Etiket: Cumhuriyet Gazetesi

  • Yüzbaşı Hilmi’nin Yumruğu

    Yüzbaşı Hilmi’nin Yumruğu

    İki Ülke, Bir Olaylı Maç

    Fenerbahçe ile Olympiakos futbol takımlarının karşı karşıya geldikleri ilk maçtı. Tarih: 22 Mayıs 1931… Yer: İstanbul, Taksim Stadı… Seyirci rekorunun kırıldığı bu maç şimdiye kadar Fenerbahçe tarihinde adını duymadığınız bir kişinin sürgün ile biten hikayesinin başlangıcı oldu. Birbiriyle yakın zamanda savaşmış iki ülkenin ilişkilerine ayna tuttu. Bu maç aynı zamanda dünyanın en uzun yaşamış futbolcusunun İstanbul serüveniydi. Yüzbaşı Hilmi’nin yumruğu, tarihe muazzam bir hikaye armağan ediyor.

    Barış Kenaroğlu


    “Hayırlı Olsun”

    Maçın İstanbul’da oynanmasına giden sürecin Yunanistan’da 1928 yılında kurulan hükümetin başına Venizelos’un gelmesi ile başladığını söylemek yanlış olmaz. Anadolu’da 1919 yılında Yunan işgalinin ilk günlerinde hükümetin başında olan Venizelos, kısa süre sonra görevini bırakmış ve ülke idaresinde uzunca bir süre etkili olamamıştı. 1920-1922 yılları arasında yaşanan Türk – Yunan savaşı, topraklarını savunan Türkiye’nin zaferi ile sonuçlanmıştı. 

    Savaşın bitişi;  Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki iki büyük yarımadanın, Yunanistan Krallığı ile genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, komşuluğunun da başlangıcı oldu. Savaş ile başlayan ilişkiler diplomasi ile gelişerek devam etti. Lozan Antlaşması’nda Ege Adaları’nın paylaşılması, dini kimliğe dayalı karşılıklı nüfus değişiminin gerçekleşmesi, iki ülkenin bu yöndeki ilişkileri olarak tarihteki yerini aldı.

    Yunanistan’ın, 1924 yılında yönetim şeklini “Cumhuriyet” olarak ilan etmesinden sonra, iki ülkenin karşılıklı elçiler göndermesi de, ilişkilerinin sağlam temeller üzerine oturmaya başladığını gösteriyordu.

    Türkiye, içeride toplumsal ve ekonomik hamlelerle kurucusunun “çağdaş medeniyetler seviyesine erişme” hedefine ilerlerken, dışarda ise “Yurtta barış, dünyada barış” politikasına giden süreci başlatmıştı. Türkiye özelinde Batı Dünyası ile ilişkiler gelişiyor, yeni Türk Devleti’nin barışa dayalı bu dış politikası, liderinin karizması ile birlikte tüm dünyada saygı uyandırıyordu.

    Türkiye’nin bu dönemde artan saygınlığının doruk noktalarından biri Venizelos’un 26 Ekim – 1 Kasım 1930 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretidir. 1928 yılında tekrar Başbakan olan Venizelos, çok değil altı yıl önce fethetmek istediği topraklara bu defa misafir olarak geliyor ve Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılıyordu.

    Venizelos’un ziyareti; 30 Ekim günü imzalanan “Ankara Antlaşması” ile sona eriyor, buna göre iki devlet Ege Denizi üzerinde karşılıklı silah kısıtlamasına gitmeyi kabul ediyorlardı. Venizelos antlaşmayı imzaladıktan sonra Türkçe “Hayırlı olsun” diyerek karşılıklı atılan imzaları kutsuyordu. (1)

    28 Ekim 1930 / Milliyet Gazetesi

    Yunanlılarla İlk Maçlar

    İki ülke arasında savaştan sonra gelişen ilişkilerin futbola yansıması, 1930 yılının başlarına dayanır. Diplomasi dili futbola öncülük eder ve İzmir’in Altay kulübü yeni yılın ilk günlerinde sırasıyla Panathinaikos, AEK ve Apollon Smyrni takımları ile maçlar yapar ve galibiyet alamadan ülkeye geri döner. (2)

    Altay’ın Yunanistan ziyareti iki ülke futbolu açısından için bir ilk olma özelliği taşıyordu. Nitekim Olympiyakos’un Fenerbahçe ve Galatasaray ile yapacağı maçlar için İstanbul’a gelen Yunan Futbol Federasyonu Başkanı M.Pauris, maçın bitiminde Altay ile Fenerbahçe takımlarını karşılaştıran bir beyanat verecektir:

    “Fenerbahçe ile Altay mukayese edilemez. Çünkü aralarında mühim farklar vardır. Fener onlardan iki sınıf daha yüksektir.” (3)

    İki ülke futbolunun Türkiye’deki ilk karşılaşması ise Venizelos’un ziyaretinden 2 gün önce gerçekleşmiştir. Aris takımı 24 Ekim 1930’da Fenerbahçe ile karşı karşıya gelmiş ve maç 2-2 berabere bitmiştir. O dönemde yapılan özel maçlardaki Türk rakipler genellikle Fenerbahçe ve Galatasaray’dır ve yabancı takımların İstanbul’da yaptıkları maçlarda önce Fenerbahçe sahne almaktadır. Bu doğrultuda Aris ikinci maçını Galatasaray ile yapmış, yağmurun futbol oynamayı zorlaştırdığı sahadan ev sahibi takım 5-1’lik galibiyetle ayrılmıştır. (4)

    25 Ekim 1930 / Milliyet Gazetesi

    Seyirci Rekoru

    Altay’ın Yunanistan seyahatiyle başlayan, Aris’in İstanbul’a gelişiyle devam eden Türk-Yunan futbol ilişkilerinde sahne alma sırası bu defa, 1925 yılında kurulmuş olan, ülkenin son şampiyonu Olympiakos’a gelmişti. Aris’ten yedi ay sonra İstanbul’a Fenerbahçe ve Galatasaray ile maç yapmak için gelen kafileye sözü edildiği gibi Yunanistan Futbol Federasyonu Başkanı ve görevlileri de eşlik ediyorlardı.

    O güne kadar özel maçlarda Bulgar, Macar, Avusturya, Mısır, Polonya, Çekoslavak, Romen, Yugoslav takımlarını ağırlayan Fenerbahçe’nin bu seferki rakibi Yunanistan Şampiyonu Olympiakos takımıydı. Yunan yazar Milesis’e göre; Olympiyakos takımı İstanbul’a gelmek için çok istekli değildi. Bu seyahat tamamen iki ülke arasında ilişkileri geliştirmek için Venizelos hükümeti tarafından zorla organize edilmişti. (5)

    Yunan Kafilesi’nin yerleştiği otel ve yemek yiyecekleri restaurant Yunanistan bayrakları ile süslenmişti. Başlangıçta maçları bitirip bir an önce ülkelerine dönmek isteyen Yunanlılar gördükleri bu misafirperverlikten etkilenmişlerdi. (6)

    Olympiakos Takımı maç öncesi İstiklal Caddesi’nde

    Taksim Stadı’ndaki maç herkesin beklediğinden çok daha fazla ilgi gördü.  Saat 17.15’te başlayan maçtaki seyirci sayısının 15.000’i aştığı tespit edildi. (7) Bu sayı o güne kadar tespit edilmiş seyirci rekoruydu. Stadyuma girişlerde polis güçleri halkı kontrol etmekte zorlanmış, tabiri yerindeyse kapılar pencereler kırılmıştı.

    Ertesi günün gazetelerine göre bu durum maça gösterilen ilgiye dayanarak yapılan kontrolsüz bilet satışından kaynaklanıyordu:                  

    “Belediye istiabından fazla müşteri alan sinemalara derhal ceza kesiyor. Stadyum idaresi bundan niçin istisna ediliyor? Tribünlerin balkonun kaç kişi alabileceği malumdur. Bundan fazla bilet satılmasını niçin menetmiyor? Stadyumdaki dünkü çirkin vaziyetten stadyum idaresi kadar belediye de mesuldur. Bu çirkin halin tekerrürüne meydan vermemek lazımdır” (8)

    Fenerbahçe maça; Natık, Hüsnü, Ziya, Cevat, Sadi, M.Reşat, Niyazi, Alaattin, Zeki, Muzaffer, Fikret on biri ile başladı. İlk yarısı rüzgarı da arkasına alan rakip takımın hakimiyetinde geçen maçın ikinci yarısında Fenerbahçe üstünlüğü ele aldı ve 83.dakikada Alaattin’in çalımlarla ceza sahasına yaklaşıp 20 metreden çektiği sert şutun ağlarla buluşması ile maçı 1-0 kazandı.

    Güzel futbolun sergilenmediği maça seyirci fazlalığının futbolcuları etkilemesi damga vurdu. Bu durum maçın Bulgar hakemi Kaçef’in dikkatini çekmiş ve maç sonu verdiği beyanatta dile getirilmiştir:

    “Bugün oyunda teknik görmedim. Yunanlılar olsun, Türkler olsun, ahalinin heyecanına kapılarak şahsi oynadılar. Fener bu hataya düşmeseydi belki daha iyi bir netice alabilirdi. Yunanlılar da bu hataya düştüler. Netice itibariyle her iki takım da teknikten ziyade kazanmayı gözettikleri için pek muvaffak olamadılar. Oyunu umumiyet itibariyle pek beğenmedim.” (9)

    22 Mayıs 1931 tarihinde oynanan Fenerbahçe – Olympiakos maçına ilişkin yazılacaklar, birazdan ilk kez göreceğiniz belgenin keşfedilmesine kadar bunlardı. Yaptıkları savaştan sonra rotalarını devlet politikası gereği “barış” olarak çizmiş iki Balkan ülkesinin futbol takımlarının yaptığı maç bitmiş, seyirci rekoru kırılmış, oynanan futbol ise kimseyi memnun etmemişti.


    Yumruk

    Tarihte devleti yöneten akıl ile kamuoyunun düşüncelerinin zıtlaşmasına çoğu kez tanık olunmuştur. Türk-Yunan dostluğu da diplomatik bir “dostluk” çerçevesinde seyrediyorken, kamuoyunun bir kesimi için “Yunan” dendiğinde, 9 sene önce ülkelerini işgal eden askerler, İzmir’de çıkan yangınlar, Batı Anadolu’da işkence edilenler, ölümler, tecavüzler akıllara geliyordu. Nitekim bu zıtlaşma devletin kalbinin attığı yerde su yüzüne çıkıyor;  Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in Selanikli berberi Venizelos’un gelişi dolayısıyla şunları söylüyordu:

    “Paşam, ben sizin yerinizde olsam ne gider, ne de görüşürüm. Çünkü o millet, bizim Selânik’imizi, toprağımızı, yerimizi aldı. Bu yetmiyormuş gibi bir de Ankara’mızı almaya kalktı. Bütün bunlardan sonra siz onlarla dost gibi konuşacaksınız. Ben olsam yapamam.” (10)

    Her ne kadar alıntı yaptığımız eserin aktardığı diyalogların gerçekliği tartışılır olsa da, kamuoyunun görüşünü yansıttığı için bu yazıda yer almasında bir sakınca görülmemiştir. Berberinin bu çıkışına karşı Mustafa Kemal’in cevabı devlet politikasını üç cümle ile özetler niteliktedir:

    “Bu memleket iyidir. Bu yüzden dost olmağa, dost görünmeğe mecburuz. Hem bunu yapmazsak, tarih bizi affetmez.” (11)

    Bu çerçevede bakıldığında her iki devlet için de bu politika liderlerin yani Venizelos ve Mustafa Kemal’in kişisel çabaları ile devamlılık gösterir nitelikteydi. Yunan basınının bir kısmı bu politikayı eleştirirken, TBMM’de birçok milletvekili, “savaşsa savaş, kana kan” gibi ifadelere konuşmalarında yer vermekten çekinmiyorlardı. (12) Nitekim Olympiakos Kaptanı Dinos Andrianopoulos maçtan sonra ülkesinde verdiği ropörtajda “Venizelos’un dostluk söylemi cesurca olsa da Türklerin bizden nefret ettiklerini gördük. Korkarak oynadık” diyecektir. (13)

    Yunan basınında maçta yaşanan olayı temsil eden karikatür

    Başka Bir Açı

    Maçın yazılmamış hikayesi ise şöyleydi.

    O güne kadar ülkede gerçekleşen en kalabalık spor olayının izleyicilerinden biri; Yunan kalecisi Achilleas Grammatikopoulos’un, Fenerbahçe’nin golüyle birlikte kaleye girip ağlara takılan Alaattin’e vurmasına dayanamadı ve kalenin arkasından sahaya girerek, kaleci yere düşene onu kadar yumrukladı.

    Yunan basınında elinde silahlı temsil edilen kişi bir subaydı. “Silah” detayına tıpkı bu olayın herhangi bir detayı gibi Türk kaynaklarında rastlanmamaktadır. Yunan kalecinin attığı yumruğu, Türk seyircisinin maç öncesindeki misafirperver tavrının değişmesine ve sertleşen maç atmosferine  bağlayan Milesis, maçı izleyenler arasında 3.Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa’nın (14) da olduğunu ancak bunun gelişen olayları engellemeye yetmediğini yazmakta, üstü kapalı olarak kendisini de suçlamaktadır. (15)

    Yunan kaleciyi yere düşüren yumrukların sahibi olaydan sonra sahadan çıkarak kayıplara karıştı. Maç ise bu yumruk olayına rağmen tamamlandı. Bu kişinin adı ertesi günü hiçbir gazetede yer almadı. Yunan kafilesinin başkanının ağzından, maçta herşeyin çok güzel olduğuna ilişkin demeçler uyduruldu ve olay örtbas edildi. (16)

    Akşam ve Milliyet gazeteleri konuya değinmediler. Seyirci fazlalığı ve yetkililerin stadyuma haddinden fazla kişiyi almaları eleştirildi. Maçın hakeminin değerlendirmeleri arasında da yumruk olayı ile ilgili bir açıklama yer almıyordu. Yunan basını hakemin olayı görmediğini yazmış; Yunan yazar Milesis ise Şükrü Naili Paşa’nın stadda olduğu bir maçta, “Fenerbahçe’nin ordunun takımı olduğu unutulmamalıdır” diyerek hakemin baskı altında olduğunu öne sürmüştür. (17)

    Devletin politikalarının basın tarafından desteklendiği, oto-sansürün yaygın kullanıldığı yıllardı. Sözü geçen her iki gazetede Yunan heyetinin beyanatları, hakemin maç ile ilgili değerlendirmeleri yer bulurken, sadece Cumhuriyet Gazetesi’nde Galatasaray kurucularından ve eski başkanlarından Abidin Daver olayı üstü kapalı olarak konu alan bir yazı yazdı.

    “Cuma günü, stadyumda yapılan futbol maçı esnasında, teessüfe şayan bir hâdise oldu. Bu hâdisenin sebebi nedir? Yunanlılara karşı bir husumet eseri göstermek mi? Hayır. Halkımızın büyük bir kısmı, futbol maçlarını büyük bir asabiyetle seyrediyor, müsabaka esnasında kendilerini kaybedenler, ne yaptıklarını bilmeyenler çoktur. Hiç şüphesiz, ki Yunan kalecisine yumruk vuran seyirci de, bu hareketi, o fazla asabiyetin sevkile istemiyerek yapmış ve maç bitip de sinirleri yatıştığı zaman yaptığına da müteessif ve nadim olmuştur. Bu müessif yumruğun kasden vurulmadığına şüphe etmemekle beraber, seyircilerin müsabakalara müdahalesinin fiilî bir şekil alması ve bilhassa ecnebi ve misafir takımların oyuncularına tecavüz suretinde tezahür etmesi hiç doğru ve kat’iyen sportmence bir hareket değildir.” (18)

    Daver’in konuyu ele alış tarzı “holiganizm” çerçevesindeydi ve yazıda devlet politikası olan Türk-Yunan dostluğuna zarar vermemek için adeta yumuşak geçiş yapılıyordu. Cumhuriyet gazetesi diğer iki gazetenin aksine oto sansüre gitmiyor; ancak gazetede yumruk atanın bir subay olduğuna değinilmeyerek, olay “münferit” olarak lanse ediliyordu. Nitekim Atina gazetelerine olayı “münferit” olarak haber geçen muhabirlere edilen teşekkür birkaç gün sonra gazetenin ilk sayfasında yer buluyordu:

    “Yunan takımının evvelki cuma günü Taksim stadyumunda yaptığı maçta seyircilerden biri tarafından Yunan kalecisine bir yumruk vurulduğu yazılmış ve hatta gazetemiz tarafından bu çirkin hadise takbih edilmişti. Son gelen Atina gazeteleri de bu hadiseden bahsetmektedirler. Teşekkür olunur ki Yunanlı muhabirler, hadiseyi münferit bir hadise mahiyetinde –  ki zaten öyle idi – bildirmişlerdir” (19)

    Haberin sonunda yer alan “ki zaten öyle idi” ibaresi gazetenin olayın “münferit” olduğuna yaptığı tekrar vurgusunu ortaya koymaktadır. Yunan basınının olaya ilişkin değerlendirmeleri, Türk basını tarafından maçın üzerinden bir yıl geçtikten sonra bile dikkatle izlendi. Olimpiyat Dergisi’nin 23 Mayıs 1932 tarihli sayısında Yunan Patris Gazetesi’nin olaya ilişkin makalesinde yer alan ifadelere yer verildi ve iyi niyetleri için teşekkür edildi. Yunan Gazetesi, olayın hemen sonlandırıldığını ve sorumlunun Türk Hükümeti tarafından cezalandırıldığını yazıyordu. (20)


    Sürgün

    Bu güne kadar yumruk olayını gerçekleştiren kişinin kim olduğu arşivlerde gizli kalmıştı. Yukarıdan görülen belge (21) ile bu kişinin Gülhane Hastanesi’nde görevli Doktor Yüzbaşı Hilmi Bey olduğu gün yüzüne çıkmış oldu.

    Taraftarlık refleksi ile mi yoksa Yunan husumetinin kendisinde uyandırdığı milliyetçi duygularla mı bu eylemi yaptığı, en azından şimdilik bilinmiyor. Bilinen, Yunan kalecinin maçın golünü atan Alaattin’e vurması sonucunda sinirlerine hakim olamayarak sahaya girip karşılık vermesi.

    Hilmi Bey’in yumruk olayı maçtan sonra, başında Şükrü Naili Paşa’nın olduğu 3.Kolordu Komutanlığınca araştırıldı. Kısa süre sonra, 26 Mayıs 1931’de de kimliği belirlendi. (22) Bu süreci en iyi anlatan satırlar maçta Fenerbahçe forması giyen Büyük Fikret’in (Arıcan) “Fenerbahçe’de 59 Yıl” isimli kitabında yer almaktadır.


    Büyük Fikret Anlatıyor

    “Olay kapandı sanırken bir-iki gün sonra çalıştığım yere bir inzibat askeri gelerek Merkez Komutanlığı’ndan çağrıldığımı söyledi. Beni bir albayın odasına çıkardılar. Kendisi sert bir lisanla kaleciye yumruğu kimin attığını sordu. Görmediğimi söyledim. Albay inanmıyordu. Hakikaten görmemiştim.

    Ertesi gün Zeki Bey ile beni tekrar çağırdılar. Uzun uzun soruşturdular. Görmediğimizi söyledik. Ama albay ısrar ediyordu. Kızgın bir sesle: “Bu bir subay.. onu mutlaka bulacağız. Yoksa hepimiz ya tekaüt olacağız ya da şarka sürüleceğiz. Başvekilin emri var” dedi. Bize adeta yalvarıyordu adam. Kendisine yardımcı olmamızı istiyordu. Hakikaten görmemiştik.

    Bir gün sonra beni tekrar çağırdılar. Albay: “Biz yumruğu vuranın bir doktor yüzbaşı olduğunu tespit ettik. Bunların arasında var mı?” diyerek bana üç tane doktor yüzbaşı gösterdi. “Tanımıyorum” dedim. Öfkeleri gün geçtikçe artıyordu.

    O zaman Gülhane Hastanesi’nde şimdiki Profesör Rasim Adasal, bizde futbol oynayan Selahattin ve Deniz Hastanesi Başhekimi olan İhsan Meriç de doktordu. Bu iş hepimizi dertlendirmişti.

    Fakat yumruğu vuran yüzbaşı sonunda bulundu. Merkez Kumandanlığı rütbesi tespit edilen ne kadar doktor yüzbaşı varsa çağırıp maç günü nerede olduklarını sormaya başlamış. Yumruğu vuran maç hastası Yüzbaşı Hilmi, o gün maça gitmediğini ve öğretmenleriyle vapur gezisine katıldığını söyleyince ondan şüphelenmişler. Öğretmenleri de Merkez Kumandanlığına çağırıp durumu araştırmışlar. Bunun sonuncunda Yüzbaşı Hilmi’nin doğruyu söylemediği ortaya çıkınca yumruğu vuranın o olduğu anlaşılmış.”

    “Büyük” Fikret Arıcan (ortada), Mehmet Reşat Nayır ve Niyazi Sel ile birlikte.

    Ceza

    Hilmi Bey’in kimliğinin belirlendikten sonra yapılan askeri yargılama sonucunda 20 gün oda hapsi ile cezalandırıldı. Bu süre zarfında görev yeri değiştirilmesine karar verildi. Hilmi Bey’in aldığı cezadan sonra gönderildiği yer, Erzincan’dı ve bu yer değişikliği Erzincan’ın İstanbul’a olan uzaklığı dolayısıyla “sürgün” niteliğindeydi. Hilmi Bey’in yumruk olayı Mustafa Kemal tarafından da takip edildi. Cumhurbaşkanı, Hilmi Bey’in yerinin değiştirildiğinden haberdardı. (23-24) Fikret Arıcan’ın aktarımındaki, olayın çözülmesi için askeri makamlara yapılan baskı bu noktada dikkate değerdir.

    Daha stadyum yok baraka gibi eski Taksim Kışlası’nda oynanıyor. Olaylı maç iki gün sonra yenilendi. Yunanlıları 2-0 yendik. Çok heyecanlı bir maçtı Allah için. Bizim çocuklar çok güzel oynadılar. Sağaçık Leblebi Mehmet topu ortalıyor, santrfor Necdet sol vurup topu Yunan kalesine sokuyor. Soldan Rebii ortalıyor, top Yunan ağlarında. Böylece maç 2-0 bitiyor.

    Ankara’ya döndüğümde arkadaşlarla oturmuş maçı yüksek sesle tartışırken, Atatürk sesimizi duymuş. Yanımıza gelip bana: “Maç hadiseli geçmiş, öyle mi?” diye sordu.

    Ballandıra ballandıra anlattım. Milli hislerim ayağa kalkmış, bir subayın Yunan kalecisini nasıl dövdüğünü anlatıyordum.

    “Subayı kimbilir ne yaptılar?” dedi.

    “Hapsetmişler…” diye karşılık verdim.

    “Yerini değiştirmişlerdir” dedi.

    Atatürk’ün yanında serbestçe konuştuğumuz ve O’nun da bizimle sık sık şakalaştığı için şımarmıştık. O’nun keyifli halini görünce her şeyi olduğu gibi söylerdik. O da bundan hoşlanırdı. O gün de bir coşkunluğuma gelmiş olmalı ki: “Yunanlılar öyle perişan oldu ki, kaç para eder senin Sakarya Harbin” dedim.

    Atatürk gerçi bir şey demedi ama, sonra söylediğime söyleyeceğime bin pişman oldum. İnsan  kendini unutuyor bazen.”

    Yazı içerisinde bu kaynakta yer alan diyalogların gerçekliği ile ilgili değerlendirmeler hatırlanacaktır. Bu doğrultuda metindeki hataları şu şekilde sıralayabiliriz: Fenerbahçe’nin maç yaptığı takım Apollo değil Olympiyakos’tur. Maç iptal olup, yenilenmemiştir. Cemal Granda’nın detaylarıyla aktardığı maç Galatasaray ile Olympiyakos arasındadır.

    Olympiyakos Takımı İstanbul’dan ayrılırken

    Sonra Ne Oldu?

    Ülkeler arası ilişkiler ve  kamuoyu tavrı dikkate alındığında, futbolun sadece futbol olmadığı gerçeğinin, futbolun endüstrileşmeden önce de var olduğunun ortaya çıktığı bu maçtan sonra Olympiakos takımı kaldıkları otelde Türkiye Futbol Federasyonu İkinci Başkanı Şeref Bey tarafından ziyaret edildi. (25)

    Bu ziyaret sonucu ikinci maça çıkmaya ikna oldukları Yunan basınında yer alan Olympiakos (26), 24 Mayıs’taki Galatasaray maçından 2-0 yenik ayrıldı. Bu maçın sonunda da olaylar çıktı. Yunan kafilesi stadyum yakınlarında saldırıya uğradı. Saldırıyı gerçekleştiren grubun etnik kimliği basında tartışma konusu oldu. Cumhuriyet gazetesi saldırıyı İstanbul’da yaşayan bazı Rumların yaptığını yazarken (27), Apoyevmatini gazetesi (28) bu iddiayı reddetti. 

    Bu saldırıya rağmen aynı gazetede Yunan kafilesinin gördükleri misafirperverliğe ilişkin açıklamalarını yayınlanmaktan geri kalmamıştır. Görüldüğü üzere kamuoyunun, kurulmaya çalışılan Türk-Yunan dostluğu konusunda tavrı olumsuza yakınken, resmi politikalar belirlendiği doğrultuda uygulanmaya devam ediyordu.

    Olympiakos takımı yaptığı iki maçın ardından 25 Mayıs’ta önce Büyükada’ya geçerek öğle yemeği yedi. Ardından ise İstanbul Vali Konağı’nda verilen çay davetine katıldıktan sonra, 26 Mayıs 1931’de ülkesine döndü. Yüzbaşı Hilmi Efendi’nin yakalanıp cezalandırıldığı Türk Futbol Federasyonu tarafından Yunanistan Futbol Federasyonu’na bir mektupla bildirildi. (29) Yunan Futbol Federasyonu da Grammatikopoulos’un cezalandırıldığını bildirirerek bir anlamda dostça karşılık vermiş oldu.

    Yüzbaşı Hilmi’nin sürgün macerasının uzun sürmediği, kısa süre sonra İstanbul’daki görevine geri döndüğünü Fikret Arıcan’ın aktardıklarından anlıyoruz. Anılarında bu olaylı maça yer veren Büyük Fikret, olaydan sonra Yüzbaşı Hilmi ile arkadaş olduğunu şu satırlarla anlatmıştır:

    “Fakat Yüzbaşı’nın talihi yaver gitti. Sadece şark’a tayin edilerek cezalandırıldı. O zamanlar fizik tedavi için gerekli aletler yalnız Gülhane Hastanesi’nde vardı. Ben de bu tedaviler için gerektiğinde Gülhane’ye giderdim. Yüzbaşı Hilmi’yi, Rasim Adasal’ı, Selahattin ve İhsan Meriç’i orada tanıdım. Kendileriyle çok yakın arkadaşlık ettim.”

    Kaleci Grammatikopoulos – 1931 ve 2008 yıllarında çekilmiş fotoğraflarıyla.

    Şüphesiz Olympiyakos takımının İstanbul seyahatinin kahramanı, attığı ve yediği yumruklarla kaleci Achilleas Grammatikopoulos’tu. Achilleas, Olympiakos kariyerine 1928 yılında başladı. Ünlü İspanyol Kaleci Ricardo Zamora’dan esinlenerek “Zamora” lakabını aldı. Olympiakos ile 11 şampiyonluk yaşayıp, 5 kez Yunanistan Milli Takım formasını giydi. 1944 yılında futbolu bıraktıktan sonra Yunan liginde hakemlik yaptı. 1967 yılında Olympiakos Futbol Akademisi’ni kurdu ve ölene kadar üyesi olarak kaldı. 2008 yılında öldüğünde tam 100 yaşındaydı. Dünyanın en uzun yaşamış futbolcusu ünvanını elinde bulunduran Achilleas Grammatikopoulos, ölmeden birkaç ay önce Yunanistan Hükümeti tarafından “Örnek Sporcu” ödülünü almıştı. (30)

    Cenaze

    22 Mayıs 1931 yılındaki maçın iki kahramanı Achilleas ile Hilmi  birbirlerini bir daha hiç görmediler. Peki Yüzbaşı Hilmi’nin kısa süren sürgün günlerinden sonra Fenerbahçe ile yolu kesişmiş miydi? Sorunun cevabı: Evet. Maçın üzerinden 44 yıl geçtikten sonra hem de. 28 Ağustos 1975 günü Fenerbahçe’nin simge isimlerinden “Yavuz İsmet” ünvanlı İsmet Uluğ’un hayata veda ettiği gündü. Fenerbahçe’nin hem sporcusu hem yöneticisi hem de başkanı olan İsmet Uluğ’un aynı gün yapılan cenaze töreninde yer alan isimlerden biri Büyük Fikret’ti. Aşağıdaki görsellerde detaylarını okuyacağınız kesişmenin diğer kahramanı ise cenaze için toplanan kalabalığın arasında Büyük Fikret’e yaklaşarak “Fikret evladım, nasılsın? beni tanıdın mı?” diyen Yüzbaşı Hilmi’ydi. Yüzbaşı Hilmi’yi hemen tanıyan Büyük Fikret’in onunla kucaklaşması 40 yılı aşkın bir özlemi gidermişti adeta. Bir arşiv belgesi ile Fenerbahçe tarihine adını yazdığımız, soyadını öğrenip, ailesine ulaşmak için resmi makamlara sayısız başvuru yaptığımız Yüzbaşı Hilmi’nin kulübün sembol isimlerinden birinin cenazesinde ortaya çıkması, kelimelerle tarif edilecek bir mutluluk değil. Fenerbahçe’nin, Fenerbahçeliliğini her şeyin üstünde tutanlarla var olduğunu söylemek de yanlış olmasa gerek.

    Barış Kenaroğlu

    29 Ağustos 1975 Milliyet
    29 Ağustos 1975 Milliyet

    Notlar :

    (1) Cumhuriyet, 30 Teşrinevvel 1930
    (2) Orhan Berent, Alsancak’ın Sakini Altay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s.56
    (3) Akşam, 24 Mayıs 1931
    (4) Milliyet, 27 Ekim 1930
    (5) Stefanos Milesis , Ένα διεθνές παιχνίδι του Ολυμπιακού που διεξήχθη με την απειλή όπλου (http://pireorama.blogspot.com/2014/07/blog-post_23.html)
    (6) Milesis, a.g.m
    (7) Milesis, a.g.m, Olimpiyat Dergisi, maçı izleyen biletli kişi sayısının 7516 kişi olduğunu ve 7030 lira hasılat elde edildiğini yazar. Yazının devamında görüleceği üzere, stadyumda yaşanan izdiham Yunan ve Türk gazetelerinin seyirci sayısı olarak yazdıkları 15.000 sayısını doğrular niteliktedir. Olimpiyat, 30 Mayıs 1931
    (8) Akşam, 24 Mayıs 1931
    (9) Milliyet, 24 Mayıs 1931
    (10) Turhan Gürkan, Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri, İstanbul, Fer Yayınları, 1971, s.106
    (11) Gürkan, a.g.e, s.107
    (12) Berna Baydan, Türk-Yunan İlişkilerinin II. ve III. Dönrm TBMM’ye ve Kamuoyuna Yansımaları (1923-1931), Yüksek Lisans Tezi, Erzincan, 2017
    (13) Milesis, a.g.m
    (14) Kurtuluş Savaşı kumandanlarından olan ve Lozan’ın imzalanmasının ardından ordusuyla birlikte İstanbul’a giren Şükrü Naili Paşa (Gökberk) , kamuoyunda Fenerbahçeliliği ile tanınıyordu. 1927 yılında Kalamış’ta Belvü gazinosunda tertiplenen yaz balosuna o sıralar İstanbul’da olan Mustafa Kemal ile birlikte katılmıştı. / https://www.fenerbahce.org/kulup/ataturk-fenerbahce
    (15) Milesis, a.g.m
    (16) Akşam, Milliyet, 24 Mayıs 1931
    (17) Milesis, a.g.m
    (18) Cumhuriyet, 27 Mayıs 1931
    (19) Cumhuriyet, 30 Mayıs 1931
    (20) Olimpiyat, 23 Mayıs 1932
    (21) Milli Müdafaa Vekaleti
    Zabıt İşleri Dairesi
    Mehakim Şubesi
    Ş.31
    Sayı.489
    Ankara 4.6.1931
    Hülasa – Maç hadisesi hakkında
    Yüksek Başvekalete
    İstanbul’da Yunan Futbol Takımı ile Fenerbahçe arasında yapılan maç esnasında Yunan kalecisine yumruk vurdu-ğu Üçüncü Kolordu ve İstanbul Merkez Kumandanlıklarınca yaptırılan tahkikat ile tespit olunan Gülhane Hasta-nesi Hekim Yüzbaşı Hilmi Efendinin disiplin cezası olarak yirmi gün oda hapsile cezalandırıldığı ve mumaileyhin (adı geçenin) Erzincan’da Üçüncü Fırka Topçu Alayına nakil ve tayin olunduğu maruzdur efendim
    Mili Müdafaa Vekili / Zekai (Apaydın) Bey
    (22) Cumhuriyet, 27 Mayıs 1931
    (23) Gürkan, a.g.e, s.186
    (24) Turhan Gürkan tarafından ilk kez 1959 yılında Şehir Gazetesi’nde yayınlanan “Atatürk’ün Uşağı Cemal Granda’nın Hatıraları”nda Fenerbahçe – Olympiyakos maçı ve yumruk olayı ile ilgili kısmında şunlar yazılı-dır: “İzinli olarak İstanbul’a gelmiştim. O sırada Yunanlıların Apollo takımı gelmiş, Fenerbahçe ile maçları var. Fenerbahçe maçı 1-0 kazanıyor. Sağ açık Fikret kaleye giren topu çıkarmak isterken, bu yenilişine içerle-yen kaleci, bir yumruk atıyor. Bunun üzerine sahaya atlayan bir subay da kaleciyi dövüyor.
    Dana stadyum yok baraka gibi eski Taksim Kışlası’nda oynanıyor. Olaylı maç iki gün sonra yenilendi. Yunanlı-ları 2-0 yendik. Çok heyecanlı bir maçtı Allah için. Bizim çocuklar çok güzel oynadılar. Sağaçık Leblebi Meh-met topu ortalıyor, santrfor Necdet sol vurup topu Yunan kalesine sokuyor. Soldan Rebii ortalıyor, top Yunan ağlarında. Böylece maç 2-0 bitiyor.
    Ankara’ya döndüğümde arkadaşlarla oturmuş maçı yüksek sesle tartışırken, Atatürk sesimizi duymuş. Yanımıza gelip bana: “Maç hadiseli geçmiş, öyle mi?” diye sordu.
    Ballandıra ballandıra anlattım. Milli hislerim ayağa kalkmış, bir subayın Yunan kalecisini nasıl dövdüğünü anlatıyordum.
    “Subayı kimbilir ne yaptılar?” dedi.
    “Hapsetmişler…” diye karşılık verdim.
    “Yerini değiştirmişler” dedi.
    Atatürk’ün yanında serbestçe konuştuğumuz ve O’nun da bizimle sık sık şakalaştığı için şımarmıştık. O’nun keyifli halini görünce herşeyi olduğu gibi söylerdik. O da bundan hoşlanırdı. O gün de bir coşkunluğuma gel-miş olmalı ki: “Yunanlılar öyle perişan oldu ki, kaç para eder senin Sakarya Harbin” dedim.
    Atatürk gerçi bir şey demedi ama, sonra söylediğime söyleyeceğime bin pişman oldum. İnsan kendini unutuyor bazen.”
    Dosya içerisinde bu kaynakta yer alan diyalogların gerçekliği ile ilgili değerlendirmeler hatırlanacaktır. Bu doğ-rultuda metindeki hataları şu şekilde sıralayabiliriz: Fenerbahçe’nin maç yaptığı takım Apollo değil Olympiya-kos’tur. Maç iptal olup, yenilenmemiştir. Cemal Granda’nın detaylarıyla aktardığı maç Galatasaray ile Olym-piyakos arasındadır.
    (25) Şeref Bey bilinen bir diğer ismiyle Ahmed Şerafettin Bey (1894 – 13 Haziran 1933[2]), Türk futbolcu, teknik direktör ve futbol hakemi. Beşiktaş’ın futbol şubesinin kurucusu olup, Beşiktaş futbol takımının ilk kaptanı ve teknik direktörüdür. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Şeref_Bey)
    (26) Milesis, a.g.m
    (27) Cumhuriyet, 27 Ekim 1931
    (28) İstanbul’da 1925 yılında Rumca yayınlanmaya başlayan gazete, tirajını 1960’larda 35.000’lere kadar çıkarmış, 2014 yılında ise yayınlarına son vermiştir.
    (29) Milesis, a.g.m
    (30) http://www.sportmyway.eu/2017/12/09/70sportways-40-achilleas-grammatikopoulos-legend-olympiacos/

  • Fenerbahçe’nin Kuruluşunda Enver Hoca

    Fenerbahçe’nin Kuruluşunda Enver Hoca

    “Fenerbahçe’nin ‘Kuruluş’ hikayesinin, Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar süren Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme yılları içerisinde; toplumsal, politik hatta ekonomik olarak incelenmesi gereken özel bir anlamı vardır. Fenerbahçe’nin kuruluşu farklı bir bakış açısıyla değerlendirilip, yeniden yazılması gereken tarihi meseleleri de içerisinde barındırır. Kulübün kurumsal tarih tezi kapsamında kabul ettiği olgulardan birçoğunun bugün ‘mesele’ olarak değerlendirilmesinin sebepleri, döneme ilişkin kaynakların yetersiz olması ve az sayıdaki araştırmacının resmi tarih tezinden ayrılmamak konusunda gösterdikleri bilinçli çabadır. Fenerbahçe’yi kuran ve kuruluşunda pay sahibi olan kişilerin hayat hikayeleri ve kuruluştan sonra geçen yıllardaki faaliyetleri; ‘Fenerbahçe’nin Kuruluşu’nu özel kılan ana unsurlardır. Bu unsurlar, dönem için kalıplaşmış yargıların değişmesi ya da bazı ender durumlarda da desteklenmesi için yeniden yazdığım Fenerbahçe’nin kuruluş tarihinin ana dayanaklarından birisi olacaktır.”

    Bir süredir üzerinde çalıştığımız “Fenerbahçe’nin Kuruluşu” adlı kapsamlı araştırmanın giriş kısmı bu satırlarla başlıyor. Detayları önümüzdeki aylarda araştırma yayınlandığında gün yüzüne çıkacak olan birçok “mesele” var bu dönem ile ilgili. Bugün, Fenerbahçe’nin kuruluş hikayesinin en önemli meselesini bu yazının konusu olarak sunmak istiyoruz: “Fenerbahçe’nin Kuruluşunda Enver Hoca”

    Kadıköy, Saint Joseph ve Fenerbahçe

    Enver Hoca’nın Fenerbahçe’nin kuruluşunda oynadığı rol, Saint Joseph Lisesi’nde Türkçe öğretmeni olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Fenerbahçe’nin kuruluşu, 1864 yılından beri Moda’da faaliyet gösteren bu okulun varlığı ile yakından ilgilidir.

    Moda ve Kadıköy, İstanbul’un “Küçük Britanya” diye anılan, yabancı nüfusun çoğunlukta olduğu bir semtlerinin başında gelmekteydi. Kadıköy bu demografik yapısı nedeniyle başkent genelinde hüküm süren Padişah Abdülhamit kaynaklı baskıdan etkilenmemekte; semtte, şehrin geri kalanına göre “Liberal” bir yaşam tarzı hüküm sürmekteydi. Gittikçe zayıflayan devlet mekanizmasının varlığını sürdürebilmesi için yabancı devletlerle kurduğu ilişkilerde “denge” politikasını benimseyen Padişah, genellikle onları kızdırmamak için kendi topraklarında yaşayan yabancıların özgürlüklerine dokunmuyordu.

    Futbol, İstanbul’da, bu koşulların bir araya gelmesiyle Kadıköy’de doğdu. Bu doğumun hangi yıla denk geldiği tartışmalı olsa da İstanbul’da yabancılara yönelik yayın yapan Levant Herald Gazetesi’nin 1 Aralık 1906 tarihli sayısında yer alan şu ifadelerin tartışmayı bitirecek nitelikte olduğu düşünülebilir. “Futbol, çok uzun yıllardır İstanbul’da oynanmasına rağmen, 1895-1897 yılları arasında şehri ziyaret eden İngiliz Kraliyet gemilerinin mürettebatıyla yapılan maçlarla başarılı bir şekilde hayatımıza giriş yapmıştır.”

    Gazetenin değerlendirmesine göre artık Kadıköy’ün genç nesli futboldan başka bir şey düşünmemekte, havanın güneşli ya da yağmurlu olmasını önemsemeyen 5000’e yakın kişi önemli maçları seyretmek için toplanmaktaydı.

    Futbol Sıkı Takip Altında

    Yabancıların özgürce futbol oynadıkları Kadıköy’de Türklerin bu spora ilgi duymamaları düşünülemez. Ancak ülkede yaşayan yabancılara ve Müslüman olmayan vatandaşlara karşı izlenen hoşgörülü politikadan, Türkler faydalanamıyor, Black Stockings örneğinde olduğu gibi en ufak girişim bile cezalandırılıyordu. Özetle, bu dönemde futbol “sıkı takip altındaydı.”

    Türklerin özendikleri yabancılar gibi futbol oynamaya başlamasında iki büyük etken vardır. Bunlar, 1839’da başlayan Tanzimat dönemi ile eğitimde modernleşme kapsamında açılan okullar ve 1902 yılından sonra ülkede siyasi iklimin değişmesidir.

    1854’te Beyoğlu’nda ilk açtığı binasından 1864 yılında Moda’ya geçen ve 1870’de bugünkü yerine geçen Saint Joseph Lisesi ve 1868’de açılan Mekteb-i Sultani, Fransız eğitim sistemine göre dizayn edilmişti.  Arnavutköy’de 1863 yılında açılan Robert Kolej ise Amerikan eğitim sisteminin İstanbul’daki temsilcisi konumundaydı. Bu üç okulun yapısı birbirinden farklı olsa da Türk futbolunun doğuşunda rolleri büyüktür.

    Müslüman olmayan öğrencilerden kurulu Robert Kolej’in futbol takımı İstanbul Futbol Ligi’ne katılmıştı. Kolejin öğretmenlerinden Reşat Danyal, Black Stockings’i kuran kadroda yer almış ve kısa ömürlü bu kulübün başkanlığını yapmıştı.

    Osmanlı Devlet mekanizmasına memur yetiştirmek üzere kurulan Mekteb-i Sultani 1905 yılında bünyesinden Galatasaray Futbol Takımı’nı çıkarmış ve bu takım ilk Türk takımı olarak İstanbul Futbol Ligi’ne katılmıştı.

    Okullar Hafiye Baskısından Kurtuluyor

    Peki Türk gençleri daha birkaç sene önce peşlerindeki hafiyelerin baskısından top oynamaya korkarken nasıl oldu da takım kuracak kadar cesaret buldular?

    Bu sorunun yanıtı gelişen siyasi olaylarda gizlidir. Devlet, bu yıllarda doğuda çıkan ve hızla yayılan vergi isyanları, Balkanlar’daki kaynaşmalar, Ermeni ayaklanmaları, yurtdışına kaçan Jön Türkler’in faaliyetleri ile uğraşıyordu. Bozulan ekonomiyi de hesaba katarsak, Türklerin futbol oynaması bu sayılanların yanında dikkate alınacak bir tehlike değildi. Ki zaten Mekteb-i Sultani, Osmanlı seçkinlerinin çocuklarını devlete memur olarak yetiştiren bir okuldu. Bu sebeple başlayan sportif faaliyetlere engel olunmaması okulun öğrencilerine bürokrasinin tanıdığı bir ayrıcalıktı. Moda’da eğitim veren Saint Joseph ise, tıpkı Robert Kolej gibi yabancı misyonu tarafından kurulmuş, bu özelliği ile Osmanlı Devleti’nin kontrolünde olmadan eğitim veriyordu.

    Kurthan Fişek’in Türkiye Spor Tarihi adlı kitabındaki analizi bu dönemde okulları ile kurulan futbol takımları arasındaki ilişkiyi net bir şekilde açıklamaktadır: “Takımların büyük bölümünün mektepli oluşu, her türlü örgütlenme ve kalabalıklaşmanın yasak olduğu bu dönemde, okul duvarları arkasında ve spor yapılmasının sağladığı güvenceyle açıklanabilir.”

    Her üç okulun öğrenci sayılarını incelediğimizde Müslüman öğrenci sayısının en fazla olduğu okul Mekteb-i Sultani’ydi. Saint Joseph’in Türk futbolunun başlamasına en büyük etkisi Fenerbahçe’nin kuruluşundaki payından birkaç yıl önce Mekteb-i Sultani’nin futbol topu ile tanışmasıyla ortaya çıktı.  Saint Josephli bir öğretmenin Fransa’dan getirdiği futbol topu, bir öğrenci aracılığıyla Mekteb-i Sultani’ye gelmişti. Bu olaydan yıllar sonra Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen, 1904 yılında Kadıköy’de izlediği maçtan sonra bir takım oluşturmaya karar verdi. Galatasaray ve Robert Kolej gibi okul takımlarının da içinde olduğu İstanbul Futbol Ligi’nin karşılaşmaları bugün Fenerbahçe Stadı’nın olduğu yerde oynanıyordu.

    Yabancıların tekelinden çıksa da hakimiyetlerinde oynanan ve çoğu kez de üstünlükleriyle biten lig maçlarının izleyicileri arasında Kadıköylü Türk gençleri de vardı. Bu gençlerin 1907 yılına gelindiğinde Fenerbahçe’yi kuran kadroyu oluşturduklarını açıklıkla söyleyebiliriz. Peki Saint Joseph Türkçe öğretmeni Enver Hoca bu kadronun neresinde yer alıyordu? Enver Hoca bugün neden Fenerbahçe Tarihi’nin bir meselesi olarak değerlendiriliyor?

    Enver Yetiker’in Hayatı

    Basit bir internet aramasında karşımıza çıkan biyografisinin ötesinde bir hayat hikayesi var Enver Yetiker’in. Bu hikaye ile beraber kendisi hakkında daha önce sorulmamış soruları sorup, yanıtlarını bulmaya çalışacağız. Hayatının Fenerbahçe ile kesişen döneminden öncesini aktarmadan önce bir teşekkür ile başlamak istiyorum. Barış Eymen’in saatlerce yaptığı arşiv taramalarından bulduğu vesika olmasaydı, Enver Hoca ile ilgili soruları asla soramayacağımızı bilmenizi isterim. Binlerce sayfalık “Sicill-i Ahval” defterlerinden birinde bulduğu Enver Hoca’nın sicil kaydını transkripte ederken duyduğum heyecanı, umarım satırlarıma da yansıtabilirim.

    Devlet memurlarının resmi faaliyetlerinin kaydının tutulduğu Sicill-i Ahval Defteri’ne göre; Enver Efendi, 1869 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Ayasofya Dersiamlarından Adilcevazlı Abdurrahman Hulusi Efendi’dir. Dersiamlık, zamanın medreselerine özel bir sınavla alınan ve dini ve sosyal alanlarda ders verebilen özel statülü müderrislere verilen isimdi. Bu mesleğin önemi devletin istihdam ettiği dersiamların tüm ülke sınırları içerisinde toplamda 120 kişi olmasıyla açıklanabilir.

    Enver Efendi orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra, Mülkiye Mektebi’ne girdi. Cumhuriyet döneminde Ankara’ya taşınan Mekteb-i Mülkiye, o yıllarda İstanbul’da eğitim veriyordu.  1892 yılında 23 yaşındayken okulu bitiren Enver Efendi, ‘gümrük memuru’ olarak göreve başladı. Kayıtlara göre, Arapça ve Fransızca biliyordu. 1907 yılının Ağustos ayında ‘istatistik kalemi müdür yardımcılığı’na yükseldi. 1909 yılına kadar bu görevde kaldı. Bu tarihte ‘müfettiş yardımcısı’ oldu ve Bulgaristan sınırına atandı. Enver Efendi’nin sicili kayıtları 1912 yılına kadar geliyor ve gümrük müfettişi olarak yürüttüğü kariyerinin aşamalarını ortaya koyuyor.

    Saint Joseph Lisesi’nde Bir Türkçe Öğretmeni

    Görüldüğü üzere Enver Efendi’nin sicilinde öğretmenlik yaptığı ile ilgili bir kayıt yok. Biz ise Enver Hoca’nın 1904 yılından itibaren  Saint Joseph Lisesi’nde öğretmenlik yaptığını, özel arşivlerde ulaştığımız fotoğraflarından biliyoruz. Peki Saint Joseph ile devletin ilişkileri nasıldı? Bahsedildiği gibi Saint Joseph, Fransa merkezli bir misyon okuluydu. Arşivleri incelediğimizde okul ile ilgili bazı vesikalara rastladık. Zaptiye ve Maarif Bakanlıkları memurlarının hazırladıkları raporların yer aldığı bu vesikalarda, okulda okutulan bazı kitapların İslam dinine hakaret ettiği iddiaları yer alırken, Müslüman ailelerin çocuklarını bu okula göndermesinin engellenmesi istenmekteydi. Bu bilgiler ışığında Enver Hoca’nın hayatının buraya kadar kısmı ile ilgili sormamız gereken bir soru var:

    “Bir devlet memuru olan Enver Efendi, devletin alenen karşısında durduğu bir okulda nasıl öğretmenlik yapabilmektedir ve bu görev sicil kayıtlarında neden yer almamaktadır?”

    Bu soruya yanıt verebilmek için önce Enver Hoca’nın öğretmenlik günlerine dönmemiz gerekiyor. Enver Hoca’nın iki öğrencisinin anlattıkları hem o günlerde Saint Joseph’in yapısı hem de öğretmenleri ile ilgili değerli bilgiler veriyor.

    Öğrencileri Anlatıyor

    Bu öğrencilerden ilki Said Selahattin Cihanoğlu. 1971 yılında “Sporculuk ve Avcılık Hatıralarım” adıyla yayınladığı anılarında o günleri şöyle anlatıyor: “1905 senesinde Kadıköy’ünde Sen Jozef Fransız Mektebi’nde talebe idim. O devirde mektepte Bulgar, Romen, Yunanlı hatta Rusya’dan gelen talebeler vardı. Mekteb-i Sultani’de olduğu gibi talebeler arasında yapılan spor müsabakalarında daima bu ecnebi talebeler birincilik alırlardı. O zamanlar ecnebi talebelerden birincilik koparmak bir mesele idi, buna hep hasret içinde idik.”

    Cihanoğlu’nun anlattıklarından anlıyoruz ki, okulda zaten azınlıkta olan Türk öğrenciler, sportif yarışlarda yabancı arkadaşlarının gerisindeler ve bu durum onları bir hayli rahatsız ediyor. Yüzyılın başından itibaren özellikle Balkanlarda yükselen milliyetçilik akımının, başkent topraklarında da yaygınlaşmaya başladığını, Jön Türkler’in de etkisiyle özellikle genç kuşakta bir uyanış olduğunu da değerlendirmeye almalıyız. Öğrencileri futbol topu ile tanışmış hatta bunu karşı kıyıdaki Mekteb-i Sultani ile de tanıştırmış olsa da bu dönemde Saint Joseph’ten belirli bir düzen içerisinde çıkmış bir futbol takımına rastlamıyoruz.

    Futbolun doğduğu toprakların merkezinde oldukları düşünülürse öğrencilerin bu spora ilgili oldukları yönünde fikir yürütebiliriz. Nitekim bu yolla giden araştırmacılar, Moda’daki bir başka Fransız okulu olan Faure Mektebi’nin Rum oyunculardan oluşan futbol takımını, Saint Joseph futbol takımı ile karıştırmışlar, hatta Mekteb-i Sultani öğrencilerinin futbol takımının ilk maçlarını Saint Joseph ile yaptığını ileri sürmüşlerdir.

    Bugün Faure Mektebi’nin varlığı ve Galatasaray’ın ilk futbol maçını bu okulun takımı ile yaptığı ortaya çıkmasına rağmen, birçok kaynakta ve Fenerbahçe resmi internet sitesinde bu yanlış bilgi yer almaktadır. Saint Josephli Türk öğrencilerin yabancı arkadaşlarına özenerek ve onların gerisinde kaldıkları için rahatsızlık hissederek geçirdikleri günlerde karşılarına Enver Hoca çıkmıştır.

    Bir diğer öğrencisi Nasuhi Esat Baydar, Enver Hoca’yı şöyle tarif ediyor: “Ufak tefek, elmacık kemikleri çıkık, kılığı itinasız, ilk bakışta dikkati çekmeyen bir adamdı. Fakat kara gözlerini gözlerinize diktiği ve söz söylemek için etlice dudaklarını oynattığı anda şahsiyetinin sihrine kapılırdınız. Saint-Joseph Koleji’nde Türkçe hocamız Enver Bey’i, evde ve sokakta sık rastlamadığımız insanlardan olduğu için, çok beğenir ve severdik. Bilgisi genişti. Derhal prensiplere intikal eden bir zekası vardı. Her şeyin ‘Niçin’ini araştırdığı, bulduğu ve kolayca anlattığı için her bilmediğimizi kendisinden öğrenebileceğimizi düşünürdük”

    Belgeler

    Okuldaki Türk öğrencilerin psikolojisini ve Enver Hoca’nın karakteri hakkındaki izlenimlerini gördükten sonra sorduğumuz soruların yanıtlarına geçebiliriz. Bu soruların ortaya çıkma nedeninin Enver Hoca’nın sicil kaydında Saint Joseph’de öğretmen olarak yaptığı görevin yazılı olmaması olduğu söylenmişti. Dikkat çeken bu bilginin üzerine okul hakkında resmi makamlarca yazılan raporların içeriği de eklenince Enver Hoca’nın öğretmenliği hakkında aydınlatılması gereken bir şüphe oluşmuş oldu. Bu şüpheyi girmek için Saint Joseph Lisesi arşiv kayıtlarına bakma yönündeki çabamız sonuçsuz kaldı. Nihayetinde Salt Arşivi’nde karşımıza çıkan bir belge Enver Hoca’nın Saint Joseph’de öğretmenlik yaptığını kanıtlamamızı sağladı. Bu belge, Osmanlı Bankası’na ait bir mevduat cüzdanıydı ve Enver Hoca’nın karşısında “Saint Joseph Koleji Türkçe Öğretmeni” yazıyordu. Bu aşamada devam eden arşiv taramasında karşımıza çıkan bir vesika, oluşan soruların yanıtlarına ulaşmamızı sağladı.

    Vesika 1897 yılına aitti ve Gümrük Nezareti’nden Hariciye Nezareti’ne yazılmış bir raporu konu ediyordu. Raporda, Saint Joseph Lisesi’ne Fransa’dan gelen kitapların içeriklerinin kontrol edilmesi sırasında okul tarafından gönderilen görevli ile çıkan tartışma detaylı şekilde anlatılıyordu.

    Bu rapor Gümrük Nezareti’nin okul ile olan ilişkisini ortaya çıkarması anlamında büyük öneme sahip. Çünkü rapor yazıldıktan birkaç yıl sonra bir gümrük memuru olan Enver Efendi’nin okulda öğretmenliğe başlamasının sebebi bu raporda gizli. Gerek bu bilgiler gerekse o dönemin öğrencilerinin aktardıkları birleşince Enver Efendi’nin Enver Hoca olarak okula girmesinin bir görevlendirme sonucu gerçekleştiği anlaşılıyor.

    Devlet Tarafından Görevlendirilen Bir Memur

    Okulu dışardan kontrol etmenin zorluğuna karşın devlet otoritesinin, içeriye bir kişi sokarak olan biteni öğrenmek istemesi sorunun yanıtıdır. Abdülhamit döneminde istihbarat faaliyetlerine verilen önemi de göz önünde bulundurduğumuzda ortaya attığımız tez böylece bir temele oturmuş oluyordu. Enver Hoca, devlet tarafından görevlendirilen bir memur olarak Saint Joseph’e girmişti. Nitekim Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi adlı eserinin 1987 yılındaki genişletilmiş baskısında yer verdiği Enver Hoca’nın şu ifadeleri de tezimizi destekleyecek nitelikteydi. “Rolüm, istibdat içinde kıvranan gençlere hürriyet sevgisi aşılamaktı. Futbol toplantıları bu iş için en uygun zamanlardı.”

    Enver Hoca’nın Fenerbahçe’nin kuruluşunda oynadığı rol Saint Joseph’de öğretmen olmasıyla başladı. Kulübün tarih yazımında farklı dönemlerde değişik şekillerde değerlendirilen bu rol, günümüze kadar hep tartışıldı.

    Enver Hoca kendi deyimiyle “baskıcı düzen içerisinde ezilen” Türk gençlerine hürriyet düşüncesini aşılamak için futbolu seçmişti. Abdülhamit’in bir memuru olarak görevlendirildiği okulda “Hürriyet” fikrini benimsetmeye çalışması ilk bakışta bir tezat olarak görülebilir. Ancak mezun olduğu Mülkiye’nin Jön Türk fikirlerinin yaygınlaştığı bir okul olması bu durumu biraz da olsa açıklığa kavuşturmaktadır.

    Enver Hoca’nın 1913 yılında dönemin İttihatçı Maliye Bakanı Cavit Bey döneminde İngiliz Crawford isimli bir gümrük uzmanına hazırlatılan sınavı kazanarak müfettiş olan üç kişiden biri olduğu da düşünülürse fikren Abdülhamit ideolojisinden uzak olduğu ortaya çıkmaktadır.

    Kendisini baskı altında hisseden öğrencilerinden Nasuhi Esat Baydar, Enver Hoca ile bir derste yaşadığı diyaloğu şöyle aktarıyor. “Bir gün derste arkadaşlardan biri: ‘Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin başlarını kesenler bunları birbirine atarak oynamışlar; top oyunu da böylece ortaya çıkmış. Bunun için, top oynamak günahmış, doğru mu?’ dedi. Yaman bir psikolog olan, bize daima ölçülü olmamızı tavsiye eden, her fikrini bir ayetle, bir atasözü ile, bir kısa hikaye ile benimsetme yolunu tutmuş olan Enver Bey’in o günkü hiddeti görülecek şeydi: ‘Oyun çocuklarla gençlerin başlıca haklarındandır; çocuklarına oyunu yasak edip onların hareket ve faaliyetini haylazlık ve terbiyesizlik sayan milletler ölüme mahkumdur. Medeni dünyanın gençleri top oynuyorlarsa siz de top oynayın, bunun aksi gerilik ve bedeviliktir’”

    Enver Hoca’nın futbol hakkında sorulan soruya verdiği yanıttan, öğrencileri arasında futbolun popüler olduğu, top oynamak istense de sosyal ve dini baskılardan oynanamadığı anlaşılıyor. Şüphesiz Saint Josephli Türk gençleri lig maçlarını takip ediyorlardı. Kurulan takımlardan da haberdardılar.

    Enver Hoca Fenerbahçe’nin Kuruluşunda Nerede?

    Bu paragraf ile birlikte Enver Yetiker’in Fenerbahçe’nin kuruluşundaki rolü üzerine yapılan tartışmaları ve karşıt görüşleri değerlendireceğiz. Öncelikle belirtmek gerekir ki Enver Hoca’yı Fenerbahçe’nin gerçek kurucusu sayanlar Saint Josephli Türk öğrencileri. Yaptığım alıntılarda da görüldüğü üzere Nasuhi Esat Baydar ve Sait Selahattin Cihanoğlu bu görüşü anılarında aktarıyorlar.

    Karşı tarafta ise kulübün bir diğer kurucusu Necip Okaner’in yazdığı mektup aracılığı ile bu görüşe karşı çıkışı var.

    Nasuhi Esat Baydar Anlatıyor

    Nasuhi Esat Baydar’ın İdman Dergisi’nde 1913’te yazdığı yazıda belirttiği görüşü ile Necip Okaner’in 1952 yılında yazdığı mektup arasında geçen 39 yılda Enver Yetiker’in kuruluştaki rolü kaynaklardaki farklılıklardan da görüleceği üzere hep tartışmalı kalmış.

    İlk görüşü destekler ifadeleri aktararak başlayalım. Kuruluşun 6.yılında, Nasuhi Esat şunları söylüyor: “1907 yılında Saint Joseph Türkçe öğretmeni Enver Bey, eski öğrencilerinden beş altı futbolcu genci bir araya toplayarak bir kulüp kurmak arzusunda bulunduğunu bildirmişti. Bu fikre bütün arkadaşları katılmış ve akşamları Moda çayırında idman yapmaya başlamışlardı. Altı kişilik futbol takımı olmazsa da Enver Bey ve arkadaşları oluşturdukları kadroya bir isim vermeyi unutmamışlar, o zaman hiçbir siyasi fikre mal edilmemesi için Fenerbahçe ismini bulmuşlardı. Fenerbahçe o zamandan itibaren idmanlarına hız verdi, böylece dört beş ay içinde üye sayısı yirmiye ulaştı. Biraz sonra Enver Bey ‘Fahri Başkanlık’ makamından çekildi. Kulübün yönetimi, girişken ve faal olan Nurizade Ziya Bey’e verildi.”  

    Nasuhi Esat Baydar, 1913 yılında anlattığı kuruluş hikayesini 1944 yılında Öz Fenerbahçe Dergisi’ne verdiği röportajda detaylandırıp, son cümlesiyle de bir anlamda tamamlıyor: “Enver Bey güvendiği birkaç talebesine, “Fenerbahçe” adıyla kurulmakta olan futbol kulübüne girmelerini tavsiye etti. Fenerbahçe’ye gidip egzersiz yapmak üzere, Moda İskelesi’nde buluşmaya davet etti. Orada kulüp idare heyeti ile tanıştık. Nurizade Ziya, Hasan, Ayetullah, Bahriyeli Necip, Hintli Asaf Beyler, bize oranla yaşlı başlı adamlardı. Fenerbahçe’de, fenerin önündeki genişlikte, Enver Bey’i bulduk. İngiltere’den yeni getirilmiş olan sarı ve beyaz yollu kulüp formalarımızı Ziya Bey dağıttı. İki takım halinde karşı karşıya dizildiğimiz zaman Enver Bey ortada yer aldı. Ve bize, futbolun toplumsal faydalarından, takım ruhundan, birbirine yardımın her dinde esas olduğundan, yakın zamanlarda yardımlaşma ihtiyacını şiddetle hissedeceğimizden bahsederek topa ilk vuruşu yaptı. Fenerbahçe Kulübü, memlekette yeni bir devir başlamak üzere iken, gençlerin birbirini tutmaları, sevmeleri, kuvvetlenip neşelenmeleri amacıyla Hoca Enver Bey tarafından kurulmuştur.”

    Sait Selahattin Cihanoğlu Anlatıyor

    Said Selahattin Cihanoğlu ise Enver Hoca’nın Fenerbahçe’nin kuruluşundaki rolünü şöyle anlatıyor: “Türkçe hocamız Enver Bey isminde çok sevdiğimiz ve kendisine büyük bir hürmetle bağlandığımız bir kişi vardı. Enver Bey her cumartesi günleri, öğleden sonra bizi Fenerbahçe’ye futbol oynamaya götürürdü. İki takım yapardı. Birinin ismi Fenerbahçe, diğeri de Sen Jozef olurdu. o devirde Abdülhamit korkusuyla kulüp ismini vermeye kimse cesaret edemezdi. Türk öğrenciler arasına yabancı ve yerli gayrimüslim öğrencileri doldururdu. Yıllar böylece pek çabuk geçmişti. 1907’de Nurizade Ziya Bey, Ayetullah, Bahriyeli Enver (Yazarın Notu: Necip Okaner’in ön adı Enver’di) ve Hakkı Beyler Fenerbahçe Kulübü’nü kurma girişiminde bulundular. Enver Hoca kulübün isminin Fenerbahçe olması konusunda ısrar ediyordu. Özel bir yaratılışta ve Avrupai zihniyette bir kişi olan Ziya Bey Reis oldu. Çok mükemmel İngilizce bilen Ziya Bey Moda’daki İngilizlerle derhal temasa geçerek kulübü geliştirdi.”

    Rüştü Dağlaroğlu Anlatıyor

    İki öğrencisinin aktardığı bilgilerin benzerini 1949 yılında Enver Yetiker ile yaptığı röportajdan sonra Öz Fenerbahçe Dergisi’nde yazdığı uzun yazıda dile getiren Rüştü Dağlaroğlu ise, onun kulübü kuran bir numaralı üye olduğunu ilan etmişti. Yazıda dikkat çeken iki konu vardı. Birincisi Enver Hoca’nın kulübün renkleri olarak kırmızı-beyaz’ı seçmeyi düşünse de bu renklerden “milliyet”i temsil ettiği için vazgeçerek Fenerbahçe çayırındaki papatyalardan esinlenerek sarı-beyaz’da karar kıldığıydı. İkinci konu ise kulübün idare heyeti seçilirken Nurizade Ziya Bey’in başkan olduğu, Enver Hoca’nın resmi bir görev almadığıydı. Enver Hoca’nın Fenerbahçe’nin gerçek kurucusu olduğunu öne süren bu görüşleri 4 madde ile özetleyebiliriz:

    – Saint Joseph’de öğretmenlik yaparken bir futbol kulübü kurma fikri Enver Hoca’ya aitti.

    – Enver Hoca, öğrencileri arasından birçok kişiyi kulübe kazandırmıştı.

    – Kulübün adı ve renkleri Enver Hoca tarafından belirlenmişti.

    – Enver Hoca, kulübün ilk idare heyetinde görev almamış,  sadece Fahri Başkanlık görevini yürütmüştür.

    Karşıt Görüşler ve 1 Numara Kim Sorusu

    Bu görüşlere karşı Necip Okaner’in 1952 yılında Rüştü Dağlaroğlu’na yazdığı mektuptaki ifadeleri koyabiliriz. Okaner mektubunda “Enver Bey’in kulüpte hiçbir zaman resmî olarak görev almadığını, kulübün kuruluşu ile bir alakası olmadığını” belirtmiştir.

    Bu görüşü paylaşanlardan biri de 2007’de yayınlanan Asr-ı Fener’in yayın kuruludur. Kitapta Enver Hoca’nın kurucu olduğunu söyleyen Nasuhi Esat’ın bu iddiasının diğer tanıklarca doğrulanmadığı, Nasuhi Esat’ın bu iddiayı ortaya atmasının sebebi olarak da kendisini Fenerbahçe’ye kazandıran kişinin Enver Hoca olması yazmaktadır. Kitaba göre Enver Hoca’yı Fenerbahçe ile tanıştıran kişi Nurizade Ziya Bey’dir. Rüştü Dağlaroğlu’nun 1949 yılında benimsediği görüşünden vazgeçtiği de kitapta yer alan bir diğer ifadedir.

    Gerçekte Dağlaroğlu, 1949 yılındaki düşüncelerinden Necip Okaner’in 1952 yılında kendisine yazdığı mektuptan hemen sonra vazgeçmemiştir. Bunun en büyük kanıtı Enver Yetiker’in 1955 yılında ölümünün ardından Cumhuriyet Gazetesi’ne yazdığı veda yazısıdır. Bu yazı “Fenerbahçe Kulübü büyük ve muhterem kurucusu ve 1 numaralı üyesini kaybetmiş bulunuyor” diye sonlanmaktadır.

    Fenerbahçe’nin tarihini 1957 yılında kitaplaştıran Dağlaroğlu’nun görüşünü Enver Yetiker’in ölümünden sonra değiştirdiği kesindir. Kapsamlı eserinde Enver Yetiker için “Öğrencilerinin Fenerbahçe’yi kurmasına içten yardımcı olmuş ve kulübün ilk üyeleri arasında yerini almıştır.” ifadesini kullanması görüşünü değiştirdiği tarihi belirlememizi sağlamıştır.

    Kitabını 1987 yılında, o yıla kadar genişleterek yeniden yayınlayan Dağlaroğlu, Bu kez Enver Yetiker’i kurucular sıralamasında 4.sıraya yerleştirmiştir. Yazılanlar ışığında Enver Hoca’nın kurucu olmadığını ileri sürenlerin görüşleri üç maddede özetlenebilir:

    – Enver Hoca’nın kurucu olduğu iddiası öğrencisi Nasuhi Esat Baydar’a aittir ve diğer tanıklarca desteklenmemektedir.

    – Enver Hoca, Fenerbahçe’nin kuruluşunda öğrencilerini takıma kazandırarak kulübe katkı sağlamıştır.

    – Fenerbahçe’yi  iki arkadaşı ile beraber kuran Nurizade Ziya Bey, Enver Hoca’yı Fenerbahçe ile tanıştıran kişidir.

    Kulübün Enver Yetiker’e Bakışı

    Peki Fenerbahçe Spor Kulübü kurumsal olarak Enver Yetiker’e nasıl bakmaktadır? Bu sorunun yanıtı için bakmamız gereken ilk yer şüphesiz kulübün tüzükleri. Fenerbahçe’nin ilk tüzüğü 1913 yılında yazılmış ve içerisinde kurucuların isimlerine yer verilmemiş. 1923’te yazılan ikinci tüzükte ise kurucular kıdemlerine göre şu sırayla yer almıştır:

    1. Nurizade Ziya (Songülen)
    2. Enver Bey (Yetiker)
    3. Galip Bey (Kulaksızoğlu)
    4. Nasuhi Esat Bey (Baydar)
    5. Haccarzade Tevfik Bey (Taşçı)

    Şimdi de 2016 yılında kabul edilen kulübün son tüzüğünün 2.maddesinde yer verilen kurucuları sıralayalım:

    1. Ziya Songülen
    2. Ayetullah Bey
    3. Necip Okaner
    4. Asaf Beşpınar 
    5. Enver Yetiker

    İlk tüzük ile son tüzükte yer alan kurucular listesi arasındaki fark dikkat çekici durumdadır. 1923’te 2.sırada yer verilen Enver Bey, 2016’da 5.sırada kendine yer bulmuş gözüküyor. İki listenin de ortak tarafları Nurizade Ziya Songülen’in kurucular listesinde ilk sırada olması ve sırası değişse de Enver Hoca’nın her iki listede de yer almasıdır.

    Şüphesiz kurucular listelerindeki tutarsızlıklar, yıllara göre silinen ve eklenen isimler bambaşka bir araştırmanın konusu. Asıl konumuza dönecek olursak, Enver Yetiker’in kulüple 1949 yılına kadar kaynaklarda yer alan hiçbir teması olmamıştır. Bu tarihte ise Fenerbahçe Stadı’nın açılışında, açılışı yapan kişilerden biri olarak fotoğraf karelerine girmiştir. Enver Hoca’nın 1955’teki ölümünün ardından kulübün gazetelere verdiği ölüm ilanında kendisinden “Kulübümüzün kurucusu ve 1 numaralı üyesi” diye bahsedilmiştir. Yüksek olasılıkla Rüştü Dağlaroğlu tarafından kaleme alınan bu ilan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kurumsal olarak Enver Yetiker’i son kez anmasıdır.

    Günümüzde resmi internet sitesinde yer alan tarihçede Enver Yetiker’den şu şekilde bahsedilmektedir: “Kulübün ismi, başkanı, amblemi ve formaları seçilmiş, mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver (Yetiker) Bey üstleniyordu.” Bu ifadeden, Fenerbahçe kurumsal tarih tezinin, önceki sayfalarda sözü edilen ikinci görüşe paralel olduğu; Enver Hoca’nın kulüp kuruluşundaki katkısının, takıma oyuncu bulmaktan öteye geçmediği anlaşılmaktadır.

    İstiklal Madalyalı Kurucu

    Enver Hoca’nın hayatının Fenerbahçe ile kesişmeyen yıllarında yaşadıklarını sıralayarak meselenin çözümleme bölümüne geçelim. Enver Bey, 1909 yılında müfettiş yardımcısı olarak Bulgaristan sınırına atandı. 1913 yılında girdiği sınavı kazanarak müfettiş oldu ve sırasıyla Trabzon ve İzmir’de görev aldı. Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yılda görev yeri Sirkeci, görevi ise gümrük müdürlüğü idi. Anadolu’ya silah kaçırılmasında aktif görev alması sebebiyle 1938 yılında İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Ölene kadar Kızıltoprak İstasyon Caddesi’nde yaşadı.

    Enver Hoca için yapılan tartışmalar ve yıllar içerisinde değişen değerlendirmeler böylece sona eriyor. Çalışmanın sonuç kısmında değerlendirmelerimizi aktaracağız.

    Sonuç

    Öncelikle  iki zıt görüşün düşüncelerinin tek ortak noktası Enver Hoca’nın Fenerbahçe’nin kuruluşunda öğrencilerini takıma kazandırmasıdır. İki yıl önce kurulan ve Galatasaray adını alan Mekteb-i Sultani futbol takımında top oynamaya başlayan Galip (Kulaksızoğlu) onun son sınıftaki öğrencilerindendi. Galip’in Galatasaray’dan ayrılarak yeni kurulan Fenerbahçe’ye gelmesinde Enver Hoca’nın payı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu kuvvetli varsayımın yanında alt sınıflardaki öğrencileri Galip ile temas ettirerek Fenerbahçe için idman yapmalarını sağladığı dönemin iki tanığı tarafından teyit edilmiş bir gerçektir. Galip’in ortaokulu Mekteb-i Sultani’de okuduktan sonra liseye Saint Joseph’de başlaması ve kısa süre Galatasaray’da top oynadıktan sonra Fenerbahçe’ye katılmasını “Fenerbahçe’yi Galatasaraylılar kurdu” şeklinde değerlendirmelere karşı Enver Hoca’nın kişiliği ve Saint Joseph’deki faaliyetleri, öne sürülecek kuvvetli bir olarak argüman olarak elimizdedir.

    Enver Hoca’nın Büyük Rolü

    Enver Hoca’nın gerçek kuruculardan olmadığını öne sürenlerin en etkili söylemi olan Nasuhi Esat Baydar’dan başka tanık olmadığı görüşü de Sait Selahattin Cihanoğlu’nun aktardıklarıyla çürümektedir. Kulübün adı, renkleri gibi daha detaylı araştırma ve farklı kaynaklardan onay gerektiren konular üzerinde olmasa da, takım oluşturma aşamasında Enver Hoca’nın katkısı konusunda şüphe yoktur. Özellikle Sait Selahattin’in ilerleyen yaşına rağmen berrak bir zihne sahip olduğu bilgisi, Enver Hoca’nın rolü hakkında yaptığımız değerlendirmelere dayanak olmuştur.

    Mektup

    Her iki tanığın da Saint Josephli olması sübjektif değerlendirme yaptıkları şüphesini doğursa da, son tüzükte adları sıralanan 5 kurucudan sadece Necip Okaner’in Saint Joseph ile ilgisi yoktur. (Okaner’in 1952’de Rüştü Dağlaroğlu’na yazdığı mektup düşünüldüğünde bu ayrıntı daha da önemli hale gelmektedir. Bugün Dağlaroğlu Ailesi’nde bulunan mektubun deşifre edilmesi konunun açıklığa kavuşması için önemlidir) Dolayısıyla Fenerbahçe’nin, kurulduğu semtin bu en büyük okulu ile inkar edilemez bir bağı vardır. Kulübün kuruluşundan kısa bir süre geçtikten sonra başlayan Meşrutiyet dönemi ve devamında İttihat ve Terakki rejiminin de etkisiyle zayıflatılmaya çalışılan bu bağ şüphesiz okulun Fransız misyonunu temsil etmesinden kaynaklanmaktadır.

    Fenerbahçe Tarihinin En Önemli Noktası

    Meşrutiyet devrinin temellerini atan Jön Türkler’in başat aktörlerinden Mizancı Murat’ın yakın geçmişte verdiği tarih derslerinin etkisinin sürdüğü bir ortamda Mülkiye’den mezun olan Enver Hoca’nın yabancı bir misyon okulunun içinde, devletin görevlendirmesiyle başladığı görev sırasında, üstelik yabancıların çoğunlukla yaşadığı bir semtte, birkaç Müslüman Türk öğrenci ile bir kulübün altyapısını oluşturması Fenerbahçe Tarihi’nde öne çıkarılması gereken en önemli noktadır.

    Enver Hoca’nın bir Türkçe öğretmeni iken beden eğitimine verdiği önem, birlik beraberlik ve yardımlaşma üzerine yaptığı vurgular ve modernist bakış açısı dönemin ruhunu yansıttığı gibi; kulübün fikri altyapısının oluşmasına da etki etmiştir.

    1923 Tüzüğünde sıralanan kurucular listesi şüphesiz hatalıdır. Ancak ilk iki sırada yer alan Nurizade Ziya Bey ve Enver Bey isimleri bu hatalı sıralamanın içerisinde doğru yerleştirilmiş iki isimdir. Kulübün maddi ihtiyaçları, 1903 yılında Saint Joseph’den mezun olduktan sonra eğitimini İngiltere’de tamamlayıp yurda dönen Ziya Bey tarafından sağlanmış, Enver Hoca ise kulübe insan kaynağı bulmuş, öğrencilerini kulübe yönlendirmiştir. Ziya Bey’in gerek maddi gücü gerekse popüler bir kişi olması bu görev dağılımında etkili olmuştur. Kulübün kuruluşunda yer alan bu iki isim, tıpkı diğer kurucu Necip Okaner gibi kuruluştan 1 yıl sonra kulüp yönetiminden ayrılarak bir daha aktif  görev almamışlardır. Bu ayrılışlar ve kulübün girdiği bunalım, tamamlanacak olan çalışmamızın içerisinde detaylarıyla analiz edilecek konu başlıklarından biridir.

    Barış Kenaroğlu


    Fotoğraflar

  • Miço Öldü

    Miço Öldü

    13 Şubat 1950 tarihinde Cumhuriyet gazetesinin dördüncü sayfasında, en altta “Antrenör Miço Öldü” başlıklı, küçücük bir haber göze çarpıyordu. Şöyle deniyordu haberde :

    “Fenerbahçe Kulübü’nün eski yıldızlarından ve aynı kulüple Beşiktaş kulübünün senelerce antrenörlüğünü yapmış olan meşhur Miço Dimitriadis’in öldüğünü teessürle haber aldık. Kendisi Türkiye’de yetişmiş en iyi futbolculardan ve en iyi antrenörlerden biri idi. Cenazesi bugün Şişli mezarlığına defnedilecektir.”

    O haftanın Öz Fenerbahçe dergisi de bu haberi veriyor, ek olarak “kederli ailesine ve dostlarına baş sağlığı” dilemeyi de unutmuyordu.

    Miço (Cem Ertuğrul’un 2007 tarihli kayıtlarına göre) 1911-1918 yılları arasında Fenerbahçe’de 36 resmî maçta forma giymiş ve 7 gol atmıştı. Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı ilk kez yendiği maçta oynadı. Yine Fenerbahçe’nin ilk şampiyon kadrolarında yerini aldı. Şurada Şakir Beşe tarafından detayları anlatılan Rusya seyahatine giden kadronun da içindeydi.

    Cenazesi kalabalık oldu. Fenerbahçe Kulübü de bir çelenk gönderdi.

    Fakat Miço hakkındaki en güzel yazı, hiç beklenmedik bir isimden, o sıralarda Cumhuriyet gazetesinde yazan Burhan Felek‘ten geldi. 15 Şubat 1950’de “Müteveffa Miço!.” başlıklı yazısında, daha on yıllar boyunca sürecek bir probleme, eski futbolcuların unutulmasına zehir gibi bir yazıyla verip veriştiriyordu.

    Müteveffa Miço!.

    İki gün evvel, Türkiye’de yetişmiş en iyi futbolculardan, hatta en iyi antrenörlerden birisi olan “Miço” yoksulluk içinde öldü. Şimdi sadece “müteveffa Miço”dan başka izi kalmamış olan bu zavallı, Fenerbahçe’nin en parlak devirlerinde sol açık oynardı. Türkiye’nin en iyi sol açığı da bu adamdı. Bizim gibi onu tanıyanlar, bir futbol harikası olan Hasan merhumdan sonra topa en hakim; fakat ondan fazla realist olan bir oyuncu ve tam bir amatör oyuncu olduğunu bilirler. “Miço” senelerce Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı, başka Türk kulüplerini antrene etti ve nihayet açlıktan öldü. “Miço” tam bir amatör olduğundan mı nedir? Şu meşhur “Sporcuları Koruma Cemiyeti”nden bir akçe muavenet göremedi.. Bunu gördükçe; sporcuların ellerin ayakları tutarken istikballerini sağlamak istemelerini ve bu yüzden amatörlüğe de omuz silkmelerini pek haksız bulmuyorum.

    “Vefalı adem isteyen
    Vefalı adem olmalı!”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • İbrahim İskeçe

    İbrahim İskeçe

    Fenerbahçe’nin dört sene üst üste Türkiye Şampiyonu olan efsane kadrosunun golcülerinden biriydi, İbrahim İskeçe… 1997 yılında vefat ettikten iki gün sonra, 23 Temmuz 1997’de takım arkadaşı Halit Deringör, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde onu yazdı. İkisi de nur içinde yatsın.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İbrahim İskeçe

    1941 yıllarının Fenerbahçe’sinden sağ açık Küçük Fikret, saç iç İbrahim İskeçe ve ben kaldım… O yılların tüm yıldızları, teker teker sönüp kaydılar… Evvelsi gün de sağ iç İbrahim İskeçe de onlara katıldı… Küçük Fikret ile ben kaldım.. Hangimiz perdeyi kapatacak bilemiyorum.

    Hepsinin arkasından da yazmak bana düşüyor. Sonuçta; herhalde bizim için de yazacak biri olacak!

    İskeçe, 1938 yıllarında, Yunanistan’da sınav kazanıp değiştirme usulü ile Haydarpaşa Lisesi’ne gelmişti. Gerçekten, çok zeki ve çalışkandı. Her zaman okulda derece alır ve bu suretle de yatılı okuma hakkını elde ederdi.

    Liseyi bitirdiği günlerde bir Fenerbahçe-Beyoğluspor takımı ile özel bir maç sırasında İskeçe’yi izleyen rahmetli Başbakan Saracoğlu çok beğenmişti. Ancak İskeçe’nin lisanslı olması için Türk vatandaşlığına geçmesi gerekiyordu. Ertesi gün rahmetli Başbakan Saracoğlu yarım saat içinde Bakanlar Kurulu kararı ile İskeçe’yi Türk vatandaşlığına geçiriyor. İskeçe de lisanslı olarak ilk adımını atıyor.

    İskeçe’nin, Fenerbahçe’deki futbol yaşamı 1941’den 1948 yılına kadar devam ediyor. Bu süre içinde 124 maç oynuyor ve de 61 gol atıyor. İnce, zarif, titiz ve teknik bir futbolcuydu. Futbol için estetik bir fiziği vardı.

    Futboldan daha önemlisi de bu süre içinde okuyup tıp doktoru olmasıdır. Ankara Numune ve Şişli Etfal Hastanesi’nde hocalık yaparak da ülkemize birçok doktorun yetişmesine neden olmuştur. Şişli Etfal Hastanesi’nde bir kliniğe İbrahim İskeçe ismi de verilmiştir.

    Federasyon Başkanlığı

    İskeçe, 1980 önceleri iki kez Federasyon Başkanlığı yaptı. Birincisinde ben de onun danışmanı olmuştum. Birlikte çalışmıştık. Bir Altay-Fenerbahçe tartışmalı maçı sonrası, Fenerbahçe’ye 2 maç saha kapatma cezası vermiştik de İbrahim, karar sonrası, yandaki odaya girip gözyaşlarını tutamayıp ağlamıştı. Bunu hiç unutmam.

    İskeçe daha sonraları, birkaç kez de Fenerbahçe Başkanlığı’na aday gösterilmişse de kendi arzusuyla adaylıktan çekilmişti. Fenerbahçe Divan Kurulu ve Onur Kurulu üyesiydi.

    Son günlerde, gücü kaybolmuş ve omuzları düşmüş, konuşmakta zorluk çekiyor. “Neyin var?” diye sorduğumda “Hastayım” demişti. “O halde kendini bir hekime göster” deyince güldü. “Gösterdim, hiçbir şey yok. ‘Beyninde ufak bir noktacık var’ dediler”

    “Görkemli İbrahim’e ne olur ki bu noktacık” deyip, moralini düzeltmek istedim.

    İşte İbrahim İskeçe’den geride kalan onurlu bir yaşam… Ne yazık ki okul ve takım arkadaşımın son yolculuğunda bulunamadım ve bu acı haberi seyahat dönüşü okuduğum bir gazeteden öğrendim. Ruhu şad olsun.

    Halit Deringör / 23 Temmuz 1997 – Cumhuriyet Gazetesi (İbrahim İskeçe)

  • Ahalinin Göz Bebeği Fenerbahçe ve Koyunlar

    Ahalinin Göz Bebeği Fenerbahçe ve Koyunlar

    1932 yılında Yunanistan’dan bir “Selanik Karması” Türkiye’ye geldi. İzmir’de ve İstanbul’da iki haftadan kısa bir süre içinde altı maç yaptıktan sonra geri dönen bu karma takımı, Türk spor camiası hiç beğenmedi ve “sokaktan toplama” buldu ama ittifakla üzerinde durdukları nokta, bu takımın “atlet” olduğuydu. Kuşdili yangını felaketinden yalnızca 11 gün sonra, 17 Haziran 1932’de yapılan “Fenerbahçe-Galatasaray karması, Selanik Karması’na Karşı” maçı 2-1 bitmiş, Türk basını ve seyirciler “Yok artık! Sadece 2-1 mi?” şeklinde tepki göstermişlerdi. 28 Haziran 1932’de Fenerbahçe, bu defa Galatasaray’dan sadece Nihat Bekdik takviyeli bir kadroyla maça çıktı ve (Yunanlılar trene yetişeceği için 30 dakikalık devrelerle oynanan müsabakayı) 4-0 kazandı. Fikret Arıcan, Lütfü Boyer, Zeki Rıza Sporel ve Alaaddin Baydar’ın golleri, seyirciye “İşte şimdi oldu!” dedirtmişti. “Peki ahalinin göz bebeği Fenerbahçe ve koyunlar ilişkisi nedir?” diye soracaksınız. İlki 1932 yılında Fenerbahçe’nin yerini belirtmesi açısından muhteşem bir tamlama olduğu için başlıkta, ikinciyi de yazının sonunda görürsünüz artık. Doyulmaz üslubuyla dönem gazetelerinden… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Akşam Gazetesi’nden

    Dün İzmir’den avdet eden Selanik muhteliti ile Fenerbahçeliler son bir veda maçı yaptılar.

    İstanbul fukaraları menfaatine yapılan maçı Selaniklilerle beraber Fenerbahçeliler hiç para almadan oynadılar.

    Bilinemez; menfaatlerine dünkü maç için İstanbul fukaralarının yaptığı duadan mıdır, yoksa, kısa bir müddet zarfında beş sıkı maç oynayan Selanik oyuncularının yorgunluğundan mıdır, Fenerbahçe’nin dünkü oyunu ilk birinci oyununun fena tesirini izale etmiş oldu.

    Ahalinin gözbebeği olan Fenerbahçe ilk oyunda aldığı netice ile taraftarlarını bile ümitsizliğe düşürmüştü. Fazla gol çıkardıları için sevilmiş Fenerlilerin Selanik takımı gibi binnisbe acemi bir kadro karşısında bir gol farkla galip gelmesini kimse hazmedemedi. Dünkü maçta 4 gol çıkarak Fener biraz yürekten oynadıkları zaman hâlâ bir şeyler yapabilecek kudrette bulunduklarını ispat etmiş oldular. Esasen halk da gollerin adedi ikiyi geçtikten sonra Fener takımını daha sıkı alkışlamaya başladı.

    Cumhuriyet Gazetesi’nden

    Selanikli futbolcular Cuma sabahı şehrimize gelmiş olduklarına nazaran geçen on iki gün zarfında şehrimizde ve İzmir’de altı müsabaka yapmışlardır. Yani bu hesaba göre iki günde bir maç yapmış oluyorlar. Buna seyahat yorgunlukları da ilave edilirse, Selanik takımının her şeyden sarfınazar iyi bir atletik mezayaya sahip oldukları anlaşılır.

    On iki günde ve muhtelif sahalarda altı maç yapmanın ne demek olduğunu tahmin etmek güç bir şey değildir.

    Selanik takımı dün Türk bayrağını ellerinde taşıyarak sahaya gelmişlerdir. Pera takımından Velastros Efendi ile takviye edilmişlerdi Fenerbahçe takımı da Galatasaray’dan Nihat Bey’i alarak sahaya çıkmıştı.

    Misafirler, sahadan çıkar çıkmaz otomobillerle istasyona gitmişler ve Selanik’e hareket etmişlerdir.

    Vakit Gazetesi’nden

    Dünkü maç maalesef emsaline nispetle çok az bir seyirci kitlesi önünde oynandı. Bunun tabii başta gün meselesi olmak üzere muhtelif sebepleri vardı. Gelenlerden mühim bir kısmını da maçın bir saat oynanması hiç memnun etmemiştir.

    • Bir daha fakirler menfaatine bir maç yapılırsa galiba “Maç eksik oynanmayacaktır” şeklinde teminat vermeye lüzum hasıl olacak… diyenler çoktu.

    Maçta görülen garip manzaralardan birisi de iki koyunun oyun sahasında keyfi mayeşa dolaşmaları idi. Koyunların, müdafiler, haflar ve muhacimler arasında tam bir huzur içinde aşağı yukarı gezinmeleri seyrine doyulamayacak kadar ömür oluyordu!

    Süphane men tahayyere…

  • Halit Deringör’den Hayal ve Hakikat

    Halit Deringör’den Hayal ve Hakikat

    Eski devir futbolcularının eli (bugünkülerin aksine) iyi kalem tutardı. Futboldan büyük paralar kazanamadıkları için, başka işlerde de çalışmak zorundaydılar. Bunun için de tahsillerini mümkün olduğunda ilerletmeleri gerekirdi. Bir önceki yazıda Zeki Rıza Sporel’i okumuştunuz. Şimdi de birkaç kuşak sonranın değerli bir golcüsünü, belki de Fenerbahçe ve Türk spor tarihinin en uzun süre gazete mesaisi yapan futbolcusunu okuyacaksınız. 9 Kasım 1964 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Halit Deringör’den Hayal ve Hakikat başlıklı bir yazı yayınlandı. Bu onun ilk yazısıydı. Sonrasında neredeyse yarım asır boyunca, çağının ilerisinde bir Fenerbahçe’yi tutkuyla arzulayan kalemi hiç durmadı. Nur içinde yatsın…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Hayal ve Hakikat

    Başlamak; bu kelime her zaman bir hayal, bir ideal, ümit taşıdığı için sempatiktir. Netice : başlamak kelimesinde taşıdığı düşüncelere uyarsa insan kendini mutlu sayar. Ben de bugün yazı yazmaya başlıyorum. Bu başlama tarzı hayali hadiselerden ziyade objektif hadiseleri taşıması bakımından değişiktir.

    Şöyle bir düşünerek futbolcu ve yöneticilik envanterimi yaptım. Küçükken güneşli bir havada Fenerbahçe’nin bir maçını seyretmek üzere Fenerbahçe Stadı’na koşmuştum. O günkü stad duvarları ve pırıl pırıl formalarla sahaya fırlayan sarı kanaryalar bana o kadar büyük gelmişlerdi ki; o günden sonra hasta bir Fenerbahçeli oldum. Zamanla bu atmosfere ben de girdim. Ne stadın duvarlarının çok yüksek, ne futbolcuları insan üstü bir varlık olmadıklarını gördüm. Benim çok büyük gördüğüm şeyler küçülmeye başlamıştı. Haddizatında her şey aynı büyüklükte fakat çocukluk hayalleri büyüktü. O zamanki yöneticiler de gözümde o kadar büyüktü ki, kendimizi adeta Güliver cüceler ülkesinde zannederdik. Sonradan mübalağalı görüşlerimizin çocukluk hayallerinin genişliğinden ileri geldiğini anladım.

    Seneler sonra ben de futbol yöneticisi oldum.

    Bir cemiyetin yükselebilmesi için o cemiyetin prensipler üzerine kurulması, bir sistem içinde çalışması, içinde fikir özgürlüğü olması lazım geldiğini tahayyül ederdim. Hakikatte bunların da hayalden ibaret olduğunu öğrendim.

    Son senelerde futbolumuzun yükseldiğini, Avrupa çapında bir futbol oynadığımızı terennüm eder, kötü bir oyunla kazandığımız maçları göklere çıkarıp övünürdük. Avrupa’dan gelen isimsiz bir takımın anlaşmalı bir oyun oynadığını gördüğümüz zaman yukarıdaki görüşümüzün de bir hayal olduğunu anlardık.

    Hayal, hayal; artık Türk yöneticileri ve teknik adamları, kulüpleri ve futbolumuzu prensipler üzerine oturtarak sistemli olarak çalışmalı. Böyle idare tarzları ve böyle futbol ile öğünmek buz üzerine yazı yazmaya benzer.

    Halit Deringör‘den Hayal ve Hakikat (9 Kasım 1964 – Cumhuriyet Gazetesi)

  • 1988-1989 Şampiyonluk Turu

    1988-1989 Şampiyonluk Turu

    Fenerbahçe, 11 Haziran 1989 tarihinde Sarıyer ile Kadıköy’de karşı karşıya geldi ve mücadeleyi 4-3 kazandı. Bu maç aynı zamanda “1988-1989 Şampiyonluk Turu” maçıydı. 12 Haziran 1989 tarihli Cumhuriyet gazetesinden, olanca muhteşemliği ile… Keyifli okumalar!


    Serdar Kızık’tan 1988-1989 Şampiyonluk Turu Haberi

    Dün Fenerbahçe’nin günüydü. Fenerbahçe Stadı‘na akan Sarı-Lacivertli coşku seli, futbolcusu, yöneticisi, yaşlı, genç, kadın, çocuk taraftarıyla güldü, güldürdü, heyecanlandı, kısacası tarihi bir sevinç yaşadı.

    Sabahın ilk saatlerinde stadı dolduran Fenerbahçe’nin saat 14:30’da başlayan kutlama programıyla iç içe yaşamak için sahanın içine giriyoruz. Ve bir de şov denizi içinde işte izlenimlerimiz…

    Süslerle düğün evine benzemiş Fener Stadı. Önce liseliler, maratonda günlerdir hazırladıkları gösteriyi gerçekleştirmek için ellerinde sarı lacivert panolarla taraftarın arasında yer bulmaya çalışıyorlar. Ama zor biraz. Sunucu Mehmet Ali Erbil, öğrencilere yer bulmak için istediği kadar bağırıp dursun. Çaresi yok. Taraftarlar ellerindeki biletleri gösterip Erbil’i protesto ediyorlar. Neyse ki sahaya giysileriyle gelen futbolcular ortamı biraz değiştiriyorlar. İşte daha burada başladı şampiyonluk gününe damgasını vuracak Rıdvan ve Schumacher’in öncelikleri. Dört bir yana koşturdu taraftar bu iki oyuncuyu, alkışlar, alkışlar…

    Basın Dışarı

    Erbil’in “İşte geleceğin Rıdvanları, Aykutları” diye anons ettiği Fenerbahçe Lisesi kız öğrencilerinin gösterilerinden sonra onların daha serpilmiş ablaları sahaya girdiğinde foto muhabirlerine de dört bir yandan “basın dışarı” sloganları atılıyordu. Fener’in amigo kızları diye tanımlanan bu bayanların danslarını bugün gazetelerde görmekten çok o anda izlemek isteyen ancak foto muhabirlerinin dansçı kızları kuşatmasına bozulan taraftarlar, böylece hep bir ağızdan durumu protesto ediyordu. Tabii ki gazetecileri saha dışına çağıran Erbil’in anonslarından da destek alarak…

    Bombalardan çıkan renkli dumanlar içinde paraşütçüler Fener Stadı’nın içine süzülürken az önce stadın üstündeki helikoptere “Helikopter kardeş beni lütfen duyar mısın?” diye bağırıp “Hadi lan çek git” uyarısıyla istediğini elde eden Erbil zafer kutluyordu.

    Ve Tur

    Öpmeye meraklıyız ya, “Kaya, Aşık el ele” deyip bu ikiliyi öpüştüren taraftar daha sonra gerçek şampiyonluk turu atmak için boyunlarında çelenklerle sahaya giren futbolcuları alkışlıyordu. Gök gürlemesini andırır bir ortamda bandonun mehter marşıyla değil ama kahramanlık marşlarıyla gelen Fenerli futbolcular dört bir yana dağılmıştı. Schumacher kale arkasındaki tribünlere yarı beline kadar sarkıp, artık bizden biri gibi sevgi gösterilerine teşekkür ederken omuzlarda taşınan diğer bir oyuncu Rıdvan’dı. Bu arada gösterilerin heyecanıyla tribünlerden kopup gelen bir slogan dört bir yanı inletiyordu : “Kıskananlar çatlasın..”. Bu arada yer yer tribünlerdeki ufak taşkınlıkları önlemeye çalışan polise, artık klasikleşmiş bir yanıtı duyuyorduk :

    “Burası Türkiye, İsrail değil”

    Önceden helikopterle sahaya ineceği duyurulan Başbakan Turgut Özal’ı yeryüzünde en ilginç şovu gerçekleştirecek Başbakan olarak görmeye hazırlandığımız bu anlarda stat anonsunu duyuyorduk, hem de arka arkaya üç kez; “Sayın Başbakanımız buradadır”. Ve az sonra gönlünde Fenerbahçe sevgisi, boynunda Sarı Lacivertli fularıyla Özal, şeref tribününde yerini alıyordu. Helikopteri değil, karayolunu seçmişti. Şöyle bir elini kaldırdı Özal, solundaki tribünlerden alkış alırken beklemediği bir anda sağdan gelen uğultulu protestolarla yerine oturdu. Sonra solundaki 100 binlik stat isteklerine yeniden ayağa kalkarak olumlu yanıt verdi.

    Maçın başlamasıyla birlikte “şampiyon” sloganları gerçi yine gündemdeydi ama bu kez 100. gol her şeydi taraftar için. Ve daha 5. dakikada Fenerlinin bu beklentisi Turan’ın kafa golüyle gerçekleşiyordu. Bu tarihi ana imzasını atan Turan, sevincini arkadaşlarıyla paylaşırken biz, az sonra devre arasında futbolcuların kendi aralarında aldığı bir kararı öğrenecektik. 100. gol nedeniyle araba alan Turan’ın bu ödülü önceden alınan bir karar gereği Samsunspor’a vereceği, Erbil’in anonsundan duyuluyordu. Yani futbolcular karar birliğine varmışlardı. 100. golü kim atarsa atsın ödüller Samsun’a gidecekti.

    Bu arada hükümet adına Bakan İsmet Özarslan, 100 milyonluk çeki Başkan Kaya’ya verirken Erbil’den yeni bir inci duyacaktık :

    “100 milyonluk ödül Tahsin Şahinkaya’ya veriliyor”

    Gol Kralı Aykut

    Fenerbahçe için ulaşılması hedeflenen konulardan birisi de gol kralı çıkartmaktı. 10. dakikada kazanılan penaltı için taraftar bir anda “Toni Toni” diye bağırırken Schumacher orta alana doğru koşuyor ve taraftarlara Aykut’u gösterirken gol krallığı yarışını anımsatıyordu. Ve Schumacher’in başlattığı tezahüratla tribünler bu kez penaltı için topun başına gelen Aykut’a destek veriyordu. Aykut da doksan dakika sonunda Turan gibi çifte sevinç yaşayanların arasında kendisini saha içinde izleyen nişanlısına mutluluğunu dile getirecekti.

    Oal’ın bitiş düdüğüyle futbolcular birden üstündeki formalarını çıkararak olası bir sıkışıklıktan kurtulmayı planlıyorlardı. Daha sonra Fener seyircisi yaklaşık yarım saat tribünleri terketmeyecekti. Ve Rıdvan’la Schumacher, arkadaşları soyunma odasında duşlarını alırken omuzlarda, sevinçlerini taraftarlarla paylaşıyorlardı.

    1988-1989 Şampiyonluk Turu Fotoğrafları’ndan

    1988-1989 Şampiyonluk Turu kupürlerinden... Fenerbahçe Bayramı!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Fenerbahçe’nin 50. Yıl Törenleri I

    Fenerbahçe’nin 50. Yıl Törenleri I

    1957 gibi özel bir yıl, Fenerbahçe tarihinin en büyük hayal kırıklıklarından birine sahne oldu. Büyük bir coşkuyla yapılması beklenen törenler idare heyetinin aldığı kararlar yüzünden çok az kişiyle gerçekleştirildi. Yine de birbirinden güzel enstantaneler yaşandı. Fenerbahçe’nin 50. yıl törenleri I, detayları ile dönemin Cumhuriyet gazetesinden karşınıza geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bayramın İlk Günü

    Daima iyiye yürüyerek 50 seneye kadar yükselmiş olan Fenerbahçe, dün Dolmabahçe Stadı’nda 50. yıl bayramının ilk gününü kutladı.

    Sertçe geçen rüzgara, kapalıca havaya, idare heyetinin yüksek fiyatla satışa çıkardığı biletler de eklenince merasim az bir seyirci topluluğu önünde yapılmak zorunda kaldı.

    Saat 14:30’da merasim başladı. Önce Deniz Eğitim Bandosu olduğu halde bayrağı taşıyan Altan, flamayı taşıyan Karabelen, 50. yıl bayrağını taşıyan Ayten’i müessisler, idare heyeti, eski şampiyonlar, denizciler, basketbol ve voleybol kız ekipleri, voleybol ekibi, basketbol yıldız, genç ve (A) takımları boks, ping-pong takımları, atletizmin üç ekibi ve yıldız, genç ve (A) futbol takımları takip ettiler. Az olmasına rağmen, seyirciler tarafından hararetle alkışlandılar.

    Konuşmalar ve Ödül Töreni

    İlk sözü kürsüye gelen Vali ve Belediye Reisi Fahrettin Kerim Gökay aldı. Veciz bir hitabede bulunarak “Fenerbahçe Türk milletinin malı olmuştur, var olsun” dedi. Fenerbahçe’ye Vali ve Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin yolladığı buketler sunuldu.

    Umumi Katip Ertuğrul Akça söz alarak Fenerbahçe’ye karşı gösterilen alakaya teşekkür etti. Merhum Ali Naci Karacan adına kulübe bir kupa hediye edildi. Galatasaray kulübü mümessili Semih Türkdoğan sarı-kırmızılıların bir buketini hediye etti. Hakkı Yeten de Beşiktaş adına tebrikatta bulundu.

    Müteakiben Fenerbahçe’ye emeği geçmiş zevata törenle madalyaları verildi.

    En enteresan tevzi en eski Fenerbahçeli Mustafa Elkatib‘e madalyası verilirken oldu. Emektar Fenerbahçeli ağlıyordu. İlk şampiyon takımın soliçi Sait Selahattin Cihanoğlu’na madalyasını Fenerbahçe’nin en genç futbolcusu Ergun Öztuna verdi.

    Kızılay teşkilatı ise Fenerbahçe flamasına en büyük nişanını taktı.

    Tekaütler Maçı

    Program mucibince tekaütler maçı Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynandı. Eskinin şöhretleri klaslarını kaybetmediklerini saha yabancılığı çekmelerine rağmen Dolmabahçe’de de gösterdiler.

    Hüsamettin, Lebip, Fazıl (Püzant), Necdet, Halil, Semih, Esat, Müzdat, Ahmet, Boncuk Ömer, Mehmet Reşat ve Bedri’nin yer aldığı Fenerbahçe takımı; Avni, Necmi, Reha, Celal, Eşfak, Musa, Cici Necdet, Selahattin, Fazıl, Danyal’ın oynadığı Galatasaray takımı ile Nurettin Otmar Savcı’nın idaresinde hakikaten çetin bir karşılaşma yaptılar. Bir penaltı kaçıran Galatasaraylılar sahadan 0-0 berabere ayrıldılar.

    Fenerbahçe'nin 50. Yıl Törenleri I
    Fenerbahçe’nin 50 Yıl törenleri I

  • Slavya Zaferi Manşetlerde

    Slavya Zaferi Manşetlerde

    Hatırladıkça gülümsemekten kendimizi alamıyoruz. Kimseye yakışmayacak bir biçimde tarihi tahrif etmek isteyen birileri, Fenerbahçe’nin Türk futbol tarihinin ilk yıllarını yazan gazete manşetlerinde neredeyse yalnız başına olduğunu itiraf etmemek için, araya Galatasaray’ı da katarak “İlk biz manşet olduk” demeye getirmişlerdi. Başka emsallerle de kendilerini çürüttük ama bugün yıldönümünü idrak ettiğimiz çok özel bir maçla, bu gerçeği bir kez daha vurguluyoruz. Gördüğünüz gibi Fenerbahçe’nin Slavya zaferi manşetlerde…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Gazetelerden

    Fenerbahçe’nin menendsiz arslanı “Bekir” yüzümüzü güldürdü, meşhur-u âlem Slavya takımı bire karşı sıfırla mağlup oldu.
    (Cumhuriyet Gazetesi)

    Bu neticeyi iftiharla alkışlayarak sporcularımızı bihakkın tebrik edebiliriz.
    Fenerbahçe : 1 – Slavya 0… Fenerbahçe harikulade bir oyunla yüzümüzü güldürdü.
    (Milliyet Gazetesi)

    Fener’i tebrik her Türk için bir vazifedir.
    (Son Saat Gazetesi)

    Yukarıdaki başlıklar dönemin günlük gazetelerinden.

    En alta da gazetelerin yüksek çözünürlüklü halini koyduk. Belki utanıp “Hata etmişiz” derler :)

    Yıllar Sonra Maçın Hatırası


    Sarı lacivertliler Türk futbol tarihinde altın yaldızlarla kaydedilen parlak bir sahife açtılar. O Avrupa’nın sayılı futbolcularını arasında bulunduran ve ilk İstanbul’a gelişinde karşısında bulunan Galatasaray’a yedi, Fenerbahçe’ye on, Altınordu’ya yedi gol atan Slavyalılar İstanbul’a ikinci gelişlerinde Fenerbahçe ile karşılaşacaklardı. Saha lebalep dolu, herkes bu meşhur takımın Fenerbahçe’yi tekrar büyük bir farkla yeneceğine kâni bulunuyor. Sarı lacivertliler Almanya’da bulunan meşhur futbolcusu Bekir’i İstanbul’a getirtmiş bulunuyordu.

    Herkeste bir sabırsızlık var. Evvela kırmızı-beyaz parçalı formalarıyla Slavyalılar sahaya çıktılar. Futbolda ilk hocamız olan bu üstatlar alkışlandı. Bunu Fenerbahçeliler takip etti. Bir alkış tufanıdır koptu. Oyunu Burhanettin Bey idare ediyordu. Takımlar karşı karşıya geldiği vakit Fenerbahçeliler şu şekilde idi.

    Fehmi, Füruzan, Kadri, İsmet, Sadi, Cevat, Nevzat, Bekir, Zeki, Alaaddin, Sabih

    Oyun başladı. Sarı lacivertliler canla başla oynuyorlardı. Karşılarındaki takımın üstatlığına rağmen kazanmak azmini taşıdıkları belli, herkeste bir ümit… Fener’in o meşhur muhacimleri hep Slavya kalesi önünde.. Slavyalılar da hasımlarının bu oyununa şaşırmış kalmışlardı.

    Gene bir hücumda idi. Slavya aleyhine bir korner oldu. Nevzat’ın çok güzel bir korner atışını Bekir şahane bir kafa darbesiyle gole tahvil etti. Top ağlara takılmıştı. Halk coşkun tezahürat yapıyor, sarı ve lacivertli gençleri candan alkışlıyordu. Seyirciler arasında bu golden sonra sevinç yaşı döken birçok kimseler de vardı. Bu gol Slavyalıları hayli şaşırtmıştı. Artık sarı lacivertliler bu sayının verdiği neş’e ile daha düzgün oynamaya başlamışlardı. Bu sırada, Bekir’in ikinci bir golünü daha alkışlayacaktık. Fakat direk buna mani oldu. Slavyalılar bu mağlubiyetten kurtulmak için çok çalıştılar. Fakat sarı lacivertlilerin ateşli gençleri karşısında bu mağlubiyete boyun eğmeye mecbur oldular. Hakemin düdüğü oyunun bittiğini haber verdiği zaman Türk futbol tarihinde de bu şerefli galibiyet unutulmaz bir gün olarak kaldı.

    M. Kemal


    Slavya Zaferi Manşetlerde

    6 Haziran 1923 tarihli Cumhuriyet Gazetesi

    6 Haziran 1923 tarihli Milliyet Gazetesi

    7 Haziran 1923 tarihli Son Saat Gazetesi

  • Küllenmeyen Sevdanın Kahramanları

    Küllenmeyen Sevdanın Kahramanları

    Fenerbahçe’nin 25 yıllık tarihinin anıları, evrakı ve hatıratı 6 Haziran 1932’de Kuşdili Kulüp Binamız ile beraber yanarak yok oldu. Bugün o yangın nedeniyle karanlıkta kalmış ilk yıllarımızın sadece bir sayfasını aydınlatmak için günlerce emek harcayan bizler; yangından sonra açılan bağış kampanyalarına isimlerini yazdıranlara minnetarız.

    Hiçbir kulüpte olmayan bu dostluğu, eşi benzeri görülmemiş bir şekilde gösteren, “Fenerbahçe’nin yuvası için elbirliği” yapan, bugünkü stadımızın temelini atan binlerce Fenerbahçeli’ye saygıyla ve bir gün bu stadyumun duvarlarında isimlerini görmek dileğiyle…

    Gazi Mustafa Kemal Paşa, Öğrenci Mustafa Zeki, Fabrika İşçisi Osman, Esnaf Vasil, Tekel Müdürlüğü Muhasebecileri, Tirebolulu Terzi Ali, Profesör Trayani, Beyoğlu’ndan İki Fenerbahçeli, Sanatkar Münir Nurettin ve diğerleri…”

    21 Haziran 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinden

    KampanyaTarihBağış YapanBağış
    Cumhuriyet08.06.1932Cumhuriyet Gazetesi25 Lira
    Cumhuriyet08.06.1932Zeki Rıza Milli Spor Mağazası25 Lira
    Cumhuriyet08.06.1932Müteahhit Hüseyin Bey5 Lira
    Cumhuriyet08.06.1932Mavnacılar Şirketi Muhasebecisi İsmail Bey5 Lira
    Cumhuriyet08.06.1932Bakteriyolog İhsan Sami Bey5 Lira
    Milliyet08.06.1932Milliyet Mensubini40 Lira
    Milliyet08.06.1932Eski Sporcu İhsan Sabit Bey10 Lira
    Milliyet08.06.1932Tütün İnhisar Memurlarından Kazım Bey1 Lira
    Cumhuriyet09.06.1932Miralay Müteaidi Şevket Bey5 Lira
    Cumhuriyet09.06.1932Sanatkar Münir Nurettin Bey5 Lira
    Cumhuriyet09.06.1932İsmini Vermeyen Fenerbahçeli Bir Hanım5 Lira
    Cumhuriyet09.06.1932Olimpiyat Mecmuası10 Lira
    Cumhuriyet09.06.1932Talebe Adnan Bey1 Lira
    Milliyet09.06.1932Fenerbahçe’den Mükerrem Bey5 Lira
    Milliyet09.06.1932Milliyet Kağıtçılık Kısmından M. Vayisberg1 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Türkspor Mecmuası15 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Eski Fenerlilerden S.B.30 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Fenerli Razi Bey10 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Kadıköy Hamal Esnafı10 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Kadıköy Kayıkçı Esnafı5 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Kadıköy Yük Arabacı Esnafı5 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Tüccardan Ali Bey ve biraderi Bey5 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Tüccardan İstepan Efendi5 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Tüccardan Rüştü Bey2 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Tüccardan Avram ve Lombo Efendiler2 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Mühendis Mektebi’nden Hami Bey1 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Fener İdare Memuru Kasım Bey1 Lira
    Cumhuriyet10.06.1932Muhtar Rauf Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Eczacı Sotiraki Efendi1 Lira
    Milliyet10.06.1932Galip Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Kabzımal Şevket ve İhsan Beyler1 Lira
    Milliyet10.06.1932Ruayal Çikolata Fabrikası10 Lira
    Milliyet10.06.1932İskeçeli Ömer Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932İş Bankası Hukuk Müşaviri Fethi Tahsin Bey5 Lira
    Milliyet10.06.1932Grafik Mağazası Sahibi Herant Lemonjiyan Efendi5 Lira
    Milliyet10.06.1932Ekmekçiler Cemiyeti Reisi Rıza Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Ekmekçiler Cemiyeti Katibi Ziya Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Mavnacılar Şirketi Müdürü Yakup Bey5 Lira
    Milliyet10.06.1932Mavnacılar Şirketi Azasından Mustafa Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Mavnacılar Şirketi Veznedarı Ömer Bey3 Lira
    Milliyet10.06.1932Mavnacılar Şirketi Muhasibi Nevzat Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Mavnacılar Şirketi Depo Amiri Cemal Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Mavnacılar Şirketi Memurlarından Halil Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Mavnacılar Şirketi Memurlarından Osman Bey1 Lira
    Milliyet10.06.1932Sigortacı Raif Bey3 Lira
    Milliyet10.06.1932Bahçekapısında Olimpiyat Spor Tuhafiye Mağazası Nedim Bey2 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Müteahhit Kemal Bey50 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Emniyet Sandığı Memurları25 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli Mehmet Reşat Bey10 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli Hayri Celal Bey10 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli ve Elektrik Şirketi Memurlarından Selahattin Bey10 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli Tüccardan Muammer Bey10 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli Süreyya Bey2 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli Nusret Bey2 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli Hüsnü Bey1 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932İsmini Vermek İstemeyen Bir Fenerbahçeli1 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Fenerbahçeli Cezmi Bey1 Lira
    Cumhuriyet11.06.1932Osmanlı Bankası Memurlarından Sami Bey1 Lira
    Milliyet11.06.1932İş Bankası Memurlarından Fenerbahçeli Fahri Bey5 Lira
    Milliyet11.06.1932Fenerbahçeli Kemal Bey3 Lira
    Milliyet11.06.1932Sıhhiye Memuru Cavit Bey50 Kuruş
    Milliyet11.06.1932Fenerbahçeli Mümtaz Bey3 Lira
    Milliyet11.06.1932Reassürans Memurlarından Şükrü Bey3 Lira
    Milliyet11.06.1932Koyun Tüccarından Hasan Ömer Bey25 Lira
    Milliyet11.06.1932Feysal Bey5 Lira
    Milliyet11.06.1932İstanbul Vilayeti Nafia Fen Memuru Sezai Bey2 Lira
    Cumhuriyet12.06.1932Kızıltoprak’ta Melek Hulusi Hanımefendi25 Lira
    Milliyet12.06.1932Demir Yolları Memurlarından Kemal Bey2 Lira
    Milliyet12.06.1932Diyonisos Efendi1 Lira
    Milliyet12.06.1932Aram Sarbiyan Efendi1 Lira
    Milliyet12.06.1932İsmini Vermeyen Bir Zat4 Lira
    Milliyet12.06.1932Süleymaniye Kulübü10 Lira
    Milliyet12.06.1932Feyziati Lisesi’nden 3. Sınıf Talebesinden Emil Galip Bey5 Lira
    Milliyet12.06.1932Feyziati Lisesi’nden 3. Sınıf Talebesinden Metin Galip Bey5 Lira
    Cumhuriyet13.06.1932Kızıltoprak’ta Hulusi Bey25 Lira
    Cumhuriyet13.06.1932Gümüşhane mebusu Edip Servet Bey5 Lira
    Cumhuriyet13.06.1932Galatasaraylı Necip Şahin Bey5 Lira
    Cumhuriyet13.06.1932Bir Fenerbahçeli1 Lira
    Cumhuriyet13.06.1932Galatasaraylı Mütevelli Mehmet Bey1 Lira
    Cumhuriyet13.06.1932Galatasaraylı Küçük Necdet Bey1 Lira
    Milliyet13.06.1932Komisyoncu Nuri Bey50 Kuruş
    Milliyet13.06.1932Kazım Bey50 Kuruş
    Milliyet13.06.1932Kadıköyü’nde İstavro Efendi1 Lira
    Milliyet13.06.1932Hüseyin Bey1 Lira
    Milliyet13.06.1932Lokantacı Yorgi Efendi1 Lira
    Milliyet13.06.1932Foti Kanaki Efendi1 Lira
    Milliyet13.06.1932Tip Top Mağazasından Süleyman Bey5 Lira
    Milliyet13.06.1932Avukat Yusuf Kenan Bey5 Lira
    Milliyet13.06.1932Foto Süreyya5 Lira
    Milliyet13.06.1932Aptullah Efendi Lokantası10 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Kasaplar Cemiyeti Umumi Katibi Hafız Ömer Bey3 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Sabri ve Ömer Beyler1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Ketenciler’de Kasap Hakkı Bey3 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Kasap Adem Bey1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Ligor Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Hüseyin Avni Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Büyükada’da Ali Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet14.06.1932Büyükada’da Sava Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Mehmet Hayri Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Hafız Süleyman Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Papa Yorgi Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Tatar İzzet Ağa50 Kuruş
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Kasap Küçük Artin1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Arapcamii’nde Kasap Ali Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Küçük Ahmet Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Hasan Fehmi Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Kirkor Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Hüsnü Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Sakatçı Kemal Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Hasan Halil Bey1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Avram Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı İhsan Bey1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Toptancı Süleyman Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet14.06.1932Mezbahada Sığır Toptancısı Halit Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Tophane’de Kasap Koço1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Koyun Komisyoncusu Bandırmalı Mustafa Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Koyun Komisyoncusu Mustafa Luş Efendi1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Pangaltı’da Kasap Agop Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet14.06.1932Komisyoncu Asaf Bey1 Lira
    Cumhuriyet14.06.1932Resmî İlanlar Türk Limited Şirketi15 Lira
    Milliyet14.06.1932İsmini Bildirmeyen Bir Avukat1 Lira
    Milliyet14.06.1932Kemal Efendi1 Lira
    Milliyet14.06.1932Amerikan Lokantası2 Lira
    Milliyet14.06.1932Niko Efendi1 Lira
    Milliyet14.06.1932Galatasaraylı Vedat Bey1 Lira
    Milliyet14.06.1932Galatasaraylı Dr. Münif Bey2 Lira
    Milliyet14.06.1932Müteahhit Sudi Bey2 Lira
    Milliyet14.06.1932Mösyö Artaki5 Lira
    Milliyet14.06.1932Hoffer İlanat Acentesi15 Lira
    Milliyet14.06.1932Resmî İlanlar Türk Limited Şirketi15 Lira
    Cumhuriyet15.06.1932Tüccardan ve Fenerbahçe Kulübü Azasından Nurullah Sami Bey100 Lira
    Cumhuriyet15.06.1932Aksaray’da Hafız Yaşar Bey2 Lira
    Cumhuriyet15.06.1932Kadıköy St. Joseph  Mektebinde Fenerbahçeli Samih Sami Bey2 Lira
    Milliyet15.06.1932Yeni Şark Berber Salonu Sahibi Ahmet Bey5 Lira
    Milliyet15.06.1932Yeni Şark Berber Salonu Kalfalarından Recep Efendi1 Lira
    Milliyet15.06.1932Yeni Şark Berber Salonu Kalfalarından Hafız Efendi1 Lira
    Milliyet15.06.1932Yeni Şark Berber Salonu Kalfalarından Mehmet Efendi1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Besim Bey1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından M. Niyego1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Sami Bey1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Cevat Bey2 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Ragıp Bey1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından M. Vukonoviteh2 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından M. Kasayan50 Kuruş
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından M. Delarange1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Fehmi Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Hüsnü Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Eşref Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Yuzufes Bey1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından M. Yorjidios1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Seyfi Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Celal Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Şerafettin Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Fikret Bey1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Şevket Bey1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Şark Demiryolları’ndan Müdür Bey5 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Gençosmanzade İbrahim Bey1 Lira
    Cumhuriyet16.06.1932Vakit Gazetesinden İsmini Bildirmeyen Bir Zat1 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Sakatçı Seyfi Efendi1 Lira
    Milliyet16.06.1932Komisyoncu Şükrü Bey3 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Sakatçı Yunus Efendi2 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Toptancı Kamil Efendi2 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Sakatçı Adil Efendi2 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Sakatçı Tosun Efendi1 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Deri Tüccarı Lambo Efendi1 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Köse Oğlu Yorgi Efendi1 Lira
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Sakatçı Mustafa Efendi50 Kuruş
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Zabih Nazmi Efendi50 Kuruş
    Milliyet16.06.1932Pangaltı’da Kasap Foti Efendi50 Kuruş
    Milliyet16.06.1932Mezbahada Kasap Yani50 Kuruş
    Cumhuriyet17.06.1932Kadıköy Kız Orta Mektebi Talebeleri Tarafından12 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tâli Mübadele Komisyonu Yunan Başkatibi M. K. Zaharyadis5 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Mühendis Osman Fıtri Bey7 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Bursa Mıntıkası Futbol Heyeti Reisi2,5 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Şükrü Bey1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Burhanettin Bey1,5 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Basri Bey1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Lütfi Bey1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Feyzi Bey1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Cemil Bey1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Nihat Bey1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Süreyya Bey1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Fahrünnisa Hanım1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Sacide Hanım1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından İğnas Dokatik Efendi1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Yakoi Efendi1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Tramvay Şirketi Memurlarından Yuanidis Efendi1 Lira
    Cumhuriyet17.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Karakaş Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet17.06.1932Elektrik Şirketi Memurlarından Erip Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet17.06.1932Fenerli Juyyev Hanım2 Lira
    Cumhuriyet18.06.1932Fenerbahçeli Bülent Bey5 Lira
    Cumhuriyet18.06.1932Fenerbahçeli Vecih Bey5 Lira
    Cumhuriyet18.06.1932Fenerbahçeli Beliğ Bey5 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Anadolu Hisarı’nda Yasincizade Fadıl Bey50 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Paşabahçe’den Mehmet Tevfik Recep Bey25 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Eski Fenerlilerden Hüseyin Hayati Bey10 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Mister Allen10 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Elektrik Şirketi Memurin Müdürü Celalettin Bey10 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Mimar Servet Bey10 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Darülfünun Muallim Muavinlerinden Tahir Bey10 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Kemal Aşki Bey10 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Ticaret ve Sanayi Bankasından Mazhar Bey10 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Seyrisefain İşletme Müdürü Burhanettin Bey6 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Müderris Dr. Kemal Cenap Bey5 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Muharrir Burhan Asaf Bey5 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932İstanbul Lisesi’nden Tevfik Fikret Bey3 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Sporcu Hanımlarımızdan Calibe Mahmut Hanım5 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Fener’de M. Louis1 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Profesör Trayani1 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Milli Reasürans Şirketinden Bedia Hanım1 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Milli Reasürans Şirketinden Münir Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Milli Reasürans Şirketinden Suphi Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Milli Reasürans Şirketinden Reşat Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Milli Reasürans Şirketinden Adnan Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.06.1932Üsküdar’da Kevser Mahmut Hanım50 Kuruş
    Cumhuriyet19.06.1932Taibe Abdufahman Hanım50 Kuruş
    Cumhuriyet21.06.1932Mister Allen (İkinci Defa)10 Lira
    Cumhuriyet21.06.1932Beyoğlu’nda iki Fenerbahçeli2 Lira
    Cumhuriyet21.06.1932Fenerbahçe Dördüncü Takımı2,5 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Ankara Muhafızgücü tarafından100 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından M. Kilkus1 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından M. Çerutti1 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından M. Nöttiğ50 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Mehmet Ali Bey1 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Sait Bey1 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Şerif Naci Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Gıyasettin Bey40 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Nazif Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Kemal Ziya Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Mehmet Naci Bey1 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Kemal Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından M. Umil25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Nedim Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Safa Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Muharrem Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından M. Dokides1 Lira
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Niyazi Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Hamdi Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından M.P. Konstantin25 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Namık Bey20 Kuruş
    Cumhuriyet22.06.1932Elektrik Şirketi Ayaspaşa Şebekesi Memurlarından Halit Bey10 Kuruş
    Cumhuriyet23.06.1932Uzunköprü’de Ergene Spor Kulübü10 Lira
    Cumhuriyet23.06.1932Kadıköy Su Şirketi Müracaat Şefi Muammer Bey10 Lira
    Cumhuriyet23.06.1932Kadıköy Naci Bey5 Lira
    Cumhuriyet23.06.1932Kadıköy Su Şirketi Müracaat Memuru Arif Bey1 Lira
    Cumhuriyet24.06.1932Sen Jozef Mektebi 11. Sınıf Talebeleri Tarafından7 Lira
    Cumhuriyet26.06.1932Küçük Fenerli Selahattin Bey50 Lira
    Cumhuriyet28.06.1932Kemalpaşa Seydişehir’de Mustantik Mehmet Ali Bey1 Lira
    Cumhuriyet29.06.1932Dr. Ömer Seyfettin Bey5 Lira
    Cumhuriyet29.06.1932Dr. Ekrem Emin Bey5 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Anavi ve Mahdumları5 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Müskirat İnhisarı İstanbul Başmüdüriyeti İmalathanesi Memurları7,5 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Gümrükçü Miyati Efendi5 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Gümrükçü Nevzat Bey3 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Elektrik Şirketi Mühendislerinden Haşim Bey3 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Talebe Mustafa Zeki Bey1 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Ali Kemal Sabun Fabrikasındaki Amele ve Ustalardan Osman Bey, Katip Niko Efendi1 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Usta İspiro1 Lira
    Cumhuriyet03.07.1932Hasan Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet03.07.1932Rıfat Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet03.07.1932Vasil Dimitriyadis Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet03.07.1932Cevat Efendi25 Kuruş
    Cumhuriyet03.07.1932Kadri Efendi25 Kuruş
    Cumhuriyet03.07.1932Elektrik Şirketinden Sıtkı Bey20 Kuruş
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Çakallızade Mahmut Bey5 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Başmühendis Bedri Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Bahri Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Mazlum Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Nedim Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Cemal Zühtü Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Nevzat Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Tüccar Fikri Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Maden Muamelat Müdürü Niyazi Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Rauf Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Maden Müdürü Sabıkı Hüseyin Fehmi Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Dernekten Bedri Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Muhasip Avni Âgah Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Sulh Hakimi Naşir Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Adnan Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Demiryolu Muhasibi İbrahim Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Avukat Ömer Lütfi Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Avukat Tevfik Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Madenci İbrahim Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Doktor Kemal Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Doktor Reşat Lütfi Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Eczacı Cemal Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Mühendis Tevfik Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Zonguldak’tan Doktor Mustafa Bey Kerimesi Perihan Hanım1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Dokuzuncu Tali Mübadele Komisyonundan İhsan Bey5 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Gümrükçü Nevzat Bey2 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Suat Bey3 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Şükrü Bey2 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Nazım Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Agah Bey1 Lira
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Hüseyin Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Mehmet Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Yani Efendi50 Kuruş
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Mehmet Ali Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Nafiz Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Ziya Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet05.07.1932Su Şirketi Memurlarından Abbas Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet06.07.1932Tüccardan A.B.100 Lira
    Cumhuriyet06.07.1932Standart Oil Gaz Kumpanyası Memurları50,2 Lira
    Cumhuriyet06.07.1932Kadıköylü Enver Niyazi Bey1 Lira
    Cumhuriyet06.07.1932Kadıköyü’nde Terzi Tirebolulu Ali Efendi25 Kuruş
    Cumhuriyet08.07.1932Muallim Faruk Bey5 Lira
    Cumhuriyet08.07.1932İsmini Bildirmeyen Bir Zat7 Lira
    Cumhuriyet10.07.1932İsminin Neşrini Arzu Etmeyen Bir Tacir500 Lira
    Cumhuriyet10.07.1932Feridun Paşa50 Lira
    Cumhuriyet27.07.1932Samsun Tütün Fabrikası Spor Kulübü Tarafından6 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Demiryolu İnşaat Şirketi’nde Ressam Refet Demi Bey5 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Jandarma İdman Yurdu5 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Demiryolu İnşaat Şirketi’nde Affan Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Demiryolu İnşaat Şirketi’nde Ressam Arif Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Demiryolu İnşaat Şirketi’nde Fen Memuru Sıtkı Bey’in Kızı Süreyya ve Zeliha Hanımlar1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Binbaşı Sait Bey Kerimesi Semahat Hanım2 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Eczacı Selahattin Cemal Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Tüccar Eyüp Sabri Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Diş Tabibi Necdet Kadri Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Tütün İnhisarı Memuru Hüseyin Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Osmanlı Bankası Memurlarından Fikret Faruk Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Osmanlı Bankası Memurlarından Kemal Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Manifaturacı Hamdi Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Muallim Ekrem Bey1 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Diş Tabibi Nail Bey Refikası Düriye Hanım3 Lira
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Muallim Süreyya Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Berber Salih Zeki Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Mazlum oğlu Osman Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Fehmi Bey50 Kuruş
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Safder Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan Ali Ekrem Bey25 Kuruş
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan İsmini Yazdırmayan Bir Kişi10 Kuruş
    Cumhuriyet19.08.1932Kütahya’dan İsmini Yazdırmayan Bir Kişi10 Kuruş

    Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri, bağış listelerini aynı gün, 8 Haziran 1932’de yayınlamaya başladılar.

    Milliyet’te 16 Haziran 1932 tarihine kadar 273 Lira 50 Kuruş toplanırken, Cumhuriyet gazetesinin kampanyası 19 Ağustos 1932’de bitti ve 1817 Lira 50 Kuruş toplandı. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı 500 Liralık bağış, bu rakama dahil değildi.

    Ayrıca 10 Temmuz 1932 tarihinde Milliyet gazetesinde şöyle bir haber göze çarpıyordu :

    “Cuma günü oynanan maçı teşrif eden Beyazıt meb’usu Halit ve Cevdet Kerim beylerin delâletiyle memleketimizin en güzide tüccarlarından iki zat Fenerbahçe kulübüne biri 500 Lira, diğeri de 200 Lira teberru etmişlerdir”

    Bu haberdeki 500 Lira veren kişi, Cumhuriyet gazetesinin aynı tarihli bağış haberinde yer alan “İsminin Neşrini Arzu Etmeyen Bir Tacir” olsa gerek… Fakat diğer tüccarımız herhangi bir listede yer almıyor.

    Listede yer almayan diğer isimler ise, bağışlarını Fenerbahçe Kulübü’ne ya da Zeki Rıza Sporel’in mağazasına elden teslim edenler…

    Onlar Fenerbahçe’yi elbirliğiyle küllerinden doğuranlar!