşte; ilk seneler böyle heyecansız ve alâkasız geçmiş Fenerbahçe – Galatasaray maçları, zamanla doğan şedit rekabet yüzünden, bugün memleketin en muazzam sportif hareketi seviyesine yükselmiş bulunuyor. Bunun böyle devam edip gitmesi aşikâr ve mukadderdir.

    Türk futbolunun yükselmesinde birinci derecede rol oynamış böyle bir rekabet çerçevesi içinde iki kulübümüzün yaptığı maçların adet ve neticelerinin umumi efkârca tam ve doğru olarak bilinmesi kadar tabii bir şey olmamak gerekir.

    Fakat bugün hakikat böyle midir? Maalesef, hayır!

    Her Fenerbahçe – Galatasaray maçı arifesinde gündelik gazetelere bakınız, spor mecmualarına bakınız. Birbirini tutmayan çeşitli rakamlar, türlü türlü istatistikler göze çarpar ve okuyanlar âdeta aldatılır… Ne ayıp!

    Memleketin en eski iki spor kulübü, aralarında kaç maç yapmışlar ve ne netice almışlardır? Bunu, maalesef, doğru olarak hemen kimse bilmez.

    Çünkü doğrusunu söyleyen ve ispata da muktedir kimse çıkmamıştır. Yanlışlıklar bazen ikaz olunur. Fakat bilindiğinden şaşılmaz. Bir rakam keşmekeşi içinde, haklı olarak, ya itimat uyanmaz veya verilen rakamlar işe gelmez… Hâlbuki hakikati tahrif akıbeti tehlikeli bir oyundur. O, er veya geç tezahür edecek ve kendini kabul ettirecektir.

    Biz, gazetelerimizin daima tezat ve hataya düştükleri bir mevzuu kesin surette halle yardım maksadıyla, aşağıdaki malumat ve istatistiği neşretmeği lüzumlu ve faydalı gördük. İki ezeli rakip amatörlük devrinde birinci ve profesyonelliğin kabulünden sonra da profesyonel takımlarıyla kaç maç yapmışlar, kaçar defa kazanıp yenilmiş veya berabere kalmışlar, yekdiğerlerine kaçar gol atmışlar ve ne kadar maçları, ne gibi sebeplerden, yarım kalmıştır?

    İşte bugün ve gelecek haftaki yazılarımızda bu noktalar, maçların nevileri ve oynandıkları sahalarla beraber sıra ile ve vuzuhla görülecektir.

    Takımların birinci ve profesyonel olarak tahdidi noktasına karşı şöyle bir fikir ileri sürülebilir:

    Profesyonelliğin kabulünün ilk yılında müteaddit profesyonel oyuncularla oynanmış ve ikisi Galatasaray ve biri de Fenerbahçe tarafından kazanılmış 3 amatör takımlar maçı vardır. Müteaddit profesyonel oyuncular oynatıldığına göre bu maçlar niçin liste haricinde kalsın? Bu fikre şu yolda mukabelede bulunulabilir:

    Amatörlük devrinde de, 19 Mayıs 1935 ve 21 Şubat 1939’da her ikisi de Fenerbahçe takımı tarafından kazanılmış öyle B takımları final maçları vardır ki iki kulüp bu müsabakalarda, hatta anlaşarak, sahaya birinci takımlar kadrosuyla çıkmışlardır. Şu halde bu maçların da- listede yer almaları icap eder…

    İşte; biz bu gibi ihtilâflara mahal bırakmamak için takımların tertiplerini değil, resmi hüviyetlerini göz önünde tuttuk ki doğrusu da, şüphesiz budur.

    Çok mühim bir mevzu karşısında ve mesuliyetin de büyüklüğünü müdrik olduğumuzdan, burada bir tarafı iltizam katiyen mevzuu bahis olamaz. Bu noktayı açıkça ileri sürdükten sonra yazı ve rakamlarımızın doğru olmadığını ispata her kendine güvenen bu sütunlarda davetlidir.

    Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerimizin birinci ve profesyonel futbol takımları, ilki 4 Ocak 1909 ve sonuncusu da 19 Aralık 1954’te olmak üzere, 46 yılda birbirleriyle tam 144 maç yapmışlardır.

    Bu 144 maçın (70)i lig, (48)i hususi (18)i milli küme, (8)i de şilt ve resmi kupa maçlarıdır. Gene bu 144 maçın (64)ü Kadıköy, (39)u Taksim, (22)si Mithatpaşa ve (19)u da Şeref Stadlarında oynanılmış bulunuyor. Bu (144) karşılaşmanın (53)ünü Fenerbahçe, (49)unu Galatasaray kazanmış, 35 maçta da taraflar yenişememişlerdir. Ayrıca 7 maç yarım kalmış bulunmaktadır.

    Gol bakımından ise, 144 maçta bugün için cidden garip bir tesadüf olarak tam bir beraberlik vardır ve iki taraf birbirlerine (210)ar gol atmış durumdadırlar.

    Fenerbahçe – Galatasaray maçları mevzuunda izaha muhtaç noktaların başında yarım kalan müsabakalar gelir. Tamamlanmamış bu 7 maçtan, inkıta sıralarında, üçünde Fenerbahçe, birinde Galatasaray galip, üçünde de iki taraf berabere vaziyette idiler.

    Gerçi, bu 7 maçtan ayrı olarak, yarım kalmış iki müsabaka daha vardır ve bunlara 16 Ekim 1915 ve 15 Ağustos 1924 teki lig maçlarıdır. Fakat halkın müdahalesi dolayısıyla, birincisi 20, ikincisi ise 1 dakika noksan aynanmış, bu lig maçlarının geri kalan zamanları 19 Şubat 1916 ve 19 Ağustos 1924 günlerinde taraflarca sahada ikmal edilmiş ve kati neticeler alınmış olduğundan bu iki müsabakayı yarım kalmış saymak ve tamamlanmaları için tekrar sahaya çıkışlar, dolayısıyla 4 maç olarak kabul ve listeye öyle ithal etmek manasız olur.

    Bu bakımdan, bu iki müsabaka, alâkalı lig heyetlerince de bu yolda muamele gördüklerinden, listemizde ilk tarih ve son neticeleriyle nazarı itibara alınmışlardır.

    Şimdi, yarım kalan 7 müsabakayı kısaca izah edelim:

    1) 12 Mayıs 1913’teki Fenerbahçe bayramında durum 0 – 0 iken nihayete 10 dakika kala merhum Emin Bülend’in çektiği şutu, kaleci Mateosyan’ın içerde tuttuğu iddiasıyla, hakem Aydınoğlu Raşit merhum gol saymak istememiştir. Fenerbahçeliler ise çizgi dışında tutulduğunu iddia ettiklerinden münakaşa uzamış ve Reşit sahayı terk ettiğinden müsabaka yarım kalmıştır.

    2) 15 Haziran 1923’teki Spor Alemi ve Türkiye İdman Mecmuaları turnuva kupasının finalinde taraflar 0 – 0 iken 67’nci dakikadaki korner atışında Ömer topu Galatasaray kalesine sokmuş ve hakem mister Allen gol kararı vermemiştir. Galatasaray, bu golün faulle atıldığını iddia ve karara itiraz ettiğinden müsabaka yarım kalmıştır.

    3) 6 Mayıs 1927’de Altınordulu Abdullah idaresinde oynanan (Cumhuriyet kupası) finalinin 68inci dakikasında iki taraf 1 – 1 berabere iken futbolcular arasındaki münazaaya halk da karışmış ve müsabaka yarım kalmıştır.

    4) 30 Haziran 1933’te oynanan şild maçı finalinde Fenerbahçe 2 – 0 galipken hakem İstanbulsporlu Emin halkın tezahüratını ileri sürerek 29’uncu dakikada sahayı terk etmiş ve maç neticelenmemiştir.

    5) 23 Şubat 1934’te Kasımpaşalı Nuri (Bosut) idaresindeki lig maçının 60ıncı dakikasında vaziyet 0 – 0 iken Galatasaray sağ hafı eski Kasımpaşalı, Kadri (Dağ) ile Fenerbahçe sol hafı Mehmet Reşat (Nayır) arasında geçen bir tekme atma hâdisesine diğer futbolcular da karışmışlar ve tabaddüs eden iki kulübümüz futbolcuları arasındaki bu en büyük kavga dolayısıyla maç yarım kalmıştır.

    6) 30 Ekim 1939’daki (Cumhuriyet kupası) maçının 65inci dakikasında Fenerbahçe 2-1 galipken hakem Şazi Tezcan’ın Ali Rıza’yı oyundan çıkarmak istemesine Fenerbahçe baş kaptanının itiraz ve muhalefeti üzerine hakem sahayı terk etmiştir.

    7) 13 Aralık 1942’de oynanan (Dostluk Kupası) maçının 67inci dakikasında taraflar 2 – 2 berabere iken hakem İstanbulsporlu Samih Duransov bir avut kararını, bilahare bazı Galatasaraylı futbolcuların itirazları üzerine. Fenerbahçe aleyhine penaltı cezasına çevirince bu defa da Fenerliler itiraz etmişler, sahada yer ve tartaklaşmalar ve nihayet Samih’in sahayı terk etmesi üzerine bu (Dostluk maçı) da tatsızca yarım kalmıştır.

    En eski iki kulübümüzün hem yarım kalan, hem de dostluğa aykırı son maçları 12 yıl önceki bu karşılaşmadır. Ebediyen son olması candan temenni olunur.

    (Gelecek haftaki resim ve yazı; gene eski bir Fenerbahçe Galatasaray maçı sahnesiyle şimdiye kadar oynanmış 144 maçın listesidir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 22 Ocak 1955 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XLIII

    Canlı Yapraklar – XLIII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLIII” : 1914 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLIII

    Birinci Dünya Savaşına tekaddüm eden yıllarda Osmanlı İmparatorluğunun merkezi İstanbul, muhtelif vesilelerle, birçok milletlerin harp gemileri tarafından ziyaret edilmiştir.

    Futbolun memleketimizde ilk taammüm devrine rastlayan bu senelerde bu gemiler mürettebatıyla müteaddit futbol maçları yapıldı. İngilizlerin Barham, Neozeland, Infilexible ve Almanların da Göben ve Breslav zırhlı ve kruvazörleri, sırasıyla, bu gibi temaslara vesile olmuşlardır.

    İngiliz donanmasından Infilexible dritnotu bir ziyaret maksadıyla 1914 Haziranında bir kaç gün için İstanbul limanında idi. Gariptir ki, 9 ay sonra, 18 Mart 1915 günü Boğazı zorlıyarak payitahta girmeğe teşebbüs ederken Çanakkale’de ağır surette yaralanan ve batmaktan zor kurtulan bu dritnot, dostane ziyareti esnasında enteresan bir futbol maçına imkân verdi.

    Kadıköy’de kurulan Ramblez İngiliz kulübü, dritnot süvarisiyle bu maç için mutabık kaldıktan sonra, müsabakaya alaka celbi için muhitindeki Fenerbahçe ve Altınordu kulüplerine müracaat etmiş ve muhtelit bir takım teşkili teklifinde bulunmuştu.

    Rusya seyahatinden henüz 3 gün önce dönmüş olan Fenerbahçe’den 7, Ramblez’den 3 ve Altınordu’dan da bir oyuncu alınmak suretiyle kurulan muhtelit takım 17 Haziran 1914 Salı günü Union Club sahasında yapılan bu maçı 1-0 kazanmıştır. İşte, yukarıdaki resim 2 takımı bu müsabakadan önce bir arada gösteriyor.

    Resimde, İngiliz takımından yalnız 8 oyuncu hazırdır. Bunlar ayakta ve kalbleri üzerinde salip işareti bulunan beyaz fanilelilerdir. Yine ayaktakilerden yakaları beyaz 3 koyu fanileli Ramblez kulübüne mensup İngilizlerdir ki, resimde millettaşlarına karşı bir cemile maksadıyla veya milli duygularla Inflexible oyunculariyle beraber durmuşlardır.

    Yerde oturan 8 genç ise, muhtelitin ayaktaki 3 Ramblezli hariç, Fenerbahçe ve Altınordulu 8 futbolcusudur.

    Ramblezlilerden palabıyıklı zatı ilk futbol neslimizin bugün maalesef pek az kalmış mensupları çok iyi tanırlar. Bu zat meşhur Horace Armitage’dir. Türkiye’de futbolun kurucularından olan bu İngiliz, Fenerbahçe kurulurken Hasan ve Dalaklı Hüseyin’le beraber (Kadıköy) kulübünden ayrılıp Fenerbahçe’ye girmiş, bir kaç defa sağaçık oynadıktan sonra, tam lig arifesinde yine Hasan ve Hüseyin’le beraber Kadıköy’e dönmek azizliğini göstermişti. Armitage Kadıköy’den de ayrılıp Galatasaray’a girdi ve Galatasaray’ın ilk şampiyonluğu kazanmasında büyük rol oynadı. Nihayet Ramblez teessüs edince oraya geçti.

    Bugün bizi daha fazla ilgilendirecekler şüphesiz ki yerde oturan 41 yıl öncelerin 8 delikanlısıdır.

    Bunlardan sağ baştaki, yukarıda adı geçen meşhur Dalaklı Hüseyin’dir. Bir futbol takımının hemen her yerinde aynı muvaffakiyetle oynamak hususiyetini taşımış olan merhum dalaklı Hüseyin ilk futbol neslimizin en mâruf simalarındandı. O günkü muhtelit takımda Altınordulu tek futbolcu odur.

    Dalaklı’nın yanında yine ilk futbol neslimizin meşhur solaçığı Fenerbahçeli Topuz Hikmet’in genç rakibi Süleymaniyeli Zeki olup o tarihlerde Fenerbahçe’de oynuyordu. 1913/14’te Süleymaniye kulübü lige girememiş, fakat oyuncuları formdan düşmemek için bir yıl müddetle muhtelif kulüplere dağılmışlardı.

    İşte, solaçık Zeki’nin yanında meşhur kaleci Arslanyan’ı görüyorsunuz. Arslanyan Türk futbolunda plonjonu ilk tatbik eden fevkalade mahir bir kaleci idi. Hâlen Romanya’da olan Karnik Arslanyan, 1913’ten itibaren 7 sene Sarı-Lâcivert kaleyi korumuş, mütarekede Kadıköy’de Dork Ermeni kulübünü kurup hem reisliğini, hem de kaleciliğini yapmıştır. Arslanyan’ın Kadıköy’deki evinin 1918 yılı Kasımının 29uncu Cuma günü yanması eski Fenerbahçelilere acı bir günü hatırlatır. Filhakika; henüz 16 gün önce işgal olunmuş İstanbul’da Fenerbahçe, işgal kuvvetleriyle ikinci maçını o gün yapacaktı. Beş gün önceki ilk mütareke devri maçında Fransızları 3-1 yendikten sonra İngilizlerle de karşılaşacak Fenerbahçe, bu garip yangın hâdisesi üzerine ekseri oyuncuların Arslanyan’ın eşyalarını kurtarmakla meşgul olmaları yüzünden sahaya zayıf bir tertip ve noksan kadro ile çıkmış ve 2-1 yenilmişti. Fakat Fenerbahçe, kendisini böyle bir şart altında yenmiş hasmını, davet ettiği rövanş maçında 4-0 yendi. İngilizler, talip oldukları üçüncü maçta da 4-1 yenilmekten kurtulamadılar.

    Arslanyan’ın yanında boğazı mendille bağlı Galip merhumu görüyorsunuz. Fenerbahçenin kaptanı ve devrinin bu meşhur müdafi oyuncusu hakkında fazla tafsilâtı lüzumsuz görürüz.

    Galip merhumun yanında ufacık bir genç, sanki korkudan tir tir titrer ki, dudaklarını da ısırmakla meşgul. Sırtında Sarı lacivert fanila bulunan bu minimini yavrucuğun kendinden iki misli yaşlılar arasında ne aradığını soranlarınız çok olduğu gibi onun kim olduğunu merak edecekler de şüphesiz ki pek fazladır. Bu merak sahiplerini haklı görmemek gayri kabil. Sonra ve ayrıca, kim tahmin edebilir ki bu kara ve kuru çocukcağız o günkü maçın da kahramanı olsun. Muhtelitin, İngiliz dritnot takımına karşı galibiyet golü onun o, değnek gibi, incecik bacaklarından fırlayan,- hem de kurşun gibi, bir şutla İngiliz ağlarına mıhlanmış bulunsun. İşte 41 yıl öncenin bu kara kuru, zayıf nahif yavrusu Fenerbahçe üçüncü takımı futbolcularından Burhan’dır. Yâni, Fenerbahçe kulübünün mütareke senelerinde yeniden ihyasında rolü pek büyük olan kadim mensubu, sonraları hokey takımı kaptanı eski mebuslardan, meşhur muharrir ve hâlen (Türk Sesi) başmuharriri ve sahibi Burhan Belge’dir.

    Burhan Belge’yi merhum Galip’le beraber, sağlı sollu himayelerine alanlardan soldaki Fenerbahçe ikinci takım santrhafı Haydar’dır. O yıl birinci takıma girecek Haydar iki sene sonra Altınordu’ya geçecektir.

    Haydar’ın yanında Fenerbahçe ikinci takım muavinlerinden büyük Arslanyan’ı görüyorsunuz. Sağ mı ve nerede olduğu maalesef meçhulümüzdür.

    Onun da yanında ve resmin en nihayetinde Arif yer almış. Kıymetli mühendis ve devrinin merhum Galip ile beraber aşılmaz Fenerbahçe defansını teşkil eden Arifin bu resimden 5 yıl sonra, maalesef şehitlik mertebesine yükseldiği malumdur.

    (Gelecek resim ve yazı: Pek eski bir Fenerbahçe -Galatasaray maçına aittir. Bu münasebetle, bugüne kadar ki 144 Fenerbahçe – Galatasaray maçının en doğru listesi…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 15 Ocak 1955 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XLI

    Canlı Yapraklar – XLI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLI” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLI

    Fenerbahçe futboldaki büyük şöhretini ocağında yetişmiş ve gelişmiş çocuklarına borçludur. Esasen, memleketimizde genç takımları ilk kuran kulüp Fenerbahçe ve bu lüzumu duyan ve onu tatbik mevkiine koyan ilk idareci de Elkâtip Zade Mustafa beydir. Bu ileri görüşlü zat bu işe 1911 senesinde girişti.

    Elkâtip Zade ve takımları neden sonra diğer kulüplerimize örnek oldular…

    Fenerbahçe’de, hiç bir kulüple ölçülemeyecek nispette, şöhretli genç takımlar yetişmiştir.

    Bunların birincisi 1913 yılı genç takımıdır. Haydar, Ecvet, Fahri, Nuri, Necip Şahin, Necmi, Baron Feyzi, Zeki, Alâ, Bekir, Cafer ve Refik Osman’dan mürekkep olan bu kadro o yıl memleketimizde ilk defa olarak organize edilen İstanbul üçüncü takımlar şampiyonluğunu hiç yenilmeden almış ve Mahmut Muhtar Paşa merhumun, üzerinde: “Yarının kıymetli futbolcularına…” yazılı gümüş kupasını kazanmıştı.

    İmparatorluk devrinin spor muhibbi bu meşhur Paşasının kupaya yazdırdığı “Yarının kıymetli futbolcularına” sözü onun isabetli görüş kudretinin de mükemmel bir ölçüsüdür. Çünkü tam 10 yıl sonra, 1923’de Türk millî takımı kurulurken bu arada yetişmiş ve gelişmiş yukarıdaki gençler, yani 10 yıl önceki Fenerbahçe üçüncü takımı ay-yıldızlı ilk kadrolara esas olmuştu.

    Filhakika; ilk takımlarımızın meşhur Zeki, Alâ, Cafer, Bekir, Feyzi ve Refik Osman gibi 6 esas siması futbolu 1913’ün Fenerbahçe üçüncü takımında öğrenmiş gençlerdi.

    Futbol tarihimizin bu canlı hakikati Fenerbahçe kulübünün genç takımlar mevzuunda vaktiyle başardığı alemdarlık ve harcadığı büyük emeklerin ölmez hâtıra ve hattâ mükâfatı olarak yaşayacaktır.

    Filhakika; Sami Bey tarafından sol köşeye yazılmış şu bir kaç kelime yalnız bir şükran ifadesi değil; aynı zamanda, Fenerbahçeliler arasında cari sevgi, hürmet ve kadirşinaslık örneğidir de:

    (Fenerbahçe küçüklerinin muhterem muallimleri Fuat Beyefendiye. Bir hâtırai şükran olmak üzere takdim…)

    Bugün 30 yılını doldurmuş olan şu fotoğraftaki eski genç Fenerlileri birçok kimseler tanımayacaklar, fakat hüviyetleri sunuldukça içlerinde tanınacak ve hatırlanacaklar çok olacaktır.

    Ön sırada oturanlar, sağdan:

    Suat Belgin (Tekel levazım müdürü),

    Solaçık Seyfi, İzmir Fuar müdürü Ferruh Örel,

    Santrfor ve hâlen İstanbul futbol ajanı Sedat Taylan,

    Sağiç Şahap,

    Aynı zamanda milli atlet Haydar Aşan,

    Balkan şampiyonu tenisçilerimizden ve hâlen İstanbul Belediyesi Reis muavini Sedat Erkoğlu,

    Santrhaf ve hâlen İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret okulu müdürü Doktor Nihat Sayar.

    Ayaktakiler;

    Sağ baştaki kısaca boylu genç Suat Belgin’in ağabeysi Mocuk Hikmet merhumdur. Hikmet; milli takımımıza Fikret, Muzaffer, Niyazi ve Mehmet Reşat’ı veren Fenerbahçe’nin 1927 yılı genç takımının fedakâr antrenörü olup bu uğurda evvelâ sıhhatini, bir yıl sonra da hayatını feda etti.

    Merhum Hikmetin sağındaki beyaz saçlı zat Fenerbahçe’nin emektar uzvu ve eski reislerinden Doktor Hamit Hüsnü Kayacan merhumdur.

    Beyaz gömlekli genç de milli sağaçık ve eski Fenerbahçe genç takımlarının amatör antrenörlerinden Paşabahçe Cam fabrikası muhasebe müdürü Sabih Arca’dır.

    Sabih’in sağında solhaf Şevki, onun da sağında merhum bek Ziya görülüyor.

    Fenerbahçe kulübü, bugün, “genç takım” davasını ele almış bulunuyor. Gerçi şartlar düne nazaran çok değişmiştir. Fakat hâdisat ve hakikatler gösteriyor ki, randıman nispeti düne nazaran az da olsa, bu yola dönmeğe lüzum vardır. Bu bakımdan, Fenerbahçe kulübünde genç takım dâvasını feragat ve fedakârlıkla güden, vaktiyle o takımlardan yetişmiş, Sayın Siyami Arda’yı tebrik etmek ve ona müzahir olmak vazifedir.

    Fenerbahçe’nin 1913’ten sonraki ikinci meşhur genç takımı yukarıda resmini gördüğünüz 1924 yılı genç kadrosudur. Bu takım, 1924 yazında iki ay ilk milli takım antrenörü Hanter tarafından çalıştırılmış; sonra da, ilk Türk futbolcusu Fenerbahçeli Fuat Hüsnü Kayacan ve nihayet Sami Coşar elinde tekâmül etmiştir.

    Bu takım, o yılın genç takımları arasında tertiplenen meşhur (Fen kupası) galibidir. Ayrıca, futbol tarihimizde yurt içinde turneye çıkan ilk genç takımdır. Hatırlayacaklar çok olsa gerek; Fenerbahçe’nin 1924 genç takımı, yukardaki fotoğrafın alındığı tarihlerde, 16 eylül 1924 günü merhum doktor Håmit Hüsnü Kayacan’ın riyaseti altında İzmir’e hareket etmiş ve orada 4 muhtelif kulübün birinci – ikinci takımlar muhtelitleriyle maç yapmıştır.

    Altay’ı 8 – 0, Altınordu’yu 6 – 0, Hilâli 4 – 0 ve Karşıyaka’yı da (11 – 0) yenen Fenerbahçe küçükleri 4 galibiyet almak ve hiç gol yemeden 29 gol atmak gibi fevkalade bir başarı sağlamış ve İzmir’de umumi hayranlık uyandırmışlardı.

    İşte, yukardaki fotoğraf Türk futbolunun baktıkça insana fevkalâdelikler okuyan 1924 senesi Fenerbahçe üçüncü takımının canlı bir hâtırasıdır. 1924 sonbaharında çekilmiş ve 20 Aralık’ta Sami Coşar tarafından Fuat Hüsnü Kayacan’a hâtıra olarak sunulmuştur.

    Arkadaki takımın yedek haflarından Hikmet’tir.

    Sonra, sol müdafi Füruzan Şansal ve müteakiben de iki kaleciyi görüyorsunuz.

    Beyaz fanilalı İhsan’dır. Geçen seneler Ankara futbol ajanı idi.

    Başında kep olan da merhum Hüsnü’dür.

    Hüsnü’nün sağında (Bloke) namiyle maruf müdafi İhsan, sonra muavinlerden Ulvi Örel, gene muavinlerden hâlâ veteriner albay Hakkı Gürtay ve nihayet gene haf hattından, hâlen Devlet Demiryollarında, Hayri Başol’u görüyorsunuz.

    İki sivilden sağdaki devrin birinci takım futbolcularından ziraat mühendisi Ragıp Mağden, soldaki de Fenerbahçe’nin ilk kadrolarının teknik ve zekasıyla maruf forveti, o tarihlerde yeni kurulmuş İş bankası müfettişlerinden ve bu meşhur takımın püramatör antrenörü ve geçen yılların da Urfa mebusu Hüseyin Sami Coşardır.

    (Gelecek resim ve yazı; 32 sene evvel ilk milli takım antrenman maçında milli takımının Türk futbolunda pek meşhur 5 muhacimini, yağmurlu bir havada Kadıköy sahasında göstermektedir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 1 Ocak 1955 – Akşam Gazetesi

  • 1934 Spor Bilançosu

    1934 Spor Bilançosu

    “1959 öncesinde ulusal şampiyonluk yoktu” diyenlerin bugün asla yapamayacağı çalışmalar, o zamanlar gazetede kendine yer bulurdu. İşte onlardan biri; Akşam gazetesinde 1934 yılı Spor Bilançosu!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    934 Yılı Spor Bilançosu

    Yaşadığımız 934 senesini bu gece yarısı arkamıza almış olacağız. 935 yılına girerken geçen sene içinde dahilde ve hariçte sporcularımızın yaptıkları mühim temasların hülâsasını yapmağı faideli bulduk

    4-1-934: Bir hafta evvel zaferimizle neticelenen ikinci –Balkan güreş şampiyonası münasebetile güreşçilerimiz büyüklerimizin yüksek takdir ve tebriklerile karşılandılar.

    12-1-934: Lik maçlarında mühim bir netice; Beşiktaş – İstanbul şampiyonu Feneri 3-2 yendi.

    31-1-934: Bayram münasebetile İstanbul’a gelen Ankara’nın Çankaya takımı ile Galatasaray arasındaki maç (2-1) Galatasaray’ın galibiyetile neticelendi.

    2-6-934: Fenerbahçe klübünün 26ıncı senei devriyesi münasebetile Fener stadında (10,000) seyirci karşısında Atatürk büstünün açılış resmi ve Balkan atletlerinin iştirakile atletizm müsabakaları yapıldı. Ayni gün F. C. Wien ile Fenerbahçe karşılaştı. F.C.W. (4-2) galip geldi, Bu maçta millî takımın ve Türk futbolünün emektar merkez muhacimi Zeki son oyununun oynıyarak futbol hayatından çekildi.

    9-6-934: F. C. W. – Fenerbahçe revanş maçı 4-4 beraberlikle bitti.

    16-6-934: Filistin şampiyonu Hapoel İstanbulda Beşiktaş’la karşılaştı. Bizimkiler 6-1 galib geldiler.

    23-6-934: Hapoel – Galatasaray maçında G.S. 3-1 galib çıktı.

    7-7-934: Yunan takımı Panatinaikos geldi. Galatasarayla maçında G.S.’i 2-1 yendi. Ayni gün Galatasaray klübünün yıldönümü Büyük bir spor bayramı içinde kutlulandı. Semih (G.S.) Yunan şampiyonu Lâmbrosu 100 metrede geçmişti.

    9-7-934: Beşiktaş – Panatinaikos maçı 1-1 beraberlikle neticelendi.

    14-7-934: Fenerbahçe şehrimize gelen Yugoslavya takımı maçında F. B. güzel bir oyunla 6-2 galib geldi. Fenerli Polyos 3 adımda Türkiye rekorunu aşarak 13,45 atladı.

    21-7-934: Fenerbahçe – Yugoslavya intikam maçında 2-1 mağlüb. Ayni gün Moda’da yapılan İstanbul yüzme birinciliklerinde beş Türkiye rekoru kırıldı:

    26-7-934: Yüzücü, güreşçi- ve futbolculardan mürekkeb bir kafilemiz temas için dost Rusyaya gittiler.

    26-7-934: Viyananın meşhur V. A. C. takımı şehrimizde Fenerle yaptığı oyunda 2-1 galib geldi.

    28-7-934: Viyananın V. A. C. takımı ile Beşiktaş arasındaki maçta B.J.K. 7-3 yenildi.

    4-8-934: Moskova’daki birinci maçta futbol takımımız 3-0 yenildi.

    6-8-934: Rusya’daki birinci güreş müsabakasında güreşçilerimiz 4-3 galib geldiler.

    11-8-934: Ankaranın Muhafızgücü bisikletçileri Türkiye turunun ikinci kısmını tamamladılar. 6313 kilometre mesafeyi 122 gün içinde katetmek suretile yüksek bir muvaffakiyet hâlesi içinde Ankara’ya döndüler. Moskova’daki futbol milli maçında 2-1 yenildik. Moskova’daki ikinci güreşte Rus milli takımı bize 4-3 galib,

    18-8-934: Leningrad’daki futbol maçında takımımız (3-0) yenildi. Güreş takımımızın üçüncü karşılaşmasında (6-0) galib.

    22-8-934: Kiyef’teki güreşte takımımız 4-2 galib. Futbolda 3-3 berabereyiz.

    8-9-934: Zağrep’teki atletizm müsabakalarında takımımız Bulgarlarla beraber 33 puvan alarak dördüncü dereceye düştü.

    15-9-934: Türkiye yüzme birinciliklerinde İstanbul yüzücüleri Türkiye şampiyonluğunu muhafaza ettiler. Yelkende de İzmir. şampiyon oldu. Şild şampiyonasında Fenerbahçe – Beşiktaşı 2-1 yenerek şild şampiyonu oldu.

    5-10-934: İstanbul şild maçları başladı.

    6-10-934: Şehrimize gelen Bohemiyens – F. B. maçında bizimkiler 2-0 yenik.

    13-10-934: Bohemiyens – Fenerbahçe revanş maçında F. B. 1-0 gene mağlüb. Üçüncü Balkan güreş şampiyonası bitti. 20 maçın hepsinde ve yedi kategorinin yedisinde de kazanarak Balkan şampiyonluğunu muhafaza ettik. İstanbul’un liğ maçları başladı.

    20-10-934: Türkiye futbol şampiyonası beş merkezde birden oynaniyor. Viyana’daki beynelmilel binicilik müsabakalarında binicilerimiz yüksek dereceler elde ettiler.

    27-10-934: Fenerbahçe – İngiliz bahriye takımını 8-1 yendi.

    2-11-934: Beşiktaş Bursa’daki Türkiye finalinde Altay takımını 3-1 yenerek Türkiye şampiyonu oldu. Gene Bursa’da yapılan eskrim Türkiye şampiyonasında İstanbul ekibi Ankara’yı yenerek şampiyonluğunu muhafaza etti.

    2-11-934: Türkiye bisiklet birincilikleri 8 mıntaka arasında Ankara bisikletçileri muvaffakiyetli neticelere ulaştılar.

    3-11-934: Bursa’da yapılan Türkiye güreş şampiyonasında, İstanbul gene birinci oldu.

    24-11-934: Fenerbahçe Ankara’da Çankaya’yı 5-0 yendi. Ve nihayet bu son ayda Beşiktaş Galatasarayı 2-0 mağlûp ederek lik maçlarının ilk devresini birincilikle bitirmiş oldu.

    31 Aralık 1934 – Akşam Gazetesi

  • Otomobil Niyazi

    Otomobil Niyazi

    Meşhur Bedri Gürsoy portrelerinden biriyle daha karşınızdayız… Eli kalemi maharetle tutan futbolcumuz, bu defa Otomobil Niyazi Sel’i yazmış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Galatasaray birinci futbol takımında Leblebi Mehmet’ten sonra sağ açıkta Cici Necdet’i gördük.

    Fenerbahçe’deyse Sabih futbolu bırakınca sağ açıkta Niyazi oynamağa başladı.

    Seri bir açık olduğu için halk tarafından (Otomobil) ismi takılan bu beynelmilel değerli futbol yıldızımızdan gerek kulübünde, gerek muhtelit ve milli takımlarımızda gösterdiği yararlıklar saymakla bitmez.

    Daha Fenerbahçe üçüncü takımında oynarken hepimizin alaka ve takdirini kazanan Niyazi, günden güne gösterdiği ilerleme hamleleriyle memleketimizde çabuk sevilmiş ve tanınmıştır.

    Sol açıkta Fikret, sağ açıkta Niyazi Fenerbahçe birinci takımında senelerce birbirinden süratli birbirinden enerjik iki kıymetli futbol yıldızı olarak parlamışlardır.

    Niyazi ne yazık ki futbolu ani ve menhus bir sakatlanmadan sora vakitsiz olarak bırakmaya hem de pek genç yaşında bırakmaya mecbur olmuştur.

    Niyazi kulübünü ve futbolu çok sever. Bundan dolayıdır ki oyunu bıraktıktan sonra dahi bu çekici muhitten ve spordan uzaklaşamamış, kulübüyle geceli gündüzlü çalışarak ve futbolcu arkadaşlarını çalıştırarak kendisini teselli etmiş, avutmuştur.

    Niyazi’nin futboldaki terakkisi ve pek sevdiği babasının büyük yardımı olmuştur. Futbola son derece meraklı ve koyu Fenerbahçeli olan Niyazi’nin babası oğlunu her fırsatta teşvik etmiş ve onu yetiştirmiştir. Bunun için hakiki Fenerbahçeliler Niyazi’nin babasına karşı kulüpte daima derin bir hürmet ve muhabbet beslerler.

    Kısa bir boy, geniş omuzlar. Çevik ve canlı bir vücut. Kibar tavırlı, güzel ve sempatik bir yüz.

    Oyunu:

    Her şeyden evvel muhakkak ki Niyazi teknik bir oyuncudur. Futbolun inceliklerini kavramış, görüşleri tamdır. Niyazi’nin bir yarış otomobili hızıyla açığından akışları ve zamanında çok ustalıklı manevra ve virajlarıyla kaleye doğru çizdiği kavisleri seyretmek bir zevktir. Bu çevik oyuncumuzun en göze çarpan hususiyeti de buradadır. Kalenin önünde birdenbire beliriverir ve hiç umulmadık bir anda fırsattan istifade ederek gol çıkarır. Bu şekilde can alıcı ve galibiyet kazandıran pek çok goller atmıştır.

    Pasları, çalımları, deplasmanı, eşapeleri, kornerleri fevkaladedir.

    Atletik meziyetleri de mükemmeldir. İcabında gerilere müessir yardımlar yapar. Koşarken birden demarke arkadaşını bulan isabetli ortalayışları vardır.

    Sol ayağı ve kafa vuruşları zariftir. Niyazi çok değerli bir futbolcu olduğu kadar aynı zamanda da son derece temiz ahlaklı, nazik, kibar, samimi, mert; büyüklere hürmet, küçüklere şefkat göstermesini bilen nezih bir arkadaşımızdır..

    Spor terbiyesi ise örnek olacak bir kıymettedir.

    Bedri Gürsoy – 22 Şubat 1942 (Akşam Gazetesi)

  • Canlı Yapraklar – XXXVIII

    Canlı Yapraklar – XXXVIII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXXVIII” : 1914 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXXVIII

    Fenerbahçe Rusya’da

    1913/14 senesi liglerinde yaptığı 10 maçın 8’inde galip gelen ve yalnız ikinci devrenin Galatasaray ve Ramblez maçlarında 0-0 ve 3-3 berabere kalan Fenerbahçe on sekiz puvan almış ve kalesine yapılan 6 gole 36 golle mukabele edip, yine yenilmeden, ikinci defa İstanbul şampiyonluğunu kazanmıştı. Progres ve İngiliz Ramblez kulüpleri (12)şer, Galatasaray 10, Stroglez 6 ve İngiliz Telefoncuları da 0 puvan almıştılar.      

    İstanbul şampiyonu Fenerbahçe parlak muvaffakiyetini Nisan ve Mayıs aylarında muhtelif cemiyetler ve bilhassa (Osmanlı İttihad ve Terakki Fırkası) tarafından tertiplenen cidden heyecanlı kupa maçları galibiyetleriyle taçlandırırken Çarlık Rusyasından bir davet aldı.       Ruslar, Cablo Stren kumpanyası direktörü delâletiyle vaki müracaatlarında Fenerbahçe takımını, bütün masrafları üzerlerine alarak, üç maç için memleketlerine çağırıyor; Türk takımının fevkalâde bir hüsnü kabule mazhar olacağından şüphe edilmemesini de rica ediyorlardı.      

    Fenerbahçe kulübü bu daveti kabul etti ve 26 Mayıs 1914 pazartesi günü yola çıktı. Galata rıhtımından (Koca Petro) adlı Rus vapuruyla ilk defa olarak yurtdışına çıkmakta olan Fenerbahçe’ye yapılan teşyi merasimi İstanbul şampiyonunun şanına yaraşır bir tantana ve fevkaladelik arz etmiştir.      

    Kulüp reisi Doktor Hamit Hüsnü’nün başkanlığındaki 19 kişilik kafilede 4 idareci ve 14 futbolcu vardı. İdareciler Zeki Mazlum, Yahya Berki, Şâkir Beşe ve Selâhaddin Manço. Futbolcular da Arslanyan, Galip, Arif, Hasan, Dalaklı Hüseyin, Boris kardeşler, Süreyya Sabri, Miço, Otomobil Nuri, Nüzhet, Sait Selâhaddin ve Topuz Hikmet’ti.      

    Şampiyon takımın kaptanı ve santrforu Hasan Kâmil (Sporel) ile sağ muavin Kemal (Aşki) pek az önce Mişigan üniversitesinde tahsil için Amerika’ya hareket ettiklerinden bu seyahate katılamamışlardır.      

    Odesa’ya varan Fenerbahçeliler, haklarında yapılan neşriyat, reklâmlar ve sokaklarda gözlere çarpan büyük afişler dolayısile, muazzam bir kalabalık ve Çarlık spor teşkilâtı erkânı tarafından hararetle karşılanmışlar ve pek muhteşem bir bina olan Balşayı Moskovskaya yâni «Moskova Sarayı»na misafir edilmişlerdir. Odesa Cemaat-i İslamiye reisi Gani Efendi ile bir İtalyan ve bir Rus kendilerine mihmandar olarak vazifelendirilmiş bulunuyorlardı.      

    Fenerbahçe Odesa’da 3 maç yaptı. Evvelâ şehrin ikincisi Şaka kulübü ile 1-1 berabere kaldı. Sonra, şampiyon Sporting’i 1-0 yendi ve nihayet, son maçta, Odesa muhtelitine 3-0 yenildi. Son maçın mağlubiyetle neticelenmesinde müdafaanın en kıymetli unsurları Arif ile Sabri’nin mühendis mektebindeki imtihanları dolayısile bir gün önce İstanbul’a hareket etmeleri başlıca amildir.       Bu sıralarda Fenerbahçe kafilesine mektup ve telgraflar yağıyor, Rusya’nın her tarafından davet ediliyorlardı. Bunlardan Nicolayef şehri adına gelen bir heyetin ısrarları reddolunamadı, takım angajmanını bitirmiş ve Arif ile Sabri’nin İstanbul’a dönmeleriyle 12 kişi kalmış olmasına rağmen iki maç için Nicolayef’e gidildi.      

    Birinci maçta (Nicolayef Club)a karşı, sakatlık dolayısile, 10 kişi ile oynamakta bulunan Fenerbahçe, Sait Selâhaddin’in bir şutunun son dakikada direkten dönmesi akabinde yediği talihsiz bir golle yenilmiş, ikinci maçta ise fevkalâde bir oyundan sonra Nicolayef muhtelitini 3-0 mağlup etmeğe muvaffak olmuştur.      

    Nicolayef’te iken Kiyef’ten vaki ısrarlı davet de kabul edilmek üzere idi ki Odesa konsolosu Şâkir Paşazade Tahir Bey’in ikazı üzerine bundan vazgeçildi. Zira siyasi ahval çok kötüleşmiş, Birinci Cihan Harbinin kokuları duyulmağa başlanmıştı. Nitekim takım Karadeniz boğazının kapanmasından 3 gün önce İstanbul’a döndü.      

    Fenerbahçeliler Rusya’da fevkalâde hüsnü kabul gördüler. Şereflerine hemen her akşam muhteşem ziyafetler verildi. İçlerinde bir kaç İngiliz’in de bulunduğu Odesa şampiyonuna karşı kazandıkları galibiyetten sonra arabalarına kadar Rus halkının elleri üstünde tasındılar. Kendilerine birçok kıymetli hediyeler verdiler. Bu arada avcı olduğunu öğrendikleri Sait Selâhaddin’e de cins bir av köpeği hediye ettiler. Hulâsa, bu seyahat Fenerbahçe için her bakımdan muvaffakiyetli ve yapılan propaganda dolayısile memleket için de hayırlı oldu.      

    İşte yukarıdaki resim Fenerbahçe’nin 41 yıl önceki 5 maçlık Rusya seyahatinin çok kıymettar bir hâtırasıdır. 19 kişilik kafileden, merhum Dalaklı Hüseyin hariç, 18’ini maçlardan önce Odesa stadını ziyaretleri esnasında ve bir arada gösteriyor.       Bu tarihi ve kıymettar hâtıranın gözlerimizin önünde canlandırdığı simalardan ekserisi bugün artık aramızdan ebediyete göçmüş bulunmaktadırlar! 41 sene önce Rus topraklarında muzaffer olup Türkün ve Fenerbahçe’nin şanını yükselten bu kıymettar grup içinde ilk futbol neslimizin en büyük aslarını bulacaksınız. Bunlar içinde kimler yok ki!      

    Resimde olmayan merhum Dalaklı Hüseyin’den başka rahmetli Hasan ve Galipler, merhum Sabri, Nuri ve Süreyyalar. Şehit Arifler. Rahmetli Hamit Hüsnü’ler ve Selâhaddin Mançolar… İşte… Hepsi o heybetli tavırlarıyla karsınızdadırlar. Sanki ölmemişlerdir. Ve sanki “Türk futbolu ve Fenerbahçe yaşadıkça biz de yaşıyoruz!” demekteler…      

    Fenerbahçeyi bugünkü Fenerbahçe yapan ve kılanlardan Türk sporunun bu büyük kıymetlerini tanımayanlara huşu ile sunalım: Sağdan itibaren ayaktakiler: Yahya Berki, Santrfor Nüzhet (Baba) ki halen Nevyork basın ataşesidir. Yedek müdafilerden Jan Boris, santrhaf merhum Sabri, ilk futbol oynayan Türklerden meşhur Hasan merhum. Şakir Beşe, sağ acık müteveffa Miço, merhum Selahaddin (Manço) ve nihayet Türk futbolunda plonjon mucidi namdar kaleci Karnik Arslanyan.      

    Oturanlar, yine sağdan: Müdafi Galip merhum, sol açık Hikmet (Topuz). Soliç Sait Selâhaddin (Cihanoğlu), sağiç rahmetli Otomobil Nuri, kafile ve kulüp başkanı Dr. Hamit Hüsnü (Kayacan) merhum, müdafi şehit Arif, Zeki Mazlum, muavin K. Boris ve nihayet muavin Süreyya merhum.      

    (Gelecek resim ve yazı: Fenerbahçe’nin yine Rusya seyahatine ait hâtıralardır. Takım Nicolayef’te maça çıkarken ve Ruslar ile gazetelerinin Fenerbahçe futbolu ve Türkler hakkında)  

    Rüştü Dağlaroğlu – 9 Aralık 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXXII

    Canlı Yapraklar – XXXII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXXII” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXXII

    Milli Takım Polonya’da

    Beynelmilel Futbol İttihadı’na 1923’de kabul olunan Türkiye 1924 senesinde ilk defa olarak dünya olimpiyatlarına katıldı. 1924 senesi Mayıs ve Haziran aylarında Paris’te yapılan bu dördüncü olimpiyatlar cereyan ederken, 25 Mayıs günü Çekoslovakya karşısında 5-2 netice ile tasfiyeye uğrayan futbol takımımız, olimpiyatların kapanış merasiminde tekrar Paris’te bulunmak üzere Şimal memleketlerinde bir buçuk aylık bir turneye çıkmıştır.

    İsveç’te ikisi galibiyet ve biri mağlubiyetle neticelenen 3 temsili, Finlandiya, Estonya ve Litvanya’da hepsi de galibiyetle neticelenen üç milli maç yapan takımımız Polonya’ya geçmiş ve orada da 3 müsabaka yapmıştır. Bu maçlardan Krakovi temsili ve Polonya milli maçları kaybedilmiş, hem Polonya ve hem de bu Şimal turnesinin son karşılaşması olan Prezemişl temsili maçı 3-3 beraberlikle neticelenmiştir.

    İşte, yukarıdaki resim Milli Takımımızın 1924 senesindeki meşhur Şimal turnesinin dokuzuncu ve sonuncu karşılaşmasını teşkil eden Türkiye – Prezemişl muhtelitleri maçından bir kaç saat önce, 1 Temmuz 924 pazar günü Prezemişl şehrinde alınmış tarihi bir hâtıradır.

    Futbolcularımızla idarecilerimiz otellerinin bahçesinde kendilerini ziyarete gelen şehrin askeri valisi ile bir aradalar. Bu 3 – 3 beraberlikle neticelenen Prezemişl maçını Türk muhteliti şu kadro ile oynamıştı:

    Nedim (Altınordu), Cafer (Fenerbahçe), Ali (Galatasaray), Kadri (Fenerbahçe), İsmet (Fenerbahçe), Hamit (Altay), Mehmet (Galatasaray), Alâeddin (Fenerbahçe), Hanter (Antrenör), Zeki (Fenerbahçe), Bedri (Fenerbahçe)

    Yukarıdaki resimde bu kadroyu, yalnız Doktor Bedri Gürsoy müstesna, diğer arkadaşlarıyla beraber görüyorsunuz.

    Sağ baştan itibaren ayaktakiler: Mehmet, kafile mutemedi merhum Otomobil Nuri, Fenerli Sabih, Altınordulu Kemal, Cafer, Ali, Alâeddin, Galatasaraylı Muslih, Polonyalı bir zat, Altınordulu kelle İbrahim, İzmirli Hamit ve bir Polonyalı.

    Oturanlar, yine sağdan: Nedim, Kadri, Dr. İsmet, Prezemişl askeri valisi, Federasyon ikinci başkanı Hamdi Emin Çap, Milli Takım antrenörü Billi Hanter, Nihat, Zeki ve kaleci Süleymaniyeli Hamit’tirler.

    Polonyalılarla futbolda milli, temsili ve kulüpler arası birçok temaslarımız vardır, Fakat bugüne kadar futbolu ileri bu memlekete karşı ancak tek bir galebe temin edebilmişizdir. Bu galibiyet maçımız yine 1924 senesindedir.

    1924 Eylül’ünde Tophane rıhtımında muazzam bir Polonya sanayi sergisi kurulmuştu. Bu münasebetle Polonya’nın futbol şampiyonu Polonia kulübü, aynı zamanda siyasi maksatlarla, İstanbul’u ziyarete gelmişti. Malûm olduğu üzere, tarihte Rusya ile Prusya arasında üç defa paylaşılan Polonya’nın bu hazin akıbetlerini memleketimiz hiç bir zaman kabul etmemiş ve hatta bu uğurda Çarlık Rusyası ile harp de etmiştir. Tarihi boyunca kendisini himaye eden Türkiye’ye nihayetsiz minnet borcu olan Polonya bu yeniden istiklale kavuşmasının henüz dördüncü yılında İstanbul’da büyük bir sergi kurmak ve şampiyon takımını göndermekle memleketimize olan bağlılık ve şükran hislerini ifade etmek istiyordu.

    İşte, Varşova ve Polonya şampiyonu bu ziyareti esnasında yaptığı 4 maçın yalnız son karşılaşmasında, çok heyecanlı bir mücadeleyi müteakip, 19 Eylül 1924 günü Fenerbahçe’ye 1-3 mağlup olmuştur. Polonya şampiyonunun bu ziyaretinin sportif olmaktan ziyade siyasi ve hatta manevi bir hâdise olduğu, o tarihlerde Rusya ile de dost olmamız hasebiyle, gizlenmişse de keyfiyet Batı matbuatının gözünden kaçmamış ve bu durum karşısında hükûmetimiz de, muvazeneyi temin için, Milli Takımımızı Ekim 1924 de alelâcele Moskova’ya göndermişti.

    (Gelecek resim ve yazı: 32 sene evvel bir Fenerbahçe-Altınordu lig maçını seyre gelen Rafet Paşanın Ünyon Kulüp balkonundan gençliğe hitabesidir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 30 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXXI

    Canlı Yapraklar – XXXI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXXI” : 1912 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXXI

    Türkiye’de İzmir’de İngilizler tarafından ilk defa 1894 te oynanmağa başlanan futbol, İstanbul’da da ilk defa 1897’de yine İngilizler tarafından oynandı. İstibdat rejimi TürkJeri cemiyet kurmaktan menettiğinden ilk spor kulüplerini memleketimizde İngiliz ve Rumlar kurdular ve ilk defa olarak bu kulüpler tarafından 1904/5 senesinde 4 takım arasında bir lig teşkil olundu. Bu takımlar İngiliz elçilik gemisi İmojen, İngiliz Moda, Rum Elpis ve İngilizlerle Rumların müşterek kurdukları Kadıköy’dür.

    İşte; tam 50 senedir devam eden İstanbul lig maçlarının temeli böyle atıldı. Bu ligin kurucuları avukat Henri Pears ve James La Fontaine, maçları iddialandırmak ve alâka toplamak için İngiltere’den muhteşem bir gümüş şild getirttiler. Bu şild, her sene lig birincisine bir sene için verilecek ve 10 sene sonunda en çok İstanbul şampiyonluğunu kazanan kulüp ebedi sahibi olacaktı.

    Seneler ilerledikçe lige Galatasaray, Rum Stroglez, Fenerbahçe, İngiliz Ramblez, tatlı su frenklerinin kurdukları Progres ve İngiliz telefoncuları da dâhil oldular. Ligin harareti gittikçe artıyor, iddia büyüyordu.

    Bir kaç fedakâr Türk gencinin büyük müşkülâtla kurabildikleri Fenerbahçe 1909/10 ve 1910/11 senelerinde üst üste iki defa beşinci oldu. 1911/12 senesinde ise Ramblez, Stroglez, Progres ve Kadıköy kulüpleri karşısında yegâne Türk kulübü olarak müsabakalara katıldı. İstanbul liglerinde ilk iki sene ancak beşinci olan Fenerbahçe’yi bu üçüncü katılışında da aynı akıbetin beklediği umumi kanaat halinde iken netice tamamiyle aksi çıktı ve Fenerbahçeliler 5 galibiyet, beraberlik ve 7’ye karşı 16 gol ve 21 puvanla senenin İstanbul şampiyonu olmağa muvaffak oldular. İkinciliği de 20 puvanla İngiliz Ramblez takımı kazandı.

    Genç Fenerbahçe takımının daha tecrübeli ve kurt rakipler önünde hiç yenilmeden İstanbul şampiyonu olması umumi efkârda takdirle karşılanmış ve bugünkü, hiç bir kulübümüze nasip olmamış, o cidden büyük sevginin ilk tohumları o senenin bu tarihi ve muzafferane maçlarında atılmıştır.

    Fenerbahçe takımı, o sıralarda, bugün için akla sığmaz büyük mahrumiyetler içinde kıvranıyordu. Barındığı ver, futbolcularından mühendis Mektebi talebesi Kemal Aşkın’ın Kuşdilindeki evinin bahçesinde bir odadan mürekkep ufacık bir kulübe idi. Bu lokalin mobilyası da yine âzaların, evlerinden taşıdıkları bir masa 6 sandalyeden ibaretti. 44 sene önce bu halde olan bugünün muazzam Fenerbahçesi, mensuplarının isabetli görüşleriyle, bu tarihi ve kıymettar şampiyonluklarının bir fotoğrafhanede tespitini düşündüler ve o devrin meşhur (Foto Resne)sine gittiler.

    İşte aşağıdaki tarihi fotoğraf Fenerbahçe’nin ilk İstanbul şampiyonluğunun, evvelce Babıali’de kâin olan Resne fotoğrafhanesinde çekilmiş pek kıymetli hâtırasıdır ve hiç bir yerde neşrolunmamıştır. 44 sene evvelki İstanbul şampiyonlarından acaba kaçını tanıyacaksınız? Hepsini tanıyabilecekler bugün parmakla gösterilecek kadar az ise de, biz sizlere, toprağa mevdu olan büyük ekseriyetini rahmetle anmanız şartıyla ve tazimle takdim edelim:

    Fesli gençlerden sağdaki Hulki, soldaki de Yahya Berki’dir. Her ikisi de Fenerbahçe’nin adları daima hürmetle yâda lâyık fedakâr mensuplarıdır.

    Hulki Bey, Trakyalı bir çiftçinin çocuğu ve Fenerbahçe’nin âşığı bir gençti.

    Yahya Berki ise, 1910 senesi yazında kulübün bütün mensupları istifa etmişken son olarak Galip merhumun uzattığı istifanameyi alırken: “Ya ben istifamı artık kime vereyim?” diyen ve Galip merhumdan “Sen de Allaha ver!” cevabını alan zattır. Yâni bir ara, henüz Kemal Aşkın’ın kulübesine de yerleşmeden önce, yersiz Fenerbahçe’nin tek mensubu olarak kalmış; sebat etmiş ve Fenerbahçe’yi yeniden kurmuştur.

    Ayaktaki 3 gençten sağ baştaki Emir zade Arif’tir. O sene kulübün reisi, takım ve devrinin de o meşhur müdafii idi. Birinci Cihan Harbi sonunda şehit olmuştur.

    Ortadaki beyaz fanilalı kulübün o zaman ikinci reisi ve kalecisi Zeki Mazlum, soldaki de müdafi Elkâtip zade Abbas merhumdur.

    Sandalyede oturan üç genç, şampiyon kadronun muavin hattıdır. Sarı-Lâcivert renkleri bin bir yokluk içinde fedakârane koruyan ve şampiyon da çıkaran bu leventler sağdan itibaren İzzi, Sabri ve Hüseyin’dir. Bugün, maalesef, her üçü de rahmeti rahmana müntakildirler!

    Oturanlar hücum hattıdır. Sağ başta umumi kaptan Hasan Kâmil Sporel (hâlen Sokoni Vakum Türkive Umum Müdürü), onun sağında Sait Selâhaddin Cihanoğlu (Beden Terbiyesi İstanbul Bölge Müdürü), ortada merhum Galip, onun sağında rahmetli otomobil Nuri ve nihayet mühendis Kemal Aşki’dir.

    Galip merhumun önünde İngiliz kulüplerince İngiltere’den getirtilen 10 senelik meşhur gümüş şild görülüyor. Fenerbahçe bu şildi 1915 senesine kadar hiçbir kulübe kaptırmadı ve böylece, onun ebedi sahibi olmak şerefini de kazandı. Bu şild, gerçi, 1932 yangınında kulüp binası ile beraber yanmıştır. Fakat büyük hâtıraları ve ebedi şerefi bakidir.

    (Gelecek resim ve yazı: Türk Milli Takımının 31 sene önceki ilk Polonya seyahati)

    Rüştü Dağlaroğlu – 23 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi