Etiket: Devlet Arşivleri

  • Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi

    Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi

    Salgın günlerinin gündem maddelerinden biri de toplanan bağışlar… Bağış toplamak, bundan 99 sene önce, tıpkı bugünkü gibi, devletin başvurduğu finansal çözümlerden biriydi. Başkent İstanbul’un içinde bulunduğu zor günlerde, Fenerbahçe’nin şampiyonluk maçından önce Dahiliye Nezareti’nden verilen talimat bir “zorunlu bağış” hikayesi olarak, bu yazının konusu oldu ve sizlerle buluştu.

    1921… Osmanlı İstanbul’u tarihinin en zor günlerini geçiriyordu. Dünya savaşından yenik çıkan ülkenin batısı şehir şehir işgal edilmeye başlanmıştı. 1919 Mayıs’ında İzmir ile başlayan işgal hareketleri, 1920 yılı başlarında Trakya’nın kademe kademe işgali ile devam etmiş, 16 Mart’ta ise başkent İstanbul ile sonlanmıştı.

    Osmanlı’nın 500 yıldır hüküm sürdüğü Rumeli topraklarında kayda değer sayıda vatandaşı yaşıyordu. Topraklar genişledikçe buralara yerleştirilen müslüman halk, toprak kayıplarından sonra Trakya üzerinden Batı Anadolu’ya ve İstanbul’a doğru göç etmeye başladılar. 1912 Balkan savaşlarından sonra başlayan bu göç hareketleri böylece 1920 sonrası işgal altındaki başkentin en büyük sorunlardan biri haline geldi. İstanbul’da çok sayıda Rumeli göçmeni perişan ve umutsuz halde, gelecek kaygısı ile yaşamaya çalışıyordu.

    İstanbul’da Göçmenler

    Devlet bu sorunu çözmek için bir organizasyon kurma ihtiyacı hissetti. Göçlerin kayda değer bir sorun olmaya başladığı 1912 yılında kurulan ve o günün içişleri bakanlığına bağlı çalışan “Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi”; Anadolu’ya geri dönen ve “muhacirin” diye adlandırılan göçmenlerin barınmalarını sağlamak ve temel ihtiyaçlarını gidermekle görevli olan tek yetkili kurumdu.

    İstanbul doğal olarak ülke futbolunun merkezi konumundaydı. Futbol, savaş yıllarında ara ara sekteye uğrasa da insanların ilgisini hiç kaybetmemişti. 1921 yılında kulüpler şampiyonluk mücadelesini başlıca 2 ayrı organizasyonda sürdürüyorlardı. O sene, 1915’te oynanmaya başlanan “Cuma Ligi”nin 6. sezonuydu. Cuma ligi dışında kalan takımların oluşturduğu “Pazar Ligi”nin ise ilk sezonu oynanmıştı. Cuma Ligi’ni Galatasaray’ın önünde birinci bitiren Fenerbahçe ile Pazar Ligi’ni Beşiktaş’ın önünde tamamlayan İttihatspor “İstanbul Şampiyonu” olabilmek için mücadele edeceklerdi.

    İstanbul halkının merakla beklediği yılın spor müsabakasının, göçmenler için kaynak arayan “Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi”nin dikkatini çekmesi çok zaman almadı. İşgal altındaki şehirde, devletin elindeki kısıtlı kaynaklar göçmenlerin ihtiyaçlarını gidermeye yetmiyordu. Para lazımdı ve o dönemde para bulmak gerçekten zordu. Bu şartlar altında Müdüriyet-i Umumi, maçın yapılacağı bugünkü Fenerbahçe Stadı’nın idare olarak bağlı olduğu Kadıköy’ün “Belediye Dairesi”ne resmi bir “tezkere” gönderdi. Tezkere, “Ahval ve hadisat-ı malum dolayısıyla dersaadete ilticaya mecbur olan miktarı pek mühim muhacirin-i islamiyenin ihtiyaçlarının esbabınca isti’mal etmek üzere” diye başlıyordu. Günümüz Türkçesi ile sözü edilmek istenmeyen toprak kayıplarından dolayı başkente göç etmek zorunda kalan müslüman göçmenlerin ihtiyaçlarının gereğince giderilmek için kullanılmak üzere zorunlu bir bağış emrini içeriyordu.

    Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi, maçın göreceği ilgiden o kadar emindi ki, emrin yerine getirilmesi için gereken koşulları da tezkereye ekleyerek işi şansa bırakmak istemedi. “İttihad Spor ve Fenerbahçe Spor Kulüpleri’nce Kadıköy’de oynanacak müsabakanın hasılatından, müsabakanın icrasına imkan bırakacak derecede meblağın ayrılıp kalanının saltanat arabalarıyla nakledilmesi için icab edenlerin itası” cümlesi ile maçtan elde edilen gelirin, maçın oynanması için gerekli masraflar yapıldıktan sonra, önceden hazır edilecek saltanat arabalarıyla taşınması öngörülüyordu.

    Maç Günü

    Takımların şampiyonluk, devletin ise hasılat için sabırsızlıkla bekledikleri gün, 17 Ağustos 1921, gelip çattı. Maçı, Süleymaniye Kulübü’nden Zeki Bey idare edecekti. Fenerbahçe rakibi İttihatspor karşısına,  Şekip, Galip, Hasan Kamil, Fahir, İsmet, Ethem, Ömer, Boldin, Zeki Rıza, Alaeddin ve Sabih 11’i ile çıktı. Akşam gazetesinin haberine göre maçta “her taraftan gelip stadı dolduran binlerce kişilik büyük bir kalabalık” vardı. Muhacirin Müdüriyeti hasılat öngörüsünde haklı çıkmıştı.

    Sarı-Lacivertliler maça hızlı başlayarak ilk yarıyı Zeki Rıza’nın golleri ile 2-0 önde kapadı. İkinci yarıya hızlı başlayan taraf ise İttihatspor oldu. Maçtan sonra basının övgüsüne layık görülen Bekir, 5 dakika içinde attığı iki gol ile skoru 2-2’ye taşımayı başardı. Son yarım saate girilirken şampiyonluk maçı isminin hakkını verir hale gelmişti. Bu heyecan atılan bir golle son buldu. Dakikalar 77’yi gösterirken topu ağlara gönderen kişi Sabih, şampiyon ise maçı 3-2’lik skorla kazanan Fenerbahçe’ydi.

    Çok değil, 1900’lerin başında, oynayanların suçlu sayıldığı futbol artık devletin gerektiğinde bağış yoluyla gelirine ortak olduğu toplumsal bir öğe haline gelmişti. Spor tarihimizde tespit edilen ilk “zorunlu bağış”ın uygulandığı maçın taraflarından Fenerbahçe ise işgalin ilerleyen günlerinde sadece İstanbul halkına değil, tüm ülkeye umut veren mücadelesini sahalarda sürdürecek ve bu “umut mücadelesi” hiç bitmeyecekti.

    Barış KENAROĞLU / Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi

    Not : Aşağıdaki gazete kupürü maçın ertesi günü, 18 Ağustos 1921 günü yayınlanan Akşam gazetesinden… Soldaki fotoğraf Fenerbahçe’nin ağabey-kardeşi Hasan Kamil Sporel ve Zeki Rıza Sporel. Sağdaki ise İttihatspor’un Fenerbahçe çıkışlı müthiş futbolcusu “Bombacı” Bekir Rafet Teker.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Bir "Zorunlu Bağış" Hikayesi
    Bir “Zorunlu Bağış” Hikayesi
  • Atatürk ve Fenerbahçe Stadı

    Atatürk ve Fenerbahçe Stadı

    Türkiye’nin, belki de dünyanın en eski ve önemli spor sahalarından birisi olan stadımız, tarihi boyunca çeşitli isimlerle anıldı… Kuruluşundan sonra Fenerbahçe ile özdeşleşen stadyum arazisi hakkında, T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde 7 Ocak 1931 ve 13 Temmuz 1932 tarihli iki belge var. Birisi kiralamaya, diğeri ise sahanın Fenerbahçe’ye bırakılmasına dair… Bizce “Mustafa Kemal Atatürk ve Fenerbahçe Stadı” konusunda kamuoyunun bilmesi gereken belgeler; bunları paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.

    Belgelerden sonra da Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun 1957 tarihli kitabında yazdığı Fenerbahçe Stadı’nın tarihçesindeki ilgili bölümü aldık. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Atatürk ve Fenerbahçe Stadı
    Mustafa Kemal Atatürk ve Fenerbahçe Stadı belgelerinden…

    Rüştü Dağlaroğlu’nun 1957 Tarihli Kitabında Fenerbahçe Stadı

    İttihat Spor Sahası 1922’de Basri Bey’in vekili Emin Bey adlı bir zatın idaresine geçti. Bu zat da, işletmeyi Ali Sami, Cevdet ve Tevfik Haccar Bey’lerden kurulu heyete bıraktı. Bu heyet ve ona teknik müzaherette bulunan Fenerbahçeli Galip’in de gayretiyle, saha geniş faaliyetlere sahne olmaya başlamış; işgal takımlarile çetin maçlar, lig müsabakaları ve çeşitli idman bayramları ile iyice şenlenmiştir. Ancak yeni tesis olunan Taksim Stadı, İttihat Spor Sahası’nı 1924’den itibaren atalete gömdü.

    Fenerbahçe Kulübü, atıl stadı 1929 yılında Millî Emlak idaresinden kiralamış, 25 Ekim 1929’da tertiplenen bir spor bayramı ile tekrar gençliğin istifadesine konan saha, o gün (İttihat Spor) ismine veda edip (Fenerbahçe Stadı) adını almıştır. Yeni bir hüviyet kazanan sahada o gün tertiplenen bayram büyük önem taşır. Filhakika; futbol takımı Moda’yı 10-1 yenerken, Fenerbahçeli atletler de bu şubenin takım halinde, ilk müsabakasını yapmışlar ve Yeni Yıldız Rum kulübünü 66-60 mağlup etmişlerdir.

    İttihat Spor Sahası’nın Fenerbahçe Stadı ismini almasıyla beraber, gelişme devri de başladı. Nitekim, 30 Eylül 1931’de yapılan bir törenle pistin etrafına beton kazıklar dikilip bunlar demir borularla birbirine bağlanmış ve sahanın hariçle irtibatı kesilmiştir. Bu ve buna mümasil birçok işlerin tamamlanması münasebetile, 13 Mayıs 1932’de tertiplenen açılma töreni, 150 Fenerbahçeli sporcunun da iştirakile parlak oldu ve kordelayı Vali Muhittn Üstündağ kesti.

    Kuşdili’ndeki lokal 5-6 Haziran gecesi yanında, yersiz kalan Fenerbahçe kulübü kiracısı bulunduğu stadla lokali satın almaya teşebbüs etmiştir. Yurdun en sevilmiş kulübünün uğradığı felaket, başta Atatürk olarak , umumî bir teessür yarattığından, bu hava içinde, Hükümet; büyük spor hâmisi Adliye Vekili Saracoğlu Şükrü Bey’in de yardımiyle, bu teşebbüste Fenerbahçe kulübüne müzahir olmuştur. Hükümetin bu müzaheretini temin ve stadın satın alınmasında İdare Heyeti ve onun yanında hevesle çalışan Kemal Onan’ın gayretleri şükranla yâda lâyıktır.

    Dr. Rüştü Dağlaroğlu

  • Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını ve Fazıl Bey

    Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını ve Fazıl Bey

    6 Haziran 1932 tarihinde, sabaha karşı Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nde yaşanan yangın felaketi önce Kadıköy’ü, sonra tüm Türkiye’yi hüzne boğdu. Maddi kayıpları yerine koymak için, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün halk benzersiz bir bağış kampanyasına katılmıştı. T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde Kuşdili Yangını ile ilgili aşağıdaki gibi bir belge var.

    Manevi kayıpları bin yıl geçse bile yerine konamayacak bu trajediye dair, yeni ortaya çıkan bu evrakı sizlerle de paylaşmak istedik.

    Ek olarak, Ercan Erel ağabey, arşivinden çıkan bir mecmuada, yangının anlatımını bulmuş. Anlayışla karşılayacağını umarak, buraya aldık. Gerçekten çok hazin detaylar var… Kendini tehlikeye koyarak büyük bir fedakarlıkla kulübün bazı eşyalarını kurtaran Fazıl Bey’in de resmi var. Nur içinde yatsın.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını

    Arşiv Yeri : 30-10-0-0 / Muamelat Genel Müdürlüğü / 120 – 852 – 8

    Devlet Arşivleri'nde Kuşdili Yangını

    Fenerlilerin Yurdu Şerefli Hatıralarile Beraber Yandı, Kül Oldu!

    Hepiniz duydunuz: Fenerbahçelilerin Kadıköyü’ndeki yurdu, pazar-pazartesi gecesi yandı… Bu hadise yalnız sarı-lacivertlilerin ıstırabı değildir. Bütün Türk sporculuğu Kadıköy faciasından aynı elem nasibini almıştır. Bunu Fenerbahçelilerin etrafında toplanan ve biriken kardeş alakasından anlıyoruz.

    Bu yangın alelade bir felaket sayılamaz. Çünkü yanan bina Türk sporculuğunun son rubu asrına ait bütün bir tarihi taşıyordu. Bu yangın, bu kuruluş ve tekamül devrinin canlı hatıralarını, izlerini ve eserlerini kâmilen silmiş, süpürmüş; Türk sporuna koca bir tarih bağışlayan bu yurdu bir yığın enkaz ve harabeye çevirmiştir.

    Fenerlilerin felaketi bütün sporculuğumuzun felaketidir. Onu millî bir spor felaketi saymak vaziyetin hakkıdır.

    Yangın Nasıl Başladı?

    O gece Kadıköyü’nde bulunan bir arkadaşımız bize yangının bütün safahatını şöyle naklediyor:

    “Gece saat 1,15… Sıcak, çok sıcak bir hava var. Açık pencereden odama dolan bir duman kokusile uyanıyorum. Sokakta bir kaynaşma var. Ağızdan ağıza bir mırıltı:

    “- Fenerbahçe Kulübü yanıyor…”

    İnanamıyorum, doğrusu.. Ateş, bu mukaddes yurdu yakabilir mi hiç?

    İçimde tahlil edemediğim bir hisle kalkıyorum, yarı giyiniyorum, sokağa fırlıyorum. İki dakika sonra Kuşdili Çayırı’ndayım.

    Kulübün dereye nazır cephesinden kızıl bir alev sütunu yükseliyor. Yağlı boya tahtalar bir çıra gibi, çatırdayarak yanıyor. Çayırda büyük bir kalabalık var:

    Titreşen çocuklar, melûl ve mütevekkil gözlerile hareketsiz bakan anneler, babalar; bir çocuk gibi hıçkıran sporcular…

    Su Yok!..

    İtfaiye gecikti. Fakat gelmesi de bir işe yaramadı. Çünkü su yok. Derenin suyundan istifade edilemezmiş. Terkos’ta kâfi su yokmuş.. Şu halde..

    Koca yurdun yanmasını seyretmekten başka çare yok galiba..

    Nihayet bir çare keşfedildi:

    Civarda bir kuyu bulundu ve hortum işlemeye başladı. Fakat müdahale geç ve bittabi tesirsiz!

    Bu sırada Üsküdar itfaiyesi de yetişti. Lakin yanlış bir yoldan geldiği için çayırın öbür tarafındaki hendek önünde manevra yapmakla meşgul.

    İdareciler Geliyor..

    Kulüp idarecilerinden yangın yerine ilk gelen umumi kaptan Zeki olru. Bir şoför, otomobille gitmiş, onu uyandırmış.

    Zeki, yaşlı gözlerle yurdunun yanışını seyrediyor. Etrafında bir kalabalık, sönmeyecek mi bu yangın?

    Devlet Arşivleri'nde Kuşdili Yangını
  • Devlet Arşivleri’nde Kuşdili Yangını

    6 Haziran 1932 tarihinde, sabaha karşı Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nde yaşanan yangın felaketinin Fenerbahçe’ye yaşattığı maddi kayıpları biraz olsun yerine koymak için, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün halk benzeri görülmemiş bir bağış kampanyasına katılmıştı. Manevi kayıpları bin yıl geçse bile yerine konamayacak olan bu trajediye dair T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nde şöyle bir belge var. Sizlerle de paylaşmak istedik.

    Arşiv Yeri : 30-10-0-0 / Muamelat Genel Müdürlüğü / 120 – 852 – 8

  • Fenerbahçe’yi Onlar Kurdu

    1913 yılında yazılan “Fenerbahçe’nin İlk Tarihçesi” şöyle başlıyordu:

    “1323 senesinde Frerler (Saint Joseph) mektebi Türkçe muallimi ve elyevm rüsumat müfettişi bulunan Enver (Yetiker) Bey, talebe-i kadimesinden beş altı futbolcu genci bir araya toplayarak bir kulüp tesis etmek arzusunda bulunduğunu bildirmişti. Bu fikre bütün arkadaşları iştirak ederek akşamları Moda çayırında idman yapmaya başlamışlardı.”

    Bu fotoğraflar, kıymetli büyüğümüz, Fenerbahçeli koleksiyoner Seyhun Binzet’in arşivinden…

    1907 yılında “Neden biz de yabancılar gibi futbol oynamayalım? Burası bizim vatanımız!” diyerek Fenerbahçe’yi kuranlardan biri, belki de birincisi olan Frerler (St. Joseph) Mektebi Türkçe Hocası Enver Yetiker ve (birkaçı kesin ilk kadrolarımızda oynamış) öğrencileri.

    Fenerbahçe, 1907 yılında bir futbol kulübü olarak kurulduğunda, futbolcuların hemen hepsi St. Joseph Lisesi’ndeki Türk öğrencilerdi. Sait Selahattin Cihanoğlu ve Nasuhi Esat Baydar gibi dönemin tanıkları, Fenerbahçe isminin de Enver Bey’in fikri olduğunu söylerler.

    Sonraki yıllarda (aşağıdaki belgelerde göreceğiniz üzere) Kurtuluş Savaşı’nda verdiği hizmetler dolayısıyla İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen, Fenerbahçe’nin kurucusu ve isim babası Enver Yetiker’in ve öğrencilerinin hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz. Nur içinde yatsınlar.

  • Papazın Çayırı Nerede?

    Papazın Çayırı Nerede?

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı‘nda, Antoine Hekime imzalı, “Plan de Cadikeuy cote d’Asie” isimli bir harita var. Fahrettin Türkkan Paşa arşivinden çıkan haritanın tarihi 1900. Yani Fenerbahçe’nin kuruluşundan 7 sene önce… Bu haritada bize “Papazın Çayırı Nerede?” sorusunun cevabını verecek detaylar var.

    Biz şu anda Fenerbahçe Stadı’nın olduğu yere “Papazın Çayırı” diyoruz ama çayır aslında stadyumun tam karşısında. Sonraki bir asıra sportif olarak damgasını vuracak olan alan o zamanlar “Prairie Imperiale” olarak gözüküyor. Yani Saray’a ait bir kırlık alan…

    Nereden Biliyoruz?

    Kıymetli tarihçimiz Barış Kenaroğlu tarafından Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri‘nden bulunup “Fenerbahçe Stadı’nın Tarihteki İlk Belgeleri” yazısına konu olan bu çayırın ismi, padişah II. Abdülhamit tarafından verilen izinde geçmiyordu. Hatırlayalım…

    “İttihad kulübü  ünvanıyla Kadıköy’ünde tesis edilen kulübe tahsisi ve tevdii hal-i pa-i hümayun-ı cenab-ı hilafetpenahiden istida olunan bazı arazi hakkında Operatör Müşir devletlu Cemil Paşa hazretleriyle Mirliva Faik Bey tarafından arz ve takdim kılınıp emr-ü ferman mülükane-i mabeyn hümayun baş kitabet-i alisinden irsal olunan arizanın sureti leffen savb-ı alilerine tesyar kılındı. Ariza-i mezkurede bahs olunan araziden Uzunçayır’ın umuma mahsus olması cihetle kulübe tahsisi haiz olamayıp ancak kulübe mahsus olmadan inşa olunacak bina için tasarruf edilen mahallin karşısında bulunan ve on on beş dönümden ibaret olduğu beyan edilen çayır yerinin hazine-i hassa-i şahanece kulüp idaresine icarı münasib görülmüş olmağla icarı icabına himmet buyurulması siyakında tezkere-i penaveri terkim olundu efendim.”

    Türkiye’nin ilk futbolcularından olan, meşhur Tahtaperde Aleko’nun (sitemizde yer verdiğimiz röportajında) dediklerine şöyle bir göz atacak olursak, “Papazın Çayırı Nerede?” sualinin cevabı gün gibi ortada.

    “… Futbolu bizler getirdik ama, şimdi başkaları parsayı topluyor. Biz para almadık, üstelik para verdik!… Ömür verdik ve oğlum!… Ben, bek yerinden vurduğum zaman top, sahayı aşar, Papazın Bağı’na düşerdi (tahminen 100-110 metre). Böyle oynardık. Futbolda marifet, müdafaa oyuncusunun, rakip forların ayağından, zekasını ve hünerini kullanıp, topu çalabilmesidir!”

    Belli ki sonraları bu tabir, yalnızca çayırı değil, bütün bir araziyi anlatmak için kullanılmış ama asıl yer tam karşısı…

    Bu güzel haritanın tamamını merak edenleri şöyle alalım.