Etiket: Cafer Çağatay

  • İlk Millî Maç

    İlk Millî Maç

    1923-1959 arasında Türkiye’de futbolun mahalle maçlarından ibaret olduğunu zannedenlere gelsin. Tarih 26 Ekim 1923… Yedisi Fenerbahçeli on bir Türk futbolcusu, bugünden tam 100 yıl önce “İlk Millî Maç” için sahaya çıkıyor. O günü Cem Atabeyoğlu‘nun kaleminden okuyalım… Tuncay Yavuz aktarıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türk Millî Takımı Sahada

    Türkiye’nin FIFA’ya resmen kabulünden sonra Futbol Encümeni milli maç imkanları aramaya başlamış ve sonunda Romanya Futbol Federasyonu ile anlaşma sağlanmıştı. Ancak parasızlık çok şeyi engelliyordu. Bu nedenle ilk milli maçımıza çıkacak takımı hazırlayacak bir antrenör temini de mümkün olamamış ve bu görevi Galatasaraylı Ali Sami Yen Bey fahri olarak yükümlenmişti.

    Maçın oynanacağı Taksim Stadı müsteciri tarafından elden geçirilmiş ve giriş kapısının iki yanına biner kişilik iki kapalı tahta tribün ile 100 kişi alabilecek bir de balkon yapılmıştı. Ayrıca sahayı çevreleyen pist ile seyircilerin oturacakları yerler arasında tahta parmaklıklar konulmuştu.

    Bu maçın hakemliği FIFA’nın da izniyle, İstanbul’da oturan Çek asıllı hakem Cratky’ye verilmişti. Milli forma olarak temizliğin simgesi olan kar gibi beyaz forma ve şort seçilmiş, formanın göğsüne sarılmış bir bayrak simgesi olan kırmızı bant üzerindeki Ay-Yıldız ile güzeller güzeli bir “milli forma” ortaya çıkarılmıştı. Kırmızı bant kollar altından geçip sırtı da sarıyordu.

    İlk milli maç ve ilk milli takımın o tarifsiz heyecanı tüm İstanbul şehrini sardığından günün erken saatlerinden itibaren Taksim Stadı büyük bir meraklı hücumuna uğramış, tribünlerden aşan kalabalık taç ve avut çizgilerine kadar bütün sahayı doldurmuştu.

    26 Ekim 1923 gününü gösteriyordu takvimler. Maç saati geldiğinde önce maçın hakemi Cratky üzerinde lacivert kostümleri ve iki yanında iki yan hakemi, Rumen Gregoriu ve Türk Abdullah Güz olduğu halde sahaya çıkmış ve arkasından göğsünde Romanya bayrağının renkli kokardı bulunan beyaz formaları ve lacivert şortlarıyla Romanya milli takımı sahaya çıkmıştı. Bu sırada stadyumu dolduran seyircilerin heyecanı son haddini bulmuştu.

    Önde mavi kazağı ve upuzun boyuyla kaleci Nedim olmak üzere Ay-Yıldızlı bayrak forma içindeki Türk milli takımı kapıda görüldüğünde stadı büyük ve coşkun bir tezahürat kaplamıştı. Tarifsiz bir heyecan içindeydi stadı dolduran halk ve “Milli Takım”ını tarifsiz bir coşku içinde karşılıyordu. O ne büyük heyecandı.

    Saha ortasında kısa bir tören yapıldı. Rumen kafile reisi ile Türkiye Futbol Federasyonu başkanı Yusuf Ziya Öniş Bey arasında bayrak teatisi yapıldı. Kura atışını biz kazandık, takım kaptanı Hasan Kamil Sporel Bey, Harbiye yönündeki kaleyi tercih etti. Forvetlerimiz Taksim yönündeki Romanya kalesine hücum edeceklerdi.

    Ve takımlar şu tertipleriyle sahada yerlerini aldılar:

    TÜRKİYE: Nedim Kaleci (Altınordu), Hasan Kamil Sporel (Fenerbahçe), Cafer Çağatay (Fenerbahçe), İsmet Uluğ (Fenerbahçe), Nihat Bekdik (Galatasaray), Baron Feyzi (Altınordu), Emin (Altınordu), Alaeddin Baydar (Fenerbahçe), Zeki Rıza Sporel (Fenerbahçe), Sabih Arca (Fenerbahçe), Bedri Gürsoy (Fenerbahçe)

    ROMANYA: Pavlini (Romkomib Bükreş), Vetasyano (Venüs Bükreş), Protopescu (Trikolor Bükreş), Triç II (Braşova), Florian (Venüs Bükreş), Teklo (Venüs Bükreş), Norican (MTK Mareş Vaşarkey), Triç I (Braşova), Ganzel (Malbaki Bukovina), Klein (Polonia Bukovina), Dobic (MTK Mareş Vaşarkey)

    Büyük bir heyecan içindeki Türk futbolcuları bir türlü kendilerini toparlayıp gerçek futbollarını sergileyemiyorlardı. İlk milli maçın o büyük heyecanı hepsini sarmıştı ve bu büyük heyecanı üzerlerinden bir türlü atamıyorlardı. Bu aşırı heyecan takımımıza bir de gol mal oldu. Maçın 25’inci dakikasında Romanya santrforu Ganzel yerden sert bir vuruşla topu kalemize sokunca stadı bir anda büyük bir sessizlik kaplamıştı. İşte bu gol ve o büyük sessizlik futbolcuların üzerinde büyük etki yapmış ve Ay-Yıldızlı takım birden coşarak Romanya kalesine akın üzerine akın tazelemeye başlamıştı. 32’nci dakikada soldan bir akınımızda Ceylan Bedri ayağında topla ceylan gibi Romanya kalesine süzülürken çok sert bir hareketle durdurulmuştu. Hakem Cratky derhal frikik vermiş ancak ağır biçimde sakatlanan solaçık Bedri Bey sedye ile sahayı terketmek zorunda kalmıştı. Bu durum karşısında Baron Feyzi solaçığa geçerken solhafa da Altınordulu İbrahim Kelle alınmıştı.

    30-35 metre uzaklıktan frikik atışını Zeki Rıza Bey yapmış ve çok sert bir vuruşla topu Romanya kalecisi ve defansının şaşkın bakışları arasında solüst köşeden ağlara mıhlamıştı.

    İşte o anda Taksim Stadı’nda yer yerinden oynamıştı. Fesler havada uçuşmaya ve tezahürat emektar Topçu Kışlasının taş duvarlarından yankılar yapmaya başlamıştı.

    O ne büyük sevinç, o ne büyük heyecandı.

    Ay-Yıldızlı takım her an galibiyet golünü atabilirdi. Çocuklar coşmuşlardı artık. Romanya defansı tehlike üzerine tehlike atlatıyor, bunalıyordu adeta. Ancak ikinci golümüze kavuşamıyorduk bir türlü.

    İlk 45 dakika böylece kapanmıştı. Milli takımımız ikinci yarıya da aynı hızlı tempoyla başlamıştı. Daha beş dakika dolmadan bir akınımzda Sabih Bey’in yerden sert bir şutunda Romanya kalecisi topu tutamayıp elinden kaçırdığı anda hemen kale ağzında bitiveren Zeki Rıza Bey bomba gibi bir şutla topu Romanya ağlarına takmıştı.

    Yenilgiden galibiyete geçmiştik bu golle. Yer yerinden oynuyordu Taksim Stadı’nda.

    Oyunun geri kalan kısmında hakimiyet yine Türk takımındaydı. Sağlı sollu akınlarla Romanya defansını bunaltmamıza rağmen üçüncü golümüzü çıkaramıyorduk. Bunda Romanya defansının sert oyununun da etkisi oluyordu.

    62’nci dakikada ani bir Romanya akınında Cafer Bey, santrfor Ganzel’i faulle kesince hakem Cratky bu hareketi faul atışıyla cezalandırdı. Romen sağiçi Triç I, defansımızın baraj kurmasına fırsat bırakmadan yaptığı yerden sert bir vuruşla beraberliği sağladı.

    Bundan sonra Ay-Yıldızlı takımımız tekrar galibiyeti ele geçirmek için çok çaba harcadıysa da sonuç değişmedi ve maç 2-2 berabere sona erdi.

    Cem Atabeyoğlu – Türk Spor Tarihi Ansiklopedisi – 1991

  • Canlı Yapraklar – XLII

    Canlı Yapraklar – XLII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLII” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLII

    Şu çömelmiş grubu görecek bugünkü nesil: “Bunlar da kimmişler?” diyebilirler ve diyeceklerdir de.

    Eğer bugünkü nesil, meşhur, hem de pek meşhurlarını tanımıyorsa bunun kabahati onun mudur? Asla! Bu, hepimizin suçudur.

    Türk futbolu beynelmilel âlemdeki bugünkü hatırı sayılır mevkiini bir çok fedakârların geçmişteki himmet ve gayretlerine borçludur. İlk kulüplerimizin feragat sahibi idarecilerinin himmetleri, ilk takımlarımızın tertemiz ruhlu futbolcularının gayretleri olmasaydı, futbol bu memlekette bugünkü sevgi ve alâkayı toplamaz, statlarımız insan yığınlarıyla dolup taşmazdı.

    Dünün bu fedakâr neslini bugünkü nesle tanıtmak lazımdır. Bu hem spor gazete ve mecmuaları ve hem de spora her memlekettekinden fazla yer veren günlük gazetelerimiz için ilk vazifelerden olmak gerekir. İşte; görülen fotoğraf, bu bakımdan ve türlü noktalardan pek kıymetli ve tarihi bir vesikadır. F.İ.F.A. ya kabulümüzü müteakip ilk defa teşkil olunan Milli Takım namzet kadrosunun ilk hazırlık maçı sırasında alınmış bulunuyor.

    Filhakika; Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı 1923 yılı ilkbaharında yapılması düşünülen Türkiye – Fransa milli maçı için – ki yapılamamıştır – ilk defa olarak o yılın ocak ayında Milli Takım teşkili işine girişmişti. Bu maksatla; Fenerbahçe’den Şekip, Hasan Kâmil, Cafer, İsmet, Kadri, Bedri, Zeki, Alâeddin, Sabih, Altınordu’dan Nedim, Refik Osman, Şükrü, Hüsnü, Galatasaray’dan Nihat, Edip, Rüştü ve Sadi olmak üzere 17 futbolcu davet etmişti.

    Bu kadronun antrenörlüğünü İttifak Reisi Ali Sami (Yen) merhum deruhte etmiş ve takıma her antrenmandan önce bir futbol kaidesinin nazari olarak gösterilmesi; bunu takiben de sahada yarım saat fi’li antrenman yapılması ve bu talimlerde müsellesi paslar, muhtelif hücum ve müdafaa şekilleri tatbiki takarrür eylemişti.

    Gene bu çalışmalarda püramatör futbolcular için devam, dikkat ve itaat ilk şark olarak ileri sürülmüş bulunuyordu.

    1923 senesi Ocak ayının 18inci Perşembe günü Divanyolu’ndaki (Şark Mahfeli)nde, adları yukarıda geçen 17 futbolcu önünde varılan bu kararlar gereğince, ilk milli takım namzetlerinin ilk idmanları 28 Ocak 1923 Pazar günü Kadıköy sahasında işgal ordusundan İngilizlerle yapılmıştır.

    Yukarıdaki resim, o gün yağmurlu hava ve çamur bir sahada yapılan bu ilk çalışma esnasında alınmış cidden tarihi ve kıymettar bir hâtıradır. Bu resimde, ilk milli takım namzetlerinin forvet hattını teşkil eden 5 eski ve kıymetli Türk futbolcusunu görüyorsunuz.

    Şimdiki Fenerbahçe stadının tahta perde ile çevrili zamanına rastlayan bu fotoğraf her bakımdan manalıdır. Ve baktıkça insana hüzün vermemesi, mazinin daha dün gibi gelen kocaman 32 senelik derinliklerinin tahassürle yâdına vesile olmaması imkânsız bulunuyor!

    Tahta perdelere bakın memleketin tribünsüz yegâne futbol sahasına bakın! Yağmur, çamur demeden antrenmana koşan her yaştan vefakâr meraklılara bakın… Ve nihayet, her birinin yüzlerinde asalet, bakışlarında metanet okunan dünün mahrumiyet, kahır ve cefaya mütehammil fedakâr futbolcularına bakın!

    “O halde, kimdir bunlar; o fedakârlar zümresinin bu 5 temsilcisi kimlerdir?” diyenleriniz şimdi büyük ekseriyeti teşkil ediyordur, değil mi?

    İşte onlar; mevkilerine göre bakın hem de ne muntazam sıralanmışlar:

    Sağ baştaki, sağ dizini çamur sahaya dayamaktan çekinmemiş genç meşhur soliç Bedridir. Fenerbahçe’nin, o sıralarda henüz (18) ini doldurmamış bu ceylân tipli açığı azimli ve gayretli çalışmasının mükâfatını birkaç ay sonra görecek ve ilk milli takımımızın solaçık mevkiini, o şipşirin ay yıldızlı forma sırtında olarak, süslemek şerefini o kazanacaktır. Bugünün kıymetli diş tabibi Bedri Gürsoy bu büyük şerefe, aynı mevkide, tam 12 defa ulaşmıştır.

    Sağdan ikinci, soliç mevkiini tutmuş kara bıyıklı yağız genç Badi Şükrüdür. Süleymaniye’nin kıymettar müdafii iken o yıl Altınordu’nun pek kudretli bir muhacimi oluveren Şükrü, büyük kabiliyetine rağmen, maalesef milli olamadı ve ondan çok daha acıdır ki, pek genç yaşta hayata da veda etti.

    Ortada hem tevazu, hem de ihtişamla duran genç meşhur Zeki’dir. Fenerbahçe ve milli takım kaptanı Zeki Türk futbolunda (Üstad) lakabıyla anılır. Ağır sanılırken yırtıcı hücumları, otoritesi, zekâsı, takımı sevk ve idaresi ve nihayet sağlı sollu kurşun gibi ve isabetli şütleriyle Türk futbolunun santrfor mevkiinde bir eşini daha göremediği bir kıymettir. Merkezi Avrupa kupası finalini oynayacak Först Wienna onu (Rapid)e karşı merkez muhacim oynatmak için, 28 sene önce, Viyana’ya kadar davet etmiş ve el üstünde taşımıştı. Şimdiki İstanbul Milletvekili Zeki Sporel (millî gol kralı) unvanını 15 sayı ile 30 yıldır muhafaza ediyor. Bu müstesna şeref daha kaç yıl onun uhdesinde kalacaktır, kim bilir!

    Resme göre (Üstad)in solundaki, sağ iç meşhur (Alaeddin)dir. Futbola, Zeki ile beraber, 44 sene evvel Fenerbahçe dördüncü takımında başlamışlar, 4 sene sonra, yani 40 yıl önce aynı gün birinci takıma geçmişler, 7 – 0 galip geldikleri o günkü lig maçında biri sağ ve diğeri de solaçıktan (3)er gol atmışlardı. Bu garip ve şayanı hayret beraberlik, bir kaç sene sonra, mevkileri yan yana olunca Türk futbolunda ilk ahenk olan (Zeki – Alâ’) kombinezonunu yarattı ve bu, milli takımda da yıllarca yaşadı… Alâeddin Baydar harikulade kıvraklık ve top hâkimiyeti, şedit şütleri ve bu meziyetlerinin neticesi attığı sayısız nefis gollerle Fenerbahçe futbolunun sevilmesinin başlıca amillerindendir.

    Nihayet; köşede, sol baştaki delikanlı sağaçık Sabih Arca’dır. Türk futbolunun ender yetişmiş incelik ve zarafet örneğidir. Fenerbahçe’nin bu kıymettar forvet ve defans oyuncusu milli takımımızın da sağaçık, soliç, solhaf, santrfor ve santrhaf mevkilerinde yıllarca aynı derecede maharetle oynamak suretiyle futbol bilgi ve kabiliyetinin enginliğini fi’len ispat ettiği gibi tertemiz spor hayatını da tevazu ve centilmenlikle taçlandırmıştır.

    (Gelecek resim ve yazı; Fenerbahçe – Altınordu Ramblez muhteliti İngiliz Inflexible dritnot takımıyle 42 yıl önce Kadıköy sahasında…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 9 Ocak 1955 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XLI

    Canlı Yapraklar – XLI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLI” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLI

    Fenerbahçe futboldaki büyük şöhretini ocağında yetişmiş ve gelişmiş çocuklarına borçludur. Esasen, memleketimizde genç takımları ilk kuran kulüp Fenerbahçe ve bu lüzumu duyan ve onu tatbik mevkiine koyan ilk idareci de Elkâtip Zade Mustafa beydir. Bu ileri görüşlü zat bu işe 1911 senesinde girişti.

    Elkâtip Zade ve takımları neden sonra diğer kulüplerimize örnek oldular…

    Fenerbahçe’de, hiç bir kulüple ölçülemeyecek nispette, şöhretli genç takımlar yetişmiştir.

    Bunların birincisi 1913 yılı genç takımıdır. Haydar, Ecvet, Fahri, Nuri, Necip Şahin, Necmi, Baron Feyzi, Zeki, Alâ, Bekir, Cafer ve Refik Osman’dan mürekkep olan bu kadro o yıl memleketimizde ilk defa olarak organize edilen İstanbul üçüncü takımlar şampiyonluğunu hiç yenilmeden almış ve Mahmut Muhtar Paşa merhumun, üzerinde: “Yarının kıymetli futbolcularına…” yazılı gümüş kupasını kazanmıştı.

    İmparatorluk devrinin spor muhibbi bu meşhur Paşasının kupaya yazdırdığı “Yarının kıymetli futbolcularına” sözü onun isabetli görüş kudretinin de mükemmel bir ölçüsüdür. Çünkü tam 10 yıl sonra, 1923’de Türk millî takımı kurulurken bu arada yetişmiş ve gelişmiş yukarıdaki gençler, yani 10 yıl önceki Fenerbahçe üçüncü takımı ay-yıldızlı ilk kadrolara esas olmuştu.

    Filhakika; ilk takımlarımızın meşhur Zeki, Alâ, Cafer, Bekir, Feyzi ve Refik Osman gibi 6 esas siması futbolu 1913’ün Fenerbahçe üçüncü takımında öğrenmiş gençlerdi.

    Futbol tarihimizin bu canlı hakikati Fenerbahçe kulübünün genç takımlar mevzuunda vaktiyle başardığı alemdarlık ve harcadığı büyük emeklerin ölmez hâtıra ve hattâ mükâfatı olarak yaşayacaktır.

    Filhakika; Sami Bey tarafından sol köşeye yazılmış şu bir kaç kelime yalnız bir şükran ifadesi değil; aynı zamanda, Fenerbahçeliler arasında cari sevgi, hürmet ve kadirşinaslık örneğidir de:

    (Fenerbahçe küçüklerinin muhterem muallimleri Fuat Beyefendiye. Bir hâtırai şükran olmak üzere takdim…)

    Bugün 30 yılını doldurmuş olan şu fotoğraftaki eski genç Fenerlileri birçok kimseler tanımayacaklar, fakat hüviyetleri sunuldukça içlerinde tanınacak ve hatırlanacaklar çok olacaktır.

    Ön sırada oturanlar, sağdan:

    Suat Belgin (Tekel levazım müdürü),

    Solaçık Seyfi, İzmir Fuar müdürü Ferruh Örel,

    Santrfor ve hâlen İstanbul futbol ajanı Sedat Taylan,

    Sağiç Şahap,

    Aynı zamanda milli atlet Haydar Aşan,

    Balkan şampiyonu tenisçilerimizden ve hâlen İstanbul Belediyesi Reis muavini Sedat Erkoğlu,

    Santrhaf ve hâlen İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret okulu müdürü Doktor Nihat Sayar.

    Ayaktakiler;

    Sağ baştaki kısaca boylu genç Suat Belgin’in ağabeysi Mocuk Hikmet merhumdur. Hikmet; milli takımımıza Fikret, Muzaffer, Niyazi ve Mehmet Reşat’ı veren Fenerbahçe’nin 1927 yılı genç takımının fedakâr antrenörü olup bu uğurda evvelâ sıhhatini, bir yıl sonra da hayatını feda etti.

    Merhum Hikmetin sağındaki beyaz saçlı zat Fenerbahçe’nin emektar uzvu ve eski reislerinden Doktor Hamit Hüsnü Kayacan merhumdur.

    Beyaz gömlekli genç de milli sağaçık ve eski Fenerbahçe genç takımlarının amatör antrenörlerinden Paşabahçe Cam fabrikası muhasebe müdürü Sabih Arca’dır.

    Sabih’in sağında solhaf Şevki, onun da sağında merhum bek Ziya görülüyor.

    Fenerbahçe kulübü, bugün, “genç takım” davasını ele almış bulunuyor. Gerçi şartlar düne nazaran çok değişmiştir. Fakat hâdisat ve hakikatler gösteriyor ki, randıman nispeti düne nazaran az da olsa, bu yola dönmeğe lüzum vardır. Bu bakımdan, Fenerbahçe kulübünde genç takım dâvasını feragat ve fedakârlıkla güden, vaktiyle o takımlardan yetişmiş, Sayın Siyami Arda’yı tebrik etmek ve ona müzahir olmak vazifedir.

    Fenerbahçe’nin 1913’ten sonraki ikinci meşhur genç takımı yukarıda resmini gördüğünüz 1924 yılı genç kadrosudur. Bu takım, 1924 yazında iki ay ilk milli takım antrenörü Hanter tarafından çalıştırılmış; sonra da, ilk Türk futbolcusu Fenerbahçeli Fuat Hüsnü Kayacan ve nihayet Sami Coşar elinde tekâmül etmiştir.

    Bu takım, o yılın genç takımları arasında tertiplenen meşhur (Fen kupası) galibidir. Ayrıca, futbol tarihimizde yurt içinde turneye çıkan ilk genç takımdır. Hatırlayacaklar çok olsa gerek; Fenerbahçe’nin 1924 genç takımı, yukardaki fotoğrafın alındığı tarihlerde, 16 eylül 1924 günü merhum doktor Håmit Hüsnü Kayacan’ın riyaseti altında İzmir’e hareket etmiş ve orada 4 muhtelif kulübün birinci – ikinci takımlar muhtelitleriyle maç yapmıştır.

    Altay’ı 8 – 0, Altınordu’yu 6 – 0, Hilâli 4 – 0 ve Karşıyaka’yı da (11 – 0) yenen Fenerbahçe küçükleri 4 galibiyet almak ve hiç gol yemeden 29 gol atmak gibi fevkalade bir başarı sağlamış ve İzmir’de umumi hayranlık uyandırmışlardı.

    İşte, yukardaki fotoğraf Türk futbolunun baktıkça insana fevkalâdelikler okuyan 1924 senesi Fenerbahçe üçüncü takımının canlı bir hâtırasıdır. 1924 sonbaharında çekilmiş ve 20 Aralık’ta Sami Coşar tarafından Fuat Hüsnü Kayacan’a hâtıra olarak sunulmuştur.

    Arkadaki takımın yedek haflarından Hikmet’tir.

    Sonra, sol müdafi Füruzan Şansal ve müteakiben de iki kaleciyi görüyorsunuz.

    Beyaz fanilalı İhsan’dır. Geçen seneler Ankara futbol ajanı idi.

    Başında kep olan da merhum Hüsnü’dür.

    Hüsnü’nün sağında (Bloke) namiyle maruf müdafi İhsan, sonra muavinlerden Ulvi Örel, gene muavinlerden hâlâ veteriner albay Hakkı Gürtay ve nihayet gene haf hattından, hâlen Devlet Demiryollarında, Hayri Başol’u görüyorsunuz.

    İki sivilden sağdaki devrin birinci takım futbolcularından ziraat mühendisi Ragıp Mağden, soldaki de Fenerbahçe’nin ilk kadrolarının teknik ve zekasıyla maruf forveti, o tarihlerde yeni kurulmuş İş bankası müfettişlerinden ve bu meşhur takımın püramatör antrenörü ve geçen yılların da Urfa mebusu Hüseyin Sami Coşardır.

    (Gelecek resim ve yazı; 32 sene evvel ilk milli takım antrenman maçında milli takımının Türk futbolunda pek meşhur 5 muhacimini, yağmurlu bir havada Kadıköy sahasında göstermektedir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 1 Ocak 1955 – Akşam Gazetesi

  • 28 Şampiyonluk Yolu

    28 Şampiyonluk Yolu

    9 Eylül 2023 tarihinde yapılan Fenerbahçe Olağanüstü Tüzük Tadili Genel Kurulu‘nda Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Simla Türker Bayazıt‘ın fikri, emeği ve uygulamasıyla hayata geçen 28 Şampiyonluk Yolu, büyük ilgi topladı.

    Unutulduğunu düşünen sporcu aileleri de büyüklerini bu yolda görünce çok mutlu oldular…

    Görselleri seçme ve metinleri yazma onurunu bize layık gördüğü için Simla Hanım’a sonsuz teşekkür ediyor, kronolojik sırayı herkesin görebilmesi için sitemizde de paylaşıyoruz…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu




    1907’den bugüne Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini izlediniz.

    Ülkemizde 1923’den sonra başlayan ve günümüzde halen devam eden “ulusal” futbol organizasyonları hem tarihi hem de hukuki olarak devamlılık gösteriyor.

    Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme, 1959 yılı itibariyle “Milli Lig” adını aldıktan sonra, günümüzde ise “Süper Lig” ismiyle devam ediyor.

    Türk futbolu, kurumsal kimliğini kazandığı 1923 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî tüzük ve kanun maddeleri ile yönetiliyor.

    Tüm bu gerçeklerden hareketle;

    Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunu ve 1959 öncesini inkar etmek

    TARİHİ İNKAR ETMEK,

    ÜLKE FUTBOLUNUN GEÇMİŞİNİ YOK SAYMAKTIR!

  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?

    Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?

    1934 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü bir kez daha “Kapatılma” tehlikesi yaşadı… Fenerbahçe’yi bu tehlikeden kurtaran yeni Ayetullah Bey, Şükrü Saracoğlu olacaktı. İşte Rüştü Dağlaroğlu’nun kaleminden “Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?” sorusunun cevabı…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sene 1934

    Yılın en mühim hâdisesini teşkil eden 21 Şubat’taki kavgalı Galatasaray maçı Fenerbahçe kulübünün idari bünyesinde, esaslı değişikliklere varıncaya kadar, birçok neticeler doğurmuştur.

    İstanbul Futbol Heyeti’nin kaleci Hüsamettin’i müebbet, Fikret’i 6, Cevat, Yaşar, Esat, Reşat, Lebip, Muzaffer ve Süleyman’ı da ikişer ay boykotla tecziye kararını Fenerbahçe kulübü itirazla karşılamış, bu arada bazı masum futbolcuların tecziyelerini ve kararın katiyet kesbetmeden derhal tatbikini Mıntıka nezdinde protesto etmiştir.

    İstanbul Mıntıkası, Fenerbahçe’nin itirazını haklı buldu. Cezalarda nispetsizlik olduğunu, bazılarının masum bulunduğunu ve bir kısım cezaların tahfifi cihetine gidilmesi temayülünü gösterdi. Fakat Futbol Heyeti (şahıslar üzerinde durmanın disiplin ve otorite bakımından zararlı olacağı) iddiasile, karar ve cezaların toptan ve bilâmünakaşa kabulünde ısrar etti.

    Fenerbahçe kulübü, bu durum karşısında, keyfiyeti Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakına da sunmuş ve hakkını icabında mahkeme yolu ile aramaktan geri kalmayacağını bildirmiştir…

    Fenerbahçe’nin bu tarz şiddetli hareketi, sportif sahada pek tanınmamış teşkilât erkânını sinirlendirmiştir. Umumi Merkez İkinci Reisi olan zamanın maruf bir milletvekili Fenerbahçe kulübünü sindirmek yolunda, ilk iş olarak, 3 kişilik idare heyetinden Hayri Celâl (Atamer)le Cafer (Çağatay)ı boykotla tecziye etti. Sonra da kulübün Milli Emlâk idaresinden bedeli 10 yılda ödenmek üzere, satın alın aldığı stadı geri alma yoluna gitti.

    İşte; gayri şuuri sayılan bu pek tehlikeli ve nazik durum karşısında, Fenerbahçe İdare Heyeti, keyfiyeti sporsever Adliye Vekili Saracoğlu Şükrü Bey’e arz etmek ve kulübü himaye eylemesini rica etmek zorunda kalmıştır.

    Saraçoğlu Şükrü Bey hâdiseden fevkalâde üzüldüğünü kulübe bildirirken, metanet tavsiyesinde bulunmuş ve ayrıca da Fenerbahçe’ye intisap ve ona hizmet etmekten şeref duyacağını işaret etmiştir.

    Bu şayanı şükran alâka karşısında Fenerbahçe kulübü müessesan heyeti, 16 Mart 1934 Cuma günü, Sabri (Toprak) Beyin riyasetinde fevkalâde bir toplantı yaptı.

    Celse açılır açılmaz, ilk iş olarak, Adliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Bey’in kulübe hediye ettiği imzalı fotoğrafı samimi tezahürat arasında salona asıldı. Bunu müteakip, bu büyük sporcu Vekil ile Sinop Mebusu Zühtü ve İzmir Mebusu Osmanzade Hamdi Beyler ittifakla kurucu azalığa kabul olundular.

    Kulübün mer’i nizamnamesinde İdare Heyetinin Umumi Kâtip, Umumi Kaptan ve muhasebeci olarak, 3 kişiden ibaret bulunduğunu mübeyyin madde değiştirildi. Hey’et 7 kişiye çıkarılıp Reis ve İkinci Reislik ihdas olundu. Reisliğe Saraçoğlu, İkinci Reislik ve âzalıklardan birine de umumi merkezce cezalandırılmış Hayri Celâl ve Cafer ittifakla seçildiler.

    Fenerbahçe stadına büstlerinin konulmasına müsaade buyuran Atatürk’e şükran telgrafı çekilmesine karar verildi. Ayrıca, bu büstün açılma töreninin muazzam sportif tezahürat arasında yapılması ve o gün bütün Fenerbahçelilerin, Büyük Kurtarıcı huzurunda, Türk sporuna bütün ömürlerince hizmette bulunacaklarına dair and içmeleri tekarrür etti.

    Fenerbahçe Müessesan Heyeti’nin 16 Mart 1934 Cuma günkü tarihi toplantısında aldığı yukarıdaki fevkalâde isabetli kararların mana ve muvaffakiyetini takdir etmek gerekir. Bu suretle, (Fenerbahçe Kulübünün kapısına kilit asma!) ve (Fenerbahçe stadını geri alma!. meş’um emelleri, kat’i olarak, hüsranla neticelenmeğe mahkûm bırakılmıştır.

    Rüştü Dağlaroğlu – Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi (1907-1957)

  • Canlı Yapraklar – XXXII

    Canlı Yapraklar – XXXII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXXII” : 1924 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXXII

    Milli Takım Polonya’da

    Beynelmilel Futbol İttihadı’na 1923’de kabul olunan Türkiye 1924 senesinde ilk defa olarak dünya olimpiyatlarına katıldı. 1924 senesi Mayıs ve Haziran aylarında Paris’te yapılan bu dördüncü olimpiyatlar cereyan ederken, 25 Mayıs günü Çekoslovakya karşısında 5-2 netice ile tasfiyeye uğrayan futbol takımımız, olimpiyatların kapanış merasiminde tekrar Paris’te bulunmak üzere Şimal memleketlerinde bir buçuk aylık bir turneye çıkmıştır.

    İsveç’te ikisi galibiyet ve biri mağlubiyetle neticelenen 3 temsili, Finlandiya, Estonya ve Litvanya’da hepsi de galibiyetle neticelenen üç milli maç yapan takımımız Polonya’ya geçmiş ve orada da 3 müsabaka yapmıştır. Bu maçlardan Krakovi temsili ve Polonya milli maçları kaybedilmiş, hem Polonya ve hem de bu Şimal turnesinin son karşılaşması olan Prezemişl temsili maçı 3-3 beraberlikle neticelenmiştir.

    İşte, yukarıdaki resim Milli Takımımızın 1924 senesindeki meşhur Şimal turnesinin dokuzuncu ve sonuncu karşılaşmasını teşkil eden Türkiye – Prezemişl muhtelitleri maçından bir kaç saat önce, 1 Temmuz 924 pazar günü Prezemişl şehrinde alınmış tarihi bir hâtıradır.

    Futbolcularımızla idarecilerimiz otellerinin bahçesinde kendilerini ziyarete gelen şehrin askeri valisi ile bir aradalar. Bu 3 – 3 beraberlikle neticelenen Prezemişl maçını Türk muhteliti şu kadro ile oynamıştı:

    Nedim (Altınordu), Cafer (Fenerbahçe), Ali (Galatasaray), Kadri (Fenerbahçe), İsmet (Fenerbahçe), Hamit (Altay), Mehmet (Galatasaray), Alâeddin (Fenerbahçe), Hanter (Antrenör), Zeki (Fenerbahçe), Bedri (Fenerbahçe)

    Yukarıdaki resimde bu kadroyu, yalnız Doktor Bedri Gürsoy müstesna, diğer arkadaşlarıyla beraber görüyorsunuz.

    Sağ baştan itibaren ayaktakiler: Mehmet, kafile mutemedi merhum Otomobil Nuri, Fenerli Sabih, Altınordulu Kemal, Cafer, Ali, Alâeddin, Galatasaraylı Muslih, Polonyalı bir zat, Altınordulu kelle İbrahim, İzmirli Hamit ve bir Polonyalı.

    Oturanlar, yine sağdan: Nedim, Kadri, Dr. İsmet, Prezemişl askeri valisi, Federasyon ikinci başkanı Hamdi Emin Çap, Milli Takım antrenörü Billi Hanter, Nihat, Zeki ve kaleci Süleymaniyeli Hamit’tirler.

    Polonyalılarla futbolda milli, temsili ve kulüpler arası birçok temaslarımız vardır, Fakat bugüne kadar futbolu ileri bu memlekete karşı ancak tek bir galebe temin edebilmişizdir. Bu galibiyet maçımız yine 1924 senesindedir.

    1924 Eylül’ünde Tophane rıhtımında muazzam bir Polonya sanayi sergisi kurulmuştu. Bu münasebetle Polonya’nın futbol şampiyonu Polonia kulübü, aynı zamanda siyasi maksatlarla, İstanbul’u ziyarete gelmişti. Malûm olduğu üzere, tarihte Rusya ile Prusya arasında üç defa paylaşılan Polonya’nın bu hazin akıbetlerini memleketimiz hiç bir zaman kabul etmemiş ve hatta bu uğurda Çarlık Rusyası ile harp de etmiştir. Tarihi boyunca kendisini himaye eden Türkiye’ye nihayetsiz minnet borcu olan Polonya bu yeniden istiklale kavuşmasının henüz dördüncü yılında İstanbul’da büyük bir sergi kurmak ve şampiyon takımını göndermekle memleketimize olan bağlılık ve şükran hislerini ifade etmek istiyordu.

    İşte, Varşova ve Polonya şampiyonu bu ziyareti esnasında yaptığı 4 maçın yalnız son karşılaşmasında, çok heyecanlı bir mücadeleyi müteakip, 19 Eylül 1924 günü Fenerbahçe’ye 1-3 mağlup olmuştur. Polonya şampiyonunun bu ziyaretinin sportif olmaktan ziyade siyasi ve hatta manevi bir hâdise olduğu, o tarihlerde Rusya ile de dost olmamız hasebiyle, gizlenmişse de keyfiyet Batı matbuatının gözünden kaçmamış ve bu durum karşısında hükûmetimiz de, muvazeneyi temin için, Milli Takımımızı Ekim 1924 de alelâcele Moskova’ya göndermişti.

    (Gelecek resim ve yazı: 32 sene evvel bir Fenerbahçe-Altınordu lig maçını seyre gelen Rafet Paşanın Ünyon Kulüp balkonundan gençliğe hitabesidir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 30 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi

  • Gol Yemeyen Takım

    Gol Yemeyen Takım

    15 Nisan 1964 tarihli Hürriyet gazetesinde Fenerbahçe’nin 1922-1923 kadrosu. Bir diğer deyişle, esir şehrin moral kaynağı, gol yemeyen takım… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    42 Sene Sonra

    Gol Yemeden Şampiyon Olanların Ziyafetinde Bol Bol Yenildi ve İçildi

    Değil 42 sene, 142 sene de geçse, Fenerbahçe’nin daima hatırlanacak olan “Gol Yemeyen” kadrosu…

    Hasan Kamil hasta olduğu için, yerine sağ beke Doğan Aka geçmiş.

    Resimde ön sıradakiler soldan sağa: Doğan Aka, Şekip Kulaksızoğlu, Cafer Çağatay.

    Ortadakiler: Kadri Göktulga, İsmet Uluğ, Fahir Yeniçay.

    Ayaktakiler: Sabih Arca, Alaaddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri ve Bedri Gürsoy  

    42 sene evvel bir “Silindir” gibi, önüne gelen takımı ezen ve bunun sonucunda da “Gol yemeden” şampiyon olan Fenerbahçe takımı, 42 sene sonra şereflerine verilen ziyafette buluştular… Hem de kulüp değiştirmemiş olarak…

    “Bu fevkalâde takımın tertibi nasıldı?” diyeceksiniz.

    Sayalım. Hem de o günkü lakapları ile:

    Kulaksız Şekip, Dalgakıran Hasan Kâmil, Çengel Cafer, Arap Kadri, Yavuz İsmet, Sırım Fahir, Keçi Sabih, Kıvır Alâaddin, Üstad Zeki, Beleş Ömer ve Ceylân Bedri…

    Sahaya 10 Kişi Çıktılar

    “Fenerbahçeliler Cemiyeti” her sene verdiği ziyafete, bu sene bir orijinalite katmak için, “Gol Yemeyen Fenerbahçe Takımı” oyuncularını bu ziyafete davet ederek, geceyi haklı olarak onlara hasretti.

    Fenerbahçe takımı sahada olduğu gibi, ziyafette de hazırdı. Fakat bir eksiği ile… Sağbek Hasan Kâmil Sporel hasta olduğu için, bu ziyafete gelememiş ve mesajını göndermişti:

    “Bu defa sahaya 10 kişi çıkın, yine galip geleceksiniz. Çünkü sizde, hakiki Fenerbahçelilik ruhu var”

    Tesadüfen Kaleci Olmuş

    “Gol yemeden şampiyon olan” takımın kalecisi Şekip Kulaksızoğlu haklı olarak, bütün dikkatleri üzerine topladı. Gol yememesi hayret uyandırdı.

    “Ben” dedi “Tesadüfen kaleci oldum. O tarihlerde kalecimiz Almanya’ya gidince, beni kaleye geçirdiler. Şampiyon olduğumuz sene, kaleye hiç top gelmedi. Top gelse, belki gol olacaktı.”

    Bu söz üzerine Şekip Kulaksızoğlu dakikalarca alkışlandı.

    Hepsi Hatıralarını Anlattı

    Fenerbahçe’nin 352 maçında yer alan ve 470 gol atan Kaptan Zeki Rıza’ya “Hiç gol fırsatı kaçırdınız mı?” diye bir sual soruldu. Zeki Rıza gülerek “Hayatta çok fırsat kaçırdım ama hiç gol fırsatı kaçırdığımı hatırlamıyorum” dedi.

    Fenerbahçeli futbolcuların hepsi hâtıralarını anlattılar.

    Ömer Tanyeri, “Beleşçiliğini” izah edip, topların kafasına ve ayağına çarparak kaleye girdiğini, Profesör Fahir Yeniçay, sahada ihtar bile almadığını söyledi. Candan alkışlandılar.

    “Gol yemeyenlerin” şerefine verilen ziyafette yenildi, içildi. Hatta sonunda göbek bile atıldı.

    Gece, hakikaten zevkli ve unutulmaz bir gece olmuştu.

    Fenerbahçeliler salonu geç saatte terk ederlerken şöyle konuşuyorlardı:

    “Bir daha, böyle bir araya gelebilmek için, bizim takımın sezon boyunca gol yememesini mi bekleyeceğiz? Bunu biz göremeyiz, çocuklarımız da hatta torunlarımız da göremezler…”

    Rıdvan Yelekçi | 15 Nisan 1964 – Hürriyet Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXX

    Canlı Yapraklar – XXX

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXX” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXX

    Slavya’nın İlk İstanbul Ziyareti

    İstanbul’un işgali ve onu takip eden senelerde futbolumuzda Anton Kratky adlı bir hakemin mevcudiyetini dünkü nesil pekiyi hatırlar. Çekoslovakya istiklalini kazanmadan önce, yani Avusturya – Macaristan hudutları içinde iken aslen Praglı bir Çek olan Kratky, Avusturya milli takımında müteaddit defalar enternasyonal olmuş çok kıymetli bir futbolcu idi. Bu zat, Birinci Cihan harbinde müttefikimiz Avusturya ordusunda vazifeli olarak İstanbul’a gelmiş, harp sona erince de memleketimizde yerleşmiştir.

    1923 senesi merkezi Avrupa kupası şampiyonluğunu kazanan meşhur Slavya’yı kulüplerimiz İstanbul’a davet hususunda Kratky’nin tavassutunu rica ettiler. Kratky o yılın Temmuz iptidalarında bu işe girişti. Esasen 7’si Slavya ve 4’ü de Spartalı futbolculardan mürekkep Çek milli takımının o tarihlerde Bükreş’te Romanya ile maçı vardı ve dolayısıyla masraf nispeten az olacaktı. Buna rağmen, Slavya’nın 4 maç için yalnız masraf tutarı olarak istediği 4 bin lirayı kulüplerimiz ödemek cesaretini gösteremediler ve 1500 liralık mukabil bir teklif ileri sürdüler. Kratky, Çekoslovak Propaganda Nezaretine başvurdu ve aradaki farkın Nezaretçe ödenmesi tavsiyesinde bulundu.

    Filhakika, Çekoslovakya istiklâline yeni kavuşmuş 2 – 3 senelik bir memleketti. Kendini her sahada tanıtmak istiyordu. Slavya’nın Türkiye’de bırakacağı müspet intiba ve yapacağı büyük propagandayı küçümsemedi ve 2500 liraya tekabül eden 40 bin kron devletçe ödendi… İşte meşhur Slavya’nın o pek meşhur ilk İstanbul ziyareti böylece mümkün olmuştur.

    İstanbul’un hemen hemen bütün futbol meraklıları 12 Temmuz 1923 Perşembe akşamı Galata rıhtımında buluşmağa sözleştiler. Çünkü o meşhur Slavya, Karnaro vapuriyle burada karaya ayak basacaktı ve nitekim de öyle oldu. Bir kaç gün önce Romanya’yı 6-0 hezimete uğratan o namdar kaleci Hanyalar, müdafi Radsalar, muavin Burge ve Zayfertler, muhacim Vanek, Çapek ve Ştapeller, başlarında Federasyon reisi profesör Doktor Pelikan olduğu halde, binlerce karşılayıcının coşkun alkışları arasında geç vakit vapurdan indiler. Çekoslovakya Propaganda Nezareti değil 2500 lira, iki buçuk milyon lira harcasa ilk adımdaki bu muazzam propagandayı başka hiç bir yoldan başaramazdı.

    Slavya takımı İstanbul’a varışından 16 saat sonra, 13 Temmuz Cuma günü İstanbul üçüncüsü Galatasaray’ı 7-0, 15 Temmuz Pazar günü de ikincisi Altınordu’yu 7-0 yendi. 17 Temmuz Salı günü şampiyon Fenerbahçe’yi de 7-0 yenmekle iktifa edecekken soliç Ömer’in beklemedikleri bir atağıyla bir gol yemeleri ve durumun 7-1 olması üzerine, sinirlenip, maçı 10 – 1 bitirdi.

    Filhakika; ikinci maçtan sonra gazetecilere (Türkiye’den gol yemeden ayrılmak niyetine olduklarını) söyleyen Slavyalılara 21 golden sonra atılan bu ilk Türk golü o gün tarihinin en kalabalık gününü yaşamış olan Taksim stadyumunda muazzam tezahürata vesile olmuş, binlerce fes havalarda uçmuştu. Dakikalarca süren bu cüşü huruş Slavyalı hakemi bile heyecanladırmış, Çek futbolcularını da sanki milli duyguları zedelenmiş gibi asabiyete sevk etmişti. Slavyalılar, Gerti, (Vanek) ve (Çapek) in 3 golü ile Fenerbahçe golünün intikamını almışlar, fakat dâvayı da kaybetmişlerdi. Halk artık müsterihti.

    Memleketin 3 en kuvvetli takımının Slavya karşısındaki açık farklı mağlubiyetleri, hemen bir gün sonra, 18 Temmuz 1923 Çarşamba günü yapılacak muhtelit takım maçına da alâka toplanmasına vesile oldu. Yine Slavya kafilesinden bir Çekin hakemliğinde yapılan bu maça Fenerbahçe, Galatasaray ve Altınordu muhteliti şu tertipte çıktı:

    Nedim (Altınordu), Cafer (Fenerbahçe), Balıkçı Tevfik (Altınordu), Kelle İbrahim (Altınordu), Nihat (Galatasaray), Baron Feyzi merhum (Altınordu), Merhum Emin (Altınordu), Alâaddin (Fenerbahçe), Zeki (Fenerbahçe), Sabih (Fenerbahçe), Bedri (Fenerbahçe)

    Bu maçı da, yine 7’ye karşı 2’si Zeki’den ve biri de Alâaddin’den yedikleri 3 golle Slavyalılar kazandılar ve ertesi 19 Temmuz Perşembe günü Graç vapuruyla gittiler. Teşyie gelenlerden rastgeldiklerinin feslerini rica eden ve hâtıra olarak alıp götüren Slavyalılar 31 senedir, memleketimizde başka hiçbir yabancı kulübün bırakmadığı fevkalâde bir sempati uyandırmış olarak ayrılmışlardır.

    İşte, yukarıdaki fotoğraf 18 Temmuz 1923’deki muhtelit takım – Slavya maçının kıymettar hâtırasıdır. Fenerbahçe, Altınordu ve Galatasaray muhtelitini o tarihi maçtan bir iki dakika önce Taksim stadyumunda gösteriyor.

    Sağ baştan itibaren futbolcuları tanımayanlara takdim edelim:

    Süleymaniyeli müdafi Udi Ahmet (ki o günlerde Altınordu’ya geçmişti), Balıkçı Tevfik, Sabih, Alâaddin, Zeki, merhum Emin, merhum Baron Feyzi, Nihat, Kelle İbrahim, Nedim ve Cafer.

    Yerdekiler de Altınordu’dan Seyfi, Fenerbahçe’den Kadri ve Doktor Bedri’dirler.

    (Gelecek resim ve yazı bugüne kadar hiç neşrolunmamış çok kıymettar bir hâtıradır. Fenerbahçe’nin futbolda ilk İstanbul şampiyonluğunu kazanan 44 sene evvelki kadrosu İngiltere’den getirilmiş o tarihi şampiyonluk şildiyle beraber Resne fotoğrafhanesinde…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 16 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXIX

    Canlı Yapraklar – XXIX

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXIX” : 1916 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXIX

    36 Yıl Önce Bir Galatasaray-Altınordu Maçı

    Altınordu kulübü 1916 yazında Fenerbahçe’den ayrılıp kendisine iltihak eden 7 futbolcu ile birdenbire çok kuvvetlenince Sarı Lâcivert ve Sarı Kırmızlı kulüpler için İstanbul şampiyonluğu artık pek zorlaşmıştı.

    Durum böyle iken 1916-17 ligleri Müdafaa-i Milliye Cemiyeti himayesinde tertiplendi ve yine o senelerin şu 6 malûm ve muayyen kulübü arasında Ekim ayının ilk haftasında başladı:

    Altınordu, Anadolu, Fenerbahçe, Galatasaray, Süleymaniye ve Anadoluhisarı İdman Yurdu.

    Altınordu o çok kuvvetli kadrosuyla önüne geleni yenmekte idi. Yalnız bir maçta, ocağına incir dalı dikmek hedefini güttüğü ve içerden vurup çok zayıf düşürdüğü Fenerbahçe ile berabere kaldı, diğer 9 maçı kazandı.

    Böylece 1917 senesi nisan bidayetlerinde sona eren ligde 29 puvanla ilk defa İstanbul şampiyonluğunu kazanan Lâcivert Kırmızılı takımı 24 puvanla Anadolu takip etmiş ,18 puvanla Galatasaray üçüncü, 17 puvanla Fenerbahçe dördüncü, 16 puvanla Süleymaniye beşinci ve ikinci devrede maçlardan çekilen İdman Yurdu da 6 puvanla 6ncı olmuştu.

    O yıllarda umumiyetle Darülfünunlu gençlerden müteşekkil Anadolu’dan sonra, bilhassa Fenerbahçe ile Galatasaray’ın sahaya (11)er futbolcu çıkarmakta büyük müşkülâta uğradıkları bir hakikattir.

    Yukarıdaki resim birinci dünya savaşının o pek buhranlı devirlerinde 1916-17 liginin birinci devre Galatasaray – Altınordu maçına aittir.

    28 Ekim 1916 Cuma günü oynanan ve ligin 3üncü hafta maçını teşkil eden bu müsabaka İdman Yurdu’ndan Taip Servet’in hakemliğinde oynanmış ve sıfıra karşı 2 golle Altınordu’nun galibiyetiyle neticelenmiştir.

    Maçtan bir kaç dakika önce çekilen bu tarihi fotoğrafta birçok şöhretli futbolcularımız vardır. Pek çoğumuza onların cisimleri değilse de isimleri hiç de yabancı gelmeyecektir. İşte, sayalım:

    Sağ baştan itibaren, beyaz pantolonunu kalın meşin kemerle sıkmış olan zamanın meşhur solaçığı ve penaltı kıralı Fenerbahçeli Topuz Hikmet’tir. O sene Galatasaray’a geçmiş, fakat ertesi sene İsmet’i de beraberine alıp yine Fenerbahçe’ye dönmüştür.

    Topuz Hikmet’in yanındaki çok genç delikanlının pabuçlarına bakıp da sakın yanlış hüküm vermeyin. “Bu süklüm püklüm çocuk da kim?” demeyin. Bu masum delikanlı bir zamanların meşhur Yavuz İsmet’idir. Milli takımımızın santrhaf mevkiinde birçok maçlar çıkarmış olan Doktor İsmet Uluğ o tarihlerde Galatasaray Mektebi Sultanisi talebelerindendi. Ertesi sene Galatasaray’dan ayrılıp Fenerbahçe’ye girmiş ve kısa zamanda büyük şöhret olmuştu.

    İsmet’in yanında o sene Fenerbahçe’den ayrılıp Altınordu’ya geçen Haydar görülüyor.

    Yanındaki ince delikanlı zamanımızın meşhur Refik Osman Top’udur. Beşiktaş’ın bugünkü göbekli antrenörü bu resmi görüp de Altınordu’daki o (Şiir) devrini hatırlarsa muhakkak ki derin bir “ah” çeker.

    Refik Osman’ın sağındaki Altınordu’nun meşhur (Balıkçı Tevfik)idir. Balıkçı Tevfik’le yanındaki Sadi Karsan Galatasaray’ın merhum (Doktor Namık)ını resimden âdeta ekarte etmişler, merhumun yalnız başı görülüyor.

    Sadi Karsan’ın esbak Futbol Federasyonu başkanı olduğunu ve Galatasaray’da futbol oynarken, kıvraklığı dolayısıyla (Sıçan Sadi) lakabıyla anıldığını eskiler bilirler…

    Ortadaki uzun boylu fesli Taip Servettir. Pek az sonra başlayacak bu tarihi maçı idare için gidip soyunacak; kısa pantolon ve futbol ayakkabısı giyecek, sırtına da cicili bicili armalı hakem ceketini geçirecek sanıyorsanız aldandınız. Taip Servet bu mühim lig maçını, o zamanki âdete uyarak, resimde görülen kıyafetle idare edecektir.

    Taip Servet’in sağında kollarını kavuşturmuş topaç gibi delikanlı bu maçtan bir kaç hafta önce Fenerbahçe’den Altınordu’ya geçen meşhur Bekir’dir.

    Sırtını çevirdiği Galatasaraylıyı tanıyamadıksa da, yanında, duran, kendisi gibi, kolların bağlamış delikanlı Altınordu’nun meşhur Dalaklı Hüseyin’idir. Merhum Dalaklı da az kulüp değiştirmişlerden değildi hani…

    Fenerbahçe’de yetişmiş, sonra Galatasaray’a geçmiş merhum Necib Şahin bir taraftan yarım sol etmişken, aynı zamanda da Dalaklı’nın abus çehresini tebessümle seyrediyor.

    (Fitil Nuri) de bu abus ve mütebessim çehreler arasında tabii duruşuyla gözlerini objektife dikmiş. Bu üç baş mükemmel bir üçken teşkil etmiyorlar mı? Fenerbahçe’den o sıralarda Altınordu’ya geçen Fitil Nuri, Beykoz’un (eker biçer)ine taş çıkartan bir endama sahiptir.

    Selami İzzet’i her halde tanıdınız! Galatasaray’ın bu namlı futbolcusu merhum Otomobil Nuri ile omuzlaşmışlar… O devirlerin ana sporu tulumbacılık antrenmanına mı heveslenmişler dersiniz?

    Otomobil Nuri’nin bu fotoğrafın çekildiği günden bir ay kadar önce, 6 arkadaşını da alarak Fenerbahçe’den Altınordu’ya geçtiği malumdur.

    Oturanlara gelince:

    Sağ başta Fenerbahçe’den ayrılanlardan Altınordulu (Kara Cemil) görülüyor.

    Beyaz fanilâlı Galatasaraylı Ahmet Ali’dir. Fanilasının rengine bakıp da onu kaleci sanmayın. Sağaçıktır.

    Sonra, topu önünde tutan Galatasaray kalecisi Nüzhet’i görüyorsunuz.

    Nüzhet Öniş’in sağında 3 Altınordulu görülmektedir: Doktor Selâhaddin merhum, Doktor Suphi ve eczacı Cafer Çağatay (halen Suadiye eczanesi sahibi.)

    “38 sene evvel (Milli takım) sözünün henüz işitilmemiş olduğu bir devrin hâtırası olan bu gruptan acaba kaç genç tam 7 sene sonra teşkiline başlanan milli takımda yer aldı?” diye düşündünüz mü?

    Sizi fazla üzmeden merakınızı giderelim:

    Bu gruptan 4 genç bilâhare enternasyonal olmuşlardır. Bunlar Galatasaray’dan İsmet’le Altınordu’dan Bekir, Cafer ve Refik’tirler. Garip olan şudur ki; bu futbolcuların 4’ü de milli formayı başka kulüplerin mensupları iken giymişlerdir.

    Kıyafetlerdeki mahrumiyet bir tarafa, fakat bu fotoğrafta kale direkleriyle ağlarının durumu hiç göze batmıyor mu? İğri büğrü ve yamalı direk, delik deşik ve salkım saçak bu ağlar vaktiyle Türk gençleri ve kulüplerinin en büyük mahrumiyetler içinde çırpınıp Türk sporuna hizmet ettiklerine ne canlı vesikalardır…

    Bari şimdikilere ibret olsa!

    (Gelecek resim ve yazı: meşhur Slavya’nın 32 sene evvelki ilk gelişinde muhtelit takımla maçına ait tarihi bir hâtıradır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 9 Ekim 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XXVI

    Canlı Yapraklar – XXVI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXVI” : 1922 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXVI

    İstiklâl harbi ve İstanbul’un işgali devrine rastlayan 1922 yılında, ilk defa olarak, futbolümüzde Milli Takım kurma fikirleri doğmuştu.

    Aynı senenin Mart ayında, spora büyük önem veren gazetelerin başında gelen, (Akşam)ın: «Türk Milli Takımı kimlerden mürekkep olmalıdır?» başlıklı anketi çok alaka çekmiştir. Görülen ve gösterilen alaka Taksim stadyum idaresiyle kulüpler ileri gelenlerini harekete geçirmiş ve 1922 Haziran’ında tecrübe mahiyetinde Milli Takım kadroları teşkiline başlanmıştır.

    Bu gayri resmi Milli Takımların birincisi 15 Haziran 1922’de Taksim stadında Anadolu kulübünden Burhan Felek üstadın hakemliğinde işgal kuvvetlerinden bir İngiliz muhtelitiyle karşılaşmak üzere kuruldu. Zeki ve Nihat’ın birer golüne İngiliz merkez muhacimi cevap verince stad (Zito) ve (Hurra) sesleriyle yerinden oynamış, fakat yine Zeki’nin bir üçüncü golü dâvayı halledip maç 3-1 kazanılmıştı.

    Bu tecrübe maçları 19 Haziran’da yine İngilizler ve 22 Haziran’da Ermeni muhteliti karşısında tekrarlandı ve bunlar da 9-1 ve 5-0 kazanıldı. 9-1’lik maçta o zamanın meşhur Zeki – Alâeddin kombinezonu İngiliz ağlarını delik deşik etmişti.

    Bu 3 tecrübe maçında Milli Takım, halkın büyük sevgisiyle kucaklanmıştır. Millet ve memleketin yaşamakta olduğu elim hadisat bu sevginin fevkaladeliğinde bilhassa müessirdi. Yalnız, takımın muayyen bir forması yoktu. Her maça türlü türlü kulüp formalarıyla çıkılıyordu. Bunun büyük noksanlık teşkil ettiği görüldüğünden 4 üncü tecrübe maçında takıma muayyen bir forma seçildi ve giydirildi. Bu, göğsü kırmızı bantlı beyaz formadır. Yâni, bugünkü Milli Takım forması şeklinde fakat Ay-Yıldız yok.

    İlk defa olarak 2 Temmuz 1922 Pazar günü giyilen bu forma ile 4üncü tecrübe maçı yine İngiliz muhtelitine karşı oynandı. Bu maç, 4 müsabakanın en heyecanlısı oldu. Bilhassa yeni formaya karşı Türk seyircisinin gösterdiği sevgi tezahürleri stadı yerinden oynattı.

    Milli Takım sahaya: Nedim (Altınordu), Cafer (Fenerbahçe), Hasan Kâmil (Fenerbahçe), Ekrem (Anadolu). İsmet (Fenerbahçe), Refik Osman (Fenerbahçe), Emin (Altınordu), Alâeddin (Fenerbahçe), Zeki (Fenerbahçe), Şükrü (Anadolu), Sabih (Fenerbahçe) tertibinde çıkmıştı.

    Yusuf Ziya (Öniş) in idare ettiği bu maçta ilk golü frikikten Refik Osman atmış, Zeki’nin ikinci devredeki pek şiddetli şütlerle yaptığı 3 golden sonra maç 4-0 kazanılmıştı. Müsabakadan sonra muzaffer futbolcularımızın, sahaya dolan halkın omuzları üzerinde ve coşkun tezahürat arasında mükâfat masasına taşınmaları göz yaşartıcı bir heyecan ve sevinç tablosu teşkil etmiştir.

    İşte, yukarıdaki resim o tarihi 2 Temmuz 1922 maçının pek kıymettar bir hâtırasıdır ve maçın iki devresi arasında alınmıştır. O nihayetsiz heyecan ve muazzam zafer gününün bu canlı hâtırası önünde bugün huşu ile eğilmemek kabil mi? Bunu, tam mânasiyle duymak ancak o acı işgal devrini yaşamış olmakla mümkündür.

    İşte, 33 sene evvelki o muazzam günün 11 muzaffer Türk çocuğunu bilmeyenlere tanıtalım:

    Sağ baştan: Alâeddin (Baydar), merhum Emin, Sabih (Arca), Nedim (Kaleci), takım kaptanı Hasan Kâmil (Sporel), Ekrem, Zeki (Sporel), Refik Osman (Top), Dr. İsmet (Uluğ), Cafer (Çağatay) ve nihayet merhum Badi Şükrü.

    Fotoğrafta da görüldüğü üzere, o tarihlerde Taksim stadında henüz tribün yoktu. Seyirci ile futbol sahası arasında mânia da yoktu. Böyle sahada inzibatı ekseriya Darüleytam izcilerinin mükemmelen görür bulunmaları o zamanın seyircisindeki spor duygusu ve intizam mefhumunun bugünkünden daha ileri olduğu mânasına alınsa nasıl olur?!

    (Gelecek resim ve yazı: 30 sene evvel İstanbul’da oynanan ilk Bulgar milli maçına aittir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 18 Eylül 1954 – Akşam Gazetesi