Etiket: Birleşik Grup

  • Osman Kavrakoğlu

    Osman Kavrakoğlu

    Aralık 1993 tarihli Birleşik Grup Aylık Bülteni’nde Fenerbahçe’nin efsane isimlerinden Osman Kavrakoğlu ile çok güzel bir röportaj yapılmış. Camianın bütününe, gruplara ve yönetimlere dair bazı tespitleri olağanüstü… Keyifle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bu ayki konuğumuz Osman Kavrakoğlu. Fenerbahçe Kulübü’ne sayısız hizmetler vermiş ve çeşitli görevlerde bulunmuş Kavrakoğlu ile evinde görüştük. Biz sorduk o cevapladı:

    Sayın Kavrakoğlu bizlere biraz kendinizden bahseder misiniz?

    Efendim, 1915’de Rize’de doğdum. Rize 1. Dünya Harbi’nde Rusya tarafından işgal edilince ailece İstanbul’a göç ettik ve Kadıköy’e yerleştik.

    Kadıköy Ortaokulu benim ilk ve orta öğrenimimi yaptığım yerdir… Sonra İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum.

    Kısa bir müddet avukatlık yaptıktan sonra politikaya atıldım ve Rize beni mebus seçti. 10 sene de Adnan Menderes döneminde mebusluk yaptım.

    Demokratların üyesiyken 1950 yılında reisimiz Şükrü Saraçoğlu idi. Sonra Şükrü Bey “Ben rahatsızlandım” deyip ayrıldı ve ben kendisinden sonra reis oldum. Uzun seneler yaklaşık 6 dönem bu reisliğim sürdü. En sonunda rahmetli Adnan Bey “Artık Devlet idaresine daha yaklaşmam lazım, Fenerbahçe’yi gençlere bırakalım!” dedi. Ben de başkanlıktan ayrıldım. Fakat dünyada ailemden sonra en çok Fenerbahçe ve Demokrat Parti’ye gönül vermişimdir. Tabiidir ki Fenerbahçe daha da eskidir ve halen de ayaktadır. Ailemizin bayram günleri Fenerbahçe’nin zafer günleridir.

    Aslında Fenerbahçe çocukluğumuzdan beri ruhumuza işlemiş; Fenerbahçe sevgisi ailenin içinde bir ikinci aile olmuştur ve biz bu ailenin bir ferdiyiz. Zaman zaman üzüntülü günlerimiz oldu kulüpte. İdarecilerin, teknik işlerin ve özellikle futbolun dışında kalması şarttır. O dönemde teknik sorumluluk da idarecilerin üzerindeydi. Kaptanlık ve Reisliği bir arada yaptık gibi olduk. Zaman zaman zorlandık.

    Bir ara büyük bir inkılap yaptık. Yepyeni bir kadro kurduk. Taraftarlar o zaman bu kadroya “küçük şeytanlar” adını koydu ve o “küçük şeytanlar” mükemmel şampiyon oldular, büyük neticeler aldılar. Hepsi milli oldular. Şimdi rahat günlerimiz. Aslında kar kış giderim bütün maçlara. Fakat gece maçları bana biraz zor geliyor. Tek zevkimiz Fenerbahçe’yi daha iyi görmek. Onun zaferleri bizim bayram günlerimiz oluyor.

    Osman Kavrakoğlu
    Osman Kavrakoğlu

    Başkanlık döneminizde Fenerbahçe için neler yaptınız?

    Bizim en büyük hizmetimiz stadyumun arsasının tapusunu Fenerbahçe’ye çıkartmamızdır. Maalesef daha sonra burası iyi bir parayla Beden Terbiyesine satıldı. Biz o tarihte hapisteydik, stad da elden çıktı. Bugün o stad elimizde olsaydı trilyonlar ederdi.

    Şimdi geçmişte olanlardan dolayı suçlama yapmayalım. O günün şartları içerisinde böyle olmuştur.

    Ayrıca Fenerbahçe içerisinde ciddi muhasebe sistemini ilk ben kurdum. Fenerbahçe tarihinde ayrıca ilk banka hesabı ve kulüp adına 3-5 kuruş banka hesabı bizim dönemimizde oldu. Daha iyi murakabe kurduk. Bizim yetişmemizde açık şeffaf bir idare anlayışı vardı ve uzun seneler devam etti bu.

    Fenerbahçe için kim bir şey yaparsa Allah razı olsun” derim. Seyircimizin muvaffakiyete ihtiyacı vardır. Temkinli davranmak gerekir. Transfer hataları yapıyorlar. Kulüp güzel bir kulüptü, büyük sempatizanı vardır. Yanlış oyuncular alınıyor. Benim aldığım futbolcular hep milli yıldız olmuştur. Kaleci Selahattin’i aldım. Turgay en büyüktü o zaman ve Selahattin onun yerine milli takıma girdi. Burhan -canavar adını koymuşlardı- santrfordu, milli takımda oynadı. Solaçık Abdullah Akgün öyle, Ahmet Erol öyle, bunlarla hatırladıkça övünürüz.

    Reislikten ayrıldıktan sonra da Fenerbahçe’yi bırakmadım. Bana Yassıada’dan döndükten sonra da reislik teklif ettiler. Ben de “Ben artık Fenerbahçe’ye taraftar olurum” dedim ve sporu yönetecekler gençler olmalı” dedim. Birçok kongreye riyaset ettim. Sonra Yüksek Divan Kurulu Başkanı seçtiler ve bu görevde yaşlanıp hastalık geçirinceye kadar kaldım.

    Fenerbahçe’den müspet bir intiba ile ayrılmak da önemlidir ve ben bunu sağladım. Fenerbahçe’nin tüm idarecileri taraftarları hepsi benim kardeşimdir. Tereddütsüz hepsini severim ve hepsi muvaffak olsun isterim… Bize ne zaman gelirlerse aklımızın elverdiğince yol göstermeye çalıştık, yardımcı olmaya çalıştık. Bu hem bizim tabiatımızın icabı, hem de zevkimiz oldu. Tabii insan için unutulmamak çok önemli. Hele bizim gibi 80’e yaklaşmış insanlar için hatırlanmak fevkalade bir olaydır.

    Kongreye yaklaştığımız bu günlerde biraz gruplar ve grupçuluk üzerine neler söyleyeceksiniz Sayın Kavrakoğlu?

    Aslında gruplar olmalı ama düşmanlık derecesine varan bir rekabet zararlıdır. Kongreye kadar gelirler ve kongreden sonra gelecek kongreye kadar herkesin kazananın arkasında olması gerekir. Türkiye’nin siyasi alanında da bu kötü bir gelenektir. Bir parti iktidara geliyor ve ertesi gün muhalefet başlıyor! Böyle 4 sene muhalefet olmaz. Seçim kampanyasında olur muhalefet, kritikler yapılır fakat seviyeli olmalıdır. Kulüpte böyle devamlı muhalefete karşıyım. Zaman zaman oyuncular bile ayartılmak istenmiştir. Grupların muhalefeti seçimden sonraya bırakılmalıdır.

    Aslında grup çalışmalarına girmek bizlerin konumundaki kişilere uygun değildir. Grup toplantılarının hiçbirine katılmam. Gönlüm hepsiyle birliktedir ve gönlüm ister ki hepsi el ele versin ve Fenerbahçe’yi iyi idare etsin.

    Aslında bu grup işini ben başlattım 1948’de. O zaman müessesan heyeti vardı. Biz bir harekete başladık. Bu heyetin faydalı tarafları da vardı, zararlı tarafları da var. Tabii eğitimliye yaklaşmıyorlar. Adeta bir ekol, adeta bir aristokrasi!… Mücadele ettik o zaman ben gençtim tabii, yeni yeni politikaya da hevesleniyordum. 1950’de ben seçimleri kazandım ve ondan sonra Fenerbahçe’de ben hiç seçim kaybetmedim!…

    Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın kendi mülkleri var, bugün Galatasaray Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde oynuyor. Fenerbahçe nasıl çalışmalar yapmalı?

    Fenerbahçe bunların hepsinden öndeydi. Her alanda üstündük. Maalesef bu kongre rekabetleri Fenerbahçe’yi zaman zaman zafiyete düşürdü.

    Her şeyden evvel birlik beraberlik diye devamlı söylenen sözler gelenekte laftadır. Hedefte birlik beraberlik gerekir. Bu yılda gayret gösterilmelidir. Kıskançlıklarla, yolları tıkamakla bu işler olmaz. Barış içinde olunmalı ve ileriye çabuk adımlar atılmalıdır.

    Geçmiş yönetim çeşitli projeler geliştirmiş, ama hepsi askıda kalmış. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Casino hakkındaki görüşleriniz neler?

    Kulüpler menfaat sağlamak açısından çeşitli çarelere başvuruyorlar… Büyük kulüp de kumarhane açmıştır. Aslında orası bir sosyal kulüptür ve buna rağmen orada açılan kumarhaneyi biz benimsememişizdir. Kaldı ki Fenerbahçe’deki kumarhaneyi hiç hazmedemeyiz.

    Türkiye’de şöyle bir anormallik vardır. Dünyanın en önemli kumar merkezi Las Vegas’tır. Ondan sonra en çok sayıda kumarhaneye sahip şehir İstanbul olmuştur. Bu gücümüze gidiyor. Biz millet olarak haddimizi bilmiyoruz. Herkes mutlaka takatinin üstünde bir gayretle caka satma peşindedir ve bunun için de kolay kazanma yollarından biri olarak düşündükleri kumarı seçmektedirler. Aslında kumar kolay para kazanma değil tam tersi kolay para kaybetme yoludur. Bu bakımdan ben bunu Fenerbahçe’ye münasip görmedim. Zannederim ki zamanla arkadaşlar bunu tasfiye ederler.

    Bir politikacı olarak, kulübün politize edilmesi hakkında eleştiriler var. Bu eleştirilere yaklaşımınız nasıl?

    Şimdi bakın ben bunu size anlatayım. Ben de politikacıydım. Ama ilk önce Fenerbahçeli sonra politikacı oldum. Ben Fenerbahçeli olduğum için politikacı olmadım ya da politikada muvaffak olduğum için Fenerbahçeli olmadım. Politika kulüplere karıştırılmamalıdır. Bunlar milletin malıdır.

    Fenerbahçe’nin üyesi istediği her partiye rey verir ama Fenerbahçeliler onları bir arada tutan ortak noktadır, Benim devrimde Türkiye’nin en ünlü futbolcusu Zeki Sporel idi. Zeki Sporel’i ben Fenerbahçe’deki itibarıma değil, partideki itibarıma güvenerek Rize’ye gönderdim ve İstanbul’un yıldızı üstat Zeki Sporel’i Rize’den mebus yaptım. Yani bizler siyasi gücümüzü Fenerbahçe’den almayıp hatta Fenerbahçelileri siyasi güçten koruduğumuzu gösterir.

    Bu bakımdan politika ile kulüp katiyen karışmamalı ve her siyasi de objektif olarak muvaffak kulüplere yardımcı olmalıdır. Nitekim Başbakanımız Galatasaray’a yardımcı olmuştur ve iyi de olmuştur.

    Osman Kavrakoğlu
    Osman Kavrakoğlu

    Tanju ve Rıdvan hakkındaki görüşleriniz?

    Kulüpler ve yöneticiler zaruret olmadıkça hiçbir oyuncuya karşı olmazlar.

    Tanju Samsun’dan yetişmiş, Galatasaray’a gelmiş, ekolünde çok muvaffak olmuş mamafih Fenerbahçe Tanju’dan istediği randımanı alamamıştır.

    Rıdvan’a gelince talihsiz çocuk 10-12 kere ameliyat oldu ve efkar-ı umumiyeye mal olmuş bir sporcu olduğu için normal futbolcu statüsünden çıkıp “idareci futbolcu” oldu. İdareye karıştı! Tanrı büyük bir kabiliyeti zayıf bir bünyeye vermiş maalesef!

    Biçimli bir şekilde bu işe son verip, bir jübile ile Fenerbahçeli olarak bu işi noktalamalıdır. Tanju’ya bir şey demem ama Rıdvan eski futbolcu-yönetici olarak aramızda kalmalıdır.

    Transfer politikası için istikrarsız diyorlar. Bu konuda tecrübeli bir kişi olarak neler söyleyeceksiniz?

    Kavun karpuza ihtiyacınız var diyelim! Gidersiniz eğer satın alan işi biliyorsa iyisini, bilmiyorsa keleğini alır gelir. Yani usta bir göz ve seçici gereklidir. Kusurlu bulmuyorum da tecrübesiz buluyorum. Oyuncu seçmek hakikaten usta işidir ve bu işin piyasada çok simsarları vardır ve kulüpleri aldatırlar.

    Batıda öyle şeyler var ki; örneğin Federasyon, “Ancak milli futbolcu transferi yapılabilir” kaidesi koyunca, gittiler bir sürü içi geçmiş futbolcuyu 1-2 kere milli takımlarında 10-12 dakika oynatarak getirip bize sattılar. İşte Fenerbahçe tüm bunların üzerine çıkabilecek tecrübeli idarecileri de yetiştirmelidir. Onun için grupları usta idareci yetiştirmek yarışına sokmak gerekir. Ben gruptayım bu benim grubumda değil diye usta gözleri, yetenekli idarecileri düşürüp yerine sırf kendi grubunda diye başka fakat usta olmayan birini getirmek son derece yanlıştır. Fenerbahçe bu nedenle kaybediyor.

    Bu sene de transferi beğenmiyorum. Mesela Hotiç’te iş yoktu! Ayrıca Wagenhaus’u da hoca tutuyor ama performansı düşük. Nielsen ile Uche daha iyi gibiler, inşallah iyi olur. İdarecilerin hepsi Fenerbahçe sevgisi ile dolular ama bunun üzerine bu konuda da bir usta göz ve tecrübe gereklidir.

    Fenerbahçe başkanı ne gibi niteliklere sahip olmalıdır?

    Şimdi bu iş çok büyüdü ve yükseldi. Bizim zamanımızda biz bu işi parasız yapardık. Bizim sermayemizin en büyük kısmı Fenerbahçe’nin şöhretinden geliyordu. Buna bizler kendi şahsi nüfus ve kabiliyetimizi ekleyerek bir şeyler yaptık.

    Bugün yalnız Fenerbahçe’nin itibarı ve idarecinin şahsı dirayeti kâfi gelmiyor. Maddi kudret de şarttır. Bu nedenle öteden beri ben kulübün şirket haline getirilmesini istedim; Bir kooperatif şirketi olabilir, kar kasdi olmadan kongre üyeleri arasında hisse senedi satılabilir bir sermayemiz doğar.

    Kongreleri de sağdan soldan otomobille toplanan üyeler değil, aksiyonel gelir teşkil getirdikleri delegeler, idarenin daha iyi ve güzel yürümesi için akılların ve menfaatlerini de birleştirerek kullanırlar oylarını. Bu büyük mali portreye ihtiyaç gösteren dönemde yöneticilerin mali imkânlar içinde olmalarında da fayda var, bu nedenle diğer üyelerin bu adamlar kulüpten yemek için buradalar fikri egale edilmiş olur. Tabiidir ki sadece bu yeterli değildir. Başkanın sosyal hayattaki nüfus ve itibarı ve saygınlığı da bir o kadar önemlidir.

    Ayrıca idarecilik genelde çok bir zorlaştı. Bizim devrimizde taraftar ve sporcu rengi ve formasına ve kulübüne daha bir bağlıydı. Bugün şartlar çok değişti hayat da maddileşti. Bizim zamanımızda yapılan fedakârlıkları artık çocuklardan bekleyemeyiz. Günün şartlarına uymak durumundayız.

    Fenerbahçe yönetimine ve taraftarlarına mesajınız var mı?

    Takımımızı taraftarlarımız desteklesinler, kongreye kadar yönetime yardımcı olsunlar. Seçim zamanı kongreden önce nasıl partiler programlarını hazırlıyorsa, gruplar da o şekilde programlarını hazırlasınlar, hazırlık toplantılarında kongre üyelerine anlatmaktadırlar. Kim daha ikna edici ve üretici ise yönetime adilane o gelmelidir.

    Dergimizi nasıl buldunuz?

    Vallahi gayet güzel! Baskısı iyi, içeriği iyi. Eh mesajlarımızı da iletiyorsunuz. Pek memnun edici. Muvaffakiyetler diliyorum.

    Fenerbahçelilerin çoğunu üzen adeta kangren bir hale gelen 5 yıllık bekleme süresini nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Bu konuda ben çok gayret ettim ama maalesef muvaffak olamadım. Mutaassıp bir grup ısrarla bu 5 seneyi devam ettirdiler. Yanlış bir şey. Fenerbahçe sevilen bir teşekküldür. Takım en iyi durumda olmasa dahi, kulüp hala en iyi durumdadır. Kapıları açmak, yok taraftar üye, yok o üye, yok delege üye; Bunları kaldırmak lazımdır. Kapıları açıp üye kabulünde hiç endişe yoktur. Bilakis fayda vardır!

    Mutaassıp gruplar aman kimse girmesin, idare elimizden gitmesin diye bu 5. maddeyi değiştirmediler. Gerek Dernekler Kanununa, gerek tüzüğümüze uygun olan şartlar ile herkes Fenerbahçe’ye üye kaydedilebilmelidir. Yok, tesislerden faydalanma vb. gibi bir sürü saçmalıklara son verilmelidir. Ne demek efendim Fenerbahçe üyesi tesislerinden tabiidir ki faydalanır. Bunları bir takım tasniflerle ayırarak üyeler arasında fark ve sınıf gözetmenin hiçbir âlemi yoktur… Neden korkuluyor? Bu gereksizdir. Bunlar abestir!

    Bilhassa demokrasiye tam koştuğumuz bir devrede, Fenerbahçe gibi tüm Türkiye’ye mal olmuş bir müesseseye yok 5 sene bekleyeceksin, yok o yok bu gibi antidemokratik şartlar yakışmaz. Ayrıca Fenerbahçe’ye üye olan kişi mükellefiyet altına girmektedir. Bu mükellefiyete girmeye gönüllü olan kişiyi nasıl kapıdan dışarı bırakıyorsun zorluyorsun? Açalım kongreyi!

    Aslında tahdit etmek, üyeliği kanıksama da getiriyor. Hep aynı adamlar, aynı kafalar. Hem dedikodulara hem de verimliliğin azalmasına neden oluyor. Ben o zamanlar dediğim gibi bu maddenin kaldırılması için çok gayret sarf ettim. Madem milyonlarca taraftarımız var diye iftihar ediyoruz, neden isteyenlere imkân vermiyoruz? Sonra üyeliklerde son derece çirkinlikler de var. Ölenlerin yerine başkaları yazılmış, benim büyük kulüpten arkadaşlarım var. Makbuzlarını aldım kendilerinden bir de baktım ki onların yerine başkaları çıktı kayıtlardan!

    Birleşik Grup 5 yıllık süre ile ilgili detaylı çalışmalar yaptı. Son toplantımız da ise konuya Prof. Burcuoğlu güzel bir yorum getirdi. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

    Grupçular var, ben bunlarla çok uğraştım. Divan Başkanlığı sırasında ben açalım kapıları her gelen bizdendir dedim. Varsın kongremiz kalabalık olsun, daha iyi rekabet iyi olur, çalışmalar iyi olur, daha iyi adamlar gelir. Bu konuya kendimi adamış biriyim. Bu işe varım. Eğer Birleşik Grup bunu başarırsa çok büyük ve önemli bir iş yapılmış olur.

    Unutamadığınız bir hatıranızı anlatabilir misiniz?

    Pek çok hatıramız var. Birini anlatayım; Ankara’da işlerimizin çokluğu nedeniyle biz Galatasaray maçına gidemedik. Kupanın final maçıydı bu, çift maç oynanırdı o zaman. Fenerbahçe 1-0 kaybetti. Basın ve Galatasaraylılar bu olayı şişirdiler! Aman efendim ağları deldik vb. gibi. Hiçbir şut ağları delemez! Bir kere bu prensip.

    Ben çok üzüldüm tabii. Biz çok kuvvetliydik o zaman Galatasaray’ı rahat yenebilirdik. Hayret ettim bu olaya. Bir hafta sonraki maça geldim. Çocuklara maç öncesi son antrenmanlarında lüzumsuz yenildiğimizi, söyledikten sonra; Ben şimdi sizi 11 kardeş olarak sahaya çıkarıyorum. Öyle bir birlik kuracak, öyle bir kollektivite göstereceksiniz ki hakiki kabiliyetiniz ortaya çıksın! Bunu da ayrıca bir beyanatla “Biz Galatasaray’ı yeneriz!” diye belirttim. Hakikaten maça gittik.

    Rahmetli Profesör Kazım Gürkan’a rastladık orada, “Yahu Osman aşırı bir beyanat verdin, bu Galatasaray-Fenerbahçe maçıdır” dedi. Ben de çocukları üstünlüklerini hissettirmek ve mücadeleye sevk etmek açısından bu faydalıdır, ayrıca biz kuvvetliyiz dedim. Nitekim harikulade bir maçla Galatasaray’ı 4-0 yendik! Böylece de “O ağları delen 1-O’lık mağlubiyetin cevabını verdik!”

    Sıcak sohbetinize ve konukseverliğinize tüm Fenerbahçeliler adına teşekkür ederiz.

  • 40 Yıllık Kavga

    40 Yıllık Kavga

    “Kulis, grupçuluk ve bölümleşme 1952’den bu yana Sarı-Lacivertli kulübün kaderini etkiliyor”Halit Deringör, bundan tam 30 sene önce, 26 Ocak 1992’de Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazıya böyle başlamış. Efsanevi futbolcumuzun kimseden çekinmeyen ve kan damlatan kalemiyle o zamanlar 40 yıllık dediği kavga, şimdilerde 70 yaşında! Kulüpçüler için hüzünlü ama gerekli bir okuma…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’de 40 Yıllık Kavga

    Fenerbahçe’de ilk bölünme bundan 40 yıl önce Kadıköy Grubu adlı bir grubun hareketi ile başladı. Merhum Lebib Elmas, merhum Orhan Menemencioğlu, merhum Suphi Ergun, Kemalettin Ererdağ ve Muhittin Bulgurlu tarafından kuruldu. Felsefeleri, “Madem ki Fenerbahçe Kulübü İstanbul’un Kadıköy yakasında kurulmuştur, o halde egemenliği Kadıköylülerde olmalıdır” ilkesine dayanıyordu.

    Bayülken Dönemi

    Bu gruba kısa bir süre sonra Semih Bayülken isminde pratisyen genç bir doktor katıldı. Bayülken, sempatik, hoş sohbet, güleç yüzlü, hiçbir şeye sinirlenmeyen, kapıdan kovulsa bacadan giren, en akıllı insanı bile bir kez değil, on kez ikna edebilecek güçte bir karakter yapısına sahip tam bir zamane adamı idi.

    Ölülere Oy Kullandırttılar

    Önceleri CHP kademelerinde çalışmış, partiye “yanlışlıkla” ölüleri kaydettiği için ihraç edilmişti. Bayülken Fenerbahçe’ye geldikten sonra Muhittin Bulgurlu ile karakterleri birbirine uygun bir ikili oluşturdular. Beraber kader birliği yaptılar. Öyle ki giderek her ikisi de kongreciliği bir meslek haline getirdiler. Bu ikili işe Kadıköy toplumunun alt kademelerinden 250-300 kişiyi Fenerbahçe’ye üye yazdırmakla başladılar. Onları giderek mide yolu ile kendilerine bağladılar. Yönetime girmek isteyenler için Semih ve Muhittin ikilisini memnun etmeden yönetime girebilme olasılığı adeta yoktu. Sonraları bu ikili Fenerbahçe’de daha da etkinlik kazanabilmek için siyasi partilerle de temasa geçtiler.

    Nitekim 1950-60 yıllarında Demokrat Parti iktidarının Meclis Başkanı olan Agâh Erozan, İmar ve İskân Bakanı Medeni Berk, Demokrat Parti Haysiyet Divanı Başkanı Osman Kavrakoğlu gibi isimleri Fenerbahçe yönetimine getirdiler. Fenerbahçe başkanlığını da bu heyet içinden Agâh Erozan’a verdiler. O yıllarda Kadıköy Grubu’nun yandaşlarının isimleri, Vatan Cephesi listelerinde Türkiye radyolarından açıklanıyordu.

    Sonuçta gün geldi, Demokrat Parti göçtü ve bu partililer de Fenerbahçe’den ayrıldılar. Ancak bu insanların Fenerbahçe Kulubü’ndeyken yaptıkları büyük siyasal sömürüye karşın Fenerbahçe’ye bir karış toprak bile kazandıramadan gittiler.

    1960-70 yıllarında bu defa devlet yönetimine askerler egemendi. Böyle bir durumda Kadıköy Grubu’nun bu iki lideri bu defa da askerlere yaranmak politikasını izlediler. Onlar için o atmosfer içinde kulüpteki karşıtlarını yiyebilmek için tam bir fırsat doğmuştu. Nitekim bazı Fenerbahçelileri milli emniyete jurnal ettikleri de o yıllarda ağızdan ağıza dolaşıp durdu.

    1960-70 yılları arasında Fenerbahçe başkanlığını genellikle Fenerbahçe’nin içinden yetişenler yapıyorlardı. Merhum Doktor İsmet Uluğ gibi Faruk Ilgaz gibi… Bunlar aynı zamanda Kadıköy Grubu’nun yandaşları idiler. Hele Faruk Ilgaz bu grubun gözdesiydi. Bu yüzden Fenerbahçe’de en çok başkanlık yapan bir isimdi. Ne var ki her ikisi de paralı başkanlara karşı birer alternatif idiler. Yine bu yıllar arası Kadıköy Grubu Faruk Ilgaz’ın başkanlığında 35 kişinin vermiş olduğu bir kararla tarihsel Fenerbahçe Kulübü’nü Beden Terbiyesi’ne 2,5 milyon liraya satmak suretiyle tarihi bir cinayet işleniyordu. Fenerbahçe’yi topraksız bırakıyorlardı. Aldıkları 2,5 milyon lirayla da Fenerbahçe burnunda belediye arsalarında gecekondu misali sözde bir “sosyal lokal!” yapıyorlardı. Sosyal lokal dedikleri yapıt aslında bir sosyal lokal değil tam bir oyun salonuydu. İşin en ilginç tarafı da günümüzde bununla öğünülmektedir.

    1970-80 arası yıllarda Fenerbahçe’de sanki yeni bir devrim yapılıyor ve Kadıköy Grubu’nun liderleri olan Semih Bayülken ve Muhittin Bulgurlu ikilisi bu defa Fenerbahçe’yi sermaye gruplarının kucağına oturtuyorlar. Arkalarındaki kurşun askerlerin maddi çıkarlarını sağlayabilmeleri için gerekli olan parayı nasıl bulacaklardı ki! Bundan başka seçenekleri yoktu.

    Cankurtaran Dönemi

    Söz konusu bu devir Emin Cankurtaran ile başladı. Toplumun hemen hemen bütün kesimleri ile yakın ilişkisi olan Emin Cankurtaran kısa bir zaman içerisinde bu ikilinin bütün isteklerini yerine getirdi. Hatırlanacağı üzere o yıllar transfer işlerine yeraltı dünyasının adamları bile karışmışlardı. Bu yılların da sonunda devletin başında bu defa MC hükümeti bulunur. Yine Kadıköy Grubu özellikle bu hükümetin vurucu kanadı ile işbirliği içine girer ve de militanlarını kulübün içine sokarak onlara değişik görevler verirler.

    1980-90 arası yıllarda sermayenin Fenerbahçe’nin içinde koltuk kavgalarına başladığı görülür. Bir yandan da Fenerbahçe Kulübü hızla borçlanmaya girer, 1981 ‘de Fenerbahçe Kulübü’ne Ali Şen takımı ile beraber getirilir. “Oysa daha önce Ali Şen, Federasyon Genel Sekreteri iken olaylı bir Fenerbahçe-Altay maçı sonrası Fenerbahçe’ye verilen 2 maç saha kapatma cezasının altında imzası bulunduğu gerekçesi ile kulüpten ihraç edilmişti.”

    Görüldüğü gibi Şen’in başkanlığa getirilmesi ortaya böyle bir çelişkiyi de beraber getiriyordu. Ali Şen ve kabinesi kulübe büyük hava vermişlerdi. Ancak o yıllarda görülen lüzum üzerine Semih Bayülken ile Muhittin Bulgurlu’nun kulübe sokulmamaya kalkışıldığı zaman büyük bir gürültü kopmuştu. Sonunda Semih ve Muhittin ikilisi İkinci Başkan Ali Dinçkök’le flört edip onunla Ali Şen’e sokulmak suretiyle yönetimi dağıtmıştı.

    1987’de Semih Bayülken-Muhittin Bulgurlu ikilisi İstanbul Milletvekili Orhan Ergüder’in “Onu ben buldum, pamuklar içinde sakladım, büyüttüm” dediği Tahsin Kaya’yı başkanlığa getirirler. Kaya, Sahil Gazinosu’nda verilen bir yemekte Fenerbahçe’nin borçlarını ödemeyi kabullenince omuzlar üzerine alınarak otomobiline kadar götürülür. Ne var ki alışılmış olduğu gibi bu ikili giderek dışarıdan Tahsin

    Kaya’ya da birtakım baskılar yapmaya başlarlar. Bu baskılara kulak asmayan Kaya’yı “Diktatör oldu” gerekçesiyle başkanlıktan düşürmek için tezgâhlar kurulmaya başlanır.

    1987-88’de Semih Bayülken artık yaşlanmış ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Ancak yine de 35 yıl devam eden monarşisinin yıkılmaması için çaba gösterir. Ne var ki artık etrafında dostlar kalmamış, herkes kendisini yavaş yavaş terk etmeye başlamıştı. Taraftarlar da ondan bıkmıştı. Bu defa gücünü yine devam ettirmek için parti kuvvetine sığınmaya çalışır. Bu amaçla da Özal’ın önerisi üzerine Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan’ı başkan olarak lanse eder. Bu günlerde Kadıköy Grubu’nun dışındaki insanlardan Cihat Arman, Halit Deringör, Aziz Yılmaz, Semih Gölpınar aralarında anlaşarak bir demokratik cephe kurdular. İşin en ilginç yönü de 35 yıldan beri Semih Bayülken’in kanatları altında yaşayan Muhittin Bulgurlu da Kadıköy Grubu’nu terk eder ve demokratik cepheye girer. Görüldüğü üzere bu tam bir vefasızlık örneğidir. Sonuçta kongre kaybedilir. Hem ANAP listesi hem de Semih Bayülken tarihe karışırlar.

    Tahsin Kaya Dönemi

    Birleşik Grup da ikinci kez Tahsin Kaya’yı ekibi ile birlikte başkanlığa getirir. “Ancak kulübü ekonomik özgürlüğe kavuşturmak ve gerekli reformlan yapmak koşulu” ile… Nitekim bu ekip işe başlamadan Fenerbahçe’ye 1 milyar 750 milyon Türk Lirası hibe eder. Ne var ki bu vaatle yönetime gelen Tahsin Kaya ekibi giderek reform yerine kulübü yine aşiret biçimiyle yönetmeye koyulurlar. Onlar böyle iken dışarıdan onları yönetime getiren Birleşik Cephe’yi kuranlar arasında demokrasi açısından anlaşmazlık baş gösterir. Muhittin Bulgurlu’nun Fenerbahçe’nin topluma açılmasını istememesi karşısında demokrasi yanlısı Memduh Eren grubu Birleşik Cephe’den ayrılır.

    Birleşik Grup

    Dağılma üzerine Aziz Yılmaz ve Bulgurlu’nun başkanlık yaptıkları “Birleşik Grup” kurulur. Bu grup da dışarıdan Tahsin Kaya’ya devamlı baskılar yapmaya başlar. Bu baskılara dayanamayan Tahsin Kaya görevinin bitmesine 6 ay kala başkanlıktan istifa eder. Gerekçe olarak “Aziz ve Muhittin ikilisinin baskılarına dayanamadım. Beni yönetime getirirken Fenerbahçe’yi topluma açmama yardımcı olacaklarına söz vermelerine karşı sonradan tamamen ters bir davranış içine girdiler” der.

    1990’da Aziz Yılmaz ve Bulgurlu bu defa da Tahsin Kaya’nın ikinci başkanı Metin Aşık’ı yönetime getirir. Bu ikiliden Aziz Yılmaz da yönetime girer, Bulgurlu ise dışarıda kalır. Muhittin Bulgurlu huylu huyunca yine dışarıdan Metin Aşık’a birtakım baskılar yapmaya çalışır. Oysa Metin Aşık kulübe kendi cebinden 10 milyar liraya yakın para hibe ettiği gibi kulüp için mükemmel modern tesisler de yaptırmıştı. Aziz Yılmaz, Metin Aşık’tan çok memnun görünüyor ve onunla kader birliği yapıyordu. Metin Aşık’ı yemeye kararlı olan Muhittin Bulgurlu’nun bu defa Aziz Yılmaz’la arası bozuldu ve Birleşik Grup da 1. Birleşik Grup, 2. Birleşik Grup diye ikiye ayrıldı.

    Bugün de görüleceği gibi yönetimin bir kesimi Muhittin Bulgurlu’yu bir kesimi de Aziz Yılmaz’ı tutuyor. Özetle Fenerbahçe’nin başına gelen birtakım Humeyni tipi grup liderleri, kulübü, sosyal, siyasal ve koltuk kavgalarının odak noktası haline getirmiştir. Bu yüzden tapulu toprağını satıp çağın gerisine düşüp, üstelik de 30 milyar liralık borç sarmalına girmiştir. Buna karşın kulüp sayesinde ise ülkemizde güçlenmiş, isimleri sınırlarımızı aşmış birtakım kahramanlar oluşmuştur.

    Halit Deringör | 26 Ocak 1992 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Kürekçilerin Kraliçesi

    Kürekçilerin Kraliçesi

    Daha önce burada kısa bir röportajını yayınladığımız, Fenerbahçe’nin efsanevi kadın sporcusu Vecihe Taşçı (Gökçen), 1994 yılının Şubat ayında Birleşik Grup Bülteni ile “Kürekçilerin Kraliçesi” başlıklı, daha tafsilatlı bir röportaj yapmış.

    Hep söylediğimiz bir şey var. Bunu rahmetli Vecihe Hanım de için tekrar etmek gerek :

    Başka bir memlekette yaşasalar, haklarında en az 3-4 kitap yazılacak insanlar, geride sadece birkaç fotoğraf bırakarak aramızdan ayrıldılar. En büyük hayallerimizden birisi onların Fenerbahçe tarihine kattığı muhteşem başarıların bir nebze de olsa hakkını verebilmek… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Vecihe Gökçen Kimdir?

    İstanbul’da doğdu. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdi ve felsefe eğitimi gördü. İlk kadın kürekçi unvanını kazanırken birçok başarılara imza attı. 36 yıl felsefe öğretmenliği yapan Vecihe Hanım halen Fenerbahçe kongre üyesi…

    Kürekçilerin Kraliçesi

    Bu sayımızda söyleşimizi çok değerli, gerçek bir İstanbul hanımefendisi, Fenerbahçe’nin ilk kürekçisi Vecihe Hanım ile yapıyoruz. Çok sıcacık, çok dost bir ortam. Vecihe Hanım yakın bir geçmişte, hareketli yapısından da kaynaklandığını düşündüğüm bir ufak kazayla kalça kemiğini kırmışlar.

    Geçmiş olsun, nazar değmiş. Yine de içindeki hareketli, canlı, yaşam dolu kişiliği pırıl pırıl gözlerine, şık kırmızı süveterine, bakımlı ve enerjik görüntüsüne yansımış. Eşi sayın Necati Gökçen beyefendi ile birlikte söyleşiyoruz.

    “Ağabeyim Fenerbahçe’nin kurucularındadır. Haccarzade Tevfik, Tevfik Taşçı’dır. Tevfik Taşçı, yakın dostları Zeki Rıza, Kamil Sporel, Galip Bey vardı. Kulübün şurasına şunu yapalım, şu duvarını örelim diye koşuştururdular. O kadar çok kendini Fenerbahçe’ye verenler arasında büyüdüm ki anlatamam. Aralarında para toplarlardı ki bir taş daha şurasına ilave edilsin.”

    Vecihe Hanım, eminiz siz bize çok şeyler anlatacaksınız. O yıllarda Türk ve Fenerbahçe sporunda bir hanımefendi. Bu yıllarda dahi sporda çok az hanım sporcu var. Küreğe nasıl geçtiniz? Niye yüzme değil de kürek?

    Kürek çekmeyi çok seviyordum. Yüzerim yüzmesine de o zaman yüzmek o kadar popüler değildi sanırım. Kim bilir o çıtaları görünce imrendim galiba. Tenis de oynardım. Bazı turnuvalara da katıldım ama hiç şansımız olmadı şampiyonlukta. O zamanlar yabancılar vardı.

    Mesela Zeki Rıza’nın karısı İngilizdi, müthiş oynardı. Ben onların yanında daha ufak falan kalırdım ama yine de turnuvalara girerdim. Yılmazdım. Kız erkek karışık oynardık. Ama derecem kürekte oldu. Girdiğim yarışı kaybetmem.

    Birleşik grupta pek çok kürekçi arkadaşımız var, sizinle söyleşimizi ilgi ve sevgi ile okuyacaklar eminim.

    Benden önce kadın kürekçi yoktu. İlk benim. Moda İlkokulu’nda tahsilime başladım, sonra Alman mektebine gidip ilk tahsilimi orada bitirdikten sonra Erenköy Lisesi’ne devam ettim. Daha sonra da felsefe okuyup, felsefe öğretmenliği yaptım 36 sene.

    Çocukken çok bisiklete binerdim, yakın arkadaşım Emel Korutürk ile birlikte. Onunla günde 2 kere buradan Bostancı’ya gidip gelirdik. Küreği bıraktıktan sonra da tenise devam ettim, 950’de araba kullanmaya başladım. Felsefe öğretmenliğini de çok severek yaptım. Çocukların ailelerini çağırıp onlarla çay sohbetleri yapardım. O zamanlar hiç böyle adetler yoktu. Velilerle çok temas eder, çocuklarla birlikte konuşur, tartışır eğlenirdik. Çünkü çocukların ruh yapılarında ailelerin çok önemi vardır. Çocukları çok severim. Hala bana gelip, ziyaret ederler.

    Şimdi artık bir şey yapamıyorum maalesef. Kulüp arkadaşlarım var, onlarla görüşüyorum, arada sırada da konken oynuyorum! Ama kumarhaneye asla gitmem! Kulübün altında bir kumarhane açıldı biliyor musunuz?

    Biliyorum ve bu konu ile ilgili görüşünüzü soracağım. Vecihe Hanım, tasvip ediyor musunuz?

    Ona hiç gitmem, hiç tasvip etmem. Felaket getirir, asabiyet getirir, sıkıntı getirir. Kısacası nahoş bir hadise. Hele Fenerbahçe Kulübü’nde hiç yakışık almaz. Duyduğum zaman tasavvur dahi edemedim, inanmak daha da zor. Devlette de bununla ilgili çalışmalar var, kaldırılacak. Sadece 5 yıldızlı turistik otellerde bu yapılabilir.

    Vecihe Hanım, kulübe nasıl girdiniz? Moda’da çok hoş, deniz kenarında modern bir aile ortamında yetişmiş bir genç hanım, nasıl Fenerbahçeli oldunuz?

    Ağabeyim Tevfik Taşçı o kadar sporcuydu ki, tenisi İstanbul’a o getirmiştir. Yanan binada asfalt kortu yaptık. Ağabeyim beni çok sever ve yanından hiç ayırmazdı. Küçükken kulübe götürürdü. Hiç unutmam sahanın kenarında otururdum ve bir gün futbolcunun ayakkabısı alnımı yarmıştı. Çember yarışında bir de yelpaze kazanmıştım, hala saklarım. Sporun içinde kavruldum.

    Ben erkek gibi büyüdüm. Hatta Şifa’da o zamanlar bir bakla tarlası vardı. Saint Joseph’den aşağı inerken. Orada futbol da oynardım. Hatta annem bana özel ızgaralı pabuç yaptırmıştı. Annem de desteklerdi. Bek dururdum! Eşim Necati Bey de bahriyeli. O da yelkenci ve hokey oynardı. Yani sporla her zaman iç içeydi.

    Necati Bey siz de Fenerbahçeli misiniz?

    Ben Fenerbahçe’ye kaydoldum, fakat o bina yanında kayıtlarımız yandı. Hokey’i Galatasaray’da oynadım, mütareke yıllarında. Efendim bu hokey dolayısıyla bekarken Galatasaray ile daha çok münasebetim vardı. Evlendikten sonra Galatasaray ile irtibatlarımız kesildi, daha ziyade Zeki ile Kamil ile birlikte olduk. Deniz kulübünde hizmet ettik ve 40 sene yönetimde vaziyet aldık. 6 sene başkanlık ettim efendim. Bu kulübün bu binaya sahip kılmada çalıştım ve sonra beni buraya komodor yaptılar. Artık sıhhatim dolayısıyla ilgilenemiyorum.

    İnsan tecrübesi arttıkça daha objektif olabiliyor hadiseler karşısında. Tecrübenin değerini dinamizmine aktarabilmek çok önemli. Dolayısıyla Fenerbahçe Birleşik Grup büyüklerinden çok şey öğreneceği idraki içinde… Vecihe Hanım tekrar küreğe dönelim mi?

    Ağabeyimin küçük bir botu vardı. Ayı Bacağı denilen bir de yelkeni vardı. O botla gide gele çok tecrübe kazandım. İlk kadın kürekçi benim. Benden sonra, isimlerini unuttum, iki kız kardeş vardı. Lily diye annesi İngiliz babası Türk bir arkadaşım vardı. Onunla birlikte iki çifteye çok çalışırdık. Öyle bir çalışırdık ki, Ziya Kaptan diye bir hoca vardı, elinde saat bizi buralara getirir nefesimizi sayarak egzersiz yapardık. Daha sonra Melahat diye Erenköy Lisesi’nden bir arkadaş da aramıza katıldı, 3 çifte yaptık. Bedri Gürsoy’un ablası Sacide de, ikisi de rahmetli oldu, dümencimizdi. Galatasaraylılar benden çok korkarlardı. Mecmualarda yazarlardı. Hiç yenilmedik. Moda koyunda ve Beykoz’da yarışlar oldu. Şükrü Okan veriyordu hediyelerimizi. Necati ise donanma olmuştu sonra, o şekilde tanıştık. Annem bile sandalla denize gelirdi. Çok motive edici ne istesem yapan bir anneydi.

    Rahmetli Tevfik Bey zamanında bütün Fenerbahçeliler bu evde toplanırdı. Bu evin kuruluşunda bu var : Sait Selahattin, Arif, Zeki, Kamil, Galip Beyler, hepsi burada toplanırdı. Annem eğer ağabeyim yalnız gelse kulüpten git arkadaşlarını yemeğe getir derdi. Paylaşmak, birlik olmak, dostluk Fenerbahçe’nin nüvesinde vardı. Herkes kardeş gibiydi.

    Doktorlar “Çabuk iyileşiyorsunuz, bunu sporculuğunuza borçlusunuz” diyorlar. Sigara falan da içmedim. Ne şekerim, ne o, ne bu, hiç yok.

    Spor yapmanın faydaları bunlar!..

    Fenerbahçe’de 5 sene bekleme süresi için ne düşünüyorsunuz?

    Hiç güzel bir şey değil. Ne münasebet. Bir zamanlar grupların yaptığı hareketleri önlemek için alelacele alınan bir karardır. Hiç olacak şey değil. İnsan bıkar, bırakır.

    Fenerbahçeli sporcular, özellikle kürekçiler için ne diyorsunuz?

    Bol bol çalışsınlar, sigara içmesinler ve yarışları mutlaka kazansınlar!

    Vecihe Hanım, sizinle irtibatımız plaket töreni ile başladı. Size izah ettiğim gibi bu plaket töreni Fenerbahe Birleşik Grup’u “Fenerbahçe’de sevgi birliği” temasıyla başlattığı bir dizi aktivite içerisinde en değerlisi bence. Her şeyden önce Fenerbahçe’nin birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyaç olduğu bir dönemdeyiz. Rahatsızlığınız dolayısıyla gelemediniz törene. Bize duygularınızı aktarır mısınız lütfen?

    Evet, maalesef rahatsızlığım dolayısıyla düzenlediğiniz törene gelip, plaketimi alamadığım için fevkalade üzgünüm. Kıymetimizin bilinmesi dolayısıyla Fenerbahçe Birleşik Grup olarak yapmış olduğunuz bu girişimden çok mütehassıs oldum. Herhalde oraya gelseydim, ağlardım. Çok çok memnun oldum. Faruk Ilgaz Bey sağ olsun, adıma almış.

    Sayın Ilgaz sizin plaketinizi aldıktan sonra, şahsınız ve sporculuğunuz hakkında Fenerbahçe Sevgi Birliği gecemize katılanlara bilgi verdi. Bunu da burada kaydetmek isteriz hanımefendi.

    Teşekkür ederim efendim.

    Hüsnü kabulünüze Fenerbahçe Birleşik Grup ve şahsım adına bir kez daha teşekkürler. Hoşçakalınız.

    Fenerbahçe Birleşik Grup Aylık Bülteni / Şubat 1994