Etiket: Ercan Aktuna

  • Kasten Tekme Atsa Bile!

    Kasten Tekme Atsa Bile!

    1 Mart 1970 tarihinde oynanan ve Fenerbahçe’nin 2-0 kazandığı Altay maçından sonra Namık Sevik’in Milliyet gazetesinde yayınlanan yazısı insana “Daha neler!” dedirtiyor. Rahmetli Sevik müthiş bir gazeteciydi şüphesiz fakat “Kasten Tekme Atsa Bile!” rakibi sevmek de pek olacak iş değil…

    Aşağıda yazının tamamını ve maçın detaylarını okuyabilirsiniz. Bu maçla birlikte “Tarihte Bugün” tadında bir şey yapıp senenin geri kalanında her gün için bir tarihî maç ve ona dair bir yazı yayınlayalım istiyoruz. Rast gele…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Biraz ağır olur musunuz Sinyor Bartu?

    Nedir bu sinirliliğiniz, asabi davranışınız, sahada hakemi küçümseyişiniz ya da meslekdaşlarınıza sert girişiniz?

    Sizin gibi futbolu bırakmak üzere olan sahalarımıza şurada beş-on maçlık misafir bulunan büyük bir futbolcuya yakışır mı bu davranışlar? Her şeyden önce sizin sakin olmanız gerekiyor… Elektrikli havayı yatıştırmanız, hakemi okşamanız, sert girse, kasten tekme atsa dahi sizden küçük olan rakibinizi sevmeniz gerekiyor Sinyor Bartu…

    Hadi Göztepe ile evvelce oynadığınız hazırlık maçında diyelim ki hakem Doğan Babacan psikolojik bir hata işlediği için, sizi anlayamadığı için, belki de şöhretli bir futbolcu olduğunuzdan sizi takmaz, tribünlerden gelecek protestolara aldırmaz gözükmek için oyundan çıkardı… Bu çıkarılışı siz haketmediniz…

    Ya dün? Altay’a karşı haşin hareketiniz? Onu neyle izah edelim… Hiç mi şimdiye kadar oynadığınız maçlarda kafanıza bir bekçi dikilmedi, hiç mi rakipleriniz sizi faulle durdurmak istemediler, hatta hatta asabınızı bozmak için bizlerin tribünlerden göremediği şeylere tevessül etmediler… Çook, pek çok olmuştur bunlar… İtalya’da oynadığınız yıllarda da profesyonelce yapılmış hileler yok mudur? Eee… Neden eskiden haşin değildiniz de şimdi bu kadar sertsiniz? Üstelik gidiyorsunuz da… Hafızalarımızda iyi bir iz bırakmaya sanırım ki mecbursunuz… Bunu yapmak için önünüzdeki şans az… Zaman kısa…

    Namık Sevik – 2 Mart 1970 – Milliyet Gazetesi


    Fenerbahçe 2 – 0 Altay

    Hakemler: Cezmi Başar, Cevdet Güvenli, Talat Tokat

    Fenerbahçe: Ilie Datcu, Şükrü Birand, Numan Okumuş, Ion Nunweiller, Ercan Aktuna, Levent Engineri, Can Bartu, Ziya Şengül, Zeki Temizer, Nedim Doğan, Ogün Altıparmak

    Altay: Tanzer (Cevdet), Yılmaz, Zinnur, Necdet, Rıza, Ayfer, Mithat, Behzat, Mustafa, Oktay (Cihan), B.Mustafa

    Goller: Ion Nunweiller (3′) & Ogün Altıparmak (40′)


    Daha Neler!
  • Kaptanın Seyir Defteri IV

    Kaptanın Seyir Defteri IV

    Başından beri Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu ekibinde desteğini esirgemeyen kıymetli büyüğümüz Alp Eralp “el emeği göz nuru” bir arşivi, sezon sezon tuttuğu defterleri paylaşmamız için bize teslim etmişti… “Kaptanın Seyir Defteri I” 1980’li yıllarında sonunda tutulan müthiş bir imza defteriydi. Serinin dördüncü defteri Fenerbahçe’nin 1990-1991 sezonuna ait. Huzurlarınızda: Kaptanın Seyir Defteri IV

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kaptanın Seyir Defteri I

    Kaptanın Seyir Defteri II

    Kaptanın Seyir Defteri III


    Fenerbahçe’nin Kadrosu: Ahmet Suphi Evke, Aykut Kocaman, Bilal Şar, Czeslaw Jakolcewicz, Ercan Koloğlu, Erdi Demir, Ergin Parlar, Fadıl Vokri, Gökhan Gedikali, Hakan Tecimer, Hasan Kemal Özdemir, Hayrettin Aksoy, İsmail Kartal, Müjdat Yetkiner, Neşet Muharremoğlu, Oğuz Çetin, Rıdvan Dilmen, Semih Yuvakuran, Sercan Görgülü, Serdar Şenkaya, Şenol Çorlu, Şenol Ulusavaş, Şenol Ustaömer, Toni Schumacher, Turhan Sofuoğlu, Yaşar Duran, Guus Hiddink

    Lige Katılan Takımlar: Adanaspor, Ankaragücü, Aydınspor, Bakırköyspor, Beşiktaş, Boluspor, Bursaspor, Fenerbahçe, Galatasaray, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Karşıyaka, Konyaspor, Sarıyer, Trabzonspor, Zeytinburnu

    Köşe Yazarları ve Fotoğrafçılar: Alaattin Metin, Atalay Gülen, Atılay Kayaoğlu, Attila Gökçe, Bedri Koraman, Bekir Boran, Birol Pekel, Bilal Meşe, Bülent Tuncay, Can Bartu, Cüneyt Şengül, Deniz Gökçe, Doğan Koloğlu, Doğan Yıldız, Engin Biçer, Ercan Aktuna, Erdoğan Şenay, Ergun Hiçyılmaz, Fuat Ercan, Güray Soysal, Gürcan Bilgiç, Haldun Domaç, Hasan Elidemir, Hüseyin Yangır, İlhan Söyler, İslam Çupi, Kahraman Bapçum, Lefter Küçükandonyadis, Mehmet Çakıroğlu, Mehmet Önal, Meriç Müldür, Metin Oktay, Mümin Özkasap, Necati Bilgiç, Orhan Aldinç, Ömer Üründül, Rıdvan Yelekçi, Selahattin Gökhan, Selçuk Mumcu, Serdar Uluer, Togay Bayatlı, Turgay Demir, Turgay Esmer, Turgay Örme, Yalçın Türk, Yılmaz Canel, Yusuf Dursun, Yusuf Yalkın, Zeki Çol, Ziya Şengül


    Kaptanın Seyir Defteri IV

  • Altın Çocuk

    Altın Çocuk

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt’un Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladığı malûmunuz… Arşivleri karıştırırken Fenerbahçe’nin efsane sporcularından, dünya iyisi bir insan olan merhum Şükrü Birand’ın röportajına denk gelince, rahmetli Rauf Denktaş’ın röportajında yaptığımız gibi bunu da sitemizde yayınlamak için kendisinin müsaadesini aldık. Huzurlarınızda “Altın Çocuk” Şükrü Birand… Nur içinde yatsın…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Şükrü Birand

    Futbol hayatına atıldığı andan itibaren dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış,  “Altın Çocuk” tu o. Fenerbahçe ve milli takım için bulunmaz bir kaftan. Ona “En az 10 yıl yerinden oynatılmayacak adam” deniyor ve arkasından bir “Oh!” çekiliyor: “Fenerbahçe 10 yıl sağ bek sıkıntısı çekmeyecektir.” 

    Basri Dirimlili gibi bir futbolcuyu hayatında örnek alan bir futbolcudan nasıl başarısız olmasını bekleyebilirsiniz ki… Şükrü Birand’ın ekolü de Basri Ağabeyi oldu.

    Fenerbahçe’de 69 futbolcu 200’ün üstünde maç yaptı. Bu 69 değerli futbolcumuzdan birinci sırayı Sayın Lefter Küçükandonyadis 615 maçla alırken, Şükrü Birand ise 318 maçla 25. sırayı aldı. Hepinize minnettarız.

    Altın Çocuk

    – “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur” deriz her zaman siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Şükrü Bey?

    Doğuştan Fenerbahçeliyim. Benim rengim sarı lacivertti. Çocukken, babamla yaşadığımız elim bir olay vardı. Bir at arabası kazası geçirdim. Babam o kazada beni kurtarmasaydı, bugün iki bacağım olmayacaktı… İşçi bir ailenin çocuğuydum. Babam torna ustasıydı. Ankara’da doğmuşum. İlkokul çağında Adapazarı’na göçmüşüz. İlkokulu Adapazarı’nda okudum. Sona tekrar Ankara’ya döndük. Liseyi Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi’nde okudum. O arada bizim mahallenin çocukları, hep birlikte maçlara gidiyorlar, beni de beraberlerinde götürüyorlardı. Mahalle maçları oynarken beni ilgi ile izleyen milli takım hocaları vardı. Ve ben daha hiçbir takımda oynamadan genç milli takımına çağrıldım. O zamanlar Basri Dirimlili hayranıydım. Fenerbahçe’de “Mehmetçik” lakaplı olan sonradan beraber olduğumuz ağabey kardeş antrenör Basri Ağabey’i çok seviyorduk.

    – Spor hayatınız profesyonel olarak nasıl başladı, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne girişiniz nasıl oldu?

    Eskiden her takımın 11’ini rahatça sayardınız. O yıllarda bir takıma gidip oynadığınız zaman “Bir sporcu en az bir 10 yıl oynar” düşüncesi vardı. Ankara Aydınlıkevler’de mahalle arkadaşlarımla futbol oynarken, Gençlerbirliği’nden Rauf Başer diye bir antrenör vardı. Beni Gençlerbirliği’nde oynatmak istedi. Ama kısmet Toprakspor’muş. Toprakspor’a seçildiğim yıl öncesinde, genç milli takımına da seçilmiştim.

    Hem kuvvetli bir takıma girmiştim, hem de milli takıma seçilmiştim. İkinci kulübüm PTT oldu. Sonra Fenerbahçe beni istedi. Hayallerim gerçekleşiyordu. Sevdiğim kulüpte top oynayacaktım. Yaş 18-19. O zamanlar Galatasaray, Beşiktaş kulüpleri de beni almak istiyordu. Hatta Türkan Şoray’ın eski hayat arkadaşı Rüçhan Adlı, Galatasaray yönetimindeydi. Beni almak üzere uçakla özel olarak gelmek istiyordu. Beşiktaşlı Ali Tozkonmaz da bir taraftan. Ama benim gönlüm Fenerbahçe’deydi. Fenerbahçe Asbaşkanı Müslüm Bağcılar idi. Ankara’da benimle temasa geçen Müslüm Bağcılar, Ahmet Erol ve Erdal Kocaçimen beni Fenerbahçe’ye istiyorlardı. Bu benim için inanılmaz bir olaydı. Fakat babam transferim için bir şart koymuştu: “Üniversiteyi İstanbul’da okuyacaksın” diye. Oyunculuğum sürecinde İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde okudum ve mezun oldum. Netice itibariyle; mukavele için beni ve Ziya Şengül’ü apar topar kaçırıp İstanbul’a getirdiler.

    O sıralarda bir de İstanbul’da ümit milli takımının maçı vardı. Ben ümit milli takımında kadroda değildim. Fenerbahçe-PTT ile maç oynamaya gelmiştik. Beni hemen milli takıma çağırdılar. Fenerbahçe’de bek Özcan (Köksoy) vardı. Onun kadrodan çıkmasıyla ben Çarşamba günü Türkiye – İngiltere maçına çağrıldım. İyi performans gösterdiğimden beni istiyorlardı. Türkiye Fas, Cezayir, Tunus’a maçına da gittim. Bu arada halen PTT’deydim. Fenerbahçeli futbolcular hepsi benimle ayrı ayrı ilgileniyorlar, nasıl Fenerbahçeli yaparız diye uğraşıyorlardı. Tabii ben dünden razıydım. O zamanki transferlerde bir takımın kadrosuna 2-3 kişi alınırdı. Fenerbahçe ile mukavele imzaladım. 1964’de Fenerbahçe Spor Kulübü’ne girişim oldu. “10 yıl oynarım” dedim. 318 defa oynadım.

    – Milli takımda oynadınız…

    32 defa milli takımda oynadım.

    – Takımın hızlanmasında büyük rolünüz vardı. Ve Avrupa maçlarında, milli takım maçlarında dikkatleri üzerinizde topluyordunuz. Transfer teklifleri aldınız mı?

    Çeşitli kulüplerden teklif almıştım. Bir keresinde İrlanda’dan Mr. Toomey bana bir aracı vasıtasıyla “Bugün İrlanda’da böyle bir bek yok. Gelsin onu başkanı bulunduğum Limmerick takımına alayım” diye haber göndermişti ama ben kendisine teşekkür edip, takımımdan ayrılmayacağımı söylemiştim. Zaten o zamanki başkanımız Sayın Faruk Ilgaz çok sinirlenip “İzmir, Ankara derken bir de İrlanda ile mi uğraşacağız?” demişti.

    – 1964-1974 yılları arasında Fenerbahçe’deydiniz ve bir çok şampiyonluklarda sizin de emeğiniz var. Fenerbahçe tarihinde “Altın sezon” dediğimiz beş kupa aldığımız kadroda da siz vardınız…1967-68 senesinde Türkiye Kupası, Başbakanlık Kupası, TSYD, Lig Şampiyonluğu, Cumhurbaşkanlığı ve Balkan Kupası maçlarını kazanarak beş kupayı aldığımız bir dönemdi. Balkan kupası bir Türk kulübünün kazandığı ilk uluslararası kupa olma özelliğini taşıyordu. 

    Oscar Hold, Ionescu, Molnar ve Didi ile şampiyonluklar yaşadık. Hento, Pele, Cruyf ve George Best gibi futbolcularla oynama şansı yakaladım. 5 dönem şampiyonluklar yaşadım. Biz o zamanlar çok para kazanmadık ama hayatımızda para ile satın alamayacağımız bir itibarımız oldu.

    – Fenerbahçe’nin bir de bekarlar kampı vardı…

    Evet… Görev bölümüne göre A. İhsan; idare müdürü, Yaşar; bulaşıkçı ve ütücü, Ziya; gıda uzmanı, Bülent; çamaşırcı, ben de teşrifatçıydım. O günleri hatırlamak ve onların bizde güzel bir anı olarak kalması müthiş bir duygu. Bu arada Ziya, A.İhsan ve bana “3 ahbap çavuşlar” deniyordu. Sonradan aynı eve Yaşar Mumcu, Ercan Aktuna ile katıldı. Bu evi bize Müslüm Bağcılar tutmuştu.

    – En çok etkilendiğiniz bir anınızı paylaşır mısınız lütfen…

    Bir Fenerbahçe – Galatasaray maçıydı. Ayağım yere vurduğu için topu iyice uzaklaştıramamıştım. Top Galatasaraylı futbolcunun ayağına gelmiş ve gol olmuştu. O maç 1-1 sona erdi. Benim üstüme kalmıştı. Korkunç derecede üzülmüştüm. Fakat maç bittiğinde bir anda Fenerbahçeli seyircilerin hep bir ağızdan “Ya ya ya! Şa şa şa! Şükrü Şükrü çok yaşa!” bağırışları karşısında gözyaşlarımı tutamamıştım. Ve o an anladım ki; Fenerbahçe taraftarı hem futboldan çok çok iyi anlayan hem de futbolcusunun motive etmeyi çok iyi bilen şahane bir topluluk.

    – Bir de kendi kalenize golünüz var?

    Çok üzüldüğüm ve yıkıldığım bir andı. O gün ona “Pembe hata” demişlerdi. Altınordu takımına 1967 yılında İzmir’de 1-0 mağlup olmuştuk. O ana kadar kalemizi korumak için çırpınan ben, bir tehlikeyi kaleden uzaklaştırayım derken ters bir hareketle kendi kalemize golü göndermiştim. O an benim ne hale geldiğimi ve ne üzüntüler yaşadığımı bilemezsiniz. Tek rahat olduğum taraf yöneticilerim tarafından o hatanın iyi niyetten kaynaklandığının bilinmesidir. 

    – Fenerbahçe’de forvetlik de yaptınız…

    Oscar Hold bana forvet imkanı da vermişti. Hatta bir İzmirspor maçında iki gol atmıştım.

    Hatırlayabildiklerimden PTT’ye de gollü bir maçım vardı. Bir de Türkiye kupası maçlarından Feriköy’e golüm vardı. Ama asıl yerim her zaman sağ bek oldu.

    – Sportmenlik ve centilmenliğin doruğuna çıkan futbolculardan biri olarak 10. yılın sonunda jübile gününüz geldi çattı. Nasıl bir gündü?

    Jübilemi Datcu ile beraber yaptık. Datcu’nun jübile hakkı yoktu. Bir kulüpte 10 seneyi doldurmayanlar, orada jübile yapamazlar. O da benim jübile hakkımdan istifade etti. Ne kadar üzülsem de tatlı bir veda oldu. Fenerbahçe formamızı son bir kez giyerek el ele sahaya çıktık. İnönü Stadı’nda 10.000 kişi vardı. Şöhretler karmasıyla maç yaptık.

    Fenerbahçe kadrosu: Datcu, Şükrü, Ziya, Alpaslan, Ersoy, Eyüp, Selahattin, Aydın, Osman, Cemil…

    Şöhretler kadrosu ise; Erol, Raşit, Fatih, Ekrem, Dinu, Fratila, Georgescu, Dobrin,Yusuf, Nunweiller’den oluşuyordu.

    Maç 0-0 bitmişti. Maç sonrasında Kız takımları “Dişi Kramponlar”ın mücadelesi vardı. Gecenin 3. gösterisi ise emekliler takımının maçıydı.

    – Sesiniz çok güzeldi ve 10 yıllık Fenerbahçe spor yaşamından sonra sahne hayatına atıldınız.

    Futbol oynarken hem üniversitede okuyor, hem de müzik dersleri alıyordum. Sesimin güzelliğinden kamplarda hep şarkı söylerdim. Hatta Münir Nurettin Selçuk’la bile şarkı söyledim. O da Fenerbahçe’de top oynamıştı zamanında. Şarkı sahnem başladı. Nesrin Sipahi benim dostumdur. Nesrin Sipahi’nin okuduğu “Mazinde Bir Tarih Yatar” ile başlayan Fenerbahçe marşımızın vokalisti bendim. Nesrin Hanım’la beraber okuduk. Diğer futbolcu arkadaşlarım kendi okuduklarını zannetmişlerdi. Enteresan günlerim geçti. Gönül Yazar Fenerbahçeliydi. Sesim güzel diye sahneye davet etmişti. Bir süre sonra teklifler gelince Türk Sanat Müziği solisti olarak bir süre sahneye çıktım, Maksim gazinolarında şarkı söyledim. Çok renkli günlerdi.

    – Daha sonra…

    7-8 sene boyunca TV 8’de spor programı yaptım. Şu an Radyospor’da program yapıyorum.

    – Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oyunculuk dışında hangi görevlerde bulundunuz?

    Futbol Vakfı’nda genel sekreterlik yaptım. Şu an 2000 Derneği üyesiyim. Fenerbahçe’den kopmanız mümkün değil.

    – Günümüzden kendinize benzettiğiniz futbolcumuz kim?

    Gökhan Gönül’ü benzetiyorum.

    – O yıllardaki Anderlecht – Fenerbahçe maçına giderken yanınızda götürdüğünüz bir şey vardı. Anımsayabiliyor musunuz?

    (Gülüyor) Evet koltuğumun altında kitaplarım vardı. O sıralar üniversiteye devam ediyordum. Belçika’ya giderken ders kitaplarımı da yanıma almıştım. Çünkü bu okulu bitirmem için babama sözüm vardı.

    – Maça çıkarken uğurlarınız var mıydı?

    Bizler maça giderken birkaç uğurumuz vardı: Ben çoraplarımı hiç yıkamadan maça giderdim. Maça çıkarken hep aynı şampiyonluk çoraplarımı giymeye gayret ederdim. Onun için bana “Pasaklı” derlerdi. Vapurla keyifle giderdik maçlara…

    – Ve yıl 2007… Fenerbahçe Spor Kulübümüz hakkındaki düşünceleriniz…

    Fenerbahçe Spor kulübü tüm branşlarında başarıyı yakalamış, büyük ilerlemeler kaydetmiştir.

    1968’de Faruk Ilgaz zamanında başlayan tesisleşmeler, başkanımız sayın Aziz Yıldırım ile olağanüstü bir yol kat etmiştir. Sayın Aziz Yıldırım’ın bu tesisleşme konusundaki yatırımları da halen devam etmektedir. 2009 UEFA finallerinin de stadımızda gerçekleşecek olması bunun göstergesidir. Futbol Vakfı’nda olduğum zamanlarda Beden Terbiyesi’ne müracaat edip binlerce dönüm araziyi resmi olarak tahsis ettirdim. Arkadaşlarımız o zamanlar Gebze

    -İzmit yolu üzerindeki bu arazileri uzak diye kabul etmediler. Geçenlerde başkanımız sayın Aziz Yıldırım’a da bahsettim. “Bunu araştıralım” dedi. O zamanki resmi olarak tahsis ettiğim araziyi belki şimdi alacaklar. Ve bu arazi devlet tarafından bedelsiz verilmiştir.

    100’lerce dönüm arazi Şile’ye kadar gider. İnşallah Fenerbahçe Kulübü’ne nasip olur.

    Fenerbahçe şu an Türkiye’nin en kurumsal kulübü olmuştur.

    Altın Çocuk

    – Eşinizle 1968 yıllarında tanışıp, evlendiniz.

    Evlenmemiz o kadar kolay olmamıştı. Bir pastanede karşılaşmıştık. Sonrasında kayınpederim “Futbolcuya kız vermem” demişti… Sonunda zor razı etmiştik. O yıl, Manchester City’i yenmişiz. Bir hafta sonra 27 Kasım’da da Ajax ile maçımız var… Benim de 29 Kasım’da nikahım vardı. Yağmurlardan dolayı Dolmabahçe maç oynanmayacak durumda olunca maçı iptal edip 28 Kasım tarihine aldılar. Epey bir heyecan yapmıştım maç tarihi ile ilgili. Fakat sonra 29 Kasım’da evlendim. Sevginin ördüğü duvarları hayatta hiçbir şey yıkamaz. O zamanlardan şimdiye Rengül’le evliliğimiz 40 seneyi buldu. Birkan ve Burçak adında iki tane yetişkin oğlumuz, bir tane de torunumuz oldu.

    – Maçları takip edebiliyor musunuz?

    Maçları seyretmeye nadiren gidebiliyorum ama mutlaka oğlum Mirkan’la izliyorum. Bizim ömür boyu tüm statlarda şeref tribününde izlememiz için yerimiz ayrılmış, kartımız da vardır.

    Fakat diğer statlarda bu hakkımızı kullanamıyoruz. Sadece kendi stadımızda özel tribünümüz var.

    – Fenerbahçe Dergimiz için düşünceleriniz?

    Dergimize söyleyecek hiç söz yok. Her ay büyük bir titizlikle takip ediyorum. İleriki yıllarda büyük bir arşiv olacak. Evimize iki dergi giriyor. Birini okuyoruz diğerini hiç bozmadan torunuma saklıyorum.

    – Rengül Hanım’a 40 yıllık evliliğin başarı anahtarını soruyoruz…

    Eşinizin zevklerini paylaşın… Eğer eşiniz futbolu seviyorsa siz de sevin. Futbol kurallarını biraz öğrenip, maçları takip edecek bilgiye sahip olursanız bundan zaman içinde siz de büyük zevk alacaksınız. Ve paylaştığınız daha fazla şey olacak. Ben Şükrü ile ilk tanıştığımda futbol bilgim çok azdı. Fakat zamanla bu bilgim ve paylaşımım çok ilerledi. Artık kendim için bir futbol hastası diyebilirim. Hala tüm maçları ailece birlikte izliyor. Aynı heyecanı yaşıyoruz.

    –  Sayın Şükrü Birand son olarak taraftarlara mesajınız var mı?

    Öncelikle şunu belirtmeliyim: En gururlandığım an 100. yılda 100. yıl takımında forma giyip oynayabildim. 100. yılda da yer almak müthiş bir duygu.

    Saha içinde 11 Fenerbahçeli oyuncu var. Fenerbahçe’deki 12 numaralı forma taraftarındır. Ve Fenerbahçe’de 12 numaralı oyuncu forması yoktur. Taraftarın 12 numara olması gerektiğini ve formalarının yapılıp satılmasını kulübüme ben önermişimdir. Başka hiçbir kulüpte de bu yoktur. Fenerbahçe büyük bir takım olduğunu tarih boyunca ispatlamıştır. Bundan sonra da taraftarımızın büyük desteğiyle daha iyi günleri olacaktır. Evvelden 12 numarayı yedekler giyerdi fakat ben Yüksek Divan Kurulu’nda 12 numaranın taraftara verilmesini önerdim. İmza topladım. Ne mutlu ki kabul edildi. O gün bugündür 12 numara muhteşem taraftara aittir.

    Röportaj: Sibel Kurt | Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi/Aralık 2007


    Bir Çocuk Vardı

    Bir çocuk vardı…

    Saçının dikliği, vücudunun sırımlığı, tehlikelere basmaktaki inat ve çabukluğu ile, ölümsüz Basri’ye tekrar can verdi.

    Bir çocuk vardı…

    Dünkü sinir ve asap maçını, ekmek peynir yer gibi rahat bitirdi. Ne klasını, ne fiziğini ne aklını ne de ayaklarını dövdürdü.

    Bir çocuk vardı…

    Defans savunmasını bir “Minare gayreti”nden kurtarmış, müdafaa adamlığındaki o “dan-dun” denen 60 yıllık kiri yıkayıp atmıştı.

    Bir çocuk vardı…

    Bekliğin o pek övündüğümüz betonlarını çatır çutur kırmış, marul içinde bile kabiliyeti olmayan topraklarda, batıya çok aydınlık bir pencere açmıştı.

    Bir çocuk vardı…

    Adı ŞÜKRÜ olan bir çocuk…

    İslam Çupi | Akşam Gazetesi – 4 Ocak 1965

  • Kaptanın Seyir Defteri II

    Kaptanın Seyir Defteri II

    Başından beri Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu ekibinde desteğini esirgemeyen kıymetli büyüğümüz Alp Eralp “el emeği göz nuru” bir arşivi, sezon sezon tuttuğu defterleri paylaşmamız için bize teslim etmişti… “Kaptanın Seyir Defteri I” 1980’li yıllarında sonunda tutulan müthiş bir imza defteriydi. Serinin ikinci defteri ise Fenerbahçe’nin 1987-1988 sezonuna ait. Huzurlarınızda: Kaptanın Seyir Defteri II

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Kadrosu: Abdülkerim Durmaz, Bilal Şar, Birol Altın, Can Barhan, Cihan Işık, Durmuş Çolak, Dusan Pesiç, Erdi Demir, Gürhan Aytan, Hamdi Yıldırım, Hasan Kemal Özdemir, Hüseyin Sarıçan, İsmail Kartal, Kayhan Kaynak, Murat Aydın, Müjdat Yetkiner, Nejdet Zengin, Nezihi Tosuncuk, Osman Denizci, Oğuz Karakaya, Önder Çakar, Rıdvan Dilmen, Sedat Karaoğlu, Şenol Çorlu, Zafer Tüzün, Zivan Lukovcan.

    Lige Katılan Takımlar: Altay, Ankaragücü, Beşiktaş, Boluspor, Bursaspor, Denizlispor, Eskişehirspor, Fenerbahçe, Galatasaray, Gençlerbirliği, Karşıyaka, Kocaelispor, Malatyaspor, Rizespor, Sakaryaspor, Samsunspor, Sarıyer, Trabzonspor, Zonguldakspor.

    Köşe Yazarları ve Fotoğrafçılar: Adnan Süvari, Altan Erbulak, Atılay Kayaoğlu, Bahri Havadır, Besim Güçtenkorkmaz, Bilal Meşe, Birol Pekel, Cemal Ersen, Doğan Babacan, Ercan Aktuna, Erdoğan Şenay, Ergun Ata, Ergun Emek, Gürcan Bilgiç, İlhan Söyler, İslam Çupi, Kahraman Bapçum, Kasım Şahin, Lefter Küçükandonyadis, Metin Oktay, Murat Doğukanlı, Mustafa Sarıipek, Necati Karakaya, Ruşen Güven, Saim Kaur, Sanlı Sarıalioğlu, Selahattin Gökhan, Tayyar Özdemir, Teoman Erel, Tevfik Birkan, Togay Bayatlı, Uluğ Örs, Vedat Okyar, Yalçın Türk, Yusuf Tunaoğlu, Zeki Çol, Ziya Şengül.


    Kaptanın Seyir Defteri II

    PDF formatında dosyayı indirmek için buraya tıklayabilirsiniz.

  • Türkiye’nin Gerçek Sevgisi

    Türkiye’nin Gerçek Sevgisi

    Fenerbahçe tarihinin en güzel yazılarını ve tamlamalarını yazan kalemlerden birisi Halit Çapın. “Biz Fenerbahçeliyiz, bizden çok adam çıkar” sözünün sahibi olan büyük Fenerbahçeli, “Türkiye’nin Gerçek Sevgisi” diyerek halkın Fenerbahçe’ye olan muhabbetini üç kelimede eksiksiz bir şekilde tanımlamış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Sevgisi

    Memleketimiz “O deniz ülkesiydi”… Ve de “sevdalı değil, karasevdalıyız” Fenerbahçe’ye…

    Ben çok küçümen olduğumdan mı büyüktü Fenerbahçe o geçmiş zamanlar? Yoksa kocadık mı ne, ondan mı küçülmede giderek Fenerbahçe?

    Padişah sülalesince… İmparatorlar ve dahi krallarca bir büyük armada… Sevgisi babadan çocuğa geçen… Miras diye evlad-ü riyale bırakılan… Öyle bir şey ki başka bir yerlerde görülesi yok…

    Babam Fenerbahçeliydi… Ben ve kardeşlerim de öyle olduk… Kızım, anasının dayanılası olmayan Galatasaraylılığına karşın, Sarı-Lacivert renkleri taşımakta… Şükrü Gülesin’in bir zamanlar dediğince, “Türkiye’de her çocuk Fenerbahçeli doğar. Sonra bazıları başka takımları seçer…” Geçmiş tarihlerde bir yazıma ben, “Ayıptır söylemesi, ben Fenerbahçeliyim” diye girmiştim… Yetmez mi anlatmaya?

    Karamelalardan çıkardı Fenerbahçe, kendisinden uzakta olanlara…

    Cihat’lar, Murat’lar, Ahmet’ler, Halil’ler, Samim’ler, Müjdat’lar, Mehmet Ali’ler… Suphi’ler, Donanma Kamil’ler… Ve diğerleri ve diğerleri… Ütüleyip biriktirirdik, kıymetli pullar biriktirircesine…

    Ben ilk canlı Fenerbahçe’yle İzmir’de tanıştım. Bıyıklarım ne zaman çıkacak diye düşler kurduğum günlerde… Milli küme şampiyonluğu için Fenerbahçe ve Altay karşı karşıya… Fener’in şampiyon olması için dört sıfırlık bir yengi gerek… Yoksa şampiyon Galatasaray. Altay’da şimdi anımsadığım Clark kardeşler… İki İngiliz… Topa öyle vuruyorlar ki meşin yuvarlağın haykırdığını duyuyorsunuz acıdan… Ama kalede Cihat… Anlatılmaz ki… Tarzan denilen Mehmet Ali anlatılmaz ki… Suphi, Halit, Erol ve karamele kağıtlarındaki o eski ve sevgili tanışlarım…

    Ve maç dört sıfır Fenerbahçe’nin…

    O zamanlar Fenerbahçe’ye çekilen “Ole!” bütün yaşamı boyunca İspanya’da çekilmedi El Cordobes’e…

    Ve ne zaman anladım ben Fenerbahçe’nin büyüklüğünün, Galatasaray ve Beşiktaş’ın büyüklüğünden soyutlanamayacağını? Çokça bir zaman sonra. Ne zaman ki Galatasaray ve Beşiktaş büyüktü, Fenerbahçe de büyüktü… Galatasaray’ı da tutarım o yüzden, Beşiktaş’ı da… Onlar olmasa Fenerbahçe hangi büyük yengilerle taht kuracaktı gönüllerde…

    Yaşar Kemal Akçasaz’ın Ağaları’nda Derviş Bey’e “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler, çekip gittiler” dedirtir…

    Ve işte o güzel futbolcular çekip gittikten sonra statlardan, yürüyen zamanla birlikte arkadaş oldular benle… Çoğu dost oldular… O yüzden severim ben eski Fenerbahçeliler kadar eski Galatasaraylıları ve de eski Beşiktaşlıları.

    Günlerden bir gün Kulis Kulüp’te oturuyorum… Şükrü geldi (Gülesin). İki dirhem bir çekirdek… “Nikaha mı?” dedim… “Yok” dedi. “Hakkı kaptan benle, Kemal’i (Beşiktaş’ın o unutulmaz santrforu) yemeğe davet etti. Ona gidiyoruz”… Sonra Mücap düştü (Ofluoğlu), “Hadi siz de gelin” dedi. Şükrü ile Kemal yan yana olduklarında çok vahimleşmekteler… Yanlarında ciddiyet, ölü… Ve kalkıp gittik… Hakkı kaptan içerde… Şükrü de Kemal de 45 yaşlarını geride bırakmışlar… Kaptan’ın önünde ceketlerini iliklediler… O oturmadan oturmadılar, o çatalı almadan eline, dokunmadılar hiçbir şeye… O konuşmadan konuşmadılar da. Ben böyle bir sahneyi az gördüm… Vakit geçince Mücap aldı laf sazını eline. “Kaptan Hakkı” gülmekten fenalıklar geçirmekte… Kaptan güldüğü için diğer ikisi de gülmekte… Ve sonra dedi ki Hakkı, “Mücap Bey” dedi. “Mücap Bey, ben bunlarla uğraşmaktan sizler gibilerle tanışma olanağını bulamadım hiç. Bunlarla uğraşmaktan hep…”

    Şükrü de Kemal de başlarıyla onayladılar.

    Çok zaman geçti aradan… Bir şey ettim… Fenerbahçe sevgisi miydi o, yoksa gazetecilik mi? Hala bilmem, bilemem… Polis muhabirliği yapıyordum. Gizli polis bülteni geçti elime bir gün… Bültende Metin Oktay’ın askerlik görevi yüzünden polis tarafından arandığı yazılıyordu. Görüldüğü yerde tutuklanması isteniyordu. Ve Metin ertesi gün Galatasaray forması altında maça çıkacaktı. Oturup haberi yazdım. “Polis tarafından aranan Metin Oktay bugün Mithatpaşa Stadı’nda” diye… Abdi İpekçi, coşkusunu bir yerde, sadece bir yerde orta yere koyardı: Galatasaray takımı sahaya çıktığı zaman… İnanmazsınız ama Abdi Bey küfür bile ederdi Galatasaray için… Ve yine o Abdi Bey, o haberi Milliyet’in birinci sayfasına koydu. Metin Oktay tutuklandı hemen… Bir hafta boyunca telefon kanalıyla Galatasaraylılardan işittiğim küfürü, bütün yaşamımda duymadım.

    Ve sonra biz Metin Oktay ile dost olduk… Arkadaş değil, dost… Hem büyük bir futbolcu, hem iyi bir insandı o… Hani “O güzel atlara binip çekip gidenlerden…”

    Bunları neden mi anlatıyorum? Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş özdeşleştirmesi yapmak için…

    Şimdinin futbol aşığı gençler için ne büyük kayıp o zamanların üç büyüklerini seyretmemiş olmak… Lefter profesörlük unvanını YÖK’ten almamıştır… Çim yoldurarak, bel kırdırarak almıştır. Bir gün spor servisinde Baba Gündüz’le laflıyorum… “Baba” dedim, “Neden bıraktın Galatasaray’ı?” Kendine özgü gülümsedi, şaka mı, ciddi mi bilmem, dedi ki: “Üç sıfırlık maçta bizim Kamil’e Lefter’i tut dedim. Sonuç malûm. Sonuç, ikimizin de Kamil’in de benim de sonucum…”

    O maçta Lefter bizim sevgili Kamil’i çok tribünlere yolladı. Kamil’i bir rakkase etti çıktı ki vah vah… (Yarın Kamil’den telefon. Validenin ve pederin hatırını sormak için.)

    Can, şimdikilerin kafaya sıçrayamadıkları kadar kaldırırdı sol bacağını havaya… Raket gibi… Lefter profesörse, o en azından doçentti, biline… Öyle bir “senyor”u Fenerbahçe’nin artık göresi olası değil…

    Ben futbolu ve Fenerbahçe’yi Cemil’ler, Ziya’lar, Şenol’lar, Birol’lar, Ercan’larla birlikte bıraktım. Yani benim kuşakla birlikte… Sahalarda artık bir deli Basri, bir Mehmetçik Basri olmadığı için…

    Maçlarına falan gitmiyorum artık… Üzülmekle yetiniyorum…

    Sirano Berjerak’ın dediğince, “İstemem eksik olsun…”

    Ben geçmişin büyük armadasını görmüşüm… Şimdiki Fenerbahçe’yi ne edeyim: “İstemem eksik olsun…”

    Kiralıklarla, alınıp satılanlarla, Viç’lerle, hiçlerle dolu bir takım. Her şeyi parada arayan bir yönetim istemem, eksik olsun…

    Ve Attila İlhan’ın bir dizesiyle noktalayayım lafı:

    “Vurdun kanıma girdin, itirazım var…” FENERBAHÇE…

    Halit Çapın | 13 Mayıs 1984 – Milliyet Gazetesi

  • Fenerbahçe’nin Cenneti

    Fenerbahçe’nin Cenneti

    1988-1989 sezonu bitiminde İslam Çupi‘nin yazdığı, hemen her paragrafı motto bir yazı ile karşınızdayız. “Fenerbahçe’nin cenneti nedir?” sorusuna verilecek yanıtın şampiyonlukla beraber Fenerbahçe karakteri olduğunu da pek şahane bir biçimde anlatmış üstat. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Mutat Not : Yolunuzu, üstadın yazılarının derlendiği IslamCupi.org adresine düşürmeyi unutmayın.


    Fenerbahçe

    Her şampiyonlukta İstanbul böyle allanır, pullanır, boyaların en boya olanı ile boyanır, insan çığlıkları gökyüzünü rahatsız eder hale gelir ve kent esatiri bir büyü ile sarmalanır.

    Benim İstanbul’daki ellinci futbol yılım galiba…

    Bu süre zarfında Türkiye Ligi idi, Türkiye Kupası idi, eski terimlere düş Milli Küme de Tayyare Kupası, şilt ve özelleri de koy yan yana sanıyorum ki gördüğüm İstanbullu şampiyonlukların sayısı sekseni bulmak üzere…

    Türk futbolunun baştan beri değişmez ve değiştirilemeyecek üçlerinden ikisi olan Galatasaray ve Beşiktaş taraftarı ile böyle şampiyonluk günlerinde bir ülke haline gelirlerse, Fenerbahçe bu takvim yaprağını yakaladığında partizan yığınları ile Türkiye’de koskoca bir dünya olur.

    Sevgiler bir telefon defteri gibi kalın ve değişiktir; Türkiye’de… Anne sevgisi, baba sevgisi, evlat, torun sevgisi, kadın ve zevce sevgisi, tırman statların soğuk taşlarına Beşiktaş ve Galatasaray sevgisi… Başka kulüplerin sevgisi…

    Bunların hepsi inkâr edilmez kutsallığı tartışılmaz birer sevgidir de Fenerbahçe taraftarının Fenerbahçe’ye duyduğu aşk, en sevdadır.

    Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın her şampiyonluğu Türkiye’de büyük bir olaydır ama Fenerbahçe bu başarıyı avuçlarında ölümüne sıktığında olay biter, ülkede bir metafiziğin büyülü dünyası gürüldemeye başlar.

    Türkiye’de Beşiktaş ve Galatasaray mazi ve gelecekteki futbol servetleri ile sahaların en büyük ik kulübü olmaya devam edecek, fakat asla Fenerbahçe olmayı beceremeyecektir.

    Nasıl Fenerbahçe, bir Galatasaray, bir Beşiktaş olamayacaksa…

    Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik Türkiye’de bir futbol kulübü ve o kulübün taraftarı değil, bir özelliktir, bir prensiptir, tekkeleri sökülemez bir dindir… Bir felsefe akımı, bir ideal, sandıkları ve oyları milyonların gönlünde saklanmış bir gitmez iktidar ve devlettir Türkiye’de Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik…


    İlk çağın en büyük futbol imparatoru Zeki Rıza, kulübe başkan olduğu zaman idmanlarda çok beğendiği adı Naci Bastoncu olan süklüm püklüm bir Trabzonlu çocuğu önüne dikerler…

    Zeki Rıza, çocuğa başından ayağının ucuna kadar bakar, sonra yanında hazırolda duran kulüp müdürüne dönüp kükrer:

    “Alın bu çocuğu Moda’daki İstepan’ın dükkanına götürün ve Fenerbahçeli gibi saç traşı ettirin…”

    Büyük bir Fenerbahçe üslupçusu ve estetikçisi idi Zeki Rıza…

    Şampiyonluklar kazanmış takımda, şayet Fenerbahçe tualine layık yaratıcı blyaları sürememiş futbolcu varsa, şayet Fenerbahçe orkestrasında elindeki aletle virtüözleşmeyen oyuncu varsa, onların eline futbol malzemelerini verir, yüzlerine açık açık mecburi istikametlerini söylerdi:

    “Senin Kadıköylülüğün bitti, Kadıköy’de yaşama sen… Bir vapura bin, karşıya geç ve kendine yeni bir kulüp ara…”

    Her taraftarın Fenerbahçeli doğuşu gibi, her Fenerbahçe’de futbol oynayacak çocuğun da Tanrı’ca peşin sokulan ayrı bir tornası vardı; anlaşılan…

    Sonraları silinmez bir insan anayasası gibi takımın bünyesine değişmez bir prensip olarak oturan temel motif yavaş yavaş şekillenmişti; artık…

    “Her futbolcu Galatasaray ve Beşiktaş’ta oynar. Ama her futbolcu Fenerbahçe’de oynayamaz”

    Fenerbahçe tarihinde bu estetiği yaratanlarla bu estetiği bozan futbolcular arasında müthiş savaşlar olmuştur.

    İkinci kuşağın en büyük yan haflarından biri olan Şeref Has, gençliğinde henüz dengelenmemiş tekniği yüzünden, futbolumuz ve Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en büyük baleti ağabeyi Mehmet Ali Has tarafından hiç tutulmuyordu.

    Şayet Şeref’in arkasında onu koruyucu kanatları altına almış Lefter gibi bir idol olmasa, belki de Has’ın küçüğü Fenerbahçe’deki futbolcu albümündeki doruk isimlerinden biri olmaz, bir basit takımda sessiz, sedasız mazisi ses vermeyen bir futbolcu tipi çizerdi…

    Fenerbahçe’nin bir sezonda 5 kupa kazandığı 1968 döneminde ise takımın teknik yapısını ve estetik birikimini büyük bir özveri ile koruyan Ziya, Ercan, Fuat ve Selim’den kurulu cuntayı da unutmamak gerek.

    Takımın kamp disiplininin şekillenmesinden tutun da ekibin teşkiline ve oyun vidalarının sıkılmasına kadar bu dörtlü, başroldeki gizli fakat o nispette yararlı bir denetleyici timdi, güçtü.


    Fenerbahçe tarihi, Fenerbahçe tipini, Fenerbahçe oyun modelini en çok bozmuş, onu en çok dejenere etmiş adam olarak, Yılmaz Yücetürk’ü ve onu tayin edenleri hatırlayacaktır hep…

    Bu dönemde girilen Fenerbahçe dışı bir ölü saha gezintisi, bu dönemde girilen bir ayak katılığı ve tekniksizlik, bu dönemde parlayan dörtlü, beşli taşra yenilgileri ve “arkasını Fenerleyin” diye nerede ise “best-seller” bir plak haline gelen alaylar, Fenerbahçe’nin tarihinde zift sürülmüş tek kara kitabıdır.

    Bu Fenersizlikten dördüncü yıl içinde bir eski Fenerbahçe, bir şampiyon Fenerbahçe çıkardıkları için, öpülecek alınlar aranıyorsa Veselinoviç’e ve bu pırlanta futbolculara koşunuz…

    Fenerbahçe’nin cenneti oradadır; çünkü…

    İslam Çupi | 13 Haziran 1989 – Milliyet (Fenerbahçe’nin Cenneti)

  • Şampiyonluk Yüzüğü

    Şampiyonluk Yüzüğü

    1959 öncesi şampiyonluklar konusu, resmi makamlar nezdinde adeta rafa kalktı. Türkiye Futbol Federasyonu, arada sırada “Yakında açıklayacağız” diyor, fakat o yakın nasıl bir yakınsa, bir türlü vakti gelmiyor. Başvuran ve karşı çıkan kulüplerden de ses yok. Bununla beraber, biz konu hakkında araştırmalar yapmaya devam ediyoruz… Bu yazıda 28 şampiyonluğu kazanan 347 futbolcumuzun adı ilk kez bir arada listeleniyor. Yazımızın başlığı “Şampiyonluk Yüzüğü” oldu, çünkü bu zaferleri kazanan insanlara veya ailelerine birer zafer hatırası armağan etmenin, yaşayanlara sonsuz mutluluk vereceğini, vefat edenlerin ise ruhunu şâd edeceğini düşünüyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    28 Şampiyonluk

    Fenerbahçe’nin 28 Türkiye Şampiyonluğu’nu sitemizde tek tek incelemiştik. Aşağıdaki listede okuyacağınız isimleri, kazanılan şampiyonluklara göre ayırdık.

    7 kere şampiyonluk kazanan 2,
    6 kere şampiyonluk kazanan 3,
    5 kere şampiyonluk kazanan 11,
    4 kere şampiyonluk kazanan 17,
    3 kere şampiyonluk kazanan 41,
    2 kere şampiyonluk kazanan 77,
    1 kere şampiyonluk kazanan 196 futbolcumuz var. Lafı fazla uzatmadan listemize geçelim…


    7 Şampiyonluk Kazananlar

    Esat Kaner

    Naci Bastoncu


    6 Şampiyonluk Kazananlar

    Cihat Arman

    Fikret Arıcan

    Fikret Kırcan


    5 Şampiyonluk Kazananlar

    Halit Deringör

    Lebip Elmas

    Melih Kotanca

    Murat Alyüz

    Müzdat Yetkiner

    Ömer Boncuk

    Selçuk Şahin

    Semih Şentürk

    Şeref Has

    Volkan Demirel

    Ziya Şengül


    4 Şampiyonluk Kazananlar

    Ali Rıza Tansı

    Alpaslan Eratlı

    Can Bartu

    Fazıl Arzık

    Hüseyin Yazıcı

    İbrahim İskeçe

    Lefter Küçükandonyadis

    Mehmet Reşat Nayır

    Ogün Altıparmak

    Osman Göktan

    Rüştü Reçber

    Selahattin Torkal

    Serkan Acar

    Şükrü Birand

    Yavuz Şimşek

    Yılmaz Şen

    Yüksel Gündüz


    3 Şampiyonluk Kazananlar

    Alex de Souza

    Ali Filibeli

    Atilla Altaş

    Birol Pekel

    Cem Pamiroğlu

    Cemil Turan

    Cevat Sayit

    Ercan Aktuna

    Ergun Öztuna

    Erol Keskin

    Fuat Saner

    Halil Köksalan

    Hazım Canıtez

    Hüsamettin Böke

    İsmail Kurt

    Kemal Aslan

    Marco Aurelio

    Mehmet Yozgatlı

    Mustafa Güven

    Muzaffer Çizer

    Müjdat Yetkiner

    Nedim Doğan

    Niyazi Gülseven

    Niyazi Sel

    Nuri Pekesen

    Onur Kayador

    Orhan Canpolat

    Önder Çakar

    Özcan Köksoy

    Özer Kanra

    Rebii Erkal

    Samim Var

    Sedat Karaoğlu

    Selim Soydan

    Serhat Akın

    Şaban Topkanlı

    Şevket Demirtepe

    Tuncay Şanlı

    Ümit Özat

    Yaşar Alpaslan

    Yorgo Angelidis


    2 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Çevrim

    Adil Eriç

    Adnan Tuncay

    Ahmet Erol

    Akgün Kaçmaz

    Ali Güneş

    Ali İhsan Okçuoğlu

    Arif Kocabıyık

    Avni Kalkavan

    Aydın Bakanoğlu

    Aydın Çelik

    Aydın Yelken

    Aykut Kocaman

    Basri Dirimlili

    Bekir İrtegün

    Bülent Büyükyüksel

    Caner Erkin

    Cristian Baroni

    Deniz Barış

    Diego Lugano

    Emin İlhan

    Emre Belözoğlu

    Ender Konca

    Engin Verel

    Erdoğan Arıca

    Ersoy Sandalcı

    Fabio Luciano

    Fatih Akyel

    Gökhan Gönül

    Halil Özyazıcı

    Hasan Özdemir

    Hayati Öney

    Ilie Datcu

    İsmail Alemdaroğlu

    İsmail Kartal

    Joseph Yobo

    Kemal Atakul

    Levent Engineri

    Mahmut Hanefi Erdoğdu

    Marcio Nobre

    Mehmet Topuz

    Mert Günok

    Murat Hacıoğlu

    Mustafa Kaplakaslan

    Muzaffer Ateşçi

    Naci Erdem

    Namık Erbay

    Necdet Çoruh

    Necdet Dalay

    Nedim Günar

    Numan Okumuş

    Numan Uzun

    Nurettin Yıldız

    Oğuz Çetin

    Olcan Adın

    Orhan Menemencioğlu

    Osman Arpacıoğlu

    Önder Mustafaoğlu

    Önder Turacı

    Özcan Arkoç

    Pierre Van Hooijdonk

    Rıfkı Pekşen

    Sabri Kiraz

    Selahattin Karasu

    Selçuk Yula

    Serkan Balcı

    Servet Çetin

    Süleyman Tekil

    Şenol Birol

    Şenol Çorlu

    Şeref Benibol

    Şükrü Ersoy

    Uche Okechukwu

    Yaşar Duran

    Yaşar Mumcuoğlu

    Yusuf Şimşek

    Zafer Göncüler


    1 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Ercan

    Abdullah Sakallı

    Abdülkerim Durmaz

    Ahmet Habiboğlu

    Ali Elgin

    Ali Nail Durmuş

    Alper Akıcı

    Alper Potuk

    Andre Santos

    Argun Nemli

    Aygün Taşkıran

    Bahri Kaya

    Bahtiyar Yorulmaz

    Basri Taşkavak

    Bedii Yazıcı

    Bilal Şar

    Birol Altın

    Bruno Alves

    Burhan Sargın

    Bülent Tanyeri

    Bülent Uygun

    Cahit Zeren

    Can Arat

    Celil Sağır

    Cemal Şıkak

    Cemal Uludağ

    Cemal Uzkes

    Colin Kazım Richards

    Coşkun Demirbakan

    Çetin Aktulgalı

    Dalian Atkinson

    Daniel Guiza

    Deivid de Souza

    Dirk Kuyt

    Durmuş Çolak

    Dusan Pesic

    Edu Dracena

    Egemen Korkmaz

    Elvir Baljic

    Elvir Boliç

    Emmanuel Emenike

    Emre Aşık

    Engin İpekoğlu

    Erdal Kocaçimen

    Erdi Demir

    Erdinç Sandalcı

    Ergin Parlar

    Erhan Albayrak

    Erhan Uyaroğlu

    Erol Bulut

    Eyüp Odabaşı

    Fabiano Lima

    Fabio Bilica

    Fahruddin Zeynelovic

    Faruk Hızer

    Feyyaz Uçar

    Fuat Güngör

    Füruzan Şansal

    Gökay İravul

    Gökhan Ünal

    Günaydın Özyurt

    Güngör Tekin

    Güray Erdener

    Hadi Tarlan

    Haim Revivo

    Hakan Bayraktar

    Hakan Tecimer

    Hakkı Pavli

    Halil İbrahim Kara

    Halil İbrahim Poçar

    Hasan Ali Kaldırım

    Hasan Vezir

    Hasan Yıldızeli

    Hilmi Ardağ

    Hilmi Atakul

    Hilmi Kiremitçi

    Hüseyin Çakıroğlu

    Ion Nunweiller

    Issiar Dia

    Ivailo Petkov

    İbrahim Aydın

    İbrahim Ejder

    İhsan Kavak

    İlhan Eker

    İlker Yağcıoğlu

    İlyas Tüfekçi

    İrfan Denever

    İsmail Güldüren

    İsmail Kurşun

    İsmet Saral

    Jes Högh

    John Moshoeu

    Kadri Aytaç

    Kamil Ekin

    Kamil Güvenal

    Kemalettin Şentürk

    Kennet Andersson

    Kerim Zengin

    Konur Alp Mutlu

    Lütfi Boyer

    Mahmut Aydın

    Mamadou Niang

    Mateja Kezman

    Mehmet Ali Has

    Mehmet Hacıoğlu

    Mehmet Topal

    Mert Meriç

    Michal Kadlec

    Milan Rapajic

    Miroslav Stoch

    Moussa Sow

    Muammer Oraman

    Muhammed Akarslan

    Muhammed İbrahimbegoviç

    Mustafa Arabacıbaşı

    Mustafa Doğan

    Mustafa Özer

    Naci Sarıtaş

    Naim Şukal

    Naki Kinezoğlu

    Nazım Kayar

    Necdet Erdem

    Nezihi Tosuncuk

    Nikola Lazetic

    Nikolas Anelka

    Niyazi Tamakan

    Nusret Özmengü

    Nüzhet

    Ogün Temizkanoğlu

    Oğuz Dağlaroğlu

    Okan Alkan

    Orhan Kapucu

    Osman Denizci

    Ömer Karabacak

    Özcan Kızıltan

    Özer Hurmacı

    Pierre Webo

    Radmilo Ivancevic

    Radomir Antic

    Rafet Atamer

    Rasih Minkari

    Raşit Karasu

    Raul Meireles

    Recep Biler

    Recep Nurcan

    Recep Ölmez

    Rıdvan Dilmen

    Robert Enke

    Sadi Çoban

    Safa Özyurt

    Saffet Akbaş

    Salih Uçan

    Samuel Holmen

    Samuel Johnson

    Sedat Bayur

    Selçuk Hergül

    Semih Arıcan

    Seracettin Kırklar

    Serdar Kesimal

    Serdar Kulbilge

    Serdar Şenkaya

    Sergiy Rebrov

    Serkan Özsoy

    Serkan Reçber

    Sertaç Olcayto

    Srebrenko Repçiç

    Stephen Appiah

    Stjepan Tomas

    Süleyman Köprülü

    Şenol Ustaömer

    Şevki Şenlen

    Tacettin Ergürsel

    Taci Ece

    Tarık Daşgün

    Tayfun Korkut

    Taygun Erdem

    Timuçin Çuğ

    Toni Schumacher

    Tuğrul Duru

    Tuna Güneysu

    Tuncay Becedek

    Turan Akra

    Turan Sofuoğlu

    Turgay Aksu

    Tümer Metin

    Uğur Boral

    Yakup Kordal

    Yaşar Yalçınpınar

    Yenal Kaçıra

    Yıldırım İper

    Zafer Dinçer

    Zeki Rıza Sporel

    Zeki Temizler

    Zihni Kanmaz

    Ziya Atamer

    Zoran Mirkoviç

  • Şike İmalı Bir Ezeli Rekabet Hikayesi

    Şike İmalı Bir Ezeli Rekabet Hikayesi

    Osman elinde gazete, telaşla dükkana girdi, müşterilerin arasında kaybolmuş Zeki’ye hışımla yanaştı:

    “Duydun mu haberi?”

    “Ne haberini?”

    Gazeteyi tezgaha fırlatıp, “Al işte, artık kesin, bunlar bir oyun ediyorlar. Maç iptal olmuş, yeni mevsimde oynanacakmış” diye çıkıştı.

    Zeki yine tüm sakinliğiyle, “Memlekette düzgün ne kaldı ki birader, olur tabİi. Ben sana neler neler anlatıyorum işte. Ne siyaset iyi, ne dünya. Futbolun, sporun iyi olmasından umudumuz niye ki? Hep diyorum, profesyonellik olduktan sonra bu işler değişmiş, her şey para olmuş pul olmuş. Eskiden böyle değilmiş” diye devam etti.

    Osman hızını alamamıştı, “Şu koca koca adamların dediğine bak, bir de bahtlarına UEFA delegesi de buradaymış, adamı köprüde yakalayıp izin almışlar. Hem bütün yazılarda da diyor ki, şike mike yok, koca kulüpler yapmazlar. Bizim izlediğimiz neydi o zaman? Boşa gitti 10 liralar!”

    Konuşmayı uzaktan dinleyen Salih amca, müşterisi dükkandan çıkınca yanlarına doğru yanaştı, “Çocuklar yapmayın etmeyin, 60 senelik camialar bunlar. Hem iki başkanın da topçuluklarını bilirim ben. İkisi de pırlanta gibi insandır. Ne Fenerbahçe ne Galatasaray böyle oyunlar yapacak kulüpler değil, etmeyin” dedi.

    Zeki dedesini duymazdan gelip devam etti, “Birader, Mehmet bize önceden söylemişti. Bu hasılatlar, toto paraları büyük işler. Bunlar ne yaptı ne etti anlaştı, ikinci maça işi bağladı. Ama biz iyi ki bağırıp çağırdık bak korktular. Maçı Mithatpaşa’da oynamaktan çekindiler ve nihayet ertesi mevsime bıraktılar!”

    Tezgahtan gazeteyi alıp Mehmetlerin dükkana doğru fırladılar.

    Kapanış Maçı

    İstanbul’da sıcak bir yaz oluyordu. Şehrin üç büyük takımını tutan üç çocukluk arkadaşı Sultanhamam’da ailelerinin dükkanında çalışıyorlardı. O güzel İstanbul’un güzel zamanlarının en büyük eğlencelerinden birisi futboldu.

    1964/65 futbol mevsimi de heyecanlı başlamıştı aslında. Üç takım sezona iddialı girmişti girmesine ama sezonun sonunda kazanan ikinci defa üst üste Fenerbahçe olmuştu. Sezonun öncesine damgasını vuran hadise Karşıyaka’nın şike yaptığı gerekçesiyle Milli Lig’den düşürülmesiydi. Kümede kalma yolunda önem teşkil eden Kasımpaşa maçında rakibin 6 oyuncusuna para ödediğine hükmedilen Karşıyaka, 4-0 kazandığı maçı hükmen kaybetmiş sayıldı ve küme düşürüldü. Bu sonuçla bir sıra üste çıkan Beykoz ise ligde kaldı. Ara ara şike iddiaları atılırdı ama bu karar önemli bir gelişmeydi.

    Baharın son günlerinde ligi uzun süre önde götüren Fenerbahçe, Ankara’da Hacettepe’yi 2-0 yenip ligin son haftasındaki Beşiktaş maçı öncesi şampiyonluğunu ilan ediyordu. Bu işe en çok sevinen tabi ki Zeki’ydi. Yıl boyunca arkadaşları Osman ve Mehmet’le didişip durmuştu ama aslına bakarsanız rahat bir şampiyonluk olmuştu. Geçen yılın ardından hoca değiştirmelerine rağmen Fenerbahçe, ligi Beşiktaş’ın 6, Galatasaray’ın 8 puan önünde birinci tamamlamıştı.

    Sıcak bastırmıştı, fakat daha oynanacak kupa maçları vardı. Yarı finalde Galatasaray’ın rakibi Ankara Demirspor, Fenerbahçe’nin rakibi İstanbulspor’du. Ezeli rakipler ilk maçları 1-1 biten eşleşmeleri ikinci maçlarda kazanarak finale adlarını yazdırıyordu. Sezonun sonunda Mithatpaşa Stadı’nda futbolseverleri harika bir kapanış maçı bekliyordu.

    22 Haziran – Maça 5 gün kala

    “Epey kısmetliymişsiniz Osman?” dedi Mehmet. Ankara Demirspor’u zorlandığı maçta İsmet’in son dakikada attığı golle devirebilen Galatasaray’da pek iş olmadığını düşünüyordu.

    Osman çıkıştı. “Bizde Metin var,” dedi. “Dün de atmış bomba şutunu. Hem ne olacak son dakikalarda yendiysek, dünyanın sonu değil ya. Kupa bizim işimiz, iki senedir nasıl kazanıyorsak yine alırız.”

    Zeki uzaktan dinliyordu, şampiyonluğun keyfiyle sözün kendisine gelmesini beklerken gülümsüyordu. “İki kupa bizim olacak, takım şampiyonluğu kazanmasına rağmen Beşiktaş’ı devirdi. Dün de Ziya İstanbul’a golünü atmış, kesin alırız maçı.”

    “Maça gidiyor muyuz?” diye sordu Mehmet sonra. Kafasını salladı Zeki ile Osman. “Pazar gecesi 8 buçuktaymış maç, berabere biterse uzamıyormuş ama, Çarşamba tekrar oynanacakmış. O maç da berabere biterse uzayacakmış, uzatmada da gol olmazsa kura çekilecekmiş.”

    Omzunu silkti Zeki, “Pazar gecesi biter iş, alırız”. Osman hırslanıyordu ama sesini de çıkarmadı, çay söylemek için çıktı dükkandan.

    “Kızdırma oğlum şunu” dedi Mehmet. “Sen de kendinden pek eminsin ama baksana ne diyor gazeteler. Sizin topçuların hepsi askerde. Ogün de oynamıyormuş, ordu milli takım kampına katılıyormuş.”

    “Ogün’e izin alırız” dedi Zeki. “O işi çözer bizim başkan. Ogün lazım bize. Şenol yok, Birol yok, Selim yok, Nedim yok, Ogün’ün oynaması lazım.”

    “Neyse gelir şimdi Osman, kapatalım şu bahsi artık, sonra konuşuruz.”

    25 Haziran – Maça 2 gün kala

    “Vay Ofsayt Osman, bu da mı gol değil”

    “Deme be şunu Mehmet, kaç kere diyeceğim, deme artık”

    “Tamam be birader takılıyoruz. Hem Sadri Alışık’a benzetiyoruz işte fena mı? Ne güzeldi film, hepimiz çok beğenmedik mi? Şakayla karışık Sadri Alışık.”

    “Yahu nasıl bir adam Ofsayt Osman, ben öyle miyim aşk olsun.”

    “Belki sen de onun gibi güzel bir kız bulursun, niye öyle diyorsun.” diye lafa girdi Zeki.

    Arkadaşlar işten çıkmış Sultanahmet’e doğru yokuşu çıkarken şakalaşıyorlardı. Laf dönüp dolaştı, maça geldi. Mehmet maça gitmekten cayar gibiydi:

    “Yahu çiçek gibi hava var, ne yapacağız maçı? Kalkıp Florya’ya plaja gidelim, tam zamanı.”

    “Olur mu yahu” dedi Osman, “Kaçar mı bu maç? Söz verildi bir kere gidiyoruz.”

    Zeki gazetede okuduğu haberleri sıraladı peş peşe: “Metin de çekiniyoruz demiş. Gündüz hoca zaten temkinli. Bizim İngiliz ise kendinden emin. Yalnız tek bahtsızlık Ogün’e izin alamamış bizimkiler. Maçtan sonra uçakla İspanya’ya gönderelim demişler ama paşalar izin vermemiş. Neyse artık onsuz bir çözüm bulacağız.”

    “UEFA’dan birileri buradaymış, duydunuz mu?” diye lafa girdi Mehmet. “1967 Gençler şampiyonasını Türkiye’ye verebilirlermiş, stadyumları geziyorlarmış. Ne güzel olur, ilerideki dünya kupalarının yıldızı olacak oyuncular gelebilir, biz de bütün dünyadan önce onları izleriz. Genel sekreter Hans Bangerter buradaymış, önce İstanbul’daki stadyumlara bakmışlar, şimdi de Anadolu’dakileri geziyorlarmış. Halit Kıvanç yakalayınca sormuş soruları. Ofsayt kuralını değiştirmeye sıcak bakıyormuş UEFA, ceza sahası çizgilerini taç çizgilerine kadar uzatıp, ofsaytı sadece burada uygulayacaklarmış.”

    “Yahu olur mu öyle şey,” dedi Osman. “Böyle işlerle uğraşacaklarına adam gibi top oynamayı öğretsinler. En basitinden şu oyuncu değişikliği işini düzeltsinler. Adam sakatlanınca takım eksik kalıyor böyle iş mi olur. Kaleci sakatlanınca al başına belayı, kaç kere oldu takımlara.”

    Mehmet; “UEFA istemiyormuş oyuncu değişikliğini. Sakat numarası yapanlar var diyormuş Bangerter. Olacak iş değil hakikaten, bakalım ne olacak,” diye destekledi arkadaşını.

    “Yahu bırakın şu adamı” diye girişti Zeki, “Bizimkiler Ercan’ı kaçırmış, duydunuz mu? İyi o çocuk, santrhafta öyle bir adam lazımdı bize. Çok iş yapar, yalnız sizinkiler kesin fellik fellik arıyordur.”

    “Yahu hem para yok diye konuşuyorlar, hem de her mevsim döküyorlar ortaya. Şeref de Beşiktaş’a girecek diyorlar Zeki, o işe ne diyorsun?” dedi Osman.

    “Şeref hiçbir yere gitmez. Şeref demek Fenerbahçe demektir. Olur arada böyle haberler ama sonunda kalır, itimadım tam.”

    Mahallenin girişinde Pazar sabahı tramvay durağında buluşmak üzere ayrıldılar.

    27 Haziran – Maç günü

    En erken Osman geldi durağa. Bayram günü gibi giyinmişti, ütülü beyaz gömleği ve jilet gibi pantolonuyla arkadaşlarını beklemeye koyuldu. Beklerken de elindeki Milliyet’in Kulis bölümüne takıldı gözü, Fenerbahçe ve Galatasaray başkanları İsmet Uluğ ve Suphi Batur’un Tenis-Eskrim Dağcılık kulübündeki yemeğini yazıyordu:

    “İsmet, gene Fenerbahçe kendisini dev aynasında görüyor. Biz sizin eski günlerinizi de biliriz. Az mı ağlattık sizi?”

    “Ne o, yoksa sen Fenerbahçe’yi Demirspor mu zannediyorsun? Dua edin Feriköylü İsmet kurtardı sizi. Ha doğru ya, İsmet olsun çamurdan olsun.”

    “Yaaa, beğenemedin mi Galatasaray takımını?”

    “Bak Suphi, benimle şaka etmeye kalkma. Kızdırırsan benim kafamı iş başka olur.”

    “Ne olacakmış yani ya?”

    “Ben olacağını bilmem. Tutar sizi yeneriz. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’na girmeyiz de Kupa Galipleri’ne gireriz. O zaman siz avcunuzu yalarsınız. Sevinciniz kursağınızda kalır. Yapar mıyız, vallahi yaparız bunu. Sonra ne oldu sana anlayamadım. Sen bana telefon edip teşekkür etmedin mi? Ne çabuk döndün?”

    “Maç berabere bitse nasıl olur İsmet?”

    “Şimdi berabere dersiniz, sonra tutar yenersiniz. Ondan sonra da Milli Lig şampiyonunu yendik diye beyanatlar verirsiniz. Bizim bunlara karnımız tok. Biz çıkar sizi şakır şakır yeneriz kardeşim.”

    “Ha unutuyordum. Ne oldu Ogün’ün işi?”

    “Vallahi ben Ogün’ü bugünü bilmem. Haliniz harap sizin. Hakkı gelecekti, ne oldu? Unuttu mu acaba? Ama o öğle üzeri dalgın değildir. Benim bildiğim Hakkı akşamları dalgındır.”

    “Ha bunu söylediğin iyi oldu işte, Hakkı’ya söylerim.”

    “Hakkı’ya ne söylersen söyle aramızı bozamazsın. Bizim aramızı Ulvi bozamadı, sen mi bozacaksın? Bak bu Sabri’nin transferinde bile çocuk Beyoğlusporlu olduğu halde ‘ayın beşine kadar alırsanız alın, sonra biz talip olacağız’ diye haber yolladım. Bizde öyle katakulli yok. Yarınki maçtan korkma, bizim milyonluk forvet şimdi hep asker. Ogün, Nedim, Şenol, Birol, Selim. Ya bu forvetle çıksaydık ne olurdu haliniz?”

    Mithatpaşa’ya Doğru

    Mehmet’le Zeki birlikte geldiler. “Nerde kaldınız yahu” diye sitem etti Osman. “Geç kalacağız kuyruğa, şimdiden dolmuştur Dolmabahçe. Yürüyün yürüyün.”

    Üç arkadaş tramvaydan Tophane’de inip Mithatpaşa Stadı’na doğru yürümeye, yürürken de birbirine takılmaya başladı.

    Önce Osman “Yahu Zeki ne diyorsun bu Aydın’ın işine, maça bir gün kala hapis kararı çıkar mı bir adama?” diye sordu.

    Zeki kızgın, “Bu ne dalgınlıktır. 910 Lira borcunu ödememiş. Yapılacak iş mi? 10 gün hapis çıkmış, neyse ödeyeceklermiş yarın sabah, çözmüşler. Bir de hakim Müfit Birsen Fenerliymiş ama “hukukta kulüpçülük olmaz, sporcu her şeyden evvel borcuna sadık olmalıdır,” deyip hem fırçalamış bizim Aydın’ı, hem de cezayı tecil etmemiş,” diye söylendi.

    Mehmet de evde başkanların sohbetini okumuştu. “Ne konuştu bu adamlar yahu maça bir gün kala” diye sordu arkadaşlarına. “Bizim Baba Hakkı da gitmemiş, ikisi kalmış baş başa.”

    “Ne konuşacaklar, birbirlerine takılmışlar işte” dedi Osman. “Hadi hadi hızlanın geç kalmayalım, sıra uzamıştır.”

    Stadyum

    Gerçekten de Mithatpaşa Stadı’nın önü o saatten ana baba günüydü. Maç 8 buçukta başlayacaktı ama erzağını, bayrağını kapan gelmişti. Geceden yatanlar bile varmış, öyle konuşanları işittiler. Ellerinde evden getirdikleri yiyecekler vardı ama sıraya girmeden birer simit aldılar. Kuyruktaki bekleyiş, birbirlerine takılmalar, sıradaki diğer insanlarla atışmalarla geçti.

    Aslına bakarsanız, Avrupa bileti için maçın bir belirleyiciliği yoktu ama iki ezeli rakip dostluk maçı bile oynasalar kalabalık hemen toplanırdı. Dedeleri de böyle anlatırdı, babaları da. İki takımın ilk yıllarında bile halk tarafını seçip maçların yapıldığı çayırlara, Papazın Bahçesi’ne hücum ederdi.

    Kalabalıktan stadın dolacağı belliydi ya, bu da 35 bine yakın taraftar ederdi. 10 liralarını verip içeri girdiklerinde daha maça çok vardı. Tuzu en kuru Mehmet’ti tabi. Kendi takımı sahada yoktu, heyecanı arkadaşlarına göre başka türlüydü. Osman ise Zeki’nin bu yılki takılmalarından yılmıştı, kazanmak istiyordu.

    “Rakipten kimi sizin takımda isterdiniz” diye sordu Mehmet.

    “Ben Ziya’yı beğeniyorum” diye lafa girişti Osman. “Daha çok genç, nasıl kaçırdık onu elimizden.”

    Zeki, “Metin bambaşka bir adam ama ben bizim Naci’yi isterdim. Hala üzülüyorum onun gidişine, ayıp ettiler,” diye cevapladı soruyu.

    Maç Başlıyor

    Fenerbahçe’nin Hazım – B. İsmail, K. İsmail – Şeref, Özer, Osman – Şükrü, Hüseyin, Ziya, Ali İhsan, Aydın, Galatasaray’ın Bülent – Bahri, Doğan – Mustafa, Naci, İsmet – Yılmaz, Ayhan, Tarık, Metin, Turan onbirleriyle oynayacağını öğrendiler. Sürpriz yoktu.

    Ve işte maç zamanı geldi çattı. Takımlar şimşek gibi bir gürültü altında sahaya koşturdular. Maçı yönetecek İtalyan hakem Gaston Roversi’nin ilk düdüğüyle final başladı.

    İlk 5 dakika müthiş bir heyecan içinde sanki İngiltere Federasyon kupası maçı gibi geçince iştahları da arttı. Ama ne olduysa ondan sonra oldu. İki takım da bir komedi filmi çevirir gibi oynamaya başladı. Maçta tek tük kaçan pozisyonlar vardı tamam ama, onda bile çok yetenekli ayakların müthiş beceriksizlikleri, toptan bezgin bir çaba içinde 90 dakikanın dolmasını bekleyen halleri vardı.

    Dakikalar geçtikçe homurdanmalar artıyordu tribünde. Arka sıralarındaki adamlar “Şike bu yahu” diye söylenmelerini sıklaştırdılar. “Çarşamba günü de hasılat yaparız diye böyle oynuyorlar, al gülüm ver gülüm. Böyle iş mi olur? Nerde şampiyon Fener, nerde bizim Cimbom. Pes yahu!”

    Mehmet kafasını sallıyordu, o şimdiden hemfikirdi bile homurdanmalarla. Sahada takımı olmamasına rağmen futbol izlemeye gelmişti ama gördüğü rezalet canını sıkıyordu. “Hakikaten şike bu yahu” dedi arkadaşlarına, “Böyle rezalet olur mu?”.

    Zeki ile Osman konduramıyordu. Onları bizzat kendileri kaç defa omuzlarında taşımıştı. Onların böyle bir işe tenezzül edeceğine ihtimal vermek istemiyorlardı. Hem birbirlerine gayet sert de giriyorlardı. Metin o topu ayağına oturtsa, Şükrü’nün ortasına biri yetişse gol de gelecekti işte.

    Tribünde İsyan

    Homurdanmalar bağırışlara döndü. Tribünler “Şike, şikeee” diye tempo tutmaya başladı. Ortalık iyice gerilmişti. Verilen para karşılığında futbol görmek istiyordu seyirci ama oyuncularda hiçbir ışık yoktu. Üstelik İtalyan hakem de iyice limon sıkıyordu maça. Taca çıkan topu frikik olarak kullanan oyuncuya ses çıkarmıyor, faullerde sanki Roma’da “Aşk Çeşmesi”ne para atarmışcasına Mithatpaşa’dan uzak kalıyor, atışlarda 9.15 metrelik duruş yerine aldırmıyor, yani aslında tam olarak “bu oyuna bu kadar hakem” olarak ortada dolaşıyordu.

    Maçın sonuna doğru tepkiler iyiden iyiye arttı. Her yer şike şike diye inliyor, şişeler havada uçuşuyordu. Son düdükle birlikte takımlar soyunma odasına koştururken şişe yağmuru sürüyor, oyuncular kafasını kollayarak içeri kaçışıyordu.

    Stadyumdan çıkış yolunda herkes kızgındı. Bizimkiler de iyiden iyiye kendini kaptırmış, birbirlerine destek çıkıyorlardı.

    “Zaten dün buluşmalarından belliydi. Ne konuştular ki orada? Gazetenin doğruyu söylediği ne malum?” dedi Osman, “Kesin bir işler döndü, Çarşamba yine oynayalım, daha çok para kazanalım diye al gülüm ver gülüm oynadılar”.

    Zeki de katılıyordu buna, “Olan bizim 10 liralara oldu, nerden baksan 300 bin lira toplanmıştır, yarısı 150. Artık yarın Ercan’ın parasını verirler, Şeref de imzalar.”

    Söylene söylene yürüdüler bütün yolu. Gecenin yarısı olmuştu saat, üstelik ertesi gün de iş günü. Sinirliydiler, üç gün sonraki maça gitmemeye yemin etmişlerdi.

    29 Haziran – Maçtan 2 gün sonra

    Zeki ile Osman Mehmet’lerin lokantasına girip bir masaya oturdular. Abdullah amca futbolla pek yakından alakadar değildi ama geldi yanlarına ilişti. Vefalıydı Abdullah amca, mahallesinin takımını hiç bırakmamıştı. Sakinleştirme işi onundu.

    “Çocuklar, olmaz öyle şey” dedi. “Baksanıza gazetedeki yazarlar, yöneticiler de söylüyor. İsterseniz seyircisiz oynayalım diyorlar. Üç kuruş için koca camialara leke düşürülür mü? Gençsiniz, kızgınsınız ama inanın yoktur öyle şey. Hem işte bakın, maçı da öbür mevsime bırakmışlar. Bursa’ya alınsaydı, Eskişehir’de oynansaydı daha mı iyiydi? Her şey iyi olur, boş verin siz işinize bakın.”

    Aslına bakarsanız Mehmet, Zeki ve Osman da o geceki gibi kızgın değildiler. “UEFA genel sekreterine rezil olmamız kötü oldu, turnuvayı vermekten vazgeçmeseler bari” dedi Mehmet.

    “Onun sayesinde maç iptal olmuş diyorlar” diye ekledi Osman. “Kupa Galipleri Kupası’na Galatasaray’ın alınmasına tamam demiş. Ama bir daha böyle şey olmasın diye de maçta şişe içecek satılmasını yasaklayın diye tembihlemiş. Elveda maçta içilen gazozlar, sular. Yandık desene.”

    “Sizin Metin de film çekiyormuş,” diye konuyu değiştirdi Zeki. “Taçsız Kral diyorlar adına. Gider miyiz gelince?”

    Şimdiden sözleştiler ve transferlerle yeni sezonu konuşmaya başladılar bile.

    Yeni Sezon – Yeni Maç

    Maçtan sonraki hararet yerini yaz sakinliğine ve transfer haberlerine bırakmaya başlamıştı. Orhan Şeref Apak yönetimi krizi ince hareketlerle öteleyip hem UEFA’ya karşı mahcubiyetten kurtulmuş, hem taraftarların tepkisinden sıyrılmış, hem de Temmuz sıcağında sezonun yorgunluğu üstünde oyuncuların bir kez daha sahaya çıkmalarını önlemişti.

    Birkaç gün sonra Basri’nin jübilesi oynanacak, tüm dargınlıklar unutulacak, oyuncularla taraftar barışacaktı.

    Kupanın ikinci maçı Eylül’ün birinci günü oynandı. Metin Oktay’ın golüyle 1-0 kazanan Galatasaray kupayı müzesine götürdü. Metin’in maçta attığı gol “Taçsız Kral” filminin final sahnesine konu oldu.

    1967 UEFA U18 şampiyonası Türkiye’de oynandı. Türkiye, Fransa, İngiltere, SSCB yarı final oynadı, Ruslar turnuvayı kazandı. İngiliz Peter Shilton, Frank Lampard, Trevor Brooking İstanbul’da final maçına çıktı.

    Üç büyüklerin maçları çoğu zaman heyecanla, bazen ise böyle garipliklerle sürmeye devam etti. Şike diye bağırılan maç da oldu, şiddetin zirveye çıktığı da.

    Mehmet, Zeki ve Osman diye üç arkadaş belki yoktu ama onlar gibi binlerce İstanbullu vardı. İstanbul gerçekten güzeldi, eski İstanbul hayaliyle o günleri yaşamak muhtemelen çok keyifliydi. Bu yazı da o günleri hayal eden yazarın kaleminden, dönemin gazetelerinden ve gazetedeki makalelerden faydalanılarak kaleme döküldü. Sizlere o günleri yaşatmaya biraz olsun yaklaşabildiysem bile ne mutlu bana.

    Tuncay Yavuz / 04.02.2021 – Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    26 Haziran 1965 tarihli Milliyet gazetesinden
  • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    Uzun yıllar sonra ve ilk kez dijital bir platformda düzenlenen Fenerbahçe Eşya Piyangosu’nun geçmişi 1933 yılına kadar uzanıyor. O tarihten bugüne bazı eşya piyangolarını  konu edindiğim bu yazıda; 1987 yılında kulüpte yaşanan gelişmeler dolayısıyla çekilişi sürekli ertelenen piyangonun ilginç hikayesini de okuyacaksınız


    1933 – Hediye Yekûnu 3.000

    1932 Yılında gerçekleşen Kuşdili yangınının yaralarını sarmak için düzenlenen ilk eşya piyangosundan günümüze gururla anılacak hikayeler kalmıştır. Geçtiğimiz günlerde bu hikayelerden birini sitemizde yayınlamıştık.

    1933 Piyangosu o dönemin şartları göz önüne alındığında kamuoyunda hayli ses getirmiş ve büyük ilgi görmüştü. Bu piyango için 100.000 bilet basılmıştı. Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasında satılan biletlerin fiyatı 50 kuruştu. Seyahatler, otomobil, motosiklet, bisiklet, oda takımları, dikiş, fotoğraf ve daktilo makineleri, elbiseler, yüzükler ile hediyelerin toplamı 3000’e ulaşmaktaydı. Piyango için kayda değer bir reklam kampanyası düzenlenmiş ve gazetelere ardı sıra ilanlar verilmişti. Piyangonun hediyeleri dönemin ünlü piyango gişesi olan Parmakkapı’daki Milyon Gişesi’nin önünde 3 Haziran’dan itibaren sergilenmeye başladı.

    Piyango 14 Temmuz Cuma günü Fenerbahçe Stadında yapılan atletizm yarışlarından önce çekilmeye başlandı. Basılan biletlerin yüzde 70’inin satıldığı açıklanan piyangonun ilk günü 1000 adet numara çekildi. Büyük ödül olan Chevrolet marka otomobili kazanan numara belirlendi. Geriye kalan 2000 adet talihlinin ertesi gün belirlenmesi ile Türk spor tarihini o güne kadar ki en büyük piyango organizasyonu tamamlanmış oldu.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1948 – 6 Odalı Villa

    1948 yılının eşya piyangosu biletleri Başkan Şükrü Saracoğlu ve Umumi Katip Muvaffak Menemencioğlu imzasıyla 1 liradan satışa çıktı. Biletler Zeki Rıza’nın (Sporel) Milli Spor mağazasından satıldığı gibi, Nimet Abla gişesinde de temin edilebiliyordu. 1933 Piyangosundan farklı olarak bu çekilişte 6 odalı bir villa büyük ikramiye olarak ilan edilmişti. Bunun dışında Dodge marka 2 adet otomobil, Ford marka kamyonet, 1948 Londra Olimpiyatlarına seyahat, motosiklet de verilecek ödüller arasındaydı.

    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    • Fenerbahçe Eşya Piyangoları

    1970’lerde Dört Piyango

    1970’lerde Fenerbahçe 4 piyango düzenledi.

    1975 yılında 25 liradan satılan biletlerin üzerinde, Başkan Emin Cankurtaran ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in isimleri vardı. 14 Haziran’da çekilecek piyangonun hediyeleri arasında 1 apartman dairesi, 20 Otomobil, bisiklet, motosiklet, televizyon, buzdolabı, yurt içi – yurtdışı seyahatler bulunuyordu.

    1976 yılı piyangosu, Fenerbahçe eşya piyangoları tarihinin fiyasko ile sonuçlanan tek piyangosu oldu. Yeteri kadar bilet satılmaması üzerine kulüp içerisinde bir “Eşya Piyangosu Tasfiye Komitesi” bile kuruldu. Bu komite, satılan biletlerin ücretlerini geri ödeme planını yapmakla görevliydi. Komite geri ödeme tarihlerini sürekli güncellemek zorunda kaldı. Tespit edebildiğimiz ilan edilen son geri ödeme tarihi 31 Ocak 1977’dir.

    1976’da yaşanan fiyaskodan sonra 1977 yılında piyango düzenlenmedi. 1978 yılında düzenlenen piyangonun duyurusu ise 3 Kasım 1978’de yapıldı. Bu piyangonun özelliği Fenerbahçeli futbolcuların kampanyada aktif olarak yer alması ve bu kapsamda Pamukbank Şişli Şubesi’nde bilet satmalarıydı. 1979 yılı piyangosu ise 10 Ekim’de çekildi. 0964 numaralı biletin otomobil kazandığı piyangonun en unutulmaz olayı Amigo Birol’un 300 liralık bilet satarak yöneticilerden ödül almasıydı.

    Fenerbahçe Eşya Piyangoları
    1975 Fenerbahçe Piyango Bileti Ön ve Arka Yüzü

    Bilet ile Ödenen Transfer Taksidi

    80’li yılların ilk piyangosu 22 Kasım 1981’de çekildi.  Tofaş marka Murat 131 otomobil, 5’er adet çamaşır makinesi ve buzdolabı piyangonun öne çıkan ödüllerindendi. Dikkati çeken nokta bu piyangonun ödüllerinin geçmiş çekilişlerde verilenlere oranla daha az olmasıydı. Çekiliş sonucunda otomobili kazanan talihli Nahit Kartal, ödülünü Adbullah Acar’dan almıştı. 5 Aralık 1982’de çekilen piyangonun ödülleri bir önceki yılın ödülleri ile aynıydı.

    1985 Piyangosu, Türk spor tarihinin en ilginç olaylarından birinin sebebi olarak tarihe geçmiştir. Başkan Fikret Arıcan imzasıyla satışa çıkan biletler 1000 Tl ile fiyatlandırılmıştı. Kampanya süresinde geçmişte olduğu gibi futbolcular aktif rol alarak, Şekerbank ve Garanti Bankası şubelerinde bilet satmışlardı. Piyangonun en ilginç olayı ise gazetelere “Böylesi Görülmedi” başlığı ile haber olan olaydı. Denizlispor’dan Mehmet ve Mahmut adlı 2 futbolcu transfer eden Fenerbahçe yönetimi, transferin son taksidi olan 1 milyon lirayı 1250 adet eşya piyangosu bileti göndererek ödemek istemişti.


    1987 : Kaos

    Fenerbahçe 1986-1987 sezonunda deyim yerindeyse kaosu yaşadı. Bir yıl ara verilen piyango bu sene yeniden düzenleniyordu. Dolayısıyla kaos, piyango organizasyonunu da etkiledi.

    Piyangonun planlaması yılın ilk günlerinde yapılmıştı. Piyasaya 1.000.000 adet bilet sürülmesi ve karşılığında 2 milyar lira gelir elde edilmesi hesaplanıyordu. Bu planlama çerçevesince şubat ayında piyasaya sürülen biletlerin üzerinde Başkan Tahsin Kaya ve Genel Sekreter Semih Bayülken’in imzaları vardı. 9 Nisan’da çekilecek olan piyango için gazetelere Mart ayında ilanlar verilmeye başlandı. Bu ilanlarda 30 adet Renault 9 otomobil, 5 adet Otoyol minibüs piyangonun ödülleri olarak sıralanıyordu.

    Arbede

    Fenerbahçe için 1987 yılının kaosa dönüşmesine 1 Nisan’da Samsunspor ile oynanan Türkiye Kupası maçı neden olmuştur. 0-0 Berabere biten maç sonunda Fenerbahçe kupadan elenmiş ve futbolcular arasında kavgaya varan arbedeler yaşanmıştı. Bu kavganın sonucunda TFF, 15 Nisan’da kararlarını açıklamış ve Fenerbahçe ilk 11’nin 6 oyuncusu; Abdülkerim, Hasan, Müjdat, İsmail, Sedat ve Zafer’i 3 ile 4 ay futboldan men etmişti. Fenerbahçe yönetiminin “katliam” olarak nitelediği bu cezalar sezonun geri kalanını kulüp için kabusa çevirecekti.

    Samsunspor maçından sonra çekilmesi planlanan piyango ise, o güne kadar satılan bilet sayısının azlığı nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi. 6 As futbolcusunun cezalandırılmasının ardından genç futbolcuları ile mücadele vermeye başlayan Fenerbahçe futbol takımı, Mayıs ayının ilk günlerine kadar yaptığı üç maçta da sahadan başarısız sonuçlarla ayrıldı. 19 Nisan’da Boluspor deplasmanından 2-1’lik yenilgi ile dönüldü. 25 Nisan’da Kadıköy’de Zonguldakspor ile 0-0 berabere kalındı. 2 Mayıs’ta Sarıyer karşısında alınan 3-1’lik yenilgi ise adeta kazanın altını ateşledi.

    Stankoviç Gitti, Ercan Aktuna Geldi

    Kulüp içinde karışıklıkların başladığı günlerde Başkan Tahsin Kaya işleri dolayısıyla Ankara’daydı. Yüksel Günay’ın asbaşkan, Aziz Yılmaz’ın da yönetici olarak yer aldığı yönetim kurulu, Tahsin Kaya’yı futbol takımının sorunlarını görüşmek için İstanbul’a çağırdı. 6 Mayıs’ta gerçekleşen yönetim kurulu toplantısından sonra ilk somut karar teknik direktör Stankoviç’in görevine son verilmesi oldu.

    Futbol takımını sezon sonuna kadar Yılmaz Yücetürk ve Ercan Aktuna’nın çalıştırılmasına karar verildi. Toplantının yankıları birkaç gün sürdü. Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte Aziz Yılmaz: “Takımı bu hale taraftar getirdi. Seyircimiz cezalı futbolcuların yerine sahaya çıkardığımız gençleri beğenmiyor. Aleyhte tezahürat yapıp, takımın moralmen çökmesine neden oluyor.” diyerek, taraftarı suçladı.

    Muhalefetin önde gelen isimlerinden Ali Şen ve Cevher Özden ise yönetime suçlamalarda bulunuyorlar ve Tahsin Kaya’yı “Kulübün en büyük talihsizliği” olarak niteleyerek, istifa çağrısı yapıyorlardı. Tahsin Kaya da bu çağrıya görevi devraldığı zamanki kulübün kötü durumunu hatırlatarak “Fenerbahçe Haliç gibiydi” karşılığını veriyordu.

    Yönetim Dağılıyor

    9 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Ankaragücü maçında alınan 1-1’lik skor, yeni hocası ile yeni bir sayfa açmak isteyen Fenerbahçe’nin planlarını alt üst etti. Maçtan hemen sonra açıklama yapan Başkan Tahsin Kaya: “Taraftarlarımıza metanet (sabır) diliyorum, seneye şampiyonlukları yakalayacağız” diyerek ortamı sakinleştirmeye çalıştı. Bu açıklamaya rağmen kriz hafiflemiyor, yönetim kurulu üyesi Ali Ergenç “Bu yönetim Fenerbahçe’ye hizmet edemez” açıklamasını yaparak görevinden istifa ediyordu.

    Başlayan yönetim krizi yeni kararların alınmasına yol açtı. Genel Sekreter Semih Bayülgen istifa etti ve görevini Aziz Yılmaz’a bıraktı. Krizin devam ettiği günlerden 12 Mayıs’ta açıklama yapan Asbaşkan ve Basın Sözcüsü Yüksel Günay:  “Fenerbahçe kulübü 80 yıllık yaşamının en kritik ve ağır şartlarını yaşamaktadır. Yönetim kurulumuz bu nedenle bütün imkanlarını en iyi şekilde değerlendirip yeni sezonda Fenerbahçe’ye yakışır şekilde tüm branşlarda şampiyonluk iddiası ile yarışacaktır. Yönetim kurulumuz Başkan Tahsin Kaya’ya güvenerek ve inanarak çalışmalarını sürdürecektir” açıklaması ile adeta sorumluluğu Tahsin Kaya’ya bırakıyordu.

    Aynı gün eşya piyangosunun 19 Mayıs’a ertelendiğine ilişkin ilan gazetelerde yayınlandı. Kulübün ve takımın içinde bulunduğu durum, piyango biletlerinin satışını doğrudan etkiliyordu. Satışların artması için büyük ikramiye olarak lanse edilen Renault 9 marka otomobil Eminönü Meydanı’nda sergilenmeye başlıyordu.

    Gruplar Devrede

    Fenerbahçe futbol takımı, 16 Mayıs’ta İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş maçında sahadan 4-0’lik yenilgiyle ayrıldı. Bu skorla Beşiktaş şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmış oldu. Maçın ardından muhalif gruplardan olan Memduh Eren liderliğindeki “Fenerbahçeliler Grubu” mali kongrede usülsüzlük yapıldığını öne sürerek mahkemeye başvuruyordu. Piyango organizasyonu da bu kaos ortamından nasibini alıyor ve çekiliş 30 Ağustos tarihine erteleniyordu.

    Beşiktaş yenilgisinden sonra yeni teknik direktör Yılmaz Yücetürk’e olan inancını yitiren yönetimin, Galatasaray’dan ayrılması gündeme olan Derwall ile ilgilenmeye başladığı gazetelere yansıyordu.

    Fenerbahçe ligin son haftalarında artık kanıksanmaya başlanan kötü skolarla sahadan ayrılmaya devam etti. 24 Mayıs’ta Kadıköy’de oynanan Altay maçı 2-2’lik beraberlikle sonuçlandı. Maçın ardından yükselen tansiyon yönetim tarafından peşi sıra açıklanan transferler düşürülmeye çalışılıyordu. Fenerbahçe yeni sezona Altay’dan Erdi, Ankaragücü’nden Durmuş, Rizespor’dan Hakan ile güçlendirdiği kadrosu ile başlayacaktı. Bu isimlerden Hakan’ın (Tecimer) transferi planlandığı gibi gelecek yıl gerçekleşmeyecek, Hakan 1988-1989 sezonunda takıma katılacaktır.

    Aynı günlerde Rıdvan’ın (Dilmen) Galatasaray’a transfer olduğu haberleri çıkıyordu. Rıdvan, Galatasaray’a transferi bu kadar yakınken Fenerbahçe’ye katılacak ve sonraki yıllarda Fenerbahçe efsaneleri arasında yer alacaktı. 6 Haziran’da oynanan ligin son maçında Fenerbahçe Kocaelispor’u 2-1 yenerek, rakibini 2.Lig’e gönderiyor, maçın Kocaelispor’a bırakılacağına ilişkin çıkan söylentilere karşılık 2 ay sonra ilk kez galip geliniyordu.

    Minibüs

    Fenerbahçe için kaos olarak nitelenen bu sezon Galatasaray’ın 14 sene sonra şampiyon olduğu sezon olarak tarihe geçti.  Sezonun sonuna yaklaşılırken şampiyonluk ipini göğüslemesine kesin gözüyle bakılan Beşiktaş, ligin bitimine üç hafta kala, Malatyaspor deplasmanında beklenmeyen bir yenilgi aldı ve Galatasaray ile puanlar eşitlendi. Sonraki hafta 31 Mayıs’ta Beşiktaş, kendi sahasında Denizlispor ile yaptığı maç 1-1 sona erdi ve Galatasaray’ın galibiyetiyle son haftaya Galatasaray bir puan önde girdi. Son hafta iki takım da maçlarını kazanınca Beşiktaş’ın, şampiyonluğu kaybediş öyküsü de yazılmış oldu.

    1987 Piyangosu futbol takımının aldığı sonuçlarla kaosa dönüşen sezonun sonunda bir kez daha ertelendi. Son kez ertelenen tarih 1 Ekim’di. Bu tarih aynı zamanda çekilişin yapıldığı tarih oldu. Piyangoya ödül olarak konulan 5 minibüsten sadece biri satılan biletlere isabet etti. Minibüsü kazanan talihlinin ödülünü kulübe bağışlamasıyla birlikte piyangonun ödülü 5 minibüs kulüp tarafından satışa çıkarıldı.


    1989 : Piyango Fenerbahçe’ye Vurdu

    Hikayesini yukarıda anlattığımız 1986-1987 sezonu gibi 1987-1988 sezonu da Fenerbahçe için kötü sonuçlanmıştı. Takım sezonu 8. sırada bitirmiş ve camianın sabır eşiği kırılmıştı.

    Yeni sezon öncesi Fenerbahçe yönetimi önemli transferler gerçekleştirdi. Başkan Tahsin Kaya ve futbol şube sorumlusu, geleceğin başkanı, Metin Aşık, Alman Milli Takımı kalecisi Toni Schumacher’in transferini bitiriyor, bu transferin yankıları ülke sınırlarını aşıyordu.

    Aynı dönemde Sakaryaspor’dan Oğuz ve Aykut da transfer ediliyor, takımın başına da Todor Veselinoviç getiriliyordu. Fenerbahçe’nin fırtına gibi estiği bu sezonda eşya piyangosu biletleri 5.000 liradan satışa çıktı. Çekiliş tarihi olarak 19 Mayıs belirlense de, çekiliş 19 Ağustos’a erteleniyor, ödül olarak konulan 5 adet ev ve 10 adet otomobilin tamamının satılmayan biletlere çıkması, basında “Piyango Fenerbahçe’ye vurdu” başlığı ile haber oluyordu.


    1996

    Ali Şen’in başkan olmasıyla futbol takımının 6 yıl aradan sonra şampiyon olduğu 1995-1996 sezonunda piyango organizasyonunu yönetim kurulunun muhasip üyesi Mehmet Ali Aydınlar üstlenmişti.  Daha önce yaşanan ertelemeler göz önüne alınarak çekiliş tarihinin 30 Ağustos olarak belirlendiği piyangonun biletleri 500.000 liradan satışa sunulmuştu. 150 Milyar lira gelir beklenen piyango için basılan 400.000 biletin 326.000 adedi piyasaya sürüldü ve çekilişin yapıldığı 30 Ağustos tarihinde yetkililer 142.000 biletin satıldığını açıkladılar. Elde edilen 71 Milyarlık gelir, kulübün hedeflediğinin yarısıydı.


    Yüzüncü Yıl Eşya Piyangosu

    2007 yılında 100. yaşını kutlayan Fenerbahçe’nin yaptığı bir çok değerli organizasyondan biri de eşya piyangosu düzenlemek oldu. 28 Nisan’da çekileceği açıklanan piyango biletleri 10 yeni lira fiyatla ve üzerinde  Başkan Aziz Yıldırım ve Muhasip Üye Murat Özaydınlı imzasıyla satışa çıktı. Toplamda 3 daire ve 11 otomobilin ödül olarak yer aldığı piyango, 11 yıl aradan sonra kulübün düzenlediği ilk piyangoydu. Bu piyangoyu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, yenilenen stadyumdan 326 adet kombine biletin de ödüller arasında yer almasıydı.


    2021 : İlk Dijital Piyango

    2007’den sonra yapılan ilk piyango organizasyonunu diğerlerinden ayıran özelliği, dijital biletlerin satışının www.nesine.com üzerinden yapılıyor olması. Linke tıklayarak satın alınabilecek piyango biletlerinin bedeli ise 5 tl olarak belirlenmiş durumda. Bugün itibariyle satışa sunulan biletlerin yarısının satıldığını, satışın yapıldığı web sitesinde yer alan sayaçtan anlıyoruz.

    Barış KENAROĞLU


  • Fenerbahçe’nin On Altıncı Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin On Altıncı Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 9 Eylül 1973 tarihinde başlayıp 26 Mayıs 1974’de biten Türkiye Ligi’nde, 30 maçta 15 galibiyet, 13 beraberlik ve 2 yenilgi alarak on altıncı Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Sezonun gol kralı, 30 maçta attığı 15 golle Cemil Turan oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin on altıncı Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türkiye Ligi Maçları

    09.09.1973 / Samsunspor 1 – 0 Fenerbahçe

    15.09.1973 / Fenerbahçe 1 – 0 Adana Demirspor

    23.09.1973 / Boluspor 1 – 1 Fenerbahçe

    30.09.1973 / Fenerbahçe 0 – 0 Galatasaray

    07.10.1973 / Fenerbahçe 2 – 1 Altay

    27.10.1973 / Fenerbahçe 3 – 1 Bursaspor

    03.11.1973 / Fenerbahçe 0 – 0 Vefa

    11.11.1973 / Kayserispor 0 – 0 Fenerbahçe

    25.11.1973 / Fenerbahçe 0 – 0 Mersin İdman Yurdu

    02.12.1973 / Adanaspor 1 – 1 Fenerbahçe

    08.12.1973 / Giresunspor 1 – 1 Fenerbahçe

    16.12.1973 / Fenerbahçe 0 – 0 Beşiktaş

    22.12.1973 / Fenerbahçe 4 – 0 Göztepe

    30.12.1973 / Ankaragücü 0 – 1 Fenerbahçe

    06.01.1974 / Fenerbahçe 3 – 1 Eskişehirspor

    09.02.1974 / Fenerbahçe 2 – 0 Samsunspor

    17.02.1974 / Adana Demirspor 0 – 0 Fenerbahçe

    24.02.1974 / Fenerbahçe 0 – 0 Boluspor

    03.03.1974 / Fenerbahçe 2 – 1 Galatasaray

    10.03.1974 / Altay 0 – 1 Fenerbahçe

    16.03.1974 / Fenerbahçe 1 – 1 Giresunspor

    24.03.1974 / Bursaspor 1 – 1 Fenerbahçe

    30.03.1974 / Fenerbahçe 2 – 1 Vefa

    07.04.1974 / Fenerbahçe 2 – 0 Kayserispor

    14.04.1974 / Mersin İdman Yurdu 0 – 1 Fenerbahçe

    20.04.1974 / Fenerbahçe 5 – 1 Adanaspor

    28.04.1974 / Fenerbahçe 1 – 1 Beşiktaş

    12.05.1974 / Göztepe 0 – 2 Fenerbahçe

    19.05.1974 / Fenerbahçe 1 – 0 Ankaragücü

    26.05.1974 / Eskişehirspor 2 – 1 Fenerbahçe


    En Çok Forma Giyenler

    30 Maç : Cemil Turan, Osman Arpacıoğlu

    27 Maç : Alpaslan Eratlı, Ziya Şengül

    25 Maç : Mustafa Kaplakaslan, Yılmaz Şen

    23 Maç : Ersoy Sandalcı, Niyazi Gülseven, Selahattin Karasu

    22 Maç : Timuçin Çuğ

    21 Maç : Ilie Datcu

    18 Maç : Önder Mustafaoğlu

    17 Maç : Ender Konca

    15 Maç : Serkan Acar

    11 Maç : Kamil Güvenal

    10 Maç : Adil Eriç

    5 Maç : İbrahim Ejder

    2 Maç : Ercan Aktuna, İhsan Kavak, Şükrü Birand

    1 Maç : Fuat Saner, İsmet Saral, Yavuz Şimşek


    En Çok Gol Atanlar

    15 Gol : Cemil Turan

    13 Gol : Osman Arpacıoğlu

    2 Gol : Ender Konca, Mustafa Kaplakaslan, Ziya Şengül

    1 Gol : Alpaslan Eratlı, Ersoy Sandalcı, Kamil Güvenal, Selahattin Karasu, Timuçin Çuğ

    Fenerbahçe'nin On Altıncı Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin On Altıncı Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)

    Fenerbahçe’nin 6. Türkiye Şampiyonluğu (1944)

    Fenerbahçe’nin 7. Türkiye Şampiyonluğu (1945)

    Fenerbahçe’nin 8. Türkiye Şampiyonluğu (1946)

    Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu (1950)

    Fenerbahçe’nin 10. Türkiye Şampiyonluğu (1959)

    Fenerbahçe’nin 11. Türkiye Şampiyonluğu (1961)

    Fenerbahçe’nin 12. Türkiye Şampiyonluğu (1964)

    Fenerbahçe’nin 13. Türkiye Şampiyonluğu (1965)

    Fenerbahçe’nin 14. Türkiye Şampiyonluğu (1968)

    Fenerbahçe’nin 15. Türkiye Şampiyonluğu (1970)