Etiket: Fahir Yeniçay

  • 1924 Derbi Kavgası VII

    1924 Derbi Kavgası VII

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası VII

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    17 Ağustos 1924

    Fenerbahçe – Galatasaray Müsabakasının Tafsilatı

    Müsabaka değil, bu bir kıyamet, bir afettir! – Cezalar, fauller, penaltılar günü.. – Dövüşenler, sövüşenler, bayılanlar ve nihayet mahalli zabıta tarafından müsabakanın tatili.

    İstanbul birinciliğinin hangi kulübe nasip olacağına dair hafta ortasında yaptığımız tahminler bu müsabakaların, hararetini, şiddetini göz önüne getirmek hususunda meğer ne kadar zayıf kalacakmış!..

    Bu tahminleri ve hele Galatasaraylı gençlerin kulüpçülük imanını biraz da latife ile karışık, tasvir için yazılan satırları çok görenler de oldu. Fakat son Galatasaray – Fener müsabakasını seyrettikten sonra bu zevat acaba ne düşündüler? Hele Galatasaraylılarda ancak bir kulüp muhabbeti şeklinde tecelli eden bu aşkın bir gazete tarafından tespit edilen nevini onlar acaba hangi tarafta buldular?

    Şimdiye kadar oyun tarzına ahenk ve nezaketten başka bir şey izafe edilmeyen tarafın bu hususta biçare Galatasaraylılardan çok ileri gittiğine hiç olmazsa hayret etmediler mi?

    Saat beşe doğru Süleymaniye-Beşiktaş müsabakası başladı. Etrafta kesif bir kalabalık vardı. Tıpkı ecnebilerle yapılan müsabakalardaki gibi.

    Beşiktaşlılar Sadri, Tevfik, Refik, Cavit, Şahap, Kemal, Nafi, Abdi, Baha, Edip ve Saadet Beylerden, Süleymaniyeliler de Hamid, Ahmet, Mazlum, Saim, Hüsnü, Selahattin, Niyazi, Avni, Şükrü, Latif ve Kemal Beylerden mürekkepti.

    İlk dakikalarda Süleymaniye faik göründü. Beşiktaşlılar uzun müddet bir derli topluluk gösteremiyorlardı. Birinci sayı Süleymaniye lehine kaydedildi. Kaleci Sadri iki defa topu tuttuktan sonra üçüncüde kaçırmıştı. Bundan sonra beyaz-siyah formada büyük bir gayret tutuştu. O zamana kadar fevkaladeliği görülmeyen Refik şiirlerine başladı. Oyun açıldı. Şahap topu sürerek Süleymaniye kalesine kadar sokulduğu halde atamadı. Yine böyle bir akın Süleymaniyeliler tarafından hatalı surette tevkif edildiği için (penaltı) cezası verildi. Refik’in topa vuruşu görülecek şeydi. Antrenör İstanbul’a geldi geleli, aylardan beri, o en güzide diye ismi çıkan futbolculara (penaltı) nasıl atılacağını öğretmeye çalışıyor. Dün Refik’in çektiği (penaltı)yı gördükten sonra şimdiye kadarki emeklerine acımış olsa gerektir.

    İkinci haftaymda hâkimiyet Beşiktaşlılara geçmişti. Refik açılmış, müdafaada emsalsiz bir kudret gösteriyor, Nafi sağdan, Saadet soldan mükemmel akınlarla rakip kaleyi tehdit ediyorlardı. Süleymaniye müdafaası dün beklediğimiz kudreti gösteremedi. Denilebilir ki bütün ağırlığı Hamit Bey yüklenmişti. Beşiktaşlılar bundan sonra iki sayı daha yaptılar ve kazandıkları galibiyet ile birincilik müsabakalarının son devresine kalmış oldular. Müsabaka heyet-i umumiyesi itibariyle çok kibar cereyan etti. Bazı şedit safahatını görenler bu iki kulübe kırıcılık atfettiler. Fakat bundan sonra o güzide kulüplerin arasında kopan kıyamete acaba ne isim verdiler?

    Galatasaray – Fenerbahçe Afeti

    Bu hakikaten bir fırtına, bir kasırga ve nihayet bütün meydanı altüst eden bir afetti. Galatasaraylılar önde Nihat, meydana çıktıkları zaman takımın Ulvi, Ali, Mehmet (A), Kemal, Hayri, Mehmet (L), Edip, Fehmi, Mithat, Muslih Beylerden teşekkül ettiği anlaşıldı. Sarı-Lacivert formayı da bermutat Şekip, Cafer, Kadri, Ragıp, İsmet, Fahir, Sabih, Alaaddin, Zeki, Ömer, Bedri Beyler taşıyordu. Oyun uzun müddet pek zevksiz, pek renksizdi. Herkes topa çat çut vuruyor, etraftan seyredenler her vuruşta manasız yaygaralarla ortalığı tutuşturuyordu. Bu futbol değil, oynayanların da seyredenlerin de sinirlerini bozan, gözleri büyüleyen bir kasırga idi.

    Galatasaray’ın her zamanki harareti, hararetli imanı vardı. Fakat hücum hattının teşkilinde çok azim hata işlenmişti. Fehmi Bey topa vurmasını beceremedikten başka manasız markalarla kendi arkadaşlarını yoruyor, hücumlarını rakip tarafa tevcih ettiği zaman da kendi zararlı çıkıyordu. Artık ihtiyar diye seyirciler arasına karışan Necip, keşke olsaydı, Fehmi Bey’in kaçırdığı fırsatlardan ne güzel istifade edebilirdi.

    Fenerbahçe müdafaası çok çalışıyordu. Hatta insanın bir kere ismi çıkmasın derler ya, şiddet hususunda Galatasaraylıları kat kat geçtiler. Dillerde dolaşan ahenk ve tesanütten ise iz görünmedi. Nitekim Fenerbahçe hesabına kaydedilen iki sayı takımın ruhunu teşkil eden kombinezondan ve o kombinezonun ruhu olan oyuncuların maharetinden kazanılmadı: İkisi de (penaltı)dan yapıldı.

    Top böyle zevkten, sanattan mahrum bir sarsaklıkla iki kalenin ortasında dolaşırken Galatasaray aleyhine ilk ceza verildi.

    İnsan Ulvi’ye acıyacak gibi oluyordu. Birinci takımda, ilk defa olarak iştirak ettiği mühim bir maçta birinci sayı olmak üzere (penaltı)ya mahkum olmak, ne garip bir tecelli!..

    Ceza vuruşu yerden sürünerek yuvarlandı ve Galatasaraylı kalecinin uzanan ayağının arasından geçti. Alkışlar, fırlayan fesler, kalpaklar, mutat gürültüler, her zamanki kıyamet…

    İlk sayıya mahkûm olan tarafın inkisara uğrayacağı tahmin edilebilirdi. Galatasaraylılarda bilakis böyle bir inkisar yerine mütezayit bir gayret görüldü. Fenerliler ise hiç olmazsa şiddet hususunda rakiplerini geri bırakmak istiyorlardı. Nitekim Galatasaraylılardan daha genç ve daha çelimsiz birkaç oyuncu bu kırıcı tabiyeye kurban oldular. Hele bir aralık Leblebi Mehmet’e Fenerli müdafilerden biri çelme taktığı zaman bu on yedi yaşındaki çocuk kendi süratine inzimam eden çelmenin şiddetinden üç beş adım ileri fırlayarak yüzükoyun yere düştü. Ve öylece bayıldı. İnsan bu sahneyi gördüğü zaman yapılan şey kasapları kıskandıracak bir boğazlaşma mı, yoksa iki Türk kulübü arasında bir müsabaka mı nedir bir türlü kestiremez. Hatta karşıki kulüp bir Yunan, bir Bulgar takımı bile olsa siyasi ve milli adâvetlerin spor sahasına kadar dökülmesi mi lazım gelir? Ya rabbi, Fener ve Galatasaray arasındaki bu rekabet, bazen ne feci bir husumet rengine bürünüyor!.. Hele şurası şayan-ı dikkattir ki dün futbol meydanında toplaşıp bağıran, çırpınan, sövüp sayan ve nihayet ani bir feveranla ortaya fırlayarak birbirlerini hiç de tanımadıkları halde dövüşen, boğazlaşan bu binlerle ahalinin gösterdiği heyecan, asabiyet, şiddet, acaba başka hiçbir sahada görülmüş müdür? Hayır, bu kadarı hiç de kibar ve makul bir şey değil.

    Biz de spor aşkına, sporcu aşkına iman edenlerdeniz. Fakat mesela (boks)a vahşet diyenler dün eline bir (usturpa) alıp ortaya fırlayan, hiç tanımadığı insanlar arasında önüne gelenlere yumruk savuran kahramanlara acaba ne isim verecekler?

    Benim gibi on altı senedir spor sevgisini birçok hislerin üstünde tutanların ekseriyeti de dünkü futbol maçını gördükten sonra, eminim, meşin toptan ve ızgaralı ayakkabıdan iğrenmişlerdir!..

    Galatasaraylılar ilk golü yaptıkları zaman aynı heyecan, aynı kıyamet mukabil tarafta da koptu. Ondan sonra oyuncularda çarpışma, seyredenlerde kaynaşma azami bir şiddet kesbetti. Hakemin ihtarları verdiği (faul) cezaları hep neticesiz kalıyordu. Cafer Bey’i bir aralık bu hatalar yüzünden oyundan çıkarmaya bile mecbur oldu. Fakat kasırga olanca şiddetiyle görülüyordu. Galatasaraylılar arkasından ikinci sayıyı (penaltı)dan yaptılar. Fener akınlarının pek sönük ilerleyişine nazaran Galatasaray’ın galebesi artık muhakkak gibiydi. Nitekim kurulan hesaplara göre o maruf ahenk ve tesanütten şimdiye kadar üç dört sayının doğması lazımdı. Oyunun neticesine ancak beş on dakika kalmıştı. Galatasaray aleyhine bir ceza vuruşu daha verdiler. Zavallı Haçopulo, biraz evvel Süleymaniye-Beşiktaş maçını da idare ettiği için üç saattir koşmaktan, etrafta tepinenlere meram anlatmaktan bitmiş tükenmişti. Bu, genç hakemler arasında hiç şüphe yok ki vukufu ve bitarafiyesi ile birinciliği kazanabilir. Fakat üst üste iki müsabakayı, hele böyle dünküler gibi idare etmek kabil mi?

    Artık ahali meydana kadar taşmıştı. Penaltı çekmek için bile yer kalmamıştı. Boyunlarında siyah-beyaz renkli (fular) taşıyan izci kıyafetli bazı gençler güya inzibatı temin bahanesiyle otaya çıkmışlar, seyircilerin sırasını, çizgisini kendileri bozdukları gibi bu (penaltı) gürültüsü esnasında ilk kavgayı da onlar çıkarmışlardı. Bunların oymak beyi yok muydu, böyle karışıklığa göz yuman kimlerdi, anlayamadık. İzciler intizam ve sükunet için numune olacak!..

    İkinci gol de Fener hesabına kaydedilince meydanda büsbütün çılgınlık havası esti. Karanlık çökmüştü. Topun peşinde rengârenk kıyafetli adamlar koşuşuyordu. Etrafta bir tepinme, bir feryat, bir kıyamet ki…

    Galatasaray sol açığı Muslih topu sürüp Fener kalesine yaklaştı. Şekip Bey, mutat cesareti, her zamanki mahareti ile topu kurtardı. Fakat arkasından Muslih Bey’e bir de tekme hediye etti. Edip Bey araya girdiği zaman bir tokat da onun hissesine isabet etmişti. Fener’in o sessiz, sade kendi vazifesini düşünen, serinkanlı kalecisine ne olmuştu?

    İşte bu kargaşanın en feci sahifesi bu dakikalarda canlandı. Ortada zavallı Haçopulo, oyunculara mı, seyircilere mi dert anlatacağını şaşırmış, ne yapacağını (Hunter)a soruyordu.

    Hunter İngiltere’de olsa (Şekip)i çıkardıktan sonra müsabakaya devam edileceğini söylüyordu. Antrenör biri Galatasaraylı diğeri Fenerli iki maruf zevatın yanında bundan evvel Fenerbahçe lehine verilen (penaltı) cezasından evvel de (ofsayd) olduğunu söylerken yanına bir gazetecinin yaklaştığını görünce bitaraf bir vaziyet almak mecburiyetini hissetmiş ve kendisi yan hakemi olduğu için meydanın yalnız mukabil cephesine bakmakla mükellef olduğunu, Galatasaray kalesinin önüne bakmanın diğer yan hakemine ait bulunduğunu ilave eylemiştir.

    Meydana koşuşan, öbek öbek birer köşeye mesela bir oyuncunun yahut hakemin yahut da antrenörün etrafına toplanan kalabalık akşamın loşluğunda yavaş yavaş silinen bir gölge oluyordu. Polisler, jandarmalar bu pür heyecan kitleyi tashihe çalışıyordu. Nihayet o mıntıkanın zabıtası oyunun tatilini emretmiş. Halk dalgalana dalgalana kapılardan çıkarken o gittikçe koyulaşan boşluğun ortasında hala bağıran, tepinen gölgeler de vardı. (Kemal Ragıp)

    * * * * *

    Müsabaka akşamı alakadar zevat toplandıkları zaman yarım dakikalık bir karşılaşma için futbol mıntıka reisi tarafından dermeyan edilen fikir kabul edilmiş ise de bilahare sarf-ı nazar edilmiştir. Bugün saat altıda mıntıkada içtima edilerek kati karar ittihaz olunacaktır.

    Galip ve Mağlup Kulüpler Davet Ediliyor

    İstanbul Mıntıkası Futbol Birliği Riyaseti’nden: 15 Ağustos Cuma günü neticesi alınamayan Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasının yevm-i icrasını tespit ve nihai müsabakanın icrasına ait ittihaz-ı muharrerat eylemek üzere mıntıka birliğini terkip ve teşkil eyleyen bilumum galip ve mağlup kulüpler murahhaslarının bugün saat altıda Eminönü Rıhtım Hanı’ndaki mıntıka merkezinde behemehâl gelmeleri tebliğ olunur.

    18 Ağustos 1924

    Son Hadiseden Fenerbahçe Haksız Çıktı.

    İstanbul mıntıka futbol birliğinin dünkü kararı.

    Cuma günkü Fenerbahçe-Galatasaray müsabakasından mütevellit vaziyet hakkında ittihaz-ı mukarrerat etmek üzere İstanbul mıntıka futbol birliği dün reis Şerafettin Bey’in riyaseti altında içtima etmiştir.

    Mıntıka birliği, Fenerbahçe kalecisi Şekip Bey’in Galatasaraylı Muslih Bey’e karşı yapmış olduğu hareketin bir (penaltı) cezasını istilzam ettiğine ve mumaileyh Şekip Bey’in sahadan ihracına karar vermiştir. Birlik aynı zamanda aynı eşhasla oyun oynanmasına, bu müsabakanın bu defa natamam kalan müsabakanın mütemmimi olarak yarım dakika devam etmesine ve bu müddet zarfında tarafeyn sayı yapmadıkları takdirde müsabakanın birer çeyreklik iki devre zarfında ikmaline karar vermiştir. Müsabaka Salı günü saat altıda Taksim Stadyumu’nda icra edilecektir.

    Haber aldığımıza göre Fenerbahçe kulübü mıntıka birliğinin kararını kabul etmemiş ve Futbol Heyet-i Müttehidesi nezdinde istinaf etmiştir. Futbol Heyet-i Müttehidesi bugün saat on ikide içtima ederek bu kararı istinaf edecektir. Heyet kararı tasvip ettiği ve Fenerbahçe kulübü Salı günü müsabakaya iştirak etmediği takdirde Galatasaray kulübü galip addedilecektir.

    Bu takdirde nihai müsabaka Cuma günü Galatasaray ve Beşiktaş kulüpleri arasında yapılacaktır.

    20 Ağustos 1924

    Dün Galatasaray Galip Geldi.

    Galatasaray futbol takımı dün Fenerbahçe kalesine (penaltı) çekmek suretiyle üçüncü sayıyı da kazanmış ve bu suretle uzun uzun dedikodulara sebep olan müsabaka Galatasaray’ın galebesiyle neticelenmiştir.

    Maçtan çok evvel başlayan Galatasaray-Fenerbahçe dedikodusu (tabii ki tahmin ettiğimiz gibi) maçtan çok sonra da devam etti ve bu seferi hemen hemen emsalsiz bir hadise oldu. Müsabakanın hemen o akşamı bir heyet tarafından alelacele verilen karar ertesi günü içtima eden futbol federasyonu İstanbul mıntıkası tarafından tadil edilerek Fenerbahçe kalecisinin oyundan ihracıyla (penaltı) çekilmesine hükmedilmişti. Sonra Fenerbahçe kulübü bir itiraz mektubu ile müracaat ederek kendi nokta-i nazarı kabul olunmadığı takdirde federasyondan çekileceğini ileri sürüyor ve bunu gazetelerden biriyle de ilan ediyordu. O akşam federasyon heyeti yeniden içtima ederek hakem Mösyö “Haçopulo”nun raporunu tetkik etti. O gün verilen yeni karar ertesi günü öğleden sonra intişar eden bir gazetede Fenerbahçe nokta-i nazarının kabul edildiğini iddia ediyor ve “Maç o günden beri hala devam ediyor…” diye ortaya çıkarılan yeni şekle Galatasaraylıların bir türlü akıl erdiremediğini kaydediyordu. Bu hadisenin akıl erdirilemeyecek birçok safahatı olduğu cihetle Taksim Stadyumu’nda dünkü yeni müsabaka için toplanan meraklılar son dakikaya kadar ipham içinde kaldılar. Ne oldu, ne olacak sualleri son dakikaya kadar herkesin ağzından düşmedi. Penaltı çekilecek, hayır çekilmeyecek, sade hakem atışı ile iktifa edilecek deniliyordu. Hâlbuki son içtimada ittihaz edilen karar şu şekilde idi:

    “Duçar-ı inkıta olan Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasına Salı günü saat altı buçukta Taksim Stadyumu’nda devam edilecektir. Hakemin kararı ve tensibi veçhile Fenerbahçe kalecisi Şekip hâric-i müsabaka olarak bir hakem atışı veya suver-i muhtelife ile aynı eşhas ve aynı hakem tarafından yarım dakika mühletle müsabaka icrası ve müsabaka yine hitam bulmazsa yeniden para atılmak ve beher kısım birer çeyrek saat olmak üzere iki kısımlık bir müsabakanın yapılması takarrür etmiştir. Bu hususta tarafeyn kaptanları hakemle temas eylemek üzere saat beşte toplanacaklardır.”

    Hâlbuki hakem Mösyö Haçopulo o günkü hatanın (penaltı) cezasını istilzam eylemesi noktasında zühul eylediği ve şimdi bütün talimatnameleri ve bilhassa Fransızca nizamnamelerini tetkik neticesinde bu hadisenin (penaltı) ile cezalandırılması icap edeceğini söylemiş ve tarafeyn mezkûr mevadı tetkik etmişlerdir. Bundan sonra Fenerbahçe’nin itirazları tekrar başlamış ve uzun uzun münakaşa zeminleri çıkmıştır. Saat altıyı geçiyordu, Galatasaraylılar meydana çıktılar. Takım son müsabakadaki oyunculardan mürekkep olmakla beraber Fehmi Bey Edirne’ye gittiği için on kişiyle oyuna devam edilecekti. Fakat Fenerbahçe hala ortada görünmüyordu. Münakaşalar devam ediyormuş. Saat yediyi geçtiği halde ortada sade Galatasaray vardı. Hani on dakika geciken tarafın mağlubiyeti ilan edilecekti?

    Nihayet (Haçopulo) da ortaya çıktı ve futbol meydanının top konulan noktasına gelince düdük çalarak Fenerbahçe’yi sahaya davet etti. Birinci düdükten sonra gözler kapıya çevrildi. Fenerbahçe takımı hala görünmüyordu. O aralık Zeki Bey bir arkadaşıyla beraber kapıdan girdi. Soyunmamıştı. İkinci düdük de duyuldu. Üçüncüde seremoni yapılacaktı. Fakat tahminler birdenbire boşa çıktı, önde Alaaddin… İşte Fenerliler…

    Fakat sarı-lacivert fanila sade yedi kişinin sırtında. Zeki Bey hala soyunmamış. Meydanda Ömer, Sabih, Bedri, Cafer, Kadri, Alaaddin, Ragıp Beyler var. Geçen haftaki kalenin önüne takımlar toplandı. Top (penaltı) çizgisine kondu. Seyirciler helecan içinde dış kapılarda içeri taşmak için kaynayan bir kalabalık var. Stadyum idaresi tarafından getirilen tulumbalar geçen seferki gibi hadisenin vukuunda taşkınlığı teskin için su atmaya hazırlanmış.

    Nihayet hakem düdüğü öttü. Boş Fenerbahçe kalesine (penaltı) çekmek şerefi yine Mithat Bey’e teveccüh ediyordu. Fenerliler kalenin önünde neticeyi seyrediyorlardı. Top düdükten bir saniye sonra Fenerbahçe kalesinin ağlarına çarptı. Ve böylece ikiye karşı üç sayı yapan Galatasaraylılar, İstanbul birinciliğinde Beşiktaş’la karşı karşıya kalan son rakip olmuş oluyordu.

    Müsabakadan sonra seyircilerin mühim bir kısmı, stadyum idaresi tarafından alınan duhuliyenin çokluğundan ve kendilerinin iğfal edildiğinden bahsederek beş kişilik bir heyet halinde Taksim merkezine müracaat etmişler ve kendilerinden alınan duhuliyenin Hilal-i Ahmer’e terkini talep etmişlerdir. Polis merkezince tahkikat yapılmaktadır. Heyet bu babda Hilal-i Ahmer’e de müracaat etmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası VI

    1924 Derbi Kavgası VI

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası VI

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    14 Ağustos 1924

    Fenerbahçe – Galatasaray Müsabakası

    Takımlar ve oyuncular arasında mukayese – Hangi taraf kuvvetlidir? Kim kazanacak?

    Federasyonun tertip ettiği futbol turnuvasında İstanbul birinciliğini kazanmak için şimdiye kadar on sekiz kulüp karşılaştı ve aralarında Beşiktaş, Galatasaray, Süleymaniye ve Fenerbahçe takımları ilk iki derecedeki rakiplerine kolaylıkla galip geldiler. İstanbul birincisi bu dört kulüpten biri olacak fakat Ankara müsabakalarına iştirak şerefinin hangi kulübe kısmet olacağını kestirmek şimdilik kabil değildir.

    Müsabakalar başladığı zaman bizdeki futbol cereyanlarını takip eden herkes son müsabakanın Galatasaray’la Fenerbahçe arasında icra edileceğini tahmin ediyordu. Hâlbuki talih başka türlü tecelli etti. Galipler arasında kura çekilirken bu iki kulüp [Dömifinal, Yarı Son] müsabakalarında birbiriyle karşılaşması icap eden çiftlerden birisi oldu. Talih başka bir huysuzluk edip Fener’le Galatasaray kulüplerinden birini daha ilk devrede tasfiyeye uğratabilirdi.

    Bu Cuma günü Taksim Stadyumu kim bilir nasıl bir hararetle kaynayacak, bunu dünkü nüshamızda tasvire çalışmıştık. Bugün de her iki takımın kuvvetleri arasında mukayese yapmak istiyoruz. Yarın sarı-lacivert fanila ile meydana çıkacak takımın şöyle olacağı tahmin edilebilir: Şekip, Cafer, Kadri, Fahir, İsmet, Ragıp, Bedri, Ömer, Zeki, Alaaddin, Sabih.

    Uzun zamandan beri beraber çalışmanın neticesi olarak pek maruf bir ahenk ve tesanüt iktisap eden Fenerbahçe’nin çıkarabildiği en kuvvetli heyet budur. Bu heyetin hele hücum hattı futbolu hemen hemen beraber öğrenmiş gibidir. Herkes bilir ki takımın bütün kuvveti hep bu müşterek maziden doğar.

    Alaaddin ile Zeki öteden beri birbirinin tamamı ve mütemmimi addolunurlar. Bugün Alaaddin yalnız başka bir kuvvettir, fakat Zeki yalnız Alaaddin’in yanında kendini göstermekle maruftur. Fenerbahçe’nin son günlerde iki müsabakasını gördük. Doğrusunu söylemek icap ederse Avrupa seyahatinden sonra büyük bir değişiklik bekleyenler arasında bile inkisara uğrayanlar oldu. Yalnız Alaaddin büyük bir terakki hassası kazandığını gösteriyor. Baş döndürücü bir çeviklikle topa hâkim olan bu genç fırsatlardan istifade edip de ani hücumlar yaptığı dakikalarda tutulmaz bir muhacimdir. Fakat işi fazla çalıma dökünce takımın bütün ahengi bir nevi köşe kapmaca rengine giriyor. Galatasaray’a düşen şey yalnız Alaaddin’i tutmak için bir oyuncu ayırmak, Alaaddin’le Zeki arasındaki rabıtayı kesmek için de diğer birini tavzif etmektir. Zeki’nin yanında hatta hiçbir şey yapmadan sadece koşacak, onu bir dakika yalnız bırakmayacak bir rakip Fenerbahçe’nin merkezi akınlarını tatil etmiş demektir. Fakat Alaaddin en kuvvetli bir müdafaa karşısında bile en büyük bir tehlikedir. Buna nazaran Galatasaray’ın dört muavinle oynaması da vardır. Bedri Bey mükemmel koşuyor fakat topu aldıktan sonra kaleye kadar sokulmak gibi hareketlerini mutlaka tashihe muhtaçtır. Bütün buna rağmen Fener akıncıları, Galatasaray’ın muhacim hattına nispetle çok kuvvetlidir. Yardımcı hattında en büyük terakkiyi Fahir Bey’de görüyoruz. Ragıp Bey’in hakiki kudretini ancak yarınki müsabaka neticesinde öğrenebileceğiz; bakalım Muslih Bey’i ne dereceye kadar tutabilecek? Cafer’le Kadri’ye ve Şekip’e gelince Fenerbahçe tarihinde bundan daha kuvvetli bir müdafaa hattı hatırlamak kabil değildir.

    Fener müdafaasının bütün gayesi Galatasaray açıklarını tutmak olacaktır. Bu hâsıl olduktan sonra rakibin orta akınları büyük bir tehlike teşkil edemezler. Hülasa Fenerbahçe takımı herkesçe tanınmış bir kuvvetin devamı olduğu halde Galatasaray’da az çok göze çarpan bir terakki mevcuttur. Mamafih bu terakki hücum hattında yalnızca açıklara münhasırdır. Diğer oyuncular arasında Mithat Bey’i yeni görüyoruz. Orta ve sağ muhacimlerin kimler olduğu henüz belli bile değil. Fakat ne olursa olsun kısa paslarla Fenerbahçe müdafaasını şaşırtıp yormaya çalışmak onlar için yegâne çare addolunabilir. Hayri, Nihat Beylerden mürekkep yardımcı hattı rakip oyunculara çok faiktır. Nihat’ı Türklerin en mükemmel (santrhaf)ı olarak kabul etmekte tereddüt bile caiz olamaz. Kemal’in de Avrupa dönüşünden sonra çok terakki ettiği görülüyor. Yalnız Hayri Bey’in Alaaddin ve Sabih gibi çabuk oyuncuları tutmak hususunda biraz müşkülata uğrayacağı tahmin olunabilir. Buna nazaran Galatasaraylılar için tatbik edilebilecek iki usulden birisi muhacimlerden birini haf hattına çekip oyunun bidayetinde Fener akınlarını kırmaktır. Fener’in en kuvvetli cephesi böylece yorulduktan sonra taarruza geçilebilir. İkinci tabiye ise daha ziyade maneviyata istinat eder. Fenerbahçe’nin ilk sayıya hedef olduğu dakikadan itibaren adeta bozguna uğraması futbol meydanında bedahet gibi telakki olunmaktadır. Şu halde Galatasaraylılar, henüz kendileri de yorulmadan bütün kuvvetleriyle taarruza başlarlar ve bunu bir de sayı ile tetviç edebilirlerse en büyük bir ihtimalle muvaffakiyete yaklaşmış olurlar.

    Galatasaray müdafaasında Ali şüphesiz pek kıymetli bir uzuvdur. Yanında Mehmet de oynadığı takdirde Fener akınları pek kuvvetli bir cepheye çarpacak demektir. Şu takdirde hülasa olarak diyebiliriz ki Fener müdafaası zayıf değildir. Galatasaray müdafaası ise daha kuvvetlidir. Fakat Fener akıncıları pek kuvvetlidir.

    Buna mukabil Galatasaray hücum hattı zayıftır. Tahmini bir numara vererek bunu şu surette tespit edebiliriz. Tam numara on farz olunduğuna göre Fener müdafaasına yedi, muhacim hattına dokuz numara verilebilir. Galatasaray müdafaası ise sekiz, muhacim hattı ise altı numara alabilir. Şu halde Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki mukayese yedinin sekize nispeti gibidir.

    Hesaba biraz daha ihtimaller ilave edilir ve Mehmet Bey’in oyunda hazır bulunamaması, muhacim hattının tecrübesizlik yüzünden çabuk şaşırması gibi şeyler göz önüne getirilirse bu nispetin daha ziyade Fenerbahçe lehine değişmesi de kabildir ve kemiyet itibariyle Galatasaray’ın hasmından zayıf olduğunu kabul etmek zaruridir. Fakat dünkü nüshamızda da tasvirine çalıştık: Galatasaraylılarda öyle bir iman, öyle bir ateş var ki bazen birçok hesapları altüst ediyor. Hele buna da numara vermek lazım gelirse ki üç zaidli bir on koymak icap eder ve neticede nispet derhal Galatasaraylıların yüzünü güldürür ve muhakkak ki bütün sporlarda olduğu gibi futbolda da maneviyatın pâyansız bir tesiri vardır. Yarın Fenerbahçe’nin çarpışacağı en büyük hasım işte bu ateş, bu iman olacaktır.

    Yalnız şurasını da ilave etmek lazımdır ki Galatasaraylılarda bu imanı yarın biraz zayıf görmek ihtimali de mevcut olabilir. Zira son birkaç galibiyet onlara biraz mestî verdi. Gurur derecesini bulan bir itimat-ı nefs yerine sahaya çıktıkları zaman rakibin faaliyetini hesap ederler ve ona göre çalışırlarsa Galatasaray’ın ateşi Fener’in ışığını sönük bırakabilir; bu da kabildir!.. (K.R.)

    16 Ağustos 1924

    Dünkü Müsabakalarda Galip Anlaşılamadı.

    Galatasaray ve Fenerbahçe ikişer sayı yaptıktan sonra, kavga çıktı ve müsabaka tatil edildi.

    İhtilaf, Fenerbahçe’ye verilen “penaltı” cezası esnasında olmuştur.

    Dünkü futbol müsabakaları heyecan ve hararet itibariyle emsalsiz addolunabilirdi. Fakat maalesef bu hararet nihayetlere doğru bütün sahayı tutuşturdu ve oyunculardan ahaliye sirayet eden mücadelenin neticesi olarak müsabakaya devam imkânı kalmadı. İlk golü Fenerliler penaltıdan attılar. Galatasaray da buna karşı biri yine penaltıdan olmak üzere iki sayı ile mukabele ettiler. Fenerliler ikinci golü (bir rivayete göre ofsayt olmak üzere) yine (penaltı)dan attılar. Oyunun neticesine beş on dakika kaldığı esnada Fenerli Şekip Bey’in Edip Bey’e yumruk vurması üzerine kavga bütün sahaya sirayet etti. Şekip Bey’in bu hareketine karşı verilen penaltı cezasını çekmeye imkân hâsıl olamadı. Zira kalabalık ortaya toplanmış dövüşüyor, yavaş yavaş da karanlık çöküyordu. Fenerliler önde olmak üzere oyuncular sahadan çekildiler. Her halde hoş safhalar arz etmeyen müsabakanın tafsilatını yarınki nüshamızda dercedeceğiz.

    Beşiktaş futbol takımı ile Süleymaniye takımı arasındaki müsabakada Beşiktaş takımı bire karşı üç sayı ile galip gelmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası IV

    1924 Derbi Kavgası IV

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası IV

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    10 Ağustos 1924

    Mıntıka Birinciliği Müsabakaları

    Bugün saat beşte mıntıka birinciliği müsabakalarına devam edilecektir. Birinci müsabaka Beşiktaş-Beykoz kulüpleri arasında hakem Necmi Bey idaresinde başlayacaktır. Saat 6.30’da Fenerbahçe-Beylerbeyi müsabakası icra edilecektir. Hakem Kemal Bey’dir. Nihai nısfıye müsabakalarına ait olan kura da dün çekilmiştir. 15 Ağustos Cuma günü saat beşte bugünkü Beşiktaş-Beykoz galibi ile Süleymaniye kulübünün, saat 6.30’da da Fenerbahçe-Beylerbeyi galibi ile Galatasaray kulübünün karşılaşacağı takarrür etmiştir. Nihai müsabaka 19 Ağustos Salı günü saat altıda icra edilecektir.

    11 Ağustos 1924

    Dünkü Futbol Müsabakaları

    Beşiktaş kulübü Beykozlulara, Fenerbahçeliler de Beylerbeyi takımına galip geldi.

    Son günlerde süregelen yağmurlar dolayısıyla tehir edilen iki maç dün pek hararetli bir müsabakadan sonra neticelenerek İstanbul birincilik yarı son devresine namzet kulüpler de bu suretle taayyün etmiş oldu. Beşiktaş’la Beykoz futbolcuları arasındaki müsabaka, neticeye dair hiçbir tahmine imkân bırakmayacak surette başladı. Beşiktaşlılardan Refik, Cavit gibi en kuvvetli oyuncuların yerine ikinci takım gençlerinin ikame edilmiş olması, Beykozluların ise yeni teşekkül etmiş heyetlere has bir şiddet ve hararetle müsabaka meydanında çarpışmaları Pazar Ligi şampiyonunun mağlup olması ihtimallerini de hatıra getiriyordu.

    Müsabaka saati gelip çattığı zaman sarı-lacivert formalarla ortaya çıkan Beykozlular arasında Türk muhtelit takımına Altınordu namına iştirak eden İbrahim Bey de görüldü. Sağ açıkta yer tutan Emin Bey’in çorapları bile hâlâ Altınordu rengini hatırlatıyordu.

    Kendi semtlerini temsilen federasyona dâhil olan Beykozlular böylece dört beş seneden beri Altınordu’da oynayan arkadaşlarını kendi aralarına toplamış oldukları halde Beykozlu Tevfik Bey yine eski kulübünün formasıyla ortaya çıktı ve Beşiktaş müdafaasının en canlı unsurunu teşkil etti. Beşiktaşlıların arasında son zamanlarda beraber çalışmış olmaktan mütevellit bir tanışıklık hissolunuyor; akınlarında bu tecrübeden mütevellit isabet göze çarpıyordu. Son günlerde alışmadığı takımlara dâhil olursa biraz fazlaca kararsızlığı meşhud olan Şahap Bey dün santrhaf mevkiinde çok muvaffak oldu. Nafi Bey tutulmaz bir sağ açık olmuştu. Sol açıkta Beşiktaş akınlarının ahengini temin eden uzuvlar arasında temayüz etti.

    Beykozlular çok çalıştılar, şiddetli akınlarla Beşiktaş kalesini çok defa sıkıştırdılar. İkinci haftaymda oyunun şeklini arada bir tek kale şekline soktukları bile oldu. Fakat sayı yapabilmek için lazım gelen tesanütten mahrumdular. Oyunun sonlarına doğru Beykozlular hesabına kaydolunan sayıyı bile Beşiktaş kalecisi hediye etti! Her zaman çok mahirane oynayan Sadrettin Bey topu tuttuğu halde kale çizgisinden geri çekilmişti.

    Neticede bire karşı beş sayı yapan Beşiktaş kulübü birincilik müsabakalarının yarı son devresine kaldı ve bu devrede Süleymaniye ile karşılaşması takarrür etti. O gün Refik ve Cavit Beylerin de iltihakıyla Beşiktaş takımının takviye edileceği söylenmektedir. Her halde önümüzdeki hafta pek hararetli çarpışmalara sahne olacaktır.

    Fenerbahçe – Beylerbeyi

    İstanbul şampiyonluğuna namzet addedilen Fenerbahçe’nin dünkü müsabakası hiç hatıra gelmeyen bir renk arz etti. Şekip, Cafer, Kadri, Ragıp, İsmet, Fahir, Bedri, Ömer, Zeki, Alaaddin, Sabih Beylerden mürekkep bir takım uzun zamandan beri beraber çalışmanın verdiği bir ahenkle şöhret şiar oldukları halde Edip, Ali, Halil, Sadi, Sait, Cemal, Edip, Ali, Agâh, Vecdi ve Kemal Beylerden teşekkül eden Beylerbeyi futbolcuları karşısında bir aralık tevakkufa uğrar gibi oldu. İlk sayı, hemen oyun başlar başlamaz fırsat kollayan Ömer Bey tarafından kazandırılmıştı. Bundan sonra Beylerbeyliler şayan-ı hayret bir mukavemet gösterdiler. Bu mukavemet karşısında Fener’in mutat (kombinezon)u gevşer ve hatta dağılır gibi göründü.

    Kırmızı-Yeşil formalı gençler sağdan ve soldan mükemmel akınlarla Fener kalesine doğru sokuldular. Ve Hadi Bey alkışlanacak bir oyun oynuyordu. Öyle saniyeler oldu ki Beylerbeyi takımında daha ziyade ahenk, daha ziyade anlaşma görüldü. Bunun tecelliyatından olarak Cafer Bey müdafaayı arkadaşına bırakıp ileri geçti. Fakat Fener’in muhacim hattında Alaaddin Bey çalımlarını, kısa paslarını ibzal ve hatta israf etmekle beraber en küçük fırsatta Beylerbeyi kalesine sokuluyordu. Otuz beş dakika esnasında şiddetli bir müdafaa tesisine muvaffak olan Beylerbeylilerin biraz gevşek gibi göründükleri saniyede Alaaddin ikinci sayıyı yaptı ve bunu üçüncü gol de takip etti.

    Beylerbeyi dün şâyan-ı tebrik bir oyun oynadı. Aynı gayret devam ettiği takdirde yakın zamana kadar kırmızı-yeşil formayı İstanbul birincileri arasında görmemiz pek muhtemeldir. Dünkü müsabakayı kazanan Fenerbahçe önümüzdeki Cuma günü Galatasaray ile karşılaşacaktır.

    (DEVAM EDECEK)

  • 1924 Derbi Kavgası II

    1924 Derbi Kavgası II

    1924 yılında Türkiye’nin ilk “Ulusal” Futbol Şampiyonluğu düzenlendi. Ankara’daki müsabakalara giden yolda İstanbul Şampiyonluğu büyük tartışmalara sahne oldu. Bu ay sitemizde, yarı finaldeki Fenerbahçe-Galatasaray kavgası ile zirveye ulaşan büyük şampiyonayı (Galatasaraylılığı ile bilinen) Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz… Huzurlarınızda 1924 Derbi Kavgası II

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    4 Ağustos 1924

    İstanbul Futbol Birinciliği Müsabakaları

    Dünkü müsabakaları Fenerbahçe ve Altınordu kulüpleri kazanarak nısf-ı nihâî devreye kaldılar.

    Ankara’da yapılacak Türkiye şampiyonluk müsabakalarında ispat-ı vücut etmek üzere İstanbul futbol birincisinin tayini için Federasyon tarafından tertip edilen turnuvanın şimdiye kadarki safahatini dercetmekte idik. Dün de İstanbul birinciliğine namzet addedilen kulüplerden ikisi ilk defa olarak futbol meydanında görüldü. Bu iki kulüpten Altınordu birkaç gün evvel yazdığımız tahmin mucibince eski şöhretini ancak meraretle hatırlatabilecek kadar zayıf bir takımla ortaya çıktı. Beş sene aynı forma altında zaferden zafere uçan Altınordu’nun temeli mütareke senelerinde malum bir iki el tarafından yıkılmış ve o zamandan beri her gün bir parçası koparılıp başka bir kulübe yamana yamana nihayet bugün İstanbul turnuvasına ikinci takımla dâhil olmak mecburiyeti hâsıl olmuştur. İnsan bu kulüpten ayrılan azanın her birinin en kuvvetli kulüplerde gözbebeği derecesine yükseldiğini, hatta bir tanesinin, Bekir’in Almanya’da bile oyuncuların serfirazı olduğunu düşünüyor ve bugün de müsabakalara dâhil olmaktan ümit kesildiği halde bile yine derlenip toplanıp iyi kötü meydana çıktığını gördükçe ne yıkılmaz temeller üstünde kurulduğuna şaşıyor. Senelerce İstanbul şampiyonluğunu kazanan kırmızı-lacivert forma dün Taksim Stadyumu’nda görünürken bugün gözler sıra ile Nedim’i, İbrahim’i, Mutena’yı, Kemal’i, Fevzi’yi, Emin’i araştırdı. Cafer’lerden, Refik’lerden, Tevfik’lerden, Bekir’lerden her biri sıra ile birer birer bu kulüpten ayrıldığı gibi dün de bu kafile ortada görünmedi.

    Kimisi Avrupa’ya gönderilmediğine darılmış çıkmış, götürülenler de maksadı artık hâsıl olmuş gibi Altınordu’dan ayrılıp başka müesseselere iltihak etmişlerdir. Nedim Bey ise bundan böyle sadece millî takımda oynayacağından bahisle hiçbir kulübe girmeye lüzum görmediğini söylüyormuş. Bizim bildiğimize göre millî takım kaleciliği her çalışanın vasıl olabileceği bir gayedir. Yoksa sadece bir gencin uhdesine verilmiş bir paye değildir. Nitekim antrenör Mister Hunter, Nedim Bey ile Süleymaniyeli Hamid Bey arasında hiçbirisini tercih edemeyeceğini söylüyordu. Hâlbuki son zamanlarda Hamid’in çok terakki ettiğini görüyor ve Avrupa’daki muvaffakiyetini de işitiyoruz. Onun için Nedim Bey de her kul gibi çalışmaya ve o surette rakiplerine tefevvuk etmeye mecburdur. Yürüyen kaplumbağa, uyuyan tavşanı geçmiş derler.

    İstanbul’un en çok ismi geçen kulüplerinden Altınordu dün böyle ikinci takımla ortaya çıktığı halde Fenerbahçe en mükemmel bir heyet arz ediyordu: Şekip, Kadri, Cafer, Ragıp, İsmet, Fahir, Sabih, Alaaddin, Zeki, Ömer ve Bedri.

    Fenerbahçe’nin karşısında Altıntuğ daha genç ve tecrübesiz oyunculardı. Buna rağmen çok çalıştılar ve oyuncular arasında mesela santrhafın mukabil futbolcuyu çok defa tuttuğu görüldü. Kalecileri de çok fedakârane oynadı. Fakat Ömer’in başladığı gol silsilesi ona kadar uzayarak müsabaka Fenerbahçe’nin kati galebesi ile neticelendi.

    İkinci takım olmak üzere kaydettiğimiz Altınordu takımı ise şu surette tertip edilmişti: Mükerrem, Zühtü, Adnan, Hakim, Sedat, Fikri, Müslim, Osman, Celal, Sami, Hüseyin idi. Fenerbahçe ile Altıntuğ arasında müsabaka ne kadar tatlı cereyan ettiyse Hilal-Altınordu maçı da o kadar ahenksiz oldu. Birçok çarpışmalar, tekmeler görüldü.

    Altınordu’dan kaleci Mükerrem Bey çok mükemmel oynadı. Birinci haftaymda tuttuğu (penaltı) şâyan-ı takdirdi. İkinci defa atılan (frikik) gol ile neticelendi ki bu vaziyet dahilinde en mükemmel kalecinin bile daha fazla muvaffakiyet göstermesi kabil olamaz. Zühtü ve Adnan Beylerle sol açıkta oynayan genç, istikbal için büyük bir inkişaf vadediyor. Altınordu’ya düşen, bu genç takımı çalıştırıp bir iki sene sonra için şimdiden hazırlamaktır.

    İkinci devrede Altınordu, Hilal’e karşı tamamıyla hâkim bir oyun oynadı ve birinci devrede gösteremediği ahengi bu devrede üç sayı yapmak ve hasım tarafa sayı yaptırmamak suretiyle ibraz etti. Bilhassa muhacim hattı muavinlerden layıkıyla yardım göremediği halde bile kendisinden ümit edilmeyen bir oyun oynadı. Ve ikisi penaltıdan birisi de frikikten olmak üzere bire karşı üç sayı yaparak galip geldi. Hilal oyuncuları bu devre çok asabi ve sert oynadılar. Ve birçok da faullere sebebiyet verdiler.

    Dünkü müsabakalar neticesinde Hilal ve Altıntuğ takımları müsabaka harici olmuşlardır.

    Dün çekilen kurada 5 Ağustos Salı günü Altınordu ile Vefa takımlarının karşılaşmaları tespit edilmiştir. Müsabakaya saat 6.30’da başlanacaktır.

    5 Ağustos 1924

    Dünkü Müsabakalar

    Birincilik tasfiye müsabakalarının sonuncusu dün Taksim Stadyumu’nda (Galatasaray) ile (Yeni Şafak) takımları arasında icra edilmiş ve Galatasaray sıfıra karşı altı sayı ile galip gelmiştir.

    6 Ağustos 1924

    Dünkü Birincilik Müsabakaları

    Dün Taksim Stadyumu’nda futbol birincilik müsabakalarına devam edilmiş ve Altınordu ile Vefa takımları karşılaşmışlardır. Yusuf Ziya Bey’in idaresinde cereyan eden müsabaka tarafeynin hücum ve müdafaasıyla devam etmiş ve Altınordu’nun birinci devrenin üçüncü dakikasında yaptığı bir sayı üzerine Altınordu’nun galibiyeti ile neticelenmiştir.

    (DEVAM EDECEK)

  • Zaferin Rengi Filmi

    Zaferin Rengi Filmi

    Fenerbahçe ve Millî Mücadele yıllarını konu alan Zaferin Rengi filmi ile dair bilgileri burada derleyeceğiz.

    Prof. Dr. Vahdettin Engin‘in yanında FenerbahceTarihi.org‘un tarihî ve Erhan Çavdaroğlu‘nun da askerî konularda danışmanlık yaptığı film ekibine, başta Sayın Abdullah Oğuz olmak üzere şükranlarımızla…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sultanahmet Mitingi Çekimleri

    Zaferin Rengi Filmi
    Gülper Özdemir, Nejat İşler, Abdullah Oğuz, Timuçin Esen, Kubilay Aka, Yılmaz Adam Bayraktar ve Birce Akalay.

    Abdullah Oğuz ve Oyuncularla Röportaj


    Kocaeli Çekimlerinde


    Teaser

    Yapım Şirketinin Teaser Metni

    Önümüzdeki Sezonun Merakla Beklenen Filmi:

    ZAFERİN RENGİ

    İlk Teaser’ını Yayınladı

    Unutmayın!

    Zafer, zafer benimdir diyebilenin, muvaffak olacağım diye başlayabilenindir!

    2024 Sinema Sezonu’nun merakla beklenen filmi ZAFERİN RENGİ çekimleri devam ederken ilk teaser’ını yayınladı!

    Yönetmen koltuğunda Abdullah Oğuz’un oturduğu ZAFERİN RENGİ, oyunculukları, makyaj ve kostüm tasarımlarıyla bir dönem filmi olarak içinde geçen zamanı, tüm gerçekliği ile perdeye taşınacağının sinyallerini veriyor.

    Hem Havan Topuyla Hem Futbol Topuyla Savaş Kazanan Tek Ülke

    Zaferin Rengi, eşsiz dostluklar, benzersiz bir aşk ve tarihe damga vurmuş bir spor müsabakasının nefes kesen hikayesini; 1918 – 1923 döneminin işgal altındaki İstanbul’unda, düşman kuvvetlerine karşı örgütlenerek Anadolu’da başlatılan eşsiz bir direnişi, Cumhuriyet tarihinin en büyük spor başarılarından biri olarak kabul edilen General Harington Kupası efsanesinin etrafında kurgulayarak beyazperdeye taşıyacak.

    Birlik, Spor ve Aşk’la Kazanılan Bir Zaferin Kahramanları

    Filmin ana kahramanı, Fenerbahçe’nin kurucu üyesi ve efsane kaptanı Galip Bey’i canlandıracağı yeni neslin yetenekli oyuncularından Kubilay Aka ve Peyker rolünde yer alan Gülper Özdemir’in yanı sıra filmde; ekranların ve sinemanın güçlü oyuncularından Nejat İşler (Sabri Toprak), Timuçin Esen (Topkapılı Cambaz), Yiğit Özşener (Mustafa Kemal Paşa), Gonca Vuslateri (Vera) ve Birce Akalay (Halide Edib Adıvar) da dönemin sembol siyasetçilerine, aydınlarına, askeri figürlerine ve Türk futbol tarihinin kahraman sporcularına hayat veriyor.

    ZAFERİN RENGİ Şubat’ta Sinemalarda!

    Teaser Hakkında:

    Attığınız her gol kurşun olacak! Tuttuğunuz her top vatan müdafaası!

    Cumhuriyetimizin 100. Yılında;

    Milli Mücadele’yi…

    İşgal altındaki İstanbul’u…

    Anadolu’da başlatılan direnişi…

    Mustafa Kemal Paşa’nın Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaretiyle ateşlenen,

    yorgun ve yoksul bir halkın spor müsabakaları ile zafere olan inancını gözler önüne seren,

    Ve Cumhuriyet tarihinin en büyük spor başarılarından biri olarak kabul edilen

    General Harington Kupası’nı eşsiz bir hikaye örgüsü ile beyazperdeye taşıyacak olan #ZaferinRengi sinema filmi ilk teaser’ını yayınladı!

    #ZaferinRengiFilmi #ANSProduksiyon #EvrenselProductions #ZaferinRengi

    Teaser Kısa Hikaye

    “Yıl 1918. İşgal altında bir İstanbul. Yorgun, yoksul, esir bir halk. Fenerbahçe’nin kurucularından ve ilk kaptanlarından Galip Kulaksızoğlu cepheden döndüğünde, geleceğe, futbola ve vatanın kurtuluşuna dair tüm umutlarını yitirmiş bir Türk gencidir. Galip’i dönüştüren kuvvet, Çanakkale Savaşı’nın kahraman kumandanı Mustafa Kemal Paşa olacaktır.

    Mustafa Kemal Paşa Fenerbahçe kulübünü ziyaretinde, gençlere Fenerbahçe’nin misyonunu gösterir. Bu misyon, futbolun insanlar üzerindeki kenetleyici etkisini kullanarak halka moral aşılamak ve milli şuur ve birliği güçlendirmektir. Fenerbahçe, düşman kuvvetlerinin takımlarıyla oynadığı başarılı müsabakalarla halkın zafere olan inancını pekiştirirken, milli hareketin İstanbul’daki istihbarat ve lojistik ağı olan Mim Mim Cemiyeti ile yaptığı operasyonlarla da Anadolu’daki mücadeleye büyük katkılarda bulunur. İngilizlerin son bir zafer ihtimali olarak gördükleri Harington kupa maçını da kazanarak, ülkemize futbol tarihimizin en büyük zaferlerinden biri olan Harington Kupasını armağan eder…”


    Teaserdan Görüntüler


    Tarih Danışmanı Prof. Dr. Vahdettin Engin

    Zaferin Rengi Filmi

    Sabri Toprak Rolünde Nejat İşler

    Zaferin Rengi Filmi

    Çekimlerin Son Gününden


    Pelin Uluksar’dan


    Fenerbahçe Kulübü’nün Seti Ziyareti

    Fenerbahçe Başkanı Ali Y. Koç

    “Zaferin Rengi” Film Setini Ziyaret Etti

    Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Y.Koç ve Yönetim Kurulu Üyeleri geçtiğimiz günlerde 16 Şubat’ta vizyona çıkacak olan Zaferin Rengi filmin Kocaeli’ndeki setini ziyaret etti.

    Başkan Ali Y. Koç, Genel Sekreter Burak Çağlan Kızılhan, Yönetim Kurulu Üyeleri Simla Türker Bayazıt ve Selahattin Baki ile Yönetim Kurulu ve Başkan Başdanışmanı Mümtaz Karakaya’nın, yönetmen Abdullah Oğuz ve oyuncularla bir araya geldiği ziyarette film için özel olarak dokutulan ve dönemin Fenerbahçe formasını birebir yansıtan formalar kulüp yönetimine hediye edildi.

    Ziyaret sonrası; General Harington Kupası karşılaşması için tarih okuması yapılarak birebir gerçeğine uygun şekilde inşa edilen Fenerbahçe eski kulüp binası başkanlık ofisinde konuşan Ali Y. Koç:

    Biz bu filmin çok başarılı olacağına ve Fenerbahçe taraftarlarının da bu filme ciddi anlamda sahip çıkacağına inanıyoruz çünkü çok az camiaya nasip olur böyle bir hikâye…

    Ali Koç yaptığı konuşmada, “Biz çok etkilendik. İnşallah 16 Şubat’ta filmimiz vizyona girecek. Ondan önce galalarımız olacak; hem İstanbul’da hem Almanya’da. Biz tutacağına çok inanıyoruz. Çok mesai harcandı, çok emek harcandı, çok para harcandı. Sabırla ve metanetle bu noktaya gelindi. Biz bu filme çok inanıyoruz. Yıllardır General Harington Kupası filmini yapmak için kulübe çok başvurular oldu. Ben yöneticiyken de başkanken de bunu yaşadım. Ama o veya bu nedenle bir şekilde hiçbir zaman gerçekleşmedi. Dolayısıyla Abdullah Bey’i ve ekibini ilk defa bu filmin hikâyesini filme dönüştürdükleri için tebrik etmek istiyorum. Camiamız adına da teşekkür etmek istiyoruz. Biz bu filmin çok başarılı olacağına inanıyoruz. Fenerbahçe taraftarlarının da bu filme ciddi anlamda sahip çıkacağına inanıyoruz çünkü çok az camiaya nasip olur böyle bir hikâye. Hatırlatmak gerekirse, biz bu Cumhuriyetin, bu genç ülkenin önce kurtuluşunda sonra kuruluşunda çok önemli vazifeler icra etmiş bir camianın evlatlarıyız. Bizim hikâyemiz çok. Bu Cumhuriyet için de çok, bu ülke için de çok. Söz konusu Atamız ise orada da hem tarihte belge, bilgi ve olay olarak pek çok anekdot var. Biz Fenerbahçeliler hiçbir zaman ‘Atatürk Fenerbahçe’yi tutuyor.’ demiyoruz, buna inansak dahi. Ne diyoruz? ‘Atatürk’ün kimi tuttuğu değil, kimin Atatürk’ün yolundan yürüdüğü önemlidir.’ Bu camia kurulduğundan beri başında kim olursa olsun, yönetimde kim olursa olsun bir gram dahi bundan şaşmamıştır. O yüzden Harington Kupası’nın olayı, tarihi bizle özdeşleşmesi çok önemli. Zaten Atamız Fenerbahçe’ye duyduğu duygu ve düşünceleri bizzat kulübümüze gelerek kulübün anı defterine kendi elleriyle yazmıştır.” ifadelerini kullandı.

    Genel Sekreter Burak Çağlan Kızılhan: Dört gözle 16 Şubat’taki galayı bekliyoruz…

    Genel Sekreter Burak Çağlan Kızılhan, “Ben de sizlerle tanıştığım için gurur duyuyorum. Abdullah Bey’le kulüpte konu hakkında ilk toplantıyı yaptığımızda onun hayal ettiği filmin bu kadar fazla insanla ve bu kadar gerçeğe yakın platformda olacağını tahmin etmiyordum. İki defa set ziyaretinde bulundum. Biz de dört gözle 16 Şubat’taki galayı bekliyoruz. Çok güzel bir film oluyor. Ellerinize sağlık.” dedi.

    Yönetim Kurulu Üyelerinden Selahattin Baki: İzleyenler çok duygulanacaklar, unutulmuşu hatırlayacaklar…

    Yönetim Kurulu Üyelerinden Selahattin Baki de ziyarette çok duygulandığını şu sözlerle belirtti: “Duygulanmamak elde değil. Zamanda yolculukta gibiyiz. Müthiş olmuş. İzleyenler de çok duygulanacaklar, unutulmuşları hatırlayacaklar. Başkanımıza, bütün camiamıza, Abdullah Bey’e bütün oyuncu kadrosuna teşekkür ediyorum. Var olsunlar. Buradaki ortamı görünce, tarihi gerçekleri bir kere daha hatırlayınca şunu görüyorsunuz; Fenerbahçeli Türkler söz konusu vatan olduğu zaman savaşacak kadar genç, ölecek kadar yaşlı yaşamayı bir hayat felsefesi haline getirmişler. Bu da bizi çok özel kılıyor. İyi ki Fenerbahçe var. Ne mutlu Türküm diyene.”

    Yönetmen Abdullah Oğuz: Çok epik, büyük bir hikâye çıkıyor. Bu filme gitmek her Fenerbahçeli için bir görev…

    Filmi beyaz perdeye aktaran yönetmen Abdullah Oğuz ise, “Ben de teşekkür ediyorum. İnandınız, geldiniz, bütün desteğini verdiniz. Bu destek olmasaydı zaten hayata geçiremezdik. Mahçup olmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Bir sürü şeyi kendimiz yaptık. Taksim Stadı’nı yaptık. Çok zor. Yorgun hissediyorum ama çok güzel bir iş yaptık. Şampiyonlar Ligi gibi bir kadroyla çalıştık. Kamera arkası tüm ekip çok profesyonel. Bu filme gitmek her Fenerbahçeli için bir görev. Aynı zamanda bu bir direniş filmi. Bir de bu filmin bir birleştirici tarafı var, onu da seyrettiği zaman herkes görecek.” diye konuştu.

    Filmin oyuncuları ve set ekibi, Başkan Ali Y. Koç ve Yöneticilerimizi Fenerbahçe tezahüratlarıyla uğurladı.

    “Zaferin Rengi” 16 Şubat’ta Sinemalarda!

    Yönetmen koltuğunda Abdullah Oğuz’un oturduğu ZAFERİN RENGİ, oyunculukları, makyaj ve kostüm tasarımlarıyla bir dönem filmi olarak içinde geçen zamanı, tüm gerçekliği ile perdeye taşınacağının sinyallerini veriyor.

    Zaferin Rengi, eşsiz dostluklar, benzersiz bir aşk ve tarihe damga vurmuş bir spor müsabakasının nefes kesen hikayesini; 1918 – 1923 döneminin işgal altındaki İstanbul’unda, düşman kuvvetlerine karşı örgütlenerek Anadolu’da başlatılan eşsiz bir direnişi, Cumhuriyet tarihinin en büyük spor başarılarından biri olarak kabul edilen General Harington Kupası efsanesinin etrafında kurgulayarak beyazperdeye taşıyacak.

    Birlik, Spor ve Aşk’la Kazanılan Bir Zaferin Kahramanları

    Filmin ana kahramanı, Fenerbahçe’nin kurucu üyesi ve efsane kaptanı Galip Bey’i canlandıracağı yeni neslin yetenekli oyuncularından Kubilay Aka ve Peyker rolünde yer alan Gülper Özdemir’in yanı sıra filmde; ekranların ve sinemanın güçlü oyuncularından Nejat İşler (Sabri Toprak), Timuçin Esen (Topkapılı Cambaz), Yiğit Özşener (Mustafa Kemal Paşa), Gonca Vuslateri (Vera) ve Birce Akalay (Halide Edib Adıvar) da dönemin sembol siyasetçilerine, aydınlarına, askeri figürlerine ve Türk futbol tarihinin kahraman sporcularına hayat veriyor.


    Enes Ulukır’dan


    Galip Kulaksızoğlu rolünde Kubilay Aka


    Fenerbahçe’nin Tarihine Tanıklık Etmiş Yapılar “ZAFERİN RENGİ” Filmi için Aslına Uygun Şekilde Yeniden İnşa Edildi.

    ZAFERİN RENGİ, PRODÜKSİYONU İLE TÜRK SİNEMA TARİHİNİN EN YÜKSEK BÜTÇELİ YAPIMLARI ARASINDA YER ALMAYA ADAY

    FILM İÇİN İNŞA EDİLEN KUŞDİLİ LOKALİ – PAPAZIN ÇAYIRI VE TAKSİM STADYUMU’NUN ESKİ VE YENİ HALLERİNDEN GÖRÜNTÜLER YAYINLANDI

    16 Şubat’ta vizyona girecek olan ve sezonun en iddialı sinema filmleri arasında olmaya aday ZAFERİN RENGİ filmi için, geçmişin muazzam hatırasına bir saygı duruşu olarak Fenerbahçe’nin tarihine tanıklık etmiş mekanları film çekimleri için aslına uygun yeniden inşa edildi.

    Filmde ana hikayenin geçtiği ve bir dönemin tarihine tanıklık etmiş 3 özel mekanın fotoğrafları ile orijinaline uygun şekilde inşa edilen yeni mekanların görüntülerini yayınlayan filmin yapımcıları ANS Prodüksiyon ve Evrensel Productions; döneme uygun mobilya ve aksesuarların bulunması, satın alınması, kiralama işlemleri ile mekan inşası için beş ay boyunca elli kişilik bir sanat ekibi ve teknik ekibin çalıştığını belirtirken, İzmit Seka Platosu’nda 20.000 metrekarelik bir alana Papazın Çayırı, Topçu Kışlası/Taksim Stadı, Kuşdili Lokali/Fenerbahçe Kulüp Binası ve Gülistan Gazinosu’nun sıfırdan aslına uygun bir şekilde yeniden inşa edildiğinin altı çiziyor.


    Zaferin Rengi, sadece hikayesi, kadrosu ve oyunculukları ile değil; 1914-1932 yılları arasında Fenerbahçe’ye “Kulüp Binası” olarak hizmet veren “Kuşdili Lokali – Fenerbahçe Kulüp Binası”, günümüzde Fenerbahçe Stadyumunun yer aldığı, 130 yıldır binlerce maça ev sahipliği yapan Papazın Çayırı ve son olarak 1922’de Fenerbahçe’nin zaferin rengini İstanbul’un bir yakasından diğerine taşımak için maça çıktığı tarihi boyunca pek çok unutulmaz ana tanıklık etmiş olan Taksim Stadı’nı film boyunca eşsiz bir gerçeklikle izleme şansını da sunacak.

    ESKİ ve YENİ HALLERİ YAYINLANAN BU ÜÇ MEKANIN TARİHİ HAKKINDA

    KUŞDİLİ LOKALİ-FENERBAHÇE KULÜP BİNASI:

    3 Mayıs 1918 Cuma günü, tarihin en müthiş mutluluğuna sahne oldu. Kulüpten ayrılırken “Fenerbahçe’ye ebedi muvaffakiyetler temenni ederim” diyen Mustafa Kemal Paşa’nın sözünü emir telakki eden Fenerbahçeliler başarıdan başarıya koştular. Fenerbahçe’ye 1914-1932 yılları arasında “Kulüp Binası” olarak hizmet veren “Kuşdili Lokali”, 5-6 Haziran 1932 akşamı korkunç bir yangın felaketine kurban gitti… Fenerbahçe’ye 18 sene boyunca kulüp binası olarak hizmet veren Kuşdili Lokali’nin resmî açılışı, 1914 yılının Mart ayında kalabalık bir davetli kitlesi huzurunda yapıldı. Dönemin Fenerbahçe Başkanı, Bayındırlık Bakanı Mehmet Hulusi Bey’di. O gün orada bulunanlar arasında devlet erkânında isimlerin yanı sıra, Hamit Hüsnü Kayacan, Salah Cimcoz ve Ahmet Rasim gibi dönemin meşhur simaları da vardı.

    PAPAZIN ÇAYIRI:

    Papazın Çayırı; daha sonraki adlarıyla Union Club, İttihat Spor Meydanı ve sonunda günümüzde Fenerbahçe Stadyumu’nun olduğu bölgedir.

    TAKSİM STADYUMU:

    Takvimler Ağustos 1922’yi gösteriyor… Fenerbahçe de zaferin rengini İstanbul’un bir yakasından diğerine taşımak için Taksim Stadyumu’na çıkar. 13 Ağustos 1922’de başlayan galibiyet serisi 29 Haziran 1923’e, Harington Kupası’na uzanacaktır… Milli Takım, tarihindeki ilk milli maçı Taksim Stadı’nda 26 Ekim 1923 günü Romanya’yla yapmıştı.

    **TAKSİM STADI’NIN UNUTULMAYAN ANLARI**

    *1921’de Taksim Stadı’nın avlusuna kurulan ringde ilk resmi boks müsabakaları gerçekleşti.

    *1921’de sekizer kişiden oluşan takımlar arasında ilk halat çekme müsabakaları yapıldı.

    *1925’te Taksim Stadı’ndaki atletizm pisti, Türkiye’nin ilk bisiklet pist yarışlarına sahne oldu.

    “ZAFERİN RENGİ” 16 ŞUBAT’TA SİNEMALARDA

    Abdullah Oğuz’un yönetmen koltuğunda oturduğu Zaferin Rengi, eşsiz dostluklar, benzersiz bir aşk ve tarihe damga vurmuş bir spor müsabakasının nefes kesen hikayesini; 1918-1923 döneminin işgal altındaki İstanbul’unda, düşman kuvvetlerine karşı örgütlenerek Anadolu’da başlatılan eşsiz bir direnişi, Cumhuriyet tarihinin en büyük spor başarılarından biri olarak kabul edilen General Harington Kupası efsanesinin etrafında kurgulayarak beyazperdeye taşıyacak.

    Filmin ana kahramanı, Fenerbahçe’nin kurucu üyesi ve efsane kaptanı Galip Bey’i canlandıracağı yeni neslin yetenekli oyuncularından Kubilay Aka ve Peyker rolünde yer alan Gülper Özdemir’in yanı sıra filmde; ekranların ve sinemanın güçlü oyuncularından Nejat İşler (Sabri Toprak), Timuçin Esen (Topkapılı Cambaz), Yiğit Özşener (Mustafa Kemal Paşa), Gonca Vuslateri (Vera) ve Birce Akalay (Halide Edib Adıvar) da dönemin sembol siyasetçilerine, aydınlarına, askeri figürlerine ve Türk futbol tarihinin kahraman sporcularına hayat veriyor.



    Kuşdili Lokali

    Union Club / İttihat Spor Sahası

    Taksim Stadyumu


    İşgal Yılları İstanbul’unun Tarihe Yön Veren Karakterleri Zaferin Rengi Filminde

    Kurtuluş Şavaşına giden yolda Anadolu’da başlatılan direnişin ana karakterlerinden Yüzbaşı John G. Bennett’e yetenekli oyuncu Yılmaz Adam Bayraktar hayat verdi.

    1918-1923 döneminin işgal altındaki İstanbul’unda geçen hikayesi ve Anadolu’da başlatılan direnişin, her biri birbirinden ilginç hikâyeye sahip karakterlerinin yer aldığı ZAFERİN RENGİ filminde, Mustafa Kemal’in Samsun’a yolculuğu için vize veren, işgal gücü askeri Yüzbaşı John G. Bennett karakterine yetenekli oyuncu Yılmaz Adam Bayraktar hayat verdi.

    Almanya’da doğup büyüyen ve oyunculuk eğitimini Almanya’da tamamlayıp kariyerine üç dilde Avrupa ve Türkiye’de devam eden Yılmaz Adam Bayraktar’ın canlandırdığı John G.Bennet; 1919 yılında İstanbul’da İngiliz kuvvetlerinde istihbarat subayı olarak çalışmış, 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a yolculuğu için vize vermesiyle tarihin akışında kilit bir rol oynamıştır. Bennet, çok iyi derecede Türkçe konuşabilen, Türkiye, Türkler ve tasavvuf üzerine büyük bir bilgi birikimine sahip İngiliz bilim adamı, yazar ve düşünür olarak tanınmaktadır.

    Bu rol için seçmelere katılan Yılmaz A. Bayraktar; ‘Canlandırdığım Bennet karakteri çok enteresan bir karakter, ben onunla şahsen tanışmak istemezdim. Kendisi aslında filozof, matematikçi, yazar. 1918 Fransa’da bir motor kazası geçiriyor ve bir süre komada kalıyor. Komadan çıktıktan sonra da ölümü yendiğini zanneden bir insan.

    Kazadan 1 ay sonra İngiltere’den Türkiye’ye gönderiliyor. Türkçe’ye çok da hâkim. Bennet’i tanımak için orijinal kayıtlarını dinlediğimde “gerçekten o kelimeyi nerden biliyor, nasıl bir kelime yani” dediğim çok anlar oldu. Filmin seçmeleri sürecinde önüme gelen karakter tanıtımı dosyasında fotoğrafını gördüğümde de benim gençlik yıllarıma çok benzediğini gördüm, bu rolü alacağım dedim ve aldım.’ yorumunda bulunuyor.

    Yönetmen koltuğunda Abdullah Oğuz’un oturduğu ZAFERİN RENGİ, oyunculukları, makyaj ve kostüm tasarımlarıyla bir dönem filmi olarak içinde geçen zamanı 16 Şubat’ta tüm gerçekliği ile perdeye taşımaya hazırlanıyor.

    ZAFERİN RENGİ 16 Şubat’ta Sinemalarda!

    #ZaferinRengiFilmi #ANSProduksiyon #EvrenselProductions #ZaferinRengi

    John G. Bennett Kısa Biyografi

    John Godolphin Bennett İngiliz bilim adamı, matematikçi ve düşünür. 8 Haziran 1897’de Londra’da doğdu. Asya dilleri ve dinleri üzerine incelemelerle bilimsel araştırmaları bütünleştiren çalışmalarıyla tanındı. 1919 yılında İstanbul’da İngiliz işgal kuvvetlerinde istihbarat subayı olarak çalıştığı sırada, 16 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal’e Samsun yolculuğu için vize vermesiyle birlikte Türkiye, Türkler ve tasavvufa ilgisi başladı. Ömrü boyunca Orta Asya’dan Güney Afrika’ya kadar pek çok bölge ve ülkede gezen Bennett, bu yolculuklarında, içlerinde Türk mutasavvıfların da yer aldığı, az tanınan ama önemli manevi önderlerle tanıştı. 1920’lerde tanıştığı Gürciyev ve Uspenski, Bennett’in ruhsal arayışında yol gösterici kişiler oldular. Büyük ölçüde Gürciyev’in etkisiyle Dördüncü Yol adını verdiği bir manevi gelişme öğretisi geliştiren Bennett, 13 Aralık 1974’te öldü. Bennett’in Gurdjiyeff: Büyük Bir Gizem, Ne İçin Yaşıyoruz? Yeni Çağ Toplumunun İhtiyaçları ve Kutsal Tesirler gibi birkaç kitabı Türkçeye çevrilmiştir.


    Fenerbahçe’nin Reisi Nejat İşler!

    İşgal Yılları İstanbul’unun Tarihe Yön Veren Karakterleri Zaferin Rengi Filminde

    İşgal altındaki İstanbul’da milli direnişin en büyük destekçilerinden, Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından ve dönemin önemli aydınlarından Mehmet Sabri Toprak’a usta oyuncu Nejat İşler hayat verdi

    1918-1923 yılları arasında yaşanan gerçek olaylara dayanan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğine büyüyen milli mücadeleye destek için İstanbul’da oluşan yapılanma ve mücadeleyi spor üzerinden farklı bir anlatımla izleyiciye sunacak olan ZAFERİN RENGİ filminde, Fenerbahçe’nin başkanı Mehmet Sabri Toprak karakterine usta oyuncu Nejat İşler hayat verdi.

    Nejat İşler’in canlandırdığı Mehmet Sabri Toprak; İttihat ve Terakki Partisi’nin önemli simaları arasındaydı. Bosna’daki doğumundan kısa bir süre sonra ailesiyle Turgutlu’ya göç eden Sabri Bey, her senesini sınıf birincisi olarak bitirdiği Darüşşafaka’dan Posta ve Telgraf Bakanlığı’na memur olarak atandı ve Darülfünun’da (İstanbul Üniversitesi) hukuk eğitimine devam etti. “Telgraf Mektebi Müdürü” iken 1912 yılında, Saruhan milletvekili olarak Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na girdi. Fenerbahçe ile yolu, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce kesişen Sabri Toprak, 1915 yılından 1934’e kadar, tam 19 sene kulübün Genel Başkanlığı görevini yürüttü. İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesinin ardından, dönemin birçok vatanperver aydın, asker, bürokrat ve siyasetçisiyle birlikte, Malta Adası’na sürgüne gönderildi. Tutuklanmasına Kadıköy halkı “İşgal Kuvvetleri Karargâhına ve Damat Ferit’e kadar ulaşan” büyük bir tepki vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından, bir dönem Ziraat (Tarım) Bakanlığı yapmış, Türkiye’de tarımın gelişmesine de büyük katkılarda bulunmuş önemli bir isim olmuştur. Hayatı boyunca kazancının yarısını yetimlere bakmaya ayıran Sabri Toprak, Atatürk’ü Fenerbahçe Kulübü’ne getirmesinden 20 sene sonra, 16 Şubat 1938 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri, Ali Koç’un başkanlığı döneminde, 1907 Fenerbahçe Derneği tarafından restore edildi.

    16 Şubat’ta vizyona girecek olan ve yönetmen koltuğunda Abdullah Oğuz’un oturduğu, ZAFERİN RENGİ filmi, oyunculukları, dekor, makyaj ve kostüm tasarımlarıyla da izleyiciyi bir asır öncesinin İstanbul’una geri götürecek.


    Milletin Fenerbahçesi


    Film Ekibi

    Görevi / Rolüİsimler
    YönetmenAbdullah Oğuz
    Görüntü YönetmeniGhasem Ebrahimian
    İdari YapımcıSerdar Şen
    Tarih DanışmanıProf. Dr. Vahdettin Engin
    Askeri DanışmanErhan Çavdaroğlu
    Fenerbahçe Tarihi DanışmanıBarış Eymen
    Mustafa Kemal AtatürkYiğit Özşener
    Sabri ToprakNejat İşler
    Topkapılı Cambaz MehmetTimuçin Esen
    Galip KulaksızoğluKubilay Aka
    Peyker HanımGülper Özdemir
    Nasuhi Esat BaydarBora Cengiz
    Elkatipzade Mustafa BeyHasan Elmas
    Şekip KulaksızoğluBerke Gündem
    Hasan Kamil SporelSüleyman Yaşar Sucuoğlu
    Cafer ÇağatayMustafa Sarıtaş
    Kadri GöktulgaFurkan Ali Yetimoğlu
    İsmet UluğGürdal Tak
    Fahir YeniçayEray Erdem
    Ömer TanyeriYiğithan Uras
    Sabih ArcaTaylan Meydan
    Bedri GürsoyBatuhan Uygul
    Zeki Rıza SporelEnes Ulukır
    Alaaddin BaydarDoğan Can Sarıkaya
    İsmet İnönüBedir Bedir
    Rauf OrbayEngin Hepileri
    Halide Edip AdıvarBirce Akalay
    Şehzade Ömer Faruk Efendi
    Cevat Abbas Gürer
    VI. Mehmed (Vahdettin)Ruhi Sarı
    Emirzade Arif BeyLorin Merhart
    Karnik ArslanyanErkan Baylav
    Münir Nurettin Selçuk
    Hikmet Topuzer
    Ethem Bellisan
    Kenan Or
    Ali Naci KaracanSercan Gülbahar
    Ali Sami YenEmircan Kahyeri
    Galatalı HamdiCihan Demir
    Kulaksız zade Mustafa BeyArif Pişkin
    SalihBurak Can Aras
    YusufAyaz Çoban
    Charles HaringtonDavid Masterson
    John Godolphin BennettYılmaz Bayraktar
    AaronSoner Ciliv
    CoxMiro Gerede Erkaya
    Nesrin HemşireBüşra Şensoy
    EleniŞeyma Peçe
    MariPelin Uluksar
    VeraGonca Vuslateri
    Galatasaraylı FutbolcuBaturalp Kaya
    Galatasaraylı FutbolcuMelihcan Kabael
    Galatasaraylı FutbolcuSemih Kudun
    Galatasaraylı FutbolcuÖmer Çetinkaya
    Galatasaraylı FutbolcuAhmet Hasan Uydalı
    Galatasaraylı FutbolcuOğuzhan Kaagan
    Galatasaraylı FutbolcuArda Binici
    Galatasaraylı FutbolcuFurkan Berk Yalçın
    Galatasaraylı Futbolcuİbrahim Temel
    Galatasaraylı FutbolcuKerem Yıldırır
    İngiliz FutbolcuYasin Telek
    İngiliz FutbolcuMurat Aldırmaz
    İngiliz FutbolcuEmirhan Subaşı
  • Alkışlar İçinde

    Alkışlar İçinde

    Fenerbahçe’nin mütareke/işgal yıllarını yazmaya devam ediyoruz. “Fenerbahçe’nin golünden sonra Taksim Stadyumu bir müddet için ‘Alkışlar İçinde’ çırpındı, inledi…” diyor haber. Müthiş bir anlatım değil mi? Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe 3 – 0 İngiliz Muhtelit Takımı

    Fenerbahçeliler son haftalarda Ermenilere karşı kazandığı galibiyetten sonra bir çok takımlar tarafından davet edilmiş ve bilhassa bunlara (Iron Duke) drednotu timi de iştirak etmişti. Fakat müsabaka kararlaşmadan 8 Ağustos Çarşamba günü akşamı (Iron Duke) Sporting namı altında bir İngiliz muhtelit takımı ile çarpışarak üç sayı ile mağlup olduğundan Fenerbahçe oyununun da o günün galipleri ile yapılmasına karar verildi. Ve 13 Ağustos Pazar akşamı Taksim Stadyumu’nda binlerce meraklı arasında bu mühim müsabaka icra edildi. Akşam 6.45’de başlayan müsabaka pek şiddetli olmuştu. İngilizler çok kuvvetli olmakla beraber Fenerbahçe takımı da aralarında ufak bir tebdilat yapmıştı. Takım şöyle idi:

    Şekip, Hasan Kamil, Refik, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alaaddin, Zeki, Bedri, Ömer Beyler.

    Daha ilk dakikadan itibaren “Yaşa Alaaddin… Yaşa Zeki… Var ol İsmet” avazeleri etrafı inletmeye başlamıştı. Ermenilere yapılan oyunda biraz tenkit ettiğimiz Fener muhacimesi bugün harika denecek işler görüyordu. Hasmın kuvvetli müdafaası önünde bu çevik oyuncuların seri hareketleri pek ziyade alkışlanıyordu. Biraz sonra Zeki Bey kuvvetli rakibine ilk sayıyı hediye etti. Taksim Stadyumu bir müddet için alkışlar içinde çırpındı, inledi… Aradan az bir farkla Alaaddin Bey de gayet güzel bir sayı yaptı. Yine aynı fevkaladelik ile bir müddet daha çalkalanıldı. Artık müsabaka tamamen kızışmış ve Türklerin galibiyeti tahakkuk etmişti. Yalnız İngilizlerin Fenerbahçe kalesi önündeki harekatı bu katiyeti pek tasdik ettirmiyordu. İlk parti böylece nihayet buldu.

    İkincide İngilizler sıkı hücumları ile beraberliği temin ederek iki gün evvel kazandıkları yüksek namlarını lekelendirmekten kurtarmak istiyorlardı. Fakat ancak yirmi dakika kadar süren bu gayretleri sonraları gevşeyerek faikıyet yine Fener’e geçti. Ve nihayetlere kadar böylece devam eden müsabakayı son dakikalarda Alaaddin Bey üçüncü bir sayı daha ilave ederek müsabakayı sıfıra karşı üç sayı ile Fener’in galebesiyle neticelendirdi.

    Binlerce halk elleri üzerinde Fener’in oyuncularını kararmaya başlayan saha üzerinde “Yaşa”larla çıkardılar.

    Spor Âlemi – 31 Ağustos 1922

  • Gol Yemeyen Takım

    Gol Yemeyen Takım

    15 Nisan 1964 tarihli Hürriyet gazetesinde Fenerbahçe’nin 1922-1923 kadrosu. Bir diğer deyişle, esir şehrin moral kaynağı, gol yemeyen takım… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    42 Sene Sonra

    Gol Yemeden Şampiyon Olanların Ziyafetinde Bol Bol Yenildi ve İçildi

    Değil 42 sene, 142 sene de geçse, Fenerbahçe’nin daima hatırlanacak olan “Gol Yemeyen” kadrosu…

    Hasan Kamil hasta olduğu için, yerine sağ beke Doğan Aka geçmiş.

    Resimde ön sıradakiler soldan sağa: Doğan Aka, Şekip Kulaksızoğlu, Cafer Çağatay.

    Ortadakiler: Kadri Göktulga, İsmet Uluğ, Fahir Yeniçay.

    Ayaktakiler: Sabih Arca, Alaaddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri ve Bedri Gürsoy  

    42 sene evvel bir “Silindir” gibi, önüne gelen takımı ezen ve bunun sonucunda da “Gol yemeden” şampiyon olan Fenerbahçe takımı, 42 sene sonra şereflerine verilen ziyafette buluştular… Hem de kulüp değiştirmemiş olarak…

    “Bu fevkalâde takımın tertibi nasıldı?” diyeceksiniz.

    Sayalım. Hem de o günkü lakapları ile:

    Kulaksız Şekip, Dalgakıran Hasan Kâmil, Çengel Cafer, Arap Kadri, Yavuz İsmet, Sırım Fahir, Keçi Sabih, Kıvır Alâaddin, Üstad Zeki, Beleş Ömer ve Ceylân Bedri…

    Sahaya 10 Kişi Çıktılar

    “Fenerbahçeliler Cemiyeti” her sene verdiği ziyafete, bu sene bir orijinalite katmak için, “Gol Yemeyen Fenerbahçe Takımı” oyuncularını bu ziyafete davet ederek, geceyi haklı olarak onlara hasretti.

    Fenerbahçe takımı sahada olduğu gibi, ziyafette de hazırdı. Fakat bir eksiği ile… Sağbek Hasan Kâmil Sporel hasta olduğu için, bu ziyafete gelememiş ve mesajını göndermişti:

    “Bu defa sahaya 10 kişi çıkın, yine galip geleceksiniz. Çünkü sizde, hakiki Fenerbahçelilik ruhu var”

    Tesadüfen Kaleci Olmuş

    “Gol yemeden şampiyon olan” takımın kalecisi Şekip Kulaksızoğlu haklı olarak, bütün dikkatleri üzerine topladı. Gol yememesi hayret uyandırdı.

    “Ben” dedi “Tesadüfen kaleci oldum. O tarihlerde kalecimiz Almanya’ya gidince, beni kaleye geçirdiler. Şampiyon olduğumuz sene, kaleye hiç top gelmedi. Top gelse, belki gol olacaktı.”

    Bu söz üzerine Şekip Kulaksızoğlu dakikalarca alkışlandı.

    Hepsi Hatıralarını Anlattı

    Fenerbahçe’nin 352 maçında yer alan ve 470 gol atan Kaptan Zeki Rıza’ya “Hiç gol fırsatı kaçırdınız mı?” diye bir sual soruldu. Zeki Rıza gülerek “Hayatta çok fırsat kaçırdım ama hiç gol fırsatı kaçırdığımı hatırlamıyorum” dedi.

    Fenerbahçeli futbolcuların hepsi hâtıralarını anlattılar.

    Ömer Tanyeri, “Beleşçiliğini” izah edip, topların kafasına ve ayağına çarparak kaleye girdiğini, Profesör Fahir Yeniçay, sahada ihtar bile almadığını söyledi. Candan alkışlandılar.

    “Gol yemeyenlerin” şerefine verilen ziyafette yenildi, içildi. Hatta sonunda göbek bile atıldı.

    Gece, hakikaten zevkli ve unutulmaz bir gece olmuştu.

    Fenerbahçeliler salonu geç saatte terk ederlerken şöyle konuşuyorlardı:

    “Bir daha, böyle bir araya gelebilmek için, bizim takımın sezon boyunca gol yememesini mi bekleyeceğiz? Bunu biz göremeyiz, çocuklarımız da hatta torunlarımız da göremezler…”

    Rıdvan Yelekçi | 15 Nisan 1964 – Hürriyet Gazetesi

  • Slavya’nın İlk İstanbul Macerası

    Slavya’nın İlk İstanbul Macerası

    Bundan tam 101 sene önce Çeklerin meşhur futbol takımı SK Slavia Praha İstanbul’a geldiğinde yaşananları, geçen yıl Milliyet gazetesinden Celal Umut Eren‘e ve Goal internet sitesine özet olarak anlatmıştık. Şimdi de huzurlarınızda dönemin meşhur dergisi Spor Alemi’nden tafsilatlı bir yazı ile Slavya’nın İlk İstanbul Macerası var. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Slavya’nın İlk İstanbul Macerası

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    Slavyalılar Şehrimizde İken

    12 Temmuz Perşembe günü akşamı (Karnaro) vapuruyla misafirlerimiz şehrimize geldiler. Rıhtım üzerinde daha sabahtan dolmuş olan halkın –vapurun gecikmesi ve ertesi güne kalmak ihtimalinin de ileri sürülmesinden- mühim bir kısmı dağılmıştı. (Karnaro) vapuru saat altı buçuğa doğru Galata rıhtımına yanaşmış ve Slavya’nın on dokuz futbolcusunu Kavaklar’da istikbal etmiş olan Fenerbahçe, Galatasaray, Altınordu kulübü murahhaslarıyla beraber altı buçukta İstanbul toprağına ayak basmışlardır.

    Slavyalı misafirlerimizi rıhtım üzerinde bir kısım sporcular ile Çekoslovak memleketi namına Doktor Klemans, Doktor Sivetlik, Mösyö Kohut karşılamışlar ve şehir namına Vali Haydar Beyefendinin namına vekili de mevcuttu. Ayrıca mecmuamız namına da Selahaddin Bey bulunmuştur.

    Rıhtım üzerinde Matmaze Kohut tarafından misafirlere güzel bir buket takdim edildikten sonra nutuklar teati edilmiş ve oradan doğru kendilerinin ikametlerine tahsis edilen Kohut Oteli’ne gitmişlerdir.

    Oyuncular ile Birlikte Kimler Geldi?

    Çekoslovak Futbol Federasyonları Reisi Doktor (Peligan), Futbol Federasyonu Reisi Mösyö (Kanta), Çekoslovakya’daki Alman Federasyonu Reisi Doktor (Lenhart), Slavya’nın Reis-i Sanisi Mösyö (Coelos), Fahri Katib-i Umumi Mösyö (Lavfer) ve birkaç gazeteci.

    13 Temmuz Cuma

    Cuma günü misafirlerimiz Selamlık Resm-i Alisi ile şehrimizin muhtelif yerlerini ziyaret ederek akşamı saat beş buçukta Taksim’de Galatasaray ile karşılaşmışlardır.

    Slavya 7 – 0 Galatasaray

    Bir aydan beri ağızlarda dolaşan, spor muhitinin yegâne meşgalesini teşkil eden büyük ve tarihi günlerden: 13 Temmuz Cuma.

    Bugün Galatasaraylılar Çekoslovakların meşhur Slavya takımıyla çarpışacak. Eski Taksim Kışlası’nın büyük kapısı önünde toplanan sporcular, bir an evvel biletlerini tedarik edip kendini içeri atabilmek üzere gişelere yapılan tehacüm, gruplar halinde toplanmış meraklıların hararetli mübahase ve münakaşaları günlerden beri dillere destan olan Slavya oyuncularının kabiliyet ve maharetleri hakkındaki türlü türlü anlatışlar ahalinin sabırsızlığını tezyid ediyordu.

    Futbol sahasının etrafını şimdiye kadar henüz şahidi olamadığımız bir kalabalık kuşatmış. Gözler saatlere ve kapıya matuf, herkes bekliyor… Birden başlar kımıldandı. Ahali arasında bir hareket görüldü ve alkışlar içinde oyuncular sahaya dâhil oldular. Merasim-i mahsuseyi müteakip Hamdi Bey’in hakemliğiyle oyuna altıya çeyrek kala başlanıldı.

    İlk dakikalarda Çekoslovakların oyunu ahali üzerinde inkisar-ı hayale uğratıcı bir tesir yaptı. Bu kadar gürültü ile mevzubahis edilen Slavya takımının hakikaten bunlar olup olmadığını herkes yekdiğerine sormaya başlamıştı. Galatasaraylılar topu hasım kalesi önünde tutmaya muvaffak oluyordu. Necip Bey bu aralık kaleye pek yakın bir mesafeden şutlarını dışarı atmak suretiyle iki gol kaçırmıştı. Fakat oyunun bu şekli çok devam edemedi. Bir çeyrek saat süren bir müphemiyetten sonra Çeklerin oyunu inkişaf etmeye ve Galatasaray takımında da yavaş yavaş yorgunluk alaimi belirmeye başlamıştı. Slavya oyuncuları kısa ve mütevali paslar yapıyor, top mütemadiyen ayaktan ayağa gidip geliyordu. Bu oyuncuların harekâtında biraz bataet meşhud olmakla beraber o kadar muntazam pas yapıyorlardı ki dünyanın en mukavim müdafaa oyuncuları –alışmamış oldukları takdirde- bu şekildeki bir tabiyeye uzun müddet dayanamazdı. Galatasaray takımı da böyle bir vaziyete maruz kaldı. Bu aralık Slavyalılar ilk gollerini kale direği kenarından Galatasaray kalesine ithale muvaffak oldular. Kısa bir fasıladan sonra bunu bir ikincisi ve biraz sonra da bir üçüncüsü takip etmişti. İkinci partide bu miktara dört sayı daha ilave ettiler. Müsabaka bu suretle sıfıra karşı yedi sayı ile Çekoslovakların galibiyetiyle neticelendi.

    Her İki Takımın Oyununu Biraz Tahlil Edelim

    Galatasaray: Heyet-i umumiyesi itibariyle azimperver ve gayretli oynadı. Fakat oyuncular arasında teşrik-i mesai yok denilebilecek derecede azdı. Müdafaa imkân dâhilinde çalıştığı halde muhacimler muvaffak olamadılar. Hasım kalesine doğru yapılan birkaç münferit teşebbüs hüsn-i netice veremedi. Bu hatta kendisinden en fazla iş beklenen Arif Bey çekingen oynamasından dolayı muvaffak olamadı. Biraz daha itina ile Galatasaray bugünkü müsabakada rakibine hiç olmazsa bir gol yapabilirdi. Yalnız takımına ithal ettiği Hüsnü Bey çok çalışmıştı.                

    Gelelim Slavya takımına: Bu takım hakkında kati bir fikir dermeyan etmezden evvel bugünkü oyunlarını esas olarak kabul edersek o da Slavya takımının muvaffakiyetinin başlıca amilini paslarının mükemmeliyetinde aramalıdır.  Bununla beraber oyunları biraz batî görünüyordu. Münferit akın yapıyorlar fakat pas tevziatında o derece muvaffak oluyorlar ki koştukları gözükmediği halde topu hasım oyuncuları arasından dolaştıra dolaştıra kale önüne geliyorlar. O zaman netice-i katiyeyi hasıl edecek olan şutlarını kaleye atıyorlardı.

    Akşam saat dokuzda Galatasaray mektebinde Galatasaray kulübü tarafından seksen kişilik büyük bir ziyafet çekilmiştir.

    Ziyafette Vali Haydar, mebuslarımızdan Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyefendiler ile Çekoslovak sefareti mümessili ve birçok ekâbir ve kulüp rüesası hazır bulunuyordu. (Yemek Listesi) Kıymalı Mekteb-i Sultani Böreği, Koyun Rostosu, Patlıcan Karnıyarığı, Galatasaray Pilavı, Kırmızı-Sarı Tatlı, Dondurma, Alaturka Kahve idi.

    Yemeğin hitamında Galatasaray kulübü reisi Ziya Bey misafirlere kulüp namına beyan-ı hoşamedi ettikten sonra seyahat hakkında fazla teshilat gösteren Çekoslovak mümessiline de teşekkür etmiştir. Nutka mümessil tarafından bizzat cevap verilerek bu gibi mesut günleri gördükten memnuniyetini alenen tebrik ederek alkışlandı.

    Vali Haydar Beyefendi, Ercüment Ekrem Bey, Çekoslovak Federasyonu Reisi ve Slavya takımının reisi ve kaptanları tarafından da birer nutuk verilmiştir. En nihayet Hamdullah Suphi Bey’in sporcular için pek canlı olan nutku fazla alkışlandı. Hamdullah Bey nutkunda Türk sporcularının 1924 Olimpiyatı’na gitmesi ve memleketimizde spor kulüplerinin himayesini ve kendi ve arkadaşları namına muavenette elinden gelen kuvveti sarf edeceğini söylemiştir. Bilahare Ekrem ve Afif Beyler tarafından pek fazla alkışlanarak mektebin müzesinde istirahati müteakip saat on ikide müsamere nihayetlendirilmiştir.

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    14 Temmuz Cumartesi                

    Misafirlerimiz bugün de boğazın serin havasını teneffüs ederek güzel bir gezinti yapmışlar ve akşamı saat 8,30’da Çekoslovak mümessilliği tarafından Novotni’de muhteşem bir ziyafette bulunmuşlardır.

    Salon Türk ve Çekoslovak bayraklarıyla donatılmıştı. Ziyafette Vali Haydar Beyefendi, Çekoslovak sefareti mümessili ve memleketimizdeki Çekoslovaklar, sporcularımız hazır bulunuyordu. Ziyafetin son dakikalarında Refet Paşa da heyete iştirak etmiş ve Selahattin Adil Paşa namına da bir yaver hazır bulunmuştur.

    (Yemek Listesi) Slavya Çorbası, Mayonezli Levrek Balığı Fileto (Tezyin edilmiş), Elmalı Strudel, Piyaz, Dondurma, Meyve, Kahve.

    Yemeğe orkestra tarafından Türk milli marşı ve Çekoslovak milli marşının çalınmasıyla başlanıldı. Taamın nihayetinde İstanbul’daki Çekoslovak cemiyeti reisi tarafından bir nutuk irad edilmiş ve buna Vali Haydar Bey cevap vermiştir. Bilahare mümessil, kulübün reisi de ayrı ayrı nutuklar vermişler ve kulübün reisi tarafından Vali Haydar Bey ile Tanin başmuharriri Hüseyin Cahit Beylere Slavya’nın rozetleri hazirunun alkışları arasında takılmıştır.

    Nutukların hitamında Çekoslovak cemiyeti reisinin kızı milli elbise ile milli şarkılar okumuş ve etraftan pek samimi tezahürat arasında şarkısını nihayetlendirebilmiştir.

    Müsamere saat on ikide nihayetlendirilmiştir.

    Slavya Kulübü Reisi ile Muharririmiz Selahaddin Bey’in Yaptığı Mülakatta Slavya Takımının Son Maçları Hakkında Elde Edilen Fazla Tafsilat                

    Slavyalılar bu turnesinde oyunlarına 1 Temmuz’da Romanya’nın Cluj şehrinde başlamışlardır. Bu müsabakaya çıkan Çekoslovak muhtelit takımı olup Slavya’dan Ştapal, Çapek, Kojel, Zayfert oynamış ve altıya karşı sekiz ile Çekoslovaklar galip gelmişlerdir. (5) Temmuz’da bu takım Prag’a avdetinde Kosice muhtelit takım ile çarpışmışlarsa da bunda da sıfıra karşı on ile kazanmışlardır… Ertesi gün Slavya Prag, Slavya Kosice’ye karşı oynayarak sıfıra karşı altı ile tekrar galip gelmişlerdir.

    8 Temmuz’da Slavya, Ongarişe kulübüne karşı çıkmış, bunda da sıfıra karşı iki ile galip gelmiştir. Takım 8 Temmuz akşamı hareket etmiş, Bükreş-Konstanna tarikiyle 12 Temmuz’da şehrimize muvasalat etmişlerdir.

    Slavya’nın Meşhur Oyuncusu Mazar’ın Başına Gelenler                

    Sparta’nın sabık sol açığı ve dünyanın en iyi oyuncularından olan meşhur (Mazar) bu son seyahate iştirak edememiştir. Buna sebep de geçen sene Noel’de İsviçre’de yapılan bir maçtan avdette Karlsruhe’de yapılan aktarma esnasında elindeki fotoğraf makinesini birinci trende unuttuğundan tekrar trene dönmüş fakat avdette tren hareket ettiği esnada atladığından sukût neticesinde ağır surette yaralanarak hastaneye yatırılmıştır. Hâlihazırda (Kaledenor)da tedavi ediliyor.

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    15 Temmuz Pazar                

    Sabah Kohut’ta antrenör tarafından oyuncular istirahat ettirildi ve yevmi idmanları yaptırıldı.

    Slavya 7 – 0 Altınordu                

    Program mucibince Altınordu-Slavya maçı Temmuz’un on beşinci Pazar günü yapılacaktı. Galatasaray maçında sahayı kuşatan binlerce seyirci bugün yine gelmişler, sabırsızlıkla oyuna intizar ediyorlardı. Takımlar beşi otuz beş geçe sahaya çıktılar. Hakem Galatasaray kulübü reisi Ziya Bey’di. Kaleler intihap edildi ve altıya yirmi kala oyuna başlandı. Slavya takımı bugün büsbütün başka bir şekilde oyun oynuyordu, iki gün evvel gördüğümüz üç dört metrelik kısa paslar, bize ağır görünen hareketler kalmamıştı. Bilakis paslar uzun, akınlar seri ve mühlik, vuruşlar sıkı idi. Altınordu’ya müsabaka başladıktan yedi dakika sonra ilk gol yapıldı. Nedim Bey bugün biraz asabi görünüyordu. Altınordu müdafaasında Feyzi Bey oldukça muvaffak oluyordu. Diğer oyuncuların da ellerinden geldiği kadar gayretli oynamalarına rağmen Çekoslovak oyuncularının akınlarını tevkif etmek müşküldü. Bu suretle ilk haftaymda Slavya lehine dört gol kaydedilmişti.

    İkinci haftaymda üç gol daha yaptıklarından müsabaka sıfıra karşı yedi ile neticelendi. Seyircilerimiz müsabakaları mümkün mertebe sükûnetle temaşaya atf-ı ehemmiyet etmelidir.

    Üçüncü golden evvel yapılan “hendbol”ü oyunu uzaktan takip etmekte olduğu bir sırada hakem göremedi. Emrivaki olan bir şeyi ahalinin itirazları arasında beşinci gol olarak kabul etmesi halka pek ziyade tesir etmişti. Çünkü herkes bu yapılan sayının (ofsayd) olduğunu görmüş ve daha pek evvelden bağırmaya başlamıştı.

    16 Temmuz Pazartesi                

    Sabah ufak bir gezintiden sonra Moda deniz hamamında deniz banyosu yapılıp saat üç buçukta Fenerbahçelilerin ziyafetine geldiler. Fenerliler misafirleri şerefine kulüplerini rengârenk bayraklar ile donatmışlar ve ziyafette Reis-i Fahri Şehzade Ömer Faruk Efendi hazretleriyle kulübün hamilerinden Cafer Paşa, damat Abdülmecid Bey ve damat Abdülraif Beyefendiler hazır bulunuyordu. Otomobiller ile kulübe getirilen misafirler aza tarafından karşılandıktan sonra kütüphane, hatıralar, mükâfatlar gösterilip kulübün hazırlanmış olan üç futası mavi, sarı formalı kürekçiler idaresinde bahçedeki iskeleden ikişer ikişer misafirlerini alarak ufak bir tenezzüh yaptıktan sonra Otel Belvü’ye getirdiler ve orada hazırlanan çay ziyafetinde hazır bulundular.

    Ziyafete kulüp müessesanı ile Çekoslovak mümessili de gelmişti. Çayın nihayetinde Şehzade Ömer Faruk Efendi kulübü namına gayet selis bir Almanca ile bir nutuk irad etmiş ve buna Slavyalıların reisi tarafından verilen cevapta kendisinin kulübünün aza-ı hamiyesi meyanına ithal edildiğini söyleyerek alkış arasında alamet-i mahsusası olan rozeti şehzademizin göğsüne talik etmiştir. Bundan sonra mümessil, Çekoslovak Federasyonu Reisi tarafından birer nutuk irad edilmiş ve bilahare verilen nutuklar İhsan Bey tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.

    Ziyafetin hitamında tekrar futalar ile misafirler Moda iskelesine getirilmiş ve “Yaşa” nidaları arasında vapur teşyi edilmiştir.

    17 Temmuz Salı                

    Sabahleyin şehrimizin münasip mahallelerinde yapılan gezintiden sonra üçüncü maça başlandı.

    Fenerbahçe 1 – 10 Slavya                

    Galatasaray ve Altınordu kulüplerinin mağlubiyetinden sonra bütün enzar İstanbul’da yerli ve ecnebi takımları mağlup eden Fenerbahçe’ye dikilmişti. Meraklılar bugün Fenerbahçe’den galibiyet değilse de muvaffakiyetli bir müsabaka bekliyor ve yabancıların hiç olmazsa bir gol yemeden buradan uzaklaşmamasını arzu ediyordu.

    Saat beş buçuğa doğru stadyum gişeleri önündeki izdiham gayrikabil-i tasvir bir hal almıştı. Muhacimin kitlelerini bir hal-i intizama almak üzere jandarmaların muavenetine ihtiyaç görülmüşken ahali bilet almak üzere birbirini çiğniyordu. Hiç şüphesiz Türk toprağında bugünkü kadar mühim bir müsabaka daha henüz icra olunmamış ve hiçbir maçta bu kadar çok temaşakar görülmemişti. Saat altıya çeyrek kala ahalinin alkışları arasında oyuncular sahaya çıktılar. Slavya takımının ısrarı üzerine hakem olarak bu heyetin kendi aralarından bir zat intihap edilmişti.

    Hakem, vazifesini –bir iki “hendbol” istisna edilirse- pek güzel ifa etti. Bununla beraber her ne de olsa zairlerden hakem intihabı usule muhaliftir.

    Altıya sekiz kala oyuna başlandı. Beş dakika devam eden kararsız vaziyetten sonra Çekoslovak oyuncuları nagehani bir gol yaptılar. Kısa bir fasıladan sonra bunu bir ikincisi takip etti. Bununla beraber Fenerliler de boş durmuyor, ekseriyetle hasım kalesi yakınlarında tutunmaya muvaffak oluyorlardı. Fakat hasım müdafaası mükemmel vaziyet almış, akınları ve pasları kesiyor ve topu kendi muhacimlerine yetiştiriyordu. Yüksek kabiliyetli ve mücerreb beş muhacim karşısında fedakarane sarf-ı mesai eyleyen Fenerbahçe müdafaası mekik dokurcasına pas yaparak ilerleyen hasım oyuncularını tevkifte güçlük çekiyordu. Atletik idmanlarda esasen sağ bacağı zedelenen Fener merkez muhacimi kasıklarına yemiş olduğu şiddetli bir darbenin tesiriyle oyuna devam edemeyecek bir hale gelmişken azmini toplayıp vazifesine devam etti. Bir aralık Fener muhacimleri tarafından yapılan bir akında tevkif edildikten sonra top yine Fener kalesi önlerinde dolaşmaya başlamıştı. Bu sırada Fahir Bey’in topu ayağından kaleye doğru atmasından üçüncü gol de oldu. Bundan sonra bir dördüncü gol de oldu ki bu doğrudan doğruya her iki müdafiin pek ileride bulunmasından vakti zamanında ilerleyen rakip oyuncuya yetişilememesinden ileri gelmiştir. Topu ayağından uzaklaştırmadan süren muhacim karşısında Şekip Bey kaleden çıkmak imkânını görememiş ve bu suretle gol olmuştur. Beşinci gol ceza sahası dâhilinde Kadri Bey’in topa eliyle dokunması üzerine verilen bir “penaltı”dan yapıldıktan bir müddet sonra muayyen vakit hulul etmekle oyuna fasıla verilmiştir.

    İkinci haftayma başlandığı zaman Sabih ve Alaaddin Beyler yerlerini değiştirmişlerdi. Top iyi vaziyetlerde pek çok defalar ortalandı ise de fakat muhacimler ekseriya dağınık bir halde bulunduklarından bu güzel fırsatlar kaçtı. Herhangi bir cenahtan top sürülürken beş muhacimin birden ilerlemesi mümkün olamıyordu. Bu suretle top kale önlerine geldiği zaman bir tarafın bir veya iki oyuncusuna mukabil hasım muavin ve müdafaa hattını karşısında buluyor ve hücum bittabi müsmir olamıyordu. Yedinci golden sonra Alaaddin Bey sağdan topu sürerek karşısındakileri geçti ve topu yakından kaleye havale etti. Kaleci bunu iade etmek üzere iken top kale önünde husule gelen ufak bir kargaşalığı müteakip Zeki ve Ömer Beylerin de inzimam ve muavenetleriyle içeri atıldı.

    Üç günün üç müsabakası esnasında boğazlarda düğümlenip kalan “Gol” kelimesi binlerce sinenin var kuvvetleriyle stadyumu inletti. Pek pahalıya mal olmakla beraber şeref kurtulmuştu. Fakat Çekler üç gol daha yapmaya muvaffak oldular ve neticede bire karşı on gol ile Slavya takımı maçı kazandı. Fenerbahçe’nin bugünkü müsabakasına biraz da talihsizlik karışmıştı.

    18 Temmuz Çarşamba                

    Bugün de muhtelit takımımızın oyunu vardı.

    Muhtelit Takım 3 – 7 Slavya                

    Epeyce münakaşadan sonra icrası taht-ı karara alınan dördüncü bir maç Temmuz’un on sekizinci Çarşamba günü icra olundu, bir gün evveline nispetle saha o kadar kalabalık değildi. Evvelki üç maçın büyük farklarla aleyhimize neticelenmesi sporcuların ümidini kırmış olmakla beraber yine herkes müsabakaların neticesini merakla bekliyordu. Fenerbahçe, Altınordu ve Galatasaray kulüplerinden bir muhtelit takım şu suretle teşkil edilmişti.

    Nedim – Cafer, Tevfik – Feyzi, Nihat, İbrahim – Bedri, Sabih, Zeki, Alaaddin, Emin

    Bu takımın esaslı azasından İsmet ve Hasan Kamil Beyler bir gün evvelki müsabakada fazla hırpalandıkları cihetle bugünkü maça iştirak edemediler. Hakem olarak yine Fenerbahçe-Slavya maçını idare eden zat intihap edilmişti. Oyuna başlandı. Çekler muntazam paslarla ilerlemeye başlayarak yedinci dakikada ilk gollerini yaptılar. Fakat oyunun tarz-ı cereyanı da yavaş yavaş değişmeye başladı. Muhacim hattımız rakip kalesini tehdit ediyordu. Ve daima Çekoslovak takımı kaptanı ve Slavya sol beki Ratsa en ümitbahş dakikalarda topu uzaklaştırıyordu. Oyun adeta mütevazin bir şekil almıştı. Hasım müdafaası bugün çok çalışmaya mecbur oluyordu. Evvelki maçlarda iki müdafinin göstermekte olduğu lakaydane hareketlerden bugün eser görülmüyordu. Slavya aleyhine verilen bir ceza vuruşunu Zeki Bey sıkı bir şutla kaleye tevcih etti ve top kalecinin elinden sıyrılmak suretiyle kornere gitti. Biraz sonra Slavya takımı bir sayı daha kazanmaya muvaffak oluyor. Fakat bizim takımdaki gayret de semeresini vermekte gecikmiyordu. Zeki Bey, Alaaddin’in güzel bir pasından istifade ederek direğin kenarından topu hasım kalesine ithal etti ve etraftan Bravo’lar, Yaşa’lar yükselmeye başladı. Slavyalılar bir üçüncü sayı kazandılar ve haftaym oldu. İkinci partiye başlandı. Mütekabil akınlarına devam edip gidiyor. Çekler birçok “hendbol” yapıyorlar. Avrupa’da nam kazanmış bir takımın mükerrer defalar ve kasten topa el ile vurması her halde çok çirkin bir şey. Tevfik Bey’in yanlış bir hareketi bir ceza vuruşuna meydan veriyor ve Çekler bu suretle dördüncü sayılarını yapıyorlar.                

    Biraz sonra beşinci defa olarak top muhtelit takımın kalesine girdi. Bizimkiler güzel bir akın yaptılar ve bu esnada hasım aleyhine bir korner oldu. Kornerden gelen topu Zeki Bey sıkı bir şutla adeta kaleye tıkadı. Ümit etmedikleri bu neticeden Slavya oyuncuları şaşalamaya başladılar. Bununla beraber oyunlarındaki ahenk hiçbir veçhile bozulmadı. Yine muntazam paslarla ilerleyerek iki gol daha yapmaya muvaffak oldular. Fakat Bedri Bey’in hücumuyla Alaaddin Bey de güzel bir gol yaptı. Bu son müsabaka da üçe karşı yedi ile Slavya takımının galibiyetiyle neticelendi ise de Çeklerin yapmış oldukları gollerden biri “ofsayd” idi.

    Bilaistisna bütün oyuncularımız muvaffak oldular. Ferdi kabiliyetler nispetinde futbolda esas ve amil-i muvaffakiyet olan teşrik-i mesaide de günden güne terakki edersek böyle takımlarla boy ölçüşebileceğimize kani olmalıyız. Elverir ki bihakkın çalışalım ve sporun her şubesinde olduğu gibi futbolda da en mühim noktanın vücuda ve sıhhate itina olduğunu unutmayalım.

    Akşamleyin gündüzki zaferin tesiratı arasında otomobillerle Galatasaray mektebinden hareket ile Fatih Daire-i Belediyesi’ndeki şehremanetinin ziyafetine gidilmiş ve binanın kapısında oyuncular pek ziyade alkışlanmıştır. Ziyafette Refet Paşa hazretleri, Vali Beyefendi, Slavya ile çarpışa oyuncular ve misafirlerimiz hazır bulunuyordu.

    (Yemek Listesi) Çorba, Börek, Havyarlı Levrek, Kuzu Fırını, Piliçli Pilav, Kayısı Tatlısı, Meyve, Dondurma, Ayran, Kahve

    Yemeğin hitamında verilen nutuklar arasında Refet Paşa’nın sözleri pek ziyade alkışlanmış ve nutkunu şu cümleler ile nihayetlendirmiştir. “Hayır, sizin maneviyatınız kırık değildi. Son maçlarınızda bulundum. Çok kahramanca çarpıştınız. Yalnız onlar bizden fazla idi ve hem çok fazla idi. Siz oyunlarını hemen kaptınız, çalıştınız ve bugün misafirlerimiz şehrimizden daha uzaklaşmadan ettiğimiz istifadeyi kendilerine de gösterdik. Birinci günü yedi tane yedik. İkinci günü yedi tane yedik. Üçüncü günü on tane yedik, fakat bir tane yaptık. Dördüncü günü yedi tane yedik, fakat üç tane yaptık. İhtimal bir daha oynar isek berabere kalacağız. Fakat misafirlerimiz şunu hatırlamalıdırlar ki kendilerine teşekkür etmekle beraber bu yapılan sayıları behemehâl gelecek seneye kadar çalışıp kendilerine ödeyeceğiz ve bu çalışmaya da her Türk muavenet edecektir.”

    Nutkun hitamında herkes kemal-i memnuniyetle yanındaki misafirlere tercüme ile meşguldü ve nihayet saat 12’de tramvaylar ile bu son ziyafet de terk edildi.

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    Ziyafet Esnasında Elde Edilen Bazı Notlar                

    Yanımızda bulunan bir oyuncuya son turnede on dört gün zarfında dokuz oyun nasıl yapıldığını sorduğumuz zaman cevabında demişti ki: “Biz spor yapmak için dolaşıyoruz. Bunun için hayatımız muntazamdır. Ertesi günü müsabaka icra edilecekse sabahleyin saat altıda yarı belimize kadar soğuk su duşu yaparak sekize kadar yatakta istirahat ve sekizden sonra tekrar ufak bir gezinti, on ikide yemeğimizi yedikten sonra yatarız. Oyun zamanı antrenörümüz yataktan kaldırır ve maça gideriz. Bu vaziyette bir gün evvelki yorgunluktan vücudumuzda hiçbir eser görülmez…”

    19 Temmuz Perşembe                

    Öğleyin Kohut’ta verilen ziyafetten sonra, misafirlerimiz (Graç) vapuruyla saat dörtte şehrimizden hareket etmişlerdir. Şehir namına Ercüment Ekrem Bey, Galatasaray namına Reis Ziya, Fenerbahçe namına Fuat Hüsnü, Saib Beyler, mecmuamızdan Sait Tevfik, Türk İdman Mecmuası’ndan Tahir Beyler ve birçok sporcular da teşyie iştirak etmişlerdi. Saat dörtte hareket eden vapura misafirlerimiz saat ikide gelmişler ve kalan iki saatlik müddet zarfında milli şarkılar söylenmiş ve her iki taraf da birbirlerini alkışlamışlardır.

    Misafirlerimiz hareket ederken yadigâr olmak üzere teşyie gelenlerini feslerini istemişler ve bu talep de idmancılarımız tarafından kabul edilerek kendilerine verilmiş ve fessiz avdet edilmiştir.

    Takımlarımız Hakkında (Sokas)tan Öğrendiklerimiz

    • Galatasaray’ı nasıl buldunuz?
    • Pek nazik…
    • Altınordu’yu?
    • Mukavim ve şiddetli…
    • Fenerbahçe’yi?
    • Çok mahir…
    • Muhtelit takımı?
    • Fevkalade… Bu maçta oynayan orta muhacim ve orta muavin, bizim takıma şimdiden iştirak edebilirler.

    Slavya’nın Antrenörü “Muallim” Mister Con Madden ile Spor Âlemi namına Bahriye Binbaşısı Fuat Hüsnü Beyefendi’nin Mülakatı

    “Slavya” futbol timinin dimağı, muvaffakiyetlerinin amili Mister Madden orta boylu, çakır gözlü, vasat çapta bir zat, İngilizlere has sükûtilik bunda da nümayan. Az söyler, çok dinler. Söz söylerken muhatabının fikrini mühim nukata imale için lüzum gördüğü kelimelere ve cümlelere kuvvet verir, ifadesini kısa fakat manidar cümlelerle telhis etmeyi sever, futbolun inceliklerini ve (Association)ın ne demek olduğunu onun lisanından işitecek olursanız bizi rub’ asırdan beri kendisine bazice edinen bu oyunun serairini anlarsınız. Slavya’nın ikinci müsabakasında seyircilerin teşvik ve tergib feryatları kulaklarımda medid uğultular peyda ederken söylediklerini not ediyordum:

    • “Ne zaman, on bir kişi bir olursa o zaman ‘Association Futbol’ olur.” dedi.

    Sonra sustu. Oyunun seyrini takibe koyuldu. Biraz kurcaladım:

    • “Bizim futbolumuzu nasıl buldunuz?” dedim.

    Bir müddet cevap vermedi. Gözleri çayıra merkûz, oyunu takipte berdevam. Sonra:

    • “İyi” dedi. “Oyuncular futbolu anlamışlar. Fakat ‘vahdet’ yok. ‘Sükûnet ve itidal’ yok. Seyirciler de öyle. Bağırma çağırma oyuncularda asabiyet tevlid eder. Muhakeme kalmaz, oyun çorbaya döner.”

    Altınordu aleyhine ilk gol yapıldı. Mister Madden’ın gözleri parladı.

    • “Ha, şöyle!” dedi.

    Tekrar sükût! İkinci bir gol daha! Mister Madden’ın neşesi zail oldu!

    • “Bugün ‘Çapek’ çok fena, çok!” dedi. “Öyle fena ‘şut’lar çekiyor ki”

    Anladım, muhakkak ve malum galibiyetin onun ruhuna bir tesiri yok. O yalnız bir fotoğraf makinesi gibi dest-i terbiyesine mevdu şakirdanın vaziyetlerini, hatalarını bir nida-ı takdir ve asabiyet ile meşgul. Yüzünde beliren küçük bir tebessüm, bazı kere kaşlarında husule gelen çatkınlık kendi talebelerinin hareketlerinde görülen muvaffakiyet veya hataların inikâsından başka bir şey değil. Bu mizaç-ı sükûtiliği kırmak, bir girizgâh bulmak, bir zemin-i mükâleme aramak için kafa patlattım. Birdenbire hatırıma geldi:

    • “Mister Madden” dedim. “Siz gençliğinizde kim bili ne kadar mühim oyunlarda bulundunuz.”

    Büyük sportmenin can alacak noktasını bulmuştum. Artık çenesi açıldı. Slavya kulübü üçüncü golünü yaparken:

    • “Evet” dedi, “Ben İskoçum. Bizde futbol çok ileridir. Glasgowluyum, ‘Celtic’ profesyonel kulübünde senelerce oynadım ve üç sene de ‘Maçanter Nasyonel’de sentr, insayd, autsayd, rayt forvard oynadım. Bu herkese müyesser olmamıştır… Bir İskoç timinde üç sene bir mevki kazanmak çok büyük bir şeydir. Şimdi kırk sekiz buçuk yaşındayım, on sekiz buçuk senedir Slavya kulübüyle beraberim. Onlara ders veriyorum. İdman yaptırıyorum. Aynı zamanda cerrahlık vazifesini de görüyorum. İncik, çıkık ve burkulmaların tedavisinde ihtisasım vardır. İngiltere’deyken bunları bir cerrah arkadaşımdan tahsil etmiştim.
    • “Slavya kulübünde işe başladıktan ne kadar zaman sonra bir muvaffakiyet elde edebildiniz? Yani oyuncuları ne kadar müddet zarfında ıslah edebildiniz?”
    • “Bir buçuk sene sonra, zaten ilk zamanlar teşkil-i mümanaat ve müşkülatı iktihamla geçti. Hiç kimse fenni futbola itimat etmiyor ve bu oyunun kendine has bir ‘teknik’i olabileceğine inanmıyordu… Bilalüzum maksatsız ve gayesiz topa vurarak saatlerce futbol oynamakla bu oyunu öğrenebileceklerine iman ediyorlardı. Fakat zamanla ve gösterdiğim bir-iki basit tatbikat ile işe akılları ermeye başladı. Şimdi hepsi buna mutidir. İdmanlarını, mümareselerini ve hatta yevmi harekâtlarını bile ben tanzim ederim.”
    • “Bizim sizin gibi bir muallimimiz olsa acaba ne kadar müddet zarfında futbolu öğrenebiliriz?”
    • “Bir sene bile sürmez. Zira ferden tekâmül etmiş oyuncularınız var. Yalnız muntazam idman usulü dairesinde mümarese lazım. Bunlar yapıldı mı, fenni futbol kendiliğinden husule gelir.”

    Mülakatı burada kesmeye mecbur oldum. Oyunun seyri ve biraz da sertliği bizim sportmeni benden ziyade alakadar ediyordu. Şimdi ben de Mister Madden’ın on sekiz senelik sa’yinin meşkûr netayicini seyre ve yapılan golleri tadada başlamıştım.

    F. Hüsnü

  • YKB Arşivinde Fenerbahçe

    YKB Arşivinde Fenerbahçe

    Ağırlığı Selahattin Giz fotoğraflarından oluşan YKB arşivinde Fenerbahçe fotoğrafları birbirinden müthiş sahneleri gün yüzüne çıkarıyor. Bu arşiv araştırması esnasında bizden yardımını esirgemeyen Ayhan Uçar ağabeyimize sonsuz teşekkür ediyor, kendisiyle beraber çalışan ve aynı derecede bize yardımı dokunan büyük Fenerbahçeli merhum Abdullah Gül ağabeyimizi de saygıyla anıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yapı Kredi Bankası Arşivinde Fenerbahçe

    Yapı Kredi Bankası arşivinde Kadıköy ve Fenerbahçe fotoğraflarından bir seçme
  • Canlı Yapraklar – XXI

    Canlı Yapraklar – XXI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XXI” : 1925 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XXI

    Fenerbahçe, futbolda ilk taşra temasını 1913’de İstanbul’a gelen İzmir muhtelitiyle yaptı.

    İzmir muhteliti o tarihlerde tatlı su frenklerinden kurulurdu. Aralarında tek bir Müslüman Türk görülmezdi.

    Fenerbahçe: Mateosyan, Şehit Arif, merhum Galip, merhum Süreyya, müteveffa Vilhelm, Kemal Aşkı, merhum Otomobil Nuri, Hasan Kâmil, Nüzhet, Sait Salahaddin ve Topuz Hikmet’ten mürekkep kadrosiyle bu takımı, 42 sene evvel, 7 Haziran 1913 Cuma günü 4-1 yendi. Gollerin ikisini Hasan Kâmil (Sporel), diğerlerini de Topuz Hikmet’le Sait Salâhaddin (Cihanoğlu) atmışlardı.

    Fenerbahçe’nin ilk taşra maçı İzmir’le olduğu gibi, ilk taşra seyahati de yine İzmir’e yapılmıştır. Üçüncü takımın 1924 Eylülünde merhum Doktor Hâmit Hüsnü Kayacan’ın başkanlığında yaptığı 4 maçlık bu seyahat ve sıfıra karşı 29 gol atarak temin ettiği 4 galibiyet İzmir’de unutulmaz hâtıralar bırakmıştır.

    Fenerbahçe üçüncü takımının Türk futbolunun beşiği olan İzmir’de verdiği bu futbol ziyafetinin müspet tesirleri o derece büyük olmuştu ki, 6 ay sonra birinci takım da davet olunuyor ve yaratılan sevgi kat kat yükseliyordu.

    Bu defa, Doktor Hâmit Hüsnü’nün ağabeysi, ilk Türk futbolcusu, Fuat Hüsnü Kayacan’ın riyasetinde İzmir’e giden Fenerbahçe birinci takımı orada 5 maç yaptı ve yine hiç yenilmeden (1)e karşı (25) gol atıp İzmir’i yerinden oynattı.

    İşte, yukarıdaki resim 5 maçlık bu seyahatin 4üncü müsabakası olan Fenerbahçe – İzmir muhteliti maçından önce alınmıştır, 27 Mart 1925 cuma günü yapılan bu müsabakayı 7-0 Fenerbahçe kazanmıştı.

    Kenan, Sezai, Burhan, Vahyi Hamit, Baron Feyzi, Zeki, Ali, Mamako Saim, Necati ve Nebil tertibindeki İzmir muhtelitine karşı; Şekip, Kadri, Cafer, Ulvi, İsmet, Fahir, Alâaddin, Şahap, Zeki, Sabih ve Bedri şeklinde çıkan Fenerbahçe’nin gollerinden dördünü Zeki, ikisini Sabih ve birini de Bedri atmıştır.

    İşte, yukarıdaki resim 30 sene önce, Alsancak Stadı’nda mahşeri bir kalabalık önünde yapılan bu tarihi maçın muzaffer çocuklarını göstermektedir.

    Sağ baştaki iki fesliden öndeki meşhur Çelebizade Sait merhum, gerideki de üçüncü takımdan sol muhacim Seyfi’dir. Sonra sırasıyla Fahir, Doktor İsmet, Saadet, Şahap ve Alâaddin görülüyorlar. Ortadaki fesli kafile başkanı ve müessis aza, ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan’dır. Onun sağında, o zamanlar pek moda olan, Sarı – Lâcivert çubuklu ceketiyle takım kaptanı Zeki (Sporel) görülmektedir. Diğer futbolcular sıra ile Cafer, Kadri, Ulvi ve Doktor Bedri’dir.

    Yine o zamanlar moda olan beyaz zemin üzerine yakası Sarı lâcivert çubuklu yün süveterli genç aynı zamanda rekortmen atletlerden olan üçüncü takım sağ açığı Haydar (Aşan)dır.

    Elinde fotoğraf makinesi bulunan fesli genç de ikinci takım müdafii Halid’dir.

    Yerdekilere gelince, bunlardan top üzerine oturan Sabih, diğerleri de Şekip ve üçüncü takım haflarından Hayri’dir.

    (Gelecek resim ve yazı; 22 yıl önceki Süleymaniye futbol takımını galip geldiği bir Galatasaray lig maçından önce Taksim stadında canlandırmaktadır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 14 Ağustos 1954 – Akşam Gazetesi