Etiket: Erhan Afyoncu

  • 28 Şampiyonluk Yolu

    28 Şampiyonluk Yolu

    9 Eylül 2023 tarihinde yapılan Fenerbahçe Olağanüstü Tüzük Tadili Genel Kurulu‘nda Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Simla Türker Bayazıt‘ın fikri, emeği ve uygulamasıyla hayata geçen 28 Şampiyonluk Yolu, büyük ilgi topladı.

    Unutulduğunu düşünen sporcu aileleri de büyüklerini bu yolda görünce çok mutlu oldular…

    Görselleri seçme ve metinleri yazma onurunu bize layık gördüğü için Simla Hanım’a sonsuz teşekkür ediyor, kronolojik sırayı herkesin görebilmesi için sitemizde de paylaşıyoruz…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu




    1907’den bugüne Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini izlediniz.

    Ülkemizde 1923’den sonra başlayan ve günümüzde halen devam eden “ulusal” futbol organizasyonları hem tarihi hem de hukuki olarak devamlılık gösteriyor.

    Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme, 1959 yılı itibariyle “Milli Lig” adını aldıktan sonra, günümüzde ise “Süper Lig” ismiyle devam ediyor.

    Türk futbolu, kurumsal kimliğini kazandığı 1923 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî tüzük ve kanun maddeleri ile yönetiliyor.

    Tüm bu gerçeklerden hareketle;

    Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunu ve 1959 öncesini inkar etmek

    TARİHİ İNKAR ETMEK,

    ÜLKE FUTBOLUNUN GEÇMİŞİNİ YOK SAYMAKTIR!

  • Fenerbahçe Hep Galip

    Fenerbahçe Hep Galip

    Yeditepe Yayınevi‘nden çıkan ve buradaki linkten satın alabileceğiniz “Fenerbahçe Tarihi Meseleleri | Kuruluş” kitabının önsözünü sitemizde yayınlıyoruz. Fenerbahçe Hep Galip!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Özsöz

    Bundan tam iki yıl önce on yedi kişi bir araya geldi. Bu kişilerden bazısı birbirini daha önceden tanıyorken bazısı da o gün tanışmıştı. Ortak paydaları Fenerbahçe, uzmanlık alanları ise Fenerbahçe tarihi olan bu kişiler; 1959 öncesi şampiyonlukları için kapsamlı çalışmalar yapılması, Fenerbahçe’nin tarihine, uydurdukları yalanlarla saldıranlara karşılık verilmesi için anlaştılar. Bu on yedi kişi arasında ifade gücü kuvvetli, kalemi keskin, hafızası mükemmel, organizasyon yeteneği takdire şayan, yüzyıl önce yazılan yazıları okumada mahir, yılların emeği ile oluşturdukları arşivi göz kamaştıran insanlar vardı. İkinci toplantıda iş bölümü yapıldı. Dönemler, konular, bu kitaba da adını veren meseleler üzerinde yoğunlaşacak kişiler belirlendi. Üçüncü toplantıda, masanın üzerinde yıllardır yapılan araştırmaların bir sonucu olarak meydana gelmiş onlarca sayfalık içerik duruyordu. Toplantı boyunca bu içerikler hakkında konuşuldu. Fenerbahçe tarihi ile ilgili bilinen birçok şeyin aslında klişeden ibaret olduğu, işin aslının farklı olduğu ortaya çıkmaya başlamıştı. Tarih yazımını; belgelere dayanarak, belgelerin de “kaynak” statüsünde olup olmadığını özenle değerlendirerek yaptıkları için bu müstesna topluluk ortaya çıkan gerçekleri paylaşmakta bir sakınca görmediler. Böylece FenerbahceTarihi.org doğmuş oldu.

    İtiraf etmek gerekirse hazırlanan içerikler yayımlanmaya başlamadan önce, tarihî meselelerin bu kadar ilgi çekeceği aramızdan kimsenin aklına gelmemişti. Bir süre sonra deyim yerindeyse “mızrak çuvala sığmamaya” başladı. Yazdıklarımıza değer veren, önemseyen kişiler, bu yazıları kitaplaştırmanın zamanı geldiğine bizi ikna ettiler. Bu doğrultuda yazılarımızı sınıflandırarak Fenerbahçe tarihini dönemlere ayırdık. Bu ayrımın sonucunda elinizde tuttuğunuz kitabın da zamansal sınırı belirlenmiş oldu.

    “Fenerbahçe’nin kuruluş hikâyesinin, Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar süren Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme yılları içerisinde; toplumsal, politik hatta ekonomik olarak incelenmesi gereken özel bir anlamı vardır. Fenerbahçe’nin kuruluşu, farklı bir bakış açısıyla değerlendirilip yeniden yazılması gereken tarihî meseleleri de içerisinde barındırır. Fenerbahçe tarihindeki birçok olayın bugün ‘mesele’ olarak değerlendirilmesinin sebepleri, döneme ilişkin kaynakların yetersiz olması ve az sayıdaki araştırmacının ‘resmî’ tarih tezinden ayrılmamak konusunda gösterdikleri bilinçli çabadır. Fenerbahçe’yi kuran ve kuruluşunda pay sahibi olan kişilerin hayat hikâyeleri ve kuruluştan sonra geçen yıllardaki faaliyetleri, ‘Fenerbahçe’nin kuruluşu’nu özel kılan ana unsurlardır. Bu unsurlar, dönem için kalıplaşmış yargıların değişmesi ya da bazı ender durumlarda da desteklenmesi için Fenerbahçe’nin kuruluş tarihinin ana dayanaklarından birisi olacaktır.”

    Türk spor tarihinde, üzerinde belki de en az çalışma yapılan dönem olan Fenerbahçe’nin kuruluş yılları için araştırmalarımız sonuç vermeye başladıktan sonra önceki paragrafta okuduğunuz satırları kendimize yol haritası olarak belirledik. Haritadaki izleri takip ederek ilk kitabımız olan Fenerbahçe Tarihi Meseleleri-Kuruluş’u, internet sitemizde yayımladığımız içerikleri temel alarak yazdık.

    Dört bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümü Fenerbahçe’nin kurucuları hakkındadır. Fenerbahçe’nin beş kurucusunun hayatını, bilinmeyenleri ortaya çıkaracak şekilde inceledik. Özellikle Enver Hoca (Yetiker) ve Nurizade Ziya Bey (Songülen) üzerinde yoğunlaşan çalışmalarımızın Fenerbahçe’nin bir kuruluş felsefesinin var olduğunu ortaya çıkardığını düşünüyoruz. İkinci bölümde ise kulübün basılı ilk tüzüğünü günümüz Türkçesiyle aktarıp tescil edilme tarihini belirlemeye çalıştık. Elde ettiğimiz belgelerin söyledikleri, dönemin bilinen siyasi şartlarıyla desteklenince karşımıza yepyeni bir hikaye çıkmış oldu. Üçüncü bölümde İstanbul’un kadim semti Kadıköy’ün Fenerbahçe tarihindeki yerini okuyacaksınız. İstanbul’da futbolun doğduğu topraklarda Fenerbahçe’nin büyüyüp geliştiği mekânların, ilk takımlarının top koşturduğu çayırların izlerini bulacaksınız. Kitabın son bölümünü portreler ve olaylara ayırdık. Bu bölümün iki özelliği var: İlki, Fenerbahçe’nin ilk yıllarının bilinmeyen karakterlerinin hikâyelerinin gün yüzüne çıkması. İkincisi ise, kitapta yer alan değerlendirmelerimizi oluştururken faydalandığımız kaynakları sizlerle paylaşmamız. Belirtmek isteriz ki bu kitap Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarının olayları ve o dönemin kişileri için kesin yargılar içermiyor. Yazım dili olarak bunu iddia ettiği düşünülebilirse de kitabın önceliği, içinde yer alan belgelere dayalı tezlerle, Fenerbahçe’nin kuruluş dönemi üzerinde tartışmalar yapılmasını sağlamak.

    Tarih yazımı, şüphesiz devinim içerisinde. Her gün yeni belgeler, yeni kaynaklar tarihçilerin karşısına çıkabiliyor. Bu kaynaklar kimi zaman ortaya atılan tezleri destekliyor, kimi zaman da çürütüyor. Yapılacak olan bu tartışmaların bizleri yeni belge ve kaynaklara ulaştırmasını, yeni bilgilere ulaşarak tez-antitez-sentez formülüyle Fenerbahçe tarihinin bugüne kadar karanlık kalmış olan bu dönemini daha fazla aydınlatmayı amaçlıyoruz. Bu amaç spor tarihi üzerine çalışan ya da çalışmayı amaçlayan genç tarihçileri teşvik etmeyi de içerisinde barındırıyor.

    Kitap üzerinde çalışırken benimsediğimiz metot, yukarıda da belirttiğimiz gibi belge ve kaynaklara dayalı bir yazım yapmak oldu. Dönemin Osmanlıca gazeteleriyle devlet ve özel arşivlerde yapılan taramalar, daha önceden yazılmış tarihi kitapların ve anıların karşılaştırılması ve akademi etiği çerçevesinde eleştirilmesi, benimsediğimiz bu metodun temelini oluşturdular. Bu temeli oluştururken Türk spor tarihi yazıcılığının en büyük eksikliğinin, ülkede yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeleri gerektiği gibi dikkate almaması olduğunu düşünüyorduk. Döneme ilişkin yaptığımız kaynak taramaları ve okumaların bu eksikliği gidermesini amaçladık.

    Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Fenerbahçe Tarihi Çalışma Grubu’nu oluşturan; Ziya Aktürer, Alp Bacıoğlu, Tapfereritter, Zafer Batık, İzzet İsrael Benyakar, Çağrı Çobanoğlu, Alp Eralp, Cem Ertuğrul, Barış Eymen, King Santillana, Barış Kenaroğlu, Haluk Kılıç, Adem Köz, Alican Küçükcan, Onur Tuncer, Okan Uzunkaya, Tuncay Yavuz, Bozkurt K. Yılmaz’ın çabalarıyla hazırlandı. Kitapta emeği geçenler olarak teşekkür etmemiz gereken kişilerin listesi hayli uzun.

    Her yazdığımız yazıyı titizlikle okuyan, bize yol gösteren, öğrencisi olmaktan gurur duyduğumuz Saygıdeğer Hocamız Prof. Dr. Vahdettin Engin ve kıymetli eşleri Emel Engin Hanımefendi’ye; eşsiz koleksiyonundan faydalanmamıza izin veren, sohbetiyle yolumuzu aydınlatan değerli büyüğümüz Seyhun Binzet’e; spor tarihi üzerine çalışmalarıyla bize ilham veren Prof. Dr. Erhan Afyoncu Hocamıza, Murat Bardakçı’ya; bizi her fırsatta yüreklendiren Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı Hocamıza; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün tüm çalışanlarına; Yapı Kredi Bankası Arşivi’nin değerli yöneticileri Abdullah Gül ve Ayhan Uçar’a; İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Furkan Sevim’e; kataloglarını hizmetimize sunan İBB Atatürk Kitaplığı Müdürü İrfan Dağdelen’e; Malta Ulusal Arşivi görevlileri Charles Farrugia, Leonard Callus ve Melvin Caruana’ya; Dr. Sinan Genim’e; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu mensubu Dr. Hüseyin Kıyak’a; Ayetullah Bey’in fotoğraflarının bu kitapta ilk kez yayımlanmasına izin veren, kurucumuzun değerli akrabaları Mehmet Auf ve eşi Ebru İpek Auf Hanımefendi’ye; Lale Atman Hanımefendi’ye; Enver Yetiker’in fotoğraflarını tarihe bu kitap vasıtasıyla kazandıran, kurucumuzun değerli torunları Ayşe Bertülin Kenter ve Rona Bandar Hanımefendilere; Fenerbahçe’nin erken dönemiyle ilgili arşiv belgelerini bizlerle paylaşan Melih Şabanoğlu’na; doğru bilgi ve belgeye ulaşmamızda yardımlarını esirgemeyen, her zaman yanımızda olan Fenerbahçe camiasının değerli üyeleri; Belgin Beşe Aral Hanımefendi, “Paşalı Birol” Vecdi Teker, Acar Yıldız, Aydın Temizer ve kıymetli eşi Nazan Aksoy Temizer Hanımefendi, Bülent Batu, Cahit Binici, Cem Argun, Cafer Çağatay’ın torunu Jale Çağatay Hanımefendi, Sporel ailesinin kıymetli mensupları Dilara Sporel, Emine Sporel Özakat ve Feyhan Sporel Hanımefendiler, Ali Muhiddin Hacıbekir’in torunu Nazlı İmre Hanımefendi, bizlere gösterdiği teveccühten her zaman onur duyacağımız Müzdat Dağlaroğlu’na teşekkür etmeyi borç biliyoruz.

    Bugün aramızda olmayan iki ismin; kitabımızı göremeden aramızdan ayrılan, “Kadıköy’ün BelleğiDemir Alp Serezli Ağabeyimizin ve Türk spor tarihçiliğinin sembol ismi Dr. Rüştü Dağlaroğlu’nun manevi şahsiyetleri önünde de saygıyla eğiliyoruz. Bu birbirinden değerli kişilerin Fenerbahçe tarihine yaptıkları katkıları, geleceğin tarihçilerine aktararak bu borcu bir nebze de olsa ödeyebildiğimizi düşünüyoruz.

    Ve Galip… Galip Kulaksızoğlu…

    Bu kitabın sayfaları arasında adına rastlayıp hakkında yazılanları okuduğunuzda kitabımızı ondan başka birine ithaf etmenin zaten mümkün olmadığını sizler de düşüneceksiniz. İyi okumalar…

    Fenerbahçe hep Galip…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Grubu

  • Fenerbahçe’nin Belgelenen İlk Maçları

    Fenerbahçe’nin Belgelenen İlk Maçları

    Kuruluş yıllarının, üzerinde neredeyse hiç tartışma yapılmamış meselelerinden birisi de Fenerbahçe’nin ilk maçlarını hangi takımlarla ve hangi tarihlerde yaptığıdır. Süregelen araştırmalarımızda karşımıza çıkan belgelerin yer alacağı yazımızda bu soruyu cevaplamaya çalışacak, Fenerbahçe futbol tarihine 4 yeni maçı kaydedecek ve Kadıköy Kulübü ile yapılan iş birliğinin izlerini süreceğiz. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin belgelenen ilk maçları…


    Kısıtlı Kaynaklar & Yetersizlikler

    Daha önceden önemle vurguladığımız gibi, “Fenerbahçe kulübünün kurumsal tarih tezi kapsamında kabul ettiği olgulardan birçoğunun bugün ‘mesele’ olarak değerlendirilmesinin iki sebebi var. Bunlardan ilki döneme ilişkin kaynakların kısıtlı olması, ikincisi ise az sayıdaki araştırmacının kulübün resmi tarih tezinden ayrılmamak konusunda gösterdikleri bilinçli çabadır.”

    Bu çabaya ilişkin en belirgin kanıt olarak, Rüştü Dağlaroğlu’nun “Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi / 1907-1957” adlı muhteşem eserinde yer alan bilgilerin, sonradan yazılan tarih kitaplarında olduğu gibi tekrar edilmesini gösterebiliriz. Fenerbahçe tarihini yazanlar Dağlaroğlu’nu adeta tek kaynak kabul etmişlerdir.

    Bugüne kadar Dağlaroğlu tarafından aktarılan bilgiler, gereken durumlarda, başka kaynaklarla karşılaştırılmadığı, arşiv taramaları ile belgelenmediği, bazen de eleştirilmediği için olması gereken yeterlilikte çalışmalar ortaya çıkmamış, böylece kuruluş yılları ile ilgili bildiklerimiz sınırlı kalmıştır.

    Mühim Maç – Antrenman Maçı

    Kuruluştan 1912’deki ilk şampiyonluğa kadar geçen 5 yıllık dönem için Fenerbahçe’nin bilinen sadece bir adet fotoğrafı olduğu düşünülürse, bu yılları aydınlatmak için tarihleri tespit etmek ya da aktarılan olayları olabildiğince eskiye dayandırmanın önemi ortadadır.

    Bu öneme atfen, o dönem yayınlanan gazeteleri taramanın, Fenerbahçe’nin ilk maçları ile ilgili bildiklerimizi arttıracağını biliyorduk.  Karşımıza çıkan ilk maç haberini Profesör Doktor Vahdettin Engin ile paylaştıktan sonra kendisi (Profesör Doktor Erhan Afyoncu ile birlikte yaptığı çalışmaların eseri olarak) arşivinde bulunan ve şimdiye kadar yayınlanmamış ilk dönem Fenerbahçe maçlarının haberlerini bizimle paylaştı.

    Yaptığımız araştırmalarda bize her zaman yol gösteren değerli hocalarımızın bu katkısıyla, 6 Eylül 1908 ile tarihlenen Fenerbahçe’nin bilinen ilk maçının tarihi, 1 Mayıs 1908 olarak değişmiş oldu.

    Rüştü Dağlaroğlu, eserinde Fenerbahçe’nin ilk maçını 6 Eylül 1908 tarihinde Moda ile yaptığı maç olarak kaydetmiştir. Dağlaroğlu bu tarihlemeyi yaparken sözü geçen maçı “ilk mühim maç” olarak değerlendirmiş ve bu maç öncesinde oynanan maçları “antrenman maçı” olarak nitelemiştir. İlk dönem futbol tarihi için rahatlıkla kabul edilebilecek bu değerlendirmesinde yaptığı ayrım kapsamında Dağlaroğlu; 1930’lu yıllardaki süreli yayınlarda Fenerbahçe’nin ilk maçı olarak sözü edilen 9-0’lık Kadıköy mağlubiyetine yer vermemiştir. Şu an için hangi tarihte oynandığı bilinmeyen ve yukarıda bahsettiğimiz “mühim maç – antrenman maçı” ayrımı sebebiyle kayıtlara geçmeyen bu maç dışında; Fenerbahçe tarih yazımı, ilk maç olarak 6 Eylül 1908 tarihli Moda maçını kabul etmiştir.

    Bu tarihlemeyi yaptıktan sonra Sevgili Melih Şabanoğlu bize ulaştı ve aşağıda detayını göreceğiniz Fenerbahçe’nin bulunmuş ilk maç haberini bizlerle paylaştı. Spor Tarihi üzerine yaptığı araştırmalarını dikkatle takip ettiğimiz Melih Şabanoğlu’nun göndermiş olduğu haberin kupürü ile Fenerbahçe’nin tespit edilmiş ilk maçının tarihi tekrar değişmiş oldu.  (Şabanoğlu’nun 2018’de yayınlanan Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) isimli kitabı ve Atlas Tarih Dergisi’nin Temmuz – Ağustos 2020 tarihli 64.sayısında yer alan “Black Stockings Tarihi” başlıklı makalesi, dönemi inceleyen kişiler için okunması gereken çalışmalardır.) 


    1 Mart 1908 / Fenerbahçe 4 – 0 Kumkapı

    The Levant Herald & Eastern Express Gazetesi’nin 7 Mart 1908 Cumartesi tarihli sayısında “Geçen Pazar en dikkat çekici maçın Makriköy’de Fenerbahçe ile Kumkapı Futbol Kulüpleri arasında oynandığı ve Fenerbahçe’nin maçı 4-0 kazandığı” haberine yer veriliyordu. Bu haber ile “Fenerbahçe” ismine ilk kez bir yazılı kaynakta rastlanmış, bunun da ötesinde Fenerbahçe’nin belgelenen ilk maçı da 1 Mart 1908 ile  tarihlenmiş oluyor.

    7 Mart 1908 tarihli Levant Herald & Eastern Express haberi.

    1 Mayıs 1908 / Fenerbahçe 5 – 1 Üsküdar

    Tercüman-ı Hakikat Gazetesinin 3 Mayıs 1908 tarihli sayısında yer alan haberin ortaya çıkışıyla birlikte belgelenen ilk Fenerbahçe maçının tarihi de değişmiş oldu. Gazetenin tıpkı Dağlaroğlu gibi antrenman maçı olarak değerlendirdiği bu maç; 1 Mayıs 1908 Cuma günü, Kalamış’ta, yeni kurulmuş bir kulüp olan Üsküdar ile saat 08.30’da oynanmış ve Fenerbahçe’nin 5-1’lik galibiyeti ile sonuçlanmıştı.

    “Evvelki gün Kadıköyü’ndeki Kalamış Çayırı’nda Üsküdar futbol association oyuncuları ile Fenerbahçe futbol oyuncuları arasında saat sekiz buçukta egzersiz nev’inden bir maç yapılmıştır. Üsküdar futbolcuları bir, Fenerbahçe futbolcuları beş gol yapmışlardır”

    Fenerbahçe'nin Belgelenen İlk Maçları
    3 Mayıs 1908 tarihli Tercüman-ı Hakikat haberi.

    17 Mayıs 1908 / Fenerbahçe 3 – 3 Kadıköy

    Aynı gazetenin 20 Mayıs 1908 tarihli sayısındaki haberde yer alan maç ise, önceki maçın aksine “antrenman maçı” olarak değerlendirilmemiş; Fenerbahçe; 17 Mayıs 1908 Pazar günü saat 11.00’de Kalamış’ta, İstanbul futbolunun eski kulüplerinden Kadıköy ve Elpis oyuncularından kurulu “Kadıköy” takımı ile karşılaşmıştır. Gerek 3-3’lük sonucu, gerekse rakip takımı oluşturan oyuncuların kulüpleri göz önüne alındığında bu maç, Dağlaroğlu sınıflandırmasına göre “mühim maç” olarak kaydedilebilir.

    “Geçen Pazar günü Kadıköyü’nde Kalamış Çayırı’nda Kadıköy adına Kadıköy ve Elpis oyuncuları ile Fenerbahçe futbolcuları arasında saat onda bir futbol oyunu oynanarak iki tarafın üçer gol yapmasıyla galibiyet hiç bir tarafta kalmamış, pata (berabere) gelmişlerdir.”

    Fenerbahçe'nin Belgelenen İlk Maçları
    20 Mayıs 1908 tarihli Tercüman-ı Hakikat haberi.

    5 Temmuz 1908 / Fenerbahçe 8 – 0 Pera

    Mayıs ayında oynanan iki maçın ardından Haziran ayına ait gazetelerde -şimdilik- bir maç kaydına rastlayamadık. 6 Temmuz 1908 tarihli Sabah Gazetesinde ise Fenerbahçe’nin o güne kadar bilinen en farklı galibiyetini aldığı maçın haberi vardı. 5 Temmuz 1908 Pazar günü, saat 09.30’da, Papazın Çayırı’nda Pera ile oynanan maçı Fenerbahçe, 8-0 kazanıyordu.

    “Dünkü Pazar günü Kadıköyü’nde Papazçayırı’nda saat dokuz buçukta, Fenerbahçe Futbol Kulübü ile Pera Kulübü arasında bir müsabaka yapılmıştır. Her iki tarafta on birer oyuncu bulunmakta idi. Müsabaka bir buçuk saat devam etmiş ve sekiz gol yapmaya başaran Fenerbahçe Kulübü’nün galibiyeti ile neticelenmiştir”.

    Fenerbahçe'nin Belgelenen İlk Maçları
    6 Temmuz 1908 tarihli Sabah haberi

    8 Kasım 1908 / Kadıköy & Fener 0 – 3 HMS Barham

    İkdam Gazetesinde 9 Kasım 1908 tarihli sayısında yer bulan futbol haberleri yukarıda bahsettiğimiz 3 maç haberinden daha farklı anlamlar içeriyor. Haberin metnini verdikten sonra bu anlamları sırasıyla açıklayacağız.

    “ Lig maçlarına geçen hafta başlanmıştır. Geçen Pazar Moda Kulübü ile Barham Kulübü oynamış ve Barham beş gol ile maçı kazanmıştır. Bu hafta dahi Barham ile Kadıköy-Fener Kulüpleri arasında oynanan maçta ise yine Barham üç gol ile üstünlük sağlamıştır. Barhamlılar topu asker gibi muntazam oynamaktadırlar. Bu maçlar Kadıköyünde evvelce Papaz Bahçesi adı verilen ve şimdi Union Club denilen yerde oynanmıştır. Bütün futbol oyunları adı geçen yerde oynanacaktır.”

    Fenerbahçe Tarihinin İlk Maçı
    9 Kasım 1908 tarihli İkdam haberi

    İşbirliği

    8 Kasım 1908 Pazar günü oynanan maç haberinin Fenerbahçe Tarihi açısından içerdiği ilk anlam, bugüne kadar netleşmemiş olan Kadıköy ile iş birliği meselesini kesinliğe kavuşturmasıdır.

    İlk olarak Nasuhi Esat’ın (Baydar) 1913 yılında kaleme aldığı Fenerbahçe’nin İlk Tarihçesi adlı yazı dizisinde sözü edilen, ancak detaylarına yer verilmeyen bu iş birliği ile ilgili ikinci maddi kanıt da Musavver Muhit Dergisinde “Fenerbahçe’nin İlk Fotoğrafı”nın altındaki yazıydı.

    31 Aralık 1908 tarihli dergide yer alan fotoğrafın resimaltı yazısında “Kadıköy-Fener Kulübü” açıklaması yapılmıştı. Bilindiği üzere kuruluşunun hemen ardından, kurucularından bazılarının ayrılmasıyla, Fenerbahçe için zor bir süreç başlamıştı. Kadıköy ile yapılan ve bazı kaynaklarda “birleşme” şeklinde yansıtılan bu dönemsel işbirliğinin kanıtlanması ile beraber; futbol takımının, bir kısmı ile de olsa, 1908-1909 İstanbul Futbol Ligi’ne katıldığı da kesinleşmiş oldu.

    31 Aralık 1908 tarihli Musavver Muhit dergisinden

    Nurizade Ziya Bey & Union Club

    Ortaya çıkardığımız bu maç haberinin ikinci anlamı ise, Fenerbahçe’nin ilk başkanı olan Nurizade Ziya Bey’in görev süresini netleştirmesidir. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Fenerbahçe’nin Kuruluşunda Nurizade Ziya Bey yazısında detaylı olarak bahsettiğimiz üzere Nurizade Ziya Bey, Mayıs 1907’de üstlendiği başkanlık görevinden ayrılmış ve bir Türk&İngiliz ortaklığı olan Union Club’un kuruluşu için mesai harcamaya başlamıştı. Maç haberinin sonunda yer alan “Bu maçlar Kadıköyü’nde evvelce Papaz Bahçesi adı verilen ve şimdi Union Club denilen yerde oynanmıştır. Bütün futbol oyunları adı geçen yerde oynanacaktır.” ifadesinden Union Club’ın Kasım 1908 itibariyle faaliyete geçtiğini ve Nurizade Ziya Bey’in kuruluştan bu tarihe kadar, tam 1,5 sene başkanlık yaptığını anlıyoruz.

    Barış KENAROĞLU

  • Tüzük ve Tescil

    Tüzük ve Tescil

    Fenerbahçe tüzüğünün yazılışı ile kulübün tescil edilmesi, kuruluş yıllarına ait birbiriyle bağlantılı iki meseledir. Bu meseleler kuruluş yılları içerisinde önce 1908’de sonra da 1913’te ortaya çıkmışlardır. Fenerbahçe tarih yazımında tescil olayı “1908’de ilk tescil edilen spor kulübü” nitelemesi ile yer almıştır. Bu yazımda, sözü edilen niteleme hakkındaki değerlendirmelerime yer vereceğim.


    Meşrutiyet’in Yeniden İlanına Dair Kartpostallardan Biri (İ.B.B. Atatürk Kitaplığı arşivinden)

    Endişe – Özgürlük

    1908 yılı bilindiği üzere Meşrutiyetin yeniden ilan edildiği yıldır. Ülke genelinde belirsizlik ve karmaşa havasının hakim olduğu bu dönemde, yeni kurulmuş Fenerbahçe özelinde durum bundan farklı değildi. Bu yıl, Fenerbahçe Kulübü’nde neler yaşandığını Nasuhi Esat Baydar’ın 1931 yılında Olimpiyat Dergisi’nde yayınlanan “Fenerbahçe Nasıl Kuruldu?” adlı yazı dizisindeki ifadelerinden öğreniyoruz.

    “Necip Bey gayet gizli bazı beyanatta bulunacağını ifade eden bir tavırla cümlemizi bir köşeye çekerek siyasi vaziyette bazı gerginlikler olduğundan bahsedip, cemiyet teşkil ettiğimizi ortaya çıkaracak her türlü belgeyi ve makbuzları yok etmemiz için uyarıda bulundu. Bundan iki gün sonra da Meşrutiyet ilan olundu. Meşrutiyet idaresinin ilk işi cemiyetler nizamnamesini (yönetmeliğini) tanzim (düzenlemek) ve bir gecede mantar gibi biten cemiyetleri tescil etmek olmuştu. Fenerbahçe Kulübü bu zamanda resmen kurulmuş oldu.”

    Nasuhi Esat’ın satırlarından Fenerbahçe’nin, kurucular nezdinde, Meşrutiyetin ayak seslerinin duyulduğu günlerde endişeli olduğu ve bu endişenin de genç bir deniz subayı olan Necip Bey’in edindiği izlenimlerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu endişenin sonucunda ise kulübün kuruluş evrakı imha edilmiştir. Kurucu kadronun endişelerinin yersiz olduğunun anlaşılması ise uzun sürmemiş, Meşrutiyet idaresinin yeniden kurulması Osmanlı Başkentinde özgürlük rüzgarlarının esmesine neden olmuştur. Nasuhi Esat, bu özgürlük ortamından yararlanan birçok cemiyet gibi Fenerbahçe’nin de resmen tescil olduğunu söyler. Öyle görülüyor ki Fenerbahçe tarih yazımı tescil olunma tarihi olan 1908’i Nasuhi Esat’ın aktardıklarından almıştır.

    Kanun-i Esasi’nin İlk Sayfaları (İ.B.B. Atatürk Kitaplığı arşivinden)

    “Tescil” Ne Demek?

    Öncelikle “tescil” kelimesinin anlamı üzerinde duralım. Tescil kelimesi Arapça “resmi evrakların kaydedildiği kütük, dosya anlamına gelen, sicill” isminden (tef’il masdarıyla) türemiş bir fiildir. Sicile geçirme, kütüğe geçirme anlamını taşımakta, günümüz Türkçesinde ise “kayıt altına almak” olarak kullanılmaktadır.

    Nasuhi Esat’a göre Meşrutiyet ilan edilir edilmez Fenerbahçe tescil edilmiştir. Şimdi Fenerbahçe’nin bir cemiyet olarak varlığını kayda geçirttiği dönemde resmi statünün nasıl olduğuna bakalım.

    1876’da Yürürlüğe giren ilk anayasa, Kanun-ı Esasi’de, cemiyetler için bir düzenleme yer almıyordu. Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesine kadar bir cemiyetin kurulması ve devlet tarafından tanınması örfi hukuk kurallarına tabiydi. Kısacası devlet idaresi zararlı gördüğü cemiyetlerin faaliyetlerine hemen son verebiliyordu. Abdülhamid döneminin özelliklerini de düşünecek olursak Türklerin kurduğu cemiyetler fazla uzun ömürlü olamıyordu. Bu durum onların gizli cemiyet olarak faaliyetlerini sürdürmesine neden oldu. Devlet bir anlamda cemiyet kültürünü yok etmek isterken, istemeden yayılmasına sebep oldu. Meşrutiyetin yeniden ilanından sonra ise özgürlük havası ile cemiyetlerin kuruluşunda ya da gizlenen cemiyetlerin ortaya çıkışında önemli ölçüde bir çoğalma oldu.

    Buraya kadar verdiğimiz bilgiler Nasuhi Esat’ın aktardıklarıyla örtüşüyor. Bir nokta dışında. O da cemiyetler hakkındaki yönetmelikler üzerinde yapılan düzenlemelerden sonra tescil olayının gerçekleştiği… Bu dönemde cemiyetler hakkında bir yönetmeliğe kaynaklarda rastlamadık. Yukarıda da devletin, cemiyetleri, örfi hukuk kurallarına göre yani keyfi idare ile yönettiğini söylemiştik. Bu yargılara örnek olarak; Meşrutiyetten hemen sonra kurulan cemiyetlerden olan Askeri Veterinerleri Terakki Cemiyeti’nin tüzüğünün son maddesini gösterebiliriz. Bu maddede Nasuhi Esat’ın bahsettiği düzenlemelerin var olmadığı ortaya konulmaktadır. Madde şöyledir: “Cemiyetimiz, mercimiz olan Harbiye Nezaret-i celilesince de (Savaş Bakanlığınca da) tasdik edilecektir” Görüldüğü üzere cemiyet tasdik, tescil gibi işlemlerin daha sonra yapılacağını tüzüğüne ekleyerek, bir anlamda kendini devlet idaresine karşı garantiye almak istemektedir. Gerçekte de 24 Temmuz’da ülkeyi yönetmeye başlayan Meşrutiyet iradesinin, hükümet kurmak ve devlet idaresine hakim olmak için uğraştığı 1908 yılının son 5 ayında cemiyetlere ilişkin bir düzenlemeye zaman ayıramamasından doğal bir şey yoktur.

    Talat Paşa Uzunçayır At Yarışlarında. Sağdan Beşinci Fenerbahçe Başkanı Doktor Hamit Hüsnü Kayacan (Salt Araştırma Arşivinden)

    Cemiyetler Kanunu

    Peki cemiyetlere ilişkin düzenlemeler ne zaman yapılmıştır?

    Sorunun cevabını şu cümleyle verebiliriz: “Haziran 1909’da Meclis-i Mebusan’da görüşülmeye başlanan ve 16 Ağustos 1909’da çıkan Cemiyetler Kanununun çıkmasıyla düzenlemeler yürürlüğe girmiştir.”

    Cemiyetler Kanunu’nun çıkması yüzeysel olarak toplumun özgürleşmesi olarak değerlendirilebilirse de, gerçek bundan farklıdır. İttihat ve Terakki yönetimi, sayıları artan ve ileride kendisine karşı hareketlerde bulunabilme ihtimaline karşı cemiyetlerin kurulmalarını belirli şartlara bağlayarak, kısıtlamak istemiştir. Nitekim aynı dönemde çıkan, Kamu Toplantıları, Basın ve Yayın kanunu gibi kanunlar bu amaca yönelik diğer kanunlardır.

    1876 Anayasasına eklenen 120. maddeye göre cemiyet kurmak için izin almaya gerek görülmüyor, fakat kurulduktan sonra hükümete bildirilmesi emrediliyordu. Edirne Mebusu Talat Bey (ileride Talat Paşa) tarafından hazırlanan cemiyetler kanununa göre:

    – Devletin bütünlüğü, genel ahlakın korunması, millet ve ırk ayrımı yapan cemiyetlerin kurulması yasaklanıyor,

    – 20 yaşını doldurmayanların cemiyetlere üye olması yasaklanıyor,

    – Cemiyete üye olacak kişilerin cinayetle mahkum ve medeni haklarından mahrum olmaması kanunlaşıyor,

    – Bir cemiyetin umumi menfaate hizmet etmiş sayılması, devlet tarafından tasdik edilmesine bağlanıyordu.

    Cemiyetler kanununda yer alan bu maddelerin Fenerbahçe ile olan ilgisine ilerleyen sayfalarda değineceğiz. Cemiyetler kanununun bazı ayrıntılarından yukarıda bahsettikten sonra tescil meselesinin 1908-1909 dönemine ait ara değerlendirmemizi şu şekilde yapabiliriz:Fenerbahçe 1908 yılında tescil edilmemiştir. Fenerbahçe kurucu kadrosu Ağustos 1908 tarihinden sonra en yakın mülki idare birimine giderek bildirimde bulunmuşlardır. Resmi makamlara yapılan bildirim, resmen kayıt altına alınma anlamına gelmemektedir. Çünkü cemiyetlerin tabi olduğu kanun Ağustos 1909 tarihinde çıkartılmıştır.” 

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin Kurucusu, Kaptanı, Başkanı, Kısaca Her Şeyi… Galip Kulaksızoğlu.

    Fenerbahçe’nin İlk Tüzükleri

    Fenerbahçe’nin en eski tüzüğü olarak 1913’te yazılanı kabul etmiş durumdayız. Günümüzde Fenerbahçe Müzesi’nde sergilenen bu tüzük, yazılış hikayesi ile döneme ayna tutan bir belge durumundadır. Bugüne kadar üzerinde konuşulmamış yönleriyle Fenerbahçe’nin ilk tüzüğünü incelemeye başlıyoruz. Bu inceleme öncelikle 1913 tüzüğünün “ilk” olup olmadığı sorusuna cevaplamış; sonrasında da tüzüğün kim tarafından yazıldığını, meşhur ikinci maddenin tüzüğe nasıl konulduğunu ortaya çıkarmış olacak. Bölümün başında aktardığı bilgilere yer verdiğimiz Nasuhi Esat Baydar’ın, 1913 tüzüğü ile ilgili yazdıkları şunlar:

    Nizamname Hazırlanırken (Nasuhi Esat Baydar Anlatıyor)

    “Hamit Hüsnü Bey bir anlaşmazlık sonucunda Galatasaray’dan istifa etmişti. Bir gün bizim kulübü ziyaret etti. Yaşlı bir sporcu olarak kendisine layık olduğu saygıyı gösterdik. Hamit Bey ziyaretlerini sıklaştırdı. Kulübün işleri ile ilgilenmeye başladı. Kendisine Başkanlık teklif ettik. Kabul etmedi ve Erenköy’den komşusu Nafia Nazırı (Bayındırlık Bakanı) Hulusi Bey’in bu göreve layık olduğunu söyledi. Hulusi Bey ilk önce tüzüğümüzü inceleme ve gerekirse düzeltmek istediği için kendisine bir kopyası verildi. Bu tüzük Meşrutiyet’ten sonra kulübün resmen kuruluşunu belgelendirmek için alelacele kaleme alınmış olan birkaç maddeden oluşan ilk tüzük idi.

    Haftalarca süren inceleme ve araştırmadan sonra Hulusi Bey’in meydana getirdiği değiştirilmiş tüzüğün müsveddeleri idare heyetine verildi. Bilmem ki bu tüzüğün yazılış tarzını nasıl tarif etmeli? (Tacü’t Tevarih veya Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’deki)  Ağdalı lisan; futbol, su top,  kriket gibi spor tekniğine ait kelimelerle birleşerek, neden yapıldığı meçhul bir marmelat gibi yenilmez yutulmaz imkansız bir halde tüzüğe girmişti. Sonra bir spor kulübüne mahsus olan tüzük müsveddesine, idarecilikle ilgili ne düşünülebilirse hepsi vardı. Fakat asıl spora dair “Fenerbahçe Spor Kulübü” cümlesinden başka hiçbir şey bulmak mümkün değildi.

    Müsvedde basılmak üzere bize verilince şaşkın şaşkın birbirimize baktık. Hamit Hüsnü bey ile henüz samimiyetimiz olmadığı için nizamname ile ilgili görüşlerimizi ona söyleyemedik.  Nihayet “Brest-Litovsk” anlaşması yapılırken müdahaleleriyle şöhret kazanan Alman Generali gibi imdadımıza Galip yetişti. Tüzüğü okuyup lazımsa değiştireceğimizi sertçe bir dille Hamit Hüsnü Bey’e bildirdi. Dediği gibi yaptık ve tüzüğü okuyup çok lazım olduğu için de baştan başa değiştirdik. Bu suretle Fenerbahçe’yi örnek gösterilecek kadar kuvvetli ve sağlam bir kuruluş halinde senelerce yaşatan ikinci esas tüzüğümüz meydana gelmiş oldu. Hulusi Bey iyi bir mühendis ve devlet adamı idi. Yalnız bir Nafia Nazırı bir spor kulübüne yardım etmiş olmak için onun genel başkanlığını kabul edebilir, ancak bilmediği sporun idaresine yönelik tüzükler oluşturamaz.”

    Tüzük ve Tescil
    Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Harp Hatırası (İ.B.B. Atatürk Kitaplığı arşivinden)

    Değişim

    Bu paragrafa dayanarak giriş paragrafında sorduğumuz soruları yanıtlamaya başlayalım.

    Nasuhi Esat, Fenerbahçe’nin ilk tüzüğü olarak muhtemelen 1908 yılında “alelacele” yazılan birkaç maddeden oluşan tüzüğü esas almaktadır. Fenerbahçe’nin ilk tüzüğüne ilişkin nitelemeler, tescil konusunda yaptığımız ara değerlendirmeyi haklı çıkarmaktadır. Bu değerlendirmemize göre, Meşrutiyetin yeniden ilan edilmesinden hemen sonra, alelacele yazılan birkaç maddeden oluşan bir tüzük ile resmi makamlara gidilmiş ve beyanda bulunulmuştur.

    1909-1912 döneminin Fenerbahçe için kolay geçtiğini söyleyemeyiz. Kurucu kadronun teker teker kulüpten ayrılması, sahada alınan başarısız sonuçlarla başlayan bu dönemde, kulüp dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Sonrasında gelen ilk şampiyonluk ile beraber Fenerbahçe için artık kabuk değiştirme zamanı gelmişti.

    Aslında ülkede yaşanan değişime göre Fenerbahçe de değişiyordu. Meşrutiyetin yeniden ilanından sonra iktidarı doğrudan ele almayıp bir baskı unsuru olmayı seçen İttihat ve Terakki de 1913 yılına kadar geçen dönemde tıpkı Fenerbahçe gibi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. 31 Mart ayaklanması sonucunda güçlenen askeri sınıfı kontrol etmekte zorlanmış, ortaya çıkan muhalefetin saldırıları sonucunda da gittikçe zayıflamıştı. Balkan savaşlarının sonucunda iktidarı ancak bir hükümet darbesi yaparak kazanabilmişti. İktidarı bir baskı unsuru olarak elde tutma politikasının benimsendiği ilk yıllar, İttihat ve Terakki’ye bu stratejisinin hatalı olduğunu göstermişti. Ülkedeki muhalif unsurlar görüldüğü gibi kendisi için yıkıcı olabiliyordu. Bu doğrultuda kazandığı iktidarı kaybetmemek, yerini sağlamlaştırmak için teşkilatlanmaya önem vermeye başladı. Bu önemi o dönemde kurulan cemiyetler üzerinde görmek mümkündür. Bu dönemde yarı askeri, düzensiz, gönüllülüğe dayanan ve devletin doğrudan desteğini alan, “paramiliter” olarak nitelendirilebilecek, gençlik dernekleri kurulmaya ve devlet desteği ile örgütlenmeye başladı. İzci örgütleri de bu faaliyetin bir sonucu olarak kurulup, geliştiler.

    Bir Fenerbahçe Başkanından Açık Mektup
    İdman Dergisinin Kapağında Fenerbahçe Başkanı Mehmet Hulusi Bey

    Mehmet Hulusi Bey

    Bu derneklerin kurulup örgütlenmesinde bir isim öne çıkıyordu: Mehmet Hulusi Bey. Dağınık izci derneklerini “Türk Gücü Cemiyeti” çatısı altında 1913 yılında bir araya getirenlerin başındaki bu isim aynı zamanda Fenerbahçe Başkanlığı görevini de yürüten Bayındırlık Bakanıydı. Mehmet Hulusi Bey’in kuruluşunda yer aldığı bir diğer cemiyet de “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti” idi.  Profesör Zafer Toprak’a göre Hulusi Bey’in cemiyetlerinin ortak özelliği,  “Osmanlılar arasında beden eğitiminin, spor faaliyetlerinin ve askeri eğitimin yaygınlaştırılmasını amaçlamasıydı.” Hulusi Bey, cemiyetlerin tüzüklerinin yazılmasında aktif olarak yer almış, birçok maddeyi de kendisi yazmıştır. İdman Dergisi’nin 1 Haziran 1329 (14 Haziran 1914) tarihli 2.sayısında yer alan mektuba göre; neredeyse bütün devlet ricalinin üyesi olduğu Müdafaa-i Milliye Cemiyeti tüzüğünde yapılan değişikliklerin fikir babası, mektubun sahibi olan Hulusi Bey’dir. Hulusi Bey, bir memlekette spor eğitimine neden önem verilmesi gerektiğini bu mektupta uzun uzun anlattıktan sonra cemiyet tüzüğü üzerinde yapılan tartışmaları şöyle ifade etmiştir:

    “Müdafaa-i Milliye cemiyetinin ülkenin ihtiyaçlarına ve milletin geleceğine uygun bir şekilde çalışabilmesini sağlayacak yeni bir tüzük hazırlamayı teklif edeceğim zaman bir çok itirazlar, zamansız olduğuna dair türlü eleştiriler baş gösterdi. Esas mesele hakkında haftalarca görüşmeler oldu. Sürekli olarak yapılan açıklamalar, gerektiği durumlarda yapılan şiddetli savunmalar nihayet amacın iyi niyete, ülkenin kurtuluşuna, yaklaştığına dair kanaat oluşturdu. Ve onun neticesi olarak da bahsettiğimiz tüzük meydana geldi”

    Görüldüğü üzere Hulusi Bey, İttihat ve Terakki idaresinin sosyal alan yapılanmasında önemli bir işlev üstlenmiş, gençlik derneklerinin teşkilatlanması için çalışmıştır. İdman Dergisi’ne yazdığı mektupta da belirttiği gibi spor eğitimi vatanın savunmasında önemli bir yer tutmaktadır. Fenerbahçe ile yollarının kesişmesi de bu iki nedenin bir araya gelmesiyle gerçekleşmiştir.

    Hulusi Bey’in nasıl başkan olduğunu Nasuhi Esat’ın yazdıklarından öğrenmiştik. İttihatçı arkadaşı Hamit Hüsnü Bey’in önerisiyle başkan olduğu kulüpte ilk, belki de tek, icraatı ise kulübün birkaç maddeden oluşan 1908 tüzüğünü genişleterek 1913 tüzüğünü yazmak olmuştur. Nasuhi Esat’ın ağır eleştirileri de bu icraat üzerinedir. Cemiyetlerin teşkilatlanması üzerine çalışmalar yapan Hulusi Bey, Fenerbahçe tüzüğünü yazarken spor yönetimi ile ilgili maddeler koymayarak kulüpte tartışmalara neden olmuştur. Hulusi Bey’in yazdığı tüzüğe yapılan eleştiriler, Galip’in (Kulaksızoğlu) müdahalesi ile sonuçlanmış ve aşağıda günümüz Türkçesi ile sadeleştirilmiş halde okuyacağınız 1913 tüzüğü son halini almıştır.

    Nasuhi Esat’ın anlattıklarına dayanarak Hulusi Bey’in yazdığı tüzüğün tamamının değiştirildiği sonucunu çıkaramayız. 6 Bölümden oluşan tüzüğün ilk bölümü dışındakiler, spor yönetimini doğrudan ilgilendiren maddelerden oluşmaktadır. Nasuhi Esat, Galip ve arkadaşlarının müdahalesi de muhtemelen bu bölümler üzerinde olmuştur.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin kuruluşunu anlatan en detaylı hatıratı yazan Nasuhi Esat Baydar (en sağda), hemen yanında Doktor Hamit Hüsnü Kayacan, en soldan ikinci ise Mehmet Hulusi Bey. (İdman Dergisinden)

    Fenerbahçe Spor Kulübü Tüzüğü (1913)

    Kuruluş Amaçları

    Madde 1 – 1907 yılında kurulmuş olan Fenerbahçe Spor Kulübü, 1913 yılında, Cemiyetler Kanunu hükümlerine göre, hükümetin resmi iznini elde etmiştir.

    Madde 2 –  Kulübün amaç ve ülküsü, ülkede beden eğitimi düşüncesinin yaygınlaştırılması için çalışmak ve ülke gençlerini hayat mücadelesi ile askeri seferler ve zorluklara alıştırmaktır.

    Madde 3 –  Kulüp, özellikle askeri antrenmanların gerçekleştirilmesi ve milli oyunların yaygınlaştırılması ve iyileştirilmesi işine girişecek ve atış deneyimlerinin gerçekleştirilmesine uygun tesisler kurup geliştirmeye çalışacaktır.

    Madde – 4 Kulüp, beden eğitiminin maddi ve manevi faydalarının kamuoyuna benimsetmeye ve spor merakının Osmanlı Memleketlerinde yaygınlaştırılması için çalışmaya ve bunu gerçekleştirmek için gerektiğinde şehirlere ve Osmanlı gençleri ile Avrupa gençleri arasında ilişkiler kurmak amacıyla fırsat bulduğunda yabancı ülkelere seyahatler yapmaya ve gereğince karşılaşmalar, oyunlar düzenlemeye çalışacaktır.

    Madde 5 – Kulüp hiçbir şekilde ve nedenle politika ile ilgilenmeyecek ve uygulamalarıyla hiçbir siyasi partinin amaç ve uygulamalarını benimsemeyecektir.

    Kulübün Yapısı

    Madde 6- Kulüp çeşitli spor şubelerine ayrılmıştır. Bir de “Fanfar” takımı (yalnız üflemeli bakır çalgılardan meydana gelen orkestra) kuracaktır.

    Madde 7-  Kulüp asil ve öğrenmeye hevesli üyeler adıyla iki tip üyeden oluşmaktadır. Asil Üyeler: Spor şubelerinden birinde beceri ve hüner kazanan ya da  kulübe madden veya fikren yardımda bulunmak isteyen ve yaşları yirmiden büyük olanlardır. Öğrenmeye Hevesli Üyeler: Spor şubelerinden birine katılan ve spor öğrenmek arzusu gösteren kişilerdir.

    Madde 8- Kulübün bütün işleri bir genel başkan ile yönetim kurulu tarafından yürütülür. Yönetim kurulu bir başkan ile genel sekreter ve muhasebeciden oluşur. Yönetim kurulu hükümete karşı sorumludur. Genel kurul tarafından atanan genel Kaptan ve müfettiş, yönetim kurulu ile beraber çalışır. Oyunların idaresi için çeşitli spor şubeleri kaptanlarından oluşan bir Kaptanlar Heyeti vardır. Bu heyete Genel Kaptan başkanlık eder.

    Madde 9- Bu heyetlerde tüm üye sayısının yarısından bir fazlasının alacakları kararlar uygulamaya konulur. Eşitlik durumunda başkanın oy verdiği karar tercih edilir. Genel kurul kaptanlar heyetinin yönlendirdiği kararları kabul veya reddetmekte serbesttir.

    Madde 10- Her yılın Mart ayı içerisinde yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya davet eder. Genel kurulun toplanma yeri İstanbul’daki kulüp merkezidir. Gerektiğinde yönetim kurulu, genel kurulu olağanüstü toplantıya davet edebilir. Genel kurulda sadece asil üyeler bulunabilir ve fikir beyan edebilirler. Gerek olağan, gerekse olağanüstü toplantılar için yönetim kurulu tarafından 15 gün önceden toplantı günü basın yoluyla ilan olunur. 

    Kulüp Üyeliğinin Şartları

    Madde 11- Fenerbahçe Spor Kulübüˈne üye olabilmek için:
    1) Öğrenim ve terbiye görmüş olmak.
    2) Medeni haklarına sahip olmak.
    3) Namuslu ve şerefli olmak
    4) Hiçbir suç ve cinayetten hüküm giymemiş olmak
    5) Sporu kendisine gelir elde edecek bir iş olarak benimsememiş olmak şarttır.
    Asil Üyeler 20 kuruş giriş ve 10 kuruş aylık,  Öğrenmeye Hevesli Üyeler 10 kuruş giriş ve 5 kuruş aylık aidat vermek zorundadırlar.
    Orkestraya katılacaklar yukarıdaki aylık aidatlara  dahil olacaklar ek olarak orkestrada oldukları sürece aylık 5 kuruş daha vermek ve kulüp doktorunun iznini almak zorundadırlar.

    Madde 12- Üyeler aralarında birbirine sevgi ve yakınlık oluşturmaya son derece gayret ve birbirlerinin kişisel haklarına saygı ve kulübün, tüzüğündeki hususlar için oluşturacağı talimatname hükümlerine uymakla ve sosyal hayat ve düşüncelerin gelişmesini bir birlik oluşturmak ve vazgeçilmez medeni şartlar olarak kabul etmekle yükümlüdürler.

    Madde 13- Kulübe katılmak isteyenler asil üyelerden iki kişi tarafından tavsiye edilirler. Tavsiye edilen kişinin isim ve kimliği ve hangi üyeler tarafından tavsiye edildiği yönetim kurulu tarafından bir kağıda yazılır ve bu kağıt 15 gün boyunca kulüp salonunda asılı olarak sergilenir. Bu süre boyunca asil üyelerden her biri kendi düşüncelerine göre “kabule uygundur” ya da “kabulü sakıncalıdır” ibaresini içeren kapalı ve imzalı mektubu yönetim kuruluna sunarlar. On beş günün sonunda yönetim kurulu bu mektupları açıp tasnif eder ve çoğunluğun kararı hangi tarafta ise ona göre kabul veya ret kararı verir.Kabul kararı verildiği taktirde başvuru yapan kişiye basılı bir taahhüt kağıdı gönderilir. Ve sözü edilen kağıt usul gereğince o kişiye ve tavsiye eden kişilere imzalatılır.

    Madde 14- Öğrenmeye hevesli üyeler, yukarıdaki maddelerin şartlarına tabi olmakla beraber taahhüt kağıdını ebeveynlerine imzalatmak ve kulüp doktoru tarafından muayene olmak zorundadırlar.

    Madde 15- Öğrenmeye hevesli üyeler 11.maddede açıklanan şartlarla orkestraya katılabilirler ise de yönetim kurulu üyesi olamazlar ve genel kurulda bulunamazlar. 

    Görevler

    Madde 16- Genel Başkan aşağıdaki görevleri yerine getirmekle sorumludur.
    1. Kulübün genel işlerini kontrol ve gerektiğinde yönetim kurulu toplantılarına katılmak ve başkanlık etmek.
    2. Her 3 ayda bir kulüpte yapılan işleri inceleme ve bu işlerin olduğu gibi ya da sakıncaları durumları belirterek onaylamak ya da reddetmek.
    3.  Gerektiğinde yönetim kurulu aracılığı ile genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmak.
    4. Yönetim kurulunca ihracına gerek görülen üye hakkında verilen kararı onaylamak ya da reddetmek. Genel başkanın görev süresi 3 yıldır. Bu sürenin sonunda 24.madde gereğince yeniden bir genel başkan seçilir. Mevcut ve daha önceki genel başkanlar yeniden seçilebilirler.

    Madde 17- Yönetim kurulunun görevleri aşağıdadır:
    1. Yönetim kurulu, genel başkanın bulunmadığı zamanlarda yönetim kurulu başkanının başkanlığında haftada bir toplanır.
    2. Kulübün tüm faaliyetleri ile ilgili kararlar alır.
    3. İşlerin ve kayıtların ve hesapların düzenli işlemesi ve kulübün ilerlemesi için tedbirler ve meseleler görüşülür ve gereğince uygulanması için çalışılır. 
    4. Kulübe katılacak üyeler hakkında asil üyelerin oyları tasnif edilir ve kulüp tüzüğüne aykırı harekette bulunan üyeler hakkında alınacak kararları belirler.
    5. Kulüp gelirlerinin doğru yerlere harcanması için çalışır.
    6. Aldığı kararları tutanak defterine kaydeder ve giriş, aylık aidat makbuzlarını imzalar ve mühürler.
    7. Genel kurulda okunacak raporları ve kulübün bilançosunu düzenler ve genel kurulu davet eder. Yönetim kurulunun görev süresi bir yıldır. Bu süre içerisinde seçim yapılabilir ve eski yönetim kurulu üyeleri arasından tekrar yönetim kuruluna seçim gerçekleşebilir. 

    Madde 18- Genel Kaptan, kaptanlar kuruluna başkanlık eder. Çeşitli spor şubelerine katılacak üyelerinin durumunu kesinleştirmek için kaptanlar heyetine gönderir.

    Madde 19- Kaptanlar kurulu, çeşitli spor şubelerinin ilerlemesine ilişkin maddelerle ilgilenir ve bu doğrultuda kararlar alır. Bu kararlar arasında yönetim kurulunu ilgilendiren maddeler sözlü olarak adı geçen kurula iletilir. Her kaptan takımını kendi uygun gördüğü şekilde oluşturmaya yetkilidir. Ancak şubelerinin yapısı hakkında genel kaptana bilgi vermekle yükümlüdür. Kaptanlardan her biri kendi takımlarına ait aylık aidatı tahsil etmeye ve muhasebeci ve yönetim kurulundan onaylı makbuzları ödeme yapan üyelere vermek zorundadırlar. Kaptanların görev itibariyle üstleri genel kaptandır.

    Madde 20- Sekreter, haberleşme ve mektuplaşmaları düzen içerisinde yerine getirmek ve kaydetmek ve yönetim kurulu kararlarını tutanak defterine geçirmek ve evrakları sırasıyla dosyalamakla yükümlüdür.

    Madde 21- Muhasebeci, yönetim kurulu kararıyla yapılacak harcamaları gerçekleştirmek ve aylık aidat ve çeşitli ödemeleri tahsil ve talep etmekle, hesap işlemlerini görev gereği yerine getirmekle ve gelirlerin harcanmasına ilişkin günlük belgeleri gerektiğinde beyan etmek üzere saklamakla yükümlüdürler. Muhasebeci yönetim kurulu kararına uymayan hiçbir gelir ve gideri talep ve harcamaya ve kasasında 5 liradan fazla para bulundurmağa yetkili değildir. Beş liradan fazla meblağ yönetim kurulunca belirlenecek bir bankaya yatırılacaktır.

    Madde 22- Müfettiş, kulübün günlük işlerini inceleme ve kontrol etmekle ve gördüğü kusurları sözlü olarak yönetim kuruluna iletmekle yükümlüdür.  Müfettiş kulübün bir yıllık faaliyetleri hakkındaki incelemelerini içeren kapsamlı bir raporu, özet ile beraber genel kurulda okunmak üzere yönetim kuruluna iletir.

    Madde 23- Genel Kurul kulübün bir senelik faaliyet ve hesapları hakkında gerek yönetim kurulu gerekse müfettiş tarafından düzenlenen ve okunacak raporları, asli üyeler tarafından verilecek önergeleri dinler. Bunları anlam ve içerik olarak olduğu gibi kabul ve onay veya yeniden düzenlenmek üzere onaylar. Kulübün ilerlemesine ait günlük maddeleri görüşerek karara bağlar. Genel başkan ve yönetim kurulu üyelerini seçer ve atamasını gerçekleştirir. Genel kurul toplantısında çoğunluğun oyu ile bir divan başkanı seçilir ve toplantıyı yönetir. Genel kurul tutanakları, kurul içerisinden seçilecek iki kişi tarafından tutulur ve toplantının sona ermesinden sonra divan başkanı tarafından imzalanır. Alınan kararlar üye tam sayısının yarısından bir fazlasının oyu ile geçerlilik kazanırlar. Kulüp üyeleri bu kararlara uymak zorundadırlar .

    Seçilme

    Madde 24- Genel Başkan asil üyeler arasından seçilir. Bu görevi yerine getirmeye yetkin üyeler arasından kendi izinleri de olmak şartıyla 3 aday seçilerek genel kurula sunulur. Genel kurulun gizli oylaması sonucunda adaylardan en çok oyu alan kişi Genel Başkan olarak atanır. 

    Madde 25- Yönetim kurulu seçimi için genel kurul toplantısından önce yönetim kurulu üyeliğinden ayrılanlar yeni kurula aday olabilecek kişiler için nabız yoklandıktan sonra aday gösterilebileceği gibi asli üyeler de kendi adaylıklarını açıklayabilirler. Bu şekilde ortaya çıkan adaylar gizli oy ile ayrı ayrı seçilirler.

    Madde 26- Her takıma yönetim kurulu tarafından bir kaptan ve bir de kaptan yardımcısı atanır.

    Çeşitli Maddeler

    Madde 27- Üyelerin tüzük hükümlerine uyması zorunludur. Aksi takdirde durumun gereği ve hükümlere uymamanın derecesine göre o üye hakkında yönetim kurulu tarafından alınan ve genel başkan tarafından onaylanan karar çerçevesinde gerekli işlem yapılır.

    Madde 28- Yönetim kurulu üyelerinden biri bir süre toplantılarda bulunmadığı takdirde, görevi ve kurul üyeliği yönetim kurulunun oyuyla başka bir üyeye geçer. Kaptanların görevlerinin başında bulunmadığı durumlarda kaptan yardımcıları şubenin yönetimini yürütürler.

    Madde 29- Yönetim kurulu üyeliğinden istifa eden ve genel başkan tarafından istifası kabul edilenlerin yerine kendilerinden sonra o görev için en çok oyu alan kişiler atanırlar. Genel başkanın istifası durumunda yönetim kurulu genel kurulu hemen toplantıya çağırır. Yirmi dördüncü maddeye göre genel başkan seçimi yapılır.

    Madde 30- Hırsızlık, namusa zarar verme ve şeref meseleleri dolayısıyla yönetim kurulu kararı ve genel başkanın onayı ile kulüpten ihraç olunan üye, sonrasında hiçbir sebep ve şekilde kulübe tekrar kabul olunamaz. Bu gibilerin durumları ve hareketleri hakkındaki incelemeler ve bu doğrultuda alınan kararlar bir yazışma ile tüm kulüp üyelerine gönderilir. Ve o üye ile hiçbir şekilde ilişkide olunmaması üyelerden rica edilir ve tavsiye olunur. 

    Madde 31- Her nasılsa yalan söylemek, sözlü hakaret etmek, şaka yollu da olsa arkadaşlarından biriyle alay etmek, bir başkasının kişiliğine saldırmak, verdiği sözü geçerli bir sebep olmadığı halde tutmamak, dinini ve milliyetini küçük düşürecek hareketlerde bulunmak gibi adetleri tekrar edenlere uyarılar ve uygun uyarılarla dikkatleri çekilir ve gerektiğinde  azarlanırlar. Bu uyarılar ve azarlamalarla  iyi bir hale dönmeyeceği anlaşılanlar kulüpten ihraç işlemi ile karşılaşırlar.
    Madde 32- Yukarıdaki maddeler gereğince kulüpten ihraç olunanlar hakkında gerek İstanbul’da gerekse taşrada bulunan diğer spor kulüplerine de bilgilendirme yapılacak ve onların da bu kişilere karşı dikkatleri çekilecektir.

    Madde 33- Her üye spora uygun elbise ve malzemeyi kulüp tarafından verilen numuneye göre kendi adına edinmeye mecburdur.

    Madde 34- Kulübün kırtasiye, kahve, su gibi çeşitli harcamaları aylık aidatın yüzde onunu geçmeyecektir. 

    Madde 35- İşbu tüzük hükümlerinin bazılarının iptali ve değiştirilmesi veya bazı maddelerin eklenmesi hakkında verilecek teklif genel kurul tarafından uygun görüldüğü takdirde değerlendirilecektir.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nin Açılışı. Fenerbahçe Tarihinin Birbirinden Ünlü Simaları Bir Arada (İdman Dergisinden)

    Tüzüğün Detayları

    Meşhur 2.maddenin de yer aldığı tüzüğün giriş bölümünün Hulusi Bey tarafından yazıldığını; aynı dönemde kurduğu ve teşkilatlandırdığı derneklerin kuruluş amaçlarına, yayınlanan mektubundaki ifadelere bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz. İttihat ve Terakki ile Fenerbahçe’nin ilişkisinin fikri olarak Jön Türklere dayandığını “Kurucular”ı anlatırken defalarca ortaya koymuştuk.Tüzüğün yazılış öyküsü bize, Hulusi Bey’in bu ilişkiyi bir adım ileriye taşıma amacında olduğunu göstermektedir. Bu amaç doğrultusunda yazılan maddelerden bazıları kurucu kadronun müdahalesi ile engellenmiştir.

    Fenerbahçe’nin 1913 tüzüğünde, giriş bölümdekilerin haricinde dikkat çekici bazı maddeler de yer almaktadır. Bunlardan bazılarında Cemiyetler Kanunu’nda yer alan bazı hükümler aynen yer bulmuşlardır. Tüzüğün 7.maddesine göre 20 yaşını doldurmayanlar kulübe üye olamazken, gençleri de kulüp bünyesinde tutmak için bir çeşit “öğrenci üyeliği” sistemi geliştirilmiştir. 11.Maddede yer alan üye olacakların “cinayetle mahkum ve medeni haklarından mahrum olmaması” gibi nitelikleri Cemiyetler Kanunu’ndan alınarak sıralanmıştır.

    Fanfar

    Tüzüğün 6.maddesinde yer alan “Fanfar” ise en ilginç konulardan biri olarak Fenerbahçe Tarihi’nde yer almaya adaydır. Fransızca “Fanfare” kelimesinden gelen “Fanfar” sadece üflemeli çalgılardan oluşan küçük çaplı bir orkestra anlamını karşılamaktadır. Tüzükte yer alan bu bilgi bize, kulübün o dönemde bir orkestrasının varlığını söylemektedir. Nitekim Refet Paşa’nın 3 Kasım 1922 tarihinde kulübe yaptığı ziyaretin yer aldığı gazete haberlerinde kulübün orkestrasının varlığına ilişkin maddi kanıtlara da rastlanmıştır. Bu da bize, en azından, 1913 – 1922 yılları arasında kulübün bir orkestrası olduğunu göstermektedir.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin 1913 Tarihli Tescil Evrakı

    Tescil Yılı : 1913

    Fenerbahçe’nin devlet tarafından tescil tarihinin 1908 ya da 1909 yılı olmadığını yazımızın ara değerlendirmesinde belirtmiştik. Bununla ilgili ilk dayanak noktamız Cemiyetler Kanununun çıkış tarihi ve bu tarihe kadar cemiyetler için herhangi bir düzenleme olmadığıydı.

    Peki Fenerbahçe Spor Kulübü hangi yıl tescil edildi? Sorunun cevabı 1913’tür.

    Bu cevabı 3 belgeye dayanarak veriyoruz.

    İlki Profesör Erhan Afyoncu ve Profesör Vahdettin Engin’in Devlet Arşivlerinde buldukları “Spor Kulüplerinin Kuruluş Tarihleri ve Amaçları” başlıklı bu defterin sayfalarından birinde yer alan Fenerbahçe’ye ait satırlar. Transkripsiyonunu aşağıda görebileceğiniz bu belgede dikkat edilirse 1913 Tüzüğünün 2.maddesi aynen yer almıştır. Belgede tescil tarihi doğrudan yer almasa da Hulusi Bey’den sonra başkan olan Hamit Hüsnü Bey’in idare heyetinde başkan sıfatıyla yazılması, tarihleme yapmamız için yeterlidir.

    Spor Kulüplerinin Kuruluş Tarihleri ve Amaçları

    Cemiyetin Ünvanı : Fenerbahçe Spor Kulübü

    Maksad-ı Tesisi : Memlekette terbiye-i bedeniye ve fikriyenin teminine çalışmak ve şebban-ı vatanı mübareze-i hayata ve meşak ve esfar-ı askeriyeye alıştırmak üzere.
    (Ülkede beden eğitimi düşüncesinin yaygınlaştırılması için çalışmak ve ülke gençlerini hayat mücadelesi ile askeri seferler ve zorluklara alıştırmak üzere)

    Merkez İdaresi : Kadıköy’ünde Kuşdili Çayırında

    Tarih-i Tesis : 1323 (1907)

    Heyet-i İdaresi
    Reis-i Umumi : Hamid Hüsnü Bey
    Reis: Fuad
    Kaptan-ı Umumi: Galip
    Kasadar: Hakkı
    Katib-i Umumi: Hüseyin Hüsnü beylerden mürekkeptir.

    Tüzük ve Tescil
    Fenerbahçe’nin 1913 Tarihli Tüzüğü

    1913 Tüzüğünün ilk maddesinde “1907 yılında kurulmuş olan Fenerbahçe Spor Kulübü, 1913 yılında, Cemiyetler Kanunu hükümlerine göre, hükümetin resmi iznini elde etmiştir” demektedir. Kulübün tescil tarihi ile ilgili dayandığımız ikinci belge de tüzüktür. Nitekim hem defterde hem de tüzükte yer alan tarihler birbirleriyle eşleşmektedir.

    Tüzük ve Tescil
    12 Mart 1941 Tarihli Resmi Gazete

    Öne sürdüğümüz tescil tarihini kanıtlayan son belge ise 1941 tarihlidir. Bu belgede kulüplerin yapısına ilişkin düzenlemeler yapılırken tescil tarihlerine de yer verilmiş, Fenerbahçe’nin tescil tarihi 14 Mart 1913 olarak yazılmıştır. Aynı belgede Galatasaray’ın tescil tarihi ise 15 Ağustos 1913 olarak yazılmıştır. Bu belge, devlet kayıtlarında Nasuhi Esat’ın sözünü ettiği ve Fenerbahçe Tarihini yazanların istisnasız kabul ettiği 1908 tarihli tescil bildiriminin yer almadığını göstermekte; sözü edilen tarihte sadece bir bildirim yapıldığı ihtimalini ise kuvvetlendirmektedir.

    “İlk”

    Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarındaki “tüzük ve tescil” öyküsünü iki açıdan değerlendirmek gerekir.

    İlki, 1908-1913 dönemi siyasi olaylarının bu öykünün yazılmasına olan etkisidir.

    Meşrutiyetten sonra kulübün birkaç maddeden oluşan tüzüğü ile devlete yaptığı beyan, İttihat ve Terakki’nin cemiyetler üzerine çalışan üyesi aynı zamanda kulüp başkanı Hulusi Bey’in Fenerbahçe’yi “spor kulübü” kimliğinden ayrı tutarak yazdığı tüzüğe yapılan müdahale ve o meşhur ikinci madde… Bu etkiyi bize gösteren unsurlardır.

    İkinci açı ise spor tarihi yazımında “ilk” olma tutkusunun tescil hikayesinde kendini göstermesidir.

    Fenerbahçe’nin tartışmasız kuruluş yılı “1907” olarak tarihe geçmişken, bu tarihin kağıda geçirildiği iddia edilen “1908” yılı, “ilk tescil edilen spor kulübü” nitelemesi ile birlikte tarih yazımımızda yer almaktadır. Kanımızca Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 1909 yılında kurulduktan yıllar sonra, kuruluş tarihini 1903 olarak değiştirerek “ilk” olma iddiasında bulunması Fenerbahçe tarih yazımına etki etmiştir. Tıpkı 1901 yılında kurulup, kapatılan “Black Stocking” kulübünün kuruluş tarihinin bugün hala Fenerbahçe resmi sitesinde “gerçek kuruluş yılı” başlığı altında 1899 tarihi ile yer alması gibi.

    Buna benzer bir örneğe Galatasaray tarih yazımında da rastlanmaktadır. Fenerbahçe ile beraber 1913 yılında tescil olan Galatasaray, bugün resmi internet sitesinde tescil öyküsünü şöyle anlatmaktadır: “1905’te Osmanlı İmparatorluğu’nda bir dernekler yasası bulunmadığından, Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913’te kurucu liste yeniden düzenlenmiştir.”

    Bildiğimiz kadarıyla 1912 yılında çıkarılan bir cemiyetler kanunu olmadığına göre, Galatasaray tarihçileri geç tescil edilmelerinin nedenini 1909 çıkan kanunu 1912 yılında çıkmış şekilde yazarak kamufle etmek istemişlerdir.

    Belirttiğimiz ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 1910 yılındaki tescil evrağı incelendiğinde de görüleceği gibi, kulüplerin tescil evrakları beyanları üzerine verilen birer “ilmühaber”den ibarettir. Köklü kurumların tarihini yazarken birçok konuda ısrarla yer verilmek istenen “ilk” olma nitelemesinin tarihin devinimi içerisinde atfedildiği kadar önemi yoktur.

    Barış Kenaroğlu

  • Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey

    Okuyacağınız bu yazının konusu, eski bir Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey… Selanik’te başlayıp Paris-İstanbul-Berlin-Moskova-İzmir’de devam eden ve Ankara’da sonlanan hikayenin kahramanı; hakkında üç kez idam cezası verilmiş, Meşrutiyet döneminin baş aktörlerinden olan bir İttihatçı… Doktor Nazım Bey’in hikayesi ile karşınızdayız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yazının Öyküsü

    Kaleme aldığımız yazıların, yaptığımız araştırmaların hepsinin şüphesiz bir hazırlanış öyküsü var. İtiraf etmeliyiz ki hiçbirisi bu yazınınki kadar etkileyici değil.

    Doktor Nazım Bey’in Fenerbahçe Tarihi’nin aydınlatılmaya en çok ihtiyaç duyulan meselelerinden biri olduğunu hepimiz biliyorduk. Bununla beraber “Atatürk’e suikast düzenleyen Fenerbahçe Başkanı” yalanının popülist spor tarihçiliği (daha doğrusu tarih denemeciliği) için tükenmez bir kaynak olması, konuyu aydınlatmamızın zorunluluğuna olan inancımızı da hep canlı tutuyordu. Fenerbahçe Tarihinde Doktor Nazım’ın varlığına ilişkin maddi bir kanıt bulmak için yaptığımız arşiv taramalarından sonuç alamamıştık.

    Doktor Nazım Bey’in adı Fenerbahçe resmi kayıtlarına Rüştü Dağlaroğlu’nun yazımı ile girmişti. Dağlaroğlu yayınladığı kurucular listesinde Doktor Nazım Bey’e yer vermiş, ancak meslek kısmını boş bırakmıştı. Fenerbahçe resmi kayıtlarında adının sadece başkanlar listesinde bir fotoğrafı ile yer alması dışında kulüpteki günleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değildik. Bu durumda ikincil kaynaklara başvurduk.

    Doktor Nazım Bey hakkında 1988 yılında bir doktora tezi yazan Profesör Ahmet Eyicil’in satırlarında, 19 Nisan 1971 tarihinde Fenerbahçe Kulübü’ne Doktor Nazım Bey’in başkanlığına dair bilgi isteyen bir mektup yazdığına ve karşılığında Doktor Nazım Bey’in 1916 yılında Fenerbahçe’de başkanlık yaptığını doğrulayan bir mektup aldığına ilişkin bir dipnota rastladık.

    Doktor Nazım Bey’in Fenerbahçe başkanlığına ilişkin Soner Yalçın’ın 2004 yılında yayınlanan “Efendi” isimli kitabındaki detaylar ise konu hakkındaki kısıtlı bilgilerimizi giderecek nitelikte değildi. Soner Yalçın’ın kaynak göstermeden verdiği bilgiye göre; “Doktor Nazım, 1917 yılının Aralık 17’sinde oynanan ve Fenerbahçe’nin 2-3’lük yenilgisi ile sonuçlanan maçı İttihatspor Sahası’nda ‘Başkan’ olarak izlemişti” ve Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda oynanan bu maç öncesinde Doktor Nazım Bey, “cephede olan Fenerbahçe takımı oyuncularının maça yetiştirilmesi için çaba göstermişti.”

    Doğrulanmaya muhtaç olan bu bilgiler için maç kayıtlarına baktığımızda maçın yazılanın aksine 21 Aralık’ta oynandığı görülmekteydi. Başkan olduğuna dair verilen tarih ise, kulübün kayıtlarındaki 1916 yılı ile çelişmekteydi. Ayrıca maçın haberini yapan Tasvir-i Efkar gazetesinde maç ile ilgili bir çok detaya yer verilmesine rağmen Doktor Nazım Bey’in ismine rastlanmıyordu.

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    22 Aralık 1917 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde Fenerbahçe-Galatasaray maçının haberi

    Sürpriz Haber

    Doktor Nazım Bey’in Fenerbahçe’deki günlerine ulaşma çabalarımız belge ve kaynak yetersizliğine rağmen devam ederken, eş zamanlı olarak Fenerbahçe Anı Defteri üzerinde yaptığımız incelemelerde bir imza dikkatimizi çekti. İmzadaki ismin “Nazım” olduğuna emindik. İmza sahibinin Doktor Nazım Bey olma ihtimali karşısında çalışmaya başladık. İmzanın üzerindeki metnin çevirisini yaptıktan sonra, metni tarihlendirdik. İmzanın yanında tarih olmadığı için, önceki ve sonraki sayfalarda, metne en yakın tarihlerden bir aralık belirledik. “Nazım”, Fenerbahçe’yi  9 Nisan 1915 ile 23 Nisan 1915  tarihleri arasında ziyaret etmişti.

    Topladığımız bu verileri Doktor Nazım Bey’in evrakını elinde bulunduran çok kıymetli bir “büyüğümüze” ilettik ve imzanın Doktor Nazım Bey’e ait olup olmadığını sorduk. Kendisinden gelen cevap “Evet”ti. Gönderdiğimiz imza, Doktor Nazım Bey’in mektuplarının altındaki imza ile karşılaştırılmış ve eşleşmişti.

    Eşleşme haberinden sonra arşivlerde Doktor Nazım Bey’in el yazısının olduğu belgeleri aramaya devam ettik ve aradığımızı Taha Toros Arşivi’nde bulduk. Doktor Nazım Bey’in, 10 Mayıs 1907’de yazdığı mektuptaki el yazısı ve imza detaylarını Anı Defteri’ndeki yazısıyla karşılaştırıp, sözlü teyitten sonra maddi teyidi de yapmış olduk.

    Fenerbahçe’nin eski bir başkanının kulübün anı defterinde izini bulmamız, üstelik hakkında bu kadar az bilgi ve belgeye sahipken, Fenerbahçe Tarihi açısından çok önemli bir gelişme. Bu gelişmenin önemine dair yapacağımız vurguları yazımızın sonuna bırakarak, Doktor Nazım Bey’in hayatından satır başlarını aktarmaya başlıyoruz.

    Doktor Nazım Bey’in Ahmet Rıza Bey’e yazdığı mektup ve imzası

    Paris

    Nazım Bey, 1872 yılında Selânik’te doğdu. ilk eğitimini burada aldı. Önce Askeri Tıbbiye Lisesi’ne, ardından Mekteb-i Tıbbiye’ye girdi. Daha henüz öğrenciyken, İttihat Terakki’nin temelini oluşturan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’ne üye oldu. Cemiyet içinde aktif görevler aldı ve 1893’te cemiyet tarafından Paris’e gönderildi. Öğrenimini tamamlamak için Sorbonne Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaydoldu. Paris’teki İttihatçı gençleri bir araya toplamak amacıyla 1895’te Meşveret Gazetesi’ni yayınlayan kadronun içinde yer aldı. Abdülhamid yönetimini eleştirdi. Yazılarında muhalefetin örgütlenmesini savunan Doktor Nazım Bey, 1894’te İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Cemiyetin kadrolaşma ve teşkilatlanma görevini 1907’den itibaren üstlendi. Yurt içinde ve dışında yeni şubeler açılmasını sağladı. Bu çalışmalarından dolayı Doktor Nâzım Bey “vatan haini” ilan edilerek sonraki yıllarda 2 kez daha yüzleşeceği idam cezalarının ilki ile yüzleşti. İttihat Terakki’nin 27 Eylül 1907’de Selanik’te yaptığı ikinci kongresinden sonra kılık ve kimlik değiştirerek, gizlice İzmir’e geldi.

    İzmir’de Bir Teşkilatçı

    Doktor Nazım Bey ile İttihat Terakki Cemiyeti yöneticileri, Selanik’teki kongrede bir ihtilalin yapılmasına karar vermişlerdi. Abdülhamid’e karşı Meşrutiyeti yeniden ilan etmek için gerçekleştirilecek ihtilali o dönemde sadece İzmir Kolordusu önleyebilirdi. Doktor Nazım Bey İzmir Kolordusu subaylarını cemiyete üye yapmaya ve onların yardımı almaya çalıştı. İzmir’de çeşitli yerlerde toplantılar düzenleyip kadrolaşmayı sağladı. Sadece İzmir’de değil Ege Bölgesinin tamamında özellikle Aydın ve Denizli’de tanınmış kişileri cemiyete üye olarak kazandırdı.

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    Meşveret gazetesi… En altta “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin vasıta-i neşriyatıdır” yazılı.

    Meşrutiyet’in Yeniden İlanı

    Meşrutiyet yeniden ilan edildiğinde Doktor Nazım Bey İzmir’deydi. Onun faaliyetleri sayesinde, İzmir Kolordusu askerleri Meşrutiyet’e karşı harekette bulunmamışlardı. Hatta Selanik’e gönderilen İzmir Kolordusu’nun ilk taburları rıhtıma çıkınca silahlarını bırakıp göğüslerine hürriyet işaretlerini takarak Hürriyet hareketine katılmışlardı. Doktor Nazım Bey, Meşrutiyet’in yeniden ilanını haber alır almaz Selânik’e gitti ve bir süre orada kaldıktan sonra 27 Temmuz 1908’de İzmir’e döndü. İzmir’e dönüşünde halkın söylediği “yaşasın hürriyet” tezahüratlarıyla karşılandı. 

    Katib-i Umumilik ve Esaret

    İttihat Terakki yapılanmasının en önemli görevi olan ve günümüzde “genel sekreterlik” olarak tanımlanan Katib-i Umumilik görevini 3 Temmuz 1909 – 23 Temmuz 1910 tarihleri arasında sürdürdü. 1908-1918 yılları arasında da cemiyette Merkez-i Umumi üyesi olarak yer aldı. Bu görevlerde bulunduğu sırada Avrupa’ya öğrenciler gönderdi. Balkan Savaşı esnasında Kızılay  Hastahanesi Başhekimliği yaptı. Selanik işgal edilince Yunanlılar’a esir düştü ve Atina’da 11 ay hapsedildi. I. Dünya Savaşı’ndan birkaç ay önce esaretten kurtularak İstanbul’a geldi.

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesi, üzerinde “Kanun-i Esasi (Anayasa)” yazan bayraklarla kutlanıyor

    Sonun Başlangıcı

    Doktor Nazım Bey, I. Dünya Savaşı sırasında askere gitmek istediyse de arkadaşları tarafından İttihat Terakki’nin Merkez-i Umumi üyeliği görevinde kalması daha uygun bulundu. Savaş esnasında Talat Paşa’nın ısrarı ile 21 Temmuz 1918’de Eğitim Bakanlığı görevini üstlendi. Üç ay süren bu görevi sırasında devlet malını titizlikle koruduğu, hatta şahsına ayrılan makam arabasına bile binmediği dönemin tanıklarının anılarında yer almaktadır. Savaşın kaybedilmesi ile birlikte önde gelen diğer İttihatçılarla beraber İstanbul’dan ayrıldı ve 1 Kasım 1918 gecesi bir Alman torpidosuyla Sivastopol’a, oradan da Berlin’e gitti. İttihat Terakki’nin ilk yargılanması olan 5 Temmuz 1919 tarihli duruşma sonucunda Divan-ı Harb-i Örfi tarafından idam cezasına çarptırıldı. Bu onun için verilen 2.idam kararıydı.

    Berlin-Moskova

    Doktor Nazım Bey, Berlin’de iken İngiliz ve Fransızlar karşısında ezilen müslüman milletlerin haklarını korumak için “İslam İhtilalleri Cemiyeti”nin kurulması çalışmalarına katıldı. Halklarının çoğunluğu müslüman olan devletlere mektuplar, bildiriler gönderdi. Enver Paşa’nın esir düştüğünü öğrenince onu kurtarmak amacıyla Moskova’ya gitti. Hapisten çıkarılmasını sağladıktan sonra tekrar Berlin’e döndü.

    Berlin’de müslüman milletlerin lehinde propaganda yapmak amacıyla bir büro açtı. Burada yaptığı çalışmalarda Anadolu’da devam eden Milli Mücadele tarafında yer aldı. İttihatçıların Milli Mücadele’ye katkı sağlayacaklarını belirterek, ülkeye dönüşlerine izin verilmesini yazdığı bir mektup ile Mustafa Kemal Paşa’dan istedi, ancak cevap alamadı.

    1921’de tekrar Moskova’ya gitti. Enver Paşa’nın yanında kalarak onun Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal Paşa’ya muhalif bir pozisyon almasını engellediği bazı kaynaklarda yer aldı. Berlin’deyken Ermeni katliamıyla suçlanan İttihatçı arkadaşı Bahaeddin Şakir’in 1922’de bir suikast sonucu öldürülmesi ile hayatı hakkında endişelenmeye başladı. Milli Mücadele’nin başarıyla sonlanmasının ardından siyasete karışmaması şartıyla İzmir’e geldi. İzmir’de yaşamını sürdüren Doktor Nazım Bey’in hayatı Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından verilen idam cezasının uygulanması ile 1926’da Ankara’da son buldu.

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    İstanbul’un işgalinden sonra Malta’ya sürgüne gönderilenler arasında elbette İttihatçılar çoğunluktaydı.

    Mustafa Kemal Paşa – Doktor Nazım İlişkisi

    Suikast Girişimi Davası yargılamaları ile ilgili değerlendirmelerimize başlamadan önce, Doktor Nazım Bey’in Mustafa Kemal Paşa ile ilişkisine yer vermenin doğru olacağını düşünüyoruz. Öncelikle Doktor Nazım Bey’in Fransız devlet yönetim sistemini benimsediğini, “laik ve demokratik” bir anlayışa sahip olduğunu söylemeliyiz. Bu yönüyle Mustafa Kemal Paşa ile paralel bir düşünce yapısındaydı. Doktor Nazım Bey ile Mustafa Kemal Paşa’nın hayatı Çanakkale Savaşları’ndan sonra Mustafa Kemal Bey’in terfi meselesinde kesişti. Profesör Ahmet Eyicil, savaştan hemen sonra İttihat Terakki Merkez-i Umumi toplantısında gerçekleşen terfi tartışmasında yaşananları şöyle özetlemiştir:

    “Doktor Nazım, Talat Paşa’ya Mustafa Kemal’in terfi meselesinin neden uzadığını sordu. Talat Paşa, terfi işinin Enver Paşa’ya ait olduğunu söyledi. Bu defa Doktor Nazım öfkeyle aynı soruyu Enver Paşa’ya sordu. Enver Paşa onun daha fazla konuşmasına fırsat vermeden “işin bana ait olan kısmı bitmiştir. Padişaha arz olundu. Bugün yarın Mustafa Kemal Bey generalliğe terfi etmiş olacaktır” dedi. Bu cevap üzerine Doktor Nazım Bey ayağa kalkarak Enver Paşa’yı kucakladı ve yanaklarından öptü.”

    Yüzbaşı Mustafa Kemal Bey, İttihat Terakki’ye 1908 yılından sonra Trablusgarp delegesi olarak katılmıştı. Cemiyetin bir üyesi olsa da yöntem olarak ordunun siyasetten ayrılmasını savunan Mustafa Kemal, askeri gücün ve uygulamaların hayli etkin olduğu bu oluşumun içinde aktif olarak yer almamıştı. İsmet İnönü “Hatıralar” adlı kitabında Mustafa Kemal – İttihat Terakki ilişkisi için şunları yazmıştır: “Mustafa Kemal İttihatçıları her dönem tehlikeli bulmuştu. Onlarla ilişkilerinde ihtiyatlı davranmaya dikkat etmişti. Kısacası Mustafa Kemal Paşa, İttihat Terakki’yi çok iyi biliyor ve tanıyordu”

    Mustafa Kemal Atatürk, Yüzbaşı rütbesiyle…

    Suikast Girişimine Giden Yol

    Osmanlı’nın son yıllarında gerçekleşen olaylar ve İttihat Terakki’nin idaresi altında olan devletin I.Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasıyla Türkiye bir yönetim boşluğuna düştü. Ülke fiilen işgal altındaydı. Mustafa Kemal Paşa, işgal dönemindeki yönetim boşluğunu Milli Mücadele’yi örgütleyerek doldurdu. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra, Cumhuriyet 1923 yılında ilan edildi. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.

    Gazi Mustafa Kemal Paşa, yukarıda da belirttiğimiz gibi demokratik ve laik bir devlet sistemine inanıyordu. Gerek imparatorluk mirasından gerekse yerleşmiş geleneklerden kaynaklanan zorluklara rağmen “Türk Devrimi” uygulamaya konuldu. Türk milletinin, sosyal ve siyasal alanlarda çağın gereklerine uygun bir sistem içerisinde yaşaması ideali Cumhuriyet ile birlikte hedef olarak belirlenmişt. Şüphesiz bu dönem muhalif düşünceler de ortaya çıktı. Özellikle laiklik ilkesinin devlet sistemine hakim olması gelenekçi askerler ve siyasetçilerin rahatsızlığına neden oluyordu. Devrim faaliyetlerinin başlaması sonucunda birkaç sene önce yitip giden bir milletin, üstelik dünyanın en önemli coğrafyalarından birinde, tekrar ayağa kalkması, yabancı devletlerin müdahalesini de geciktirmedi. Şeyh Sait İsyanı bu müdahaleye örnek bir olay olarak tarihe geçti.

    Mustafa Kemal Paşa, devrim kanunlarını çıkartırken Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kozmopolit yapısı dolayısıyla sıkıntı yaşıyor, muhalif cephe Kurtuluş Savaşı’nın diğer paşaları etrafında birleşiyordu. Profesör Tarık Zafer Tunaya, bu dönemi en iyi ifade eden değerlendirmeyi “Gerginliğini kaybetmeyen siyasal hava” şeklinde yapmıştır. Özellikle İstanbul Basınının Ankara’ya olan eleştirilerinin sürekli hale gelmesi havayı daha da gerginleştiriyordu. Bu siyasi hava içerisinde genç cumhuriyetin ilk muhalefet partisi kuruldu. 1924 Yılı Kasım ayında kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile muhalefet tek çatı altında örgütlenmeye başladı. Ancak partinin ömrü kısa oldu ve Şeyh Sait isyanı sonrasında Haziran 1925’te kapatıldı.

    İzmir İstiklal Mahkemesi

    Bu siyasi gerginlik içerisinde, aralarında bazı milletvekillerinin ve eski İttihatçıların da olduğu kişiler Mustafa Kemal Paşa’ya suikast planladılar. İzmir’de yapılacak suikast öncesinde yapılan bir ihbar sonucu suikast olayı bir girişim olarak kaldı. Olağanüstü bir yargı organı olan ve aldığı kararların temyize götürülemeyeceği İstiklal Mahkemesi İzmir’de kurularak 15 kişinin idamına karar verdi. Aralarında Kazım Karabekir, Ali Fuat, ve Refet Paşaların da olduğu 24 kişi ise beraat etti.

    Ankara İstiklal Mahkemesi ve Tasfiye

    Suikasti planlayanları ve eylemi gerçekleştirecek olanları İzmir’de cezalandıran mahkeme, Ankara’da siyasi yargılama yapmaya karar verdi. Bu defa suikast ile ilişkisi olmayan ancak yeni rejim için tehlikeli olduğu düşünülen eski ve önemli İttihatçılar yargılanacaktı. Bu bağlamda İzmir’de tutuklanan Doktor Nazım Bey de Ankara’ya götürüldü. Muhalefetin varlığından güç alanların, suikastı gerçekleştirmeye fırsat bulamadan yakalanıp cezalandırılmaları, siyasal ortamın yeniden şekillendirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştı.

    Profesör Vahdettin Engin ve Profesör Tarık Zafer Tunaya’nın “Hesaplaşma”, Erol Şadi Erdinç’in “Tasfiye” olarak tanımladığı davada; Doktor Nazım Bey, Cavit Bey gibi önemli İttihatçılar yargılandı.

    Bugün TBMM arşivinde yer alan duruşma tutanaklarında da görüleceği üzere, sanıklara suikast ile ilgili bir tek soru bile sorulmadı. İttihat Terakki’nin faaliyetleri yargılanıyor, sanıklara siyasi hayatları üzerinden sorular soruluyordu. Dönem Basını bu yargılamalar sürerken “İttihat Terakki Belasından Kurtuluş manşetleri atıyordu.

    Profesör Tarık Zafer Tunaya, tutanaklara dayanarak yaptığı değerlendirmede, “mahkeme heyetinin tarihsel bilgi ve belgeye sahip olmadığını” belirtir. Ona göre; “yargılayanlar, yargılananlara kişisel anılarına ve rivayetlere dayalı sorular sormuşlardı”

    Erol Şadi Erdinç, Cavit Bey’in çok parlak bir savunma yapması üzerine, Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya’nın “Ben seni şimdi asmayayım da ne yapayım?” demesini aktarır. Bu anektod mahkemenin yapısını ortaya koyan önemli bir örnektir.

    Profesör Vahdettin Engin; “Kimin suçlu kimin suçsuz olduğu konusunda çok hassas davranılmadı” değerlendirmesiyle yukarıdaki yargıları desteklemektedir.

    Sanıkların avukat tutmasına izin verilmeyen yargılamalar idam ile sonuçlandı ve aralarında Doktor Nazım Bey, Cavit Bey gibi İttihatçıların olduğu 4 kişi idam cezasına çarptırılırken 8 kişi de hapis cezası aldı. Doktor Nazım Bey  “Fesh olmuş bir partiyi (İttihat Terakki) yeniden canlandırmak için propaganda yapmak” suçundan 26 Ağustos 1926 gecesi idam edildi.  Son sözleri: “Efendiler, bu mesele ile katiyen alakam yoktur. Kusurum yoktur” oldu.

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    Ankara İstiklal Mahkemesi’nin Doktor Nazım Bey’i yargıladığı zabıtların başlangıç sayfası

    “Günahsız Arkadaşlar”

    Ankara İstiklal Mahkemesi’nin yargılamaları sonucunda ülkede muhalefetin etkinliği kalmamış oldu. Cumhuriyet rejimi devrimi yerleştirmek için gerekli siyasi ortamı böylece yakaladı. Falih Rıfkı Atay bu durumu şöyle açıklamıştır: “Yeni rejimin otoritesi İzmir ve Ankara sehpalarının üzerine tutundu. Mustafa Kemal Paşa’ya başladığı devrimi tamamlama fırsatını verdi.”

    Bunlarla beraber Profesör Vahdettin Engin’in aşağıdaki satırlarının, bu meselenin olası sonuçları hakkında en isabetli değerlendirme olduğunu söyleyebiliriz: “Suikast girişiminin başarılı bir istihbarat faaliyeti ile sonuçsuz kalması ülke için şans olmuştur. Eğer başarılı olsaydı, kaos ortamına girilir, iktidarı ele geçiren kadrolar ülkeyi felakete sürüklerdi”

    Ankara İstiklal Mahkemesinin verdiği idam kararları özellikle Doktor Nazım ve Cavit Beyler özelinde dönem üzerinde araştırma yapan tarihçilerin tamamı tarafından haksız olarak nitelendirilmektedir.

    Uğur Mumcu, “Gazi Paşa’ya Suikast” kitabında “Doktor Nazım ve Cavit Bey gibi İttihatçılar suikast ile uzaktan yakından bir ilgileri olmamalarına karşın ölüm cezasına çarptırılmışlardır.” değerlendirmesinde bulunur.

    Falih Rıfkı Atay, 1968 yılında yayınladığı “Çankaya” adlı kitabında  “Cavit ve arkadaşlarının suikastçı olamayacaklarını biliyorduk. Günahsız arkadaşların ölümden kurtulamamış olmalarına hala vicdanım yanar” demektedir.

    İzmir İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp beraat eden Kazım Karabekir Paşa’ya göre ise: “Her inkılapta olduğu gibi, ilk zamanda birlikte çalışanlar, maksat hasıl olduktan sonra or­taya çıkan parazitler yüzünden bu birliği kaybederler.”

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    Doktor Nazım Bey Ankara İstiklal Mahkemesi’nde

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey

    Doktor Nazım Bey’in idam ile sonuçlanan yaşam öyküsü iniş çıkışlarla doludur. Cinayete kurban giden babasının yokluğunda öğrenimini tamamlamış ve Jön Türk fikirlerini benimseyerek iyi bir teşkilatçı olarak Osmanlı’nın son dönemine hükmeden İttihat Terakki’nin en etkili isimlerinden biri olmuştu. Doktor Nazım Bey, siyasi hayatı boyunca 1918’de getirildiği Eğitim Bakanlığı dışında hiçbir memuriyeti kabul etmemişti. Bu görevi de Talat Paşa’nın yoğun ısrarları sonucu kabul ettiği dönemi inceleyen tüm kaynaklarda ve mahkemedeki ifadesinde yer almaktadır.

    Siyasi hayatının satırbaşları ve yargılanmasının detaylarından sonra Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey için değerlendirmelerimize başlayabiliriz.

    Doktor Nazım Bey’in Fenerbahçe Başkanı olmasını, ülkenin savaşta olduğu yıllarda yürütülen bir siyasi faaliyetin, teşkilatçılığın bir sonucu olarak açıklamak mümkündür. Kendisinden önceki Başkan Hamit Hüsnü Kayacan’ın İttihatçı arkadaşı Doktor Nazım Bey’i kulübe kazandırdığı açıktır. Gençlerle iyi anlaşan, öğretici bir karakterinin olması bu siyasi faaliyeti yürütmesine şüphesiz etki etmiştir.

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    15 Mayıs 1330 (1914) tarihli İdman dergisinde Hamit Hüsnü Kayacan (soldan ikinci) : Kadıköyü’nde Union Club’de Donanma menfaatine icra olunan idman müsabakalarında Bahriye Nazırı Cemal Paşa hazretleri ve sair zevât-ı kiram mükâfat tevzi ederler iken…

    Doktor Nazım Bey’i Fenerbahçe Tarihi’ne yazarak “mazinde bir tarih yatar” sözünü adeta ispat eden Rüştü Dağlaroğlu’nun verdiği bilgiye göre bir yıldan az bir süre başkanlık yapmıştır. Başkanlık dönemi ile ilgili herhangi bir faaliyette, maçta ya da olayda ismine rastlamadığımız Doktor Nazım Bey’in Fenerbahçe Spor Kulübü’ndeki tek izini bulmanın gururu ile, yazımızın başında bahsettiğimiz Anı Defteri’ndeki yazısını ve imzasını yayınlıyoruz. Çalışmalarımız ve umudumuz bu dönem için daha fazla bilgi ve belge bulmak üzerinedir. Doktor Nazım Bey, henüz başkan değilken Fenerbahçe’yi 9 Nisan 1915 ile 23 Nisan 1915 tarihleri arasında bir tarihte ziyaret etmiş ve Anı Defterine şu satırları kaydetmişti:

    Fenerbahçe Başkanı Doktor Nazım Bey
    Doktor Nazım Bey’in Fenerbahçe Spor Kulübü Hatıra Defteri’ndeki yazısı.

    “Memleketimizde spor oyunlarının …… edildiği (azaldığı) bir zamana tesadüf ettiğine müteessifim” 

    Nazım

    Bu satırlarında Doktor Nazım Bey, kulübü ziyaret ettiği sırada savaş dolayısıyla ülkede spor oyunlarının sık yapılamadığı için üzüntüsünü belirtmiştir. Ziyaretin gerçekleştiği dönemde, 2 Temmuz 1915 – 24 Aralık 1915 tarihleri arasında, Fenerbahçe futbol takımının sadece 6 maç yaptığı kayıtlıdır. Böylece Doktor Nazım Bey’in sık maç yapılamadığı için duyduğu üzüntüyü anı defterine kaydettiği ziyaret, maç kayıtları tarafından da doğrulanmıştır.

    Zenginlik…

    Yazdıkları gayrimeşru satırlarda; gerçekleri, cehaletin karanlığını beslemek için kurban eden tarih bezirganlarının kafalarını, yaptığımız her yayın ile birlikte, gömdükleri çukurlardan bir daha çıkarmamaları için son söz olarak şunu söylüyoruz: Tarih yazmaya çalışırken yaptığınız kasıtlı “Anakronik” hatalardan kaynaklanan  “Doktor Nazım, Atatürk’e suikast düzenlediği için idam edildi” yalanınız bu yazıyla beraber yok olmuştur.

    Bugün, ona atfedilen suç ile ilgisi olmadığı ortaya çıkmış olsa da, kısa bir süre başkanlığını yaptığı Fenerbahçe’ye olan nefretlerini onun üzerinden kusacaklara karşı, Doktor Nazım Bey’in hikayesinin gerçekleri yukarıda yazılıdır. Doktor Nazım Bey; siyasi faaliyetleri, hayatının dönemeçlerinde aldığı kararlar bir yana Fenerbahçe Tarihi’nin bir zenginliğidir. 110 Yaşındaki küçücük bir defterde onun imzası ile Mustafa Kemal Paşa’nın imzası arasında sadece bir yaprak vardır. Fenerbahçe’yi seven ziyaretçileri; Meclis-i Mebusan üyelerinden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin milletvekillerine, Saltanatı İstanbul’dan çıkarmaya gelen Refet Paşa’dan, o saltanatın üyelerinden olan Şehzade Ömer Faruk ve Şehzade Osman Fuat Efendilere uzanan büyük bir topluluktur. Çağı aşan bu zenginlik; farklı düşünen, hayata farklı bakan kişilerin ortak paydası olarak Fenerbahçe’nin gururudur.

    *Doktor Nazım Bey ve İzmir Suikast Girişimi ile ilgili çalışmalarıyla ufkumuzu açan; başta artık aramızda olmayan Erol Şadi Erdinç, Uğur Mumcu, Tarık Zafer Tunaya, Falih Rıfkı Atay ve Kazım Karabekir olmak üzere; sayın Murat Bardakçı, Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Prof. Dr. Vahdettin Engin ve Prof. Dr. Ahmet Eyicil’e saygı ve minnetle…

    Barış KENAROĞLU