Etiket: Ayetullah Bey

  • Ben Fenerbahçe’yim! Fenerbahçe Benim!

    Daha önce şurada naklettiğimiz hatırayı, yine aynı kalemden, yeni diyalog detayları ile birlikte diğer bir dergiden, Öz Fenerbahçe’den aktaralım. Hey gidi Ayetullah Bey! Okumaya doyulmuyor…

    * * * * * *

    İlk günlerin Hasan’lı, Hüseyin’li, İzzi’li, (Devrin en meşhur futbolcuları) şatafatlı takımı, lig maçları arifesinde dağılıvermişti. Ortada Galip ve onun etrafında, futbolcu bile henüz belirmemiş biz gençler, kulübün zayıf bünyesini korumaya çabalıyorduk. Gün oluyordu ki on bir kişi bir araya gelip sahaya nasıl çıkacağımızı düşünerek kıvranıyorduk.

    Kuvvetlenmek için bizden daha kudretsizi ile “Pazar Yolu Kulübü” ile birleştik. Artık kalabalıktık. Takımın her hattında bir iki yedeği vardı. Lâkin yeni gelenlerle bir türlü bağdaşamıyorduk. Aramızda sebebi ifade edilemeyen bir geçimsizlik devam ediyordu. Belki biz, eski Fenerbahçeliler, biri birimizin çok yakın dostu idik, yenilerle müşterek fikirlerimiz ve hislerimiz yoktu, belki ayrı muhitlerde yetişmekte idik.

    Velhasıl uzlaşamıyor, az çok ayrı bir küme halinde yaşıyorduk. Esasen birleştiğimiz yer de ancak futbol sahası idi. Henüz lokal sahibi değildik. Şurada burada toplanıyor, işlerimizi hep beraber görüyorduk. Daha geniş hükümleri olan bir nizamnameye, idare mesuliyetini hakkıyla taşıyan bir heyete ihtiyacımız aşikardı.

    Nihayet, hazırlanan nizamnameyi müzakere ve bir idare heyeti teşkil etmek üzere, bir tatil günü sabahı, “Mühürdar Gazinosu”nda bir toplantı tertipledik. Usule göre bir reis ve iki katip seçerek görüşmelere başladık. İlk madde üzerinde uzun duruldu : Kulübün adı Fenerbahçe mi, Pazaryolu mu, Fenerbahçe-Pazaryolu mu, yahut büsbütün başka mı olacaktı?

    Fenerbahçe’nin o zamanki reisi Ayetullah Bey (en ihtiyarımız, 23-24 yaşlarında, sarışın ve miyop bir delikanlı) söz aldı : “Bizimle birleştiniz, isim değişikliği bahis mevzuu olamaz!” dedi.

    Pazaryolluların reisi, bir hukukçu cevap verdi :

    – “Hayır sizinle birleşemedik, iki kulüp birleşti. İsim bahse konulmalıdır”

    Bir uysal teklif etti :

    – “Nizamnamenin diğer maddelerine kat’i şekli verelim, yeni idare heyetini de seçtikten sonra isme avdet ederiz”

    Ayetullah, birdenbire, köpürdü:

    – “Nizamnameyi bitirelim, idare heyetini de ekseriyetinizle kuralım, sonra bu idare heyeti, bu ekseriyet Fenerbahçe’nin kuyusunu kazsın, arkadaşlarımızdan dilediğini alıkoyup üst tarafını kapı dışarı etsin. Nerede bu bolluk! Biz Fenerbahçe’yi yalnız futbol oynamak için değil, bundan çok daha yüksek maksatlarla kurmuş ve bugüne kadar yaşatmış olanlardanız. Yolumuzda yürümek isterseniz elbirliğine hazır olduğumuzu söyler, aksi takdirde sizlere (gazinonun kapısını göstererek) buyurun, deriz”

    Pazaryolluların reisi, bu sert muamele karşısında, sordu :

    – “Siz kim oluyorsunuz da pişmiş aşa su katıyorsunuz?”

    Evet, bizlere bakarak, bakışlarımızda tasvip ifadesi bularak :

    – “Ben Fenerbahçe’yim, Fenerbahçe benim!” cevabını verdi.

    Gerçi, bu cevap On beşinci Louis’nin meşhur sözü idi, amma Fenerbahçe dürbün reisinin uzağı görmesi sayesinde, bir müzakere oyununa gelmemiş, dağılmak vartasından kurtulmuştu.

    Fenerbahçe, kırk yıllık ömründe, yine Ayetullah kıratında idarecilerinin uzak görüşleriyle, buna benzer hadiselerden daha kuvvetlenmiş olarak çıkacaktır.

    Nasuhi Esat Baydar

  • Ben Fenerbahçe’yim!

    Ben Fenerbahçe’yim!

    Daha önce şurada naklettiğimiz hatırayı, yine aynı kalemden, Nasuhi Esat Baydar’dan yeni diyalog detayları okuyalım. Öz Fenerbahçe’den aktarıyoruz. Ayetullah Bey, Fenerbahçe’nin yok olma tehlikesi karşısında “Ben Fenerbahçe’yim!” diye kükrüyor. Okumaya doyulmuyan bir hadise…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Dağılıyor mu?

    İlk günlerin Hasan’lı, Hüseyin’li, İzzi’li, (Devrin en meşhur futbolcuları) şatafatlı takımı, lig maçları arifesinde dağılıvermişti. Ortada Galip ve onun etrafında, futbolcu bile henüz belirmemiş biz gençler, kulübün zayıf bünyesini korumaya çabalıyorduk. Gün oluyordu ki on bir kişi bir araya gelip sahaya nasıl çıkacağımızı düşünerek kıvranıyorduk.

    Kuvvetlenmek için bizden daha kudretsizi ile “Pazar Yolu Kulübü” ile birleştik. Artık kalabalıktık. Takımın her hattında bir iki yedeği vardı. Lâkin yeni gelenlerle bir türlü bağdaşamıyorduk. Aramızda sebebi ifade edilemeyen bir geçimsizlik devam ediyordu. Belki biz, eski Fenerbahçeliler, biri birimizin çok yakın dostu idik, yenilerle müşterek fikirlerimiz ve hislerimiz yoktu, belki ayrı muhitlerde yetişmekte idik.

    Velhasıl uzlaşamıyor, az çok ayrı bir küme halinde yaşıyorduk. Esasen birleştiğimiz yer de ancak futbol sahası idi. Henüz lokal sahibi değildik. Şurada burada toplanıyor, işlerimizi hep beraber görüyorduk. Daha geniş hükümleri olan bir nizamnameye, idare mesuliyetini hakkıyla taşıyan bir heyete ihtiyacımız aşikardı.

    Nihayet, hazırlanan nizamnameyi müzakere ve bir idare heyeti teşkil etmek üzere, bir tatil günü sabahı, “Mühürdar Gazinosu”nda bir toplantı tertipledik. Usule göre bir reis ve iki katip seçerek görüşmelere başladık. İlk madde üzerinde uzun duruldu : Kulübün adı Fenerbahçe mi, Pazaryolu mu, Fenerbahçe-Pazaryolu mu, yahut büsbütün başka mı olacaktı?

    Ben Fenerbahçe’yim!

    Fenerbahçe’nin o zamanki reisi Ayetullah Bey (en ihtiyarımız, 23-24 yaşlarında, sarışın ve miyop bir delikanlı) söz aldı : “Bizimle birleştiniz, isim değişikliği bahis mevzuu olamaz!” dedi.

    Pazaryolluların reisi, bir hukukçu cevap verdi :

    – “Hayır sizinle birleşemedik, iki kulüp birleşti. İsim bahse konulmalıdır”

    Bir uysal teklif etti :

    – “Nizamnamenin diğer maddelerine kat’i şekli verelim, yeni idare heyetini de seçtikten sonra isme avdet ederiz”

    Ayetullah, birdenbire, köpürdü:

    – “Nizamnameyi bitirelim, idare heyetini de ekseriyetinizle kuralım, sonra bu idare heyeti, bu ekseriyet Fenerbahçe’nin kuyusunu kazsın, arkadaşlarımızdan dilediğini alıkoyup üst tarafını kapı dışarı etsin. Nerede bu bolluk! Biz Fenerbahçe’yi yalnız futbol oynamak için değil, bundan çok daha yüksek maksatlarla kurmuş ve bugüne kadar yaşatmış olanlardanız. Yolumuzda yürümek isterseniz elbirliğine hazır olduğumuzu söyler, aksi takdirde sizlere (gazinonun kapısını göstererek) buyurun, deriz”

    Pazaryolluların reisi, bu sert muamele karşısında, sordu :

    – “Siz kim oluyorsunuz da pişmiş aşa su katıyorsunuz?”

    Evet, bizlere bakarak, bakışlarımızda tasvip ifadesi bularak :

    – “Ben Fenerbahçe’yim, Fenerbahçe benim!” cevabını verdi.

    Gerçi, bu cevap On beşinci Louis’nin meşhur sözü idi, amma Fenerbahçe dürbün reisinin uzağı görmesi sayesinde, bir müzakere oyununa gelmemiş, dağılmak vartasından kurtulmuştu.

    Fenerbahçe, kırk yıllık ömründe, yine Ayetullah kıratında idarecilerinin uzak görüşleriyle, buna benzer hadiselerden daha kuvvetlenmiş olarak çıkacaktır.

    Nasuhi Esat Baydar

  • Ayetullah Bey Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı

    Ayetullah Bey Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı

    Fenerbahçe’nin yok olmaktan kurtulduğu toplantı ne zamandı? 1910 diyenler var, 1909 diyenler var… Türkiye’nin en büyük yazarlarından ve kadim Fenerbahçe karşıtı Şeyhülmuharririn Burhan Felek ise 1908 tarihinden bahsediyor. Büyük ihtimalle doğru olan Burhan Bey’in söylediği… İleride sık sık bu konuya geri döneceğiz. Ama ilk önce 6 Haziran 1943 Türkiye Spor Ansiklopedisi’nde, Nasuhi Baydar‘ın anlatısından Ayetullah Bey Fenerbahçe’yi nasıl kurtardı, onu dinleyelim;

    Fenerbahçe’nin hem kurucusu, hem de kurtarıcısı olan ve 1919 yılında salgın hastalık yüzünden gencecik yaşta kaybettiğimiz bu büyük ismin fotoğrafları, Salt Online arşivinden.


    Bir Birleşme Denemesi

    O zamanın muini şiarı ittihat kuvvetiydi. Biz de bu umdeye uyduk ve Üsküdar Kulübü ile birleştik. Bizimle ittifak eden zevat arasında şimdi Felek namı müstearı altında yüksek mizah yapan atletizm federasyonu reisi Burhaneddin Bey de vardı.

    Bu yeni arkadaşlarla birkaç egzersiz yaptık ve bir gün yeni idare heyeti teşkil etmek üzere Mühürdar Gazinosu’nda toplandık. Vaki birleşmenin umumi şeraiti esas itibariyle takarrür etmişti. Bu şartlarda Üsküdarlı rufekadan birkaçını idareci olarak intihap ve idare tarzına müteallik bir takım teferruatı tespit etmekten ibaretti. Fakat daha içtimaya başlarken Fenerbahçelilerin bir arada, Üsküdarlıların da ayrı bir grup halinde bulunmaları gösterdi ki ittihat planı arzu ediliyor; fakat bu samimi değildir.

    Nitekim bize iltihak eden arkadaşlar evvela kulüp isminin Üsküdar Fenerbahçe olmazsa, Fenerbahçe Üsküdar şekline ifrağını teklif ettiler. Birleşmek arzusu kendi taraflarından izhar edildiğine göre Fenerbahçe namını tebdile lüzum olmadığı cevabı verildi. O halde isimleri büsbütün değiştirelim dediler ve Kadıköy ile Üsküdar arasında ne kadar marufca semt ismi varsa saydılar ve aynı cevabı verdik.

    O zaman idare heyeti azasının adedi ile beş veya yedi azadan kaçının Fenerbahçe’den ve kaçının Üsküdar’dan olacağı görüşülmek istenildi. En tehlikeli mevzuya temas edilmiş ve pürüzlü mütalaaların fena neticeler vermesine imkan bırakmamak zamanı artık gelmişti. Zira bu iki karanlık nokta tenvir edilmezse Üsküdarlılar bizden kalabalık oldukları için öyle bir emrivaki meydana gelirdi ki Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün mevcudiyetinden vazgeçerdik.

    Ayetullah Bey Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı

    Bizi biz yapan her şeyi kaybedebilirdik. Fakat o küçük mevcudiyeti bir iki seneden beri beslemiş olan kuvvetli kıymet ve dostluk da zail olur giderdi. Binaenaleyh Üsküdarlı arkadaşlardan muratlarının ne olduğunu sarahatle söylemelerini talep ettik. Maksatları Fenerbahçe’yi yok etmek miydi yahut sureti haktan görünüp birleşme arzusunu izhar ettikten sonra Üsküdar Kulübü’ne Fener’in birkaç iyi futbolcusunu almak için bir manevra mı çevirmek istiyorlardı.

    Muraızlarımız arasında birkaç hukuk talebesi vardı ki hazmedemedikleri hukuk nazariyatının cemiyetlere, içtimalara, müzakere ve intihaplara dair ne kadar kaideleri varsa bunları serdederek haklarını ispat etmek istediler.

    Fenerbahçe’nin o zamanki reisi Ayetullah Bey’di. Bu zat Fransız mekteplerinde tahsil etmiş ve hep ecnebi muhitlerinde yaşamış olduğu için Türkçe’yi suhuletle söyleyemezdi. Hukukçuların tumturaklı nazariyeleri karşısında bunalıp aynı selasetle cevap vermekten aciz kalınca ayağa kalktı. Ve Fenerbahçe’nin idare heyeti eskisi gibi kalacak, siz de bizlere tabi olacaksınız hükmünü tebliğ etti.

    Bu celadet karşısında biz şaşırıp birbirimize bakmaya başladık. Üsküdarlılardan biri Fenerbahçeli arkadaşlar reylerini beyan etmemişken reis beyin hangi hakka istinaden idare heyetinin değiştirilmeyeceğini bu kadar kat’iyetle beyana cesaret ettiğini bizlere dönerek ve hususiyetimizden istiane ederek sordu.

    Ayet şu cevabı verdi:

    “Fransız kralı XIV. Louis, La loi, c’est moi! dermiş. Ben de Fenerbahçe benimdir diyorum.”

    Arkadaşları Ayetullah Bey’in Arkasında Duruyor

    Fenerbahçe’nin mevcudiyetini bu kadar şiddetle müdafaa eden Ayetullah Bey’i hukuk nazariyatına feda edemezdik. Fakat bir de müzakere adabı vardı. Sekiz on kişi fikirlerini söylememişken reisin müstebit bir hükümdar gibi müzakereyi kesivermesi hiç olmazsa ayıptı. Bizler bu düşünce içinde mütehayyir kararsız iken Üsküdarlılar aynı zemberekle müteharrik imişçesine hep birden ayağa kalktılar ve gazinoyu terk ettiler. Birleşme akim kaldı.

    Üsküdarlılar biraz daha sabretselerdi ruhlarımızdaki ani buhrandan istifade ederek belki muratlarına nail olacaklardı.

    Fakat Fenerbahçe Üsküdar Kulübü gibi Fındıklı meclisi mebusanına has nazariyat münakaşaları arasında çoktan maziye karışmış bulunacaktı. Fenerbahçe’yi bu vartadan kurtarmış olan merhum Ayetullah Bey’in hatırasını her Fenerbahçeli rahmetle yad etmelidir.

    Nasuhi Esat BAYDAR