Etiket: Esat Kaner

  • İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

    Okuduktan sonra sizleri “Her zaman olduğu gibi, işlerine gelince öyle gelmeyince böyle” diye düşündürüp, acı acı gülümsetecek yazımıza geçmeden önce, geride kalan bir ay zarfında King Santillana‘nın “1959 Öncesi Şampiyonluklar” hakkında yazdıklarını hatırlayalım.

    Milli Küme’yse Sayılmaz, Süper Lig’se Sayılır
    Tarih Disiplinini Keyfine Göre Çalıştırmak
    Tarihi Görmezden Gelebilirsiniz. Ama Değiştiremezsiniz

    Anlamak isteyene çok şey anlatan bu metinlerde, tarihi kafasına göre eğip bükenleri okumuştunuz. Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen’in bile “Evet, biz bir kere Türkiye Şampiyonu olduk, Fenerbahçe ise beş kez!” diyerek kabul ettiği organizasyonlar için “Çok az şehir katılıyordu bir kere! Türkiye çapında değildi!” diyenlerin yalanını nasıl ortaya çıkardığımızı da “1959 Öncesini İnkâr, Cumhuriyeti İnkârdır” yazısında görmüştünüz.

    Ulu Önder Atatürk’ün Samsun’a çıkışını kutladığımız bu mutlu günün geçmiş yıldönümlerinden biri, aynı zamanda Fenerbahçe’nin de 5. Türkiye şampiyonluğunun tarihi… 19 Mayıs 1943’de Fenerbahçe, Beşiktaş’ı 4-1 yendi ve Maarif Kupası’nı yani Millî Küme şampiyonluğunu kazandı. Yeni yazımızın konusu, işte tam da burada devreye giriyor… Bazı kimselerin “Maarif Kupası nedir ya? Milli Eğitim Kupası ne Allah aşkına? Öyle Türkiye Şampiyonluğu mu olur?” diyerek akıllarınca alaya aldıkları bu organizasyonun aslında ne olduğunu aşağıda göreceksiniz. En sonda da bugün bunu söyleyenlerden çok daha kıdemli bir kulüpçünün yazdıklarını bulacaksınız. Tekrarlıyoruz:

    1959 ÖNCESİNİ İNKAR, CUMHURİYETİ İNKARDIR

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

    19 Mayıs 1942 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde bir haber yayınlandı.

    Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü Haziran’dan İtibaren Maarif Vekilliğine Bağlanıyor
    Haber aldığımıza göre, şimdiye kadar Başvekilliğe merbut bulunan Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, Haziran’dan itibaren Maarif Vekilliğine bağlanacaktır. Bu değişiklik, Vekilliklerin masraf bütçeleri hazırlanırken kararlaştırılmış olduğundan umum müdürlüğün tahsisatı da ona göre konuşmuştur.

    4235 sayılı “Beden Terbiyesi Kanununa Ek Kanun”, 29 Mayıs 1942’de T.B.M.M.’de kabul edildi ve 3 Haziran 1942 tarihli Resmî Gazete’de yayınlandı. Kanunun maddeleri şu şekildeydi.

    1. 3530 sayılı kanunun birinci maddesi hükmüne göre Başvekâlete bağlı bulunan Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü, kanununda Başvekâlete ait olan vazife ve salâhiyetlerle birlikte Maarif Vekilliği’ne bağlanmıştır.

    2. Bu Kanun 1 Haziran 1942 tarihinden itibaren mer’idir.

    3. Bu Kanunun hükümlerini icraya Maarif Vekili memurdur.

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle
    31 Mayıs 1942 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ise teşkilatı denetlemeye başlamıştı bile… Başta Genel Müdür olmak üzere, bütün memurlarla görüşmüş, işler hakkında ilgililerden bilgi almış, çalışma programlarını gözden geçirmişti. O güne kadar beden terbiyesi ve gençlik teşkilatı için yapılmış incelemelere ait bütün raporların yayınlanması da Bakanlık tarafından kararlaştırılmıştı. 1943 yılı, spor müsabakalarında Maarif Kupası olacaktı.

    Ulusal Türkiye Ligi’nin Adı Maarif Kupası Oluyor

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle
    15 Mart 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    1943 Millî Küme Şampiyonluğu maçları, 14 Mart 1943’de başladı. O gün Beşiktaş, üst üste beşinci kez kazandığı İstanbul Şampiyonluğu Kupası’nı alırken Vefa’yı 5-1 yendi. Turnuva sonunda “yalnızca bir puan farkla” birinci ve ikinci olarak sıralanacak olan, Fenerbahçe ve Galatasaray ise 0-0 berabere kaldılar. Beşiktaş 18’de 18 yaparak şampiyon bitirdiği İstanbul Ligi’nden sonra Millî Küme’de hayal kırıklığı yaşayacak ve 14 maçın 9’unu kazanıp, Fenerbahçe ve Galatasaray’a iki, Altınordu’ya da bir kez yenilerek üçüncü olacaktı.

    10 Mayıs 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    Takvimler 9 Mayıs 1943’ü gösterdiğinde Maarif Kupası’nın final niteliğindeki maçı oynandı. Maça gidenlerin tramvayları tıka basa doldurup, neredeyse bunların tepesinde yolculuk ettiği karşılaşma, tıklım tıklım tribünler önünde oynandı. Fenerbahçe, Cihat Arman, Lebip Elmas, Murat Alyüz, Ömer Boncuk, Halil Köksalan, Esat Kaner, “Küçük” Fikret Kırcan, Naci Bastoncu, Melih Kotanca, Müzdat Yetkiner, Halit Deringör on biriyle çıktı ve Naci Bastoncu’nun attığı golle Galatasaray’ı 1-0 yendi.

    20 Mayıs 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    10 gün sonra, 19 Mayıs 1943’de Fenerbahçe Stadı’nda bayram gösterileri yapılıyordu. Günün ilerleyen saatlerindeyse, Fenerbahçe ve Beşiktaş Maarif Kupası’nın son maçı için sahaya çıktılar. Eğer Fenerbahçe yenilseydi, kupa Galatasaray’ın olacaktı. Tarık Özerengin’in yönettiği maça Fenerbahçe, Galatasaray maçının kadrosuyla çıktı ve Baba Hakkı’nın tek golüne Müzdat Yetkiner, Naci Bastoncu, “Küçük” Fikret Kırcan ve Melih Kotanca ile cevap vererek 4-1 kazandı ve Maarif Kupası’nın sahibi oldu.

    İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle
    19 Temmuz 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…

    Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Spor Organizasyonu

    Aslında “Maarif Kupası” yalnızca futbol şampiyonluğunun adı değildi. Spor idaresi A’dan Z’ye Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olduğu için diğer branşlarda da aynı adla şampiyonalar düzenleniyordu. Örneğin 18 Temmuz 1943 tarihli Atletizm müsabakasını Başbakan başta, neredeyse bütün bakanlar izlemeye gitmişlerdi.

    İşin bizim için “asıl eğlenceli” kısmı ise bundan sonra başlıyor…

    Galatasaray Spor Kulübü’nün 13 numaralı kurucusu, meşhur gazeteci Abidin Daver 10 Ekim 1943 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki “Hem Nalına, Hem Mıhına” isimli köşesinde “Galatasaraylılar İşbaşına!” başlıklı bir yazı yayınlıyor ve şöyle diyor :

    Yıllar süren çetin gayretlerden sonra, Türkiye’nin en eski spor kulübü olan Galatasaray’ın, nihayet, Mecidiye köyünde bir stadyum yaptırmaya başladığını, bu sahanın ilkbaharda yapılan temel atma töreni münasebetiyle yazmıştım.

    Bu stadyumu, Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü’nün yardımıyla Galatasaraylılar vücuda getirecekler ve 20 yıl sonra, Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü’ne, yani devlete terk edeceklerdir.

    Yapılan keşiflere ve hazırlanan planlara göre, stadyuma 250 bin lira gidecektir. Türk sporuna yeni bir can vermek azmiyle Maarif Vekâleti’ne bağlanmış olan Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü kıymetli Maarif vekilimizin direktifine uyarak Galatasaray stadyumunun inşası için, bu sene 50.000 Lira tahsis etmiş ve bu paranın 25.000 Lirasını vermiştir.

    Maarif vekaleti, Galatasaray’a, Mecidiye köyündeki saha için yardımda bulunurken şöyle güzel bir şart koşmuştur. Galatasaraylılar, stadyumlarına, ne kadar para toplarlarsa, Beden Terbiyesi Umumi Müdürlüğü de o miktar yardımda bulunacaktır ki bu hakikaten çok yerinde bir teşviktir.

    Fenerbahçe’nin ve diğer takımların 1959 öncesi şampiyonluklar konusundaki mücadelesine kadim Galatasaraylıların destek vermesi, gerçekten çok anlamlı. Böylelikle safsata dolu bahanelerden birisi daha çürümüş oldu. Gerçi rahmetli Abidin Daver, gayet basit anlatmış ama olur da anlamak istemeyen olursa, özetleyelim:

    Maarif Kupası, bizzat devletin verdiği, “resmî” bir kupadır. Çünkü düzenleyen kurum yani Beden Terbiyesi, Milli Eğitim Bakanlığı’na, yani devlete bağlıdır. Senelerce oynadıkları stadyumu (kurucularının açık ve net yazdığı gibi) adı geçen devlet kurumuna borçlu olanlar, bu kurumun düzenlediği kupayı saymamazlık edemezler. Uzun lafın kısası, 1959 ÖNCESİNİ İNKAR, CUMHURİYETİ İNKARDIR

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu / İşlerine Gelince Öyle Gelmeyince Böyle

  • Galatasaray’ın Balonu Söndü

    Galatasaray’ın Balonu Söndü

    85 yıl önce bugün Kadıköy’de Fenerbahçe, Galatasaray’ı 2-1 yendi. Tan gazetesinde maç yazısını yazan “Galatasaraylı” Sadun Galip Savcı, “Galatasaray’ın Balonu Söndü” diyerek, makaraya erken başlayan sarı kırmızılı tribünlerin uğradığı hüsranı anlatmış.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yine Bir Derbi

    Hava biraz serin ama güzel… Fenerbahçe Stadı dün yine büyük günlerinden birini yaşadı.

    Kapalı tribünler dolu, açık tribünlerde pek az boş yer var.

    Daha evvel yapılan şilt maçlarının ikincisi biter bitmez evvela Galatasaraylılar, sonra da Fenerliler çıktılar.

    Taraftarlar alkışlıyorlar, bağırışıyorlar, ilk heyecanları biraz yatışabilince takımlarını tetkik ediyorlar. Çünkü iki takımda değişiklikler var.

    Fener takımında Cevat ve Fazıl yok. Olimpiyakos maçında oynayamayan Niyazi tekrar takıma girmiş; buna mukabil de Olimpiyakos müdafaasını Fikret’le birlikte allak bullak eden Şeref kulübe yeni girdiği için resmî bir maçta oynatılamıyor.

    Galatasaray’da da, son zamanlarda hücum hattının ortasında bir favul ve ofsayd abidesi gibi yükselen Adnan çıkarılmış, yerine genç istidatlardan Gündüz geçirilmiş; merkez muavin mevkiinde de Fahri’nin yerine yeni ve genç bir oyuncu oynatılıyor: Kırmızımtrak saçlı Hayrullah isminde bir Finlandiyalı…

    Hülasa takımlar şöyle:
    Fenerbahçe :
    Bedii, Lebip, Yaşar, Esat, Ali Rıza, Mehmet Reşat, Fikret, Niyazi, Namık, Şaban, Naci
    Galatasaray :
    Avni, Lütfü, Osman, İbrahim, Hayrullah, Kadri, Danyal, Fazıl, Gündüz, Münevver, Necdet

    Hakem Allen… Artık hakemlerimiz arasında bir Fenerbahçe-Galatasaray maçını idare edecek babayiğit kalmadı desem… Doğrusu da bu ya!…

    Maç Başlıyor

    Tam maç başlamak üzere iken Fazıl topallaya topallaya, yanında Avni ve olduğu halde sahadan çıktı ve Galatasaray tribünlerine doğru gittiler. Tribünlerin önünde Muslih, Avni ve Fazıldan mürekkep bir meşveret kuruldu. Nihayet Muslih tribünlerin üst kısımlarına dönerek : – Haydi Suavi gel! şeklinde bir emir verdi. Haber hemen duyuldu : Fazıl oynamıyormuş… Niçin?… Belli değil… Arkasından hemen bir şayia çıktı : Güneşliler Fazıl’ı kandırmışlar… Olur mu olur!.. Neyse ki çok geçmeden mesele anlaşıldı; Fazıl’ın ayağına kramp mı girmiş, ayağı mı burkulmuş, ne olmuşsa olmuş oynamayacakmış…

    Fazıl’la Suavi kıyafet değiştiredursunlar, Galatasaray oyuna on kişiyle başladı ve buna rağmen ilk hücumu yaptı. Fakat çok geçmeden Fenerlilerin mukabil hücumları başladı. Galatasaraylılar mütemadiyen kesiyorlar. Bu aralık Suavi’nin takıma girişi, bir cankurtaran gibi sürekli alkışlarla tesit edildi.

    Galatasaraylılar tamam bir hale gelmesine rağmen Fenerlilerin hakimiyeti devam ediyor, sarı kırmızılılar Gündüz’ün, yanında mukabele görmeyen paslarla ilerlemek teşebbüsleriyle yarım kalan münferit hücumlar yapıyorlar.

    Fikret yine mükemmel oynuyor, Galatasaray müdafii Osman’ı ıvırıyor geçiyor, kıvırıyor geçiyor ve Galatasaray kalesi etrafında mütemadi bir tehlike dolaştırıyor. Fener tribünlerinden “Yaşa kaptan!” seslerini “Osman! Fikret’e yaveri has mı tayin edildin!” alayları takip ediyor. Hakikaten Osman, Fikret’e tâbi gibi bir düzüye onun etrafında, aşağı yukarı dolaşıp duruyor. Ne çare ki Fikret’in dönüp döndürüp ortaladığı toplar uzaklaştırılıyor, çünkü Fenerbahçe’nin seri ve fırsatçı muhacimi Niyazi Fikret’in yanı başında. Ötekiler kıpırdayıp topa takılıncaya kadar Lütfü topu yakalıyor ve gönderiyor.

    Fenerbahçe’nin İlk Golü

    Bu tazyik ne şekilde bir netice verecek diye merak ediyoruz. Nihayet yirmi ikinci dakikada Galatasaray sol muavini İbrahim topu, ufak bir çocuk uyutur gibi kollarında dolaştırıyor. Ceza çizgisi içinde yapılan bu kadar bariz bir penaltı tabiatıyla hakemin de gözünden kaçmıyor ve Avni’yi yerlere yatıran sıkı bir şutla ilk golünü yapıyor.

    Fener taraftarlarının gol ve yaşa sesleri arasında Galatasaray müdafaası üst üste hücumlarla karşılaşıyor. Bir defasında Namık müdafileri geçiyor, kaleciyle karşı karşıya kalıyor, tam şut çekeceği sırada arkadan yetişen Lütfü’nün bir kamburasıyla yerlere yuvarlanıyor. Mükemmel bir penaltı daha ama ya hakem görmediği veya iki dakika fasıla ile iki penaltı çalmaya sıkıldığı için bunu bahşediyor.

    Bundan sonra Fener hücumları duruyor, Fenerliler lakayıt ve gevşek oynuyorlar, Galatasaraylılar hızlaşıyorlar, merkez muavin ile Hayrullah ile merkez muhacim Gündüz cidden güzel oynuyorlar. Esasen Galatasaray’ın her hattında birer oyuncu, yani hücum hattında Gündüz, muavin hattında Hayrullah, müdafaa hattında Lütfü, kalede de Avni diğer yedi oyuncunun kusurlarını fazlasıyla kapatıyorlar ve işin garibi şu ki alkışların, yaşaların çoğunu da bu yedi oyuncu topluyor.

    Galatasaray’ın Beraberlik Golü ve Kırmızı Balonlar

    Nihayet ilk devrenin bitmesine iki dakika kala Gündüz’ün güzel bir pasını alan Necdet ileri atıldı. Esat’la Yaşar’ın bu atılışı durduracak bir tedbir yerine birbirine karışmaları arasında Necdet onların arasından geçerek Galatasaray’ın beraberlik golünü yaptı.

    Devrenin bitmesine iki dakika kala yapılan bu gol, Galatasaraylıların müthiş tezahüratıyla karşılandı. Ayağa kalkan tıknaz, kısa boylu birisinin idaresi altında tempo ile (Ra, Ra, Ra… Re, re, re, Galatasaray, Galatasaray cim bom bom)lar bağırıldı. Mübalağasız iki metre gelen uzun kırmızı balonlar şişirildi… Daha neler de neler… Bu tezahürat devre bitinceye kadar devam etti.

    Gençliğimde müfrit bir kulüpçü olduğum zaman ihtimal ben de böyle idim. Fakat şimdi yaşlandığım ve aklımı başıma aldığım için düşünüyorum ki bu gibi galibiyet ve sevinç tezahürlerini katî neticeyi aldıktan sonra yapmak çok daha doğru… Çünkü iş ters döndüğü zaman, dün olduğu gibi, insanla öyle alay ediyorlar, seslerini öyle kısıyorlar ve balonlarını öyle söndürüyorlar ki!..

    İkinci Yarı

    İkinci devre uzun uzadıya bahse değmez. Çünkü bu devrede her Galatasaraylı ayağındaki topu mutlaka bir Fenerliye ve her Fenerli mutlaka bir Galatasaraylıya vermek hususunda o kadar anlaştılar ve bunu o kadar intizamla yaptılar ki sadece hayret etmemek kabil değildir.

    Bu intizamı kırk beş dakika zarfında yalnız iki defa bozdular. Birincisi galiba otuzuncu dakikada idi. Birkaç pasla Galatasaraylılar sol açıkları Danyal vasıtasıyla bir hücum yaptıkları sırada idi. Fener müdafii Yaşar müthiş bir yüklenişle Danyal’ı avut çizgizine atmaktan başka çare görmedi, hakem de bu harekete penaltıdan layık bir ceza bulamadı.

    Yaşar bu yersiz penaltıya takımı 1-1 berabere vaziyette iken yapmıştı. Fenerbahçe oyunun bitmesine on beş dakika kala, belki de bu penaltı yüzünden mağlup olacaktı. Galatasaraylılar penaltıyı atmak üzere Münevver’i seçtiler. Münevver, ne de olsa, aralarında şutu en kuvvetli çocuktu. Topu yerine koydular, vaziyet aldılar. Münevver gerildi, gerildi, bomba gibi bir şut çekti… Bomba gibi ama yüreğiniz oynamasın… Top olanca hızıyla kalenin bilmem kaç metrelik boşluğunu bıraktı ve gitti bilmem kaç santimetrelik yan direğe çarptı ve tabiatıyla gol olmadı.

    Böyle nazik bir zamanda gerilip gerilip de bu birkaç santimlik yere nasıl nişan aldın a çocuk?.. Hiç bu yapılır mı?.. Ağları delmek hevesine kapılacağına biraz daha yavaş ataydın da kaleyi bulaydın, vâkıa bir kaleci var ama, belki gol olurdu…

    Balonlar Ne Oldu?

    İkinci devrede topu Galatasaraylıların Fenerliye, Fenerlinin Galatasaraylıya vermek hususundaki ısrarlarının bozulduğu ikinci hadise, oyunun bitmesine iki dakika kala oldu : Fikret, Naci, Münevver güzel paslarla Galatasaray kalesine indiler ve Naci iki müdafiin arasından geçerek sıkı bir şutla Fener’in galibiyet sayısını yaptı.

    Bu sefer de Fenerlilerin müthiş ve iki dakika sonra da oyun bittiği için haklı tezahüratı… Bir kısmı Naci’yi omuzlarda çıkarırken bir kısmı da Galatasaraylıların bulundukları tribünün önünde toplanarak bağırıyorlardı :

    – Hani ya, ne oldu balonlar?

    Fakat… Şişirilen balonlar sönmüş, balonları şişirenler sinmişti.

    Sadun Galip Savcı, 11 Mayıs 1934 – Tan Gazetesi

  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası Fenerbahçe

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bundan tam 110 sene önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve sonra aşağıda okuyacağınız diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde ne kadar da uzağız. Keyifli okumalar…


    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde ettikten maada yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Ayn sene yine Fenerbahçe’nin bu gençleri Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu’nun himmetiyle ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı, 4’ünde berabere kaldı ve yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.

  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bir zamanlar Türkiye’nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe, sürekli kendi kadrolarına oyuncu yetiştiriyordu. Bir asır önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde çok uzağız. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sarı Lacivert’in Genç Takımları

    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde etti. Yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Genç Milli Takıma Doğru

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Aynı sene yine bu gençler Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu sayesinde ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Galip Kulaksızoğlu Geliyor

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Sabri Kiraz

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı. 4’ünde berabere kaldı. Yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.

    Türkiye'nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe
    Türkiye’nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe