Etiket: Darüşşafaka

  • 1924 Derbi Kavgası X

    1924 Derbi Kavgası X

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası X

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    27 Ağustos 1924

    Beşiktaş Şampiyon

    Federasyon kati kararını verdi.

    Federasyon’un son içtimaında Fenerbahçe’nin mağlubiyeti tasdik edilmiş ve İstanbul futbol şampiyonu olarak Beşiktaş kulübünün Ankara’ya gitmesi takarrür etmiştir.

    28 Ağustos 1924

    İstanbul Mıntıkası Kongre İntihabı

    Varid olmuştur:

    Geçen hafta Türk Ocağı’nda inikat eden Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı İstanbul mıntıkası kongresi Ankara’ya gidecek murahhasların intihabı ile meşgul olmuş ve neticede İstanbul mıntıkası namına otuz dört murahhasın îzamı takarrür etmiştir. Oradaki kulüp murahhasları pek haklı olarak umumi kongrede İstanbul mıntıkası namına iştirak edecek olan arkadaşların hangi hususatta ve ne gibi şeyler isteyeceklerini öğrenmek istemişlerdir ve bilahare intihabata geçilmesini münasip görmüşlerdi.

    Emin Ali Bey’in verdiği izahattan anladık ki Ankara’da iştigal edilecek mevaddan biri ve belki birincisi nizamnamenin tadili keyfiyetidir. İntihabata geçilmezden evvel Türkgücü’nden Nazmi Bey elinde bir liste olduğu halde: “Biz bir liste tanzim ettik, arzu buyurulursa listeye dâhil arkadaşlardan intihap edelim” dedi. Liste okundu. Maalesef birçok itiraza maruz kalan Nazmi Bey’in “Sizi fazla külfetten kurtarmak için bu listeyi tanzim ettim. Mademki liste Türkgücü murahhasları ile dolmuş diyorsunuz, vazgeçtim. Türkgücü hiç kimseyi göndermiyor” demesi üzerine Saip Servet Bey bu ifadenin zapta geçmesini teklif etti. Nazmi Bey’in bu açık ifadesi birçok takdirlere mazhar oldu. Oldukça uzun süren bir münakaşadan sonra her kulüpten birer murahhasın intihabı takarrür etti. Tasnif-i ârâ maatteessür ve maatteessüf bütün mağdur kulüplerin muhakkak şikayetini mucip olacak bir netice irae etti. Nazmi Bey’in “Türkgücü kimseyi vermiyor” demesine rağmen gruplarının tekrar iraeden çekmedikleri namzetleri yedi kişiye baliğ oldu. Diğer murahhaslar da bervech-i âtîdir:

    Türkgücü yedi, Üsküdar beş, Haliç beş, Vefa dört, Fenerbahçe üç, Beylerbeyi iki, Hisar bir, Beşiktaş bir, Yenişafak bir, Gürbüzler bir, Darüşşafaka bir ve kulüpleri ve şahsiyetleri meçhul iki kişi.

    Türkiye’de sporun banisi addedilen ve sporda birinci safta ahz-ı mevki eden ve nihayet beş yüze yakın faal azası bulunan Galatasaray’ın umumi kongrede hakk-ı kelamiye malik bir murahhası bulunmamalı mı idi? Türkiye’nin her tarafında tanınmış ve bu memleketin sporu için dünden çok çalışan Altınordu, Hilal, Nişantaşı, Süleymaniye kulüplerinin bir murahhası bulunmamalı mı idi? Ve nihayet nizamname tadilatı ile iştigal edecek bu heyette, elimize verdikleri bir nizamname ile bizlere bir direktif veren Ali Sami, Saip Servet, Fethi, Hamdi, Ziya, Orhan ve sair muhterem şahsiyetlerden hiç kimse bulunmamalı mı idi? Hiç olmazsa biraz munsifane hareket edilmeli idi. Türkgücü azaları altmış reyle intihap edildikleri zaman Ali Sami, Saip, Hamdi ve sair muhterem şahsiyetler dört beş reyde kaldılar. Bu vaziyet dahilinde kongrenin tekrar içtimaından başka çare olmadığı muhakkaktır. Hürmetlerle bu mektubun dercini rica ederim efendim. (Süleymaniyeli Kemal)

    2 Eylül 1924

    Sporcularımız Bugün Ankara’ya Gidiyorlar.

    İstanbul mıntıkasına mensup atletler bugün yola çıkıyorlar.

    Ankara’da icra edilecek Türkiye birinciliklerinde İstanbul mıntıkasını temsil edecek idmancılarımızın intihabı bitmiştir. Futbol şampiyonu olarak Beşiktaş kulübünün, atletizm birincilerinin, her sikletten güreş şampiyonlarının teşkil edeceği ilk kafileden sonra İttifak’ın heyet-i merkeziyesiyle Avrupa seyahatine iştirak etmiş olan futbolcular ve diğer atletler de Çarşamba günü yola çıkacaklardır. Buna nazaran futbol İstanbul mıntıkasını temsil edecek Beşiktaş takımından başka Galatasaray ve Fenerbahçe ile evvelce Altınordu’ya mensup diğer oyuncular da umumi müsabakalarda hazır bulunacaklardır.

    Kulüpler tarafından intihap edilen murahhasların esamisini evvelce yazmıştık. Bu murahhaslar arasında boks ile iştigal etmekte olan zevat Ankara kongresinde bir boks heyet-i müttehidesi teşkili için de ibraz-ı mesai eylemeyi kararlaştırmışlardır.

    İdman ittifakına dâhil olan diğer vilâyat ve menâtık idmancılarından bir kısmı yola çıkmış ve diğerlerinin de yakında Ankara’da hazır bulunacakları anlaşılmıştır. İstanbul boks amatörleri arasında yetişen birkaç mümtaz simanın koşucu ve atlayıcı atletlerden ve güreşçilerden bazısına çok faik oldukları meydanda iken İstanbul mıntıkası namına Ankara’ya boksör gönderilmemesi (boks federasyonunun) şimdiye kadar temadi eden ihmal silsilesine ilave edilecek kadar asar-ı lakaydiden biridir. Hele İzmir mıntıkasında İstanbul mıntıkasına da faik amatör boksörlerin mevcut olduğu anlaşıldığına göre Ankara müsabakalarında güzel bir imtihan fırsatı elde edilmiş olur ve bu zümre henüz intişara başlayan bu sporun taammümü için de pek feyizli bir hareket yerine geçerdi.

    İzmirli Hamid, Ali İhsan Beylerle İstanbul’dan Kemal, Nuri, Cevdet ve Vedat Beyler bu ilk müsabakalara kemal-i cesaretle gönderebileceğimiz mümtaz gençlerdi.

    İdman Cemiyetleri İttifakı’nın Bir Tebliği

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Riyaaseti’nden: Merkez-i umumi ve heyet-i müttehideler azasıyla millî takıma ve Paris Olimpiyatları’na iştirak etmiş olan sporculardan Ankara’da icra olunacak Türkiye birincilikleri müsabakasında hazır bulunmaları tensip edilen zevatın 2 Eylül 340 Salı günü badelzeval saat birden üçe kadar İstanbul’da Rıhtım Hanı’nda 8 numarada merkez-i umumiye müracaatları rica ve son kafilenin 3 Eylül 340 Çarşamba günü saat dokuz evvelde Haydarpaşa’dan hareket edeceği tebliğ olunur.

    3 Eylül 1924

    Sporcuların Birinci Kafilesi Dün Yola Çıktı.

    Bugün de ikinci kafilesi hareket ediyor – Polonyalılarla müsabakalar nasıl olacak? – Hangi kulüpler oyun oynayacak? – Ankara birinciliklerine kimler dâhil oldu?

    İstanbul mıntıkasına mensup atletler arasında icra edilen son müsabakalarda birincilik kazanan gençlerle İstanbul futbol şampiyonluğunu ihraz eden Beşiktaş takımı ve muhtelif spor kulüplerine mensup murahhaslar dün Ankara’ya dün Ankara’ya müteveccihen şehrimizden hareket etmişlerdir.  Dün büyük kafilenin arkasından bugün ittifak heyeti merkez-i umumi azası saat dokuzda hareket eden trene râkib olacaklar ve Ankara’daki arkadaşlarına iltihak edeceklerdir.

    Avrupa seyahatine iştirak eden futbolcularla atletlerin Ankara müsabakasına tabiien dâhil bulundukları nizamnamede sarâhaten zikredilmektedir. Buna nazaran önümüzdeki hafta için hazırlanan futbol müsabakalarının nasıl icra olunacağı pek çoklarını şimdiden meraka düşürmüşse de İttifak heyetince bunun halli için lazım gelen çarelere tevessül edilmiştir.

    Filhakika Polonyalı futbolcular 12 Eylül’de İstanbul’a gelecekler ve o esnada ise Ankara kongresi henüz neticelenmiş olmayacaktır. Bununla beraber Galatasaray’a, Altınordu’ya mensup futbolcuların bu tarihten evvel İstanbul’a avdetleri temin edilmiştir. Polonyalılarla yapılması takarrür eden müsabakalara şimdilik Altınordu, Hilal ve Galatasaray kulüpleri iştirak edecektir. Altınordu takımının Hilal futbolcularıyla teşkil edecekleri muhtelit takımla ilk müsabakayı icra etmeleri tahmin olunacağı gibi Hilal ve Altınordu’nun ayrı ayrı müsabaka yapmaları da kabildir.

    Galatasaray kulübü de Polonyalılarla çarpışacaktır. Beşiktaş ve Fenerbahçe kulüpleri için henüz takarrür etmiş bir şey mevcut olmamakla beraber ileride bu iki güzide kulüple Polonyalılar arasında maç tertibi de pek muhtemeldir. Muhtelit bir Türk takımının teşkili ise henüz büsbütün meçhuldür. Her ne kadar Fenerbahçe futbolcularının bundan böyle bir daha Galatasaraylılarla aynı takımda oynamak istemedikleri söyleniyorsa bu nevi iğbirarların pek uzun sürmeyeceğini ümit ve temenni ederiz.

    Ankara’da icra olunacak müsabakalara İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir, Eskişehir, Karesi, Konya, Adana, Trabzon, Canik, Bursa, Kocaeli ve Edirne mıntıkaları dâhil olacaktır.

    Yapılacak müsabakalara ait programı bundan evvelki nüshalarımızda tafsilatıyla dercetmiştik. Her mıntıkada yapılan son müsabakalar neticesinde İstanbul’da futbol birinciliğini Beşiktaş takımı kazandığı gibi Ankara’da Turan Sanatkaran Gücü, İzmir’de Altay, Kocaeli’de Adapazarı, Konya’da Gençlerbirliği, Trabzon’da İdman Ocağı şampiyon olmuşlardır.

    İdmancı Memurlara İzin

    Ankara’da icra edilecek spor birincilikleri müsabakasına iştirak edecek memurlara mezuniyet itası vilayete tamimen tebliğ edilmiştir.

    (SON)

  • 1924 Derbi Kavgası I

    1924 Derbi Kavgası I

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası I

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1 Ağustos 1924

    Futbol Birinciliği

    Dün müsabakalara başlandı.

    Dün Taksim Stadyumu’nda İstanbul Futbol Birinciliği müsabakalarına başlanmış ve evvelce neşrettiğimiz fikstür mucibince Vefa-Darüşşafaka, Süleymaniye-Kumkapı takımları karşılaşmışlardır.

    Saat beşi çeyrek geçe Şeref Bey’in idaresinde Vefa-Darüşşafaka müsabakası başladı ve oyun ekseriyetle Vefa’nın hâkimiyeti altında düzgün bir surette cereyan ederek sıfıra karşı üç sayı ile Vefa takımı galip geldi.

    Saat 7.15’de Yusuf Ziya Bey’in idaresinde Süleymaniye-Kumkapı müsabakasına başlandı. Oyun Süleymaniyelilerin tamamen hâkimiyetleriyle cereyan etti ve Kumkapılıların Süleymaniye müdafilerinin pek ileride bulunmalarından istifade ederek yaptıkları bir sayıya mukabil Süleymaniye’nin yaptığı on iki sayı ve galibiyetiyle hitam buldu.

    2 Ağustos 1924

    Futbol

    Dünkü turnuva müsabakaları. Dün galip gelenler Beykoz ve Beşiktaş takımlarıdır.

    İstanbul futbol birincisini tayin etmek için yapılmakta olan turnuva müsabakalarına dün de devam edilmiş ve fikstür mucibince Beykoz İdman-Anadolu Hisar İdman, Beşiktaş-Ortaköy kulüpleri karşılaşmışlardır.

    Saat beşte İhsan Bey’in idaresinde başlayan Beykoz-Anadolu Hisar müsabakası birinci devrenin nihayetine kadar tamamen Beykozluların hâkimiyeti altında cereyan etti ve yirmi beşinci dakikada Anadolu Hisarı’na ilk sayı yapıldı. İkinci devrenin bidayetinde Anadolu Hisarı biraz faaliyet göstermek istedi ise de muvaffak olamadı ve otuz beşinci dakikada Beykoz ikinci sayısını yaparak müsabaka sıfıra karşı iki ile Beykoz galibiyeti ile hitam buldu.

    Bu müsabakadan sonra Necmi Bey’in idaresinde Beşiktaş-Ortaköy müsabakasına başlandı. Beşiktaş takımı Refik ve Hasan Beyler gibi kıymetli oyuncularından mahrum bulunmalarına rağmen tamamıyla faik ve hâkim bir oyun oynadılar ve neticede sıfıra karşı dokuz sayı ile galip geldiler. Bu suretle Anadolu İdman Yurdu ile Ortaköy İdman Yurdu da müsabaka harici oldular.

    Mister Billy Hunter

    Birinci takım ihtiyatlarıyla ikinci takım idmancılarını talim ettirecek.

    Futbol Heyeti Riyaseti’nden: Futbol antrenörü Mister (Billy Hunter)ın İstanbul mıntıkasına mensup idman cemiyetlerinin futbol birinci takım ihtiyatlarıyla ikinci takım genç idmancılarını talim ettirmesi takarrür eylemiştir.

    Mıntıka futbol cemiyetleri, istidat ve kabiliyetleri hal-i inkişafta ve aldığı dersten arkadaşlarını müstefit edebilecek iktidarda olan idmancılarını (arzu ettikleri miktarda) intihap ve tefrik ederek yedlerine verecekleri vesikalarla bugünkü Cumartesi günü saat dört buçukta Kadıköy İttihat Spor Sahası’na îzam eylemeleri tebliğ olunur.

    3 Ağustos 1924

    Birincilik Müsabakalarının İkinci Fikstürü

    İstanbul Mıntıkası Futbol Birliği Riyaseti’nden: Mıntıka futbol birinciliği müsabakalarının (Rub’-i nihâî) müsabakalarına başlanması takarrüb ettiğinden ikinci fikstürü tanzim ve mıntıka birliğine ait vezâyifi ifa eylemek üzere 3 Ağustos Pazar günü (bugün) saat beşte mıntıka birliği akd-i içtimâ edeceğinden birliğe dâhil idman cemiyetleri futbol murahhaslarının Taksim Stadyumu salonunda hazır bulunmaları rica olunur.

    Dünkü Müsabakaların Netâyici

    Birincilik müsabakalarına dün de devam edilmiştir. Haliç İdman Yurdu, Üsküdar İdman Ocağı’nı (2)ye karşı üç sayı ile mağlup etmiş, Beylerbeyi takımı da (2)ye karşı dört sayı ile galip gelmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • Fikstür

    Fikstür

    1919-1920 İstanbul futbol liglerine ait olan fikstür, Spor Alemi dergisinden çıktı. Aşağıdaki notlarla yayınlanan takvimin görselini yukarıda, organizasyonda yer alan takımları ise aşağıda görebilirsiniz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    1-Oyunlar İttihat Spor Kulübü’nde icra edilecektir.

    2-İkinci takımlar zevali saat 10.30’da birinci takımlar birde oyuna başlayacaklardır.


    Cuma Birinci Küme

    • Altınordu
    • Anadolu
    • Fenerbahçe
    • İdman Yurdu
    • Galatasaray
    • Süleymaniye

    Pazar Ligi

    • Aneyanis
    • Ermeni Spor Cemiyeti
    • Fenerbahçe
    • Makabi
    • Neayena
    • Olimpia

    Cuma (Yeni Küme)

    • Altınörs
    • Beşiktaş
    • Beylerbeyi
    • Darüşşafaka
    • Haliç
    • Hilal
    • Kumkapı
    • Türkgücü
    • Üsküdar
    • Vefa

    Not: İkinci takımlar fikstüründe yer alan ekipler, Cuma (Yeni Küme) ile aynıdır.

  • Canlı Yapraklar – X

    Canlı Yapraklar – X

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – X” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – X

    Bugün İstanbul’un 4 kümeye bölünmüş 92 kulübü içinde öyleleri vardır ki, bunlar hangi kümede olurlarsa olsunlar, taşıdıkları adları ile birer (tarih)tirler. İkinci kümedeki Anadolu, Süleymaniye, Anadoluhisarı İdman Yurdu ve dördüncü kümedeki Altınordu kulüpleri gibi.

    Siyah-Beyaz formasıyla, uzun seneler İstanbul semtinin en kudretli kulübü olarak temayüz eden (Süleymaniye)nin bugün adını sık sık işitmemek onun yüce tarihinin silinmiş veya unutulmuş olması manasına gelmemelidir.

    Şöyle, 35 yıl öncelere gidelim. Ve futbolda İstanbul’un birinci kümesine göz atalım… Göreceğiz ki orada 6 kulüp vardır… Bunlar: Fenerbahçe, Galatasaray ve yukarıda adları geçen 4 kulüptür.

    40 yıl önceye gidelim… 1915 te de küme yine aynı 6 kulüpten müteşekkil olarak bütün bir hüviyet ve kudretiyle karşımıza çıkar. Hem de öyle bir küme ki şartlar, aşağı yukarı bugünkü gibi, müsavi olduğundan karşılaşmalarda hiç bir kulüp için önceden kati bir üstünlük iddiası varit olamaz. Her maç çetin, her karşılaşma şedit bir mücadeledir.

    Yıllarca birbirleriyle kaynaşmış ve sporumuzun bugünkü ileri durumunun, hemen her şube için ve uzun yıllar kahrını çekmiş bu emektar 6 kardeşin bugün, 40 sene sonra, çil yavrusu gibi dağılmış olmaları hakikaten hazindir. Fakat bu, onların şaşaalı tarihlerine bir nakisa teşkil etmeyeceği gibi bir gün yine bir arada ve en üst kümede toplanmalarının imkânsız olduğu manasını da taşımaz.

    1910’da kurulmuş olan (Süleymaniye Kulübü) nün gerçekten şaşaalı bir tarihi vardır. Kaleci Büyük Nedim’ler, solaçık Zeki’ler, Fikret’ler, Büyük Orhan’lar, Arif’ler, Hikmet’ler, Badi Şükrü’ler, Ahmet’ler, Arap Hüseyin’ler, Kemal Halim’ler, daha sonra Hamdi’ler ve Lütfi’ler… Ve daha nice kıymetler bu eski ve köklü yuvada yetiştiler.

    Futbolda Milli Takıma müteaddit elemanlar veren ve İstanbul ikinciliklerini alan Süleymaniye, atletizm ve bilhassa bisiklette de birçok Türkiye şampiyonluklarına erişmiştir.

    Bu eski ve kıymetli spor ocağımızın 15 yıl önceleri güttüğü Yenibahçe stadı dâvasını müspet bir neticeye bağlayamaması cidden talihsizlik olmuş ve onu lâyık olduğu büyük gelişmeden mahrum bırakmıştır.

    İstanbul semtinin, en az çeyrek asır için, en kuvvetli kulübü olan Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile olan münasebetleri 40 sene, fasılasız olarak, büyük bir kardeşlik havası içinde devam etmiştir.

    1913’de bir ihtilaf yüzünden cuma ligine giremeyen Süleymaniye’nin Büyük Orhan ve Zeki gibi en kıymetli futbolcularını, o sene pazar liginden mâda cuma ligine de ayrı bir takımla katılan Fenerbahçe’ye ödünç olarak vermesiyle başlayan bu samimiyet 1939’da Yenibahçe sahasında ilk ve son defa olarak tertiplediği 29uncu yıldönümü bayramını Fenerbahçe ile beraber kutlamasıyla en yüksek dereceye varmıştı.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile 40 yıl sürmüş kardeşçe münasebatı içinde dikkate şayan bir nokta vardır ki, o da, bu kulübümüzün talihinin Sarı-Lacivertliler önünde hiç de yâr olmayışıdır.

    Filhakika; İstanbul’da gelmiş, geçmiş ne kadar kulüp varsa bunların, istisnasız olarak hepsi Süleymaniye’den zaman zaman birçok silleler yemişlerken, yalnız Fenerbahçe bu iste muaf kalmıştır.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile karşılaşmalarının listesi önümde… 70 kadar maç yarmış. Fakat hiçbir galibiyeti yok. Yalnız, 30.11.917’de 2-2, 9.2.1947’de de 1-1’lik iki beraberliği var. Halbuki aynı Süleymaniye meşhur Altınordu’ya 6, Galatasaray’a 4’er golle bir kaç defa galip geldiği gibi, birincisi tarihlerinin ilk karşılaşmasında olmak üzere Beşiktaş’ı da birkaç defa yenmiştir.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe önündeki talihsizliği daha ilk karşılaşmalarında, hem de büyük bir belâgatle kendini göstermiştir. Biraz da Fenerliler fazla insafsız davranmışlardır.

    Ama kabahat da yine Süleymaniye’dedir. Şöyle ki; 40 yıl kadar maziye rücu edelim:

    11 Aralık 1915 cuma günü (Union Club) sahasındayız. Hava yağmurlu ve saha çamurlu.

    Maçı tehir edelim mi, etmeyelim mi? Düşünüyorlar. Fakat, Süleymaniyeli talihsizce bir celâdet gösteriyor: «- Buraya kadar geldik, oynayalım artık!» diyor.

    Fenerbahçe umumi kaptanı Galip merhum için verilecek cevap malumdur artık: «- Pekâlâ oynayalım!» mukabelesinde bulunuyor. Bulunuyor ama o da rakibinin celâdet ve bilhassa geçen haftalardaki oyunlarından ürkmemiş de değildir.

    Çünkü; Süleymaniye daha evvel yaptığı 3 lig maçında, sırasıyla Anadolu’ya 3-2, Anadoluhisarı İdman Yurdu’na 1-0 ve Altınordu’ya da 6-2 galip gelmiştir ve dördüncü kabak bu gidişle Fenerbahçe’nin başında patlayacaktır!

    Bu haleti ruhiye altında başlayan maç, bütün tahminleri altüst eden bir netice ile bitti: Birinci devrede 8, ikincide de 4 gol yapan Fenerbahçe, yılın namağlup rakibini tarihteki bu ilk karşılaşmada 12-0 gibi, yıllarda görülmemiş bir netice ile hayal kırıklığına uğrattı.

    İşte, Fenerbahçe ile Süleymaniye arasında 11 Aralık 1915 teki 12-0’lık maçla başlayan futbol karşılaşmaları 19 Şubat 1949’daki 5-2’lik maçla, şimdilik sona ermiş bulunuyor. İnşallah, profesyonel kümede yakinen yeniden başlayıp devam eder.

    Yukarıdaki resim, senede vasati olarak iki karşılaşma halinde 35 yıl devam etmiş olan Fenerbahçe-Süleymaniye maçlarından birini canlandırmaktadır. Bundan 32 sene evvel, 12 Ocak 1923 te Kadıköy’de yapılan bir lig maçından önce alınmıştır.

    Fenerbahçe ligde ilk devrenin 7nci ve sonuncu maçını oynamağa çıkmış bulunuyordu. Daha evvelki 6 maçta, sırasıyla Hilâli 4-0 yenmiş, Altınordu ile 0-0 berabere kalmış, Galatasaray’ı 3-0, Anadolu’yu 2-0, Darüşşafaka’yı 5-0 ve Vefa’yı da 5-0 yenmişti, 14 maçta (1) beraberlik ve (13) galibiyet ve sıfıra karşı (67) golle kazandığı emsalsiz 1922/23 İstanbul şampiyonluğuna doğru dolu dizgin gidiyordu.

    Yusuf Ziya Öniş’in hakemliğinde oynanan bu maç cidden çok heyecanlı olmuştur. Bilhassa Hikmet ile Cevat’ın cansiperane müdafaalarıyla Süleymaniye, gol atmakta çok mahir, o ele avuca sığmaz meşhur rakiplerine ilk 45 dakikayı haram etmiş ve gol yememiştir.

    Ancak 2nci haftaymın 25inci dakikasında sol müdafi Cafer’in uzaktan savurduğu şiddetli bir şut ağlara takıldıktan sonradır ki Sarı-Lacivertli muhacimler sinirden kurtulmuşlar ve neticeyi 5-0 lehlerine sona erdirmişlerdir.

    Resimde 11 Fenerli ve 9 Süleymaniyeli görüyorsunuz. O zamanın âdeti veçhile, o gün de iki Süleymaniyeli gecikmiştir. İçlerinde tanımadığınız var mı?

    Ben 2 Süleymaniyeliyi tanıyamadım. Diğerlerini beraber sayalım:

    Ayaktakiler, iki meşhur Süleymaniyeli hariç, Fenerlilerdir;

    Sağ baştan: Fahir (Yeniçay), Kadri (Göktulga), Sabih (Arca), Hasan Kâmil (Sporel), Cafer (Çağatay), Ömer (Tanyeri), Süleymaniyeli müdafi Cevat, Doktor İsmet (Uluğ), Diş tabibi Bedri (Gürsoy) Süleymaniye santrhafı meşhur Hikmet (Barlan), Şekip (Kulaksızoğlu), Alâeddin (Baydar), Zeki (Sporel).

    Yerdeki Süleymaniyeliler, yine sağdan: Abbas, Salâhaddin, Arab Hüsnü, kaleci, Safa ve sol baştaki de müdafi Saimdir.

    (Gelecek resim ve yazı, Taksim stadında 32 sene evvelki bir Fenerbahçe – Galatasaray maçına ait enteresan hâtıralardır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 29 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • Erdoğan Karabelen Röportajı

    Erdoğan Karabelen Röportajı

    Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Erdoğan Karabelen röportajı ile karşınızda… Erdoğan ağabeyi yakın bir zamanda kaybettik. Bir saniye durmak nedir, yorulmak nedir bilmeyen bir spor adamıydı. Nur içinde yatsın.

    Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Komple Sporcu

    Sporu seven bir aileden geldi. Kendisi başarılı bir basketbolcumuzdu. Sadece Türkiye’de değil, dünyada bile eşine zor rastlanan bir basketbol adamı… Hem oynadı hem öğretti.

    Hepimizin hayatında yol göstericiler vardır. Fakat Sayın Erdoğan Karabelen’e rastlayanlar çok şanslı… Bizim de şansımız, onunla röportaj yapabilmek oldu. Bir kez daha Fenerbahçe’mle gurur duyuyorum.

    Erdoğan Karabelen Röportajı

    – Spor hayatına nasıl başladınız?

    Sporcu bir aileden gelmekteyim.

    Babam Ankara’da İnönü’nün muhafız alay komutanıydı. Bu arada babam da sporcu sayılır. Birçok şubenin yanı sıra sırık atlamada Türkiye rekorunu kırmıştı.

    Annem de cumhuriyetin ilk kadın tenis şampiyonlarındandır.

    Bana dönersek 1936 doğumluyum. Çocukluk yıllarımdan beri dağ bayır demiyor koşuyordum. 1950’de Çankaya Köşkü’nün arkasında bir koru vardır. Onun da arkasında köyler var işte oralar benim koşma alanımdı.

    Başbakan Şükrü Saracoğlu’nun köşkünde de oğulları Aydın ve Yılmaz köşkün bahçesinde futbol oynarlardı. Ben de gider onları seyrederdim. Bazen de kaleci bulamazlar kız kardeşi kaleye geçerdi. Köşk emniyet müdürünün oğlu da oynardı. Ben böyle dışarıdan seyrederken adam bulamadılar mı bana “Erdoğan sen gel, kalede dur” dediler. Ben ilkokuldayım ama muazzam reflekslerim var.

    Bu konu açılmışken bir anımı da sizlerle paylaşayım arada… Babam Atatürk’ün kendisine hediye ettiği kadehe bir çarptı; ben öyle bir havada uçup yakalamıştım ki… Neyse dönelim bizim hikâyeye…

    Yılmaz’la, Aydın ayrı bir takım kurmuşlar ama beni bir türlü almıyorlar. Fakat sonunda kaleci oldum, öyle kurtarışlar yaptım ki ertesi günü beni paylaşamadılar. Liseler arası yarışmalarda da en az gol yiyen kaleciydim.

    Başbakan Şükrü Saracoğlu çok ilginç bir insandı, burada da bütün maçlarımızı takip ederdi. Her gün Başbakanlıktan gelir o bizim tenis kortundaki maçımızı kahvesini içerek seyrederdi. Bir taraftan da tenkit ederdi. Meğer bana kızıyormuş, ben hangi takımda olursam maçlar on, on beş farkla bitiyordu. Bana penaltı bile atamıyorlardı. Bir gün 9 gol atmışız. Ben de kendime futbolcu Fecri Ebcioğlu’nu örnek almıştım. Her sefer çıkıyor, topu alıyordum. Bir seferinde kaçırdım, maç 9-1 oldu. Saracoğlu dedi ki “Bu dokuz gole bedel oldu. Sonradan da bana “ Oğlum sana kızıyordum ama seni tebrik ederim. Muazzam bir yeteneğin var. Maçların zevki kalmıyordu, sen hangi takımda olursan o takım galip geliyor. O nedenle söylüyordum.” demişti. Bir Başbakanın kahvesini alıp bizim maçları seyretmesi benim için çok onur vericiydi.

    – Hayatınızda 11 sayısının hep bir önemi oldu…

    11 Ağustos’ta doğdum.

    Nüfus kütüğünde no. 11; hane no. 11.

    Atletizme 11 yaşımda başladım, 11 yaşımda ilk rekorumu kırdım; 11 saniye ile 100 m. yaptım.

    İlk disk atmada 11 metre farkla birinci oldum.

    Fenerbahçe ve milli takımda 11 no’lu formayı giydim. İlk resmi maçımda 11 sayı attım.

    Kullandığım tüm telefonlarda 11 sayısı mutlaka var. Nişan tarihimde 11 var, evlendiğim ay ise yine 11. ay…

    – Kardeşleriniz de sporla ilgili mi?

    Babam Daniş Bey “Spor yapmayan avare olur” diyerek beni ve kardeşlerimi hep spora teşvik etmiştir.

    Ağabeyim Kayıhan boks ve kalecilik yaptı. Aynı zamanda Orta Anadolu kayak şampiyonu oldu.

    Kız kardeşim Özcan kızlar arası silah atışı ve 800 m. koşuda birincilikler aldı.

    Amerika’da yöneticilik yapan küçük kardeşim Altan voleybol ve dalış sporlarının yanı sıra maraton da dereceler aldı. Ailede tüm üyeler ve çocukları da hepsi sporla yakından ilgilendiler.

    – Anneniz ve babanız cumhuriyetimiz için de çok önemli insanlar. Bize biraz onları anlatabilir misiniz?

    Babam ve annem Osmanlı döneminde doğmuşlar fakat batı kültürünü benimseyen iki insandı. Türk müziğinin yanı sıra klasik batı müziğini de sever, kanun ve piyano çalarlardı. Evliliklerinin ilk yıllarında onlar daha yeni evliyken Anadolu’ya silah kaçırmışlardı.

    Babam Danış Bey teğmenken Filistin cephesinde savaşırken yaralanmış. Cephede Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’dan güvenilir, sağlam, emin bir görevli istediğinde şifre subayı olarak babam gönderilir. Sonra Atatürk cumhurbaşkanı olduğunda babamı yanına alır. Bu bizim ailemiz için de her zaman gurur verici oldu.

    Sonra babam Kars’a tayin oldu. Kars’ta da bir 720 basamak vardı. Orayı iner, çıkar antrenman yapardım. Fakat Kars’ta fazla kalamadım. Tahsil nedeniyle İstanbul’a geldim.

    – Fenerbahçe Spor Kulübü’ne gelişiniz nasıl oldu?

    1952 yılında İstanbul’a geldim. Hem okuyup hem de çalışıyordum. Babam gönderdiği harçlıklarla geçinebildiğimi zannediyordu fakat ben sıkı bir şekilde çalışıyordum.

    Atletizm pisti uzak olmasın diye Fenerbahçe’nin yakınında bir ev tuttum. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün atletizm takımında yer aldım. Takımda şampiyonluklar kazanırken 110 m. engellide milli formaya kavuştum.

    Kış sezonu geldiğindeyse okul çıkışı akşamları çalışacak kapalı bir yer ararken basketbol takımının salonuna gittim. Tüm ribauntları alınca genç milli takım çalışmalarına çağrıldım.

    Daha doğrusu basketbola kandırılarak başladım. Aklımda basketbol yoktu. Kısa sürede iyi bir aşama kaydedince İstanbul bölgesel liginde altıncı, yedinci sırada olan ekibin üst sıralarına tırmanmasına ve 14 kez şampiyon olan bu yüzden de “Yenilmez Armada” diye anılan Galatasaray’ın ilk kez yenilmesinde ve basketbolda da Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin doğmasına neden olan takımda oynadım.

    Fenerbahçe basketbolda ilk şampiyonluğunu 1954-55 sezonunda aldı. Bu sezonda 14 maçın tamamını kazanmış, 5nŞubat 1955’deki ilk maçta 55-47 yendiğimiz Galatasaray ile rövanşı 2 Nisan günü oynamıştık. O güne göre rekor sayılacak 14 bin lira hasılat toplanmış ve bu 14. ve son maçı 57-46 kazanmış Fenerbahçe’nin ilk kez şampiyonluğunu yaşıyorduk.

    1951 yılından 1958 yılına kadar sarı lacivert formayı gururla taşıdım. 1954-55-56-57 İstanbul Ligi, 1957 Türkiye şampiyonası, 1954-1958 Federasyon Kupası şampiyonluklarını yaşadım. A milli oldum. 1955-1957-1959 Avrupa Basketbol şampiyonalarında ay yıldızlı formayı giydim.

    Fenerbahçe takımı ile Türkiye şampiyonaları kazandık. Hiç sayı atmasını bilmeyen ben, bir maçta 73 sayı attım.

    Sonra o dönem yöneticilerle anlaşmazlıklar olunca tekrar geri dönme düşüncesiyle 1958’de Darüşşafaka’ya gittim. Ancak o sene federasyon transferleri üç seneliğine dondurdu. Kaldığım üç sezon Darüşşafaka şampiyon oldu.

    Sonra tekrar Fenerbahçe Spor Kulübü’ne döndüm. İkamet ve tahsilimi garanti eden Belçika’nın Standart Sporting Liege takımına gittim. O sezon şampiyon olduk. Almanya’da da hem oynadım hem de antrenörlük yaptım.

    – Basketbol dışında da çok iyi işler yaptınız…

    Evet, bir süre çocuk pedagojisi üzerine çalıştım.

    Sonra ülkemizde küçüklerin spor alanında yalnız kaldığını gördüm ve büyüklerle ilgilenmeyi bıraktım. Hep küçüklerle ilgilendim.

    Hentbolde antrenör ve hakem, basketbolda milli antrenör lisanslarım var. Elektrik, elektronik, yüksek gazetecilik, basın ve halkla ilişkiler olmak üzere dört adet mesleki diplomam var. Radyolarda amatör sporla ilgili programlar yaptım, gazetelerde yazılarım var. Piyesler yazdım, bunlar da radyoda yayınlandı. İngilizce, Fransızca ve Almanca konuşurum. Şiir, beste ve güftelerim de var. Boş zamanlarımda da resim yapıyorum. Tolga adında da bir evladımız var.

    – Sporculuğunun yanı sıra yönetici olarak da sporumuza büyük hizmetler verdiniz. Fenerbahçe Spor Kulübü’ne yaptığınız en önemli hizmet ise basketbol okulunu kurmanızdı…

    İstanbul Üniversitesi’nde kurduğum kız takımı üst üste Türkiye şampiyonlukları aldı.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nde kurduğum basketbol okullarında aralarında İbrahim Kutluay’ın da bulunduğu birçok basketbolcu çıktı. Altan Çetinkaya da vardı.

    Aslında altyapıdan seçim yapabilmem için Caddebostan’da “Sporium”u kurdum. Seçmeleri orda ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde yapıyor sonra Fenerbahçe Spor Kulübü basket okuluna alıyordum. Hepsi çocuktu. Zaman içinde çok çok iyi yerlere geldiler.

    Kondisyonerliğini yaptığım genç milliler Amerikalıların da katıldığı Albert Scweizer Kupası’nı, Ümit milliler ise Balkan şampiyonluğunu kazandı.

    Eczacıbaşı’nın deplasmanlı lige çıktığı yıllar kondisyoneriydim. Anadolu’dan bulduğum yetenekli gençleri kendim özel yetiştiriyordum. Bunların içinden milli takıma yükselenler oldu.

    Antrenörlüğüm sırasında İstanbul Üniversitesi Spor Kulübü ve PTT’yi de çalıştırdım.

    Yüksek Denizcilik Okulu’nun spor bölümünde ünlü atlet Ruhi Sarıalp’in asistanlığını ve kulübün başkanlığını yaptım. Taç Spor ’da basketbol okulunu ve iki kez şampiyon olan hentbol takımını kurdum. Enka ve Darüşşafaka kulüplerinde Genel Müdür yardımcılığı görevlerinde bulundum.

    -Zamana geri gel demek mümkün olsaydı neler isterdiniz?

    Sacit Seldüz, Nejat Diyarbakırlı, Hikmet Vardar, Erol Demiroma, Mete Yalçın, Muammer Tezel, Yılmaz Gündüz, Altan Dinçer, Tuncer Kabaner, Turhan Tezol, Erol Pekelman, takım arkadaşlarımı tekrar sahada görmek isterdim…

    Çok güzel günlerimiz geçti.

    Salonda oturduğunuz yerden baktığınızda ne kadar kolay görünür her şey… Top küçük, çember büyük… Sayılar bir bir atılır, başarılar kazanılır… Çok mu geniş görünür basketbol çemberi, hâlbuki ne mücadeledir o… Aynen bir heyecan çemberi…

    Erdoğan Karabelen | Röportaj: Sibel Kurt

  • 1915 Şilt Olayı III – İhmal

    1915 Şilt Olayı III – İhmal

    Fenerbahçe Spor Kulübü tarihine yapılan en büyük saldırılardan birini daha yazmaya devam ediyoruz. Bugün konu başlığımız ihmal…

    Birinci bölümde sayın Mehmet Yüce’ye neden “Osmanlı Melekleri” isimli kitabında Fenerbahçe’nin şampiyonluklarını yazan bir gazete haberini sansürlediğini sormuş, ikinci bölümde ise yine aynı yazarın, aynı kitapta bu konudaki bilgileri kararttığını söylemiştik.

    Tabii ki yazarın “Onu da siz bulun” deme hürriyeti var. Fakat bir insan “Ben o döneme dair her şeyi okudum ve bu kitapları tarafsız bir gözle yazıyorum” diyorsa, buna göre davranması gerekir.

    Kitabın 277. sayfasındaki fotoğrafın altına “1914-15 İstanbul ligi şampiyonu Galatasaray takımı. Şild olmadan alınmış hatırası” yazıp da Fenerbahçe’nin şampiyonluk şildini gasp ettiği iddiasını dillendiren bir yazar hakkında kamuoyunun düşüneceği tek şey, ya (her şeyi okumadığı halde okudum demek suretiyle) yalan söylediği ve/veya (konuya dair belgeleri saklayacak kadar) kulüpçü olduğudur.

    Yeni Belge

    Aşağıda 5 Ocak 1915 tarihli İkdam gazetesinde yer alan spor haberlerini göreceksiniz.

    Özetle, o sezon yaşanan karışıklıktan (?) dolayı Fenerbahçe’nin yeni bir birlik kurduğu, bu birliğe katılmak isteyen takımların kulüp merkezine başvurması gerektiği yazılı…

    Bazı tabirler özellikle dikkat çekici. Mesela şunlar:

    • Grupların taksim keyfiyetinin gayritabiiliği…
    • Üç senelik şampiyonluğu hasebiyle lig teşkiline en ziyade salahiyetdar bulunan Fenerbahçe…

    “Tarih yazdığını iddia eden ve her şeyi okuyan” birinin bu haberleri ihmal etmesi (!) akıl karı değil. Ama zaten yaşanan şeyin adı da ihmal değil.

    Sayın Mehmet Yüce, Fenerbahçe’ye yarayacağını düşündüğü bilgileri kitaba almamayı bir nevi görev bilmiş. Biz de tek tek onun yazmadıklarını (yanlış yazdıklarını ve sansürlediklerini) bulup çıkartacağız. Fenerbahçe Spor Kulübü tarihi her aklına esenin istediği gibi ekleme çıkarma yapabileceği bir şey değil.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İstanbul Şampiyonluğu Ligi

    Bu sene Kadıköyü Cuma Ligi’ne gruplara taksim keyfiyetinin gayritabiiliği muvacehesinde adem-i iştirake mecbur kalan ve üç senelik şampiyonluğu hasebiyle lig teşkiline en ziyade salahiyetdar bulunan Fenerbahçe Kulübü “İstanbul Şampiyonluğu Ligi” namıyla teşekkül eylemiştir. Bu lige Galatasaray, Türk İdman Ocağı, Darülmuallimin ve Darüşşafaka kulüplerinin de iştirak edeceği haber alınmıştır.


    Türk İdman Ocağı’ndan : İstanbul Şampiyonluğu Ligi’ne dahil olmak arzu eden idman kulüplerinin lig nizamnamesini tanzim etmek üzere önümüzdeki Cuma günü alafranga saat ikide Fenerbahçe Kulübü’nün Kadıköyü’nde vaki merkezine gelmeleri lüzumu beyan olunur.

    5 Ocak 1915 tarihli İkdam gazetesi

  • 1915 Şilt Olayı II – Karartma

    1915 Şilt Olayı II – Karartma

    Fenerbahçe tarihi, büyük bir karartma ile karşı karşıya… Yazar Mehmet Yüce’nin, İletişim yayınlarından çıkan “Osmanlı Melekleri” kitabında 1914-1915 sezonu İstanbul futbolu anlatılırken, Fenerbahçe özelinde şöyle cümleler var :

    (Galatasaray karşısında aldığı) altı gollü mağlubiyet üzerine maneviyatı kırılan Fenerliler o sene lige katılmama kararı alırlar ve bunu Ali Sami Bey’e bildirirler.

    “… önce lige girmeyen sonra kuvvetlenince lige girmek isteyen ve lig başladığı için bu isteği kabul edilemeyen Fenerbahçe…”

    “Fenerbahçe’nin tertip ettiği İstanbul Şampiyonluğu Ligi ise 1915 senesi Bahar ve Yaz mevsimlerinde icra edildi. Nihayetinde Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu ligde müsabakalar gayet heyecanlı cereyan etti. Bu ligle ilgili gazetelerde malûmat olmasa da, Fenerbahçe’nin tekmil rakiplerini mağlup ederek şampiyon olduğu haberini İkdam’ın 26 Haziran 1331 yani 9 Temmuz 1915 tarihli nüshasından öğrendim.”

    Sorular

    Sayın Mehmet Yüce’nin bir iddiası var : 26 Ağustos 2014 tarihinde Agos gazetesinin internet sitesinde Fatih Gökhan Diler’e verdiği röportajdaNasıl başladınız, hangi kaynaklara başvurdunuz?” sorusuna “Sonuç itibarıyla bütün külliyatı taradım. Futbolla ilgili Osmanlı’da ne çıktıysa okudum.” şeklinde bir cevap vermiş.

    Şimdi sayın Mehmet Yüce’ye soruyoruz:

    1. Madem her şeyi okudunuz; neden 1915 yılını anlatırken sadece Ali Sami Yen’in yazdıklarını ve tek bir mecmuayı kaynak gösteriyorsunuz?
    2. Neden “taradığınızı belirttiğiniz” gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan başka metinleri kitaplarınıza almadınız?
    3. Yoksa her şeyi okumadınız da ilk bulduğunuz kupürlerle mi kitaplar yazdınız?

    Bize göre, soruların cevabı belli… Sayın Mehmet Yüce külliyatı esaslı bir şekilde taramış olabilir. Fakat ne yazık ki kendisini kulüpçülüğe (diğer bir deyişle Fenerbahçe nefretine) kaptırmış ve “Neden?” başlıklı yazımızda değindiğimiz sansür hadisesiyle beraber, bilgi karartma yoluna da gitmiş.

    Sorumlu Tarihçilik

    Aşağıda 26 Ocak 1915 tarihli İkdam gazetesinden bir metin göreceksiniz. “İstanbul Şampiyonluğu Ligi ve Türk İdman Ocağı Katibi Münir” imzalı yazı, 1914-1915 sezonuna dair tartışmada Mehmet Yüce’nin göz ardı ettiği diğer tarafın bakış açısını anlatıyor.

    “Sorumlu” parantezinde “araştırmacılık, yazarlık ve tarihçilik” işimize gelen kaynağı, işimize geldiği kadar kullanıp, beğenmediğimiz kelimeleri atıp, hoşumuza gideni yazarak yapılmaz.

    Fenerbahçe, 1914-1915 sezonu şampiyonu ve şildin sahibidir.

    Ciltler dolusu “Türkiye Futbol Tarihi” yazdığını iddia ederken, belgelerde tahrifat yapmaktan çekinmeyenlerin (tarihi metinleri cımbızlayıp kırparak) aksini iddia ediyor olması gerçeği değiştirmez.

    Bitmedi… Devam edeceğiz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Futbol Birlikleri Meselesi

    Muhterem gazetenizin 6434 numaralı ve 5 Kanunisani 330 tarihli nüshasında futbol birlikleri hakkında “Burhaneddin” imzasıyla yazılan varakaya cevaptır :

    Bundan takriben dört ay evvel Türk İdman Ocağı da dahil olduğu halde geçen sene birliğinde oynayan kulüpler, lig teşkili için davet olundular. O zaman sair kulüplerle birlikte Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı da bu davete icabet ettiler. Nihayet ahval-i hazıra hasebiyle oyuncuların bir çoğu asker olduğundan lig teşkili kabil olamayacağı mütalaasında bulunarak bu senenin hususi maçlar ve talimlerle geçiştirilmesi tensip olundu.

    Böyle olduğu halde pek tuhaftır ki bir müddet sonra memleketin şampiyonu olan Fenerbahçe ile ikincisi olan İdman Ocağı ve elyevm Cuma Ligi’nde oynayan timlerin bazısından pek fazla kuvvetli olan Darüşşafaka kulüplerinin nisyan ve ihmaliyle bir birlik teşkil olunmuş. On Teşrinisanide birliğe girecek iktidar ve intizamda bulunan kulüplerin Union Kulübü kitabeti tarafından daveti -Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı için- vaki değildir. Bunu bilhassa tekzip edebilirim.

    Birlik teşkili, birkaç kulübün içtimaında kabil olduğuna nazaran meydanda bu kulüpler mevcut değil iken, yeni lig, alakadar uzuvlarıyla bir şahsiyet-i tamme ibraz edememişken mevki-i kitabetin hodbehod “Şu kulüp muntazamdır çağırayım, şu gayrimuntazamdır gelmesin” demesi pek garip olmaz mı? Umumi olması, her kulübün murahhaslarıyla i’tâ-ı karar edebilmesi icap eden birliği teşkil için teşebbüs eden kulüp adi bir vasıtadan başka bir şey olamaz.

    Ber-vech-i bâlâ söylendiği gibi yine tekrar ederiz ki Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı lig teşkili için davet olunmamıştır. Maksat-ı mahsusa tahtında bir lig teşkilinden haberdar edilmeyen kulüpler müddeayamızı arzu olunuyorsa tahriren teyit edebilirler.

    Bilahare Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı kulüpleri meseleden haberdar olup da duhul için müracaat ettikleri zaman “Birinci grup tamam olmuştur. Arzu ederseniz ikinci gruba dahil olun” cevabını aldılar. İstanbul şampiyonluğu ve ikincisi şu cevab-ı keyfi üzerine hakk-ı sarihlerini müdafaa etmek ve lige adem-i duhulümüzle menfaatdar olan bazı kulüplerin kesr-i ümidi maksadına binaen ve şampiyonluk ve ikincilik salahiyetine istinaden malum olan birliği teşkil ettiler. Birliğe dahil olan Fenerbahçe, Türk İdman Ocağı, Darüşşafaka, Darülmuallimin, İstanbul Jimnastik, Erenköy ve Çamlıca kulüpleri arasındaki ilk müsabakada, Kanunisani’nin 16ncı Cuma günü başlayacaktır.

    Şampiyonlukların lig teşkilinde bir salahiyeti olup olamayacağı meselesine gelince :

    Biz hiç şüphe etmiyoruz ki üç senelik şampiyon olan Fenerbahçe ile geçen senenin ikincisi olan Türk İdman Ocağı; mesela Anadolu kulübünden veyahud Hisar İdman Yurdu’ndan bu gibi mesailde daha ziyade salahiyetdardır ve onun alakasıyla vücuda gelecek birlik, bir şahsiyet-i mümtazeye tesâhub eder. Bununla beraber biz; birlik teşkilini taht-ı inhisarımıza almadık ve öyle bir iddiada bulunmadık. Kendi ifadelerinden istinbat olunan şu hakikati tetebbu’ tavsiyesini zaid görürüz. Belki Cuma Birliği muteber gazetenizin “İstanbul Şampiyonluğu Ligi”nin teşkili hakkında gibi ihbarı üzerine tekziplere ve her kulübün birlik teşkil edemeyeceği iddialarına kalkışmasıyla onu; taht-ı inhisarına almak istemiştir.

    Tekrar edelim ki; İstanbul Şampiyonluğu Ligi teşkil olunmuş, nizamnamesi tanzim edilerek heyet-i idaresi intihap edilmiştir.

    Red ve tekzibine lüzum hissettiğimiz diğer bir cihet de Türk İdman Ocağı’nın lige dahil olamamasının sebebi gayrimuktedir ve gayrimuntazam olması iddiasıdır.

    Biz bu iddiayı biraz namünasip gördük. Zira : Türk İdman Ocağı altı senelik bir kulüptür. Bu seneye gelinceye kadar ligde icra-ı müsabakat etmiş ve ikinciliği ihraz eylemiştir. Hususiyle hiçbir kulüp kendisine 14 sayı yapmamıştır. Biz teşrik olunmadık değil, belki iştirak etmedik. Çünkü bize “Birinci grup tamam oldu. İkincide oynayın, aralarında hiçbir fark ve imtiyaz yoktur.” dediler fakat biz; onların şeraitini muvafık görmedik. Şu hal meydanda dururken “Onlar girmediler değil, biz onları kabul etmedik” demek de evvelki garabetlere inzimam eden diğer bir garabettir.

    Fenerbahçe’nin neşriyat-ı vakıada dahli bulunmadığı sözü de doğru değildir. Kitabetin imzasını muhatap addeylemekliğim ise bu derece aleni bedihi olan mesailde Cuma Birliği heyet-i idaresinin zühûlünü kabul etmeyerek bu zühûlü yalnız sahib-i imzaya atıf ve isnat ettiğimden ileri gelmiştir.

    Hususat-ı mesrudatın lütfen ve hakikat-i mesaileyi tavzihen ve tenviren dercini temenni eylerim efendim.

    İstanbul Şampiyonluğu Ligi ve Türk İdman Ocağı Katibi

    Münir


    Futbol Müsabakaları

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nden : Önümüzdeki Cuma günü Kadıköyü’nde Union Kulüp’te Altınordu ve Fenerbahçe Spor Kulüpleri menfaatine bir müsamere tertip olunmuştur. Yevm-i mezkurde Altınordu, Fenerbahçe, Galatasaray, İdman Yurdu, Darülmuallimin ve Darüşşafaka kulüpleri arasında futbol müsabakaları icra olunacaktır. Müsabakalara saat on birde bide olunup dört buçukta nihayet verilecek ve müsamereye bir kıta askeri bandosu dahi iştirak edecektir. Spor hayatı ile alakadar gençlerin yevm-i mezkurde Union Kulüp’te isbat-ı vücut edecekleri tabiidir.


    26 Ocak 1915 tarihli İkdam gazetesi

  • Tarihteki İlk Beşiktaş-Fenerbahçe Maçı Neden Oynanmadı?

    Tarihteki İlk Beşiktaş-Fenerbahçe Maçı Neden Oynanmadı?

    Bugün konuk bir yazarımız var. Türk sporunun hurafe, mugalata ve mübalağa dolu tarih yazımına “Belgeler konuşur” diyerek özgün ve tutarlı bir bakış açısı getiren Serhan Oytun Eroğlu, harf devriminden önceki kaynakları taramak suretiyle çok ciddi bir veritabanı oluşturdu. Bazı “işime geldiği kadar söylerim” tipi yazarların aksine, eksik gedik bırakmayan yorumuna daha çok mecrada rastlamak ve kitaplarda buluşmak temennisiyle diyelim. Ve “Tarihteki İlk Beşiktaş-Fenerbahçe Maçı Neden Oynanmadı?” sorusunun yanıtı için sözü kendisine bırakalım…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Giriş

    1921 yılının Nisan ayında düzenlenen ikinci Galatasaray Kupası, hatırlarda en çok da oynanamayan Beşiktaş-Fenerbahçe maçı ile kaldı. İki takımın eşleştiği ikinci tur maçlarından hemen önce turnuva nizamnamesinde değişiklik yapılınca, Beşiktaş maç günü turnuvadan çekilmek zorunda kaldı. Fakat konunun bilinmeyen yönleri var. Bunlardan biri de, kupadan sarf-ı nazar eden Beşiktaş’ın Sarı-Lacivertlilerle aynı saatte, -hususi bir maçta da olsa- yine de karşılaşmak istemesi ve bu yönde bir teklifte bulunması..

    İlki 1920 yılında, Galatasaray’ın kuruluşunun 15. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen Galatasaray Kupası’na, 1921’de İstanbul’un resmi mahiyetteki 3 liginden de kulüpler davet edildi. İstanbul Futbol Birliği Ligi’nden Galatasaray dışında Fenerbahçe ve Anadolu; İstanbul Türk İdman Birliği Ligi’nden Vefa, Darüşşafaka, Beylerbeyi ve Hilal, Pazar Birliği’nden Stella, bu sezon hem İstanbul Türk İdman Birliği Ligi’nde hem de Pazar Ligi’nde mücadele eden Beşiktaş, ve son olarak bir Ermeni karma takımı olmak üzere toplam 10 takım kupada boy gösterdiler.

    14 Nisan günü Galatasaray Sultanisi’nde yapılan kur’a çekiminde Stella ile eşleşen Beşiktaş, bu İngiliz-İtalyan-Rum karması takımı 2-0 ile turnuva dışı bıraktı.

    İkinci Turda Fenerbahçe-Beşiktaş Eşleşiyor

    17 Nisan’da oynanan maçlardan sonra..“…Neticede Pazar gününün galipleri Vefa, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray kulüpleridir ki çekilen kurada önümüzdeki Cuma günü kimlerin karşılaşacağı tayin edilip ber vech-i ati tespit edildi: Beşiktaş-Fenerbahçe, Galatasaray-Vefa, Hilal-Ermeni muhtelit takımı karşılaşacaklardır. Fenerbahçe-Beşiktaş müsabakası her halde Cuma gününün en ehemmiyetli ve en heyecanlı bir oyunu olacaktır. Temaşaya pek layık ve hararetli bir suretde cereyan edeceği şimdiden tahmin edilmektedir.” (1)

    “Pek Gülünç Bir Hale Giren Turnuva…”

    İkinci tur kur’alarının çekilmesinin ardından, “..turnuva heyeti, nizamnamenin beşinci maddesinin kendisine bahşettiği salahiyete istinaden (yetkiye dayanarak)” (2), turnuvanın kalan maçlarında her kulübün sadece kendisine kayıtlı oyuncularla sahaya çıkabileceği yönündeki hükmü içeren bir ta’mim hazırlayarak kulüplere gönderdi. Tarih: 18 Nisan 1921

    Kur’aya göre Beşiktaş ve Fenerbahçe 22 Nisan günü karşılaşacaklardı. Ama…

    “Fenerbahçe-Beşiktaş——Çekilen kura mucibince ilk oyun Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında idi. Müsabakaların muntazam bir program tahtında icrası ve karışıklığa meydan vermemek için, Galatasaray Kulübü hafta içinde turnuva müsabakasına iştirak eden kulüplere birer tezkere yazarak her kulübün kendi oyuncularıyla isbat-ı vücud etmelerini bildirmişti. Fakat Beşiktaşlılar Union Kulüp’ten Bekir ve sabık Union Kulüp azasından Refik Beyler’i geçen hafta takımlarına ithal ettiklerinden bittabii Galatasaray Kulübü buna itiraz etmiş ve binnetice Beşiktaşlılar sahadan çekilerek Fenerbahçe galip addedilmiştir.” (3)

    İkdam gazetesinin, Galatasaray’ın tutumu için kullanılan “bittabii” kelimesinin de seçimi ile tamamen bir haber-yorum halini alan bu metnindeki içerik; Türk futbol tarihinin yaygın anlatımında, sanki o günün futbol kamuoyu konuyu ittifakla bu şekilde ele almış gibi bir kesinlik ile aktarılmıştır. Halbuki, tek yönlü olmayan bir beslenme ile, böyle bir fikir ve kanaat birliğinin o günlerde mevcut olmadığını tespit etmek hiç de zor değildir. Zira vakıalar bize meselenin, İkdam’ın aktardığı kadar basit olmadığını gösteriyor.

    Aynı gün yayınlanan Alemdar gazetesi, haberinin merkezine, ”tertip heyetinin bir takım keyfi değerlendirmelerle değiştirmek istediği kararları” koyuyordu:

    “İşte bu senenin turnuvası da garib bir suretde cereyan edip gidiyor. Heyet-i tertibiye ilk kabul ettiği müsabaka şerait ve talimatını ikinci hafta nakz (bir sözleşmeyi yok saymak) ediyor….Beşiktaş Fenerbahçe arasındaki müsabaka da heyet-i tertibiyenin bir takım mülahazat-ı keyfiye (keyfi düşünceler) ile tebdil etmek (başka şekle sokmak, değiştirmek) istediği kararlar üzerine yapılamadı. Beşiktaş da iştirak etmedi..” (4)

    Kural Sonradan mı Değişiyor?

    Hakikaten de, ilk tur maçlarına bakıldığında, takımların sadece kendilerine kayıtlı oyuncularla oynama zorunluluğunun bulunmadığını, bu zorunluluğun Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin eşleştiği ikinci tur kuralarının ardından getirildiğini görüyoruz. Bu noktada Beşiktaş’ın, adları geçen iki yıldız oyuncuyu -yine yaygın anlatımın aksine- oynatmakta ısrar etmediğini ve birazdan göreceğimiz gibi, turnuva tertip heyetinin kararını -bütün keyfiliğine rağmen- saygıyla karşılayarak kupadan “sarf-ı nazar” ettiğini de belirtmek gerekiyor.

    Alemdar, 2 gün sonra da, turnuvanın birden fazla nedenle artık “gülünç” hale geldiğini ve Fenerbahçe’nin, Beşiktaş karşısında “garip bir suretde galip addedildiğini” yazacaktı.

    “Fenerbahçe-Ermeni Takımı——Bundan sonra, mevsimsizliği, idaresindeki karışıklığı, keyfi hükümleriyle pek gülünç bir hale giren “turnuva”nın -garip bir suretde son galibler(in)den addedilen- Fenerbahçe ile Ermeni takımı sahaya çıktılar.” (5)

    Tertip heyetinin bu eleştirilere ilk cevabı “Galatasaray Kupası Müsabakaları ve Bir Tavzih (Açıklama)” başlığıyla, bunun ardından olacaktır (6). Ben şimdi, Hamza Osman Bey’in “Tavzihi Tavzih” başlığı ile yine Alemdar’da yayınlanan makalesinde (7) problemli olarak gördüğü ve madde madde ele aldığı hususları, ve Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü’nün bunlara dair yaptığı son izahatı (8) birbirini takip eder şekilde aktarıyorum.

    Burada dikkati çeken bir nokta olarak şunu da söyleyeyim… Hamza Osman Bey’in ilk makalesine karşı taraftan verilen ilk cevaplar “Galatasaray Kupası Turnuva Heyet-i Tertibiyesi” diye başlarken, üçüncü ve aşağıda naklettiğim cevapların bulunduğu izahata “Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü’nden” diye başlanmıştır.


    Üç Resmî Ligde Müsabakalar Yapılıyor. Turnuva Zamansızdır.

    Eleştiri:
    “Evvela, turnuva mevsimsiz tertib edilmiştir. Çünkü malum olduğu üzere İstanbul’un futbol ile meşgul olan kulüpleri üç ligde resmi müsabakalarını yapmaktadırlar. Bu maçlar henüz neticelenmemiştir….Kulüplerin muhtelit timlerle iştirak etmeleri esbabını da (sebeplerini de) kısmen bu mevsimsizlik doğurmuştur”

    Açıklama:
    ”Galatasaray Sultanisi’nde vuku bulan murahhaseyn içtimaında (temsilciler toplantısında) heyet-i tertibiye (düzenleme kurulu) turnuva günlerine tesadüf edecek resmi müsabakaların tehiri veyahud turnuvaya adem-i iştirak (katılmama) şıklarından herhangi birisinin kabulünde bütün kulüpleri serbest bırakmıştı. Binaenaleyh turnuvaya iştirake karar verdikten sonra, hiçbir kulüp için ‘turnuva mevsimsiz tertib edilmiş olduğundan bütün oyuncularımızı sahada isbat-ı vücud ettiremedik’’ gibi bir mazeret kabil değildir. Bununla beraber zannediyoruz ki hiçbir kimse veya cemiyet, her kulübün olduğu gibi Galatasaray’ın dahi istediği zaman müsabaka tertib edebileceğine dair olan hakkını teslim etmesin ve ümid ediyoruz ki zat-ı alileri dahi bu hakkı teslim etmek suretiyle itirazınızı bizzat ıskat edersiniz (hükümsüz bırakırsınız)”

    Kulübün bu açıklaması, (ve özellikle “heyet-i tertibiye turnuva günlerine tesadüf edecek resmi müsabakaların tehiri veyahud turnuvaya adem-i iştirak şıklarından herhangi birisinin kabulünde bütün kulüpleri serbest bırakmıştı” ifadesi); samimiyetle ilgili, kamuoyunda mevcut olduğu anlaşılan soru işaretlerinin muhtemel kaynağının ipucunu da veriyor. Anlaşılan o ki; İstanbul Türk İdman Birliği Ligi ve Pazar Ligi kulüplerinin, resmi liglerini tehir etmek (ve belki de bunların yarıda kalmalarına giden yolu açmak) mecburiyeti ile, davet edildikleri (ve 3 İstanbul Futbol Birliği kulübünün de katıldığı) bir turnuvaya katılmamanın yol açacağı (‘çekindiler’ vs. gibi) dedikodulara, ithamlara katlanmak arasında bırakıldıkları düşünülüyordu.

    Alemdar gazetesinin, iki farklı makalede öncelik vererek ve ısrarla bu konu üzerinde durması dikkat çekicidir. Doğrusunu söylemek gerekirse; bu turnuva nedeniyle birer hafta ara verilmesine rağmen, İstanbul Türk İdman Birliği Ligi ve Pazar Ligi maçlarının da, İstanbul Futbol Birliği Ligi maçları gibi, mayısın üçüncü haftası itibarıyle sona ereceği bir takvimde, turnuvanın neden mayısın ikinci yarısına planlanmadığı, sorulması tabii bir sorudur. Nitekim, “Pazar Birliği Turnuvası” da Pazar Ligi’nin sona ermesinin ardından düzenlenmiştir. Galatasaray Kupası da, en nihayetinde, 1 hafta içinde final turunun ilk karşılaşmasının da dahil olduğu 11 maçının başarıyla oynanabilmiş olduğu bir turnuvadır. (Final turu G.Saray, F.Bahçe ve Ermeni karma takımı arasında 24 Nisan, 29 Mayıs ve 2 Haziran tarihlerinde oynandı)

    Neyse ki, bir önceki paragrafta bahsettiğim durumlardan hiçbiri söz konusu olmamıştır. Hem takımlar turnuvaya iştirak etmiş, hem de ligler tamamlanmış ve şampiyonları tayin edilebilmiştir.


    “Heyet Samimi Olsaydı Önceki Seneye Atıfta Bulunmazdı”

    Eleştiri:
    “Saniyen (ikinci olarak), “kulüplerin turnuvaya iştirak etmek zahmetini ihtiyar etmeyen (tercih etmeyen) bazı takımların” oyuncularını almak suretiyle kendilerini takviye etmeleri geçen seneden verilen numuneye imtisal etmekten (numuneyi örnek olarak alıp ona ayak uydurmaktan) ibarettir. Eğer muhterem heyet-i tertibiye bu sene hakikaten “kulüpler arasında caygir (yerleşmiş) olması elzem bulunan revabıtı (bağları) takviye ve teyid etmek” gayesini samimi olarak takib etse idi, sene-i sabıkaya (geçmiş seneye) imtisal etmez ilave edeceği bir madde ile kulüplere ancak “kendilerine mensub anasırla (unsurlarla, oyuncularla)” turnuvaya iştirak edebileceklerini de tefhim ederdi (bildirirdi)…”

    Açıklama:
    “..bir ecnebi takımına karşı Türk sporcularını temsil etmesinden dolayı o zamanki heyet-i tertibiyenin, Altınordu’nun kendisine mensub olmayan anasırla kendi takımını takviye etmesini nazar-ı mümaşatla (yoldaşlık bakışıyla) hatta nazar-ı memnuniyetle görmesi icab ediyordu. Halbuki bu sene müsabakanın şekli büsbütün başkadır. Her kulübe ayrı ayrı gönderilmiş olan davetname, hiç olmazsa zımnen olsun, herkesin ancak kendi anasırıyle iştirak edebileceğini ifham ediyordu (anlatıyordu). “

    Burada doğal olarak akla gelen soru, davetnamede, herkesin turnuvaya ancak kendi oyuncuları ile katılması gerektiği gibi somut bir hükmün açıkça değil de “zımnen” nasıl anlatılabildiğidir. Bahsi geçen davetnamenin metni bu cevabi yazıda paylaşılmadığı için, bunun hangi kelimelerle ve nasıl bir cümle ile yapılabildiğini bilmiyorum.

    Ve tabii neden açıkça değil de, zımnen anlatılmış olduğu da ayrı bir merak konusu olacak türdendir.


    “Hatanın Neresinden Dönsek Kardır Dedik”

    Eleştiri:
    “Salisen :17 Nisan 337’de icra edilen ilk müsabakalara muhtelit takımların iştiraki madem ki kabul edildi, sonuna kadar da devamına çar naçar katlanmak lazım gelirdi. Bu yapılmadan, keşmekeş, keyfi harekatı teyid iden nekatdan (noktalardan) biri de budur.”

    Açıklama:
    “3-‘Hatanın neresinden dönülürse kârdır’. Biz dahi, bilhassa daha ziyade teşevvüşata ve her kulübün son oyunlarda kendisine yabancı anasırla (unsurlarla) isbat-ı vücud etmesine (sahaya çıkmasına) mani olmak için böyle hareket ettik.”

    Bu, yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede zayıf ve düşündürücü bir izahat olsa gerektir.


    Kupadan Çekilen Beşiktaş Fenerbahçe’yle Aynı Saatte Özel Maç Yapmak İstiyor

    Eleştiri:
    “Rabıtan (dördüncü olarak): Beşiktaş-Fenerbahçe müsabakasında Beşiktaş’ın aldığı vaziyet hakkında futbol kapudanı Şeref Bey’den tekrar izahat aldım. Diyorlar ki: Beşiktaş Kulübü müsabakayı yalnız kendi anasırıyle icrayı maalmemnuniye (memnuniyetle) kabul etmiş idi. Yalnız oyun günü iki mühim oyuncu pek meşru mazeretlere müsteniden isbat-ı vücud edemediler. Bittabii biz de “kupa” maçlarına devam etmemekte -maalesef- muztar (çaresiz, mecbur) kaldık. Ve sahanın boş kalmaması için noksanlarımızı Union’dan (İttihat’tan) temin ederek bir egzersiz maçı yapmak teklifinde bulunduk. Galatasaray kapudanı beyefendi “hacet yok!” cevabında bulundular”

    Açıklama:
    “4- …Acaba turnuvanın ilk günü dahi böyle bir mazeretleri olduğundan dolayı mıdır ki, yine İttihatspor Kulübü’nün aynı oyuncularına müracaat lüzumu tahassul etmiş (ortaya çıkmış)! Bir de, madem ki egzersiz yapmak isteniliyordu, natamam her kulübün yapacağı gibi, Beşiktaş Kulübü dahi o sıralarda İttihatspor Kulübü’nde (burada stad kastediliyor) bulunan, kendi ikinci takımının oyuncularını oynatmak istemeyip de İttihatspor Kulübü’nden oyuncu istemeye neden muztar kalmış? Bir de bir egzersiz için neden bir meclis-i alenide (‘herkesin içinde’) İttihatspor Kulübü müdiranından (yöneticilerinden) müsaade istihsali (üretme) külfetine katlanmış? Bunlar hep muhtac-ı tenvir keyfiyetlerdir (aydınlatılmaya muhtac durumlardır). Bununla beraber Galatasaray kapudanının yapmak istenilen egzersize muvafakat göstermemesi mahaza vaktin darlığından. Çünkü saat ikide oyuna başlanılıp üçde hitam (son) verileceği cihetle bu teklif kendisine ancak saat 2.40’da serd edilmiş (ileri sürülmüş) olduğundan beyhude yere iki takımın bir müddet-i kalile (az bir süre) için sahayı işgallerine müsaade edemezdi.”

    Evet; Beşiktaş, sürpriz bir hamle ile, aynı gün için bir özel maç teklifinde bulunmuş fakat bu maçın oynanmasına da fırsat verilmemişti. Bununla ilgili izahatın ilk kısmında, Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü tarafından, Beşiktaş’a, Fenerbahçe ile yapacağı hususi bir maçta, kendisine kayıtlı olmayan iki oyuncuyu oynatmaya neden mecbur kaldığı soruluyor. Bunun, en mesafeli ve renksiz ifadeyle, “tuhaf” olmadığını söylemek mümkün mü?

    Diğer taraftan, hususi maç teklifinin 2.40’da yöneltilmiş olduğu doğru olsa bile (ki vakit azlığı o durumda nisbeten geçerli bir mazeret olarak kabul edilebilirdi. Çünkü biri Galatasaray-Vefa turnuva maçı diğeri de Süleymaniye-Altınordu lig maçı olmak üzere, onun ardından yapılması gereken 2 maç daha vardı). Galatasaray kaptanının cevabı meselenin aslında vakit darlığı değil de, başka bir şey olduğunu gösteriyor: “Hacet yok!”. Anlaşılan o ki, Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü yönetimi; Şeref Bey’in yaptığı özel maç teklifine, kendi genel kaptanının verdiği “Hacet yok!” cevabını “Vakit yoktu” ile revize etmişti.


    “Bu Redden Sonra Kabahat Kime Aittir?”

    Eleştiri:
    “Hamisen (Beşinci olarak): Karışıklığın esbabı meydanda. Bilhassa daima spor aleminde müfid (faydalı) bir yurd olarak tanıdığım ve bunu on-on iki senelik hayatında pek kati bir suretde isbat eden Beşiktaş Kulübü’nü de muaheze etmiş (eleştirmiş) olduğumu zannediyorum…. Bahusus Beşiktaş kapudanının…..turnuva heyetini müşkil bir mevkide bırakmaması için vaki olan, kupadan sarf-ı nazar ederek (vazgeçerek) “egzersiz” maçı yapmak teklifinin reddinden sonraki kabahatin kime aid olduğunu acaba muhterem turnuva heyeti bir lahzacık hayalinden geçirmek tenezzülünde bulındu mu? Tavzihname aksini isbat ediyor.”


    “Kural Hakikaten Uygulanıyor mı?”

    Eleştiri:
    “Sadisen (Altıncı olarak): Hükümler keyfi idi….Bazılarına memnu olan şeyler diğerlerine mübah olduğunu teyid edecek…heyetin tamiminden sonraki Hilal-Ermeni Muhtelit Takımı oyununda Hilal kalesinde bulunan gencin Beşiktaş kalecisi Haki Bey oluşudur. Acaba muhterem heyet-i tertibiye bu zatı Hilal’in malı olarak kabul ediyorlar mı?! Bir de Ermeni muhtelit takımında sağ iç oynayan Noyar Efendi ilk maçda Ermeniler’in de oyunu olduğu halde Stella takımında Beşiktaş’a karşı oynamıştı. Bunun ne suretle tevil edileceğini (çarpıtılacağını) öğrenmek her halde pek merak edilecek bir şeydir.”

    Açıklama:
    ”5- Heyet-i Tertibiye Haki Bey’i tanımadığı cihetle, bu hususta Hilal Spor Kulübü’ne lazım gelen ihtaratı ifa edememiş, ……Noyar Efendi’ye gelince, Noyar Efendi’ye mukabil Hilal Spor Kulübü’nün dahi kimsenin haberi olmaksızın Haki Bey’i oynatmak suretiyle her iki rakib arasında -nizamnameyi ihlal keyfiyetinde- tevazün hasıl olmuş (denklik oluşmuş) oluyor.”

    “Nizamnameyi ihlalde denkliğin” geçerli bir mazeret olarak görülmesi, “nizamnameye riayet arzusunun” bütün bu olan biten içindeki hakiki yeri ile ilgili ilave fikir vermesi açısından kayda değerdir.

    Konuyu, Hamza Osman Bey’in, makalesinin sonunda yaptığı nihai değerlendirme ile kapatalım:

    “Hülasa: Bu ahval gösteriyor ki, ef’al ile akval hiçbir suretle birbirine uymamakta, sözlerin güzelliği işlerin çirkinliği yanında sönüp gitmektedir. Ve yine zannımız da hala sabittir ki, bu haller doğrudan doğruya Beşiktaş’ın kolayca hazmedilecek bir lokma olmadığını görmekten ileri gelmiştir.”


    Fenerbahçe’nin Bu Olayda Rolü Ne?

    Bu, akla gelen en tabii sorudur. Öncelikle, bu maçla ilgili yapılmış haber ve/veya yorumların hiçbirinde -maçın oynanması açısından müspet veya menfi herhangi bir şekilde müdahil sıfatıyla– Fenerbahçe’ye rastlamadım. Öte yandan, bu süreçte hiçbir gazetede Fenerbahçe bağlamında bir “hareketsizlikten” dahi bahsedildiğini de görmedim. Dolayısıyla; Fenerbahçe’nin maçın oynanması yönünde bir irade ortaya koyduğunu söyleyemediğim gibi, maçın oynanmaması konusunda Galatasaray’la -sessiz de olsa- bir ittifak halinde olduğunu da söyleyemem. Hasılı bu nokta, şu an itibarıyle benim için de karanlıkta kalmış olan bir nokta..

    Son olarak, belki birçok kişi için yeni olacak bir bilgi vereyim. 1924 yılının kasım ayında oynanan maç, iki takımın birinci takımları arasındaki ilk maçtı. Ama Siyah-Beyaz ve Sarı-Lacivert formalar ikinci takımlar seviyesinde ondan önce 2 defa karşı karşıya gelmişlerdi.

    Bu karşılaşmaların ilki 1921 yılının haziran ayında oldu. Maçın skorunu bilemesek de, Fenerbahçe ikinci takımının rakibini mağlup ettiğini biliyoruz. İkincisi ise, 1924 yılının Ağustos ayında oynandı ve Fenerbahçe ikinci takımı Beşiktaş ikinci takımını 2-1 yendi.

    Serhan Oytun Eroğlu

    KAYNAKÇA
    (1) “Turnuva Maçları”, Hamza Osman, Alemdar, 19 Nisan 1921
    (2) “Galatasaray Kupası Müsabakaları ve Bir Tavzih”, Galatasaray Kupası Turnuva Heyet-i Tertibiyesi, Alemdar, 28 Nisan
    (3) İkdam, 24 Nisan
    (4) “Turnuvanın İkinci Günü”, Hamza Osman, Alemdar, 24 Nisan
    (5) “Pazar Günkü Futbol Maçları”, Hamza Osman, Alemdar, 26 Nisan
    (6) “Galatasaray Kupası Müsabakaları ve Bir Tavzih”, Galatasaray Kupası Turnuva Heyet-i Tertibiyesi, Alemdar, 28 Nisan
    (7) “Tavzihi Tavzih”, Hamza Osman, Alemdar, 30 Nisan,
    (8) “Sonuncu İzah-Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü’nden”, Alemdar, 7 Mayıs
    (9) İkdam, 28 Haziran 1921
    (10) Tevhid-i Efkar, 11 Ağustos 1924

  • Ali Sami Yen ve 1959 Öncesi

    Ali Sami Yen ve 1959 Öncesi

    Başlıkta “Ali Sami Yen ve 1959 Öncesi”ni okuyunca, merhumun kesin itiraz ettiğini düşüneceksiniz. Oysa bilakis, gayet açık bir şekilde bunların ulusal şampiyonluklar olduğunu kabul etmiş. Evraka ilk ulaştığımızda yazarın Ali Sami Yen olduğunu anlamamıştık. Sonra fark edince daha keyifli oldu…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bir İstatistik Defteri

    Şehir Üniversitesi arşivinde tarihi 13.06.1948 olan (gerçi sitedeki yanlış, zira yazarı bir yerinde 28.6.941 demiş) ve “Galatasaray Spor Kulübü Kongre Başkanlığından” başlıklı beş sayfalık bir daktilo metni var. Yazının tamamına “şuradan” erişebilirsiniz.

    İsmini maalesef bilemediğimiz bir beyefendi, belli ki kongrede yapmayı planladığı bir konuşmayı metne dökmüş. Vesilesi başlangıç cümlelerinde yazılı :
    “Galatasaray’ın kuruluşundan bugüne kadar bütün idari ve sportif hareketlerini bir istatistik defterinin tevdii münasebetiyle arkadaşlarla bir hasbihal yapmamı kıymetli reisimiz Tevfik Ali münasip gördü”

    Kendi deyimiyle “idmancılık ve sporculuk mazimizde bir gezinti yaparak” başta Faik Üstünidman olmak üzere, ülkemizin birbirinden değerli spor insanlarını andıktan sonra, Türkiye’de futbolun nasıl başladığını, Black Stockings’in nasıl kurulduğunu, Kadıköyspor’un nasıl hayata geçtiğini anlatarak Galatasaray’ın kuruluşuna kadar geliyor.

    Burada ilk başta seçilen sarı-siyah formaların neden değiştiğini, “biri vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı” renklere sahip, “o zamanki para kıymetine nazaran muazzam bir yekûn tutan metrosu 32 kuruşluk” formanın nasıl diktirildiğini okuyoruz.

    Sonra beyefendi, “Kumaşları eve götürdüm, Hemşirem Samiye’ye diktirdim” dedikten sonra Fenerbahçe tarihi için de önemli olabilecek bir bilgi veriyor ve “Sarı kırmızıyı ilk defa olarak 6 İlk Kanun (Aralık) 1908 de (Barham) İngiliz harp gemisi takımına karşı yaptığımız bir müsabakada kullandık” diye ekliyor.

    Fenerbahçe’nin İlk Fotoğrafı

    Biliyorsunuz, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün “bilinen” ilk fotoğrafı (sitemizdeki şu yazıda da görebileceğiniz gibi) 31 Aralık 1908 tarihli Musavver Muhit dergisinde, HMS Barham takımının da bulunduğu bir sayfada yayınlanmıştı. Eğer Fenerbahçe de Galatasaray’a yakın bir tarihte bu gemi takımıyla maç yaptıysa, kulüpten daha evvel ayrıldığını düşündüğümüz, ilk başkanımız Nurizade Ziya (Songülen) Bey’e dair bilgileri değiştirmemiz gerekecek, zira kendisi fotoğrafta mevcut… Neyse, biz konumuza, beyefendinin konuşmasına geri dönelim…

    Ali Sami Yen ve 1959 Öncesi

    İlk Şampiyonluklar Kimin?

    Allah rahmet eylesin, ismi bize meçhul olan beyefendi, oldukça iyi bir Galatasaraylı. Zira Fenerbahçe-Galatasaray istatistikleri verirken İstanbul Şampiyonlukları hakkında “kamuoyunca kabul edilmiş” kanaatin bir güzel dışına çıkıyor.

    Evvela diyor ki;
    “1911-12 de de Futbol Birliği şampiyon olan Galatasaray’ı içine almamış ise de Galatasaray Şampiyon Fenerbahçe’yi davet ederek yenmiştir. Bu itibarla 1911-12 Şampiyonluğu daha ziyade Galatasaray’ın hakkıdır. Bunun da ilavesiyle Galatasaray 11 Şampiyonluk almış olur.”

    Gitti mi bizim (dönem gazete ve dergilerinde boy boy “Fenerbahçe şampiyon” yazılan) 1911-1912 sezonu?

    Bununla da yetinmeyip, ekliyor;
    “1914-15 Senesinde Fenerbahçe Kulübü futbol birliğine girmeyerek Darüşşafaka, Darülmuallimin, Şehremini ve Erenköy kulüpleriyle ayrı bir küme yapmış ve bunlar arasında birinciliği almıştır”

    Sonra konuşmasına devam ediyor;
    “Bu en kıdemli iki kulübümüzün müsabakaları hakkında istatistiklere istinaden yaptığım grafiği beraber tetkik edersek rekabet temevvücünün avamilinin bilhassa daha çok ihtiyat zabiti veren Galatasaray üzerindeki Balkan umumi harplerinin (Terakki) (Yıldırım) ve (Güneş) isimleri altında kurulan kulüplere güzide bazı oyuncularımızın bu rekabet esnasında ayrılmış olmalarından ileri geldiği vazıhan görülür”

    Yani diyor ki… Bu Fenerbahçe bizi yenip duruyor ama bizim futbolcular yedek subay olarak cephede olmasaydı ya da bizden bazı oyuncular içimizden çıkan kulüplere gitmeseydi, o iş öyle olmazdı.

    Şimdi gelelim, bizi en çok ilgilendiren yere…

    Türkiye Şampiyonlukları

    İlk alınan formaları hemşiresi Samiye Hanım’a diktirecek kadar kadim bir Galatasaraylı ve 1914-1915 ile birlikte toplam iki sezonu bizden alıp Galatasaray’a yazacak, hatta daha ötesinde cümleler kuracak kadar iyi bir “kulüpçü” olan (ismi bize meçhul) beyefendi konuşmasının sonlarında bir yerde, istatistik verirken şöyle diyor :

    Türkiye Şampiyonluğu : Galatasaray bu şampiyonluğu 38-39 da kazanmıştır. Fenerbahçe ise 33-34, 34-35, 35-36, 36-37 ve 39-40 da olmak üzere beş defa ihtaz etmiştir.

    Acaba bu cümleleri ettikten sonra kendisini kürsüden indirmeye kalkan oldu mu? “Türkiye Futbol Birinciliği çok amatördü” diyen? “Milli Küme yerel bir organizasyon! Sadece üç şehir katılıyor bir kere!” diyen?

    Kongre kayıtları illa ki bir yerlerde duruyordur. Belki Fenerbahçelilerin tezlerine şiddetle karşı çıkan Galatasaraylılar yayınlar da öğreniriz. Gerçi 2008 tarihli resmî bir kulüp yayınında 1939 Millî Küme şampiyonluğunu onlar da anlata anlata bitiremiyorlardı ama aynı insanları sosyal medyada 1959 öncesi şampiyonluklar için birbirinden tutarsız yazılar yazıp dururken görüyoruz. Demek bu yazıyı yazan, Galatasaray’ın belki de kurucularından biri olan beyefendiden daha iyi Galatasaraylılar!


    Not : Biz “yazarı meçhul” demiştik ama kıymetli büyüğümüz Alp Bacıoğlu arayıp “Yazıda ‘hemşirem Samiye’ şeklinde bahsettiğine göre, yazar rahmetli Ali Sami Yen olmalı” dedi. Çok haklı… Bu durumda Galatasaray’ın “1” numaralı kurucusu Fenerbahçe’nin 1959 öncesi Türkiye şampiyonluklarını kabul ediyor. O yüzden yazımızın başlığı, Ali Sami Yen ve 1959 Öncesi…

    Ali Sami Yen ve 1959 Öncesi