Etiket: Dalaklı Hüseyin

  • Şakir Beşe ve Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe’ye bazen bir “Fenerbahçe Tarihi” kitabında, bazen de eski fotoğrafların “soldan sağa” yazılarında rastlamak mümkün. Hakkında fazla bir şey bilmediğimiz ve yalnızca ismine (o da bir miktar) aşina olduğumuz rahmetli Şakir Bey, meğerse Fenerbahçe tarihine bir hazine bırakmış.

    1914 yılında Rusya’ya giden Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatine katılan ve 1923 tarihli Fenerbahçe tüzüğünde “Kulübü Tesis ve İhya Edenler” başlığı altında adını gördüğümüz “Kuruluştan Fenerbahçeli” Şakir Beşe’nin Torunu, sayın Belgin Beşe Aral hanımefendi, bu hazinenin en kıymetli parçasının, bir asrı devirmiş, muhteşem güzellikteki Fenerbahçe armalı yüzüğün hikayesini şöyle anlatıyor :
    “Babamın söylediğine göre bu yüzükten 16 kişi yaptırmış. Biri Şakir Beşe. Ondan babama, babamdan da bana kaldı. Hatta Şakir Beşe, bu yüzüğü ölene kadar hiç çıkartmamış. Babama ‘Öldüğüm zaman parmağımdan çıkart ve sen tak oğlum’ demiş. Büyükbabam babamın dükkanında vefat edince, babam dediğini yapıp, yüzüğü kendi parmağına takmış. Babam da yüzüğü parmağından ölene kadar hiç çıkarmadı.”

    Aşağıda resimlerini ve (İzzet İsrael Benyakar ağabeyimizin yardımıyla) isimlerini göreceğiniz isimlerin hemen hepsinin detaylı hayat hikayelerinin yazılmış olmasını hak ediyor. Fenerbahçe’yi “tesis ve ihya edenler” herkes tarafından bilinmeli…

    Arka Sıra, Soldan Sağa:
    Hamit Hüsnü Kayacan, Rus mihmandar, Yahya Berki Karagözoğlu, Selahattin Manço, Nüzhet Baban, Galip Kulaksızoğlu, Konstantin Boris, Hasan Basri Bey, Süreyya Mithat, Zeki Mazlum, Jan Boris, Şakir Beşe

    Oturanlar, Soldan Sağa:
    Miço Dimitropoulos, Otomobil Nuri, Karnik Arslanyan, Dalaklı Hüseyin, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hikmet Topuzer

    Arka Sıra, Soldan Sağa :
    Şakir Beşe, Jan Boris, Çerkes Kenan, Garbis Arslanyan, Ömer Nazıma Elbi

    Orta Sıra, Soldan Sağa :
    Karnik Arslanyan, Elkatipzade Mustafa Bey, Armenak Efendi

    Ön Sıra, Soldan Sağa :
    Mehmet Reşat Pekelman, Şinok Efendi, Ethem Bellisan, Nasuhi Esat Baydar, Adil Akşyoti

  • Şakir Beşe’nin Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe’nin Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe‘ye bazen bir “Fenerbahçe Tarihi” kitabında, bazen de eski fotoğrafların “soldan sağa” yazılarında rastlamak mümkün. Hakkında fazla bir şey bilmediğimiz ve yalnızca ismine (o da bir miktar) aşina olduğumuz rahmetli Şakir Bey, meğerse Fenerbahçe tarihine bir hazine bırakmış. Evet, Şakir Beşe’nin Fenerbahçe hazinesi eşine zor rastlanan, muazzam bir miras.

    1914 yılında Rusya’ya giden Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatine katılan ve 1923 tarihli Fenerbahçe tüzüğünde “Kulübü Tesis ve İhya Edenler” başlığı altında adını gördüğümüz “Kuruluştan Fenerbahçeli” Şakir Beşe’nin Torunu, sayın Belgin Beşe Aral hanımefendi, bu hazinenin en kıymetli parçasının, bir asrı devirmiş, muhteşem güzellikteki Fenerbahçe armalı yüzüğün hikayesini şöyle anlatıyor :
    “Babamın söylediğine göre bu yüzükten 16 kişi yaptırmış. Biri Şakir Beşe. Ondan babama, babamdan da bana kaldı. Hatta Şakir Beşe, bu yüzüğü ölene kadar hiç çıkartmamış. Babama ‘Öldüğüm zaman parmağımdan çıkart ve sen tak oğlum’ demiş. Büyükbabam babamın dükkanında vefat edince, babam dediğini yapıp, yüzüğü kendi parmağına takmış. Babam da yüzüğü parmağından ölene kadar hiç çıkarmadı.”

    Mazide Bir Tarih Yatıyor

    Aşağıda resimlerini ve (İzzet İsrael Benyakar ağabeyimizin yardımıyla) isimlerini göreceğiniz isimlerin hemen hepsinin detaylı hayat hikayelerinin yazılmış olmasını hak ediyor. Fenerbahçe’yi “tesis ve ihya edenler” herkes tarafından bilinmeli…

    Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatini onun kaleminden okuduğumuzu ve meşhur Kuşdili Lokali’nin yerini de yine Şakir Beşe’nin bir yazısının yardımıyla tespit ettiğimizi de unutmamak gerekiyor.

    Arka Sıra, Soldan Sağa:
    Hamit Hüsnü Kayacan, Rus mihmandar, Yahya Berki Karagözoğlu, Selahattin Manço, Nüzhet Baban, Galip Kulaksızoğlu, Konstantin Boris, Hasan Basri Bey, Süreyya Mithat, Zeki Mazlum, Jan Boris, Şakir Beşe

    Oturanlar, Soldan Sağa:
    Miço Dimitropoulos, Otomobil Nuri, Karnik Arslanyan, Dalaklı Hüseyin, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hikmet Topuzer

    Arka Sıra, Soldan Sağa :
    Şakir Beşe, Jan Boris, Çerkes Kenan, Garbis Arslanyan, Ömer Nazıma Elbi

    Orta Sıra, Soldan Sağa :
    Karnik Arslanyan, Elkatipzade Mustafa Bey, Armenak Efendi

    Ön Sıra, Soldan Sağa :
    Mehmet Reşat Pekelman, Şinok Efendi, Ethem Bellisan, Nasuhi Esat Baydar, Adil Akşyoti

  • Ben Fenerbahçe’yim! Fenerbahçe Benim!

    Daha önce şurada naklettiğimiz hatırayı, yine aynı kalemden, yeni diyalog detayları ile birlikte diğer bir dergiden, Öz Fenerbahçe’den aktaralım. Hey gidi Ayetullah Bey! Okumaya doyulmuyor…

    * * * * * *

    İlk günlerin Hasan’lı, Hüseyin’li, İzzi’li, (Devrin en meşhur futbolcuları) şatafatlı takımı, lig maçları arifesinde dağılıvermişti. Ortada Galip ve onun etrafında, futbolcu bile henüz belirmemiş biz gençler, kulübün zayıf bünyesini korumaya çabalıyorduk. Gün oluyordu ki on bir kişi bir araya gelip sahaya nasıl çıkacağımızı düşünerek kıvranıyorduk.

    Kuvvetlenmek için bizden daha kudretsizi ile “Pazar Yolu Kulübü” ile birleştik. Artık kalabalıktık. Takımın her hattında bir iki yedeği vardı. Lâkin yeni gelenlerle bir türlü bağdaşamıyorduk. Aramızda sebebi ifade edilemeyen bir geçimsizlik devam ediyordu. Belki biz, eski Fenerbahçeliler, biri birimizin çok yakın dostu idik, yenilerle müşterek fikirlerimiz ve hislerimiz yoktu, belki ayrı muhitlerde yetişmekte idik.

    Velhasıl uzlaşamıyor, az çok ayrı bir küme halinde yaşıyorduk. Esasen birleştiğimiz yer de ancak futbol sahası idi. Henüz lokal sahibi değildik. Şurada burada toplanıyor, işlerimizi hep beraber görüyorduk. Daha geniş hükümleri olan bir nizamnameye, idare mesuliyetini hakkıyla taşıyan bir heyete ihtiyacımız aşikardı.

    Nihayet, hazırlanan nizamnameyi müzakere ve bir idare heyeti teşkil etmek üzere, bir tatil günü sabahı, “Mühürdar Gazinosu”nda bir toplantı tertipledik. Usule göre bir reis ve iki katip seçerek görüşmelere başladık. İlk madde üzerinde uzun duruldu : Kulübün adı Fenerbahçe mi, Pazaryolu mu, Fenerbahçe-Pazaryolu mu, yahut büsbütün başka mı olacaktı?

    Fenerbahçe’nin o zamanki reisi Ayetullah Bey (en ihtiyarımız, 23-24 yaşlarında, sarışın ve miyop bir delikanlı) söz aldı : “Bizimle birleştiniz, isim değişikliği bahis mevzuu olamaz!” dedi.

    Pazaryolluların reisi, bir hukukçu cevap verdi :

    – “Hayır sizinle birleşemedik, iki kulüp birleşti. İsim bahse konulmalıdır”

    Bir uysal teklif etti :

    – “Nizamnamenin diğer maddelerine kat’i şekli verelim, yeni idare heyetini de seçtikten sonra isme avdet ederiz”

    Ayetullah, birdenbire, köpürdü:

    – “Nizamnameyi bitirelim, idare heyetini de ekseriyetinizle kuralım, sonra bu idare heyeti, bu ekseriyet Fenerbahçe’nin kuyusunu kazsın, arkadaşlarımızdan dilediğini alıkoyup üst tarafını kapı dışarı etsin. Nerede bu bolluk! Biz Fenerbahçe’yi yalnız futbol oynamak için değil, bundan çok daha yüksek maksatlarla kurmuş ve bugüne kadar yaşatmış olanlardanız. Yolumuzda yürümek isterseniz elbirliğine hazır olduğumuzu söyler, aksi takdirde sizlere (gazinonun kapısını göstererek) buyurun, deriz”

    Pazaryolluların reisi, bu sert muamele karşısında, sordu :

    – “Siz kim oluyorsunuz da pişmiş aşa su katıyorsunuz?”

    Evet, bizlere bakarak, bakışlarımızda tasvip ifadesi bularak :

    – “Ben Fenerbahçe’yim, Fenerbahçe benim!” cevabını verdi.

    Gerçi, bu cevap On beşinci Louis’nin meşhur sözü idi, amma Fenerbahçe dürbün reisinin uzağı görmesi sayesinde, bir müzakere oyununa gelmemiş, dağılmak vartasından kurtulmuştu.

    Fenerbahçe, kırk yıllık ömründe, yine Ayetullah kıratında idarecilerinin uzak görüşleriyle, buna benzer hadiselerden daha kuvvetlenmiş olarak çıkacaktır.

    Nasuhi Esat Baydar

  • Ben Fenerbahçe’yim!

    Ben Fenerbahçe’yim!

    Daha önce şurada naklettiğimiz hatırayı, yine aynı kalemden, Nasuhi Esat Baydar’dan yeni diyalog detayları okuyalım. Öz Fenerbahçe’den aktarıyoruz. Ayetullah Bey, Fenerbahçe’nin yok olma tehlikesi karşısında “Ben Fenerbahçe’yim!” diye kükrüyor. Okumaya doyulmuyan bir hadise…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Dağılıyor mu?

    İlk günlerin Hasan’lı, Hüseyin’li, İzzi’li, (Devrin en meşhur futbolcuları) şatafatlı takımı, lig maçları arifesinde dağılıvermişti. Ortada Galip ve onun etrafında, futbolcu bile henüz belirmemiş biz gençler, kulübün zayıf bünyesini korumaya çabalıyorduk. Gün oluyordu ki on bir kişi bir araya gelip sahaya nasıl çıkacağımızı düşünerek kıvranıyorduk.

    Kuvvetlenmek için bizden daha kudretsizi ile “Pazar Yolu Kulübü” ile birleştik. Artık kalabalıktık. Takımın her hattında bir iki yedeği vardı. Lâkin yeni gelenlerle bir türlü bağdaşamıyorduk. Aramızda sebebi ifade edilemeyen bir geçimsizlik devam ediyordu. Belki biz, eski Fenerbahçeliler, biri birimizin çok yakın dostu idik, yenilerle müşterek fikirlerimiz ve hislerimiz yoktu, belki ayrı muhitlerde yetişmekte idik.

    Velhasıl uzlaşamıyor, az çok ayrı bir küme halinde yaşıyorduk. Esasen birleştiğimiz yer de ancak futbol sahası idi. Henüz lokal sahibi değildik. Şurada burada toplanıyor, işlerimizi hep beraber görüyorduk. Daha geniş hükümleri olan bir nizamnameye, idare mesuliyetini hakkıyla taşıyan bir heyete ihtiyacımız aşikardı.

    Nihayet, hazırlanan nizamnameyi müzakere ve bir idare heyeti teşkil etmek üzere, bir tatil günü sabahı, “Mühürdar Gazinosu”nda bir toplantı tertipledik. Usule göre bir reis ve iki katip seçerek görüşmelere başladık. İlk madde üzerinde uzun duruldu : Kulübün adı Fenerbahçe mi, Pazaryolu mu, Fenerbahçe-Pazaryolu mu, yahut büsbütün başka mı olacaktı?

    Ben Fenerbahçe’yim!

    Fenerbahçe’nin o zamanki reisi Ayetullah Bey (en ihtiyarımız, 23-24 yaşlarında, sarışın ve miyop bir delikanlı) söz aldı : “Bizimle birleştiniz, isim değişikliği bahis mevzuu olamaz!” dedi.

    Pazaryolluların reisi, bir hukukçu cevap verdi :

    – “Hayır sizinle birleşemedik, iki kulüp birleşti. İsim bahse konulmalıdır”

    Bir uysal teklif etti :

    – “Nizamnamenin diğer maddelerine kat’i şekli verelim, yeni idare heyetini de seçtikten sonra isme avdet ederiz”

    Ayetullah, birdenbire, köpürdü:

    – “Nizamnameyi bitirelim, idare heyetini de ekseriyetinizle kuralım, sonra bu idare heyeti, bu ekseriyet Fenerbahçe’nin kuyusunu kazsın, arkadaşlarımızdan dilediğini alıkoyup üst tarafını kapı dışarı etsin. Nerede bu bolluk! Biz Fenerbahçe’yi yalnız futbol oynamak için değil, bundan çok daha yüksek maksatlarla kurmuş ve bugüne kadar yaşatmış olanlardanız. Yolumuzda yürümek isterseniz elbirliğine hazır olduğumuzu söyler, aksi takdirde sizlere (gazinonun kapısını göstererek) buyurun, deriz”

    Pazaryolluların reisi, bu sert muamele karşısında, sordu :

    – “Siz kim oluyorsunuz da pişmiş aşa su katıyorsunuz?”

    Evet, bizlere bakarak, bakışlarımızda tasvip ifadesi bularak :

    – “Ben Fenerbahçe’yim, Fenerbahçe benim!” cevabını verdi.

    Gerçi, bu cevap On beşinci Louis’nin meşhur sözü idi, amma Fenerbahçe dürbün reisinin uzağı görmesi sayesinde, bir müzakere oyununa gelmemiş, dağılmak vartasından kurtulmuştu.

    Fenerbahçe, kırk yıllık ömründe, yine Ayetullah kıratında idarecilerinin uzak görüşleriyle, buna benzer hadiselerden daha kuvvetlenmiş olarak çıkacaktır.

    Nasuhi Esat Baydar

  • Fenerbahçe’nin İlk Tarihçesi

    Fenerbahçe’nin İlk Tarihçesi

    Fenerbahçe’nin ilk tarihçesi, kuruluştan sadece 6 sene sonra, 1913 tarihli İdman dergisinde, Fenerbahçe’nin kurucu kadrolarında yer alan Mehmet Nasuhi (Baydar) Bey tarafından yazılmıştı. Keyifli okumalar diyerek, sizlerle paylaşıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Enver Hoca Bir Kulüp Kurmak İstiyor

    1323 senesinde Frerler (Saint Joseph) mektebi Türkçe muallimi ve elyevm rüsumat müfettişi bulunan Enver (Yetiker) Bey, talebe-i kadimesinden beş altı futbolcu genci bir araya toplayarak bir kulüp tesis etmek arzusunda bulunduğunu bildirmişti. Bu fikre bütün arkadaşları iştirak ederek akşamları Moda çayırında idman yapmaya başlamışlardı.

    Altı kişilik futbol takımı olmazsa da Enver Bey ve arkadaşları teşkil ettikleri heyete bir isim vermeyi unutmamışlar, o zaman hiçbir fikr-i siyasiye hamil edilmemesi için Fenerbahçe namını bulmuşlardı. Fenerbahçe o zamandan itibaren idmanlarına germi verdi, bu cihetle dört beş ay zarfında azasının adedini yirmiye iblağ etti.

    Nurizade Ziya Bey’in Başkanlığı ve Kulüpten Ayrılışı

    Biraz sonra Enver Bey Reis-i Fahri mevkiinden çekildi. Kulübün yed-i idaresi müteşebbis, faal olan Nurizade Ziya (Songülen) Bey’e tevdi edildi. Reis bulunduğu müddet zarfında kulübün gösterdiği faaliyet şayan-ı takdir bir dereceye yaklaştı.

    Kulüp İstanbul’un en kuvvetli timlerinden oldu. Ziya Bey faaliyetinin yalnız reisi bulunduğu kulübe münhasır kalmasını ve yalnız Fenerbahçe’nin terakki edip diğerlerinin mahrum-u tekmil bulunmasını istemiyordu. Binaenaleyh futbolun daha büyük bir mikyasta ilerlemesi için birkaç Türk ve İngiliz arkadaşıyla teşrik-i mesai ederek Kadıköy’deki Union Kulüp’ün teşkiline sai etti ve meramında muvaffak oldu.

    Liglere Katılış

    Union Kulüp inşa edildikten sonra Fenerbahçe her sene İstanbul kulüplerinin içtimasından hasıl olan lig heyetine dahil oldu. Fakat o sırada Hasan ve Hüseyin Beyler Kadıköy’e, Mösyö Armitage da Galatasaray’a dahil oldu.

    Kulüp en fazla güvendiği azasını kaybedince mağlubiyet de bittabî baş gösterdi ve hemen hemen her müsabaka kaybedilmeye başlandı. Sene nihayetinde Fenerbahçe lige dahil bulunan kulüplerin sonuncusu idi.

    Kulübün bekasından ümitvar olamayan rüesa birer mazeret ile kulübü terk ettiler. Kulübün idaresi en büyüğü on dokuz yaşını tecavüz edemeyen on beş gence kaldı. Bu gençler yorulmak bilmez bir faaliyetle çalışmamış olsaydılar, ne 1912 şampiyonluğu bir Türk kulübünde kalacak, ne de halen mevcudiyetleri ile terbiye-i bedeniye sahasını tezyin eden heyetler, cemiyetler bu kadar müşaşa bir hayata sahip olacaklardı.

    Çekilen Zorluklar ve Sonunda Şampiyonluk

    Halbuki Fenerbahçe birinci sene-i hayatında mağlup oldu; ikinci, üçüncü, dördüncü hatta beşinci sene dahi sonunculuğu muhafaza etti, fakat bununla maneviyatı münkesir olmadı. Yenildi, fakat istiklalini muhafaza etti. Yenilmemeyi arzu etti; mesela Kadıköy Kulübü’yle birleşti, Üsküdar Kulübü’yle teşrik-i mesai etti. Fakat bunlardan mesalikine mugayir bir fikir -velev ki ehemmiyetten ari olsun- telakki edince birinciliğe, şampiyonluğa bilatereddüt veda etti. Galibiyet maddiyattan ziyade azası beyanındaki mücanesetin maneviyattan, arkadaş hatta kardeşçe bir rabıtadan mütevellit olmasını özledi.

    Hüsnüniyet ve ikdamının mükafatını gördü. Tevfik (Haccar Taşçı) Bey’in taht-ı riyasetinde iken geçen sene şampiyonluğu kazandı. Mevcudiyetini dostlarına da düşmanlarına da gösterdi. Her hususta halkın muhabbetine, sportsmenlerin teşvik ve tergibine mazhar oldu. İsmini “Fenerbahçe Futbol Kulübü” iken “Fenerbahçe Spor Kulübü”ne tahvil etti. Ve böylece terbiye-i bedeniyenin aksam-ı mühimmesini programına ithal etmiş bulundu. Timlerinin adedini tezyid ederek; on dört ile on sekiz yaşlarındaki gençler için bir ikinci tim ve on ile on dört arasındaki çocuklar için de üçüncü ve dördüncü timlerini teşkil etti. Hokey, tenis, kriket, av, waterpolo, kürek, çocuklar için “keşşaf yoldaşlığı” şuabatını, temin ettikleri faide-i adideye, mebni nizamnamesine ithalde hiçbir mahzur görmedi.

    Ahaliden daha fazla rağbet ve evliyay-ı umurdan da daha fazla teşvik gördükçe terakki ve tealisi de daha büyük bir nispette olacaktır.

    Mehmet Nasuhi (1913 – İdman Dergisi – Fenerbahçe’nin İlk Tarihçesi)